24 ; i'm alone but you're not
Boğazımı yakıp geçen alkol midemi bulandırırken yüzümü buruşturdum.
Müzik o kadar yüksekti ki kulaklarımı kesip atasım gelmişti. İnsanlar sanki yarın yokmuşcasına dans ediyordu. Hatta bazıları kendini o kadar kaybetmişti ki onların yerine ben ayık kalmayı tercih ettim.
Mei ve Junhan da dans ediyordu, diğer ikisinden haberim yoktu. Bulanan midemle birlikte ayağa kalktım ama sadece birkaç adım uzağımda olan Junhan beni kolumdan yakaladı. "Nereye?"
"Dışarıya," dedim bedenimi ona dönerken. Mei de bize dönmüştü, göz devirdi ve gözlerini üzerime dikti. "Bekle geliyorum." Junhan da elini çekti ve kolum serbest kaldı. Birkaç saniye sonra Mei'yi sahnede gördüm. "Millet!"
Ben dahil herkes ona dönerken gülümsedi ve kolunu kaldırıp beni işaret etti. "Bu kız bize söylemese bile bir oğlan tarafından uçurumdan itildi, bu gece ona içiyoruz!" Aynı anda müziğin sesi arttı, insanlar bana dönüp baktıktan sonra daha hararetli bir şekilde dans etmeye ve şarkı söylemeye başlamıştı.
Zaten ağrıyan başım daha da ağrıdı, tuvalete gitme bahanesiyle Junhan'ın yanından ayrıldım ve dışarı çıktım. Ağzımda hala alkol tadı vardı, midem yanıyormuş gibiydi.
Soğuk ve siyah havada kaldırıma çöktüm ve dizimi de kendime çektim. Aklım tamamen uçmuş gibiydi. Renjun hala benimle konuşmuyordu ve bu çok sinir bozucuydu. Resmen yanımda kimse kalmamıştı ve bu his berbattı.
İnsanların yanındayken yalnız olduğumu düşündüğümde pek etki etmiyordu ama tek başımayken, gerçekten yalnız kaldığımda bu gerçek çok daha fazla acıtıyordu.
"Hey," Yarı kapalı gözlerimle beraber gözlerimi asfalt yoldan çektim ve başımı kaldırdım. "Niye buradasın?"
"Tapulu malın mı?"
"Reşit değilsin." Omuz silkip umursamadığımı belli ettim ve köşedeki ince dalı alıp zemine şekiller çizmeye başladım. Barda bile değildim, polisin basıp bizi götüreceği yoktu ya. Onunla konuşmak bile canımı sıkıyordu artık, zaten hep havadan sudan konuşuyorduk ve konuştuğumuz şeyler de garip bir şekilde kavgayla sonuçlanıyordu. Kavga edemeyecek kadar yorgundum.
O da benim yanıma oturdu. Refleks olarak kenara kaydım, şaşırmış gibiydi. Göz teması kurmadan yere resim çizmeye devam ettim. Yanımda olduğunda bile nefesin daralıyordu ve bu beni korkutuyordu. "Neyin var?" dedi düz tuttuğu sesiyle. Eğer sesi benim ona sorduğum zamanki gibi yumuşak ya da şefkatli olsa bir ihtimal anlatırdım ona. Ama yine uzak kalmayı tercih ettim ve ses vermedim.
Bu sefer dayanamamış olacak ki eliyle çenemi tuttu ve yüzümü kendisine çevirdi. Yanaklarım kızarmıştı, gözlerim dolu doluydu. Gördüğü manzara karşısında kaşları yavaşça çatıldı, ben ise elimdeki çubuğu bırakmıyordum. "Neyin var?"
Beklediğim buydu işte. İstediğim tını buydu. Tek elimle gözlerimi sildim ve yüzümü elinden kurtardım. Bana dokunmamalıydı. O bana dokundukça içimdeki ıssız ormanda yeni bir yeşillik açıyordu ve biliyordum ki ona suyunu vermezsem ölecekti.
Resme devam ederken konuşma cesaretini buldum kendimde, sesim titremiyordu ama kırgındı. "Kimse beni sevmiyor." Durumumu kısaca özetledikten sonra yüzüne baktım. Benim kasvetli ruhuma tezat gülümsüyordu. "Neden kimse seni sevmesin ki? Bence çok iyi bir arkadaşsın sen."
Arkadaş.
İşittiğim şeyle gözlerim dayanamayıp taşarken silme zahmetine girmedim. Zaten sarhoştum ve kafam uçuktu, aptalca şeyler söyleyip de rezil olmak istemiyordum. Ayağa kalktım ama ağladığımı görmüştü. O dalıp giderken içeri girme kararı aldım. Onun yanında oturup sessizlikten kendimi yiyip bitirmektense içeride kafayı bulurdum daha iyiydi.
Uzanıp bileğimi kavradığında içimde dolup taşan öfkeyle elimi geri çektim. "Dokunma bana!" Sesim yüksek, kalbim kanlıydı. Onun arkadaşı olduğum düşüncesi midemi bulandırıyordu.
"Tanrı aşkına neyin var senin? Sakin olur musun?" diyerek yanıma yaklaştığında dudaklarım titredi, daha fazla ağlamamak için kendimi sıktım. Birkaç metre solumda kalan arabasına ilerledim ve sırtımı kapıya yasladım. O da yanıma geldi, sanki her şey düzelmiş gibi. Ama düzelmiyordu, içimde dolup taşan bu duygu beni de mahvediyordu.
"Neden," dedim gözlerine bakmadan önce. "Neden beni sevmiyorsun?"
Gözlerindeki parıltıları gördüm o an. Korkunç bir şekilde parlıyorlardı ama sahtelerdi. Bunun duyduğu şeyin saçmalığından olduğunu düşündüm. "Lena, ne saçmalıyorsun?" Zorla geçen birkaç dakikadan sonra konuştuğunda güldüm. İşte buydu. Biz olamazdık. Bizim yüzde bir ihtimalimiz bile yoktu. Onun için dediğim her şey koca bir hiçlik ve saçmalıktan ibaretti.
"Sevsene beni." Yaşlar yüzünden parlayan gözlerimle sinirle bakan gözlerine bakıyordum. "Sev beni. Sarıl bana."
Ağlamam şiddetlenirken ellerimle yüzümü kapattım. Tepki vermiyordu, dediğim şeyler saçmaydı çünkü. Kimse sevemezdi beni, kimsenin beni sevmeye hakkı yoktu. Anın saçmalığını sarhoş kafayla bile kavrıyordum.
"Sen iyi değilsin. Hadi bin arabaya." Ağlamam şiddetlendi, iyi değildim. Dediklerimi birer saçmalık olarak görüyordu ama ben bu hayalle kendimi ısıtıyordum. O kimseyi ciddiye almazdı ki zaten.
Koluma uzanan elini ittim ve arabasından uzaklaştım. Kaldırıma oturdum ve dizlerimi kendime çektim. Beni umursamıyordu yine. Her zaman kendi düşüncelerimde boğulmalıydım.
Yanıma gelip gelmediğini kestiremiyordum, belki de gitmişti. Ama başımı kaldırıp bakma zahmetine girmedim. Zaten yanımda olsa da yok gibiydi ve varlığı ile yokluğunu ayırt edemiyordum.
"Lena kalk." Başımı kaldırmadan reddettim, ayak seslerini dibimde hissettim.
"Sarhoşsun ve ne dediğini bilmiyorsun. Yarın pişman olacaksın."
Başımı kaldırdım. Pişman olup olmayacağım onu ne ilgilendiriyordu ki? Yine kırılan ben olacaktım ve beni duvara fırlatan da o olacaktı. Ellerine kan bulaşmayacaktı, maskesini indirmeyecekti.
Yaşlı gözlerimle içinde hiçbir duygu barındırmayan gözlerine baktım. Soğuktan ve endişeden titreyen elimi uzattım. Amacım ilk başta elini tutmaktı ama onun yerine göğsüne dokundum. Şaşırdı, başını eğip elime bakarken kalbini hissetmeye çalıştım. "Sen kimseyi sevmemişsin," dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan.
"Kalbini hissedemiyorum bile. Ama sen benimkini hissedebilirsin. Senin aksine duygularım var, kırılabiliyorum. İnsanlara güçlü gözükmeye çalışmıyorum." Gözleri tekrar aşağıya indi, orada asılı kaldı. Sağ elini bileğime getirdi ve elimi uzaklaştırdı. Kalbine elimle bile yakın olamazken duygularımla hiç olamazdım.
Elim aşağıya düşerken bu sefer o elini kalbime getirdi. Durdu, belki de hissetmeye çalıştı.
"Hissediyorum," dedi gözlerime bakarak. Acı çekiyor gibiydi ama inanmak istemiyordum.
"Duyguların var. Ama sen 'ben' olmadan duygularım hakkında konuşamazsın, hissettiklerimi bilemezsin."
Boğazım acıyacak bir şekilde yutkundum ve kalbimdeki eline baktım. "O zaman sen de 'ben' olmadan duygularımı bilemezsin. Saçmaladığımı söyleyemezsin."
Elini kalbimden çekmedi, gözleri gözlerimde asılı kaldı. Yüzünü bana yaklaştırdı. Elini yumruk yapıp işaret parmağını kalbime bastırdı. "Sen kalbinin etrafına ateşten bir duvar ördün Lena. Ben o kalbe ulaşmaya çalışmıyorum çünkü ellerim arasından kayıp gidecek. Benim ellerim soğuk ve sen sıcağı seviyorsun."
Dişlerimi sıktım, bedenimi ondan uzaklaştırırken ayağa kalktım. Ben hiçbir zaman istediklerimi elde edememiştim ki. Her zaman parçalanmaya mahkûmdum.
Arkamdaki ağacın dibine çöktüm bu sefer. Ondan uzak olmak istiyordum. "Lena?" Tamamen farklı bir ses duyduğumda başımı kapıya çevirdim. "İçeri gelmeyecek misin?" Mei yanıma gelirken Donghyuck öylece bizi izliyordu.
Ona bakamıyordum. Bakarsam yok olurdum. Mei yanıma çöktü, onu reddettim. "Gidiyorum şimdi, görüşürüz." Onu tekrar içeri yolladım ve ayağa kalktım. Donghyuck'un yanından geçerek kaldırıma çıktım. "Saatin kaç olduğundan haberin var mı?"
Adımlarım durdu, bedenimi ona çevirdim. Rüzgâr vuruyordu bedenime. "Yok," dedim meydan okurcasına. "Umrumda da değil zaten."
"Seni götüreyim." diyerek ayağa kalkıp yanıma geldi. Burnumu çekerek reddettim onu. Yine ona yakın olacaktım. "Sen eve git. Zaten yalnız olmaya alışığım."
Arkamı döneceğim sırada kolumu tuttu; Dayanamadım ve bağırdım.
"Beni rahat bırak!"
Belimi kavrayıp bedenimi kendine çekerken gözlerine bakmamakta ısrarcıydım. Burnumu çektim, alnını alnıma yasladı.
"Tek yalnız olan senmişsin gibi konuşma. Senin arkadaşların ve duyguların varken benim sadece sigaram var."
✰✰✰
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro