İkinci Kitap | Birinci Bölüm
Catherine'in Milsom caddesini ziyaretinden beklediği keyif öyle büyüktü ki hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdı, uğradı da; General Tilney gayet kibarca kabul ettiği, kızı nazikçe karşıladığı, Henry de evde olduğu ve başka kimse bulunmadığı halde, dönüşünde duygularını incelemek için uzun saatler geçirmesi gerekmeden randevusunun ona kendisini hazırladığı mutluluğu vermediğini gördü. Miss Tilney'yle yakınlığını ilerleteceğini düşünürken onunla önceki kadar bile yakınlık kuramamış gibiydi, Henry Tilney'yi aile yemeğinin rahatlığı içinde her zamankinden daha iyi tanıyacakken Henry pek az konuşmuş, çok cana yakın davranmamıştı; babalarının ona gösterdiği büyük ilgiye rağmen... ettiği teşekkürlere, davetlere ve iltifatlara rağmen... ondan uzaklaşmak kurtuluş olmuştu. Bunları anlamaya çalışınca kafası karışıyordu. Bunlar General Tilney'nin hatası olamazdı. Gayet cana yakın, iyi huylu ve alabildiğine çekici bir adam olduğundan zerrece şüphesi yoktu, çünkü uzun boyluydu, yakışıklıydı ve Henry'nin babasıydı. Çocuklarının keyifsizliğinin ya da Catherine'in onun varlığından zevk almamasının sebebi o olamazdı. Sonunda ilkinin sebebinin raslantı olabileceğini umut etti, ikincisinin sebebini de sadece kendi aptallığına verebildi. Ziyaretinin ayrıntılarını öğrenen Isabella farklı bir açıklama yaptı: "Kibir, kibir, dayanılmaz küstahlık ve kibir! Uzun zamandır ailenin fazla yükseklerde olduğundan şüpheleniyordu, bu da şüphesini kesinleştiriyordu. Miss Tilney'ninki gibi densiz bir davranışı hayatında duymamıştı! İnsan nasıl evindeki asalete terbiye katmaz! Misafirine böyle mesafeli davranmak! Onunla iki çift laf etmemek!"
"Ama o kadar kötü değildi Isabella, mesafeli değildi, çok kibardı."
"Hayır, onu savunma! Peki ağabeyi hani sana o kadar bağlı görünüyordu! Aman Tanrım! Bazı insanların duygularını kavramak mümkün değil. Demek bütün gün sana doğru dürüst bakmadı bile?"
"Öyle diyemem, ama keyifsiz gibiydi."
"Ne kadar ayıp! Dünyada en nefret ettiğim şey sadakatsizliktir. Rica ederim bir daha onu düşünme Catherineciğim, cidden sana layık değil."
"Layık mı! Beni düşündüğünü bile sanmıyorum."
"Ben de tam öyle diyorum, seni düşünmüyor bile. Böyle kaypaklık! Ah senin ve benim ağabeylerimizden ne kadar farklı! Ben John'un fevkalade sadık bir kalbi olduğuna inanıyorum."
"Ama General Tilney'ye gelince, emin ol, herhangi biri-nin bana daha büyük bir nezaket ve ilgi göstermesi imkânsız; sanki tek derdi beni eğlendirmek ve mutlu etmekti."
"Onun bir fenalığını görmedim, kibirli olduğunu düşünmüyorum. Gayet beyefendi tavırlı bir adam olduğuna eminim. John onu çok beğeniyor, John'un kanaatleri de..."
"Neyse, bu akşam bana nasıl davrandıklarını göreceğim; onlarla salonda buluşacağız."
"Benim de gelmem lazım mı?"
"İstemiyor musun? Kararlaştırdık sanıyordum."
"Madem önemsiyorsun, sana asla hayır diyemem. Ama çok sıcakkanlı olmamda ısrar etme, çünkü biliyorsun kalbim kırk mil uzakta olacak. Dansa gelince, yalvarırım sözünü bile etme; dans sözkonusu bile değil. Charles Hodges bana yapışır durur ama onu kısa keserim. Bahse girerim sebebini tahmin ediyor, ben de tam bunu istiyorum; kendi kendine kafa patlatıp dursun."
Isabella'nın Tilneylerle ilgili görüşü arkadaşını etkilemedi; ağabeyin de kız kardeşin de tavırlarında bir küstahlık olmadığından emindi, kalplerinde kibir olduğuna da inanmıyordu. Akşamleyin duyduğu inancın karşılığını gördü; biri onu aynı nezaketle karşıladı, öbürü de o zamana kadarki aynı ilgiyle: Miss Tilney ona yakın olmak için debelendi, Henry de onu dansa kaldırdı.
Önceki gün Milsom caddesinde ağabeyleri Yüzbaşı Tilney'nin her an beklendiğini duymuş olduğu için, daha önce hiç görmediği ve şimdi gruplarına dahil olan çok şık, yakışıklı bir delikanlının adını duyunca şaşırmadı. Büyük bir hayranlıkla delikanlıya baktı, hatta bazı insanların onu kardeşinden daha yakışıklı bulabileceklerini düşündü, her ne kadar tarzı daha yapmacık, yüzü daha az anlamlı gelse de. Zevki ve tavırları kesinlikle daha aşağıydı, çünkü sadece her türlü dans fikrine karşı çıkmakla kalmadığını, Henry'nin dansı sevmesine de kahkahayla güldüğünü duydu. Bu ikinci durumdan şu çıkarım yapılabilir: Kahramanımızın onunla ilgili görüşü ne olursa olsun, onun kahramanımıza duyduğu ilgi çok tehlikeli türden değildi; iki kardeşi birbirine düşürme, hanıma da eziyet çektirme ihtimali yoktu. İleride kahramanımızı dört atlı bir arabaya zorla bindirip arabayı son sürat sürecek süvari paltosu giymiş üç haydutu azmettiren kişi olamazdı. Catherine bu arada dans mesafesinin kısalmış olması dışında böyle bir facianın ya da herhangi bir facianın gelişinden habersiz, Henry Tilney'yle her zamanki mutluluğunu tadıyor, söylediği her şeyi ışıltılı gözlerle dinliyor ve onu karşı konulmaz bulurken kendisi de karşı konulmaz oluyordu.
İlk dansın sonunda Yüzbaşı Tilney tekrar yanlarına geldi ve Catherine'in canını sıkacak şekilde kardeşini çekip götürdü. Birlikte fısıldaşarak uzaklaştılar; hassasiyeti hemen telaş yaratmadıysa da Yüzbaşı Tilney'nin onunla ilgili kötü bir dedikodu duymuş olması gerektiği gerçeğini de kabul etti, şimdi onları ilelebet ayırma umudu içinde bunu kardeşine söylemek için acele ediyordu, Catherine kavalyesinin gözünün önünden götürülmesinden son derece rahatsız oldu. Endişeli bekleyişi tam beş dakika sürdü, çok uzun bir çeyrek saat olduğunu düşünmeye başlıyordu ki ikisi birden döndüler, bir açıklama yaptılar, Henry arkadaşı Miss Thorpe'un dansa bir itirazı olur mu diye sordu, çünkü ağabeyi onunla tanıştırılmaktan çok mutlu olacaktı. Catherine tereddütsüz, Miss Thorpe'un dans etmek niyetinde olmadığını bildiği cevabını verdi. Bu zalim cevap ötekine iletildi, o da hemen yürüdü gitti.
"Ağabeyinizin aldırmayacağına eminim," dedi, "çünkü daha önce duydum, dans etmekten nefret ettiğini söyledi, ama düşünmesi büyük incelik. Sanırım Isabella'nın oturduğunu gördü ve kendine eş arıyor olabileceğini düşündü; ama yanıldı, çünkü Isabella hayatta dans etmez."
Henry gülümsedi ve şöyle dedi, "Başkalarının hareketlerinin altındaki dürtüyü anlamak sizin için ne kadar kolay."
"Niye? Ne demek istiyorsunuz?"
"Sizde, 'Böyle birini etkilemek nasıl mümkün olur? Yaşı, mevkii ve muhtemel hayat alışkanlıkları düşünüldüğünde böyle birine nasıl etki edilir?' değil ama, 'Ben nasıl etkilenirim, böyle böyle davranmama etki eden nedir?' hali var."
"Sizi anlamıyorum."
"O zaman eşit koşullarda değiliz demektir, çünkü ben sizi gayet iyi anlıyorum."
"Beni? Doğru, anlaşılmaz olacak kadar güzel konuşamıyorum."
"Bravo! Modern dil anlayışı üzerine mükemmel bir hiciv."
"Ama lütfen ne demek istediğinizi söyler misiniz?"
"Gerçekten söyleyeyim mi? Cidden istiyor musunuz? Ama sonuçların farkında değilsiniz; sizi zalimce bir rahatsızlık içine sokacak ve şüphesiz aramızda fikir ayrılığı yaratacak."
"Hayır, hayır; ikisini de yapmaz; korkum yok."
"İyi öyleyse, sadece ağabeyimin Miss Thorpe'la dans etme isteğini iyi kalpliliğine vermenizin beni iyi kalplilikte sizin tüm dünyadan üstün olduğunuza inandırdığını kastediyordum."
Catherine kızardı, itiraz etti ve delikanlının tahminleri doğrulanmış oldu. Bununla beraber sözlerinde onu çektiği akıl karışıklığı acısı için ödüllendiren bir şey de vardı, o bir şey de aklını öyle meşgul etti ki bir süreliğine içine kapandı, konuşmayı ve dinlemeyi unuttu, ta ki Isabella'nın sesiyle kendine gelip başını kaldırınca onu Yüzbaşı Tilney'yle dansta, ona el uzatmaya hazırlanıyor görünceye kadar.
Isabella bu olağandışı değişimin o sırada yapılabilecek tek açıklaması olarak omuz silkip gülümsedi, ama Catherine'in anlamasını sağlamaya yetmediği için kavalyesine şaşkınlığını açık açık ifade etti.
"Nasıl olabilir anlamıyorum! Isabella dans etmemeye kesin kararlıydı."
"Peki Isabella daha önce hiç fikir değiştirmedi mi?
"Aa, ama, çünkü... ağabeyiniz! Benden duyduğunuzu ona söyledikten sonra nasıl gidip ona sormayı düşünebilir?"
"Buna şaşırdığımı söyleyemem. Benden arkadaşınız adına şaşırmamı istediniz, ben de şaşırdım; ama ağabeyime gelince, kabul etmem lazım ki bu konudaki davranışı ondan beklenebileceği gibi olmuştur. Arkadaşınızın güzelliği apaçık bir davet; kararlılığına gelince, doğrusu bunu sadece siz anlayabilirsiniz."
"Gülüyorsunuz; ama emin olun, Isabella genel olarak çok kararlıdır."
"Herkes için öyle söylenebilir. Her zaman kararlı olmak sık sık inatçı olmak demektir. Muhakemenin ölçüsü ne zaman gevşeyeceğini bilmektir; ağabeyimi kastederek söylemiyorum, bence Miss Thorpe şu an karar değiştirmekle hiç de kötü bir seçim yapmadı."
Arkadaşlar dans bitinceye kadar gizlice konuşmak için bir araya gelemediler; ama sonra kol kola salonda yürürlerken Isabella kendini şöyle ifade etti: "Şaşırmanı anlıyorum, gerçekten ölesiye yoruldum. Adam tam bir geveze! Eğlenceli tabii, ama aklım başka yerdeydi; sakince oturmak için dünyaları verirdim."
"Öyleyse niye oturmadın?"
"Ah şekerim, çok tuhaf olurdu; öyle görünmekten nasıl nefret ederim bilirsin. Önce elimden geldiğince reddettim, ama hayırdan anlamıyor. Nasıl ısrar etti anlatamam. Beni mazur görmesi, başka bir eş bulması için yalvardım, dinlemedi; beni kaldırmaya karar verdikten sonra salondaki başka hiç kimseyi düşünmeye katlanamazmış; sadece dans etmek istiyor da değilmiş, benimle dans etmek istiyormuş. Ah ne saçmalık! Ona beni ikna etmenin en zayıf yolunu seçtiğini söyledim, çünkü dünyada en nefret ettiğim şey süslü laflar ve iltifatlardır; filan falan işte, baktım ki başka türlü huzur yok, ben de kalktım. Ayrıca onu tanıştıran Mrs. Hughes kalkmasam darılabilirdi: Sevgili ağabeyin de eminim bütün gece oturduğumu bilse mutsuz olurdu. Bittiğine memnunum! Saçmalıklarını dinlemekten içim bayıldı: Bir de çok parlak bir delikanlı ya, herkesin gözü üstümüzdeydi, o yüzden."
"Çok yakışıklı gerçekten."
"Yakışıklı mı! Evet, galiba öyle. Sanırım herkes ona hayran oluyor: Ama benim tarzım bir güzellik değil onunkisi. Al yanaklı, kara gözlü erkeklerden hoşlanmam. Yine de gayet düzgün biri. Muazzam kibirli. Birkaç kez kendi tarzımda burnunu sürttüm."
Genç hanımlar bir daha buluştuklarında konuşacak çok daha ilginç bir konuları vardı. James Morland'in ikinci mektubu alınmış ve babasının nazik düşünceleri etraflıca izah edilmişti. Mr. Morland'ın sahibi ve lehtarı olduğu, yıllık değeri yaklaşık dört yüz pound olan bir arazi yaşı tutar tutmaz oğluna devredilecekti; aile gelirinden hiç de küçümsenmeyecek bir kesinti oluyordu bu, on çocuktan biri olduğu düşünülürse hiç de cimrice bir devir değildi. Ayrıca en az o değerde bir mülk de gelecekteki mirası olarak garanti ediliyordu.
James durumla ilgili olarak kendini şık bir minnettarlık içinde ifade ediyordu; evlenebilmek için beklemeleri gereken iki üç yıl, hoş olmasa da beklediğinden daha fazla değildi ve onu üzmüyordu. Beklentileri babasının geliri hakkındaki fikirleri kadar belirsiz olan ve duyguları tümüyle ağabeyinin duygularıyla belirlenen Catherine de kendini aynı ölçüde tatmin olmuş hissetti ve her şey böyle tatlı bir şekilde halledilmiş olduğu için Isabella'yı kutladı.
"Çok cazip hakikaten," dedi Isabella ciddi bir yüzle. Nazik Mrs. Thorpe endişeyle kızına bakarak, "Mr. Morland cidden fevkalade cömert davranmış," dedi, "keşke ben de o kadar yapabilsem. Ondan daha fazlasını beklememek lazım. Ağır ağır yapabileceğini söylüyorsa bence yapar, harikulade iyi kalpli bir adam olduğuna eminim. Dört yüz başlangıç için ufak bir gelir tabii, ama Isabellacığım, beklentilerin gayet mütevazı, ne kadar az şey istediğini hiç düşünmüyorsun, bir tanem."
"Kendim için daha fazlasını istiyor değilim; ama sevgili Morland'ın üzülmesine, onu hayatın tabii ihtiyaçlarını karşılamaya pek yetmeyecek bir gelirle yaşamak zorunda bırakmaya dayanamam. Kendi adıma hiç önemli değil, asla kendimi düşünmüyorum."
"Kendini düşünmediğini biliyorum bir tanem; herkesin sana duyduğu sevgide bunun ödülünü daima alacaksın. Seni tanıyan herkesin bu kadar sevdiği bir genç hanım olmamıştır; tahmin ederim, Mr. Morland da seni görünce, sevgili kızım... ama böyle şeyler konuşarak Catherine'i sıkmayalım. Mr. Morland gerçekten çok cömert davrandı. Her zaman harikulade bir adam olduğunu duymuşumdur; biliyorsun tatlım, senin de makul bir servetin olsaydı kendisi daha fazla bir şeyle ortaya çıkabilirdi diye düşünmemiz gerekmez, çünkü eminim son derece açık fikirli bir bey."
"Kimse Mr. Morland hakkında benden daha iyi şeyler düşünemez, eminim. Ama herkesin kusuru vardır, herkes de parasıyla ne isterse onu yapar." Bu imalar Catherine'i incitti. "Eminim," dedi, "babam elinden geleni yapmaya söz vermiştir."
Isabella kendini toparladı. "Bu konuda sevgili Catherine, hiçbir şüphe olamaz; sen de beni çok daha küçük bir gelirle mutlu olacağımı bilecek kadar iyi tanıyorsun. Şu an beni bir parça keyifsiz yapan şey daha fazla para olmaması değil; ben paradan nefret ederim; eğer beraberliğimizin şu an yılda sadece elli pounda gerçekleşebileceğini bilsem bütün emellerim gerçek olurdu. Ah Catherineciğim, beni yakaladın. Acı olan bu. Ağabeyin araziye sahip olana kadar uzun, upuzun, bitmek bilmez iki buçuk yıl geçecek."
"Evet, evet, Isabella tatlım," dedi Mrs. Thorpe, "kalbinin derinliklerini gayet iyi görüyoruz. Sen ikiyüzlülük bilmezsin. Şu anki sıkıntını çok iyi anlıyoruz; böyle asil dürüst duyguların olduğu için herkes seni daha da çok sevmeli."
Catherine'in rahatsızlığı azalmaya başladı. Evliliğin gecikmesinin Isabella'nın üzüntüsünün yegâne sebebi olduğuna inanmaya çalıştı; ertesi görüşmelerinde onu her zamanki gibi neşeli ve candan görünce bir an için bile olsa aksini düşündüğünü unutmaya çalıştı. James mektuptan hemen sonra geldi ve memnuniyet verici bir nezaketle karşılandı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro