İkinci Kitap | Sekizinci Bölüm
General gelinceye kadar bir saat geçti, genç misafiri bu bir saati onun karakteri hakkında hiç de iyi şeyler düşünmeden geçirdi. "Bu uzun yokluk, bu yalnız başına dolaşmalar huzurlu bir ruhun ya da temiz bir vicdanın alameti değildi." Sonunda ortaya çıktı, aklındaki kara düşünceler ne olursa olsun onlarla birlikte gülümseyebiliyordu. Arkadaşının evi görme merakını kısmen de olsa anlayabilen Miss Tilney hemen konuyu açtı, babası Catherine'in beklentisinin aksine, dönüşleri için odada içeçek hazır edilmesini emretmek için beş dakika beklemesi dışında daha fazla erteleme bahanesi çıkarmadan nihayet onlara eşlik etmeye hazırdı.
Yola koyuldular; Catherine'in gözüne takılan ama çalışan kafasındaki şüpheleri dağıtmaya yetmeyen heybetli bir hava ve vakur adımlarla general önden yürüdü, holü geçip gündelik oturma odasından işe yaramaz bir kabul odasına, oradan hem ölçüleri hem mobilyası muhteşem bir odaya, sadece önemli misafirler için kullanılan gerçek oturma odasına geçtiler... Çok asil, çok muhteşem, çok gözalıcı! Catherine'in bütün söyleyebildikleri bunlardı, çünkü ayrım yapmayan gözü satenin rengini bile fark etmiyordu: Övgüye değer tüm ayrıntıları ve anlamı belirtmek generale kalıyordu: Herhangi bir odanın döşemesinin pahalılığı ya da zarafeti ona hiçbir şey ifade etmiyordu, on beşinci yüzyıldan daha yeni tarihli hiçbir mobilyayı umursamıyordu. General iyi bilinen her süsü yakından gözden geçirip kendi ilgisini tatmin ettiği zaman kütüphaneye geçtiler; burası da kendi üslubunca aynı ihtişamda bir daireydi, mütevazı bir insanın gururla bakabileceği bir kitap koleksiyonunu sergiliyordu. Catherine öncekinden daha samimi bir duyguyla dinledi, hayran oldu ve hayret etti... yarım raf boyunca kitap isimlerini tarayarak bu bilgi deposundan alabileceği her şeyi aldı ve devam etmeye hazırlandı. Ama daire dizileri onun isteklerini karşılamıyordu. Bina geniş de olsa büyük kısmını zaten görmüştü; yine de mutfak dahil, gördüğü altı yedi odanın avlunun üç yanını çevirdiğini söyledikleri zaman buna inanası gelmedi ya da birçok gizli oda olduğu kuşkusunu içinden atamadı. Bununla beraber çok dolambaçsız olmayan bir iki geçitle farklı kanatları bağlayan ve avluya bakan daha az önemli birkaçından geçerek her gün kullanılan odalara dönecek olmaları içini rahatlattı ve ilerledikçe bir zamanlar kemerli yol olan yerde yürümekte olduğu söylenip de hücrelerin kalıntıları gösterilince, ne açılan ne de ona açıklanan birkaç kapalı kapı görünce, peşinden kendini bilardo odasında ve nasıl bağlandığını anlayamadan generalin özel dairesinde bulunca ya da oralardan çıkıp da doğru yana dönemeyince ve nihayet Henry'ye ait olan ve onun kitap, tüfek ve palto döküntüleriyle dolu karanlık küçük bir odadan geçince daha da yatıştı.
Miss Morland'ı ne şüphe ne de aldırış ettiği şeyler konusunda daha da ayrıntılı bilgilendirmek aşkına, görmüş olduğu ve her gün saat beşte göreceği yemek odasını general baştan sona yürüme zevkinden vazgeçemedi, kısa bir geçitten mutfağa devam ettiler... eski günlerin kalın duvarları ve dumanıyla, şimdiki zamanın soba ve sıcak dolaplarıyla zenginleşmiş antik manastır mutfağı. Generalin geliştirici eli burada da boş durmamıştı: Aşçıların çalışmasını kolaylaştıracak her modern icat bu geniş sahnede yerini almıştı; başkalarının dehalarının başarısızlığa uğradığı yerde onun dehası ekseriya arzu edilen mükemmelliği yaratmıştı. Sadece bu noktadaki becerisi onu manastırın sahipleri arasında ilelebet yüksek bir yere yerleştirirdi.
Mutfağın duvarlarıyla birlikte manastırın tüm antikliği sona eriyordu; avlunun dördüncü yanı yıkılmakta olduğu için generalin babası tarafından kaldırılmış, yerine şimdiki duvar dikilmişti. Hürmete değer her şey burada bitiyordu. Yeni bina sadece yeni değildi, aynı zamanda yeniyim diye bağırıyordu; sadece çalışma odaları için düşünülmüş, arkadan ahırlarla kapatılmıştı ve mimari bütünlük gerekli görülmemişti. Catherine daha değerli olan şeyleri sadece ev ekonomisi uğruna alaşağı eden ele verip veriştirebilirdi; general izin verseydi bu yıkıntı sahnesinde yürümenin azabından seve seve vazgeçebilirdi; ama generalin bir gösteriş saplantısı varsa o da çalışma odalarının düzenlenmesiyle ilgiliydi, öyle inanıyordu ki Miss Morland gibi birinin gözünde kendisinden daha aşağıdaki kişilerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi mutlaka takdire şayan olması gerektiğinden onu oraya götürmesi gayet tabiiydi. Her yeri şöyle bir gözden geçirdiler; Catherine odaların çokluğu ve konforundan beklediğinden fazla etkilendi. Fullerton'da birkaç şekilsiz kiler ve rahatsız bir temizlik odasının yeterli görüldüğü işler burada rahat ve geniş özel bölmelerde yapılıyordu. Sürekli ortada olan hizmetçi sayısı da odalarının sayısı kadar şaşırttı onu. Nereye gittilerse terlikli bir kız reveransla karşılıyor ya da kılıksız bir uşak sıvışıp gidiyordu. Ve burası bir manastırdı! Bu eve dair düzenlemeler kitaplarda okuduklarından nasıl da anlatılmaz ölçüde farklıydı... Northanger'dan daha büyük olsalar da evin bütün temizlik işlerinin en fazla iki çift kadın tarafından yapıldığı manastır ve şatolardan. Bunu nasıl becerebildikleri Mrs. Allen'ı sık sık hayrete düşürürdü; Catherine burada nelerin gerekli olduğunu görünce kendisi de hayrete düşmeye başladı.
Ana merdivenden çıkılabilsin diye ve ahşabının, zengin oyma süslemelerinin güzelliğine dikkat çekilebilsin diye hole döndüler: Yukarı çıkınca odasının bulunduğu galerinin aksi istikametine yöneldiler ve az sonra aynı plana sahip ama eni de boyu da daha büyük bir galeriye girdiler. Catherine'e burada arka arkaya soyunma odaları olan, eksiksiz ve güzel döşenmiş üç büyük yatak odası gösterildi; paranın ve zevkin dairelere konfor ve zarafet vermek için yapabileceği her şey buralara yapılmıştı, daha beş yıl önce döşendikleri için herkesi memnun edebilecek unsurlar bakımdan kusursuz, Catherine'e zevk verebilecek unsurlar bakımından da bomboştu. Son odayı gözden geçirirlerken general zaman zaman şereflendirildikleri seçkin kişileri hafifçe saydıktan sonra gülümseyen bir yüzle Catherine'e döndü ve ondan sonra ilk konuklarından bazılarının "Fullertonlı dostları olmasını" umma cesaretini gösterdiğini söyledi. Catherine bu beklenmedik iltifattan mütehassis oldu ve kendisine o kadar kibar davranan ve tüm ailesine karşı öylesine nazik olan bir adam hakkında iyi şeyler düşünmesinin imkânsızlığına derinden üzüldü.
Galeri katlanır kapıyla son buluyordu; Miss Tilney ilerledi, kapıyı açıp geçti ve galerinin bir diğer uzun koridorundaki soldan ilk kapıda da öyle yapacağı sırada general öne çıkıp aceleyle ona seslendi ve nereye gittiğini sorarak kızgınca geri çağırmış gibi geldi Catherine'e... Görülecek daha ne vardı? Miss Morland zaten görmeye değecek her şeyi görmemiş miydi?.. Hem arkadaşının bu kadar egzersizden sonra bir şeyler içmekten memnun olacağını düşünmüyor muydu? Miss Tilney derhal geri çekildi ve ağır kapılar korkudan ödü patlayan Catherine'in üstüne kapandı: Catherine bir an kapıların arkasına bakınca daha dar bir geçit ve ona kıvrımlı merdivenleri düşündüren bir sürü boşluk görmüştü ve nihayet görmeye değer bir şeyin yakınında olduğuna inanıyor, isteksizce galeriye geri yürürken evin diğer bütün güzelliklerini görmektense o kanadını görmesine izin verilmesini istiyordu... Generalin böyle bir incelemeyi açıkça önleme arzusu ek bir dürtü oluyordu. Kesin bir şey saklanıyordu; hayal gücü daha önce bir iki kez çuvalladıysa da onu burada yanıltıyor olamazdı; o şeyin ne olduğunu da merdivenden aşağı biraz uzaktan generali takip ederlerken Miss Tilney'nin kısa bir cümlesi gösteriyor gibiydi: "Seni annemin odasına götürecektim... öldüğü oda." Bütün söylediği buydu; ama kısa da olsa bu söz Catherine'e sayfalarca bilgi verdi. Generalin o odada bulunabilecek nesnelerden çekinmesinde şaşılacak bir şey yoktu: Dertli karısını kurtaran, onu da vicdan azabına mahkûm eden o korkunç sahne gerçekleştiğinden beri asla adım atmadığı bir oda.
Eleanor'la sonraki yalnız kalışında orayı ve evin o kanadının geri kalanını görmesine izin verilmesi isteğini dile getirdi, Eleanor da uygun bir zamanda onu oraya götürmeye söz verdi. Catherine onu anladı: O odaya girmeden önce generalin evden uzaklaşması beklenecekti. "Eski haliyle duruyor sanırım," dedi duygulu bir sesle.
"Evet, tamamıyla."
"Anne öleli ne kadar oluyor?"
"Dokuz yıl oldu." Catherine acılı bir kadının ölümünden sonra odasının yeniden düzenlenebilmesi için geçmesi gereken zaman düşünüldüğünde dokuz yılın önemsiz bir süre olduğunu biliyordu.
"Son anlarında yanındaydın sanırım."
"Hayır," dedi Miss Tilney iç çekerek, "ne yazık ki evde değildim. Hastalığı ani ve hızlı oldu; ben gelinceye kadar her şey bitmişti."
Bu kelimelerden doğal olarak yayılan korkunç düşüncelerle Catherine'in kanı dondu. Mümkün olabilir miydi? Henry'nin babası, acaba?.. Gelgelelim en kara kuşkuları bile haklı çıkaracak ne çok durum vardı! Catherine akşamleyin arkadaşıyla çalışırken onun gözleri yerde, kaşları çatık, sessiz düşünceler içinde bir saat boyunca oturma odasında volta attığını gördüğü zaman hakkında yanılıyor olma ihtimalini tümüyle bir yana bıraktı. Bu bir Montoni'nin havası ve tavrıydı! Geçmiş suç sahnelerini korku içinde gözden geçirirken, insani duygulara karşı tümden körelmemiş bir aklın kasvetli işleyişini daha açık başka ne anlatabilirdi? Mutsuz adam! İçindeki endişe gözlerini generale öyle sık yöneltti ki sonunda Miss Tilney'nin dikkatini çekti. "Babam," diye fısıldadı, "odada sık sık böyle yürür, garip bir şey değil."
"Daha da fena!" diye düşündü Catherine; böyle yersiz bir hareket onun sabah yürüyüşlerinin tuhaf zamansızlığıyla aynı türdendi ve hayra alamet değildi.
Tekdüzeliği ve uzunluğu Henry'nin aralarında olmasının önemini hissettiren bir akşamdan sonra odasına gönderilmek onu yürekten memnun etti; gerçi o görsün diye yapılmış bir hareket değildi ama general bir bakışla kızını zili çalmaya gönderdi. Bununla beraber, kâhya efendisinin mumunu yakacakken durduruldu. O gitmeyecekti. "Bitirecek bir sürü yazım var," dedi Catherine'e, "yoksa gözüme uyku girmez, hatta belki siz uyuduktan sonra saatler boyu memleket meseleleri üstünde kafa patlatırım. İçimizden birinin daha uygun bir işi olabilir mi? Başkalarının iyiliği uğruna gözlerim kör olacak, sizinkiler de yarın haylazlık yapmak için dinleniyor olacak."
Ama ne sözü edilen iş ne de muhteşem benzetme Catherine'in olağan bir istirahati ancak çok farklı bir amaç böyle geciktirebilir diye düşünmesini engelleyebildi. Aile yattıktan sonra aptal yazılarla uğraşarak saatlerce ayakta kalmak pek muhtemel değildi. Daha gizli bir neden olmalıydı: Sadece bütün ev uykudayken yapılabilecek bir şey; Mrs. Tilney'nin hâlâ yaşıyor ve bilinmeyen sebeplerden ötürü kapalı tutuluyor, kocasının acımasız ellerinden gecelik özensiz yiyeceğini alıyor olma ihtimali tabii olarak varılan sonuçtu. Fikir şok edici olsa da hiç değilse haksızca çabuklaştırılmış bir ölümden daha iyiydi ve kadıncağız hayatın doğal akışı içinde çok geçmeden serbest kalacaktı. İddia edilen hastalığının aniliği, kızının ve muhtemelen diğer çocuklarının o sıradaki yokluğu... hepsi hapsedildiği varsayımını güçlendiriyordu. Sebebi... belki kıskançlık ya da belki sıradan bir zalimlik, ortaya çıkarılmayı bekliyordu.
Soyunurken bu meselelerin üstünde durdu ve ansızın şu fikir hiç de imkânsız görünmedi: Bu sabah bu talihsiz kadının hapsedildiği yerin yakınından geçmiş olabilirdi... günlerini tükettiği hücrenin birkaç adım yakınında bulunmuş olabilirdi, çünkü manastırın hangi kısmı bu amaca çilehane işaretlerini hâlâ taşıyan yerden daha uygun olabilirdi? Tuhaf bir huşu içinde yürüdüğü, taş döşeli, yüksek kemerli geçitte generalin sözünü etmediği kapıları iyi hatırlıyordu. Bu kapılar nelere açılmazdı ki? Bu tahminin inanılırlığını desteklemek üzere şu da aklına geldi: Talihsiz Mrs. Tilney'nin dairesinin bulunduğu yasak galeri hafızasının ona söylediği kadarıyla tam bu şüpheli hücreler dizisinin üstüne geliyordu ve bir anlık bir görüntüsünü yakaladığı dairelerin yanındaki merdiven birtakım gizli geçitler yoluyla o hücrelerle pekâlâ bağlantı kurarak kocasının barbarca faaliyetlerini kolaylaştırmış olabilirdi. Belki iyice baygın bir halde o merdivenden aşağı taşınmıştı!
Catherine bazen kendi tahminlerinin gözü pekliğine şaşırıyordu ve bazen fazla ileri gitti diye umuyor ya da korkuyordu; ama hepsi reddedilmelerini imkânsız kılan bu kanıtlarla destekleniyordu.
Avlunun suç sahnesinin gerçekleştiğini düşündüğü tarafı onun kanısınca kendi odasının tam karşısına geldiği için, eğer kararlı bir gözle izlenirse karısının zindanına doğru ilerlerken generalin lambasının ışığının alt pencerelerin içini aydınlattığının görülebileceği aklına geldi; yatağa girmeden önce iki kez odasından sessizce çıkıp ışık görünüyor mu diye bakmak için galerideki o pencereye gitti; ama her yer zifiri karanlıktı, henüz çok erken olmalıydı. Aşağıdan gelen çeşitli sesler onu hizmetçilerin hâlâ ayakta olduğuna inandırdı. Gece yarısına kadar izlemenin boşuna olacağına karar verdi; ama o zaman, saat on ikiyi vurduğunda ve her şey sessizliğe gömüldüğünde, karanlıktan iyice ürkmezse, çıkıp bir kez daha bakacaktı. Saat on ikiyi vurdu... Catherine yarım saattir uyuyordu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro