Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Birinci Kitap | On İkinci Bölüm

"Mrs. Allen," dedi Catherine ertesi sabah, "bugün Miss Tilney'ye uğramamın bir zararı olur mu? Her şeyi açıklamadan rahat edemeyeceğim."

"Git tabii tatlım; yalnız beyaz elbise giy; Miss Tilney hep beyaz giyer."

Catherine neşeyle kabul etti; artık her bakımdan hazırdı; General Tilney'nin kaldığı evi öğrenebilmek için her zamankinden daha büyük bir sabırsızlıkla Pump-Room'a gitti; gerçi Milsom caddesinde olduklarını tahmin ediyordu ama binadan emin değildi; Mrs. Allen'ın değişken kanaatleri de durumu iyice belirsiz bir hale getirmişti. Milsom caddesine yönlendirildi; numaradan iyice emin oldu, ziyaretini yapmak, davranışını açıklamak ve af dilemek için hızlı adımlar ve küt küt atan bir kalple oraya yöneldi; yakındaki bir dükkânda olduklarını tahmin ettiği sevgili Isabellası ve ailesini görmek zorunda kalmamak için gözlerini başka yana kaçırarak kilise avlusundan hızlı adımlarla geçti. Herhangi bir engelle karşılaşmadan eve ulaştı, numaraya baktı, kapıyı çaldı ve Miss Tilney'yi sordu. Adam Miss Tilney'nin evde olduğunu sanıyordu ama pek emin değildi. Yukarıya adını bildirmeyi lütfeder miydi mümkünse? Cath-
erine kartını verdi. Birkaç dakika içinde uşak döndü ve sözlerini fazla teyit etmeyen bir bakışla yanıldığını, Miss Tilney'nin çıktığını söyledi. Utançtan yerin dibine geçen Catherine evden ayrıldı. Miss Tilney'nin evde olduğuna, onu kabul edemeyecek kadar dargın olduğuna inanıyordu; sokağın aşağısına inerken onu orada görebilmek umuduyla oturma odasının pencerelerine göz atmadan edemedi, ama pencerelerde kimse yoktu. Bununla beraber sokağın sonuna geldiğinde tekrar arkaya baktı ve o zaman pencerede değil ama kapıdan çıkan Miss Tilney'yi gördü. Arkasından babası olduğunu düşündüğü bir bey geliyordu; Edgar's Buildings'e doğru döndüler. Catherine utançtan yerine ta dibine batmış, yoluna devam etti. Böyle öfkeli bir kabalığa maruz kaldığı için neredeyse kendine kızıyordu, ama pişmanlık duygusuna engel oldu; kendi cahilliğini hatırladı. Kendi ayıbının dünyevi nezaket yasalarınca nasıl sınıflandırıldığını, hangi affedilmezlik derecesine ya da onu mazur görülebilir kılmadan önce ne şiddetli hoyratlıklara yol açabileceğini bilmiyordu.

Kederli ve ezik, o gece diğerleriyle tiyatroya gitmemeyi bile düşündü; ama düşüncelerinde ısrarlı olmadığını itiraf etmek lazım: Çünkü bir kere evde kalmak için hiçbir bahanesi yoktu, sonra da görmeyi çok istediği bir oyun vardı. Böylece hep beraber tiyatroya gittiler; onu tedirgin edecek ya da neşelendirecek hiçbir Tilney görünmedi; herhalde ailenin birçok üstün meziyeti arasında tiyatro sevgisi yer almıyordu, ama bu Londra sahnelerinin daha seçkin gösterilerine alışkın oldukları için de olabilirdi; çünkü bu işlerin erbabı olan Isabella'dan biliyordu, Londra'dan sonra her şey "çok sakil" görünürdü. Kendisi ise almayı beklediği zevk konusunda yanılmadı; komedi merakını öyle canlı tuttu ki ilk dört perde boyunca onu izleyen hiç kimse keyifsiz bir hali var diyemezdi. Bununla beraber beşinci perdenin başında Mr. Henry Tilney'yle babasının aniden ortaya çıkıp karşı locadaki bir gruba katılmaları onu yeniden endişe ve sıkıntıya soktu. Ondan sonra sahne doğru dürüst keyif veremezdi... bütün dikkatini toplayamazdı artık. İkide bir bakışları karşı locaya kayıyordu; tam iki sahne boyunca bir kez olsun bakışlarını yakalayamadan bu şekilde Henry Tilney'yi seyretti. Artık Henry Tilney'nin tiyatroya kayıtsız olduğu düşünülemezdi; tam iki sahne boyunca gözlerini bir an olsun sahneden ayırmadı. Ama sonunda ona doğru baktı ve başını eğerek selam verdi... ama ne selam, ne bir gülümseme ne de bir karşılık beklentisi eşlik etti; gözleri hemen önceki tarafa döndü. Catherine perişan oldu; içinden onun oturduğu locaya koşup açıklamasını dinlemeye zorlamak geldi. Kahramanca olmaktan çok tabii olan duygular içini kapladı; bu aceleci yargıyla yaralanan gururunu düşünmek yerine... bilinçli bir masumiyet içinde ona olan kendi kırgınlığını vakurca göstermeye karar vermek ve böylece şüphe uyandırmak, açıklama aramanın tüm sıkıntısını ona bırakmak ve onu geçmiş konusunda sadece onunla karşılaşmaktan kaçınarak ya da başka biriyle flört ederek aydınlatmak yerine kusurun ya da hiç olmazsa kusur görüntüsünün bütün utancını kendi üstüne aldı ve sebebini açıklama fırsatını bulmak için sabırsızlandı.

Oyun bitti... perde kapandı... Henry Tilney artık o ana kadar oturmakta olduğu yerde değildi, ama babası oturuyordu, belki o da şimdi onların locasına doğru geliyordu. Haklıydı; birkaç dakika içinde Henry göründü ve o sırada boşalmakta olan sıraların arasından geçerek sakin bir kibarlıkla Mrs. Allen ve arkadaşıyla konuştu... Ötekinden aldığı cevap hiç de aynı sakinlikte değildi: "Ah Mr. Tilney, sizinle konuşmak ve özür dilemek için çıldırıyordum. Çok kaba olduğumu düşünmüş olmalısınız, ama cidden benim suçum değildi... değil mi Mrs. Allen? Bana Mr. Tilney'yle kız kardeşinin birlikte bir arabayla gittiklerini söylemediler mi? Bundan sonra ne yapabilirdim? Ama sizinle olmayı bin kere tercih ederdim, öyle değil mi Mrs. Allen?"

"Şekerim elbiseme basıyorsun," oldu Mrs. Allen'ın cevabı.

Yine de açıklaması tek başına kalsa da görmezden gelinmedi; delikanlının yüzünde daha kibar, daha tabii bir gülümseme yarattı; arkasından pek az bir mesafelilik sergileyen bir sesle cevap verdi: "Argyle caddesinde yanınızdan geçince bize iyi yürüyüşler dilemekle bizi pek mütehassis ettiniz: Bu amaçla dönüp arkaya bakmanız büyük kibarlıktı."

"Ama cidden size iyi yürüyüşler dilemedim; öyle bir şey aklıma bile gelmedi; Mr. Thorpe'a durması için yalvardım; sizi görür görmez ona seslendim; hadi Mrs. Allen, öyle... Ah siz yoktunuz; ama cidden seslendim; Mr. Thorpe bir dursaydı inip arkanızdan koşardım."

Dünyada böyle bir açıklamaya kayıtsız kalabilecek bir Henry var mıdır? Varsa bile Henry Tilney onlardan değildi. Daha da tatlı bir gülümsemeyle kız kardeşinin endişesine, üzüntüsüne ve Catherine'in dürüstlüğüne olan inancına dair söylenmesi gereken her şeyi söyledi. "Yo! Miss Tilney'nin kızmadığını söylemeyin," diye haykırdı Catherine, "çünkü kızdığını biliyorum, çünkü bu sabah uğradığım zaman beni görmek istemedi; ben ayrıldıktan hemen sonra evden çıktığını gördüm; incindim, ama gücenmedim. Galiba siz geldiğimi bilmiyorsunuz."

"O sırada evde değildim; ama Eleanor'dan duydum, o da böyle bir nezaketsizliğin sebebini açıklamak için o zamandan beri sizi görmek istiyordu; ama belki bunu ben de yapabilirim. Sadece babamla ilgili... tam çıkmak için hazırlanıyorlarmış, babamın acelesi varmış ve gecikmeye tahammülü olmadığı için Eleanor'a ısrarla hayır demiş. Hepsi bu, emin olun. Eleanor'un çok canı sıkıldı ve ilk fırsatta özür dilemeye karar verdi."

Bu bilgi Catherine'in içini alabildiğine rahatlattı, yine de biraz bir rahatsızlık kaldı, ki ondan da şu soru çıktı ve kendi içinde son derece maksatsız olsa da beyefendiye biraz sıkıntı verdi: "Ama Mr. Tilney, siz niye kız kardeşinizden daha az cömert davrandınız? O benim iyi niyetime o kadar inanıyorsa ve olayın basit bir hata olduğunu düşünebiliyorsa siz niye o kadar çabuk gücendiniz?"

"Ben!.. Ben mi gücendim!"

"Evet, yüzünüzden anladım, locaya geldiğiniz zaman kızgındınız."

"Ben mi kızgındım! Böyle bir hakkım yok."

"Yüzünüzü gören hiç kimse hakkınız olmadığını düşünmezdi." Beyefendi ona yer açmasını isteyerek ve oyundan bahsederek cevap verdi.

Bir süre onlarla kaldı ve gittiği zaman Catherine'in kendini huzurlu hissedemeyeceği kadar kibar davrandı. Bununla beraber ayrılmadan önce, planlanmış yürüyüşün ilk fırsatta gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı ve localarından gitmesinin üzüntüsünü bir kenara bırakırsak Catherine esasen dünyanın en mutlu insanlarından biri oldu.

Birbirleriyle konuşurlarken binanın bir bölümünde asla on dakikadan fazla kalmayan John Thorpe'un General Tilney'yle sohbete giriştiğini şaşırarak gördü; hatta sohbetlerinin konusunun kendisi olduğunu kavradığı kanısına kapılınca şaşkınlıktan da fazla bir şey hissetti. Hakkında ne diyor olabilirlerdi? General Tilney'nin onun görüntüsünden hoşlanmadığından korkuyordu: Kendi yürüyüşünü birkaç dakika ertelemektense kızının onu kabul etmesini önlemesinde bunun imasının bulunduğunu anlıyordu. İkisini arkadaşına işaret ederek, "Nasıl oldu da Mr. Thorpe babanızla tanıştı?" diye sordu endişeyle. Delikanlı bilmiyordu, ama babası her asker gibi geniş bir çevreye sahipti.

Eğlence bittiği zaman Thorpe çıkmalarına yardım etmek için geldi. Catherine hemen ilgisinin hedefi oldu; lobide tahtırevan beklerlerken Catherine'in dilinin ucuna gelen şeyleri ağzına tıkarcasına, manalı bir tavırla, General Tilney'yle sohbet ettiğini görüp görmediğini sordu: "Çok tatlı bir ihtiyar gerçekten!.. Zinde, faal... oğlu kadar genç duruyor. Ona büyük saygım var inan ki: Gayet beyefendi, cana yakın bir adam."

"Ama onunla nasıl tanıştın?"

"Tanışmak mı!.. Şehirde tanımadığım pek az insan vardır. Ona Bedford'da rastlardım; bugün bilardo odasına girer girmez yüzünü çıkardım. En iyi oyuncularımızdan biridir; ilk başta ondan biraz çekiniyordum ama birlikte biraz vurmuşuzdur: Bahiste bana karşı dörde beş koydular; dünyanın gelmiş geçmiş en temiz vuruşlarından birini yapmamış olsam... onun topunu aynen gördüm... ama masa olmadan tam anlayamazsın... neticede yendim yani. Çok tatlı adam, yahudi kadar zengin. Onunla akşam yemeği yemek isterim, verdiği yemekler meşhur. Peki neden bahsediyorduk dersin?.. Senden. İnan olsun ki!.. General senin Bath'daki en güzel kız olduğunu düşünüyor."

"Saçma! Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin?"

"Peki ben ne dedim sence?" (sesini alçaltarak) "Bravo General dedim, ben de aynı fikirdeyim."

Burada, onun duyduğu hayranlığa General Tilney'ninkinden çok daha az sevinen Catherine Mr. Allen'ın çağrısını duyunca hiç de üzülmedi. Yine de Thorpe onu tahtırevana kadar geçirdi, Catherine yapmamasını rica etmesine rağmen tahtırevana binerken de aynı nazik iltifatlara devam etti.

General Tilney'nin ondan hoşlanmamak yerine ona hayran olması zevk vericiydi; artık aileden karşılaşmaktan korkacağı hiç kimse kalmadığını neşeyle düşündü... Akşam onun için umut edebileceğinden çok çok daha fazla şey yapmıştı.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro