beş
Sonraki üç hafta göz açıp kapayıncaya kadar hızlı bir şekilde geçip gittiğinde Maskeli Uchiha buradaki ilk ayını çoktan geride bırakmıştı. Hala tamamı ile alışmış olduğunu söyleyemezdi ancak bu evrenin günlük yaşantısını ve teknolojisini öğrenmek konusunda hatırı sayılır miktarda yol kat etmişti.
Birçok şeye şaşırsa da en garipleri kesinlikle barutlu silahlarıydı, bu evrendeki bıçak ve kılıç devri biteli çok olmuştu. Çalışmaya başladıkları ilk günden beri Shisui ve Itachi genç adama tabanca kullanmayı öğretiyor, atış pratiği yaptırıyordu. Nişan almanın mantığını ilk haftanın sonunda çözdüğünde gerisi onu pek de zorlamamıştı, sadece antrenman yapması gerekiyordu. Bu yeni silah teknolojisi gün geçtikçe hoşuna gitmeye başlamıştı, en azından kuzenlerinin kendisine verdiği tabancayla artık kendisini bir nebze daha güvende hissediyordu. Oturduğu kanepede bakışlarını kucağına indirdi ve dizlerinin üzerinde duran siyah metali inceledi. Shisui'nin dediğine göre bu silah, kaybolmadan önce kendisine aitti. Kabzası turuncu ve kırmızı işlemelerle süslüydü, yan gövdesinde ise küçük bir Uchiha sembolü vardı.
Uchihalar bu evrende de kabustan farksız bir aile yapısına sahipti. Madara, kimsenin isteğine kulak asmadan ailedeki tüm gençleri bir bataklığın içine adeta sürüklüyordu. Bu gerçeklikteki Obito'yu büyükannesinden ayırıp yanına aldığında henüz 14 yaşındaydı. Itachi, bir katliama imzasını atmamış olsa da karıştığı suçlardan dolayı ailedeki kimseyle -Sasuke hariç- bir bağa sahip değildi. Kendisi gibi yetim ve öksüz olan Shisui ise yaşlı adamı kontrol altında tutmak adına kendisini bu örgüte adamıştı. Madara, yönettiği bu uyuşturucu ve haraç cennetinde Obito'yu adeta bir kage gibi görerek tüm pis işlerini ona yüklemiş, Shisui'yi sokaklardaki itlerinin sorumlusu yapmış ve Itachi'yi sorun yaratan kişileri ortadan kaldıran bir ölüm meleğine dönüştürmüştü. Obito sıkıntıyla ofladı, bu soyadı lanetlenmişti.
Masada duran telefonu titrediğinde dikkati dağıldı. Evet, bir de şu telefon ve internet mevzusu vardı. İkinci haftanın sonunda Kakashi kendisine küçük bir kutuyu sürpriz olduğunu söyleyerek uzattığında içinden çıkacağını tahmin ettiği şey kesinlikle bu değildi. Fakat neyse ki öğrenme konusunda pek bir sorunu yoktu, lanet zımbırtıyı kullanma işinin altından kalkmış sayılırdı. Hiç değilse internette takılmak, sıkıcı gününe biraz da olsa heyecan katıyordu.
Uzandı ve gri telefonu eline aldı. Kakashi kendisine bir mesaj yollamıştı.
"Hızlı öğreniyorsun, Obito." Çaprazındaki koltukta oturan Sasuke, neredeyse yarım saatin ardından sessizliğini bozduğunda maskeli Uchiha şaşkınlıkla ona döndü. Genç çocuk sonunda başını telefonundan kaldırıp kendisiyle iletişime geçmişti.
"Beni hafife alma, velet." Söyledikleri karşısında genç olanın yüzünde ukala bir gülümseme oluştu. Sessiz odada cevap olarak sadece bir "Hn!" sesi duyuldu. Obito umursamamaya karar verdi. Sasuke tıpkı kendi evreninde olduğu gibi burada da inatçı, huysuz ve kendini beğenmişti. Gözlerini tekrar telefonunun ekranına çevirdi.
[bakashi: eve geliyorum, almamı istediğin bir şey var mı?
hayır, sadece hızlıca gel ve sasuke'yi evden kov
bakashi: oh, demek sasuke de evde
bakashi: merak etme, harika bir planım var ]
Telefonun ekranını kilitledi ve masaya geri bıraktı. Parmaklarıyla şakaklarına masaj yaparken düşündü, acaba kendisinin yokluğunda Konoha'da neler yaşanmıştı? Tıpkı kendisi gibi yaralı bıraktığı Kakashi, Kamui'den çıkabilmiş miydi? Madara aptal planını Gedo Mazo olmadan nasıl yürütecekti? Hala bu planı gerçekleştirmek istiyor muydu? Bir an için durdu, daha dönmenin bile bir yolunu bulamamışken planı düşünmenin sırası değildi. Acilen ait olduğu yere dönmeliydi.
Lakin burada geride bıraktığı bir ayın sonunda bu evrenin hiç de fena olmadığını düşünen bir tarafı da vardı. Büyük savaşlar yoktu, toplu ölümler yoktu. Küçük çocuklar olması gerektiği gibi normal okullara gidiyor, kan ve vahşetten uzak eğlenceli çocukluklar geçiriyordu. Üstelik yalnız değildi, her ne kadar hak etmese de...
Sonunda zil sesini duyduğunda düşüncelerinden sıyrıldı ve ayağa kalktı. Mutfakta uyumakta olan Pakkun kendisinden önce kapıya ulaşmış, hemen önünde kuyruk sallamakla meşguldü. Gelen Kakashi olmalıydı. Kapıyı açtığında tahmin ettiği gibi gri saçlı adamla karşılaştı, fakat tek başına değildi.
"Pakkun! Sakin ol, sakin ol! Dur dedim sana, 'tebayo!" Obito'nun ağzı duyduğu tanıdık ses ve spesifik kelime ile aralandı. Tebayo mu? Kakashi gülümseyerek içeriye girdiğinde görüş alanına kabarık sarı saçlar ve suratındaki büyük gülümseme ile Naruto girdi. Kucağındaki köpeğin göbeğini kaşımakla meşguldü.
"Sasuke mıknatısımı yanımda getirdim." dedi Kakashi, Obito kulağına sessizce söylenenler karşısında gülmeden edemedi. Ardından Kakashi ilerledi ve salonun kapısından içeriye seslendi, şaşırmış gibi davranmaya özen gösterir bir hali vardı. "Sasuke-kun! Hoş geldin!"
Sihirli kelimeyi duyduğunda sarışın çocuk bakışlarını sonunda köpekten ayırdı ve mavi gözlerini tam karşısına dikti. Obito'yu gördüğü andaki şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.
"Obi-nii! Sen ne ara döndün? Neden Kakashi Sensei hiç bahsetmedi? Sasuke de mi seninle? Oiii! Sasuke! Neredesin, Obito nii-san burada! " Sarışın çocuk neredeyse nefes dahi almadan sorularını arka arkaya sıralamış ardından da içeriye adımını atıp sıkıca kendisine sarılmıştı. Biraz fazla sıkı sarılıyordu.
"Naruto, onu öldüreceksin." Sasuke, hemen arkasından hala Obito'ya sarılmakta olan oğlana seslendiğinde Naruto kollarını gevşetti. Birkaç adım geriye çekildi ve mahcup bir ifadeyle saçlarını karıştırdı.
"Üzgünüm, üzgünüm. Seni özlemişim Obi-nii, hoş geldin!" Sonrasında parlak mavi gözler yaşça büyük olan Uchiha'nın arka tarafına yöneldi. "Burada olduğunu bilmiyordum."
Obito göz ucuyla arkaya baktığında küçük kuzeninin salon kapısının pervazına omzunu yaslamış bir şekilde durduğunu görebilmişti.
Sasuke, "Mesajlarını kontrol etseydin bilirdin, usuratonkachi." dedi, ardından yaslandığı ahşap kapıdan omzunu ayırdı. Ayakkabılıktaki botlarına uzanmadan önce Obito'ya ters bir bakış atmayı ihmal etmedi. "Yarın görüşürüz, Obito." Itachi bu çocuğu nasıl yetiştiriyordu böyle?
Tanrılara şükürler olsun ki sonunda iki baş belasını yolladığında kapıyı kapattı ve derin bir nefes verdi. Madara küçük kuzeninin istediği kadar veliahtı olarak görebilirdi, sarışın çocuk Sasuke'nin yanında olduğu sürece böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimalinin olmadığı son derece açıktı.
Hala koridorda beklerken Kakashi'nin odasının kapısı açıldığında kızıl gözlerini genç adama doğru çevirdi. Adam çoktan işe giderken giydiği gömlekten kurtulmuş ve üzerine rahat olduğu her halinden belli olan koyu yeşil bir polar geçirmişti. Obito, onun hala siyah kot pantolonunu giydiğini gördüğünde kaşlarını çattı.
"Bir yere mi gideceksin?"
"Hmm hmm, bu akşam benimle dışarda yemek ister misin diye soracaktım. Pek lüks bir yer değil, aslında bir sokak satıcısı ama ramenleri çok lezzetlidir." Maskeli Uchiha kendisine yöneltilen teklifi düşünme gereği duymadan başıyla onaylamıştı. Askılıkta duran siyah paltoyu giydi, ardından deri ayakkabılarını ayağına geçirdi. Kakashi'nin kapıyı kilitlemesini beklerken düşündü: Konoha'da lezzetli bir ramen dükkânı...
"Tanrım, Kakashi. Sakın bana Ichiraku'ya gittiğimizi söyleme." Gümüş saçlı adam, kafasını hafifçe arkaya doğru döndürüp şaşkın şaşkın kendisine baktı.
"Demek biliyorsun, şaşırdım doğrusu."
"Naruto ve Sasuke ordaysa bu sefer sen uğraşacaksın, duydun mu?" Siyah saçlı adam yapmacık bir sinirle burnundan solurken Kakashi kıkırdadı. Cazibesi ile Obito'ya her şeyi yaptıracağını düşünüyor olmalıydı, elbette bu durumda onun için hava hoştu.
İkili apartmandan çıktı, aralarında rahatsız edici olmayan bir sessizlik hüküm sürüyordu. Soğuk sokakta, ıslak kaldırımlarda yürüyerek ara sokakları aştılar. Pek de işlek olmayan bir caddeden karşıya geçtiler ve Kakashi'nin ezbere bildiği sokaklardan birinden içeri saptılar. Küçük dükkân, diğer caddeye açılan köşenin başındaydı. Neredeyse Konoha'dakinin aynısı olduğunu söylemek mümkündü.
Dükkâna girdiler ve ahşap taburelere oturup siparişlerini verdiler. Kakashi neşeyle beyaz saçlı adamla sohbet ederken Obito muhabbetten uzak durmayı seçti. Gözlerini kapattı; burada, bu tanıdık dükkanda, yemeğin nefis kokusu ve Kakashi'nin sesi kulaklarını dolduruyorken sadece kısa bir an için olsa da-
Kendisini evde hissetmişti.
Önüne konulan tabakla kendisine geldi, gözlerini açtı. Yanında oturan Hatake çoktan yemeye başlamıştı bile. Kafasını meşgul eden hislerinden kurtulmaya çalıştı ve tabağa gömüldü. Ufak tefek şakalaşmaların eşliğinde yemeklerini yediler ve biraz daha oturduktan sonra dükkândan kalktılar. Tekrar soğuk ve ıslak sokakları takip etseler de istikametleri hala ev değildi.
Caddedeki büfeden bir şişe sake ve iki bardak aldıktan sonra parka oturdular. Oturdukları bank parkın ortasındaki ufak göletten biraz uzakta, yürüyüş yolunun hemen yanında ve büyük bir ağacın altındaydı. Bu bank kendisine Konoha'da sürekli kaçıp gittiği bankı hatırlatsa da konusunu açmadı. Bu akşam Kakashi nedensizce mutluydu -elbette onun mutlu olduğunu görmek harikaydı ancak içten içe Obito bir gariplik olduğunu sezmişti-, neşeli ortamı bozmaya niyeti yoktu.
İçilen ilk bardaklara eğlenceli anılar, şakalar ve gülücükler eşlik etse de şişenin sonuna doğru yaklaştıklarında gümüş saçlı adama tuhaf bir kasvet çökmüştü. Suratındaki gülümseme yerini dalgın bir ifadeye bırakmıştı, neredeyse dokunsan ağlayacakmış gibiydi. Obito ise suskundu, Kakashi'nin kendi kendine açılmasını bekliyordu. Sessiz geçen kısa sürenin sonunda beklediği gibi de olmuştu. Genç adam başını yavaşça izlediği göletten ayırdı ve yana, Uchiha'ya doğru çevirdi. Obito onun grinin koyu tonlarındaki gözlerinde akmaya hazır bekleyen yaşları sokak lambasının loş ışığında seçebiliyordu. Fakat kendisi de alkolün etkisinde olduğu için sorarak teyit etmeyi düşündü, resmen bu aptalca soruyu soracak kadar boş bulunmuştu.
"Kakashi," diye mırıldandı. "Sen iyi misin?"
Gümüş saçlı genç yutkunduktan sonra konuştu. Sesi bir mırıltı gibi çıkmıştı, "Sana sarılabilir miyim?"
Obito birkaç saniye tepkisiz bir şekilde kendisine kilitlenmiş gözlere baktı. İlk kez arkadaşını bu şekilde dağılmış ve duygusal açıdan savunmasız görüyordu. Karşısındakinin her zaman duygularını bastıran Kopyacı Ninja olmadığı gerçeği yüzüne bir kez daha sertçe çarpmıştı. Bu kısa birkaç saniye içerisinde adamın dolu gözlerini inceledi, alkolün etkisiyle kızaran elmacık kemikleri ve yanakları beyaz teninin üzerinde hoş bir şekilde parlıyordu. İnce pembe dudaklarını kendisini tutabilmek için ısırıyordu.
Kakashi'nin bu hali onu yıkıp geçecek, kalbinden hançerleyerek öldürecekmiş gibi hissetti. Daha fazla düşünmeden kollarını kaldırdı ve onu omzundan tutarak kendisine doğru çekti. Gümüş saçlı olan çekingen bir tavırla yaklaştı ve güçlü kolların arasındaki yerini aldı. Kakashi'nin elleri hala öylece iki yanında sallanıyordu, vücudu uyuşmuş gibiydi. Buna rağmen Obito pes etmedi, gümüş rengi tellerin arasından parmaklarını geçirerek kafasını omzuna yaslamasını sağladı. Kısa bir sürenin ardından Hatake'nin dudaklarından bir hıçkırık koptu. Ardından sarsılan omuzlar ve iç çekişler de göz yaşlarına eşlik etmeye başlamıştı.
Uchiha ne yapacağını bilemez bir şekilde öylece sarılmaya ve saçlarını okşamaya devam etti. Anlamıyordu, bilmiyordu ve bilemezdi de. Hayatı boyunca omzunda ağlayan bir arkadaşı olmamıştı. Onu teselli etmeyi bile başaramadığı için aciz hissetti. Sadece elinden gelenin en iyisini deneyerek Kakashi'yi rahatlatmaya çalıştı.
"Seni..." Genç adamın sesi iç çekişlerinin arasında kaybolsa da konuşmayı sürdürdü, "Seni öyle çok özledim ki... Her gün yanı başımdasın ama sana sarılamıyorum bile."
Onun kırgın ve üzgün sesi kulaklarına ulaştığında içinde bir şeylerin parçalandığını hissetti. Boğazında kocaman bir düğüm vardı, konuşmayı bırak nefes dahi alamayacakmış gibiydi. Dayanamıyordu, Kakashi'nin hala kendisine sarılma teşebbüsünde bulunmadan iki yanında serbest bir biçimde duran kollarına baktı. Kakashi sevgilisine, âşık olduğu kişiye bir tanıdıkmış gibi davranmak zorundaydı. Genç adamın çaresizliği karşısında varlığını dahi unuttuğu kalbi tuzla buz olmuştu. Üstelik tüm bu yaşananların sebebi yine ve yine Uchiha Obito'dan başkası değildi. Kendisine duyduğu öfke içinde hırçın dalgalar misali kabarırken genç adamın sırtını saran kollarını sıkılaştırdı.
Ne pahasına olursa olsun Kakashi'nin yüzünde gerçek bir gülümseme yaratmadan bu evrenden gitmeyecekti.
shine on, you crazy diamond
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro