Bölüm 31
Olağanüstü Yetkiler Taşıyan Bir Meclisin Ankara'da Toplanması Kararı
Efendiler, 16 Mart'ta İstanbul işgâl edilir edilmez, hemen aldığım tedbirler arasında, daha birtakımları vardır ki, onları Büyük Millet Meclisi'nin ilk açılışında anlattığım için burada yeniden açıklamadım. Örnek olarak, Eskişehir ve Afyonkarahisar'daki yabancı birliklerin silâhlarının alınması veya oradan uzaklaştırılmaları, Geyve ve Ulukışla yakınlarındaki yıkımı ve Anadolu'da bulunan yabancı subayların tutuklanması gibi tedbirlerle ilgili ayrıntıları, Büyük Millet Meclisi'nin ilk tutanaklarında okumuşsunuzdur. Bu tedbirler arasında en önemlisi; olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin Ankara'da toplanmasını sağlama konusundaki millî ve vatanî görevimize ait karar ve bu kararın uygulanmasıdır.
Efendiler, bu konudaki kararımızı ve bu kararın nasıl uygulanacağını gösteren bir bildiriyi, 19 Mart 1920'de, yani İstanbul'un işgâlinden üç gün sonra yayınladım.
Efendiler, bu konu üzerinde, iki gün kadar komutanlarla makine başında görüşerek düşüncelerini aldım. Ben ilk yazdığım karalamada da; "Kurucu Meclis" deyimini kullanmıştım. Maksadım da, toplanacak meclisin ilk anda "rejim" değiştirme yetkisine sahip olmasını sağlamaktı. Fakat bu deyimin kullanılmasındaki maksadı gereğince açıklayamadığım veya açıklamak istemediğim için, halkın alışkın olmadığı bir deyimdir gerekçesiyle, Erzurum ve Sivas'tan uyarıldım. Bunun üzerine "olağanüstü yetkiye sahip bir meclis" deyimini kullanmakla yetindim.
Valiliklere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu Komutanları'na
İtilaf devletleri tarafından devlet merkezinin bile resmen işgali, devletin yasama, yargı ve yürütmeden ibaret olan millî güçlerini işlemez duruma sokmuş ve bu durum karşısında görev yapmaya imkan bulamadığı Hükûmete resmen bildirerek, Meclis-i Meb'usan dağılmıştır. Şu halde, devlet merkezinin korunmasını, milletin bağımsızlığını ve devletin kurtarılmasını sağlayacak tedbirleri düşünmek ve uygulamak üzere, millet tarafından olağanüstü yetkiler taşıyan bir meclisin, Ankara'da toplantıya çağrılması ve dağılmış olan milletvekillerinden Ankara'ya gelebileceklerin de bu meclise katılmaları zorunlu görülmüştür. Bu bakımdan aşağıda verilen talimat gereğince seçimlerin yapılması, yüksek ve derin vatanseverlik anlayışından beklenir:
1- Memleket işlerini idare etmek ve denetlemek üzere, Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip bir meclis toplanacaktır.
2- Bu meclise üye olarak seçilecek kimseler, milletvekilleri ile ilgili yasa hükümlerine bağlıdırlar.
3- Seçimlerde sancaklar esas alınacaktır.
4- Her sancaktan beş üye seçilecektir.
5- Seçim her sancakta, o sancağın kendi ilçelerinden çağıracağı ikinci seçmenlerle, sancak merkezinden seçilecek ikinci seçmenlerden, sancak idare ve belediye meclisleriyle Müdafaa-i Hukuk yönetim kurullarından; illerde, il merkez kurullarıyla, il yönetim kurullarından, il merkezindeki belediye meclisinden, il merkezi ile merkez ilçesi ve merkeze bağlı ilçelerin ikinci seçmenlerinden oluşturulmuş bir kurul tarafından aynı günde ve aynı oturumda yapılır.
6- Bu meclis üyeliğine, her parti, topluluk ve dernek tarafından aday gösterilmesi mümkün olduğu gibi, her ferdin de bu kutsal mücadeleye fiilen katılması için bağımsız olarak adaylığını istediği yerden koyma hakkı vardır.
7- Seçimlere her bölgenin en büyük sivil yöneticisi başkanlık edecek ve seçim güvenliğinden sorumlu olacaktır.
8- Seçim, gizli oyla ve salt çoğunluk esasına göre yapılacak; oylar, kurulun kendi içinden seçeceği iki kişi tarafından ve kurul önünde sayılacaktır.
9- Seçim sonunda, bütün kurul üyelerinin imzalayacakları veya kendi mühürleri ile mühürleyecekleri, üç örnek tutanak düzenlenecek; bir tanesi yerinde alıkonularak öteki iki örnekten biri seçilen şahsa verilecek, diğeri Meclis'e gönderilecektir.
10- Üyelerin alacakları ödenek daha sonra Meclis'çe kararlaştırılacaktır. Ancak, geliş yollukları seçim kurullarının zorunlu masraflar olarak uygun görecekleri miktar üzerinden mahallî idarelerce karşılanacaktır.
11- Seçimler en geç on beş gün içinde, Ankara'da çoğunlukla toplanmayı sağlayacak şekilde tamamlanarak, üyeler hareket edecek ve sonuç üyelerin adlarıyla birlikte derhal bildirilecektir.
12- Telgrafın alındığı saat bildirilecektir.
Dağıtım: Kolordu komutanlarına, valiliklere ve bağımsız sancaklara tebliğ edilmiştir.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Efendiler, bir hafta içinde, çeşitli yerlerden Ankara'ya gelmekte olan milletvekilleriyle, telgrafla haberleşilerek bizzat temasa geçildi. Kendilerine, üzüntülerinin giderilmesine, maneviyatlarının yükseltilmesine yarayacak bilgiler verildi. İstanbul'da artık dâvâmızı yürütecek kimse kalmamıştı. Aylarca ve çeşitli yol ve yöntemlerle yaptığımız uyarmalara rağmen, bizim dediğimiz şekilde teşkilât kurmayıp Karakol Cemiyeti'nin kurulmasına çalışanların başları Malta'ya gitmiş, İstanbul'daki üyelerinin hayat ve faaliyetlerinden eser kalmamıştı. Orada yeniden teşkilât kurabilmek için çok zahmetli çalışmalara ve o günkü durumumuza göre imkanlarımızın üstünde para harcamaya mecbur oldum.
Celâlettin Arif Bey Meclis-i Meb'usan Başkanlığı'nı Bırakmıyor
Celâlettin Arif Bey, bildirimizi inceledikten sonra, içindekilerin düşündüğü esaslara genellikle uygun olduğunu söylemekle birlikte, bu esasları destekler nitelikle bir bildiri yazıp ilan etmiyor. Bunu Ankara'ya geldikten ve görüşmeler yaptıktan sonraya bırakıyor.
Efendiler, Celalettin Arif Bey, Ankara'ya geldikten sonra, kendisiyle ve diğer bazı hukukçularla bu konu üzerinde uzun süren görüşmeler ve tartışmalar yapıldı. Fakat aldanmıyorsam, Celalettin Arif Bey, hiçbir vakit benim Büyük Millet Meclisi'nin nitelik ve yetkisi hakkındaki görüşüme katılmamıştır. O, daima toplanmış olan hey'etin esas görevini, İstanbul Meclisi Meb'usan'ının toplanmasını sağlamaktan ibaret olarak görmüş ve kendisini de daima İstanbul'daki Meclis-i Meb'usan'ın Başkanı saymıştır.
Seçimler Sırasında Bazı Yerlerdeki Büyük Hükûmet Memurlarının Çıkardıkları Güçlükler
Saygıdeğer Efendiler, 19 Mart 1920 tarihli talimat gereğince memleketin her tarafında seçimler hızla ve ciddiyetle yapılmaya başlandı. Yalnız bazı yerlerde kararsızlık ve direnmeler görüldü. Bunlardan bazıları uzunca bir süre bu kararsızlık ve direnmelerinde ısrar ettiler. Ancak sonunda, bütün seçim bölgelerinin milletvekilleri, Büyük Millet Meclisi'nde, bütün milletin ve memleketin temsilcisi olarak hazır bulundular. Kararsızlık ve direnme gösteren bazı yerler şunlardı:
Dersim, Malatya, Elâzığ, Konya, Diyarbakır, Trabzon... Efendiler, gerçek durumu belirtmiş olmak için, şunu da açıklamalıyım ki, kararsızlık ve direniş gösteren bu seçim bölgelerinin halkı değildir. Belki o tarihte, o bölgelerde bulunan sivil idare âmirleridir. Halk gerçeği anlar anlamaz, derhal milletin ortak isteğine katılmakta asla kararsızlık göstermemiştir.
Şimdi Efendiler, yeniden inkılâbın doğal sonuçlarından sayılan olaylardan bazılarına temas edelim:
Samsun'daki Subaylar Arasında Sözde Padişah Taraftarlığı Varmış
3. Kolordu Komutanı Selâhattin Bey'den aldığım 29 Mart 1920 tarihli bir şifrede, "Samsun'da bulunan 15. Tümen'in maneviyatının bozuk olduğundan ve sözde, subaylar arasında Padişah taraftarlığı bulunduğundan söz ediliyordu. "Subaylar, Padişah aleyhinde verilecek emirleri yerine getirmeyeceklerini komutanlarına bildirmişler. Baskı yapılırsa, görevlerini terketmeleri ihtimali varmış. İstanbul'dan gelen yolculardan ve gazetelerden, işgâlin ikinci günü, elkonmuş olan binaların hepsinin boşaltıldığı, Salih Paşa'nın yerinde olduğu, Ayân Meclisi'nin görevine devam ettiği ve son Cuma Selâmlığında, Harbiye ve Bahriye Nâzıları da hazır bulunarak, gerekli törenin eskiden olduğu gibi yapıldığı anlaşılmış...". "Şu duruma göre, İstanbul'da bir hükûmet varken, bu hükûmetin haberi olmadan yapılan işler nedir?" diyorlarmış. Subayların bu düşünce ve davranışlarını bildiren 15. Tümen Komutanı şu görüşleri ileri sürüyordu: "Burada bir subayı hapsetmenin olağanüstü bir durum yaratması düşünülemez. Ancak, bundan yararlanarak Anadolu üzerine yürümek gibi olaylar meydana gelecektir. İzmir Cephesinde, Kuva-yı Millîye'ye nasıl hizmet gördürüldüğünü bilemiyorum. Zannederim, bunlar para ile çalıştırılmaktaymış. Bir savaş çıktığında, bütün halka maaş verilemeyeceği meydanda olduğundan, Kuva-yı Millîye adı altındaki mevcut kuvvetten orada da hiçbir kuvvet kalmayacağına eminim. Ordu birliklerine gelince, şimdiden firar olayları başlamıştır. Parasızlık böyle devam ettikçe ve İstanbul'da merkezî hükûmet bulundukça subaylardan bile şüphe ederim." Bundan başka, 3. Kolordu Komutanı Selâhattin Bey, vermiş olduğumuz talimat gereğince, Amasya'ya gelen Kontrol Memuru Forbes adındaki yüzbaşıyı tutuklamış. Samsun'a bir İngiliz temsilcisi yüzbaşı gelmiş. Selâhattin Bey'e Forbes'in bir dakika bile geçirilmeden Samsun'a gönderilmesini yazmış; aksi takdirde, Selâhattin Bey'in sorumlu olacağını ilave etmiş. Bu konudaki düşüncemi soran Selâhattin Bey'e vereceği cevap hakkında şu tavsiyede bulundum: "Forbes'i tutuklayan ben değilim; hükûmet merkezleri, Ateşkes Anlaşması'na insanlığa aykırı olarak işgâl edilen millettir. Bu bakımdan serbest bırakılmasını da ancak millet yapabilir." Buna rağmen, bu Forbes memleketten çıkarılmakla yetinilmiş, tutuklanmamıştı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Toplanıyor
Efendiler, bu türlü olaylara bundan sonra daha geniş çapta rastlayacağız. Büyük Millet Meclisi'nin toplanmasını ve açılmasını sağlamaya çalıştığımız günlerde, bizi en çok uğraştıran, Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu bölgesindeki yerlerden başlayıp, Nallıhan, Beypazarı üzerlerinden Ankara'ya yaklaşacak kadar genişleyen gericilik ve isyan dalgaları olmuştur. Ben bir taraftan bu dalgaların durdurulmasına çalışırken, bir taraftan da Ankara'da toplanmakta olan ve genel durumu daha iyice bilmeyen milletvekillerini dehşete düşürecek olaylar karşısında bırakmamak ve böyle durumların ortaya çıkmasıyla, Meclis'in toplanamaması gibi uğursuz ihtimalleri önlemek çarelerini düşünüyordum. Bunun için, Meclis'in açılmasında acele ediyordum. Nihayet, gelebilmiş olan miletvekilleriyle yetinerek, Meclis'in, Nisanın 23. Cuma günü açılmasına karar verdik. Bu karar üzerine, 21 Nisan 1920 tarihinde bütün memlekete yaptığım bildiri metnini, o günün duygu ve düşüncelerine ne kadar uymak zorunda kalındığını gösteren bir belge olmak bakımından aynen bilgilerinize sunmayı yerinde buluyorum.
Telgraf: Çok Acele
Ankara'ya acele yazı gönderilmesi
Ankara, 21.4.1920
Kolordulara (14. Kolordu Komutan Vekilliği'ne),
61. Tümen Komutanlığı'na,
Refet Beyefendi'ye,
Bütün Valiliklere,
Bağımsız Sancaklara,
Müdafaa-i Hukuk Merkez Hey'etlerine,
Belediye Başkanlıklarına
1- Tanrının lûtfuyla Nisan'ın 23. Cuma günü, Cuma Namazından sonra, Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2- Vatanın bağımsızlığı, yüce Hilâfet ve Saltanat Makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisi'nin açılış gününü Cuma'ya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Veli Câmi-î Şerifi'nde Cuma Namazı kılınarak Kur'an'ın ve namazın nurlarından da feyz alınacaktır. Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif alınarak Meclisin toplanacağı yere gidilecektir. Meclise girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. Bu merasimde Cami-i Şeriften başlayarak Meclis Binasına kadar Kolordu Komutanlığın'ca askerî birliklerle özel tören düzeni alınacaktır.
3- Açılış gününün kutsallığını belirtmek için bu günden başlayarak vilâyet merkezinde, Vali Beyefendi Hazretleri'nin düzenleyeceği şekilde, hatim indirilmeye ve Buhari-i Şerif okunmaya başlanacak ve Hatm-i Şerif'in son kısımları uğur getirsin diye, Cuma Günü namazdan sonra Meclis'in toplanacağı yerin önünde tamamlanacaktır.
4- Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde bu günden itibaren aynı şekilde Hatm-i Şerifler indirilmesine ve Buhari-i Şerif okunmasına başlanarak, Cuma günü ezandan önce minarelerde salâ verilecek, hutbe okunurken, Halifemiz, Padişahımız Efendimiz Hazretleri'nin mübarek adları anılırken, Padişah Efendimiz'in Yüce varlıklarının, şanlı ülkesinin ve bütün halkının bir an önce kurtulmaları ve saaddete kavuşmaları için ayrıca dua okunacak ve Cuma namazının kılınmasından sonra da hatim tamamlanarak yüce Hilâfet ve Saltanat Makamı ile bütün vatan topraklarının kurtuluşu için girişilen Millî Mücadele'nin önemini ve kutsallığını, milletin her bir ferdinin, kendi vekillerinden meydana gelmiş olan bu Büyük Millet Meclisi'nin vereceği vatani görevleri yapmaya mecbur olduğunu anlatan vaazlar verilecektir. Daha sonra, Halife ve Padişah'ımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletin kurtuluşu, selâmeti ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Bu dinî ve vatanî tören yapıldıktan ve çıkıldıktan sonra, Osmanlı vilâyetlerinin her tarafında, Hükûmet Konağına gelinerek Meclis'in açılmasından dolayı resmî tebrikler yapılacaktır. Her tarafta cuma namazından önce uygun şekilde Mevlid-i Şerif okunacaktır.
5- Bu bildirinin hemen yayınlanarak her tarafa ulaştırılabilmesi, için her araca başvurulacak, hızlaen uzak köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün teşkilât ve kuruluşlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca büyük levhalar halinde her tarafa asılacak ve mümkün olan yerlerde bastırılıp çoğaltılarak parasız dağıtılacaktır.
6- Yüce Tanrı'dan tam bir başarıya ulaştırması niyaz olunur.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
22 Nisan 1920 tarihinde de şu küçük bildiriyi yayınladım:
Telgraf
Dakika geciktirilmeyecektir.
22.4.1920
Bütün Valiliklere, Müstakil Sancaklara, Kolordulara,
Nazilli'de Albay Refet Beyefendi'ye,
Bursa'da 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine,
Bursa'da 56. Tümen Komutanı Albay Bekir Sami Beyefendi'ye,
Balıkesir'de 61. Tümen Komutanı Albay Kâzım Beyefendi'ye
Tanrı'nın lûtfuyla Nisanın 23'ncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından o günden itibaren askerî ve sivil bütün makamlarla bütün milletin tek merkezinin Büyük Millet Meclisi olacağı bilgilerinize sunulur.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Saygıdeğer Efendiler,
Şimdiye kadar, bilginize sunmuş olduğum hususlar, şahsım ve Hey'et-i Temsiliye adına üzerinde durduğum olayların açıklanmasıyla ilgiliydi. Bundan sonra söyleyeceklerim, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışından ve Hükûmetin kuruluşundan bugüne kadar meydana gelmiş olan olayları ve değişiklikleri içine alacaktır. Burada söyleyeceklerim, aslında herkes tarafından açıkça bilinen veya kolaylıkla bilinmesi mümkün olan olayların aşamaları ile ilgilidir. Gerçekte, Meclis tutanaklarında, Bakanlıkların dosyalarında, basın kolleksiyonlarında bu olay ve hâdiselerin belgeleri kayıtlı ve saklı bulunmaktadır. Bu bakımdan ben, bütün bu olayların genel akışını işaret ve tespit etmekle yetineceğim. Amacım, inkılâbımızın incelenmesinde tarihe yardımcı olmaktır. Bütün bu olay ve hâdiselerin akışında, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti'nin Başkanı, Başkomutanı ve Cumhurbaşkanı sıfatlarını taşımış olmaktan çok, teşkilâtımızın genel başkanı olarak kendimi bu görevi yerine getirmeye mecbur sayarım.
Türk Milleti'nin Takip Etmesi Gereken Siyasi İlke: Millî Siyaset
Efendiler, Meclis'in ilk günlerde, Meclis'e, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak, takip edilmesini ve uygulanmasını yerinde bulduğum görüşlerimi bildirdim. Bu görüşlerin başlıcası, Türkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi gereken siyasî ilke ile ilgiliydi.
Bilindiği gibi, Osmanlılar zamanında, çeşitli siyasî ilkeler takip edilmiş ve edilmekteydi. Ben, bu siyasî ilkelerin hiçbirinin, yeni Türkiye'nin siyasî şekillenmesinde ilke olarak kabul edilemeyeceğine inanmıştım. Bunu Meclis'e anlatmaya çalıştım. Bu nokta üzerinde daha sonra da çalışmaya devam edilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak, öteden beri söylediklerimin ana noktalarını, burada hep birlikte hatırlamayı yararlı bulurum.
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve kavga demektir. Hayatta başarı kazanmak, mutlaka mücadelede başarı kazanmaya bağlıdır. Bu da, maddî ve manevî güç ve kudrete dayanır bir özelliktir. Bir de, insanların uğraştığı bütün meseleler, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumca yapılan genel bir mücadelenin dalgaları içinden doğagelmiştir. Doğulu kavimlerin Batılı kavimlere saldırı ve hücumu, tarihin bellibaşlı bir safhasıdır. Doğu milletleri arasında, Türklerin başta geldiği ve en güçlüsü olduğu bilinmektedir. Gerçekten de Türkler, İslâmlıktan önce ve İslamlıktan sonra Avrupa içerisine girmişler, saldırılar, istilâlar yapmışlardır. Batı'ya saldıran ve İspanya'yı ele geçirerek Fransa sınırlarına kadar uzanan Araplar'da vardır. Fakat Efendiler, her saldırıya daima bir karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırı ihtimalini düşünmeden ve ona karşı güvenilir bir tedbir bulmadan saldırıya geçenlerin sonu, yenilmek, bozguna uğramak ve yok olmaktır.
Batı'nın Araplara yaptığı karşı saldırı, Endülüs'te acı ve ibret alınmaya değer bir tarihî felâketle başladı. Fakat orada bitmedi. Kovalama, Kuzey Afrika'ya kadar sürüp gitti.
Attilâ'nın Fransa ve Batı Roma topraklarına kadar yayılmış olan İmparatorluğunu hatırladıktan sonra, bakışlarımızı, Selçuklu Devleti'nin yıkıntıları üzerinde kurulmuş olan Osmanlı Devleti'nin, İstanbul'da Doğu Roma İmparatorluğu'nun taç ve tahtına sahip olduğu devirlere çevirelim. Osmanlı Hükümdarları arasında Almanya'yı, Batı Roma'yı ele geçirerek çok büyük bir imparatorluk kurma çabasında bulunmuş olanı vardı. Yine bu hükümdarlardan biri, bütün İslâm dünyasını bir merkeze bağlayarak yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye'yi ve Mısır'ı zaptetti. "Halife" ünvanını takındı. Diğer bir sultan da, hem Avrupa'yı zaptetmek, hem de İslâm dünyasını hüküm ve idaresi altına almak gayesini güttü. Batı'nın sürekli karşı saldırısı, İslâm dünyasının hoşnutsuzluk ve isyanı ve bu şekilde bütün dünyayı ele geçirme düşünce ve emellerinin aynı sınırlar içine aldığı çeşitli unsurların uyuşmazlıkları, sonunda benzerleri gibi, Osmanlı İmparatorluğunu'da tarihin sinesine gömdü.
Efendiler, dış siyasetten en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç teşkilâtıdır. Dış siyasetin, iç teşkilâtla uyarlı olması gerekir. Batı'da ve Doğu'da, başka başka karaktere, kültüre ve ülküye sahip biri birinden farklı unsurları tek sınır içinde toplayan bir devletin iç teşkilâtı, elbette temelsiz ve çürük olur. O halde, dış siyaseti de köklü ve sağlam olamaz. Böyle bir devletin iç teşkilâtı, özellikle millî olmaktan uzak olduğu gibi, siyasî ilkesi de millî olamaz. Buna göre, Osmanlı Devleti'nin siyaseti millî değil, belirsiz bulanık ve kararsızdı.
Çeşitli milletleri, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitli unsurlardan oluşan kitleleri eşit haklar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasi görüştür. Fakat aldatıcıdır. Hattâ, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri bile bir devlet halinde birleştirmek, varılması imkânsız bir hedeftir. Bu, yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla meydana koyduğu bir gerçektir.
Panislâmizm ve Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine, tarihte tesadüf edilememektedir. Irk ayrılığı gözetmeksizin, bütün insanlığı içine alan tek bir dünya devleti kurma hırslarının sonuçları da tarihe yazılmıştır. İstilâcı olmak hevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü kişisel duygu ve bağlılıklarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik içinde birleştirerek, insancıl bir devlet kurma teorisinin de kendine göre şartları vardır.
Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasî ilke, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların akıllarda ve karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.
Milletimizin, güçlü, mutlu ve dengeli yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastettiğim anlam ve öz şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçek saadet ve refahına çalışmak... Genellikle milleti uzun emeller peşinde yorarak zarara sokmamak... Medeni dünyadan, medenî insanî ve karşılıklı dostluk beklemektedir.
Hükûmetin Kurulması
Efendiler, Meclis'e teklif ettiğim önemli bir konu da hükûmetin kurulması konusuydu. Bu meselenin ve bununla ilgili bir teklifte bulunmanın, o devir için ne kadar nazik olduğunu takdir buyurursunuz.
Gerçek, Osmanlı saltanatının ve hilâfetin yıkılmış ve ortadan kalkmış olduğunu düşünerek yeni temellere dayanan, yeni bir devlet kurmaktan ibaretti. Fakat durumu olduğu gibi dile getirmek, amacın büsbütün kaybedilmesine yol açabilirdi. Çünkü, halkın düşünce ve eğilimleri, daha Padişah ve Halife'nin mazur durumda bulunduğu yolundaydı. Hattâ, Meclis'te ilk anda, hilâfet ve saltanat makamıyla ilişki kurmak ve İstanbul Hükûmetiyle uzlaşma aramak akımı başgöstermişti.
İstanbul'daki şartların, Halife ve Padişah ile ne açıkça ne de özel ve gizli olarak görüşmeye elverişli olmadığını açıklamaya çalıştım. Böyle bir ilişkiyle ne anlamak istediğimizi sordum. Eğer "milletin bağımsızlığını kazanmak ve vatanın bütünlüğünü sağlamak için çalışmakta olduğunu haber vermek için ise, buna gerek yoktur. Çünkü, Padişah ve Halife olan zatın da bundan başka bir şey düşünmesine ve istemesine imkân var mıdır? Bunun aksini ağzından işitsem inanmam; mutlaka zorlama ve baskı altında söyletildiğini kabul ederim", dedim. Aleyhimizde çıkarılmış olan fetvanın uydurma olduğunu, İstanbul Hükûmeti'nin emir ve bildirilerinin yoruma muhtaç bulunduğunu söyleyerek, bazı zayıf kalpli ve kıt düşünceli kimselerin göstermek istedikleri dikkati gerekli bulmadığımızı belirttim.
Millî Hâkimiyet Temeline Dayanan Halk Hükûmeti: Cumhuriyet
Şunu bildirmek istiyorum ki, hükûmetin kurulması ile ilgili bir teklif ileri sürmeden önce, duygu ve düşünceleri gözönünde bulundurmak zorunluluğu vardı. Bu zorunluluğa uymakla birlikte, asıl maksadı saklı tutan teklifimi bir önerge halinde sundum. Kısa bir tartışma ile ve bazı itirazlara rağmen kabul edildi.
Bu önergeyi bugün gözden geçirecek olursak, orada esaslı ilkelerin tespit ve ifade edilmiş olduğunu görürüz.
İzin verirseniz, bu ilkeleri burada birer birer belirterek sayacağım:
1- Hükûmetin kurulması zorunludur.
2- Geçici olarak bir hükûmet başkanı seçmek veya Padişah'a bir vekil tanımak mümkün değildir.
3- Meclis'te yoğunlaşan millî iradenin, doğrudan doğruya vatanın kaderine el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir kuvvet yoktur.
4- Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar.
Meclis'ten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir hey'et, hükûmet işlerine bakar. Meclis başkanı, bu hey'etin de başkanıdır.
Not: Padişah ve halife, baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman, Meclis'in düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumunu alır.
Efendiler, bu ilkelere dayanan bir hükûmetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükûmet, millî hakimiyet temeline dayanan halk hükûmetidir. Cumhuriyettir.
Böyle bir hükûmetin kurulmasında, ana ilke, kuvvetler birliği teorisidir. Zaman geçtikçe bu ilkelerin taşıdığı kavramlar anlaşılmaya başladı. İşte o zaman tartışmalar ve olaylar birbirini kovaladı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro