Bölüm 4
Erzurum Kongresi Hazırlıkları
Erzurum'a gelişimin ilk günlerinde, Erzurum Kongresi'nin toplanmasını sağlamak üzere, gerekli tedbirlerin alınmasına önem verildi. Efendiler, Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Cemiyeti'nin, 3 Mart 1919 tarihinde bir kurucu hey'et meydana getirmek üzere oluşturduğu Erzurum şubesi, Trabzon ile de anlaşarak 1919 yılı Temmuzunun onuncu günü Erzurum'da bir Vilâyât-ı Şarkiye Kongresi toplamaya teşebbüs etti.Benim daha Amasya'da bulunduğum tarihlerde, Haziran içinde, Doğu illerine temsilci göndermeleri için teklif ve davette de bulundu. İllerden temsilci getirtilmesi için o tarihten başlayarak, benim Erzurum'a gelişime kadar ve ondan sonra da bu konuda pek çok gayret sarfetti.
Ancak, o günlerin şartları içinde böyle bir maksadın gerçekleştirilmesindeki güçlüğün büyüklüğü kolaylıkla takdir olunur. Kongrenin toplanma günü olan 23 Temmuz yaklaştığı halde, illerden gönderilmesi gereken temsilciler seçilip gönderilmiyorduHalbuki, bu kongrenin toplanmasını sağlamak artık pek önemli olmuştu. Bu sebeple tarafımızdan da ciddî teşebbüslerde bulunmak gerekti. İllerin her birine açık telgraflar gönderildiği gibi, bir yandan da şifreli telgraflarla valilere, komutanlara gereken tebligatta bulunuldu. Sonunda, on üç günlük bir gecikme ile yeterince temsilci getirtilerek kongreyi toplamak mümkün olabildi.
Efendiler, Millî Mücadele'ye ordu mensuplarının desteğini sağlamak, askerî ve millî mücadeleyi biribiri ile uyumlu olarak yürütmek işi de son derece önemli idi. Trabzon'daki tümen vekâletle idare ediliyordu. Asıl komutanı Hâlit Bey Bayburt'ta gizlenmişti. Hâlit Bey'i gizlendiği yerden çıkartmak iki bakımdan gerekli idi. Biri ve en önemlisi, İstanbul'a çağrılmanın ve bir emre uymamanın gizlenmeyi gerektirecek nitelikte olmadığını millete ve özellikle ordu mensuplarına göstererek manevî gücü yükseltmek içindi. Diğeri de, sahilde önemli bir nokta olan Trabzon'a dışarıdan bir saldırı olduğu takdirde, oradaki tümenin başında gözü pek bir komutan bulundurmak maksadına dayanıyordu.
Bundan dolayı, Hâlit Bey'i Erzurum'a getirttim. Kendisine bizzat özel bir talimat verdikten sonra, gerektiğinde derhal tümeninin başına geçmek üzere Maçka'da bulunması için de emir verdim. Biz bu işlerle uğraşırken, bir yandan da, İstanbul'da Harbiye Nezareti makamında bulunan Ferit Paşa'nın ve Padişah'ın, İstanbul'a dönmemi sağlamak üzere, birbiri ardınca çekilen aldatıcı telgraflarına da türlü karşılıklar vermekle vakit kaybına mecbur oluyorduk.
Resmi sıfat ve yetkilerimi bırakarak, milletin sevgi ve fedakârlığına güvenerek vicdanî göreve devam etme kararı
Harbiye Nezareti, İstanbul'a gel, diyor. Padişah, önce "hava değişimi al, Anadolu'da bir yerde otur, fakat bir işe karışma" diye başladı. Daha sonra, ikisi birlikte "mutlaka gelmelisin!" dediler. "Gelemem!" dedim. Sonunda, 8/9 Temmuz 1919 gecesi, sarayla açılan bir telgraf başı görüşmesi sırasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran'dan 8 Temmuz'a kadar bir aydır süre gelen oyun sona erdi. İstanbul o dakikada, benim resmî görevime son vermiş oldu. Ben de aynı dakikada, 8-9 Temmuz 1919 gecesi saat 22.50'de Harbiye Nezareti'ne, saat 23.00'te Padişah'a resmî görevimle birlikte askerlikten de ayrıldığımı bildiren telgrafları çekmiş oldum.
Durum, tarafımdan, ordulara ve millete duyuruldu. Bu tarihten sonra resmî sıfat ve yetkilerden sıyrılmış olarak, yalnız milletin sevgi ve fedakârlığına güvenerek ve onun tükenmez feyiz ve kudret kaynağından ilham ve güç alarak vicdanî görevimize devam ettik...
Biz, 8/9 Temmuz gecesi İstanbul ile telgraf başında konuşurken bunu başka dinleyenlerin ve ilgilenenlerin de bulunduğunu tahmin etmek güç değildir.
O tarihlerde ve ondan sonraki zamanlarda, en hafif deyimi ile saflıklarını uyanıklık ve tedbirlilik gibi göstermeye çalışmış olanlar hakkında bir fikir vermiş olmak için, müsaade buyurursanız, şu belgeyi olduğu gibi bilgilerinize sunmak isterim.
140/140
Konya 9.7.1919
Saat: 6.00
3. Ordu Müfettişliği Başyaverliğine
Telgraf ve Posta Genel Müdürü Refik Hâlit Bey ile Konya Valisi Cemâl Bey, 6/7 Temmuz gecesi, telgrafla makine başında konuştular. Konuşmanın şöyle geçtiğini haber aldım.
- Mustafa Kemal Paşa Hazretleri için gerekli işlem yapıldı. İstanbul'a getirilecek. Cemâl Paşa Hazretleri içinde yapılacak işlem hazırdır.
Konya Valisi de:
- Teşekkür ederim, dediler.
Uygun bir şekilde Paşa Hazretleri'ne arz etmenizi rica ederim.
2. Ordu Müfettişliği Şifre Müdürü Hasan
Mersinli Cemâl Paşa'nın İstanbul'a Gitmesi
Gerçekten, Konya'da bulunan 2. Ordu Müfettişi Cemâl Paşa'nın on gün için izinli olarak İstanbul'a gittiğini dört gün önce öğrenmiş ve hayret etmiştim.
Cemâl Paşa ile, Samsun'a çıktığım günden beri millî dâvâyı gerçekleştirmek için işbirliği yapmak, askerî ve millî hazırlıklara girişmek ve teşkilât kurmak konularında haberleşmelerimiz vardı. Kendisinden, ümit verici olumlu cevaplar almıştım.
Benimle bu tarzda ilişki kurmuş olan bir komutanın, kendi kendine izin alıp İstanbul'a gitmesi, akıllıca bir iş olmamak gerekirdi. Bu sebeple, 5 Temmuz 1919 tarihli şifre ile, Konya'da 12. Kolordu Komutanı Salâhattin Bey'e şu iki maddeyi yazdım:
1- Cemâl Paşa'nın on gün için İstanbul'a hareketinin gerçek sebebini açıkça ve çok acele olarak bildirmenizi;
2- Zâtıâlînizin hiçbir sebep ve şekilde oradaki birliklerin başından ayrılmanız doğru değildir. Bu konuda Fuat Paşa ile de haberleşerek en kötü ihtimale karşı tedbirler almanız gereklidir. Her gün durumunuz hakkında kısa bilgiler vermenizi rica ederim.
Aynı şifrenin örneğini aynı tarihte Ankara'da bulunan Fuat Paşa'ya da bildirdim. Salâhattin Bey'in Konya'dan 6/7 Temmuz tarihinde, yani Refik Hâlit Bey'in Konya Valisi Cemâl Bey'le telgraf başında konuştuğu sırada, cevap olarak verdiği şifreli telgrafta; "Cemâl Paşa, İstanbul'da bazı kimselerle temas etmek ve ailesiyle görüşmek üzere on gün için ve kendi isteği ile izinli olarak İstanbul'a gitmiştir" denilmekte idi.
Cemâl Paşa gitti, fakat gelemedi. Kendisini çok zaman sonra Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nâzırı olarak göreceğiz.
Komutayı Elden Bırakmama Emri
Maalesef, bu durumun tanığı olan ve kendisine birliklerinin başından ayrılmaması tavsiye edilen Salâhattin Bey'in de bir süre sonra İstanbul'a gittiğini öğrendik. Cemâl Paşa'nın gösterdiği bu kötü örnek üzerine, 7 Temmuz 1919 tarihinde, şu genel bildiriyi gönderdim:
1. Bağımsızlığımızı koruma uğrunda kurulmuş ve teşkilâtlanmış olan millî kuvvetlere hiçbir şekilde müdahale ve saldırıda bulunulamaz. Devlet ve milletin mukadderatında millî irade söz sahibi ve hâkimdir. Ordu, bu millî iradeye bağlı ve onun hizmetindedir.
2. Müfettiş ve komutanlar, herhangi bir sebeple komutadan uzaklaştırıldıkları takdirde, yerlerini alacak kimseler, işbirliği yapılacak niteliklere sahip iseler, komutayı onlara bırakacaklar; ancak, kendileri de yetki bölgelerinde kalarak millî görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Aksi takdirde, yani bir ikinci İzmir olayına yol açabilecek kimselerin tayini halinde, komuta asla bırakılmayacak, bütün müfettiş ve komutanlarca kendilerine güvenilemediği gerekçesi ile yapılan tayin reddedilecek ve kabul edilmeyecektir.
3. Memleketimizi kolayca işgal edebilmek maksadıyla İtilâf Devletleri tarafından yapılacak baskılarla, hükûmet herhangi bir birliği, askerî ve millî teşkilâtımızı dağıtma emri verirse, bu emir kabul edilmeyecek ve yerine getirilmeyecektir.
4. Hedef ve gayesi millî bağımsızlığı kurtarmak olan Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri'nin ve teşebbüslerinin gerileme ve başarısızlığına yol açacak herhangi bir etki ve müdahaleyi ordu kesinlikle önleyecektir.
5. Devlet ve milletin bağımsızlığını kurtarma gayesinde devletin bütün sivil memurları, Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri'nin ordu gibi yasal yardımcılarıdır.
6. Vatanın herhangi bir bölgesine saldırıldığı takdirde, bütün millet, haklarını savunmaya hazır bulunduğundan, bu gibi olaylar karşısında, işbirliği için her yer biribirini en kısa zamanda haberdar ederek, savunmada hareket ve işbirliği sağlanacaktır.
Bu bildiri, Anadolu ve Rumeli'de bulunan bütün ordu ve kolordu komutanlarıyla diğer ilgililere gönderilmiştir.
Refet Bey'in 3. Kolordu Komutanlığını Bırakması
Bu genel bildirimizden beş altı gün sonra, Kavak'tan, "3. Kolordu Komutanı Refet" imzalı, 13 Temmuz 1919'da yazılmış bir şifreli telgraf aldım. Telgrafın metni aynen şudur:
"İstanbul'dan bir İngiliz gemisiyle, Harbiye Dairesi Başkanı Albay Salâhattin Bey, benim görevimi devralmak üzere geldi. Benim de aynı gemi ile dönmemi Nezaret emrediyor. Selâhattin Bey, gayeye uygun olarak çalışacak. Genel durumu göz önünde tutarak komutayı kendisine devretmeyi uygun buldum ve Harbiye Nezareti'ne görevden ayrıldığımı bildirdim. Ayrıca geniş bilgi veririm. Sivas yönüne hareket ediyorum. 5. Tümen Komutanı Arif Bey vasıtasıyla Amasya'ya cevap veriniz.
Efendiler, itiraf etmeliyim ki, bu tutum ve tavırdan pek memnun olmadım. Refet Bey'in benimle olan işbirliği İstanbul'ca biliniyor. Bu çalışmaları benimseyen bir kimse, onun görevini devralmaya hem de bir İngiliz gemisi ile gelince, derhal verilmesi doğal olan hüküm, bu kimsenin İngiliz görüşüne hizmet edebileceği konusunda kendisine güvenilmiş olmasıdır. Bu hüküm, bir zandan ibaret olsa bile, Refet Bey'in komutayı devirde acele etmemesi, hiç olmazsa bizim de görüşümüzü alması gerekirdi.
Güvenip, komutayı kendisine devrettiğine göre de, hiç olmazsa bir süre ondan ayrılmayıp, durumumuzu ve görüşlerimizi ona iyice benimsetinceye kadar birlikte çalışması ve kendisi ile aramızda bir bağlantı kurduktan sonra uzaklaşması yerinde olurdu, düşüncesinde idim. Bununla birlikte, bir oldu bitti karşısında bırakılmış olduğuma göre, iki noktada tesellî aramakla yetinmeye mecburdum. Birincisi, Refet Bey'in telgrafındaki "Selâhattin Bey gayeye uygun olarak çalışacak" cümlesi, ikincisi de, Refet Bey'in hiç olmazsa İstanbul'a gitmemiş olması idi.
Bu durum üzerine, "komutanların İstanbul'a gitmek hususunda en küçük bir yanılmalarının pek pahalıya mal olacağını ve programımızı en iyi şekilde uygulamaya devam edeceğimizi" bütün komutanlara bildirmek suretiyle hemen dikkatlerini çektim. Refet Bey'e de aynı tarihte (14 Temmuz 1919), "Selâhattin Bey'in kararlarımızı istenildiği şekilde uygulayacağı, buradaki arkadaşları fazlasıyla duygulandırmış ve onlara güç kazandırmıştı" cümlesi de bulunan bir şifreli telgraf çektirdim.
Selâhattin Bey'in kendisine de aynen şu telgrafı çektirdim:
14.7.1919
Amasya'da 5'nci Tümen Komutanlığına
Refet Bey'edir: Aşağıdaki telgrafı, uygun görürseniz Selâhattin Bey'e ulaştırınız ve sonucunu bildiriniz.
Mustafa Kemal
Selâhattin Beyefendi'ye: İstanbul'un düşmanlarca kuşatılmış çevresinden milletin kutsal bağrına gelmeniz ve fedakâr arkadaşlarınızın azim ve vatanperverlik meydanına sizin de şeref vermiş olmanız büyük bir sevinçle karşılandı. Kutsal amacımızın gerçekleştirilmesi uğrunda gösterilecek ortak gayrette Tanrı hepimizi zafere ulaştıracaktır. Gözlerinizden öperim.
Mustafa Kemal
3. Ordu Müfettişi Kurmay Başkanı Albay Kâzım
Selâhattin Bey hakkında ilk şüphe ve kararsızlık, yine Selâhattin Bey'in "gayeye uygun olarak çalışacağını" söylemesi üzerine kendisine güvenen ve hemen komutayı teslim edip Sivas'a doğru uzaklaşan Refet Bey tarafından gösterilmiş oldu.
Refet Bey'in Amasya'dan çektiği bir telgraf, yalnız Selâhattin Bey hakkındaki şüpheyi değil, daha birkaç nokta ile ilgili görüşleri de ortaya koyuyordu. Müsaade buyurursanız olduğu gibi bilginize sunayım:
Acele
Güvenlikle ilgili
719
Amasya, 15.7.1919
Erzurum'da 15. Kolordu Komutanlığı'na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne:
Salâhattin Bey'i tanırsınız. Birdenbire ürkmemesi gerekir. Önce Kâzım Paşa, tebrik dolayısıyla ve yumuşak ifadelerle kendisiyle haberleşmeye girişmelidir. Hâmit Bey'in görevden alınması hakkında daha bir şey yok. Fakat yerinde bırakılması için teşebbüslerde bulunuldu. Görevden alınırsa buralarda kalacağını pek sanmıyorum. Bununla birlikte etkilemeye çalışıyorum. Benim dönmem için İngilizler'in hükûmete baskı yapacakları şüphesizdir. Ben kendimi duruma göre ayarlayarak buralarda kalacağım. İngilizler'den ve buradan geçen Amerikalılardan anladığıma göre, Kâzım Paşa'nın durumu da tehlikelidir. Her zaman ölçülü davranılmasını ve durumun iyi idare edilmesini tekrar tavsiye ederim (Refet).
5. Tümen Komutanı Arif
Bu telgrafta adı geçen Hâmit Bey, Samsun Mutasarrıfı idi. Hâmit Bey, Samsun'a gelişimizin ilk günlerinde, Refet Bey'in, aralarındaki eski hukuk ve dostluk dolayısıyla, ortak gaye uğrunda, sonuna kadar bizimle birlikte fedakârca çalışacak vasıfları taşıyan bir arkadaş olduğuna güvendiği için bana tavsiye ettiği ve benim Sadrazamlığa ve Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa'ya durumu bildirerek Samsun'a getirebildiğimiz zat idi.
Böyle bir zat'ın, er geç görevden alınacağına şüphe var mıydı? Fakat Refet Bey, "yerinde bırakılması için gereken yerlere başvuruldu" diyor. Nerede? Kimlere gidilerek? Kim başvurmuştur? Sonra, "Görevden alınırsa buralarda kalacağını pek sanmıyorum. Bununla birlikte etkilemeye çalışıyorum!" diyor. Nereye?İstanbul'a mı gidecek? Nasıl? Bu zat bugüne kadar bizimle birlikte çalışmıyor muydu?
Bu telgrafında Refet Bey, kendisinin dönmesi için İngilizlerin hükûmete baskı yapacaklarını kesin olarak kabul ediyor ve kendisini duruma göre ayarlayarak buralarda kalacağını söylüyor. Oysa durum belli ve yapılacak şeyi, ben kendisine 7 Temmuz 1919 tarihli genel talimatımla bildirdim (adı geçen talimatın 2. maddesi). Ondan başka yapılacak şey yoktu.
Refet Bey, İngilizlerden ve buradan geçen Amerikalılardan anlamış ki, "Kâzım Paşa'nın da durumu tehlikelidir. "Bu ne demektir? Azim ve iradelerini en çok korumaları gereken arkadaşların, bize karşı herhalde rahmet okumayacak kimselerin sözlerinden tehlike kuruntusuna kapılmaları ve bunu inanarak söylemeleri ne demektir?
Refet Bey, telgrafının sonunda bana da ders veriyor, "Her zaman ölçülü davranılmasını" ve "durumun iyi idare edilmesini tekrar tavsiye ederim" diyor.
Buradaki "ölçülü" kelimesinden maksadın ne olabileceğinin yorumunu anlayış sahiplerine bırakırım.
Bana iyi idareyi tavsiye eden zat, bu tavsiye'yi, benim verdiğim emir ve talimatı hakkıyla yerine getirip görevi başından ayrılmadan önce yapmış olsaydı, daha içten hareket etmiş olurdu, sanırım.
Refet Bey'le Haberleşmeler
Efendiler, 3. Kolordu'dan, bu münasebetle Refet ve Selâhattin Bey'lerden yeniden söz etmek gerekiyor. İlgisi şudur:
İngilizler Sivas'a bir tabur gönderecekleri söylentisini yaydılar. Her ihtimale karşı Sivas'a gelen çeşitli yönlerde askerî tedbirler aldırmak gerekmişti. Bu münasebetle Amasya'da bulunan 5. Tümen Komutanlığı'na 18 Temmuz 1919 Tarihinde verdiğim bir emir metninde, daha o sırada Amasya'da bulunan Refet Bey'e ait de şu cümleler vardı; "Durum hakkında Refet Bey'in önemle dikkati çekildi. Belki Refet Bey böyle bir durumu dikkate alarak şimdilik Amasya'da kalmayı da tercih eder."
5. Tümen Komutanı'nın 19 Temmuz 1919'da verdiği cevapta, dikkate değer şu cümleler yer alıyordu:
"Selâhattin Bey halen Samsun'dadır. Şimdiye kadar kendisi ile temas edemediğim gibi hiçbir ciddi ve önemli haberleşme de yapılmamış olduğundan, adı geçen komutanın düşünce ve inancının ne merkezde olduğunu bilemiyorum."
"Ankara - Refet Bey" gerektiğinde İngilizlere karşı koyacak kadar cesaret gösteremeyeceğini hissettirmişti."
Refet Bey, 18 Temmuz 1919'da Sivas'a hareket etti.
Bunun üzerine Refet Bey'e şu şifreyi verdirdim:
Şifre
Kişiye özel
Sayı: 115
19.7.1919
Amasya'da 5. Tümen Komutanlığı'na,
Sivas'ta 3. Ordu Sıhhiye Müfettişi
Albay İbrahim Tali Beyefendi'ye,
Refet Bey'e'dir. Salâhattin Bey'e telgrafımı verdiniz mi? Bu arkadaşımızın kesin durumunun mutlaka tespit edilmesi ve kararsızlık yahut iki taraflı idare gibi felâket doğuracak bir duruma hiç bir şekilde tahammül ve rıza gösterilmemesi bir vatan görevi olduğundan, bu hususta evet veya hayır şeklinde kendisinden söz alınması ve ona göre bir karar verilmesi zarurîdir. Sizin bıraktığınız noktadan başlamak kendileri için en uygun programdır. Şimdiye kadar hemen bir hafta geçtiği halde hiç bir kesin bilgi alınamaması, İstanbul'dan gelen bir haberde kendisi hakkında sağlam bir kanaat gösterilmemesi ve hareketinden önce Sadık Bey'le gizli bir görüşme yaptığından ve dostluğundan söz edilerek şikâyet edilmesi bu telgrafımın yazılmasına yol açmıştır. Bu durumu ve sonuçlarını özellikle sizin takdir etmeniz ve çözmeniz gerekir. Zira, herhangi bir halk topluluğunda söyleyeceği yanlış ve millî gayeye aykırı bir tek sözün bile yaratacağı tepkiyi ve bunun doğuracağı durumu şmdiden düşünmek yeterlidir (Mustafa Kemal).
3. Ordu Müfettişliği
Kurmay Başkanı
Albay Kâzım
Yalnız bu telgrafımıza değil, çok şeye cevap olan Refet Bey'in şu telgrafını olduğu gibi bilginize sunacağım:
Güvenlikle ilgili ve çok acele
1828
Sivas, 22.7.1919
Erzurum'da 3. Ordu Müfettişliği
Vekili Kâzım Karabekir Paşa Hazretleri'ne
1- Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne: Telgrafınızı Selâhattin Bey'den ayrıldıktan sonra aldığım için kendisine veremedim. Selâhattin Bey'i herkes gibi siz de çok iyi tanırsınız. Kararsız tabiatlı bir zattır. Bu bölgede on günden fazla kalmamak niyetiyle gelmiş. Az kalsın, komutayı almadan geri kaçacaktı. Kendisine güven duygusu vererek ve inandırarak vatanî görevini hatırlattım. Memleketini herhalde sever. Ancak, vakitsiz iş görmeye gelemez. Aşağı yukarı Vali Reşit Paşa'dan biraz daha iyi. 13. Kolordu'dan geçen silâhlardan haberi olduğu gibi, bu işi halletmek üzere İstanbul'da da çalışmış ve başarılı olmuş. Buraya, Cevat Paşa tarafından seçilerek gönderilmiş. Bu bakımdan gayeye zararlı olamaz ve hiçbir halk topluluğunda gayeye aykırı tek bir söz söylemez. Aksine, millî gayeye uygun olarak fakat sessiz bir şekilde çalışacağına söz verdi. Sadık Bey'le ilişkisi hakkında verilen bilgilere inanmıyorum. Zaten aldığımız haberi iyice kontrol etmeden ve belirli bir program yapmadan çalışmak, kuvvetlerin kaybına yol açıyor. Doğu'nun durumu hakkında bana verdiğiniz bilgilerde, aldığınız abartılmış haberlere kapılmamış olsaydınız, belki de ben durumu daha iyi idare eder ve komutayı terke mecbur kalmazdım. Tek başına karar verecek insanların, gerçek durumu bilmeleri gereğini siz de takdir buyurursunuz. O halde, Selâhattin Bey'i boşu boşuna ürkütmek ve hayır dedirtmekle ne çıkacak? Zaten o kaçmaya hazır. Yerine acaba kim gelecek? Emirlerinizin kısa ve açık olmasını rica ederim. Selâhattin Bey'le ilgili telgrafınızı lûtfen bir daha okuyunuz. Fırtına ile başlayıp sessizlikle biten bu telgraftan kesin olarak ne demek istendiğini çıkaramadım. Bununla birlikte, birkaç güne kadar Salâhattin Bey Samsun'dan dönüyor. Kendisiyle görüşeceğim. Şüphesiz kendisini uygun bir tarzda ve amaca hizmet yolunda idare için gerekli tedbirleri alıyorum.
2- Samsun'a çıkarılan taburun, buradaki Hintli Müslümanları değiştirmekle birlikte, asıl Sivas'ta bulunduğunuzu zannettikleri zâtıâlilerine karşı bir gözdağı vermek maksadıyla çıkarıldığını, İngilizlerle temasımda anladım. Beni İstanbul'a gitmeye razı etmek için, Kavak'ta bulunduğum zaman bir İngiliz binbaşısı geldi. İngilizlere karşı gösterdiğim direnmeyi fırsat bilerek fakat aslında zâtıâlilerini yıpratmak için beni görevden aldırdıklarını açıkça söyledi. Zâtıâlilerinin öteki dayanağı, Kâzım Karabekir Paşa imiş. Bu bakımdan Kâzım Paşa, ellerine, İngilizlerin ısrarına yol açacak bir tutamak vermemelidir. Ferit Paşa'nın, istifanız üzerine Kâzım Paşa'yı komutan vekili olarak tayin etmesi, İstanbul'dakilerden bir kısmının kötü bir niyeti olmadığını gösteriyor. Ancak, İngilizlerin ısrarı karşısında bir şey yapamazlar. Kâzım Paşa'nın vekil olarak tayini de Selâhattin Bey'in Sadık Bey hesabına buraya gelmediğini gösterir.
3- Benim İstanbul'a götürülmem için İngilizlerin İstanbul Hükûmetine baskı yapmaları pek muhtemeldir. Çünkü, benimle İngilizlerin arasında resmî bir ilişki var. Bu baskı artarsa, Salâhattin Bey'i güç bir durumda bırakmamak için izimi kaybettireceğim.
4- Hâmit Bey'in değiştirileceği söylentisi daha gerçekleşmedi. onun, yerinde bırakılması için gerek Selâhattin Bey ve gerekse İngilizler İstanbul Hükûmeti'ne başvurdular. Bu zatın değiştirilmesi girişimi Dahiliye Nezareti ile kavga etmesinin sonucudur. Selâhattin Bey'in yerine, Konya'ya Sedat Bey'in geldiği de doğru değildir. Her ne kadar Hâmit Bey bütün komutanların değiştirileceğini haber aldığını yazıyorsa da Kâzım Paşa'nın vekil olarak tayini bunun aksini gösteriyor.
5- Sivas Kongresi ile ilgili olarak Sadrazamlıktan doğruca illere gönderilen 20 Temmuz 1919 tarihli telgrafı gördünüz mü? Karahisar'daki tümen komutanı bu kongreye temsilci seçilmesi için buralara bildiri yayınlamış. Bu davranış tarzını uygun buluyor musunuz? Almanya ile yapılan barış anlaşması ve Doğu'daki sessizlik, durumun gelişmesini beklerken bizim de ihtiyatlı bulunmamızı gerektirmiyor mu? Şahsım için hiç bir endişem olmadığını artık anlamışsınızdır. Yalnız, kararsız ve programsız hareketlerle gayeyi çıkmaza sokacağız. Ya ihtiyatlı olalım yahut da işi hemen açığa vuralım. Ne var ki, ikisinden birini yapalım. Sivas Kongresi'nden bugün için bir fayda bekliyor musunuz? Bugünkü duruma göre, bu kongrenin Sivas'ta ve açıktan açığa yapılmasını tehlikeli bulmuyor musunuz? Güney yönlerinden Sivas'a gelecek bir darbe özellikle bu il halkının kansızlığı yüzünden Anadolu'yu ikiye ayırır ve pek tehlikeli olur. Bunun için bu ilin son ana kadar tarafsızmış gibi görünmesi, son derece önemlidir. Bu kongrenin mutlaka toplanması gerekiyorsa, aldığımız haberlere göre, temsilciler de gelebilecekler ise, acaba bunun Doğu'da başka bir yerde toplanması daha uygun düşmez mi?
6- Sivas ve Amasya şehirlerinin halkı pek bayağı; ilçelerde, köylerde halk bunlara bakarak çok daha iyi. Bundan sonra, çalışmalarımı ona göre ayarlayacağım.
7- İstanbul'dan aldığım haberde, buradaki Millî Mücadele'nin hiçbir parti veyahut bir şahsın kendi özel emellerini gerçekleştirmek maksadına dayanmayıp sırf milletin selâmet ve istiklâlini kurtarmak gayesine dayandığı konusunda, zâtıâlîleri tarafından bir bildiri yayınlayarak İngilizlerin yatıştırılması tavsiye olunuyor. Buna gerek görüldüğü takdirde, ben bunun zâtıâliniz tarafından bir bildiri şeklinde değil, belki Erzurum Kongresi'nin kararlarına sokularak yayınlanmasının uygun olacağını zannediyorum.
8- Ajanslar Meclis-i Meb'usan seçimlerinden bahsediyorlar. Bu hususta ne düşünüyorsunuz? (Refet)
Bu telgrafa verdiğimiz cevabı da olduğu gibi aktarmakla yetineceğim:
Şifre
Subay Eliyle Çekilmesi
Acele
171
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro