Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Birinci Kitap | Yedinci Bölüm

Yarım dakika onları avludan kemerli yola, Union Geçidi'nin karşısına çıkardı, ama burada durmak zorunda kaldılar. Bath'ı bilen herkes Cheap caddesini bu noktadan geçmenin zorluğunu bilir; öyle huysuz tabiatlı, Londra ve Oxford yollarıyla ve şehrin en muteber hanıyla öyle talihsizce bağlantılı bir caddedir ki hanım topluluklarının pastaların, şapkaların ya da hatta (mesela şimdi) delikanlıların peşinde koşturmak gibi çok önemli işlerine rağmen caddenin o ya da bu yanında faytonlar, atlılar ya da el arabalarıyla önlerinin kesilmediği gün olmaz. Bu sıkıntı Bath'a gelişinden beri Isabella tarafından günde üç kez hissedilmiş ve yakınma konusu edilmişti; şimdi bir kez daha hissetmek ve yakınmak zorunda kalıyordu, çünkü tam Union Geçidi'nin karşısına gelip kalabalığa doğru yürüyen iki delikanlının görüş alanına girdikleri ve o ilginç ara sokağın mazgallarına adım atacakları anda bilgiç görünüşlü bir arabacının bozuk yolda kendisinin, yol arkadaşının ve atın hayatını kolayca tehlikeye atabilecek bir heyecanla sürdüğü iki tekerlekli bir arabanın gelişi karşıya geçmelerini engelledi.

"Ah şu iğrenç çift tekerliler!" dedi Isabella başını kaldırıp, "nasıl da nefret ediyorum şunlardan." Ama bu nefret haklı da olsa kısa sürdü, çünkü tekrar baktı ve çığlık attı, "Harika! Mr. Morland'la ağabeyim!"

"Aman Tanrım! Bu James!" sözleri çıktı aynı anda Catherine'den; delikanlıların gözlerini yakaladıkları sırada at neredeyse kamburunu çıkaran bir şiddetle dizginlendi; uşak seğirtti, beyler dışarı atladılar ve araba ona emanet edildi.

Bu karşılaşmayı hiç beklemeyen Catherine ağabeyini büyük bir neşeyle selamladı; ona içtenlikle bağlı ve gayet sevimli biri olan ağabeyi de aynı ölçüde sevindiğinin her işaretini rahat rahat gösterdi, bir yandan Miss Thorpe'un parlak gözleri durmaksızın dikkatini celbederken; sonra hızla ona da iltifatlarını sayar dökerken halinde öyle bir neşe ve rahatsızlık karışımı vardı ki başkalarının duygularının gelişimi konusunda daha uzman ve kendi duygularına daha az kapılıp gidiyor olsaydı Catherine ağabeyinin arkadaşını kendisi kadar güzel bulduğuna dikkat edebilirdi.

O sırada atlarla ilgili talimat vermekte olan John Thorpe da çok geçmeden onlara katıldı ve Catherine ondan hakkı olan özrü aldı, çünkü delikanlı Isabella'nın eline hafifçe ve dikkatsizce dokunurken ona tam reverans yapıp başıyla kısa bir selam verdi. Orta boylu sağlam yapılı bir gençti, düz bir yüzü ve zarif olmayan bir vücudu vardı, damat kıyafeti giymezse fazlasıyla yakışıklı, kibar olması gereken yerde rahat olmazsa fazlasıyla beyefendi ve rahat olmasına izin verildiğinde de küstah olmaktan korkuyor gibiydi. Saatini çıkardı: "Ne kadar zamandır Tetbury'den bu yana koşturuyoruz dersiniz Miss Morland?"

"Mesafeyi bilmiyorum." Ağabeyi yirmi üç mil olduğunu söyledi.

"Yirmi üç mü!" diye haykırdı Thorpe, "Yirmi beşten bir santim aşağı değil." Morland itiraz etti, haritaların, hancıların ve yol taşlarının tanıklığına başvurdu; ama arkadaşı hepsini yok saydı; onun daha emin bir mesafe tespiti vardı. "Yirmi beş olması gerektiğini biliyorum," dedi, "çünkü yolda geçen zamanı biliyorum. Şimdi saat bir buçuk; Tetbury'deki hanın avlusundan kasaba saati on biri vururken çıktık; İngiltere'de atımın koşulu halde saatte on milden daha az gittiğini söyleyen biri çıkarsa alnını karışlarım."

"Bir saati sildin," dedi Morland, "Tetbury'den çıktığımızda saat ondu."

"On mu! On birdi yemin ederim! Her anı saydım. Bu kardeşiniz beni aklımın başımda olmadığına inandıracak Miss Morland; atıma bir bakın ne olur, hayatınızda böylesine hız için yaratılmış bir hayvan gördünüz mü?" (Uşak henüz arabaya binmiş uzaklaşıyordu.) "Böyle safkan! Üç buçuk saatte sadece yirmi üç mil gelir mi hiç! Şu yaratığa bakın da içiniz elverirse gelir deyin."

"Çok terlemiş görünüyor gerçekten."

"Terlemiş! Walcot Church'e gelene kadar kılı kıpırdamadı: Asıl omzuna bakın, böğrüne bakın; bakın bir nasıl hareket ediyor; saatte on milden daha az gitmek bu atın elinden gelmez: Bacaklarını bağlayın, yine gider. Arabamı nasıl buldunuz Miss Morland? Düzgün, değil mi? Oturaklı, şehir yapımı; alalı bir ay olmadı. Christchurch kolejinden biri için yapıldı, arkadaşımdır, iyi çocuktur, birkaç hafta kullandı, sonra herhalde yeter dedi. O sırada ben de tam çıkmış şöyle hafif bir şey bakınıyordum, gerçi aklımda iki atlı araba vardı, ama Magdalen Köprüsü'nde ona rastladım, Oxford'a gidiyordu, son dönemi artık, 'Yahu Thorpe,' dedi, 'bu kadar küçük bir şey ister misin bir ihtimal? Eşi benzeri yoktur, ama acayip bıktım yani.' 'Yapma ya,' dedim, 'doğru adamı buldun; ne istiyorsun?' Peki ne istedi dersiniz Miss Morland?"

"Hiçbir fikrim yok."

"Çift koşum, görüyorsunuz; koltuk, gövde, kılıç kutusu, çamurluk, lambalar, gümüş kaplamalar filan, full aksesuar görüyorsunuz; demir işi de yeni gibi, hatta yeniden de iyi. Elli gine istedi; direk hesabı gördüm, attım parayı şöyle, araba benim oldu."

"Doğrusu," dedi Catherine, "bu şeylerden o kadar az anlıyorum ki ucuz mu pahalı mı karar veremem."

"Ne o ne o; esasen daha ucuza alabilirdim, ama pazarlıktan nefret ederim, zavallı Freeman de nakte sıkışmıştı."

"Çok iyi kalplisiniz," dedi Catherine gayet memnun bir halde.

"Ya boşverin, insan bir arkadaşına iyilik yapacak imkâna sahipse acıklı duruma düşmekten nefret ederim."

Sonra genç hanımların ne yapmayı planladıkları soruldu; nereye gittikleri öğrenilince Edgar's Buildings'e kadar beylerin onlara eşlik etmesine ve Mrs. Thorpe'a saygılarını sunmasına karar verildi. James ve Isabella önden yürüdüler; Isabella kısmetinden o kadar memnun kaldı, ağabeyinin arkadaşı ve arkadaşının ağabeyi olmak gibi çifte şansı ona getiren delikanlının da yürüyüşten zevk alması için öyle coşkuyla çabaladı, duyguları öyle masum ve açıkyürekliydi ki canlarını sıkan iki delikanlıyı Milsom caddesinde yakaladıkları ve geçtikleri halde hiç de dikkatlerini çekmeye çalışmadan dönüp onlara sadece üç kez baktı.

John Thorpe tabii Catherine'le yürüdü; birkaç dakikalık sessizlikten sonra arabayla ilgili konuşmayı yeniden başlattı... "Bununla beraber Miss Morland, bazı insanların arabamı ucuz bulduklarını göreceksiniz, çünkü ertesi gün on gine fazlasına satabiliyordum; Orielli Jackson nakit altmış teklif etti; Morland da yanımdaydı."

"Evet," dedi bunu duyan Morland, "ama atının dahil olduğunu unutuyorsun."

"Atım mı! Ya boşversene! Atımı yüz gine verseler satmam. Üstü açık arabaları sever misiniz Miss Morland?"

"Evet, çok; hiç binme şansım olmadı, ama çok hoşuma gidiyor."

"Buna sevindim; sizi her gün benim arabayla gezdiririm."

Catherine böyle bir teklifi kabul etmenin uygun olup olmadığından şüphe ederek biraz sıkıntıyla, "Teşekkür ederim," dedi.

"Yarın sizi Lansdown Hill'e götürürüm."

"Teşekkür ederim; ama atınız dinlenmek istemez mi?"

"Dinlenmek mi! Bugün topu topu yirmi üç mil yaptı; hiçbir şey değil; atları dinlenmek kadar bozan bir şey yoktur; dinlenirlerse çabuk çökerler. Hayır, hayır; burada olduğum sürece benimkine her gün aşağı yukarı dört saat idman yaptıracağım."

"Öyle mi!" dedi Catherine ciddiyetle, "günde kırk mil yapar."

"Kırk, elli, fark etmez. Yarın sizi Lansdown'a götüreceğim; kararlıyım."

"Ne kadar keyifli olur!" diye haykırdı Isabella arkaya dönüp, "sevgili Catherine, seni çok kıskanıyorum; ama korkarım ağabey üçüncü kişi için yerin olmayacak."

"Üçüncü kişi mi! Yo yo; Bath'a kız kardeşlerimi gezdirmeye gelmedim; şaka mı yapıyorsun ne! Seninle Morland ilgilensin."

Bu söz diğer ikisi arasında bir nezaket konuşması başlattı, ama Catherine ne ayrıntıları duyabildi ne de sonucu. Arkadaşının konuşması o ana kadarki hararetli tondan aşağı inmiş, karşılaştıkları her kadının yüzünün övüldüğü ya da hor görüldüğü kısa kararlı cümlelere dönüşmüştü; gencecik bir dişi aklının tüm nezaketi ve saygısıyla, kendi görüşünü, bilhassa kendi cinsinin güzelliği sözkonusu olduğunda, kendinden emin bir adamın karşısında tehlikeye atmaktan korkarak, elinden geldiğince dinleyen ve onaylayan Catherine sonunda uzun süredir düşüncelerinde en önemli yeri tutan bir soruyla konuyu değiştirmeye çalıştı, "Udolpho'yu okudunuz mu Mr. Thorpe?"

"Udolpho! Aman Tanrım! Hayır, ben roman okumam; yapacak başka işlerim var."

Küçük düştüğünü ve utandığını hisseden Catherine sorusu için özür dileyecekti ama delikanlı onu şu sözlerle engelledi, "Romanlar saçma sapan şeylerle dolu; Tom Jones'dan beri şöyle doğru dürüst bir şey çıkmadı, Monk hariç; Monk'u geçen gün okudum; öbürlerinin hepsi yazılmış en aptalca şeyler."

"Bence Udolpho'yu seversiniz, okusanız; çok ilginç."

"Mümkün değil! Hayır, okursam, Mrs. Radcliff'in romanlarını okurum; onunkiler yeterince eğlenceli, okumaya değen romanlar, hem eğlenceli hem sahici."

Onu kızdırmaktan korkarak, "Udolpho'nun yazarı Mrs. Radcliff," dedi Catherine tereddütle.

"Yo ya? Vay. Hatırladım, oydu; ben şu öbür aptal kitabı düşünüyordum, gürültü çıkaran şu kadın yazmıştı, hani Fransız göçmeniyle evli."

"Camilla'yı mı diyorsunuz?"

"Evet, o kitap; palavradan şeyler!.. İhtiyar tahterevalliye biniyor! Bir ara ilk cildi aldım, bir göz gezdirdim, ama baktım olmayacak; esasen ne tür bir şey olduğunu daha bakmadan anladım: Bir göçmenle evlendiğini duyunca kitabını okuyamayacağım belli olmuştu."

"Onu okumadım."

"Emin olun bir şey kaybetmediniz, hayal edilebilecek en berbat saçmalık; içinde tahterevalliye binen ve Latince öğrenen bir ihtiyardan başka hiçbir şey yok; yeminle söylüyorum yok."

Doğruluğunu talihsiz Catherine'in takdir edemediği bu eleştiri onları Mrs. Thorpe'un evinin kapısına getirdi; onlara yukarıdan haykıran Mrs. Thorpe'la girişte karşılaştıkları zaman Camilla'nın titiz ve önyargısız okurunun duyguları sadık ve sevecen oğulun duygularına dönüştü. "Ah anne, nasılsınız?" dedi elini yürekten sıkarak: "Bu dandik şapkayı nerede buldunuz, sizi ihtiyar bir cadı gibi gösteriyor. Bu Morland, birkaç gün sizinle kalmaya geldim, o yüzden yakınlarda bir yerde bir çift rahat yatak bakmalısınız." Bu sözler ana yüreğindeki en şefkatli beklentileri tatmin etmiş olmalı ki onu en sevinçli ve coşkulu duygularla karşıladı. Thrope sonra nasıl olduklarını sorarak iki kız kardeşine ağabeyce sıcaklığından eşit bir miktar bahşetti ve ikisinin de gayet çirkin göründüklerini ifade etti.

Bu davranışlar Catherine'in hoşuna gitmedi; ama James'in arkadaşı, Isabella'nın da ağabeyiydi; ayrıca yeni şapkayı görmek için çekildikleri zaman Isabella John'un onun için dünyanın en güzel kızı dediğini söyleyince ve ayrılmadan önce John da ondan o akşam için dans sözü isteyince izlenimi daha da değişti. Daha büyük ya da daha kibirli olsaydı bu girişimler pek az etki yaratırdı, ama gençlikle güvensizlik birleşince dünyanın en hoş kızı denmenin ve öyle bir istekle dansa davet edilmenin cazibesine karşı koymak sıradışı bir düşünce istikrarı gerektirir; sonuçta iki Morland Thorpelarla bir saat oturduktan sonra Mr. Allen'ın evine doğru yürümeye başladıkları zaman James kapı arkalarından kapanır kapanmaz, "Ee Catherine, arkadaşım Thorpe'u nasıl buldun?" dedi, Catherine ise cevap vermek yerine, ki ortada arkadaşlık ve iltifatlar olmasaydı muhtemelen "Hiç hoşlanmadım," diye cevap verirdi, şimdi "Çok hoşuma gitti; gayet sevimli görünüyor," diye cevap verdi.

"Gelmiş geçmiş en iyi huylu çocuktur; biraz gevezedir; ama bu onu senin cinsin için cazip yapar; ailenin geri kalanını sevdin mi?"

"Çok, gerçekten çok sevdim: Bilhassa Isabella'yı."

"Bunu duyduğuma sevindim; tam da yakınlık duyduğunu görmek isteyeceğim türden bir genç kadın, çünkü; son derece akıllı, alabildiğine doğal ve sevimli; hep onunla tanışmanı istemişimdir; o da seni sevmiş görünüyor. Hakkında söylenebilecek en iyi şeyleri söyledi; Miss Thorpe gibi bir kızın övgüleri Catherine," elini şefkatle tuttu, "senin bile gurur duyabileceğin bir şey."

"Duyuyorum," diye cevapladı Catherine, "onu çok sevdim, senin de seviyor olmana sevindim. Ziyaretlerine gittikten sonra bana yazdığında ondan hiç bahsetmemiştin."

"Çünkü seni bizzat göreceğimi düşünmüştüm. Umarım Bath'dayken bol bol beraber olursunuz. Çok sevimli bir kız; üstün bir aklı var! Ailesi de ona nasıl düşkün; belli ki herkesin gözdesi; böyle bir yerde kimbilir ne çok hayran topluyordur, değil mi?"

"Evet, öyle gerçekten; Mr. Allen Bath'daki en güzel kız olduğunu düşünüyor."

"Eminim düşünüyordur; Mr. Allen kadar güzelden anlayan bir adam tanımıyorum. Sana burada mutlu musun diye sormama gerek yok Catherineciğim; Isabella Thorpe gibi bir arkadaşla beraber olunca mutlu olmaman imkânsız; herhalde Allenlar da sana gayet nazik davranıyorlardır?"

"Evet, çok nazikler; daha önce hiç bu kadar mutlu olmamıştım; şimdi sen de geldiğine göre her şey daha da keyifli olacak; beni görmek için o kadar uzaktan gelmen ne büyük iyilik."

James bu minnettarlık ifadesini kabul etti ve büyük bir içtenlikle, "Bilirsin Catherine, seni çok severim," diyerek kabul ettiği için vicdanını da rahatlattı.

Diğer kardeşlere, bazılarının durumu, diğerlerinin büyümesi ve başka aile meselelerine ilişkin sorular ve cevaplar geldi gitti aralarında; Pulteney caddesine gelinceye kadar James'in Miss Thorpe'u övmek için kısaca konudan ayrılması dışında öylece devam etti; Mr. ve Mrs. Allen onu büyük bir nezaketle karşıladılar, Mr. Allen onu yemeğe davet etti, Mrs. Allen da yeni bir eldivenle şalın fiyatını tahmin, özelliklerini takdir etmeye girişti. Edgar's Buildings'de önceden yapılmış bir ayarlama dostlarından birinin davetini kabul etmesini engelledi, diğerinin isteklerini de tatmin eder etmez aceleyle oradan ayrılmasına neden oldu. İki grubun Octagon Room'da buluşma zamanı titizlikle ayarlandıktan sonra Catherine, giyim kuşamın ve akşam yemeğinin tüm dünyevi endişelerinden uzakta, beklenen bir terzinin gecikmesinden korkan Mrs. Allen'ı yatıştıramaz halde ve bir saatte kendi mutluluğunu, yani akşam için aldığı dans davetini bile düşünmeye sadece bir dakika ayırıp Udolpho'nun sayfalarında heyecanlı, rahatsız ve korkulu bir hayal gücünün lüksüyle baş başa kaldı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro