Bölüm 25
Bu telgrafın, Harbiye şifresiyle ve Cemâl Paşa imzasıyla kapatılmış olmasına rağmen, içinde "Cemâl Paşa'nın işe el koymasıyla Yahya'nın kurtarılması" çaresinin bulunması cümlesi dikkat çekicidir. Demek ki, Cemâl Paşa, Cevat Bey'in telgrafını, okumaya gerek duymadan, kendi şifresi ve imzası ile çekilmesine müsaade etmiştir. Çünkü, bir defa Yahya'yı takip ettiren Cemâl Paşa'dır. Bundan başka serbest bırakılması için kendi yardımlarının kendisi tarafından emrolunmasını, kendi bilgisi dahilinde elbette yazdırmazlardı.
İzmit'ten Tümen Komutanı Vekili'nden gelen 9 ve 10 Aralık 1920 tarihli iki telgrafla "duyulduğuna göre iki çarpışmadan sonra Yahya Kaptan'ın ölü olarak ele geçirildiği" bildirildi.
11 Ocak 1920'de, Tümen Komutan Vekili'nden, İstanbul'dan gelen müfreze komutanına, benim adıma tebligatta bulunup bulunmadığını sordum. Üç gün sonra 14 Ocak 1920 tarihli raporunda Tümen Komutanı Vekili şu bilgiyi verdi.: "Bizzat yaptığım soruşturmadan... çarpışma olmadığı ve yalnız, Yahya Kaptan'ın teslim olduktan sonra, köy dışında kesici bir âletle öldürüldüğü anlaşılmıştır. Kafatasının olmaması bunu doğrulamaktadır."
Efendiler, bu uğursuz haber üzerine, İstanbul'daki teşkilâtımıza, 20 Ocak 1920 tarihinde, Albay Şevket Bey vasıtasıyla şu telgrafı yazdık:
Yahya Kaptan'ın öldürülmesinin sebepleri ile teslim olduktan sonra kasten şehit edildiği anlaşıldığından, öldürülmesine kimlerin elinin ve etkisinin bulunduğunun, İstanbul'dan başvuran pek çok fedakâr arkadaşa açıklama yapılmak üzere acele bildirilmesi rica olunur, efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Eski bir yazımıza karşılık olmak üzere, İstanbul'dan 20 Ocak 1920'de yazılıp bir gün sonra elimize geçen telgraf şuydu:
Beşiktaş, 20.1.1920
Ankara'da 20. Kolordu Komutanlığı'na
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne Özel:
İlgi: 17.1.1920.
1- Olay yerinde bulunan güvenilir bir kişinin ifadesine göre, Yahya Kaptan yakalanıp köy dışında bulunan karakola götürülürken, çevreden on kadar eşkiyanın karakol üzerine ateş etmesi üzerine kaçmaya çalışmış ve bu sırada öldürülmüştür. Bununla birlikte, iyi bir soruşturma yapılması için Hükûmete başvuruldu.
2- Yahya Kaptan'ın Kuva-yı Millîye adına pek çok kötülükler yaptığı söylentisi ağızdan ağıza yayıldığı gibi, özel bir resmî yoldan yapılan soruşturma da bunu doğruladığı için, Hükûmet kovuşturmaya karar vermişti. Ancak, Hey'etimizce kendisinin geçici bir süre için gizlenerek Kuva-yı Millîye işlerine karışmaması ve kötülüğe cesaret etmemesi, yanında bulunan kaçak er ve jandarmaları geri göndermesi şartıyla kovuşturma yapılmaması istenmiş ve ilgililer katında teşebbüslerde bulunulduğu gibi, Gebze'ye özel olarak bir memur da gönderilmişti. Bu sırada Hükûmet , birdenbire gizlice asker göndermiş; yalnız Yahya Kaptan'ı ele geçirmek istediğini ilân etmiş ve arz edilen durum meydana gelmiştir, efendim (Vasıf).
Çanakkale Müstahkem
Mevkî Komutanı Şevket
Efendiler, "Köy dışındaki karakola götürülürken çevreden ateş edilmiş (?). Kaçmaya çalışmış, bu sırada öldürülmüş (?!)." Bu sözlerin, bu gibi suiskastlerde bir formül gibi kullanıldığını anlamamak için, çok safdil olmak lâzımdır.
Yahya Kaptan'ı ortadan kaldırmak için, birlikte çalıştıkları ve karar verdikleri hükûmetin, gizlice, birdenbire bir oldu bittiye getirivermiş olduğu yolundaki sözler de dikkate değer. İstanbul'da, Jandarmadan, İstanbul Muhafız Alay'ından subay ve asker görevlendiriliyor... İstanbul'da duruma hâkim olduklarını iddia eden teşkilât başkanlarımız bunu öğrenemiyorlar.
Kara Vasıf Bey'in bu telgrafına verdiğimiz cevapta şu hususu sorduk:
Ankara, 22.1.1920
Şifre
İstanbul'da Çanakkale Müstahkem Mevkî Komutanı Şevket Bey'e,
Yahya Kaptan'ın öldürülmesi olayını ciddî olarak takip eden ve özellikle İstanbul'da hesabını isteyen pek çok kimse vardır. Gerçeğin anlaşılabilmesi için, yaygın söylenti derecesine vardığı bildirilen kötülüklerin nelerden ibaret olduğunun bildirilmesi rica olunur.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Efendiler, bu açıklama isteğimize gelen cevabı da, sabrınıza sığınarak olduğu gibi, bilginize sunacağım:
Beşiktaş, 24.1.1920
Ankara'da 20. Kolordu Komutanlığı'na,
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne Özel:
İlgi: 20.1.1920
1- Yahya Kaptan'ın teslim olduktan sonra öldürüldüğünü işittik. Soruşturma yapıyoruz. Sonucu bildireceğiz.
2- Öldürülmesinin sebebi, hiç kimseyi dinlememesi, Kuva-yı Millîye adına açıktan açığa zulüm ve eşkiyalık yapması, eşkiyayı öteden beri gizlemesi veya gösterilen yere gitmesi için verilen emirleri dinlememesi üzerine Hükûmetin, kendisine köylerden ve çevreden başvuranların ısrarına dayanamayarak, kendiliğinden ve hattâ hey'etimizin haberi olmadan teşebbüse geçmesidir, efendim (Vası ).
Çanakkale Müstahkem
Mevkî Komutanı
Albay Şevket
Saygıdeğer Efendiler, telgrafın ikinci maddesindeki, Yahya Kaptan'ın hiç kimseyi dinlememesinin, öldürülmesine sebep olarak gösterilmesi asla doğru olamaz. Merhum şehit, beni dinliyordu, benden emir alıyordu. Verdiğim emre göre hareket ediyordu. Başka bir makama veya şahıslara bağlı olduğunu, onlardan emir alması gerektiğini kendisine emretmemiştim. Bu sebeple, İstanbul'dan her önüne gelenden, Dahiliye Nâzırından, Jandarma Komutanı hâin Kemal Paşa'dan verilen emirleri dinlememesi zaten bizim istediğimiz şeydi. Kuva-yı Millîye adına eşkiyalık ve zulüm yapanın da kendisi olmayıp, Küçük Aslan Çetesi gibi, haince bir maksatla kuruldukları belgelere dayanılarak anlaşılmış bulunan çeteler idi. Yahya'nın bunların eşkiyalıklarını önlemeye çalıştığı da, sözlerine güvenilmesi gereken kimselerin soruşturmalarıyla kesinleşmiş bir durumdur.
Gebze Müdafaa-i Hukuk Hey'eti Başkanı ile Gebze Kaymakamı Fevzi Bey'in ortak imzalarıyla, bu üzücü olayın meydana gelişinden önce makine başında yapılmış bir başvuruyu da belirtmeden geçemeyeceğim:
Gebze Kuva-yı Millîye Komutanı Yahya Bey hakkında bazı kimselerin yaptıkları iftiralar üzerine, en sonunda salı gecesi İstanbul'dan komutanlar ve yüksek rütbeli subaylar komutasında gelen iki bin kişilik kadar bir kuvvetle, kendisinin Tavşancıl'da kuşatıldığı ve kuşatmanın hâlâ devam etmekte olduğu şimdi halktan aldığım bilgilerden anlaşılmıştır. Böyle vatanı için çalışan bir kimseye karşı yapılan bu işlemin pek haksız olduğu yüksek komutanlığınızca bilinmektedir. Yahya Bey'in kurtarılması için ne gibi bir uygulama yapılacağının emir buyurulmasını makine başında bekliyoruz.
Kaymakam - Müdafaa-i Hukuk Hey'eti Bşk.
Fevzi Hacı Ali
Efendiler, o tarihlerde, İzmit Bölgesinde Kuva-yı Millîye teşkilâtı ile uğraşan Milletvekili Sırrı Bey'in de bu konuda verdiği bilgileri olduğu gibi sunmama izninizi rica ederim:
İzmit, 11.1.1920
20. Kolordu Komutanlığı'na
1- Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne özel: Haberleşmesi dört gün önce yapılmış olan Yahya Kaptan konusu, nihayet, haber almış olacağınız üzere, kendisinin şehit edilmesiyle sonuçlandı.
2- Yahya Kaptan'ın, İstanbul girişinde teşkilâtlanmış bir durumda bulunması, herhalde Kuva-yı Millîye'ye karşı cephe almış bulunan kimseleri yıldırdığından, kendisinin ortadan kaldırılmasının plânlandığına şüphe yoktur.
3- Yahya Kaptan'ın bu maksatla öldürülmüş olması, olayı sınırlı kalma niteliğinden çıkarmakta ve Hey'et-i Temsiliye'ce üzerinde düşünülmesini gerekli kılmaktadır.
4- İzmit Sancağı, eşkiya yüzünden tedirgin iken, yerinden kımıldamayan ve komutası altındaki hiçbir birliğe emir vermeyen, yanındaki hapishaneden on beş yirmi kişinin birden kaçmasını basit günlük olaylardan sayan Alay Komutanı Hikmet Bey, Yahya'nın öldürülmesini önemli bir mesele saymıştır. Yanına aldığı jandarma kuvvetleriyle, bizzat yola çıkmış ve sonunda Kuva-yı Millîye'ye ağır bir darbe vurmak suretiyle maksadına erişmiş bulunuyor. Devamı var (Milletvekili Sırrı).
1. Tümen Komutanı Vekili
Fevzi
Vicdani Görevlerimden Biri
Efendiler, Yahya Kaptan'ın öldürüldüğüne şüphe kalmamıştı. Bu gerçek bilindikten sonra, onu öldürmüş olan hükûmetin, kanunî kovuşturmaya başlamış olması, cinayeti işleyenlerin meydana çıkamayacağına delil değil miydi? Fakat Efendiler; zaman, her şeyin, her gerçeğin, tarih önünde samimî olarak incelenmesine imkân hazırlar.
Saygıdeğer Efendiler, Hükûmeti ve İstanbul'daki teşkilâtımızın başkanlarını böyle çirkin bir cinayetin işlenmesinde vasıta olmaya yönelten sebep ve etkenlerin incelenmesinin, gerçekten ders verici sonuçlar getireceğine inandığım içindir ki, ilk bakışta önemsiz gibi görülebilecek bir olayı delillere ve belgelere dayandırarak açıkladım. Bu açıklamamla, milletin gözünde, gerçeği açıkça ortaya koyabilecek bir ortamın doğmasına yardım edebildiysem, vicdanî görevlerimden birini yapmış olduğuma inanacak ve gönül huzuru duyacağım.
Efendiler, bu olayı incelerken iki noktayı gözönünde bulundurmak yararlı olur. O noktalarda:
Birincisi: Sait Molla'nın üyesi bulunduğu gizli örgüt ve Gebze, Kartal Bölgelerinde bu örgüte bağlı şahsî çetelerin oynadığı rol ile, bu rolü bizim adamlarımıza yüklemekte ve vatansever geçinen kimseleri aldatıp kandırmada gösterilen ustalık ve başarı.
İkincisi: İstanbul teşkilâtımızın başkanlarıdır ki, bunlar, bizim yani Hey'et-i Temsiliye'nin emrinde ve onun verdiği direktif ve bilgilere göre hareketle yükümlü bulunuyorlardı. Bunların, bu yükümlülüğü ancak samimi olarak yerine getirdikleri takdirde, asıl hedefe doğru yanılmadan yürümenin mümkün olabileceğini de kabul etmeleri gerekirdi. Oysa, bu kimseler, kendi akıl ve tedbirlerini, Hey'et-i Temsiliye'nin uyarılarına rağmen yüksek görmekten geri durmamışlar ve hareket serbestliklerine engel olunmasını bir haysiyet meselesi yaparak sinirlenmişler ve bu sakat duygunun etkisiyle, aldatılmaya kadar varmışlardır.
1919 Sonbaharında Karşılaştığımız Diğer Bazı Olaylar
Efendiler, Yahya Kaptan meselesine 20 Kasım 1919 tarihindeki olaylar dolayısıyla dokunduk. Zaman ve mesafe bakımından birçok atlamalar yaparak bu olayı çeşitli yönleri ile açıklamak ve tamamlamak zorunda kaldık. Şimdi izin verirseniz, tekrar bıraktığımız tarihe dönerek, olayları izleyelim:
Ankara-Eskişehir demiryolunun işletilmesine İtilâf Devletleri'nce engel olunmuştu. Bu yolun işletilmesi için, İtilâf devletleri temsilcilerinin, şiddetle protesto edilmesi, 21 Ekim 1919 Ankara Merkez Hey'eti'ne bildirildi.
Adana Teşkilâtı kurucularının, Niğde'ye veya Kayseri'ye gelerek ve bizimle temas kurarak çalışmalarına devam etmeleri sağlandı.
Aydın Cephesinde durum günden güne tehlikeli ve ciddî bir hal almakta olduğundan, Salih Paşa ile Amasya'da kararlaştırdığımız üzere, Donanma Cemiyeti'nin dört yüz bin lirasının bu cephenin ihtiyaçlarına ayrılmasını Harbiye Nâzırına yazdık. Bu cephedeki mücahitlere silâh, cephane verilmesini ve cephenin makineli tüfek ve topçu birlikleriyle desteklenmesini, Konya'daki 12. Kolordu Komutanı'ndan rica ettik.
Efendiler; Fransızlar, Bandırma - Soma demiryolunu denetlemek bahanesiyle, Bandırma'ya bir müfreze çıkarmışlardı. Bunların, güvenlik durumu mükemmel olan Bandırma'ya asker gönderme haklarının olmadığı açıktı. Bu noktaya, 24 Kasım 1919'da 14. Kolordu ve 56.Tümen Komutanları'nın dikkatlerini çektik.
Yabancı subaylar, Aydın cephesinde dolaşarak propaganda yapıyorlar ve durumu anlıyorlardı. Bu gibi subayların cephede birliklerle temas etmelerine kesinlikle izin verilmemesi, resmî başvurularını Hükûmete yapmaları, eğer Kuva-yı Millîye'ye bir söyleyecekleri olursa, merkez hey'etimiz aracılığıyla bize başvurmaları gerektiğinin kendilerine duyurulması, propaganda yapanları olursa, korumalı olarak bölgeden çıkarılmaları ve kesin bir mecburiyet doğarsa, cephede görülecek İtilâf askerlerine karşı da silâh kullanılması cepheye bildirildi.
Efendiler, biz İzmir halkının da doğrudan doğruya seçimlere katılmasını sağlamak istiyorduk. Bunun için, maksadımızı çeşitli yollarla duyuruyorduk. Ne var ki, Yunanlılar tabiatıyla engelliyorlardı.
29 Kasım 1919 tarihinde, bu durumu İtilâf Devletleri temsilcileri ve tarafsız elçilikler katında protesto ettik ve bunu, İzmir Telgraf ve Posta Başmüdürü bulunan Ethem Bey'e yazarak, İzmir halkına da duyurmak istedik.
Efendiler, belki de birçoklarınızın hatırındadır. İşgal yıllarında, Adana'da Ferda adında, Kuva-yı Millîye aleyhinde yabancı bir gazete yayınlanıyordu. Bu gazete, sırf Anadolu'daki kamuoyunu yanıltmak ve bulandırmak maksadıyla yazılmış sütunlar ve bizim aleyhimizde uydurulmuş saçmalıklarla doluydu. Şüphesiz, bu gazetenin Anadolu içine sokulmasına engel olduk.
Fakat, bu gazetenin memlekette okunmasını elbette yararlı bulan, Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin Dahiliye Nâzırı ve Cemâl Paşa'nın, defalarca temize çıkardığı Damat Şerif Paşa, Ferda Gazetesi denilen bu zehirli paçavranın serbestçe dağıtılmasına engel olunmaması için emirler verilmişti. Bu sebeple, Şerif Paşa'nın arkadaşı Cemâl Paşa'nın, 3 Aralık 1919'da dikkatini çekmeyi gerekli bulduk.
Ankara'ya Geliş
Efendiler, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da toplanmasına engel olmamak zarureti üzerine, İstanbul'da toplanacak meclis'te, "vatanın bütünlüğünü, devlet ve milletin bağımsızlığını elde etmekten ibaret olan hedefi korumak ve savunmak için anlaşmış, kesin kararlı bir grup oluşturmayı" tek çare olarak düşündük. Bunun sağlanması için, bildiğiniz gibi, 18 Kasım 1919 tarihli talimat ve genelgede, milletvekillerinin belirli yerlerde grup grup toplanarak üzerinde görüşecekleri önemli noktalardan biri olmak üzere bu konuya yer vermiştik.
Aynı tarihte, düşündük ki, bu grubu oluşturabilmek için her sancakta birer milletvekilini Eskişehir'e davet edelim. Eskişehir üzerinden trenle İstanbul'a gidecek milletvekillerini de, davet edeceğimiz milletvekilleri ile birleştirelim ve kendimiz de Eskişehir'e giderek yapılacak genel bir toplantıda enine boyuna görüşmelerde bulunalım. Bu arada, milletvekillerinin İstanbul'daki güvenlikleri ile ilgili tedbirleri de söz konusu etmek istiyorduk. Ancak, bundan sonra vereceğim bilgilerden anlaşılacağı üzere, bu toplantıyı Ankara'da kalarak yapmayı tercih ettik. Sivas'ta bir ay kadar daha kaldıktan sonra, Ankara'ya hareket ettik.
Ankara'ya gelişimizi, 27 Aralık 1919 tarihli şu açık tebliğ ile her yere duyurduk:
Sivas'tan Kayseri yoluyla Ankara'ya hareket eden Hey'et-i Temsiliye, bütün yol boyunca, Ankara'da, büyük milletimizin çok sıcak ve içten gelen vatanseverlik gösterileri arasında, bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği, memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılmaz bir şekilde güçlendirici niteliktedir.
Şimdilik, Hey'et-i Temsiliye'nin merkezi Ankara'dadır. Saygılarımızı sunarız, efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
2 Ocak 1920 tarihinde, Cemiyet Merkez Hey'etlerine, Hacıbektaş'ta Çelebi Cemâlettin Efendi'ye, Mutki'de Hacı Musa Bey'e ayrıca bir bildiride bulunduk.
Bu tebliğimizin metni ve yazılış biçimi şöyleydi:
.... yolculuğumuz sırasındaki gözlem ve incelemelerimiz, bizlere, gerçek koruyucu olan Ulu Tanrı'nın ilâhî lûtfuyla görünen millî birliğimizin dayanmış olduğu millî teşkilâtın, kökleşmiş, millet ve memleketin geleceğini kurtarmak için gerçekten güvenilir bir kuvvet ve kudret haline gelmiş olduğunu, şükürler olsun gösterdi.
Dış durum ve bu millî birlik ve kararlılık sayesinde ve Erzurum - Sivas Kongreleri esasları çevresinde, vatanın ve milletin çıkarlarına elverişli bir şekle girmiştir.
Kutsal birliğimize, kararlılık ve imanımıza dayanarak, haklı isteklerimizin elde edileceği güne kadar, büyük bir dirençle çalışılması ve bu bildirimizin genelge halinde köylülere varıncaya kadar bütün millete duyurulması rica olunur.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Hey'et-i Temsiliye'si adına
Mustafa Kemal
Kâzım Karabekir Paşa Hey'et-i Temsiliye'nin Ankara'ya Gitmesine Taraftar Değildi.
Efendiler, Hey'et-i Temsiliye'nin merkezinin Ankara'ya taşınması düşüncesi oldukça eskiydi. Bu düşünce ilk defa söz konusu olduğu sıralarda, Kâzım Karabekir Paşa'dan gelmiş olan bir telgrafı burada olduğu gibi aktaracağım:
Erzurum, 3.10.1919
Şifre
3. Kolordu Komutanlığı'na
Hey'et-i Temsiliye'ye : Kuva-yı Millîye'yi temsil eden yüksek hey'etin, değil Ankara'ya, hattâ Sivas'ın batısına geçmemesi görüşündeyim. Çünkü, Doğu illerinin Kuva-yı Millîyesi demek olan bu hey'etin bütün bütün uzaklaşması, dolayısıyla bu illerin teşkilâtsız kalmasına yol açacaktır. Şimdiye kadar pek haklı ve mantıklı olarak yöneltilmekte olan Millî Mücadele'nin, öteden beri her zaman her teşebbüsümüzü kötü görmek ve göstermek isteyen düşmanlarımıza karşı da eskiden olduğu gibi bir yerden yöneltilmesi için, Hey'et-i Temsiliye'nin Sivas'tan batıya geçmemesi görüşünde bulunduğumu arz ederim.
15. Kolordu Komutanı
Kâzım Karabekir
Böyle bir telgrafın asılsız olduğu yargısına varmak istedim. Fakat, ne çare ki, şifre telgraf Erzurum'dan Sivas'taki 3. Kolordu'ya çekilmiştir. Çözülen şifrenin altında; "Açıldı. Fethi 4/5 Ekim" ilgiliye yazı ve imzası olduğu halde 3. Kolordu'dan bize gönderilmiştir.
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa, davetimiz üzerine Sivas'a geldikten ve bizimle görüşmelerde bulunduktan sonra, şüphesiz bu telgrafla daha önce bildirdiği düşünce ve görüşünün yerinde olmadığını anlamış olacaktır. Ancak, bu düşünce ve görüşündeki isabetsizliği anlamak için, mutlaka yüz yüze gelip görüşmeye hiç de ihtiyaç olmayacağı açıkça bellidir. Bu düşünce ve görüşün dayandırılmış olduğu sebeplere şöylece bir göz atmak bile, onların yanlışlığını anlamaya yeter sanırım.
Bir defa, Hey'et-i Temsiliye'nin yalnız Doğu illerinin millî gücünü oluşturmadığı veya temsil etmediği ve belki bütün memleketin-Anadolu ve Rumeli'nin - Millî güçlerini temsil ettiği çoktan bilinmiş olmak gerekirdi. Kaldı ki, bu nokta üzerinde, günlerce süren telgraf başı tartışmaları olmuştu. Bir de. Hey'et-i Temsiliye'nin Sivas'tan Ankara'ya taşınması, Doğu illerinde teşkilâtsızlık doğuracak bir sebep olamazdı. Hey'et-i Temsiliye'nin Doğu illerine Sivas'tan telgrafla verdiği emirleri ve talimatı, aynı şekilde Ankara'dan verebileceğine şüphe yoktu.
Buna karşılık, Hey'et-i Temsiliye'nin Doğu illerinden çok Batı illerine ve İstanbul'a yakın bulunmasını gerektiren ve haklı gösteren mantıklı sebepler elbette çoktu. Önce, Batı ve Güney-Batı illerimizden doğrudan doğruya düşman eline geçmiş olanlar vardı. Bu illerimizi işgal eden düşman karşısında sağlam savunma cepheleri kurmak ve onların kuvvetlendirilmesini sağlamak gerekirdi. Oysa, Doğu illerimizde böyle acıklı bir durum yoktu. Kesin olarak yakın bir fiilî tehlike de doğabileceğe benzemiyordu. Uzak bir ihtimale göre, diyelim ki, doğudan Ermenilerin doğrudan doğruya bir saldırıya geçecekleri kabul olunsaydı bile, onun karşısında Kuva-yı Millîye ile desteklenmesi kararlaştırılmış olan 15. Kolordu, kendilerinin komutası altında hazır bulunuyordu. Ne var ki, İzmir Cephelerinde çeşitli komuta yöntemleri, değişik nitelikte kuvvetler ve türlü türlü olumsuz kaynaklardan gelen değişik yapıda türlü zararlı etkiler vardı. Adana'nın işgaline karşı daha cephe kurulamamıştı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro