Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Birinci Kitap | Onuncu Bölüm

Allenlar, Thorpelar ve Morlandlar, hepsi birden akşamleyin tiyatroda karşılaştılar; Catherine'le Isabella birlikte oturdular ve Isabella onları ayırmış olan ölçülemez zaman boyunca içinde ona anlatılmak üzere biriken binlerce şeyin birkaç tanesini olsun söyleme fırsatı buldu. Catherine locaya girip yanına oturunca, "Ah Tanrım! Catherineciğim, sonunda seni buldum mu?" dedi. "Bakın Mr. Morland," çünkü diğer yanında Mr. Morland vardı, "bu akşam sizinle artık tek kelime konuşmayacağım, siz de konuşmamı beklemeyin. Biricik Catherine'im, onca zaman ne durumdaydın? Ama sormama gerek yok, çünkü gayet hoş görünüyorsun. Saçını her zamankinden çok daha güzel bir tarzda yapmışsın: Seni hınzır yaratık, herkesin dikkatini çekmek mi istiyorsun? Emin ol, ağabeyim sana çoktan âşık oldu; Mr. Tilney ise... ama o konu zaten halloldu... bu alçakgönüllülüğünle bile onun bağlılığından artık şüphe edemezsin; Bath'a dönmesi her şeyi açıklıyor. Ah onu görmek için neler vermezdim! Sabırsızlıktan çıldırıyorum. Annem dünyanın en tatlı delikanlısı olduğunu söylüyor; bu sabah görmüş: Benimle tanıştırmalısın. Şimdi burada mı?.. Etrafa bir bak n'olursun! İnan ki onu görene kadar rahat etmeyeceğim."

"Hayır," dedi Catherine, "burada değil; etrafta göremedim."

"Oo, korkunç! Onunla tanışamayacak mıyım şimdi yani? Elbisemi nasıl buldun? Fena olmadı bence; yenleri tümüyle benim fikrimdi. Biliyor musun Bath'dan çok sıkıldım; ağabeyinle bu sabah diyorduk ki burada birkaç hafta geçirmek gayet iyi de, milyon verseler burada yaşayamayız. Taşrayı başka her yere tercih etme konusunda ikimizin de aynı zevki paylaştığını fark ettik; inan, görüşlerimiz tıpatıp aynıydı, ne gülünç değil mi! Fikir ayrılığımızın olduğu tek bir konu yok; tabii o sırada seni asla yanımda istemezdim; öyle uyanıksın ki eminim alaycı bir şeyler söylerdin yine."

"Yok canım, niye söyleyeyim."

"Söylerdin, seni senden iyi tanıyorum. Bize birbirimiz için yaratılmış olduğumuzu söylerdin ya da o tür başka bir saçmalık; bu da fevkalade asabımı bozardı, yüzüm senin güllerin gibi kızarırdı; seni hayatta yanımda istemezdim."

"Bana haksızlık ediyorsun, ne olursa olsun uygunsuz bir söz söylemezdim, hatta aklıma bile gelmezdi."

Isabella inanmayan bir ifadeyle gülümsedi ve akşamın kalan saatleri boyunca James'le konuştu.

Catherine'in Miss Tilney'yle karşılaşma çabası ertesi sabah da bütün gücüyle devam etti, Pump-Room'a gitme vakti gelince ikinci bir engellenme korkusu duydu. Ama öyle bir şey olmadı, hiçbir ziyaretçi gecikmelerine neden olmadı ve üçü birden Pump-Room'a doğru vakitlice yola çıktılar; buraya geldiklerinde olağan durumlar ve konuşmalar oldu; Mr. Allen suyunu içtikten sonra politika konuşmak ve gazete haberlerini karşılaştırmak için birkaç beye katıldı; hanımlar birlikte yürüdüler, salondaki her yeni yüze ve hemen her yeni şapkaya dikkat ettiler. Thorpe ailesinin kadın kısmı James Morland refakatinde on beş dakikadan daha kısa bir süre sonra kalabalıkta göründü, Catherine hemen arkadaşının yanında her zamanki yerini aldı. Artık sabit refakatçi olan James aynı konumunu devam ettirdi ve grubun diğer üyelerinden ayrılarak bir süre o şekilde dolaştılar, ta ki Cath-
erine kendisini arkadaşıyla ağabeyine mahkûm eden durumun mutluluğundan ona ikisinin gözünde de pek az pay düştüğünden şüphe edinceye kadar. Her an duygulu bir tartışmayla ya da neşeli bir ihtilafla meşguldüler, ama duyguları öyle fısıltıyla dile getiriliyor ve keyifleri öyle büyük kahkahalarla ortaya çıkıyordu ki Catherine'in hangisini desteklediği biri ya da diğeri tarafından sık sık sorulsa da konunun tek kelimesini duymamış olduğundan görüş belirtmesi mümkün olmuyordu. Yine de sonunda Mrs. Hughes'la odaya girdiğini sevinçle gördüğü Miss Tilney'yle konuşma inadı sayesinde arkadaşını bırakacak gücü kendinde buldu ve önceki günün hayal kırıklığının baskısı olmasa gösterebileceği cesaretten daha büyük bir kararlılıkla, tanışıklığı ilerletmek için hemen Miss Tilney'nin yanına gitti. Miss Tilney onu büyük bir nezaketle karşıladı, gösterdiği yakınlığa iyi niyetle karşılık verdi, iki grup da salonda kaldıkları sürece sohbete devam ettiler; her ikisi de muhtemelen her Bath mevsiminde o çatı altında daha önce binlerce kere söylenmemiş hiçbir söz söylemedikleri ya da yapılmamış hiçbir tespit yapmadıkları halde, bunların sadelik ve samimiyet içinde kibirsizce söylenmiş olması olağandışı bir şey sayılabilir.

"Ağabeyiniz ne kadar iyi dans ediyor!" sözü sohbetlerinin sonuna doğru Catherine'in maksatsızca söylediği bir hayret ifadesiydi ve arkadaşını hemen şaşırtıp eğlendirdi.

"Henry mi!" diye cevapladı gülümseyerek. "Evet, çok iyi dans eder."

"Geçen akşam birine sözüm olduğunu duyup da oturduğumu görmek garibine gitmiştir. Ama gerçekten bütün gün Mr. Thorpe'a sözüm vardı." Miss Tilney boynunu bükmekle yetindi. "İnanır mısınız," diye ekledi Catherine bir anlık sessizlikten sonra, "onu tekrar görünce çok şaşırdım. Temelli gittiğine emindim."

"Henry sizi daha önce görme zevkine eriştiği zaman Bath'a birkaç günlüğüne gelmişti. Sadece bize kalacak yer ayarlayacaktı."

"Bu hiç aklıma gelmedi; tabii onu bir yerde göremeyince gittiğini düşündüm. Pazartesi günü dans ettiği genç hanım Miss Smith değil miydi?"

"Evet, Mrs. Hughes'un bir ahbabı."

"Herhalde dans ettiği için çok memnun olmuştur. Onu güzel buluyor musunuz?"

"Pek değil."

"Pump-Room'a hiç gelmiyor herhalde."

"Yo, bazen geliyor; ama bu sabah babamla atlarına atlayıp gittiler."

Derken Mrs. Hughes yanlarına geldi ve Miss Tilney'ye gitmeye hazır olup olmadığını sordu. "Umarım sizi tekrar görme zevkine nail olurum," dedi Catherine. "Yarın kotilyon balosuna gelecek misiniz?"

"Belki... evet herhalde geliriz."

"Çok sevinirim, hepimiz orada olacağız." Bu nezakete usulünce karşılık verildi ve Miss Tilney yeni arkadaşının duyguları hakkında biraz fikir sahibi olmuş, Catherine de duygularını ifade ettiğini zerrece fark etmemiş olarak ayrıldılar.

Eve çok mutlu gitti. Sabah bütün umutlarına cevap vermişti; ertesi akşam şimdi beklenti nesnesi ve önündeki mutluluk olmuştu. O akşam ne giymesi, saçını nasıl yaptırması gerektiği başlıca endişesi oldu. Gerek yoktu aslında. Giyim kuşam her zaman yüzeysel bir farklılıktır, kılık kıyafetle fazla uğraşmak da sık sık kendi amacına zarar verir. Cath-erine bunu gayet iyi biliyordu, büyük halası daha önceki Christmas'da ona bununla ilgili bir yazı okumuştu; yine de çarşamba gecesi benekli mi yoksa işlemeli muslinini mi giysin, aklında evirip çevirerek on dakika uyanık yattı ve akşam için yeni bir giysi almasını sadece zaman darlığı önledi. Bu da hatalı bir karar olurdu, yaygın da olsa hayli hatalı bir karar ve böyle bir karara karşı onu kendi cinsinden ziyade karşı cinsten biri, bir büyük haladan ziyade bir ağabey uyarabilirdi, çünkü erkeklerin yeni bir giysiye karşı duyarsızlıklarının sadece bir erkek farkında olabilir. Erkeğin kalbinin pahalı ya da yeni kıyafetlerden ne kadar az etkilendiğini, muslinin desenine karşı ne kadar ilgisiz, benekliymiş, çiçekliymiş, dantelli ya da tüllüymüş, böyle ince ayrıntılara karşı ne kadar tepkisiz olduğunu bilmeleri sağlanabilseydi birçok hanımın canı fena sıkılırdı. Kadın sadece kendi tatmini için şık giyinir. Hiçbir erkek ona bu yüzden daha fazla hayranlık duymaz, hiçbir kadın onu bu yüzden daha fazla sevmez. Düzgünlük ve modaya uygunluk erkekler için yeterlidir, hafif dağınıklık ya da serbestlik de kadınlara sevimli gelir... Ama bu ciddi düşüncelerin hiçbiri Catherine'in huzurunu bozmadı.

Perşembe akşamı salona önceki pazartesi gelirken hissettiğinden çok daha farklı duygularla girdi. O zaman Thorpe'a verdiği sözle kendinden geçmişti, şimdiyse asıl derdi yine dans sözü vermemek için ona görünmemekti; her ne kadar Mr. Tilney'nin onu üçüncü kez dansa davet etmesini beklemeye cesaret edemiyorduysa da dilekleri, umutları ve planları bundan daha azı etrafında dönmüyordu. Her genç hanım bu kritik anda kahramanıma yakınlık duyabilir, çünkü her genç hanım aynı heyecanı mutlaka tatmıştır. Hepsi kaçınmak istedikleri biri tarafından kovalanmış ya da en azından kovalandıklarına inanmıştır, hepsi memnun etmek istedikleri birinin ilgisi için sabırsızlanmıştır. Thorpelar yanlarına gelir gelmez Catherine'in ızdırabı başladı; John Thorpe ona doğru geliyor mu diye endişelenip durdu, kendini olabildiğince onun görüş alanından kaçırdı, ona bir şey söylediğinde de duymamış gibi yaptı. Kotilyonlar bitti, köy dansları başladı ve Tilneyleri hâlâ göremedi. "Korkma Catherineciğim," diye fısıldadı Isabella, "ama gerçekten yine ağabeyinle dans edeceğim. Çok şaşırtıcı olduğunu açıkça ifade ediyorum. Ona kendinden utanması gerektiğini söylüyorum, ama John'la sen durumumuzu kurtarmalısınız. Acele et bir taneciğim, yanımızda dur. John çekti gitti, ama hemen döner."

Catherine'in cevap vermeye ne zamanı ne de hevesi vardı. Ötekiler uzaklaştılar, John Thorpe hâlâ ortalardaydı ve Catherine yenilgiyi kabullendi. Bununla beraber onu gözlüyormuş ya da bekliyormuş gibi görünmemek için gözlerini yelpazesinin üstünde sabitledi; tam öyle bir kalabalıkta Tilneylerle vakitlice karşılaşacağına inanmakla ne büyük aptallık ettiğini düşünüyordu ki ansızın kendini Mr. Tilney tarafından muhatap alınmış ve tekrar dansa davet edilirken buldu. Nasıl ışıldayan gözlerle ve ivecenlikle isteğini kabul etti, kalbi nasıl da sevinçle çarparak onunla piste gitti, kolayca tahmin edilebilir. John Thorpe'dan kaçmak, hatta ona kalırsa kıl payı kaçmak ve yanına gelir gelmez Mr. Tilney tarafından dansa davet edilmek, sanki maksatlı olarak onu aramış gibi!.. Ona öyle geliyordu ki hayat daha büyük bir mutluluk sunamazdı.

Sakin bir yere ancak ulaşmışlardı ki arkasında duran John Thorpe ona hitaben konuştu. "Hayırdır Miss Morland!" dedi, "bunun anlamı nedir?.. Sizinle dans edeceğiz sanıyordum."

"Öyle düşünmenize şaşırdım, çünkü teklif etmediniz." "Bak şimdi!.. Salona girer girmez sordum size, demin tekrar sormak üzereydim ama arkamı dönünce bir baktım gitmişsiniz!.. Kötü bir numara yani! Ben sadece sizinle dans edeceğim diye geldim, pazartesiden beri bana sözünüz olduğuna inanıyorum. Hatta hatırlıyorum, lobide pelerininizi bekliyordunuz, o sırada sordum. Burada da tanıdık kim varsa hepsine salonun en güzel kızıyla dans edeceğimi söyleyip duruyorum; sonra bir bakıyorum, başka biriyle kalkmışınız; şimdi beni tefe koyarlar."

"Yok canım, öyle bir tariften sonra beni düşünmemişlerdir."

"Ne demek, nasıl düşünmezler, ben adamı ne yaparım. Bu arkadaş kim, yanınızdaki?" Catherine onun merakını giderdi. "Tilney ha," diye tekrarladı Mr. Thorpe, "Hımm... tanımıyorum. Tipi düzgünmüş, derli toplu biri... Ata ihtiyacı var mı acaba?.. İyi bir arkadaşım var, Sam Fletcher, atını satıyor. Meşhur, zeki, tam yol hayvanı... sadece kırk gine. Elli kere düşündüm ben alayım diye, çünkü âdetimdir, iyi bir ata rastlayınca alırım; ama işimi görmeyecekti, araziye gelecek gibi değildi. Sıkı bir avcı için paraya acımam. Şu an üç atım var, bugüne dek eyer vurulmuş en iyi atlar. Sekiz yüz gine verseler yine satmam. Fletcher'la ben Leicestershire'da ev almak niyetindeyiz gelecek sezon için. Öyle rahatsız ki lanet handa kalmak."

Catherine'i bunalttığı son cümle bu oldu, çünkü tam o sırada uzun bir hareketli hanımlar zincirinin karşı durulmaz baskısıyla sürüklenip gitti. Arkasından dans arkadaşı yaklaştı ve şöyle dedi, "Bu bey yanınızda yarım dakika daha kalsaydı sabrım taşacaktı. Eşimin dikkatini benden ayırmaya hakkı yok. Bir akşam için karşılıklı anlaşmaya vardık ve bu süre içinde bütün ilgimiz sadece birbirimize ait. Kimse diğerinin haklarına halel getirmeden kendini başka birine veremez. Ben köy dansını evlilik simgesi sayarım. Sadakat ve uyum her iki tarafın da temel görevleridir; dans etmeyi ya da evlenmeyi tercih etmeyen beyler komşularının eşleri ya da hanımlarıyla ilgilenemezler."

"Ama bunlar çok farklı şeyler!"

"Yani karşılaştırılamazlar demek istiyorsunuz."

"Elbette hayır. Evlenen insanlar ayrılamazlar, gider birlikte bir ev idame ettirirler. Dans eden insanlar ise uzun bir salonda yarım saat boyunca sadece birbirlerinin karşısında dururlar."

"Demek evlilik ve dans tarifiniz böyle. O açıdan bakınca elbette benzerlikleri çarpıcı değil, ama ikisini şöyle bir açıdan görebileceğimi düşünüyorum... Kabul edersiniz ki her ikisinde de erkeğin seçme üstünlüğü, kadının da reddetme gücü var; ikisinde de erkekle kadın arasında her ikisinin de lehine bir anlaşma var, bir kere anlaşınca anlaşmanın feshine kadar ikisi de münhasıran birbirlerine aittir; birbirlerinin keşke başka yerde olsaydım demelerine sebep olmamaya gayret etmek her ikisinin de görevidir ve tahayyüllerini komşularının cazibelerine doğru meyletmekten, başka biriyle daha mutlu olacakları hülyasından uzak tutmak her ikisinin de yararınadır. Sizce de öyle değil mi?"

"Evet, elbette, dediğiniz şekliyle kulağa gayet hoş geliyor; ama yine de çok farklı şeyler... İkisini aynı gözle göremem, ikisinin aynı görevleri talep ettiğini de düşünemem."

"Bir açıdan arada elbette bir fark var. Evlilikte erkeğin kadına bakması beklenir; kadın da evi erkeğe hoş gösterecektir; erkek alacak, kadın gülümseyecektir. Ama dans ederlerken görevleri yer değiştirir; hoş olmak, uysal olmak erkekten beklenir, kadın da yelpazeyi ve lavanta suyunu temin eder. Size koşulların karşılaştırılamaz olduğunu düşündüren görev farklılığı bu sanırım."

"Hayır, asla, aklıma bile gelmedi."

"Öyleyse aklım karıştı. Ama bir şeyi söylemem gerek. Bu eğiliminiz biraz korkutucu. Görevler arasında hiçbir benzerliğe izin vermiyorsunuz; o halde ben de danstaki görevlerle ilgili görüşlerinizin eşinizin arzu edebileceği kadar katı olmadığını düşünemez miyim? Sizinle az önce konuşan bey dönse ya da başka bir bey size yaklaşsa onunla dilediğiniz kadar konuşmanızı engelleyecek hiçbir şey yok diye korkmakla haksız mı olurum?"

"Mr. Thorpe ağabeyimin o kadar yakın arkadaşıdır ki benimle konuşursa ona cevap vermem gerekir; ama salonda o dahil tanıdığım üç delikanlı ancak var."

"Tek güvencem de bu olacak, öyle mi? Yandık!"

"Hayır, daha iyi bir güvenceniz olamayacağına eminim, çünkü kimseyi tanımıyorsam kimseyle konuşmam imkânsız; ayrıca kimseyle konuşmak da istemiyorum."

"Şimdi bana daha sağlam bir güvence verdiniz; ben de cesaretle devam edeceğim. Bath'ı size daha önce sorma şerefine nail olduğum zamanki kadar hoş buluyor musunuz hâlâ?"

"Evet, çok... hatta daha çok, gerçekten."

"Daha çok!.. Dikkat edin, yoksa zamanı geldiğinde Bath'dan usanmayı unutursunuz... Altı hafta sonra usanırsınız artık."

"Altı ay kalsam bile usanacağımı sanmıyorum."

"Londra'yla karşılaştırınca Bath'da pek az çeşitlilik var; herkes bunu her sene anlar. 'Bath'ın altı haftalığına gayet güzel olduğunu kabul ediyorum; ama ondan sonra dünyanın en bıktırıcı yeri.' Her kış düzenli gelen her tür insan size böyle söyler, altı haftayı on, on iki haftaya çıkarır, sonunda da giderler, çünkü daha fazla kalmaya dayanamazlar."

"Herkesin kendi tercihi var; Londra'ya gidenler Bath'ı düşünmeyebilirler. Ama taşrada, ufak, uzak, kapalı bir köyde yaşayan ben böyle bir yeri kendi memleketimden daha sıkıcı bulmam; burada bizim orada olmayan çeşit çeşit eğlence var, bütün gün görecek, yapacak bir dolu şey var."

"Taşrayı sevmiyorsunuz."

"Hayır, seviyorum. Her zaman orada yaşadım ve her zaman çok mutlu oldum. Ama elbette taşra hayatı Bath'daki hayattan daha fazla tekdüze. Taşrada her gün bir diğerinin tıpatıp aynısıdır."

"Yine de taşrada zamanınızı çok daha akıllıca kullanıyorsunuz."

"Öyle mi?"

"Öyle değil mi?"

"Arada pek fark olduğunu düşünmüyorum."

"Burada bütün gün sadece eğlence peşindesiniz."

"Evde de öyleyimdir... sadece bu kadar eğlence bulamam. Burada da dolaşıyorum, orada da; ama burada her sokakta değişik insanlar görüyorum; oradaysa sadece gidip Mrs. Allen'ı görebilirim."

Mr. Tilney çok eğleniyordu. "Sadece gidip Mrs. Allen'ı görebilirim!" diye tekrarladı. "Tam bir düşünsel yoksulluk resmi! Mamafih bu uçuruma tekrar düştüğünüz zaman söyleyecek daha çok şeyiniz olacak. Bath'dan ve burada yaptıklarınızdan söz edebileceksiniz."

"A evet! Bir daha Mrs. Allen'la da başkalarıyla da sohbet ederken konu sıkıntısı çekmeyeceğim. Eve dönünce hep Bath'dan bahsedeceğime eminim... burayı çok sevdim. Annemle babam ve evdeki herkes burada olsa herhalde çok mutlu olurdum! James'in (en büyük ağabeyim) gelişi çok tatlı oldu... hatta bir de ne görelim, arkadaş olduğumuz aileyle zaten yakın arkadaşlarmış. Ya! Bath'dan kim sıkılabilir?"

"Bath'ın her şeyine sizin gibi yeni duygular katan biri değil elbette. Ama Bath'a sık gelenlerin çoğu için anneler, babalar, ağabeyler ve yakın arkadaşlar çoktan önemini kaybetmiştir... balolardan ve piyeslerden, günlük eğlencelerden alınan samimi keyif de onlarla birlikte yok olup gitmiştir."

Burada sohbetleri sona erdi; dansın talepleri artık dikkatlerini bölemeyecekleri kadar ağır oluyordu.

Grubun sonuna ulaştıktan hemen sonra Catherine kavalyesinin hemen arkasındaki seyirciler arasında duran bir beyin ilgiyle kendisine bakmakta olduğunu fark etti. Çok yakışıklı bir adamdı, etrafa hâkim bir duruşu vardı, gençliği geride kalmış, ama hayat doluydu; gözleri hâlâ ona dikili olduğu halde sırdaş bir fısıltıyla Mr. Tilney'e bir şey söylediğini gördü. Adamın bakışlarından kafası karışan ve bakışlara halindeki bir kusurun yol açtığı korkusuyla yüzü kızaran Catherine başını öte yana çevirdi. Ama tam o sırada beyefendi geri çekildi ve yanına gelen kavalyesi şöyle dedi, "Az önce bana ne sorulduğunu tahmin ettiğinizi görüyorum. O bey adınızı biliyor, sizin de onun adını bilmeye hakkınız var. General Tilney, babam."

Catherine'in cevabı sadece "Ya!" oldu... ama gereken her şeyi, kavalyesinin sözlerine dikkat ettiğini de, sözlerin gerçekliğinden şüphe etmediğini de ifade eden bir "Ya!" Gözleri gerçek bir ilgi ve güçlü bir hayranlıkla kalabalığın içinde ilerleyen generali takip etmeye başladı ve içinden, "Ne kadar hoş bir aile!" dedi.

Gece bitmeden Miss Tilney'yle sohbet ettiği sırada karşısına yeni bir mutluluk fırsatı çıktı. Bath'a geldiğinden beri hiç kır yürüyüşü yapmamıştı. Civardaki tüm meşhur yerleri bilen Miss Tilney oraları öyle bir anlattı ki Catherine de gidip görmek için yanıp tutuştu; onunla gidecek kimseyi bulamayacağı korkusunu saklamayınca ağabey kardeş bir sabah yürüyüşünde ona katılmayı teklif ettiler. "Çok hoşuma gider," diye haykırdı Catherine, "dünyadaki her şeyden çok isterim; ama geciktirmeyelim... yarın gidelim." Bu fikir hemen kabul gördü, sadece Miss Tilney yağmur yağmaması şartıyla dedi ki Catherine de yağmayacağından emindi. Saat on ikide Pulteney caddesine gelip ona uğrayacaklardı... "Unutma sakın, saat on ikide," dedi ayrılırlarken yeni arkadaşına. Sadakatini ve iyiliğini on beş gün boyunca tattığı öteki, daha büyük, daha eski arkadaşı Isabella'yı gece boyunca hemen hiç göremedi. Yine de Isabella'ya mutluluğunu anlatma isteği duyduysa bile, onları oradan biraz erken kaldırıp götüren Mr. Allen'ın isteğine neşeyle boyun eğdi ve eve dönüşte yol boyunca koltuğunda dans ederken ruhu da içinde dans etti.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro