giriş
yorumlarda cinsiyetçi söylem ve küfür kullanan kullanıcılar engellenecektir, iyi okumalar
**
"Prenses?"
Kapılar arkasından çekilip kapatılırken genç kral sakin ama meraklı adımlarla kızının odasına girmiş, kendisini festivalin açılışında göremediği için ne durumda olduğunu kontrol etmeye gelmişti. Kızını odanın diğer ucunda, perdeleri sonuna kadar açılmış olan pencerenin pervazında oturuyorken buldu, bir an için yüreği ağzına geldi korkuyla. Kız neredeyse düşecekti! "Jiyoon!"
Prenses babasının varlığını henüz fark etmişti, bir anda yükselen sesiyle korkarak oturduğu pervaza tutunmaya çalıştı. "Majesteleri?"
"İn oradan!" Jimin panik içinde öne davranıp kızının kolunu yakalamış ve bebeğini beklemeden odanın içine çekmişti. "Ne yapıyorsun?"
"Özür dilerim," diyerek ellerini önünde birleştirmiş, dizlerini kırıp başını eğmişti. Kral kızının omuzlarını tutup onu kucakladı, uzun zamandır yapamadığı bir hareketti bu. Kızının kafasını saçmalıklarla dolduran karısı yüzünden, elbette. "Yalnızca Ay'ı izliyordum, majesteleri."
Jimin derin bir nefes alıp dizlerinin üzerine çöktü, şimdi on iki yaşındaki prensesiyle aynı boydaydı. "Törende değildin. İyi misin?"
Kız başını salladı. "Kraliçemiz uygun bulmadı." Hala kafasını kaldırmamış, babasının yüzüne bakmamıştı.
"Bugün senin doğum günün." dedi Jimin yumuşak bir ses tonuyla. Başı önünde eğik durduğu için kızının dolmaya başlayan gözlerinin farkında değildi. "Halk yalnızca chuseok için değil, senin on ikinci yaşını kutlamak için de buradaydı."
"Biliyorum-" Lafını tamamlayamadan gözyaşlarına boğuldu küçük kız, Jimin'e sarılamadığı için kendi kollarını etrafına sarıp iyice büzüştü olduğu yere. Jimin onun yüzünü avuçlayıp kendisine bakmaya zorladı ama başaramadı, Jiyoon her saniye biraz daha kötüleşiyor ve babasından uzaklaşmaya çalışıyordu.
"Annen bir şey mi yaptı?" diye sordu Jimin endişeyle. "Jiyoon? Kraliçe bir şey mi yaptı?"
"Hayır, hayır..." dedi kız kekeleyerek. Jimin dayanamayıp doğrulmuş ve Jiyoon'u kucaklayıp yatağına taşımıştı, prenses bu süre zarfında bile kollarını saramadı babasının etrafına.
"Üstünü de örtelim şöyle," dedi Jimin, söylediğini yaparken narin hareketlerle. Yatağın kenarına oturdu, kızının kendisine bakmamakta ısrarcı olduğunu görünce de derin bir nefes çekti içine. "Dışarıda, chuseok festivalini başlatırken..." diye konuşmaya başladı yumuşak bir ses tonuyla, onun tarafındaki elinin parmakları kızının kömür karası saçlarında geziniyordu. "Yanımda sen yoksun diye bakışlarımı göğe kaldırdım. Dolunayı gördüm, 'ah,' dedim, 'işte benim prensesim.'"
Jiyoon burnunu çekti. Onu öyle gördükçe yüreği parçalanıyordu genç kralın, prenses onun gözünde küçücük bir bebekti hala. "Yıllar önce, daha Kral Korkusuz Ateş Jisung hayattayken, chuseok zamanı göğe bakmış ve dolunaydan seni dilemiştim."
Bu masalı kızına ilk defa anlatmıyordu ama tüm bu olanları dinlemek prensesi ilk günkü gibi rahatlatıyor, huzura çağırıyordu. Bu sarayda kendisini gerçekten sevdiğini bildiği iki kişiden biriydi babası, ve kendisini daha doğmadan sevmiş olması ona kendini güvende ve sahiplenilmiş hissettiriyordu. "Yalnızca üç ay sonra tahta ben çıkmıştım. Nasıl çıkmıştım, hatırlıyor musun, prenses?" Jiyoon'u ufak masalına davet ederek küçük kızı iyice rahatlatmaya çalıştı.
"Kral Barışören Jimin olarak," diye yanıtladı prenses, burnunu çekti yeniden. "Çünkü sizin doğduğunuz gün majesteleri Jisung Silla ve Baekje'nin arasındaki barış anlaşmasını imzalamış."
"Evet, öyle olmuş," dedi Jimin gülümseyerek. "Daha o taç başıma konalı bir sene olmamışken, Ay'la konuşmamdan sonraki chuseok ne olmuş peki?"
"Ben doğmuşum." dedi Jiyoon, en sonunda bakışlarını babasına kaldırarak. Jimin göğsünden başlayıp tüm vücuduna yayılan sıcaklıkla iç geçirdi, şu gözler için alamayacağı can yoktu. "Ay'daki tavşan dileğinizi gerçekleştirmiş."
"Bugün o tahta çıkmaya bir yaş daha yakınsın, Jiyoon-ah." dedi Jimin. "Kraliçe Aykızı Jiyoon."
Jiyoon'un gözleri ufalıp kayboldu yine, küçük kız hıçkırarak ağlamaya kaldığı yerden devam etmişti. "Yavrum, ne oldu sana?" Jimin endişeyle kızına doğru eğildi. "Eğer kraliçe bir şey dediyse-"
"Ay'daki tavşan," diye hıçkırdı prenses kendini tutamadan. "Ay'daki tavşan benimle konuştu!"
Jimin'in kaşları çatıldı. "Ne?"
"Lanetlendim ben, lanetlendim..." Parmaklarını babasının kollarına bastırdı sertçe, bir çeşit transa girmiş gibiydi, küçük vucüdunda kocaman bir kahır kütlesi. "Bilgiyle."
"Jiyoon!" Kızı kendine getirmeye çalıştı.
"Adımı kimden aldığımı biliyorum."
Duyduğu şeyle Jimin'in vücudu buz kesti. "Şifacıyı çağıracağım." Yataktan fırladı, daha doğrusu, fırlamaya çalıştı ama Jiyoon onun kolunu sıkıca tutmuş ve babasının kendisinden uzaklaşmasına izin vermemişti. "Baba," dedi yıllar sonra, ilk defa. "Babacığım."
Jimin ağlamaya başladı.
"Senin suçun değil." Duraksadı, düzelterek yineledi cümlesini. "Senin suçun olmayacak."
"Jiyoon..."
"Şimdi gitmen lazım." Ellerini geriye çekti, babasının kolunu serbest bıraktı. "Geldi."
"Kim?" Jimin üzüntüyle çöktü kızının yanına yeniden. "Yavrum, hiçbir şey-"
"Adını aldığım adam." diye cevapladı prenses. "Gitmen lazım, baba."
Jimin bilmiyordu. O odadan çıkarken, kızının ona baba diyişini son kez duyduğunu, bir daha o ağızdan çıkacak olan hiçbir kelimeyi anlamayacağını bilmiyordu. Baba kimliğini içeride bıraktı, kapının önündeki iki muhafızı titretti kudretiyle. Genç kralın o an için yapmayı düşündüğü son şeydi barış örmek, başına gelen her kötü şey gibi, kızının halini de kraliçesine bağlıyor, karısına vereceği tüm o cezaları planlıyor, öfkeden kuduruyordu.
"Benim dışımda," dedi prensesin muhafızlarına. "Bu odaya kimse girmeyecek."
"Emredersiniz, majesteleri."
Kendi muhafızlarıyla yürümeye başladı Jimin, adımlarının hedefi karısının odasıydı. Chuseok vakti olduğu için genç kadının odada diğer soylu kadınlarla oturup hasat planlaması yaptığını biliyordu; ortamın kalabalık olması Jimin'in yalnızca işine gelirdi. Kraliçe Kyungjin'i kızı Jiyoon'u görmekten men ederken Jimin etrafında şahitler bulunsun istiyordu.
Bir saray görevlisi çıktı karşısına, öfkeli bir boğadan farksız olan kralının önünde reverans yaptı panik içinde. "Majesteleri," dedi nefes nefese, buraya kadar koşmuş olmalıydı. "General Min geldi, majesteleri."
Adını aldığım adam.
Her şey o zaman oldu işte. Park beyliğinin Ji dalından Min, Kral Barışören, yalnızca bu iki isimle sınırlı kalmadı. Adımları kraliçe Kyungjin'in odasına değil de General Min'in kendisini beklediği taht odasına döndüğü an, Jimin yüzlerce yıl sürecek ve onlarca isim gerektirecek bir yola saptı. Çünkü soylu kadınlarla hasat planlaması yaptığını sandığı karısı, Baekje ajanlarıyla savaş stratejisi tasarlıyordu o an. Yalnızca Jimin'in doğduğu gün örülmüş olan barışı bozacak değil, Jimin'in de sonunu getirecek bir savaş.
Taht odasının kapısı çekilip kapandı arkasından, Jimin'in dudakları aralandı karşısında gördüğü adamın gülümsemesine karşı. "Aşkım..."
Adını kızına verdiği adam.
Min Yoongi.
meraba meraba, ben ve kendisi için çok heyecanlı olduğum yeni kurgum karşınızdayız :'')))))) giriş bölümü geçmişte geçiyor ama reenkarnasyon olduğu için bölümler modern zamanda da geçecek, böyle bi dün bi bugün diye diye gideceğiz. hikayenin açıklama kısmını okuduysanız yungi için gangshi yazdığını görmüşsünüzdür, gangshi uzak doğu mitolojisindeki vampir tiplemesi!!! vampir yungi yani!! daha bu bölümden hiçbir şey anlamamış iseniz çok normal lütfen azıcık sabırlı olalım, okudukça her şeyi anlayacaksınız. ben açıklama gerektiren sözcükleri her bölümün başında belirtip size açıklayacağım, bu kitabı bitirince kore kültürü, soyad ve beylik meselesi ve uzak doğu mitolojisi hakkında kesinlikle işinize yaramayan bilgilerle dolup taşacağınıza söz veriyorum kfjgfjksgsldjgfad bu arada diğer kültürlerdeki vampir tiplemelerini de konuşacağız çünkü alacakaranlık'ta bella'nın google'a vampir yazıp aratması gibi jimin'in de vampirleri araştıracağı bir sahne planlıyorum fhgdshkgdfadhkg kurgudan kopmamanız için girişi ufacık özet geçeyim: jiminim kral, maalesef evli ve şeytan kraliçeden de jiyoon isminde bir kızı var. ancak kapalı kapıların ardında kral jimin savaş generali yungiciğimle sevgili, kızına da "yoon" ismini bu yüzden verdi. ben yazdığım için elbette fantastik bir kitap ve kore kültürünün neredeyse her köşesinde yer alan aydaki tavşan jiyoon'la konuşup ona babasının başına gelecekleri söylüyor. giriş bölümü genel hatlarıyla bundan oluşuyor, elbette 87.bölümde bahsi geçecek bazı ipuçları da var dfkşhgdslJGDDSKGlgşlJDHSDJ çok uzun bi not oldu ama yunmin yazmayalı asır geçmiş gibi hissediyorum heyecanımı maruz görün:') hepinizi çok özlemişim, okuduğunuz için çok teşekkür ederim<33 mika out!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro