Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

15 ; new things learned

Üzerimdeki yorganın beni terlettiğini düşündüğüm sırada ayaklarımla yorganı ittim.

Ah, sonunda soğuk.

Gözlerimi aralarken dünkü sigara kokusundan eser kalmadığını fark ettim. Ardından yerimde doğruldum ve saate baktım.

9.
Dokuz.
Kocaman bir dokuz.
Bugünkü dersim 12'de başlıyordu ve saat daha 9 muydu?

İç çekerek başımı tekrar yastığa gömdüm, acaba Donghyuck uyanmış mıydı? Tekrar doğrulup merdivenlere baktım, ses seda yoktu. Eğer telefonumu da kendisiyle beraber götürmeseydi an azından oyun falan oynardım, vakit geçerdi. Ayaklarımı sarkıtıp birkaç dakika odayı ve halının desenlerini inceledim. Susadığımı hissedince yerimden kalktım ve mutfağa girdim. Dün akşamki bardağımla su içerken sesini duydum. "Çok mu acıktın?"

Ağzımdakini hızlıca yuttum ve bardağı tezgaha bıraktım. "Hayır, sadece susamıştım." Yüzümü ona döndüğüm sırada elindeki mavi havluyla ıslak saçlarını kuruttuğunu gördüm. Bu çok...

"Her neyse." Yanından geçip gideceğim sırada bileğimi tutmuştu, soğuk teni sıcak bedenimde garip hissettirmişti. "Kahvaltı hazırlamama yardım etsene." Onu elbette reddetmeyecektim, sonuçta burada misafirdim. Zaten kendim de hazırlardım sorun yoktu ama bunu derkenki ses tonu... Gülümsüyordu, sesinde renkli bir tını vardı. Tam karşısında durduğumda ıslak kestane saçlarına baktım. Ardından da dudağındaki metale.

Dikkatim dağılmıştı işte, öksürerek tekrar saçlarına baktım. "Saçlarını kurut." Tek kaşı havaya kalktı, ardından da omuz silkerek sandalyeye oturdu. "Ne yemek istersin?" Sorusu üzerine ben de sandalyeye oturdum. "Yumurta." Elbette tatlı tatlı pankekler ve patates kızartması isterdim ama midem almıyordu. Bir günde midem mi küçülmüştü?

"Bir dakika." Donghyuck bana dönerken gözlerine baktım. "Gözlerin neden kızardı?" Endişeleniyordum, neden böyleydi ki?

Endişeli gözbebekleri benimkilerle buluştuğunda kaşlarım çatıldı. O ise gergince yutkunmuştu. "Gece bir tane pizza gömdüm, sonra midem ağrıdı yatamadım. Bir de duşta gözüme şampuan kaçtı." Aradaki göz temasını kesmedim. İçimden bir ses yalan söylediğini fısıldıyordu. Ona inanmak istiyordum ama o bana endişeyle bakarken bu imkânsız gibiydi. Gözlerim dolarken ayağa kalktım ve buzdolabının kapağını açtım. Kesinlikle yalan söylüyordu ve bu bariz belliydi. Tamam bana doğruyu söylemek zorunda değildi ama yüzüme karşı yalan söylenmesi garip hissettirmişti. Belki Renjun de böyle hissetmişti fakat ona hiçbir zaman yalan söylememiştim.

Dolaptan iki yumurta çıkarıp tezgaha koydum, yanıma geldiğini hissettiğimde umursamamaya çalışarak tava bulmaya çalıştım. "Çırpacak mısın?" Ona onay verirken çatal çıkardım. "İstersen kahvaltılık çıkarabilirsin." Başımdan savmak için söylediğim şeye başını sallayarak sağ tarafıma geçmişti. Cidden moralim yerle bir olmuştu.
Saçlarına baktığımda kurutmuş olduğunu gördüm, istemeden de olsa gülümserken iç çekip önümdekine döndüm. Yaklaşık on dakika sonra ikimiz de masaya oturduğumuzda ilk konuşan o olmuştu. "İlk dersin kaçta?"

"On iki." Suyumdan içerken kısaca cevapladım, cevabımdan sonra gözleri kısa süreliğine yüzümde dolaştı, ardından devam etti. "Yirmi yaşına girdin mi?"

"İki ay var." Yüzüne bakmamak için olağandışı bir çaba gösteriyordum. Her an patlayacak gibiydim. "Seni okula bırakabilirim."

"Farketmez." diyerek omuz silktim ve çatalımdaki yumurtayı ağzıma attım. Bence aklımdakileri sorabilirdim. "Bir şey soracağım."

"Sadece bir." Göz devirdiğimde umursamayıp bana bakmaya devam etti. "Mesleğin ne?" Sorumu sormamla beraber önüne dönmüştü. "Öğretmenim. Ama şu aralar çalışmıyorum." Kesinlikle giydiklerine ve yüzüne ters düşen bir şeydi, özellikle serseri görünümlü birinden bunu beklemezdim. Demek bilge tavırları buradan geliyordu, hayatı salmış gibi bir hali vardı.

Daha fazla üstelemeyip kahvaltımı yaptım. Kahvaltıdan sonra üzerimi değiştirdim, ama kazağımdaki leke kendini belli etti. "Of." Sinirle kazağıma bakarken Donghyuck da üzerini değiştirip yanıma gelmişti. Elinde bir krem ve tişört vardı. Kendisi ise gri bir hoodie giymişti.

"Ağlamaktan göz altların şişmiş, öcü gibi görünüyorsun. Kapatıcı sürebilirsin, büyük ihtimalle sana biraz koyu kaçar. Bu tişörtü giyebilirsin, ince gibi gözüküyor ama sıcak tutar." Yanımda bitip koltuğun üzerine elindekileri koymuştu. Şaşkınlıkla ona bakarken iç çektim. "Peki, teşekkür ederim." Verdiklerini alıp banyoya girdim, üzerimi hızlıca değiştirdim. Mor bir tişört vermişti. Beni düşünmesi garip bir biçimde hoşuma gidiyordu.

Elimdeki kirli kazağım ve kapatıcıyla geri dönerken kazağımı nereye sıkıştıracağımı merak ediyordum. "En azından daha iyi görünüyorsun." Donghyuck koltuğa yayılmış bir şekilde sigarasını içerken saate baktım. Sadece yarım saatim kalmıştı. Zaten gidene kadar yarım saat geçerdi, üzerimi değiştiremeyebilirdim. "Gidelim mi?" Sorduğu soruyla başımı salladım, ama önce yurda gitmeliydim, çantamı almam lazımdı. Umarım Renjun yurtta olmazdı.

"Önce yurda gidebilir miyiz?" Biraz sesimi incelterek sorduğumda hafifçe sırıtıp ayağa kalkmıştı. Cevap alamadığım için üzülsem de peşinden gittim. Kapıyı açtığı gibi ılık hava yüzüme vurmuştu. Kendisi lacivert Range Rover'a ilerlerken omuz silkip ben de arkasından ilerledim. Renjun de hep Range Rover'a binmek istiyordu.

Arka kapıyı açtığım sırada dibimde bitmiş ve kolumu çekerek öne oturtmuştu beni. "Cidden garipsin." Söylene söylene sürücü koltuğuna geçerken güldüm. Bence kendisi daha garipti.

"Müzik açabilir miyim?" Başını sallarken müzik çalara uzandım, herhangi bir tuşa bastığımda Someone Like You arabanın içine dolmaya başladı.

I heard that you're settled down
That you found a girl and
you're married now
I heard that your dreams came true
Guess she gave you things,
I didn't give to you

Sessizce şarkıya eşlik ederken gözlerimi kapattım.

Old friend, why are you so shy?
Ain't like you to hold back or hide from the light, I hate to turn up out of the blue, uninvited, but I couldn't stay away, I couldn't fight it
I had hoped you'd see my face
And that you'd be reminded that for me, it isn't over

Sesim gittikçe yükseliyor gibiydi ama Donghyuck umursamazdı zaten, kendi halimde söylemeye devam ettim.

Never mind, I'll find
someone like you
I wish nothing but the
best for you, too

Hızla gözlerimi açtım, Donghyuck da söylemeye başlamıştı.

"Don't forget me," I beg
I remember you said
"Sometimes it lasts in love, but
sometimes it hurts instead."
"Sometimes it lasts in love, but
sometimes it hurts instead."

Sesi çok... güzeldi. Çok farklı bir tınısı vardı. İlk defa onu şarkı söylerken duymuştum, hem de yanı başımda. "Ne, söyleyemez miyim?" Bana dönüp sorduğunda kafamı tekrar geriye rastladım. "Garip geldi."

"Daha fazla söylemelisin bence, sesin çok güzel." Gülümseyip yüzüne baktım. "Sen de benimle beraber söylersen neden olmasın?" Belli belirsiz gülümseyip arabayı park etti. Onunla beraber şarkı söylesem nasıl olurdu acaba?

"Bekliyorum." Onay verip bekletmemek için koşar adımlarla yurda girdim. Şans eseri Renjun yoktu, kendimi odamdaki aynanın önünde bulduğumda verdiği mor tişörtün ne kadar yakıştığını fark etmiştim. Biraz büyük geldiği için pantolonumum içine sokmak yerine dışarıda bıraktım. Saçlarıma kısaca göz atıp tepeden salaş bir topuz yaptım, çantamı alıp odadan çıktım, kazağımı da yatağa attım. Ceketimi de unutmadım tabii. Güvenlik gece nerede olduğumu sorgulasa da cevap vermemeyi tercih ettim ve tekrar arabaya bindim. "Geldim." Donghyuck topladığım saçlarıma kısaca bakıp sırıttı. Anlam veremesem de önüme döndüm.

Hava düne göre daha açıktı, güneş vardı. Yarın bir gün sağanak yağmur yağarsa hiç şaşırmazdım. "Sana nasıl teşekkür edebilirim?" Başımı camdan çekip yüzüne sabitlediğimde sağ kaşı havaya kalkmıştı. Müziği kapatmıştı. "Ne?"

"Beni evinde misafir ettin diyorum, nasıl teşekkür edebilirim sana?" Ya anlamıyordu ya da anlamamazlıktan geliyordu. Cevap vermek yerine elini sol cebine atıp telefonumu bana uzattı. Bu benim aklımdan tamamen çıkmıştı bile.

Kırmızı ışıkta durduğumuzda rahatça arkasına yaslanıp bana baktı. "Gerçekten teşekkür etmek istiyor musun?" Hızlıca başımı salladım, minnettar olmalıydım ona. Telefonumu çantama atarken araba tekrar hareket etmişti. "O zaman yanımda ol. Ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım benden uzak durma."

Duyduğum şeyler kaşlarımı çatarak ona bakmamı sağlasa da o bana bakmadı. Peki bu ne demek oluyordu? Yani beni öpecek ama açıklama yapmadan hayatına devam mı edecekti? Aklım on karış havada bir şekilde dolaşamazdım. Tam ağzımı açıp konuşacağım sırada fakültenin önünde durdu. Bu sefer yüzüme baktı, ardından arkamda kalan binaya. "İyi dersler."

Yutkunup bakışlarımı ondan çektim ve çantamı elime aldım. "Teşekkürler." Arabadan indiğim anda elimi kalbime koydum, çok hızlı atıyordu. Sebebini de de bilmiyordum, garip bir şey olmamıştı ki. Ben binaya ilerlerken kendisi uzaklaşmıştı. Saate baktım, iki dakika gecikmiştim.

Başımı iki yana sallayarak düşüncelerimi kenara ittim ve merdivenleri tırmandım. Umarım hoca girmemiş olurdu. Kapıyı tıkladım ve içeri girdim. Profesör masasına yaslanmış bir şekilde bir şeyler konuşuyordu. Hızlıca özür dileyip eğik başımla beraber en arkadaki sırama ilerledim. Yukhei yanından geçerken kolumu tutsa da kolumu kurtardım ve yüzüne bakmadan Renjun'in en uzağına, neredeyse sıranın en ucuna oturdum. Başımı kaldırıp tahtaya baktım, birkaç şey karalanmıştı.

Jaemin çatık kaşlarıyla bana bakarken göz altlarımı farkettiğini anlamıştım. Kapatıcı bile bir işe yaramamıştı anlaşılan. "Yukhei, yer değişebilir miyiz?" Renjun'in sesiyle inatla ona çevirmediğim gözlerim doldu. Bu kadar mı kin besliyordu bana?

Yukhei itiraz etmeden yanıma gelirken burnumu çektim, burada ağlamamalıydım, ağlayamazdım.

Belki de asla eskisi gibi olamayacaktık.

✰✰✰

Dua zinciri başlatıyorum Donghyuck Someone Like You söylesin amin

GÜNCELLEME, 3 KASIM:

DOYOUNG SOMEONE LİKE YOU SÖYLEDİ

HYUCK MOR TİŞÖRT(?)

+ Renjun Fools'u da unutmayalım ertsxgersfedfc

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro