Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

2x6

Mucize'nin saldırıya uğraması üzerinden bir kaç gün geçmişti. Marvel Ahali'nde herkes toplanmış, sıradan bir gün yaşıyorlardı. Gerçi onlar için sıradan bir gün başka insanlara sürreal ve zaman çizgisinin içinde barınamayacak kadar karışık, anlaşılmaz gelebilirdi.

Mesela hangi çizgi roman mağazasında yirmili yaşlarında olan bir fangirl'ün alışveriş arabasına oturmuş mağaza içerisinde gezdiğini görebilirsiniz ki?

Amnesia, Mucize'nin olduğu arabayı bütün gücüyle ittikten sonra, mağazanın sağından, soluna doğru gidiyordu Mucize, ardından öbür tarafta Avery yakalıyordu ve Amnesia'ya geri yolluyordu. Üstelik bunu müşterilere açık oldukları zaman yapıyorlardı.

Kız gerçekten çok eğleniyordu, alışveriş arabası içinde bir noktadan öbür noktaya sürüklenmek çok eğlenceliydi, hiçbir şey göremiyordu ve görmediği bir yere doğru hızla ilerliyordu. Üstelik oldukça sallanıyordu ve başı dönüyordu. Neden eğlendiğini bilmese de kız için oldukça eğlenceliydi.

Müşterilerden hiçbiri Mucize'nin eğlence dolu çığlıklarına aldırmıyordu, sanki o kız orada yokmuş gibi çizgi roman bakmaya devam ediyorlardı. Müşterilerin soruları ile Wanda ilgileniyor, rafları ise Reyna diziyordu.

İlham ve Lena bir önceki gün ayrılmıştı. Onların yerine ise Reyna gelmişti şimdilik. 

İki at kuyruğu alışveriş arabası içinde sallanan kız, midesinin iyice bulandığını hissedince, "Durdurun şunu!" diye bağırdı. Wanda'da önüne gelen arabayı tuttu ve geri itmedi. Arabadan inen kız, yere adımını atar atmaz gözlerinde zemin ve eşyalar kaydı, yer değiştirdi. Başı çok fena dönüyordu. Tam yere düşecekti ki Wanda onu arkadan kolladı.

Başı dönmüş Mucize, afallamış haldeyken, "Kendimi yirmi adam ile aynı anda dövüşmüş Daredevil gibi hissediyorum. Sadece kör değilim, ama, ama şimdi kör de olabilirim." Kendini Wanda'nın kollarına bıraktı ve tavana bakarak tavandaki demirlerin sallanmasını ve dans etmesini izledi. 

Wanda ise onu tutup dışarıya bakan camlardan birinin önünde duran sandalyelerden birine yerleştirdi. Kızı oturtmayı başardıktan sonra elini kızın beyaz elbisesinin askısının olduğu omzuna koydu, "İyi misin?" diye sordu. Mucize kafasını sallayınca baş parmağını yukarı kaldırdı ve kızın omzuna bir kaç defa hafifçe vurdu.

Avery hemen onların yanına geldi. "Ne oldu Mucize, başın çok döndü mü?" diye o da bir daha sordu. Mucize aynı soruyu bir daha cevaplamanın isteksizliğiyle, "Evet evet, döndü ama bir şeyim yok şuan," derin bir nefes aldı, "Ben, ben iyiyim."

Ardından Wanda ve Avery birbirlerine bakarak güldüler. Mucize, kafasının döndüğü esnada direk sordu, "Ahmet nerede?"

"Kendi odasındaydı, sanırım seni kurtaran şu Luna ile konuşuyordu," dedi Avery. "Ama Eva da içeride olabilir."

Başının dönmesi geçtikten sonra kafasını kaldırıp karşısındaki Avery'e baktı, çift at kuyruklu hayran kız. "Luna ile üç gündür alıp veremediği ne? Ne konuşuyor olabilir ki?" Düşündü. Üç gündür Luna buraya bir kaç saatliğine gelip gidiyordu. Ne içindi, Mucize'yi kurtarmadan öncesine kadar onu hiç buralarda görmemişti, şimdi ise sürekli gelip gidiyordu. 

"Sen biliyor musun neden buraya gelip duruyor."

Avery sadece omuz silkti. Mucize de ayağa kalktı ve ne konuştuklarını merak ettiği için kapının dibine gitmek istedi.

Ahmet'in sadece belli kişileri soktuğu özel odasının kapısına kadar geldi. Eğildi ve kulağını dayadı. Ahmet'in, "...Biliyorsun beni Luna, onun için endişeleniyorum. Tekrar teşekkür ederim."

"Sorun değil," dedi Luna, "Üç gündür bunu söylüyorsun. Biraz daha söylersen gidip Mucize'yi geri öldüreceğim. Sıkmaya başladın."

Aniden Eva'nın sesi karıştı olaya, "Onu bunu boş verinde, ne yapacağız. Peşimizde bu kadar sorun varken nasıl işimizi düzgün yapabiliriz. Ahmet'in, benim, senin, Ahali'nin ve Mucize'nin sorunları oldukça büyük. Üstelik hepsi birbirine bağlı."

"Haklısın, ama önce Mucize'nin sorunlarını halletmeliyiz. Ona bir şey olmamalı. Onu korumalıyım." Bunu Ahmet demişti, Mucize'yi de bu şaşırtmıştı.

Onu, kendisinin, annesinden çok sevdiği insanın, dükkanının sorunlarından önce bir yere koyuyor olması Mucize'yi şaşırtmıştı. Böyle bir şey beklemiyordu. Daha fazla dinleyemedi ve ayağa kalkıp reyonların arasında kaybolmak için rastgele birine girdi. 

Kırmızı reyonların arasında bakınıyordu, onlarca çizgi roman vardı yan yana dizilmiş olan. Aralarından bir tanesini çekip çıkarttı. Kapağında Tony ve Steve yan yana duruyordu. Kapak çizimi hoşuna gitmiş olsa da okumak istemedi. Aldığı yere yerleştirdi. Okumak istediği başka bir şey vardı. 

O da Ahmet'in günlüğünden başka bir şey değildi. Hızlıca girişe yakın duran kasa bölümünün oraya gidip yere koyulmuş çantasını eline aldı ve mağazanın ıssız bir köşesine gitti. En köşe kısımda bulunan çizgi romanları okumak için konulmuş olan koltuklardan birine oturdu.

Günlüğü açtı ve en son kaldığı sayfaya çevirdi. Gözlerinin sayfanın başına yerleştirdi ve yavaşça okumaya başladı.

Bu Tardis denilen alet gerçekten harika bir şey. İstediğim zamana onun sayesinde gidebiliyorum, nihai amacımı gerçekleştirme konusunda gerçekten işe yarıyor. Bu gün ise 1995 yılına gittim. Her zaman ki gibi New York. Zaten en önemli olaylar hep bu şehirde gerçekleşiyor, gerçekte de, çizgi romanlarda da. 

Başımda kapüşon, ellerim cebimde yürüyordum. Kimseye olabildiğince görünmeden ilerlemem lazımdı. Gizliliğimi korumam ve kimseye kim olduğumu çaktırmama gerekiyordu. Zaman yolculuğunun en kötü yanı da buydu. Yapacağınız en ufak bir etki, tarihte büyük bir iz bırakabiliyordu.

Mesela bir tane Monopoly oyunu çaldığım için monopoly kutusu üzerindeki adamın merceği gitti, günümüze geldiğimde herkes bunu tartışıyordu.

Hastaneye vardım. Tek bir bina yerini kaplayacak kadar büyük, çok geniş olmayan kendi çapında ufak bir hastane idi.

İçeri girdim, doksanların kıyafetleri hastanede de kendini gösteriyordu. Ancak bu kaset cd çalarlı ve garip kıyafetli insanlar ile çok uzun süre haşır neşir olmadım. Danışmaya geldim ve direk aradığım kişinin adını sordum. Bana ikinci katta olduğunu söyledi, sevinerek çıktım. Doğru tahmin etmiştim, oradaydı, onu görebilecektim.

Merdivenlerden yavaş yavaş çıktım. Kafamı yere eğmiş şekilde kimseye yüzümü belli etmiyordum. Hızlıca ikinci kata gelebildikten sonra hemen yeni doğan bebekleri koydukları odayı aradım.

O an fark ettim ki sadece ikinci katta olduğunu öğrenmiştim danışmadan, nerede olduğunu bilmiyordum. Ancak hastane çok da büyük olmadığı için bulmam kolaydı.

Beş dakikalık bir arayışın sonunda bulmuştum aradığımı.

O büyük camın önüne geldim, yan yana dizili onca bebek vardı. Siyahı, beyazı, kızı, erkeği, her türden bebek. Aralarında da o vardı. Siyah saçı ve renkli gözleri ile hepsinden farklıydı. Güçlerimi kullandım ve camın içinden geçip kendimi görünmez yaptım. 

Odanın içine vardığım zaman bir ufak bir hipnoz hamlesi ile işimi daha rahat bir hale getirdim. Bu Mysterio'dan gelme bir numaraydı. Camdan içeriye bakanlar her şeyi normal olarak görecekti ancak işin aslı orada ben onu kucağıma alacaktım.

Görünmezliğimi deaktive ettikten sonra onun yanına geldim. Bana dikti o kocaman gözlerini. En başta ağladı ancak parmağımı dudağıma götürerek, "Şşş," dedim. "Sana zarar vermeyeceğim."

Mavi gözleri bana doğru bakakalmışken bağırmayı kesti ve sessizleşti. Onu kollarım arasına alıp sarıldım. "Keşke başına gelecekleri engelleyebilsem, ancak bunu yapamam. Üzgünüm," dedim. Ardından kıza ailesinin henüz ona koymadığı ismi fısıldadım.

"Mucize'm. Keşke o kazayı yapmanı engelleyebilseydim. Ancak olmadı."

Mucize orada defteri direk kapadı. Heyecanlanmıştı, kalbi hızlı atmaya başlamıştı. Bu, bunu hiç beklemiyordu. Ahmet'in güçleri olduğunu biliyordu, ancak zaman yolculuğu? Onun bebekliğine gitmesi? Bunlar işte hiç beklemediği şeylerdi. Bunun uydurma olmasına inanmak istedi ancak olmadığını biliyordu. Kafasında bir daha tartmak istedi. Ahmet ona gerçekten bu kadar değer veriyor muydu?

En yakın örneklerden birini kafasında canlandırdı. Onu Eva'nın evine bıraktığı gece, yağmur altında Ahmet'in ona olan bakışını düşündü. Değer veriyor olmalıydı.

Bu derin düşüncelerini bozan ise karşısına oturan küçük bir kız oldu. Elinde Black Widow çizgi romanı tutarak oturan kız, yanına gelen annesine yüksek sesle okumaya başlayınca Mucize'nin bütün dikkati dağıldı. Ancak dikkati şirin bir kız tarafından dağıtıldığı için sinirlemedi. Bütün aklı ve fikri kızın ne kadar şirin ve ponçik olduğuna yoğunlaştı. 

Bir süre kızın ne kadar ponçik olduğunu izleyecekti ki, Avery ona eliyle gelmesi için işaret yaptı. Mucize de hiç bekletmeden kızın yanına gitti.

Avery'nin yanına gelince, kız ona söyleyeceğini hiç bekletmeden direk söyledi. "Ahmet ile gelen çizgi romanları almaya gideceksin," o kadar hızlı ve bekletmeden söylemişti ki bıçak sertliğinde, keskinliğinde gelmişti küçük hayran kıza.

Tam Mucize itiraz edecekti ki, Luna, Eva, Ahmet ve Jensen dördü birden yanyana geldi. Mucize konuşma sırasında Jensen'ın sesini duymadığı için onu yanlarında görünce aralarına sonrada katıldığını düşündü ancak Jensen'ı mağaza içinde hiç görmemişti, onların yanında sessizce durmuş olmalıydı.

Luna, Mucize'nin aklını okumuşçasına, "Kurduğumuz planı gerçekleştirmede önemli bir adım bu Mucize, senin oraya Ahmet ile gitmen plan açısından çok önemli." Mucize yine de kendini tutamadı, sebebini öğrenmek istiyordu.

"Peki neden? Neden bu kadar önemli?"

"Çünkü sen ve Ahmet en dikkat çekenlersiniz," diyerek atıldı Jensen. "Şu geçen gün seni yakalamaya çalışan kızın çalıştığı örgüt, tarikat ya da artık her ne deniyorsa, onların en çok aradığı insan sen ve Ahmet. Eğer ikiniz giderseniz dikkatlerini rahatça çekersiniz."

"Bizi yem olarak mu kullanacaksınız," Mucize işin kötü kısmından bakıyordu, az önce düşündüklerine rağmen Ahmet konu içerisinde olunca aklı hemen işin kötü kısmına kayıyordu. "Peki bu örgüt, ya da tarikatımsı şey, bizi gerçekten öldürürse."

"Bizi öldüremezler," dedi Ahmet. Oldukça net söylemişti bunu, sanki ölümsüzlük iksiri içmişçesine emindi kendinden, öldürülemeyeceği konusunda. "Beni yıllardır öldüremediler Mucize, seni de kolay kolay öldüremezler ben seni korurken."

Mucize adamın emin tavrına kıl olmuştu, az önce günlükte Tanrı gibi güçlere sahip olduğunu okumuş olsa da bu kadar emin olmasını sevmemişti. "Peki Glace, onu da koruyordun, öldü sonuçta." İşte bu kızın deşmemesi gereken bir yaraydı, ancak yapmıştı.

Bir anlığına Ahmet'in gülümseyen yüzü ve kendinden emin tavrı gitti. Kalbinden vurulmuşa döndü, gözündeki parlama kayboldu. Bir şey diyemedi Mucize'ye cevap olarak. Onun yerine cevabı Eva verdi, "Sadece koruyan o olmayacak seni Mucize, Jensen, Robbie, Luna, onların hepsi sizi koruyacak. Siz sadece gidip çizgi romanları alacaksınız."

Mucize üfledi, "Peki o zaman. Ne zaman gidiyoruz."

Luna eldivenli ellerini birbirine tokuşturdu, "Şimdi gidiyoruz," ardından mükemmel yüzüne sıcak bir gülümseme takınarak yüksek topukluları ile Mucize'nin yanından geçip gitti. 

Yanından geçip giden ve aşırı havalı gözüken kızı kesen Mucize, kendi içinden kızın çok havalı olduğunu geçirmeden duramadı.

--------------------------------

Bölüm kısa oldu biliyorum, ancak bu bölümü yoğun bir uyuma ihtiyacı altında yazdım. Yani çok uykum var, yine de yazdım. Kendime verdiğim bir sözdü çünkü.

Diğer bölümler bu kadar kısa olur mu bilmiyorum. İnşallah bu kadar kısa olmaz diyelim.

Şimdilik kendinize iyi bakın, hoşça kalın, sonraki bölümlerde görüşmek üzere.


Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro