1x10
Jodella Ferland / Amnesia "Amnezyalı" Harold Madness
Claire Holt / Wanda Barnes
Zara Larsson / Glace Etfeu
Neal McDonough / Dum Dum Dugan
İan Somerhalder / Ahmet Pozan
Zoe Sugg / Mucize Çizgi
Emily Rudd / Melodi Okur
Amanda Seyfried / Avery Downey
Bella Thorne / Davros
"Hadi kalk." Kızın sarı saçları, yatakta yatıyor olan mavi saçlı kızın üstüne doğru sarkıyordu. Mavi saçlı, yatakta yatan kız gözlerini kapatmıştı, uyuyordu. Onu uyandırmaya çalışan sarışın, olgun görünen kız ise sinsice bir gülüş ile yürüdü mutfağa ve bir şişe su alıp yatak odasına geri döndü.
"Uyanmazsan, bunu yüzüne dökerim." Kız bunun demesine rağmen yatakta yatan kız aynı pozisyonda uykusunda rüya görmeye devam ediyordu, "Peki, sen istedin." Yüzündeki büyük bir mutluluk ifadesi ile beraber şişenin kapağını açıp, ters çevirdi ve bütün suyu kızın üstüne boşalttı.
Uykusuna tatlı bir şekilde devam eden kız, yüzüne dökülen yarım litre suyun yüzünden olan şok etkisiyle uyandı. Nefesini alamadan direk kafasını kaldırıp doğruldu. Su, kafasından aşağıya doğru akarken ıslak mavi saçları çoktan vücuduna yapışmıştı bile, "Wanda! Ne yapıyorsun? Rüyamda Clint ile dans ediyordum oysa ki."
Wanda Barnes, Winterwitch ship'ine duyduğu hayranlık yüzünden soy adını değiştirmişti. Gerçek adı Wanda olmuştu her zaman, ama soy adı, Marvel ile tanıştığı zamandan beri Barnes'tı. Önceki soy adını kimse bilmiyordu, kendisi dışında.
Yataktan su dökülerek uyandırılan kişi ise Amnesia idi. Babasının yaptığı iş yüzünden evine yapılan saldırıda kullanılan zehirli kurşunların kurbanı olup Amnesia hastalığına yakalanmıştı ama isimsiz bir bağışçı tarafından verilen para ile en iyi tedaviler uygulanmıştı. Ardından onu hastaneden çıkartıp ona sıcak bir yuva veren, ona bakan kişi Hawkeye'ı çok sevmesi sayesinde Marvel ile tanıştı ve o zamandan beri Hawkeye fanıydı.
İkisinin de dinlendiği zaman insanın içini açmayan hikayeleri vardı, bu da onları yakın arkadaş yapmıştı. Aynı evde kalacak kadar yakın arkadaş.
Amnesia, ıslanmış tişörtü ve saçlarıyla yataktan kalktı. Mutfağa giden Wanda'nın arkasından su şişesi alarak gitti. Boşalttığı şişeyi damacanadan doldururken Wanda, Amnesia arkasından sinsice geldi ve o da soğuk suyu kızın üstüne boşalttı.
Sarışın bütün üstü ıslandı, soğuk su ona temas ettiği anda çığlığı basmıştı. Arkasına döndü ve sinirle baktı. Amnesia ise sırıtıyordu, "Başından aşağı soğuk su ile ıslanmak nasıl oluyormuş Kış Cadısı." Amnesia ve çevresi Wanda'ya genellikle WinterWitch, diğer deyimi ile Kış Cadısı derdi.
Bir cadılığın bütün iksirleri ve formülleri, büyüleri bilmesi gibi bilgili, aynı zamanda Starkların ve Lannister'ların yaşadığı ve bitmek bilmeyen kış gibi soğuk gözlere sahip olan bir kızdı. Wanda, üfleyerek saçlarını kendinden uzaklaştırmayı denedi ve yerdeki su birikintisine baktı, "Bunu ben mi temizleyeceğim?" Amnesia elini kaldırdı, "Benim temizleyeceğim hakkında bir düşüncen varsa hemen aklından çıkar."
Onlar o şekilde her gün yaşadıkları sıradan tartışmaları yaşarken. Şirket patronu olan Glace'in kendi dertleri vardı.
"Seni niye asistan seçtim ki ben?" Arabayı kullanan genç patron, gözlerini yoldan ayırmıyor iken yanındaki adama laf atıyordu. Sakinliğini koruyan eski asker, ona küçük bir hatırlatmada bulundu, "Ben askerim, eğer hatırlıyorsanız. Her ne kadar geçici asistan olsam bile asistan olmak için eğitilmedim."
Trafik ışıklarında bekliyorlardı. O sırada yanlarına bir araba yanaştı. Glace, gözlerini ne olursa olsun yoldan ayırmıyordu, ta ki o sesi duyana kadar. "Günaydın patron!" Glace kafasını sola çevirip açık camından yanındaki arabaya bakınca, elinde karamelli çörek tutarken bir yandan araba kullanan Ahmet'i gördü, "Bu gün iş yolunda karşılaştık. Harika!"
Ciddi olan kızın surat ifadesi aniden sevdiği hayran kurgusuna yeni bölüm geldiğini gören kız kadar neşeliye döndü, "Selam Ahmet!" Yüzü gülen kız, yardımcısına el salladı. Ahmet, karamelli çöreği tuttuğu elini sallayarak, hem Glace'e hemde onun yanındaki askeri selamladı, "Selam, Meyglace ve Dugan. Yarışalım mı?"
Glace gülümsedi, patronun arabası dört çeker bir arazi aracı iken, Ahmet'in ki daha normal günlük hayatta kullanılan standart bir arabaydı. Dugan, yanındaki kıza bakarken böyle bir şey yapmaması için dua ediyordu. Glace ise bu fikri beğenmişti, vitesi boşta duran arabanın gaz pedalına basarak motorun sesini yükseltti. Ahmet anlamıştı Glace'in cevabını.
Karamelli çöreğinden son bir lokma alıp paketi yan koltuğun üstüne attı. Arabasının lastiğini olduğu yerde döndürmeye başlamıştı. Glace sadece sesi arttırırken, Ahmet lastik eritiyordu. Tepelerinde kırmızı yanan trafik ışığının yeşile dönmesini bekliyorlardı. Ahmet, telefonunu çıkardı ve şirketteki asistanına oraya erken gelmesi için mesaj attı.
Dugan ise Glace'e hala yapma diyen gözlerle bakıyordu, Patronun ise pek dinleyecek hali yoktu. Stres atması lazımdı. Ahmet de arabayla yarışmayalı uzun zaman olmuştu. En son Audrey ile yarışmıştı. O zamandan araba yarışına katıldığı söylenemezdi.
Işık, yeşil yanar yanmaz Glace fırladı ama Ahmet'in patinajdan kalkıp, arka lastikten çıkmış olan duman bulutundan uzaklaşması zaman aldı. Aralarında daha baştan belirgin bir fark oluşmuştu. Glace'in arabası daha donanımlı ve daha güçlüydü. Gittikleri iki şeritte de araba vardı. Glace, olabildiğince kontrollü olarak direksiyonu çevirerek arabaların arasından geçerken, Ahmet, arabanın güneşliğinde sakladığı gofreti almaya çalıştığı için arabaları kıl payı geçiyordu.
Dönmeleri gereken ilk viraja geldiklerinde, Glace hızını yavaşlatıp çok açılmadan virajı aldı. Ahmet ise el frenini çekip direksiyonu kırdı ve arabanın arkasını attı. Virajı almak isterken arabası fazla kaymıştı, toparlamak için direksiyonu ters yöne kırdı. Tekerleğin asfaltta dönerken çıkardığı ince ses ve motorun gürüldemesi bütün caddede duyulmuştu. Arabayı toparlamayı başaran Ahmet, Glace'in arkasından onu takip etti.
Glace, son hızda devam ederken, Ahmet yolda aklına gelen bir fikir ile düz gitmesi gerekirken sağa kırdı ve yönünü değiştirdi. Aynalardan onun yönünü değiştirdiğini gören Glace sinirlendi, "Yarıştan mı çıktın yoksa Pozan, Sen öldün!" Ahmet'i bulabilmek için, adamın girdiği sağdan değil, bir sonraki sağdan girdi.
O sırada oyun oynamaktan karınları acıkmış olan Mucize ve Melodi, en yakın pastaneye gitmişlerdi ve kahvaltı ediyorlardı. Cadde üstünde olan ufak pastanenin cam kenarındaki masalarından birine oturmuş, tabaklarındaki Kruvasanları yiyorlardı. Bir yandan da konuşmayı ihmal etmiyorlardı tabi. Mucize aklından geçen soruyu sordu.
"Hani biz oyun oynarken bir kız geldi, gördün mü onu?" Melodi, tabağındaki Kruvusan'dan ufak bir ısırık aldı, "Evet, gördüm onu. Biz çıkarken içerideydiler." Mucize, soğuk limonatasından yudumladı, buranın yaptığı limonata gerçekten iyiydi. Pastane sahibinin eskiden bir bilim adamı olduğu hakkında söylentiler vardı, küçük ama ünlü bir yerdi. Adı "Banner Pastanesi" olan bu mekanın yaptığı yiyecekleri beğenmeyen insan yoktu.
O sırada, Fangirl oldukları için konu yine fangirllerin konuştuğu konulara geldi.
"Ya, şu marvelismarvel'ın kurgu olmayan kitabında paylaştığı bölümdeki şu eşyaları gördün mü? Baksana, şu kalemler, çoraplar falan ne kadar şirin."
"Ay evet! Çok haklısın Mucize! Bunları görünce hepsini alasım geldi."
"Ay fazla şirin ay. Acaba satılıyor mudur?"
"Bilemedim ki, belki vardır. Burası büyük bir şehir Mucize."
"Görürsek hemen almamız lazım... Dur bir saniye."
"Ne oldu Mucize, o fangirl aklından neler geçiyor Mucizella."
"Bu fotoğraf Marvel Ahali kitabından çıktıysa, belki orada vardır?"
"Aaa... Haklısın! Kahvaltıdan sonra geri dönüp bakmalıyız!"
Tam o sırada caddeyi inleten bir motor sesi geldi kulaklarına. Melodi gürültüden kulaklarını kapadı, "Bu gürültü de ne? Hangi aptal yapıyor bunu!" Mucize camdan dışarıya baktığı zaman altı şeritli caddenin ortasında sıfır çizen ve ortalığı toz dumana çeviren bir araba gördü. Araba yuvarlak çizerken bir yandan da kayıyordu, lastiğin kayması, motorun kükremesi, iki beraber o anda herkesin kulağını rahatsız ediyordu, ama arabanın içindeki adam ise bu sese bayılıyordu.
Mucize, arabayı izlemeye devam etti. Melodi ise kafasını oturduğu koltuğa yaslamış ve avuçlarıyla kapamıştı kulaklarını. Araba, sıfır çizmeyi bıraktı ve pastanenin önüne gelip park etti. Arabanın içinde olan adam, Ahmet, sol kapıdan çıkıp kapıyı kapattıktan sonra içeriye baktı. Mucize'yi ve Melodi'yi görünce sevindi.
Güneşin yeni doğması yüzünden solundan gelen ışığa ve sıcağa aldırmadan kendini pastanenin içine attı. Melodi, Ahmet'in içeriye girdiğini görünce öfkeli bir bakış attı. Kızın adamı karşılaması, sadece bakışlarla olmadı, ayağa kalkıp yolunu kesti, "Sen ne yapıyorsun! Kulaklarım kanayacaktı neredeyse! Ay sağır oldum ay!" Ahmet, hiç bozmadığı güler yüzüyle cevap verdi, "Bana Glace'i hatırlatıyorsun." Bunu dedikten sonra kızın yanından geçerek direk kasaya yöneldi.
Mucize ise hiç bir şey dememişti, hatta ona içeri girdiğinde bakmamıştı bile. O adamı hala garip ve ürkütücü buluyordu. O dükkanda olduğu sürece de Marvel Ahali'ne gitmezdi.
Gelir gelmez kasaya geçen Ahmet, görevli ise geyik muhabbetine başladı, onlar orada konuşurken Melodi tekrardan yerine oturdu. Mucize'nin düşen yüzünü görünce onun moralini düzeltmek istedi, "Mucize, ne oldu?" Fangirl kız, gözleriyle kasada sohbet eden Ahmet'i gösterdi. Melodi, hiç bir şey yapamayacağı bir konu olduğunu anlayınca oturup limonatasını içmeye devam etti.
Ahmet'in kasadaki adamla konuştuğu şey, oranın sahibi olan Bruce'un nerede olduğuydu. Uzun zamandır adamı görmemişti. Sorması gereken bir kaç soru vardı. Mucize'nin yanına gitmek istemişti ama kızdan iyi bir enerji almadığı için yanına uğramayı tercih etmedi.
O sırada, Ahmet'in arabasının arkasına siyah bir dört çeker araç park etti. Araçtan toplu saçı, şık giyimi olan güneş gözlüklü bir kadın indi ve direk pastenin içine yürüyüp Ahmet'i omzundan tuttu, "Sen öldün!" Melodi bu cümleyi duyunca limonatasını gülerek içmeye başladı.
Glace, sinirli sözlerinin devamını getiremeden Ahmet lafını böldü, "Açım, ne yapayım yani. Dört karamelli çörek yetmiyormuş demek ki." Glace, adamın aç olduğunu duyunca gözlerini devirdi, "Hiç tok olmadın zaten. Neyse, şirkete gitmemiz lazım. Asistanın galiba seni bekliyor, erken yollamışsın kız boş boş oturuyor."
Ahmet her zaman ki rahat tavrındaydı, "Sakin ol, Glace. Şirkete her zaman gideriz, kek yiyecek misin?" Ahmet, kasanın yanında duran, ona ait olan kese kağıdının içinden bir kek çıkarıp Glace'e uzattı, kız hemen eliyle kendinden uzaklaştırdı, "Kilomu korumak zorundayım." Ahmet, normalde olsa keki kendisi yemeye başlamıştı ama kıza değer verdiği için tekrar sordu, ama bu sefer keki kızın ağzına daha çok yaklaştırdı, "Sana soruyorum, yiyecek misin? Bak çok lezzetli bak, bak çikolatalı bak, bak harika bak."
Glace, sinirden güldü, her ne kadar sinirlense de kimse tarafından verilmemiş bir değer veriyordu Ahmet ona. Bu da kızın hoşuna gidiyordu. Ahmet'in hatırına keki elinden aldı ve ufak bir ısırık aldı.
Kızın kekten ufacık bir ısırık almasına hayretler içerisinde bakan adam, keki kızın elinden kaptı ve tek lokmada ağzına attı. Glace, korkunç bir şey görmüş gibi gözlerini açtı ve geriye çekildi, "Oha! Sen öldün, en azından bu kadar keki yutunca bir insanın ölmesi lazım." Ahmet, cebinden para çıkarıp kese kağıdının yanına koydu. Kese kağıdını ise alıp Glace'in yanından geçerek kendi arabasına doğru gitti. Tam kapının dibine geldiğinde ise, camdan olan kapıdan dışarıya baktı, "Glace, iyi yarıştın, tebrikler." Kapıdan çıktı ve arabasına yürüyüp, bindi.
Dugan ise bütün bu olanlara sessiz kalırken, Glace, Mucize ile göz göze geldi ve eliyle selam verdi. Glace'in selamını görünce, yüzü asık kız gülümsedi ve o da eliyle selamladı. Glace'in aklına Eva'nın söyledikleri gelince yine morali düşse de, orada belli etmedi.
Selamını da verdikten sonra, yönetici kız kapıdan çıktı ve onlar da kendi aracına binip uzaklaştı. Mucize ve Melodi ise kendi aralarında kahvaltı yapmaya devam ettiler.
Avery ise, Davros isimli yeni müşteri ile beraber kahve içiyordu. Lena ve İlham yeni gelecek olan Stokları konuşmak için, yetkili kişilerin yanına gitmişlerdi. Dükkanda sadece Avery ve Davros vardı.
İki beraber kahve içerken, sohbetleri çizgi romandan çıkıp Avery'nin hayatına kaymıştı. Avery, Ahmet'le tanışmasını, arasındaki bağı anlatınca, Davros şaşırmıştı ve üzülmüştü. Kızın zor şeyler atlattığını anladıktan sonra, kahvesinden bir yudum aldı, "Bende Tom Holland'ın menejeri olmak isterdim. Böylece ona çok ve çok yakın olabilirdim."
Avery güldü, yıllar önceki hayalleri gelmişti aklına, "Ünlü menejeri olunca ona daha yakın oluyorsun evet ama başka yönleri de var." Davros, bir yandan da az önce satın almış olduğu çizgi romanı inceliyordu, "Tam olarak ne o kötü yanlar." Avery, gözlerini boşluğa çevirdi, dalmıştı, "Bilmem, hatırlamak istemediğim için unutmuş olmalıyım."
Avery, camdan dışarıya, yağmurlu havaya bakan Ahmet'e söylüyordu, adam anlamadığı için lafını üçüncü tekrar edişiydi, "O kötü yan ne?" Ahmet, camdan dışarıya bakarken kafasını koluna dayamıştı, "Bilmiyorum, hatırlamak istemediğim için unutmuşumdur."
Davros, gerilen ortamı yumuşatmak için çizgi romanını incelemeye başladı, "Aman Tanrım! Çizimler Tom Holland'a çok benziyor!" Avery, gülerek geriye yaslandı, "Çünkü Tom Holland'ı baz alarak çizmişler."
---------------------------------------------------
Bir bölüm sonuna daha geldik. Üç bölüm sonra sezon finalini okuyor olacaksınız. Finalden sonra ne olacağını o zaman açıklarım. Şimdi ise size bir kaç açıklama yapayım
Amnesia ve Wanda'nın geçmişleri ileriki bölümlerde daha detaylı açıklamaya çalışırım ama çok da girmeyedebilirim, bilmiyorum.
Şu yüzden girmeyebilirim. Bu bir mizah hikayesi arkadaşlar, ama benim doğam gereği yazdığım her hikayede bir dram, bir kötü hava oluyor. Bunu en aza indirmeye çalışıyorum ama sonuç atarlı bir Glace oluyor.
O yüzden size soruyorum. Komedi ve absürt bölümleri iyi mi, artsın mı, yoksa daha hüzünlü, öfkeli ve dramlı sahneler artsa fena olmaz mı?
Cevaplarınızı bekliyorum, kendinize iyi bakın, hoşça kalın
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro