Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1x13

İan Somerhalder / Ahmet Pozan

Ashley "Halsey" Frangipane / Ohmy Stark

Zara Larsson / Glace Etfeu

Chris Evans / Chris Evans

Amanda Seyfried / Avery Downey

Bella Thorne / Davros

Jodella Ferland / Amnesia "Herıld" Harold Madness

Claire Holt / Wanda Barnes

Zoe Sugg / Mucize Çizgi

Emily Rudd / Melodi Okur

Chrissy Costanza / Lena Vieline

Bethany Mota / İlham Melek

Adam Gregory / Malek 

Gen Padalecki / Reyna Barnes

Ariadne Artiles / Eva Rosewell

Dove Cameron / Whothe "Cher" Hellis Bucky

Ahmet, Bucky ile yaptığı sert konuşmadan sonra şirkete gelmişti. -Katil kurgusunda bulunan bir kısımdır.-Kendi odasına çıkmak için can atan adamı daha giriş kapısında, güvenliğin yanında bekleyen, pusuya yatan Ohmy yakalamış v peşinden gelmeye başlamıştı. Elini kafasına bastıran adamın arkasından gelen, rengi açık mavi olan asistan kız, hemen konuşmaya başladı, "Bunu kim yaptı?"

Kocaman, insanın baktığı zaman tavandaki işlemeleri zor gördüğü, krem renginde boyanmış, insanın gözünü alan, büyüleyici bir güzelliği vardı girişin. Sağ duvarın bir kısmında, tavandan yere akan ufak bir şelale bile vardı. Geçenler balıklara bakıp iki dakikalığına hızlı tempo arasında mola vermek için orada duraksıyordu.

Asansöre gitmek isteyen adam, amacına ulaştı ve asansör kapısının başına geldi, düğmeye hızlıca bastı, Ohmy, hala ona dik dik bakmayı sürdürünce, ağzındaki cevabı sonunda ortaya attı, "Barnes, bunu Bucky yaptı. Odamda ilk yardım aletleri olacaktı. Yardım edersin umarım." Ohmy, o anda bir detay fark etti, "Ahmet, şirkette ne senin bir doktorun var, ne de bir sağlık görevlisi. Neden bir sağlık görevlisi almadın."

Asansörün yanındaki duvara sırtını veren adam, sağlık görevlisi almadığının farkındaydı ama kendince sebepleri vardı, "Gelen kimseyi beyaz, dekolteli ve mini etekli bir elbise içinde hayal edemedim de ondan." Ohmy, kafasını öne eğdi, ardından geriye doğru attı kafasını, "Yapma Ahmet, gerçekten de bu sebepten yapmış olamazsın," gözlerini deviren Ohmy, devamını getirdi, "Peki ya o gelenlerden biri gerçekten yetenekli biriydi de sen onu kaçırdıysan."

Kapının açılma sesiyle kendini asansöre atan adam bu sefer aynaya yaslandı, "O zaman elimizden kaçırmış oluruz Ohmy, boş ver." Pantolonundan draje şeker çıkaran adam, asistanına uzattı, "İster misin?" Kızın elini kaldırarak istemediğini görünce, avucundaki bütün drajeleri ağzına dikti. Asansör numarasına baktı, daha çıkacak onca kat olduğunu görünce arkasındaki aynayı sağ doğru itti ve gizli bölmesini açtı.

Şirkette yüzlerce kişinin kullandığı asansörün içinde kimsenin bilmediği mini buzdolabına sahipti. Bunu da kullanmaktan çekinmiyordu. Dolabından bir cam şişe ananas suyu çıkardı ve kafasına dikti bütün şişeyi, hepsini bitiremeden şişeyi geri çekti. Ağzının kenarlarından tişörtüne akmıştı ve Ohmy için bu hoş durmuyordu, "Patron, üstüne döktün."

Şaşırmış şekildeki bakışlarını asistanından gizleyemeyen adam, lafını da esirgemedi, "Umurum da değil? Bunu biliyor olmalısın." Kollarını kavuşturan asistan, gülümsedi, "Belkide seni, ve çok sevdiğin bu tişörtünü düşündüğüm için uyarmak istemişimdir?" İşaret parmağını, kızın yanağına doğru bastırdı, "Çok mantıklı Ohmy Stark, ya da Ohmy Hiddleston mı desem?"

Son söylediği soy adını duyunca kızın bütün huzuru kaçmıştı. "Ya, dile getirme şunu lütfen." Kızı zayıf noktasından vuran Ahmet, fırsatını değerlendirdi, "Ad değiştirmeye çalıştığı o zamanı unutmayacağım Ohmy."

Asansör durdu ve kapısı iki yana açıldı. Önce sekreter odası geldi. Ama henüz bir sekreter olmadığı için o koltuk boştu. Gri boyalı küçücük odada, iki asansörün yanında bir de merdivene açılan kapı vardı. Sekreter masasının yanındaki siyah kapı, Ahmet'in odasına açılıyordu.

Kapı koluna elini uzattı, kilidi açık olmasından, içeride izinsiz misafir olduğundan şüphelendi ve kapıyı hızla ittirerek açtı. İttirilen kapı, içerideki odanın kapısına çarparken, gördüğü şey yüzünden tutmamıştı kapıyı. 

Gördüğü şeyi şaşırtmamıştı onu, gördüğü yer şaşırtmıştı. Kapısında "Ahmet Pozan" yazan odanın içerisinde, Glace'nin boynuna yapışmış ve onu Ahmet'in masasına oturtmuş bir Chris vardı. 

"Ebenin adı Chris!" Kendisine edilen laf yüzünden Chris arkasına döndü. Ahmet'i görünce gözlerini kıstı, "Burada ne işin var." Ahmet, Chris'in okuma yazma bilmediğini düşünmeye başlamıştı, "Kapıda benim adım yazıyor." Durumu sakinleştirmek isteyen Glace masadan indi, "Benim ofisi temizliyorlar, bende burada yapabileceğimizi söyledim. Sorun etmeyeceğini düşünmüştüm."

Zemine komple gri renkli halı döşenmiş, dışa bakan tarafın tamamen cam olduğu, koltuğun ve masanın gecenin karanlığıyla aynı tonda olduğu bir ofisti. İki duvarda da beyaz renkli kitaplıklar, o kitaplıklarda ise odayı renklendiren tek şey olan çizgi romanlar vardı. Onun dışında oda siyah-gri-beyaz üçlüsü üstünden döşenmişti. 

Ahmet'in, Chris diye seslendiği kişi ünlü oyuncu, fangirller'in kalkanlı prensi olan Chris Evans idi. Steve'in üstüne yazılan senaryoları beyaz perdeye taşırken kalkanlı kahramanın yüzünü sinemaya taşıyan kişiydi. Glace de uzun zamandır onunla yakındı. Bu gün ise Ahmet'in ofisinde aradaki mesafeyi tamamen azaltmaya karar vermişlerdi. 

Glace'in sorusuna Ahmet'in verdiği cevap, odada ki herkesi şaşırttı, "Eğer izleyeceksem neden olmasın." Cevabını veren Ahmet bir anda kendisini, ona doğru tutulan, sahibinin sarışın mavi gözlü aktörün olduğu işaret parmağına bakarken bulmuştu. Chris, denilen şeye iyi tepki vermemişti, "Sen ne dediğini sanıyorsun. Ağzından çıkanı kulağın duydu mu?" 

Ohmy'nin yanından, odanın solundaki kitaplığın yanında duran, tek kişilik koltuğa geçti. Koltuğuna iyice kurulduktan sonra iki elini de kaldırdı, "İsterseniz yapın, Shamelina bana mısır patlatır ve bende keyifle izlerim." 

Chris her an patlayacak gibi dururken Glace elini adamın omzuna koydu, ona sakin olması gerektiğini anlatan bir bakış attığı zaman, Evans'ın içindeki öfke tamamen sönmüştü. Lafı Chris'den alan Glace, konuşmaya geçti, "Hadi ama Ahmet, sen git alt katta falan takıl." Glace'in bu dediği Ahmet'e mantıksız geldi. 

Ayağa kalkan Ahmet, dudağının bir kenarını kaldırdı, "Bence siz alt kata inin, sonuç olarak orada kırbaç, kelepçe ve deri kıyafet gibi eşyalar var. Belki Kalkan'ın Elli Tonu'nu çekmek istersiniz." İmaların hedefi olan Glace, gözleriyle asansörü işaret etti, vücut çalışmaktan yakında patlamak üzere olan adama, "Sen aşağıya in, ben geliyorum. Ahmet'le konuşacağım bazı şeyler var."

'Kalkan'ın Elli Tonu' lafını söylerken, her ne kadar Eva'yı ve Theodore'u yanlış zamanda bastığı anıyı hatırlasa da, yüzüne o anıya hatırladığına dair bir ifade takınmamıştı, hemen geçiştirip zihnine tekrardan gömmüştü.

Chris, Ohmy'nin yanından geçip kapıya geldi, duvara yapışmış olan kapıyı kapatırken, Glace'e bakıp sıcak bir bakış attı. Onun bakışına eriyen Glace'i gören Ahmet, bakışlarını başka bir yöne çevirdi. Chris kapıyı kapattıktan sonra Glace hemen lafına başladı.

"Sen öldün! Ona nasıl böyle şeyler dersin. Ayrıca hangi mantıkla bizim özel zamanlarımızı izlemek istiyorsun!" Ahmet, Glace'le konuşurken yüzü genellikle aynı ifadede oluyordu. Yine aynı, sıcak kanlı, gülümseyen yüzüyle cevap verdi, "Bilmem, sen hangi mantık ile benim ofisimde öpüşüyor isen, o mantık ile."

Arkasını dönen Ahmet, kitabını alacaktı ki, "Oda senin, şirket benim." lafını duydu. Arkasını döndü, iki kaşını da kaldırıp dilinin ufak bir kısmını çıkardı, "Kimin sayesinde yükselttin düşün istersen." Glace, kollarını kavuştururken Ahmet gülümsedi, ikisinin de aklı geçmiş zamanlara kaydı.

Odanın iki tarafı da boydan boya camdı. Işık içeri gelip, on iki kişilik büyük masanın üstüne vururken, takım elbiseli adamlar sürüsü içeri akın attı ve hepsi onlara önceden ayarlanmış yere geçti. Hepsi, aynı model, aynı renkte olan çantasını masanın üstüne koydu. 

On iki tane Bond çanta masanın üstünde dik dururken, elips masanın uç köşesinde dikilmiş, gelen adamların hepsini ufak ufak kesen bir kız vardı. Sarışın, genç ve güzel olan kız, kendine has çekiciliğinden hiç bir şey kaybetmeden gelen adamlara fark ettirmeden hepsini gözetliyordu. 

Hepsi oturup kıyafetlerini düzelttikten sonra, bir koltuğun boş olduğunu fark ettiler. Glace adındaki genç yönetici, giriş kapısının yanında dikilen görevli kadını sorguladı, "Dördüncü katılımcı nerede? Bana herkesin tam geldiğini söylemiştin." Kadın tam ağzını açacaktı ki, dışarıdaki koridordan, "Geliyorum!" Bağıran ses, beraberinde gürültülü adım seslerini de getiriyordu.

İçeriye giren adam, üstünde karga kanatlı bir ejderha tişörtü olan, sol gözünde göz bandı olan  bir adamdı. Üstü başı dağınıktı. Yerlerini almış adamlar hepsi, genç adamı içlerinden kınarken, son anda yetişmiş olan, elinde karamelli çöreği eksik etmemi olan adam ise, kapının yanında duran görevli kadının elini sıktı ve hemen yerine geçti. 

Oturur oturmaz Glace'i incelemeye koyulmuştu bile. Normal şirket yöneticilerine göre oldukça genç ve güzeldi. Glace de, o adamı incelemeye başlamıştı, tanıştığı ve konuştuğu kişilerin aksine oldukça genç ve saygısızdı. Toplantıya geç kalmış, kıyafetine dikkat etmemiş, yemek ile gelmiş ve daha şimdiden yeni cilalanmış masaya karamel sosu dökmüştü. 

Masa dökülen sosu tişörtünün koluna silen adam, kolunda leke kaldığını görünce kot pantolonuna sildi. Siyah ipek elbiseli, saçları özenilerek topuz yapılmış şirket kadını olan Glace ise, gözünü devirerek bir yorum yapmadan giriş konuşmasına geçmişti, "Merhaba baylar. Bu gün hepinize aklımdaki fikirler ile alakalı bir sunum yapmaya geldik. Şimdiden söyleyeyim, fikirlerimi beğenirseniz, kazancın yüzde otuzu sizin."

Glace Etfeu, fikirlerini anlatmaya başladı. Genç kızların sevdiği aktörleri ve aktrisleri alıp, onlar ile anlaşarak, bir nevi yardımcı olmak, üstünden yararlanmak ve para kazanmaktı. Haklarında çeşitli kitaplar çıkarmak, filmlerinin reklamını yapmak, tanışma günleri düzenlemek gibi çeşitli fikirlerini odadaki adamlara aktarmaya başladı. Fakat odada bulunan, genç adam dışındaki her katılımcı orta yaşını geçmiş ve gündemi takip etmeyen, ciddi insanlar olduğu için kızın fikirlerini saçma bulmuştu.

Aklındakileri açıklayıp, sunumunu yaptıktan sonra, ellerini iki yana açmıştı, "Peki beyler, ne diyorsunuz." İçlerinden biri çantasını aldı ve ayağa kalktı, "Üzgünüz bayan Etfeu, sunumunuz sırasında konuştuk ve karar  aldık, ben de diğer dört dostum projenize ortak olmak istemiyoruz."

Glace, kafasını eğdi, "Peki, katılmak isteyen var mı?" Odadaki hiç kimseden ses çıkmadı. Glace'in gözü genç adama takıldı. O ise ağzında bir şeyler çiğniyordu ama elinde çörek yoktu. Bir başka adam kalktı ayağa, "Üzgünüz, şirketiniz ile ortak olmak istesek de, siz bu şirketi yönettiğiniz sürece ortaklığımız mümkün olacak bir şey değil. Biz, abiniz veya babanız ile çalışmak isterdik, fakat olanları biliyoruz. O yüzden bu konuda ortak değiliz, şirketi Etfeu İndustries'den. Glace Company'e çevirmiş olmanız bile, bir çok anlama geliyor bizim için."

Adam, konuşmasını bitirdikten sonra çantasını alıp gitti ve peşinden altı kişi daha çıktı. Bir tek genç adam kalmıştı. Glace, sessiz ama tehditkar ses tonuyla adamı uyardı, "Eğer, seni parçalamamı istemiyorsan hemen çık." Kızın aksine, adam oldukça neşeliydi, "Kusura bakma, bu göz bandını yeni kullanmaya başladım. Lekeyi normalde dökmem ama sadece iki haftadır tek gözle görüyorum."

Omuz silkti kız, "Temizleyecek personel var. Neden çıkmıyorsun?" Kaşlarını çatmış, dişlerini birbirine sürten kız, karşısında neşesini hala koruyan adamı gördükçe yumruğunu sıkıyordu. Adam, ayağa kalktı ve kızın yanına kadar gitti, "Tanışalım, ben Ahmet 'Fury' Pozan. Sende şu meşhur Ateş Vebuz (Fire Andice) olmalısın." 

Cümle ortasında Türkçe konuşmasını anlamsız bulan kız, normal tavırla devam etti, "Ben Glace Etfeu, beni tanıyorsun zaten, neden adımı sordun?" Hala gülümsemekte ısrar eden adam, elini uzattı, "Çünkü sana yardımcı olmak istiyorum. Ben Shield'ın yeni ve gizli direktörüyüm. Senle iki şartla anlaşacağım."

Adamın elini sıktı, bir yandan şartları sordu, "Peki o şartlar ne?" Arka cebinden şeker çıkaran adam, şekerin üstündeki kağıdı açtı ve ufak şekeri ağzına attı, "Şey, bir çizgi roman dükkanı açmamda yardımcı olacaksın. Bir de Anatalya adını araştırmam da yardım et yeter." Glace, adamın eline baktı, "Bunlar, yapacağın işe göre oldukça ufak şeyler, Bay..." Ahmet, iki isim arasında kararsız kalan kıza yardımcı oldu, "Normalde insanların benden Fury demesini isterim, yakın kişiler ise Ahmet der. Ama sen, sen bana Pozan demelisin."

Tek kaşını kaldırdı kız hayretle, "Peki neden? Soy adıyla seslenmek, garip kaçmaz mı?" Otuz iki dişini göstererek gülümsedi bu sefer adam, "Hayır Meybuz, (Meyglace) olmaz. Bana oldukça ilgi çekici geldi. Bir çok fangirl tanıdım. Bu yapacağın şey ile büyük paralar kazanabiliriz. Aklında kimler var?"

Normalde olacak olsa, onunla konuşalı daha beş dakika olmadan lakap takmış olan insanları kendinden olabildiğince uzaklaştıran kız, Ahmet'in üstündeki umursamazlık, rahatlık ve sıcak kanlılıktan etkilenmiş ve onu kapı dışarı etmemişti. Glace, daha önce ona böyle yaklaşan insanları, yaptıklarına pişman etmişken, şimdi ona Meybuz denmesine sinirlenmemişti bile. Hatta içten içe gülmüştü bile. 

"O zaman, şimdi ne yapacağız, Pozan." Glace, ciddi tavrını bir kenara bırakarak gülümsedi ve tek kaşını kaldırarak lafına ekledi, "Ya da Pozenella mı desem?" Adamın samimiyetine ortak olan kızın lafı yüzünden kollarını aşağı salan adam, başını da eğdi, "Yapma be, neyse. Pozanella'da olur, sorun değil." İkisi karşılıklı bakışıp gülümsedi, ardından Ahmet, beklenmedik bir hareket yapıp kıza sarıldı. 

Sımsıkı sarılırken, neredeyse ortağını boğacaktı, "Harika ortaklar olacağız!" Üstündeki çocuksu neşeliği yüzünden Glace'de ciddi olamıyordu. O zaman, Ahmet ona sarıldığı zaman hissetmişti, uzun zamandır onun kadar sıcak bir sarılma yaşamadığını.

Bu tatlı ve hoş anı ikisininde aklından geçip gitmişken, Glace elini alnına koydu, "Dediğim şey için özür dilerim, sadece, Chris'in sinirlenmesi yüzünden ben de bir garip oldum. Onu seviyorum ve, onun sinirlenmesi benim üzülmem demek." Ahmet, kızın düşen ve mutsuzlaşan suratına dokunmak için yanaştı, çenesini elinin içine alan adam, genç kızın tam gözünün içine baktı, "Önemli değil." 

Tam Glace, asansöre gidecekti ki, odada çalan alarm sesi yüzünden Ahmet, iki elini birbirine vurdu, birleşen elleri iki yana açarken ortada bir hologram oluştu, oluşan hologramı eliyle itti ve bir ekrana dönüştü. Glace, gördüğü görüntü yüzünden çığlık attı.

Şirketin dışında, hastanede olan Avery ve Davros, bakıma alınmış Reyna'ya bakıp bir şey olmamasını umuyordu. Beyazlar içerisindeki odada, yatağın iki yanında dikilmiş hastayı inceleyen iki kız, içinden çeşitli dualar okurken, odaya iki kişi daha geldi.

Avery gelenleri tanıdı. Amnesia ve Wanda'ydı. Odaya dalarak gelmiş iki kızdan ilk tepkiyi Amnesia verdi, iki eliyle ağzını kapatan kız, "Reyna!" diyerek yatan kızın ismini söyledi. Avery, Amnesia'nın onu tanıyor olduğunu anlamıştı, "Tanıyorsun sanırım onu?" Elleri hala ağzında olan kız başını salladı. Wanda ise, Kış Cadısı lakabına yaraşır şekilde soğukkanlılık ile, "Yaraları neler, ciddi bir şey yoktur umarım," dedi.

Omuz silken Avery'nin, bilmiyordu, "Bilmiyorum, umarım kırık veya çıkık yoktur." Wanda, ciddi olmamasını umduğu bir bakışla baş başa bıraktı kızı, "Arabayla ona çarptın Avery, araba. Bu basit ve saçma bir Wattpad kurgusu değil, araba çarpmasından çiziksiz kurtulsun." Davros lafın ortasına atladı, "Kaliteli olan bir kurgu mu?" 

Gözünü Reyna'dan alamayan Amnesia da araya girdi, "Orası tartışılır." Dördü birden Reyna'ya bakarken, hepsi birden kızda hareketlilik gözlemledi. Kafasını oynatmış olan kız, nefes alış verişlerini daha belirgin yapmaya başladı. Kafasını iyice oynatan kız, gözlerini aralamaya çalıştı. Amnesia mutlu oldu, "Uyanıyor sanırım." El çırparak mutluluğunu belli eden kıza bir laf geldi Wanda'dan, "Umarım Amnesia hastası olmamıştır. Yoksa Amnesiaiki adlı bir arkadaş istemiyorum."

Wanda'nın esprisine Davros güldü, Davros gülünce, Amnesia bakışlarını kızıl saçlı genç kıza çevirdi, "Amnesiaiki, sence komik mi? Bence gayet mantıklı bir isim, ama Reyna kadar harika olamaz tabi. Onun kendi ismi kendisi kadar harika."

Avery, bu hayranlığın sebebini anlamamıştı, "Yoksa bu kız Clint'in yeğeni falan mı? Bu kadar hayranı olduğuna göre." Amnesia işaret parmağını salladı, "Hayır, Avery, yeğeni değil. Ama inan bana, hepimiz Clint'in bir yeğenini tanıyoruz."

Wanda buna şaşırmıştı çünkü Amnesia genellikle gizemli konuşmayı tercih etmezdi. Ama şimdi böyle konuşuyor olması, Wanda'nın garibine gitmişti, "Peki, tanıyorsak ne mutlu bize," Wanda lafını bitiremeden Amnesia yanındaki arkadaşına döndü, "Sen tanımıyor olabilirsin."

Davros, sözü kendi üstüne aldı, "Bende tanımıyorum sanırım." Amnesia, işaret parmağını kaldırmış, kendine doğan söz hakkını kullanacaktı ki, yatakta yatan kızdan gelen ses ile hepsinin dikkatleri Reyna'ya kaydı.

"Ben de tanımıyorum sanırım."

Kısık sesle, Amnesia, "Bu iyi olmadı." Davros, neden iyi olmadığı hakkında bir fikir yürütememişti, "Ne, iyi olmadı?" Amnesia, iki elini de yanaklarına hızla vurdu, "O da biliyor olmalıydı, AMA UNUTMUŞ! BU OLAMAZ, O DA AMNESİA HASTASI OLAMAZ. HAYIR AMNESİA BENİM OLAYIM!" Sesi yükselen kızı Wanda sakinleştirdi, "Sakin ol, Herıld, az önce Amnesiaiki'ye iyi bir fikir diyordu."

Amnesia, sanki tutuşuyormuş gibi olduğu yerde hareketlendi, "Hayır hayır hayır! Vazgeçtim tek Amnesia ben olmalıyım."

Hastanedeki tartışma devam ederken, Marvel Ahali denen çizgi roman dükkanında ise iş yoktu. Lena, İlham, Mucize ve Melodi dükkanın arka kısmında oturmuş meyve suyu içiyorlardı. Ama meyve suyu olarak sadece Ananas suyu olmasına anlam veremeyen Mucize, bunu hemen sağında oturan İlham'a sordu, "Neden buz dolabı Ananas suyu kaynıyor. Niye şeftali ve kayısı gibi güzel meyveler yok."

Ananas suyundan ufak bir yudum alan İlham, "Çünkü Ahmet ananasları seviyor, aynı şekilde bende, ve Lena da," Orada lafı devraldı Lena."Bende seviyorum sayılır. Sonuçta, Ananas güzeldir."

O sırada, dükkana bir müşteri geldiğini ima eden alarm çaldı. İlham, alarmın sesiyle ayağa kalktı ve hemen büyük girişe doğru, kapı perdesinin altından geçerek gitti. Köşedeki masanın başında Cher'i gördü İlham, onu tanımadığı için normal bir müşteriymiş gibi yaklaştı, "Hoş geldiniz, nasıl yardımcı olabilirim." Gözlerini etrafta döndürüp duran Cher, şirin bir samimilik ile, "Şey, sizde Bucky çizgi romanları vardı sanırım. Geçen geldiğim zaman sarı saçlı bir kız bana yardımcı olmuştu." 

İlham, Avery olduğunu anlayınca, işine devam etti. "Anladım, bende görevliyim, yardım edebilirim size. Bucky raf tam olarak şu, soldan ikinci raf üstten ilk üç kısmı." Cher, yumruklarını sıktı mutluluktan, Bucky ismi bile içinde gök kuşağı bombası patlamış gibi renk saçması için bir nedendi. 

Sıçraya sıçraya tarif edilen rafı bulmayan gitti Cher. Mucize ise o sırada Lena'ya, kafasına takılan bir soru sormak istedi. "Sizde takas var mı?" Telefonunu açmış olan minik suratlı kız, başını salladı sadece. Mucize, evindeki çizgi romanlardan bir tanesini getirip takas yapmak istedi. "O zaman ben eve gideyim, evden bir çizgi romanı getirsem ücretsiz değişim yapar mısınız?" 

Yüzündeki şirinliği sesine yansıtan Lena, olumlu cevap verdi. "Tabi ki yaparız. Neden olmasın?" Buna çok sevinen Mucize, hemen ayağa kalktı ve eve gitmeyi amaç belirledi kendine. "Eve gidip geliyorum hemen." Lena bir cevap vermeyince, uyuklayan Melodi'ye el salladı ve oradan çıkmak için dış kapıya yürüdü. Geçerken İlham'a ve Cher'e de selam verdi ve dükkanın önündeki merdivenlerden inip apartman kapısına geldi. Kapının sürgüsünü çekip açtıktan sonra hemen eve doğru hızlı adımlarla yürüdü.

Lena, Melodi'nin uyuduğunu yeni fark etmişti. Kafasını gömdüğü telefonundan odağını çekip yanındaki masumluk kelimesinin anlamını, uyuyuş şekliyle tasvir eden kıza döndü. Omzuna işaret parmağı ile ufak dokunuşları art arda yaptı. Melodi'nin hala uyanmadığını görünce daha sert dokunmaya başladı. Omzuna dokunmanın işe yaramadığını anlayan Lena, bu sefer parmağını, kızın yanağına bastırdı. 

Mavi gözlerine perdeyi indirmiş olan kız, yanağındaki baskıdan da uyanmayınca, Lena'nın aklına muhteşem bir fikir geldi. Yüksek sesle, "O gelen Sebastian mı?" dediği an açtı gözlerini Melodi. "Sebastian mı? Nerede benim Sebastian Grey'im?!" Haykırışıyla açmıştı o su kadar temiz olan kalbinin aynası olan mavi gözlerini. 

Kızın dediği Lena'nın komiğine gitmiş ve kıkırdamıştı. Melodi, uykulu gözlerle etrafa bakarken, "Tardis'de miyiz Doktor? Sam söyle kardeşin Cass ile beni rahatsız ediyor." Kız, hayran olduğu diziler hakkında gördüğü rüyaları gerçekten ayıramadığı için, uyanmış olmasına rağmen hala garip diyalogları döküyordu ağzından.

Gözleri Melodi'de olan Lena ise büyük bir eğlence ile izliyordu. Fakat eğlencenin de bir sınırı olduğunu hatırlayıp kızı gerçek Dünya'ya geri çağırmak istedi. "Melodi, uykudan uyandın. Ve şimdiden söyleyeyim, bir buzun içinde değildin. Ayrıca zaman olarak bir gün bile geçmedi." 

Yeni yeni olayların farkına varan kızın fark ettiği ilk şey, ölümüne dost olduğu kişinin odanın içerisinde bulunmamasıydı. Büyük mavi gözleri etrafta Mucize'yi ararken Lena yine telefonuna gömülmüştü. 

Mucize, yarı yolda taksi tutmuş, evine yürümek istemediği için hızlı ve pahalı yolu tercih etmişti. Hala teyze parası yediği için ise parayı taksilere harcamakta bir sorun görmüyordu. Evin önüne kadar getirdiği taksiye, gerekli ücreti ödedi ve indi. Hızla kapıya koştu, kapı koluna asıldı fakat kitli olduğunu hatırladı. Sesli olarak lanet okurken, bir anda, kitli olmasının nedeni olarak Eva'nın evde olmadığından başka bir neden olamayacağını anlayınca, telefona sarıldı. Eva'yı arayacaktı. Rehberden EvaGülwell Teyze'yi seçtikten sonra kulağına götürdü telefonu.

"Eva teyze, neredesin?"

"Glace şirketine bir yazı götürüyorum da, neden sordun ki?"

"Ya ben eve geldim, AMA KAPI KİTLİ VE İÇERİ GİREMEDİM!"

"Çünkü evden çıktım ve kitlemem gerekiyordu, anahtar alsaydın."

"Ya, unutmuşum ya, neden böyle dedin şimdi. Gelip açamaz mısın? Çok mu uzaklaştın?"

"Sen de Glace şirketine gel, Whatsapp'dan yol tarifini atayım sana. Beraber döneriz."

"Peki Eva teyze."

Telefon kapanır kapanmaz gelen Whatsapp mesajına baktı Mucize, Eva'nın attığı konuma nasıl gideceğini internetten araştırdı ve uygun otobüsü hemen buldu. Şimdi ise yola koyulma vaktiydi.

Glace şirketinde ise durum oldukça karışıkdı. Chris'i kendinden önce asansörle aşağı gönderen Glace, Ahmet'in hologram ekranında, sevdiği adamın bıçakla rehin alındığını görünce çığlık atmış, sıcak basmıştı.

Sarı saçlarının dibinden, alnına terler akan Glace, ne yapacağını bilemedi, Ahmet de, Glace de, Ahmet'in ofisinde dikilmiş ekrana bakıyorlardı. Görüntüden gözlerini alamayan Glace, "Güvenliklere ne olmuş? NEREDELER!" Ahmet ise hala sakinliğini koruyordu. "Bilemiyorum Glace, ama tek bildiğim şey var, sen asansörle in. Hemen!" Kız daha laf edemeden sırtından ittirerek onu ofisten dışarı itti ve sağ taraftaki asansöre bindirdi.

Değişik değişik mırıldanmaların arasından sadece "Sen öldün!" Cümlesini anlamıştı Ahmet, açıkçası, şirketin ortasında biri rehin alındığı zaman böyle lafları pek dinlemiyordu. Glace, asansöre binince, aşağıya inmeyi bekledi ama asansör kitlenmişti. Ahmet onu asansöre kapatmıştı. Kapı açma düğmesine basan kız, kapının açılmadığını görünce yumruklarını denedi, ama hiç bir işe yaramadı.

"ÇIKART BENİ BURADAN POZAN! SEN ÖLDÜN!" 

Onun laflarını dinlemeyen Pozan, soldaki asansörü bir üst kata çıkardı. Ardından kapıyı araladı ve asansör boşluğu ile karşılaştı. Kapının iki yanından tutunarak aşağıya bakan Pozan, ilk defa deneyecekti, az sonra yapacağını. Glace hala kapıyı yumruklarken, "Bunların hepsi senin iyiliğin için Glace," dedi Ahmet ve kolları iki yana açık kendini boşluktan aşağı bıraktı.

Dar asansör boşluğunda aşağı süzülürken, yirmi dördüncü katta duran tarayıcıları geçtikten sonra, yirmi üçüncü kattaki asansör boşluğunun köşesinde, kabloların arasında bekleyen siyah pardesü ve vibranyum yelek harekete geçti. Ahmet daha yirmi üçüncü katı geçemeden sistem tarafından boşluğun ortasına itilen pardesü ve yeleği, genç adam havada kaptı. 

Pardesüye dokunur dokunmaz, o bir şey yapmadan kıyafet hemen adamın üstüne geçmişti. Yelek de aynı şekilde kendi kendine göğsüne geçmiş ve sabitlenmişti. 

Yirmi birinci kata gelince bir kolye ve göz bandı alan Ahmet, aşağı düşmeye devam etti. Elindeki göz bandını, mevcut olanın üstüne taktı. Takılması daha rahat olsun diye eklenti şeklinde tasarlanmıştı.

Kat sayısı hızla sıfıra ulaşırken. On beşe geldiği zaman ise bıçaklarını ve tabancasını aldı. Duvarlardaki boruların arasından boşluğun ortasında itiliyordu resmen. Onuncu katta ise muştasını. Eklenti olan göz bandının içinde bilgisayar vardı. Bu sayede sanal gerçeklik sağlayarak, görmeyen gözünü bilgisayar ekranına çeviriyordu. Kenarlarda çeşitli yazılar ve çubuklar gören Ahmet, beşinci katta aldığı kulaklık ile, "Hoş geldiniz sayın Pozan," diyerek onu karşılayan Yapay zeka ile de konuşmaya başladı.

"Merhaba N.I.G.H.T, umarım bir önceki yapay zekadan daha başarılı bir iş çıkarırsın." 

İkinci katta eldivenlerini alması ile ortadaki, boylu boyunca uzanan kabloya sarılması bir oldu. Sürtüne yüzünden eldiveninden kıvılcım çıkmıştı. İki kat boyunca sürtünerek yavaşlayan Ahmet, giriş katında durdu. Giriş katına vardıktan sonra kabloya tutunmuş şekilde aşağıya sarkıyordu.

Asansör eksi katlara da devam ediyordu, giriş son kat değildi. Kapıya atlayan Ahmet, eliyle açtı asansörün kapısını. Kapıyı açarken, kulaklık ile Ohmy'e emir verdi, "Ofisimden sakın çıkma. Ve Glace'in orada kalmasını sağla." 

Ohmy, hemen Glace'i kontrol etmek için asansörün oraya koştu ama kapının yanındaki ekranda bulunan sayı, git gide eksiliyordu, "Ahmet, Glace asansörü çalıştırmayı başarmış." Sesli küfür eden adam, yapay zekasına emir verdi bu sefer, "Glace'in asansörünü durdur." Genç kız sesi, kendisinden isteneni yapamadı, "Efendim bunu yapabilmem mümkün değil. Glace koruyucu kod girmiş."

Kapıyı iki yana açtı, "Koruyucu kodun a*ına koyayım!" Girişe gelmişti. Yeleğindeki ve sol gözündeki göz bandında beyaz kuru kafa vardı. 

Ohmy, güvenlik kamerasından olanları izlemeye başlamıştı. Ahmet'in üstündeki kıyafet ona oldukça tanıdık gelmişti ama nerede gördüğünü çıkaramamıştı.

Giriş kısmına gelmiş olan Ahmet, geniş olan giriş alanının tam ortasında Chris'i boğazından yakalamış, bıçağı dayamış olan adama doğru yürüyordu. "Sen kimsin?! İnan bana Glace'in sevgilisini rehin almak hiç mantıklı değil." 

Sağ yana doğru dikilmiş saçları, görür görmez kendine dikkat çeken elmacık kemikleri vardı, gözleri ise renkliydi. Chris, bütün gücünü uygulamasına rağmen kendinden bir hayli cılız olan çocuğun kolunu oynatamıyordu. 

"Benim adım Malek. Jachiel'in adamlarından. Glace'i vermezseniz bu adamı öldürürüm." Ahmet, iki elini de kaldırdı, "Demek Glace'i istiyorsun, ama bilmelisin ki Glace'i alamayacaksın..." Asansörün gelmesi ile Ahmet'in lafı kesildi. Asansörün içinden fırlayan kız koşarak geldi olay yerine. 

Glace'i gören Chris'in gözleri büyüdü, ona bir şey olur korkusu ile hemen adamın elini çevirerek kırdı ve geriye tekme atarak ondan kurtuldu. Malek'in bıçağı tutan eli kırılmıştı. Ters dönmüş eline bakan adam, Chris'in koşarak Glace'e sarıldığını görmedi. Ahmet, çifte kumruların kavuştuğunu görünce, onu tutan bir şey kalmadığına sevinip Malec'in üstüne koştu, "Ananı s*keceğim şimdi senin!"

Koşarken zıpladı ve muştalı yumruğunu havaya kaldırdı. Malek ise elini geri çevirerek düzeltti ve hemen kenara yuvarlanıp saldırıdan kaçtı. Ahmet, boşa giden saldırısından sonra, daha toparlanmaya vakit bulamadan boğazından bir ipin onu boğduğunu hissetti.

Malek arkasına geçmiş, onu boğuyordu. Ahmet kurtulmak için bıçağını kullandı ve ipi keserek arkasına döndü. Arkaya döner dönmez gözünün önünde tabanca namlusu ile karşılaşınca, namlı ağzını avucu ile kapadı. Patlayan silah'ın basıncı ve kükürt kokusu etrafa yayılırken, Ahmet yere eğilip çelme takmayı denedi fakat Malek zamanında zıpladı.

Ayağa kalkarken, elini havaya kaldırdı. Giriş sağ tarafındaki ufak şelalenin içinden iki metal kol gelip Ahmet'in kollarının üstüne geçti. Malek, eldivenler yüzünden dağılan dikkatini topladı ve belindeki bıçağı çekip Ahmet'e saplamak istedi.

Göğsüne doğru gelen bıçağı, Bleeding Edge'nin kolları ile durduran adam, bıçağı yamulttu ve iki eliyle Malek'in kulaklarını kapatıp, bir insanın beyin kanaması geçireceği seviyede sesi, adamın kulaklarından içeriye doğru açtı.

Titreşimin yoğunluğundan Malek'in yüzündeki deri titreşirken, adamın kulağından kan gelmesi ile Ahmet elini geriye çekti. Yere düşen Malek'in kulağından kanlar akmaya devam ediyordu. Glace'e dönen Ahmet, kol zırhını çıkarıp yere fırlattı ve Chris'in yanına gidip ona sarıldı. 

Glace, Chris'le Ahmet'in sarılmasını izlerken, pantolonuna bir şeyin aktığını hissetti, karnından geliyordu. Kafasını aşağıya eğdi, yere akan kanları görmesiyle elini yaraya götürdü, "Ah...Met." Kızın sesini duyan adam hemen geriye çekilip Glace'e baktı. Yere düştüğünü ve karnından kan geldiğini görünce hemen Malek'e çevirdi kafasını. Sinsi bir gülüşle ayağa kalkıyordu ve elinde tabancasını tutuyordu. 

Chris, hemen sevgilisinin yanına koşup diz çöktü. Sarı saçları yere dökülüp, uçları kanla bütünleşirken, adamın elleri arasındaydı kızın kafası, Chris, mavi gözlerinden yaş dökerken, kızın saçlarını okşadı, "Glace..."

Ahmet, kalbinden bir parçanın koptuğunu hissetti, Chris'in önüne geçti, Malek'e baktı, "Sen... Sen...  Az... Önce... Glace.. Vurdun... Değil, mi?" Malek, sessiz gülüşünü gerçekleştirmeye devam ederken, Ahmet, üstündeki pardesüyü çıkardı ve muştaları iki yana attı. 

Malek'in üstüne üstüne yürürken, Malek tekrardan ateş etti. Ahmet, gelen kurşunu eliyle tuttu. Kol zırhını ve muştaları atmış olsa da, asansör boşluğunda aldığı eldivenler duruyordu. Malek, kurşunu tutabildiğini görünce yutkundu.

Öfkesi sebebiyle burnundan soluyan adam, Malek'in dibine gelince göğsüne yumruğunu geçirmesi ile adamı dört metre geriye sürüklemiş oldu. Geriye doğru kendi kanı üstüne kayan adam, kanın kayganlığı yüzünden doğrulmakta vakit kaybetti. Ahmet, fırsatı kullanıp adamın üstüne atladı. 

Malek'in üstüne çıkan ve onu yere yapıştıran Ahmet, yakaladığı adamı iki yakasından tutmuş, kafasını yere vurmaya başlamıştı. 

Glace'in vurulmasıyla, Ahmet'in kalbinde pompaladığı şey kan değil, öfke olmuştu. Bütün mutluluğu gitmiş, yerine öfke gelmişti. Ahmet'i tanıyan insanların, gördükleri zaman tanıyamayacağı bir hal almıştı. Değer verdiği insanı koruyamadığı için duyduğu suçluluk öfkeye dönüşüyor, o öfkeyi ise Malek'i dövmekte kullanıyordu. 

Kafasını yere vurmaktan zemini kırıp yerde delik açan Ahmet, bağırmaya başladı, "SEN GLACE'İ NASIL VURURSUN! NASIL! SÖYLE BANA NASIL!" Cevabını almak için adamın kafasını yere gömmeyi kesmişti. On dört saniye de otuz altı defa kafasını yere vurmuştu adamın, yine de yaşıyordu. 

"Eğer ölümsüz isen, her şeyi yapabilirsin." 

İçindeki psikopat yanın uyanmasından dolayı sadistçe gülümseyen Ahmet, "ÖLÜMSÜZ OLDUĞUNA PİŞMAN OLACAKSIN!" Diyerek beş parmağını birden adamın sağ gözüne geçirdi. Sağ elinin beş parmağını birden kullanarak gözü oradan çıkarmıştı. Gözü beyne bağlayan damarı çekerek koparan adam elini sıktı ve göz patladı. Dışarıya sıçrayan kan ise Ahmet'in yüzüne gelmişti.

Malek, normal bir insana göre daha az acı hissediyordu. O yüzden bir gözü çıkarılmış olsa bile sadece iğne batmış gibi ufak bir inleme çıkmıştı ağzından. Ahmet, istediği çığlığı alamayınca başka yöntemlere başvurdu.

O sırada şirketin çevresini polisler sarmıştı. Polisi arayan Ohmy, ofisin camından dışarısına bakıyordu. Oldukça kalabalık bir polis ekibi toplanmış, büyük girişin tamamen kapatmışlardı. İçeride ne olduğunu merak eden halk ise polislerin arkasına üşüşmüştü ama üniformalı aynasızları geçememişlerdi.

Mucize, Eva'dan önce şirkete varmıştı, kalabalığı görünce arasına karışmış, ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu. Birbirini ittiren, hiç kimsenin, hiç kimseyi umursamadığı o sıkışıklık arasından sıvışıp geçe geçe, en öne kadar ulaşmayı başarmıştı.

Polisler, halkı geriye itip uzaklaştırmaya çalışırken, Mucize orada Ahmet'i görür gibi olmuştu. Ahmet'in birini çok fena dövdüğünü anlayan Mucize, gördüğü şeyden emin olmak için içeriye girmek istedi. Polislerin izin vermeyeceğini bildiği için ise eğildi ve alttan geçip atlatmış oldu.

Polislerden biri onun geçtiğini görünce arkasından yakaladı, ama polisi dinlemeyen Mucize, adamın ayağına basıp kasığına tekme atınca elinden kurtulmuş oldu. İçeriye doğru yalpalayarak koşan Mucize, girişten geçmişti. İçeriye girince, Ahmet ile göz göze geldi. Ahmet'in, üstü başı kan içinde, sağ gözünün çevresindeki damarların kızarmış, yerde gözü çıkmış ve sırtı kan içinde olan bir adamın üstünde olduğunu görünce, tek bir kelime fısıldayabildi,

"Canavar..."

Kısık sesle fısıldamanın arkasından yüksek bir haykırış geldi. "SEN CANAVARSIN! BİLİYORDUM! EN BAŞINDAN BERİ EMİNDİM!" Ahmet, öfkesini kenara atıp olayın farkına varınca, eline baktı. İki eli de kan içindeydi, olduğu duruma, karşısında gözü yaşlı masum kıza baktı.

Elini uzattı kıza, "Hayır, yanlış anladın. Ben sadece..." Ahmet, tekrar bağıran Mucize yüzünden lafını bitiremedi, "DUYMAK İSTEMİYORUM! PSİKOPAT MANYAĞIN TEKİSİN!" Polisler içeriye girip Mucize'yi almadan önce kız kendi geriye doğru koşarak çıktı. 

Polisler içeriye girip yardım etmiyordu çünkü onlar Malek tarafından etki altına alınmıştı. Görevleri, sivilleri oradan uzak tutmaktı. Glace'de merdiven ve asansörleri kitlediği için şirkette çalışan kimse olduğu yeri terk edememişti. 

Ahmet, dışarıya kaçan Mucize'nin bakışını tekrar gözünün önüne getirdi. Yıllar önce, arkadaşı ölmüş olduğu zaman ki korku dolu bakışla aynıydı. Çaresiz, korkmuş o bakışı Ahmet. Yumruğunu sıktı. Yerdeki Malek'e baktı.

Tek bir yaş düştü yere, Ahmet'ten. "Malek. Sence bir canavar mıyım? Söyle bana." Malek, yerde yatarak, gülmeye devam ediyordu. Ahmet cevap duyamayınca, adamı yukarı kaldırdı ve içindeki tuttuğu öfkeyi patlattı.

"SÖYLE BANA! SÖYLE! BEN CANAVAR MIYIM?"

Ohmy, olanları izleyemiyordu. Ahmet'in bağırışı bütün şirket binasında duyuluyordu. En üst kattaki Ohmy bile anlıyordu ne dediğini.

Malek'ten hala cevap gelmeyince, Ahmet, elini adamın ağzına soktu ve çenesini tuttu. Burnundan solumaya devam ediyordu bir yandan. "Madem konuşmuyorsun, buna gerek yok." Ağzına soktuğu eliyle dilini yakaladı. 

Adamın dilini oradan çekip aldı. Ağzı kan ile dolup taşan Malek, biriken kanı tükürmek için ağzını açmışken, Ahmet yeniden yakaladı onu çenesinden. Bu sefer çenesini geriye doğru çekmeye başladı.

Sol eliyle adamı boğazından tutuyor, sağ eliyle ise çenesini çekiyordu. Bütün binadaki herkesin kulaklarına ilişen o büyük bağırış duyulduktan sonra, Ahmet başardı ve adamın çenesini, kafatasından ayırdı. 

Malek, bağırmayacak konuma gelince, hissettiği acı oldukça fazla olmuştu. Geriye doğru ufak adımlar atan Malek, Ahmet'ten kaçamadı. Cebinden bir kolye çıkardı öfkeli adam. Ucunda hilal ay olan bu kolye, sihirliydi. 

Onu taşıyan kişi, eğer kolyenin seçtiği kişi ise yeteneklerini arttırıyordu, eğer seçilmemiş kişiyse, on patlayan güneşin sıcaklığında yakıyordu onu. 

Ahmet de kolyeyi savurdu ve adamın boğazını kesti. Boğazıyla beraber yemek borusu da bölünmüştü adamın. Tekrar geriye kaçacak iken Ahmet yakasından tutarak yakaladı, "BEN CANAVAR MIYIM? SÖYLE BANA!"

Konuşamayan Malek, bir cevap veremedi. Ahmet ise kolyeyi açtı ve adamın ağzına tıkadı. Boğazında, kestiği yere de sol elini geçirdi ve elini yemek borusundan yukarıya doğru götürerek kolyeyi alttan yakaladı. Yakalar yakalamaz geriye çekti elini ve kolyeyi yeniden bağladı.

Malek'in çenesi olmadığı için, direk olarak boğazını yakıyordu kolye. Kolyeyi çıkarmak için elini uzattığında sıcaklığı yüzünden dokunamadı. Eliyle Ahmet'i gösteren Malek'in arkasında, kapının dışında duran polislerden bir kaçı içeriye gelmeye başladı. 

Ahmet, gelen polisleri görünce, "KORKAK!" diye bağırdı ve adamı yere yapıştırıp. Adamın tabancasını alıp, tam adamın anüsüne nişan alıp sıktı. 

Ona doğru gelen dört polisi gördü. Artık adamın sağ gözü tamamen kırmızı olmuştu. Chris, Ahmet'in yaptıkları hakkında hiç bir tepki gösteremiyordu. Sadece, dona kalmış izliyordu ve Glace'in karnına baskı yapıp kanamayı durdurmaya çalışıyordu.

Ohmy, asansöre koştu, şifreyi kırmaya çalıştı ama başaramadı. Aşağıya ulaşıp Glace'e ilk yardım yapması lazımdı ama aşağıya inemezdi. Hızlı düşündü ve ilk yardım çantasını alıp, kapının kenarındaki kablolardan birine bağladı ve aşağıya bıraktı. Çanta, kabloya bağlandığı için yavaş yavaş aşağıya iniyordu.

Ahmet ise gelen dört polis memuruna acımayacaktı, iyi duyguları bir süreliğine kapanmıştı. Gelen ilk polis memuru, nişan almak için kolunu kaldırmış iken, Ahmet kolunu kırdı, kopardı ve adamın karnına sapladı. Diğer gelen adam daha bir şey yapamadan boynunu kırdı ve elini içine sokup kalbini yerinden söktü.

Avucundaki kalbi üçüncü adamın önüne attı. Etki altında olduğu için zombi gibi gelen adam, kan birikintisine basıp kaydı, düştü. Ahmet, yere düşen adam kalkamadan onunda içine elini soktu ve bağırsaklarını çıkardı. 

Son adamın ise boğazını kalın bağırsak ile sardı ve adamı boğdu. Adam boğularak bilincini kaybettikten sonra, kafasını sökmek için iki elini de adamın başına koymuştu. Tam çekecekti, "MUCİZE BENİ CANAVAR SANIYOR! HAYIR, DEĞİLİM! BEN..." Arkasında bir el hissetti. Dönüp baktığında ise Eva'yı gördü. 

Tuttuğu adamı bıraktı, "Eva..." Eva'da ağlıyordu. Ahmet'i o halde görmek kadına büyük bir darbeydi. Genç adamın gözündeki kızıllık kayboldu. Eva hemen onu kolları arasına aldı. Eva'nın kokusunu, vücut ısısını hisseden Ahmet, diz çöktü ve kafasını Eva'nın omzuna koydu. Ağlamaya başladı.

"Eva... Gerçekten canavar mıyım?" Elini adamın saçlarının arasına geçirdi Eva, Ahmet'in göz yaşları kadının omzunu ıslatıyordu, hissetmişti.

O sırada Chris, asansör kapısından düşen çantanın sesini duydu, gidip baktı  ve bir çantanın aşağıya doğru geldiğini gördü. Tam giriş katına geldiği an elini uzattı ve çantayı yakaladı. Beyaz renkli, üstünde sağlık sembolü olan çantayı aldı ve hemen sevgilisinin yanına koştu. Kanama üstünden uzun zaman geçse de, Glace hala gözleri açıktı, hala dayanmaya çalışıyordu ama konuşamıyordu. 

Tekrar kızın yanına gelen adam, çantadaki malzemeleri karıştırdı. Kurşunu cerrahi makas ile hemen çıkardı, yarayı sardı. Gerekli olan ne varsa yaptı. Fakat Glace çok kan kaybetmişti, sonunun geldiğini biliyordu, elini Chris'in sakallı yanağına uzattı. "Chris, şirket... Ahmet'in artık. Seni seviyorum... Chris'im..."

Glace, gözlerini kapadı ve Chris, kabullenemedi. "Glace, Glace... Hayır, yapma bunu, hayır!" Kızın kafasını bağrına basan Chris'de ağlamaya başlamıştı. 

Ahmet, Eva'nın omzundan kaldırdı kafasını. "Eva, ben..." dedi ve orada düştü.

Malek, kolyenin yakıcı etkisi yüzünden, Glace ise yediği kurşundan ölmüştü. Ahmet'e ise ne olduğu belli değildi. Eva, Ahmet'in bilinci gitmiş yüzüne bakarken, dışarıdan çatışma sesi ve onun yanı sıra ambulans sirenleri duydu. Ama dışarıya bakamıyordu gözleri, Ahmet'e odaklanmıştı.

Mucize'yi dışarıda ağlarken yakalamış, gelip sorduğunda ise cevabını alamayınca şirkete dalmıştı. Polislerden birini çok fena döverek geçmeyi başarmıştı. Şimdi ise onların hiç bir önemi yoktu. Ahmet sebebi bilinmeyen bir şekilde bayılmıştı. Gelen ambulans görevlileri, Ahmet'i ve Glace'i alırken, Eva'nın tek istediği şey ise...

Bir adet...

Mucizeydi

------------------------------------------------------------------

Birinci sezon finaline gelmiş olduk. Tanıtılan bütün karakterleri görmüş olduğumuz bu upuzun bölümü hemen terk etmeyin. Çünkü bu yazar notundan sonra bir de After Credits sahnesi var. Bence o kısmı da kaçırmayın.

Bölümler 1200-1800 arası iken 5000 kelimelik bir sezon finali tabi şaşırtıcı olmuş olabilir. Ama bu bölümü uzun zamandır düşünüyordum. 

Evet, Mucize Ahmet ile barışmadı, hatta durum çok daha berbat oldu. Glace öldü, Chris depresyonda. Şirket'in adı kirlendi falan, her şey çöktü ve battı. Şimdi ise bir Mucize lazım ki

Her şey yeniden iyileşsin.

İyileşecek, siz oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmezseniz. 

Kendinize iyi bakın, hoşça kalın.

AFTER CREDİTS

Beyaz tonunun komple ele geçirmiş olduğu uzun hastane koridorunda yürüyen Avery ve Wanda, konuşuyorlardı.

"Buna inanamıyorum Wanda. Ahme..., Ahmet'de bir lanet mi var?"

"Evet, anladığım kadarıyla Anatalya adındaki kızı bulmuş, onun taşıyıcılık yaptığı laneti ondan almış. Öfkelendiğinde ki kızıla dönen gözün ve bayılmasının açıklaması o."

"Aman Tanrım. Ahmet... Kendine ne yapmış."

"Bunlar karışık işler, onun işine karışmamak lazım Avery."

İkisi, aradıkları odaya gelince. Kapıyı çalmadan hasta odasına girdiler. Girdikleri anda, Avery'nin sessizce küfür etmesi bir oldu. Çünkü Ahmet'in yatması gereken yatak boştu ve cam kırıktı. Hastane elbisesi yerde, dolap kapağı ise açıktı. Wanda, elini alnına vurdu. "Kaçmış, nasıl fark edilmemiş olabilir."

Avery, etrafa baktı, "Bağırsak ile adam boğan birinin, nasıl sessiz olduğunu mu merak ediyorsun?" Wanda, kafasını salladı. "Haklısın, hata bende. Peki nereye gitmiş olabilir?" Avery, camdan dışarıya baktı. Yerde cam kırıkları duruyordu, hiç bir yerde ona ait bir iz yoktu. "Bilemiyorum Wanda. Ama umarım yanlış bir şey yapmayacaktır."

Oysa ki, Ahmet, Shield'ın kayıtlarında olmayan üslerin birindeydi. Üssün en alt katlarından birinde bulunan morga gelmiş. Cesetlerin bulunduğu çekmecelerin önünde dikilmiş, bir kod numarası arıyordu. Gözleri, kapakları tararken, bulduğu isim ile kapağı kendine çekti. Çekmece gibi kayarak gelmişti ceset önüne. Ahmet, cesedi inceledi. Yuvarlak yüzlü, ince kaşlı, gözleri kısık olan kızıl saçlı kızı incelemeye devam etti. "Seni ölüme bırakmayacağım Glace." 

Morgun girişinde biri belirdi, kırmızı pelerini, mavi kıyafeti ve boynundaki büyük kolye ile duruyordu. "Beden değişimi herkesin kaldırabileceği bir şey değil Ahmet. Emin misin." Kıza bakmayı sürdüren Ahmet, "Glace üstesinden gelir, onu ölüme terk etmeyeceğim," dedi ve cesedi tekrardan kapağını kapatarak onu o soğuk yerine koymuş oldu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro