Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Yine, yeni, yeniden.

Bu bölüm amaçladığımdan çok daha uzun oldu, kusura bakmayın :D Başlık da çok şekil dimi, evet biliyorum.

---------------------------------------------------------

Jesse

''100 tavuk boyutunda zombi ile mi, yoksa 10 zombi büyüklüğüde tavuk ile mi dövüşmek isterdin?'' Kılıcımın ucunda dikilen cansız düşmana acımasız(?) ataklar yaparken Olivia'nın sorduğu ikilem sorularından birine daha maruz kaldım. Öncüllü sorulardan bile daha zor oluyordu bazen bu sorular. Elimi tahta kılıcımın üstünde dinlendirip düşünmeye başladım. Ufak çaplı bir beyin fırtınasının ardından kararımı verdim ve geçen bunca yıla rağmen hala saçını iki yandan toplamakta ısrarlı kızıltaş dahisine döndüm.

''100 tavuk boyutunda zombi.'' Olivia nedenini sorguları, cevabım ise basitti. Saçımı hafifçe karıştırarak neden belirttim.

''Savaşması oldukça kolay olurdu, bir kılıca bile gerek yok.''

Olivia başı ile cevabımı onaylayarak yaptığı işe geri döndü. Kukla ile alıştırma yaparken yorulmuş olacağım ki alnımdan süzülen ufak bir damla teri fark ettim. Olivia eve döşediği projesi hakkında bir şeyler söylenirken kolumun tersi ile terimi silmekle meşguldüm. Ardından Olivia'nın sözleri ile fiziksel hayata geri döndüm, bugün yapı kapışmalarının 6. yılıydı! Planımız Axel'ın liseden beri takıntılı olduğu havai fişekler ile Olivia'nın hayat amacı kızıltaşı birleştirerek havai fişek makinesi yapmaktı. Ve o an Olivia'nın sözleri kulağıma geldi. Reuben yalnız kaldığında mı? Cidden Reuben'ın gelmeyeceğini mi sanıyordu?

''O bizimle geliyor.''

''Nasıl ya? Jesse, Reuben'ı ben de çok seviyorum falan ama onu gittiğin her yere götürmen biraz garip değil mi?''

''O benim en iyi arkadaşım!''

''Ama--'Ama falan yok 'Liv, insanların bizi eziklemesini Reuben'ın üzerine atamazsın.'--iyi.''

Tartışmamız Axel'ın birden tuzak kapılarından kafasında creeper maskesi ile fırlaması ile kesildi. Evi kısa bir zamanlığına çığlıklar doldurdu, kalbimin uzun zamandır bu kadar hızlı attığını duymamıştım. Tabi dün Axel yine bizi trollemişti, ama neyse. Tüm bunları düşünürken Reuben'ın yandan bir yerlerden fırlayıp Axel'ın tam münasip yerine kafa atması üzerine kahkahalara boğuldum. Axel ise karşımda 'ha, ha.' şeklinde sinrini dışarı vurmak ile meşguldü. Biraz yapı kapışmaları hakkında plan yaptık, ardından ihtiyaçlarımızı alıp yarışma alanına gitmek üzere yola koyulduk. O sırada lise yollarına nasıl koyulduğumuzu hatırladım, o günlerin ne kadar değerli olduğunu. Şimdi ise hiçbir şeyim, ne bir sevdiğim, ne de ailem var. Axel, Olivia ve Reuben bu hayattaki tek desteğim artık. Diğerlerine ne mi oldu? Ah..

*7 YIL ÖNCE*

''JESSİCA!!'' Çığlıklar içinde yerde nefes almak için çabalayan kardeşimin yanına koştum. Her şey çok hızlı gelişmişti, hiçbir şeyi aklım almıyordu. Jess'in dudaklarından süzülen kanlar ile yanaklarımdan süzülen yaşlar bitmeksizin akıyordu, düzgün düşünemedim. Önce yara izine baktım, sonra ise yüzüne. Bu gece çok güzel görünüyordu, şu an başında gökyüzü mavisi gözleri su ile dolmuş ve şok içinde ona bakan yüzünü kan izleri süslemiş sarışın bir çocuğa parlak gözleriyle bakıyordu daha bu sabah. Şimdi ise kanlar içinde yatıyor. İkinci bir duyuru sesi duyana kadar ağlamaya devam ettim.

''BOMBA VAR!'' ve kocaman bir patlama sesi ardından her şey sessizliğe dönüştü. Karanlıkta kaybolmuş bir ben vardım sadece.

***

Göz kapaklarımı kaldırmak için büyük bir güç harcadım. Beyaz ve yeşil boyalı duvarları olan bir odada olduğumu seçebiliyordum. Etrafıma daha dikkatli bakmak amacıyla dikilmeye çalıştım ancak omuzlarımdan uygulanan bir güç ile yatağa geri itilmiştim.

''Yeniden hoşgeldin.'' Görüşüm netleştiğinde önümde Olivia'yı gördüm. Yüzündeki acı gülümseme, gözlerindeki kurumuş yaşlar oldukça belli oluyordu. Merağıma yenilip sorgulamaya başladım. Kazaya dair hatırladığım tek şey Jessica'nın başına gelen ve ardından kendimi büyük bir karanlığın içinde bulduğumdu.

''Neler oldu böyle?''

''Mezuniyet gecesi.. haha.. pek de umduğumuz gibi geçmedi, eh?'' sessizce söyledi Olivia göz yaşlarını tutmaya çalışarak. Meraklı ve acı bakışlarımı fark eden Olivia sözüne devam etti. ''Bir bomba patladı, bir kaç haftadır hepimiz ağır yaralıydık. Sanırım aranızdan en şanslı olan bendim, çabucak iyileştim. Hiç uyanamayacağını düşünmüştüm.'' ve bununla beraber Olivia yavaşça gözlerini kapadı ve sakince ağlamaya başladı. Omzunu okşadım ve sakıncası yoksa daha fazla şey anlatmasını istedim.

''Uyandığımda sen, Lukas ve Axel komadaydınız. Lukas ve ben ilk kendimizi toparlayanlar olduk. Kazadan bu yana 2 hafta oldu... Petra.. O.. o hastaneden kaçmış.''

''NE?!''

''Biliyorum, ben de senin kadar şaşkındım. Axel ise hala.. hala komada.'' Şaşkınlığımı ve üzüntümü gizlemeye çalıştım, Olivia'nın yaşadığı üzüntüyü tahmin edebiliyordum. Ben de üzülüyordum. Axel her zaman çok iyi dostum olmuştu, ve onu kaybetmek istemiyordum. ''Eminim iyi olacak Olivia, Axel'ı bilirsin.'' Onu rahatlatmak amacı ile söyledim, hiçbir şeye söz veremezdim.

''Haklısın.''

''Hey 'Liv... Peki ya, Jess?''

Olivia gözlerini benim gözlerim ile buluşturdu. Acı içindeki yüzüne bir kat daha üzüntü katıldı. Gelecek cevabı biliyordum, ancak hazır değildim.

''O...o artık aramızda değil.''

Gözlerimden yaşlar aktıkça aktı, donuk bir şekilde duvara baktım. O an içeri bir doktor girdi. Saçları ağarmış, gözlerinin altı torba torba olmuştu. Boynuna asılmış mikroskobu bir ucundan çekerek elindeki dosyalarla yanıma yürümeye başladı.

''Böylesine bir kazadan sağa çıkmayı başarabilecek kadar güçlü gençlersiniz, yaşadıklarınız için üzgünüm.'' titrek sesi ile anlattı doktor. Birkaç şeyi kontrol etti, ardından odamdan ayrıldı. Bakışlarımı sağa çevirdim, Olivia'nın elleri alnına masaj yapıyordu. Hala olanlara inanmak güç geliyordu. Petra kaçtı, Axel komada, Jessica, ailemin kalan tek üyesi, artık bu dünyada değil... Peki ya Lukas?

*GÜNÜMÜZ*

''HAHAHAAHHAHAHA şunlara bak, ezikler!'' Aiden, Maya, Gill ve Lukas. Eskiden arkadaşım olacak insanlar, şu an ise hepsi birer zorbadan ibaret. 7 yıldır elinden çekmediğim kalmayan grup. Geçmişte yaşadığımız iyi anların hepsini bir anda silip attılar. Yaşadıklarımızın üstüne birbirimize daha çok kenetleneceğimizi düşünmüştüm, ne var ki yanılmışım.

Şimdi herkes darmadağın.

Axel (Wut .d)

''Ocelots'' her zamanki gibi günlük dalga geçme seansını gerçekleştirmişti. Hala nasıl bu kadar değiştiklerine anlam vermek çok güç geliyor. Baskılı deri ceketler, jean pantolonlar. Herkesin olmak istediği bir hayatları vardı ancak zorbalıkları ile tüm havalarını bozuyorlardı. En azından bize göre, geri kafalı bir çok insan onlar gibi düşünüyordu. Başımı çevirip Jesse'ye doğru baktım, düşünceli ve üzgün görünüyordu. Lise yıllarında onun kızlar arasında nasıl popüler olduğunu hala hatırlıyorum, nasıl bu hale geldiğimizi cidden bilmiyorum. Jesse her zaman bizim moralimizi yüksek tutmak için çabalıyor, ancak kendi dünyasının dağıldığını biliyorum. Şimdi Petra da yoktu, Jessica da. Biliyorum ki çok yalnız hissediyordu. Petra'dan bahsetmişken, Yapı alanımıza doğru yürürken ağaçların arasında biriyle konuşan bir kız gördüm. Oldukça uzaktaydı dolayısıyla düzgün bir görüşe sahip değildim, ancak başındaki bandana lise yıllarında Petra'nın genelde bileğine veya boynuna doladığı bandanaya benziyordu. Ancak bundan yıllar önce gittiğini biliyorum, muhtemelen çok benzeri veya ben yanlış hatırlıyorum. Üzülmeye başladıkça daha fazla kötü anıları hatırlamak istemeyip yapı alanına yürüdüm. Lukas ve grubunun ellerinde boyalı camlar ve fenerler vardı. Anlaşılan bu yıl da kaybedeceğiz.

''Onların zorluk puanı bizim toplam puanımızı ikiye katlayacak!'' Endişe ile söylendi Olivia. Ancak Jesse, her zamanki gibi umutlarımızı yüksek tutmamızı, bu sene bir planımız olduğunu söyledi. Yarışma başlayana kadar bu şekilde tartışmaya ve onları dikizlemeye devam ettik.

''Yarışma başladı!''

Start verildiğinde tüm gücümüzle çalışmalara başladık. Planımız devasa bir havai fişek makinesi yapıp ön kısmına bir kaç aylık çalışmanın sonucu toparladığımız boyalı yünlere Creeper şekli vererek Jürinin dikkatini çekmekti. Arada Aiden'dan sinir bozucu laflar işitiyor, yere inip onun o pürüzsüz burnunu dağıtmamak için kendimi zor tutuyordum. Sonunda yarışma bittiğinde ve yapıyı planımızdaki gibi uyguladığımızda, Olivia makineyi çalıştıracak kolu çekti. Ardından inanması güç bir şey oldu.

''İyi yapı beyler!''

''Vay, havai fişekler ve Creeper?!''

''Bu yılın şampiyonları belli oldu!''

Jesse ve Olivia'ya bakıp gülümsedim, hepimiz heyecanlıydık. Uzun zamandır bu denli övgüler duymamıştık, aslında bakarsanız hiç duymamıştık. O kadar heyecanlanmıştım ki makinenin üstünde tepinip tüm çabamızı yerle bir etmek üzereydim. Ancak mutluluğumuz uzun sürmedi. Aiden, şu pislik, Kırık Taş jeneratöründeki lavın yolunu kapayan taşı kaldırdı ve lav makineye doğru hızla ilerlemeye başladı. Ancak bunun için endişelenecek zaman yoktu, çünkü Reuben için hazırladığım kostüm alevler içinde kalmıştı! Zavallı hayvan korkudan ormana doğru koşmaya başladı. Jesse'nin bir kişiyi daha kaybedemeyeceğini biliyordum.

''Yapıyı koruyun, ben Reuben'ı aramaya gideceğim!'' Kaçan Reuben'ın ardından koşarak gitti zümrüt gözlü oğlan.

''Seninle EnderCon'da buluşalım!'' Olivia arkasından bağırdı ve yapıyı korumak için işe koyulduk. Ben Aiden'ın yoldan çektiği taşı lavın girişine geri yerleştirmek ile uğraşırken Olivia makineye doğru gelen lavları taş toprak ile engellemeye çalışıyordu. Lavın sıcaklığı yüzüme öylesine vuruyordu ki bir an eriyeceğim sandım. Sonunda makineyi yanma tehlikesinden kurtardık ve oylama alanına geçtik.

***

''Aiden'ın yaptığını kanıtlayamadığımıza inanamıyorum. Şu suratsızı gördüğüm an ağzını burnunu dağıtacağım.''

''Haklısın.''

Olivia ile bir süre Aiden'ın yaptıkları hakkında konuştuk. Hava kararmaya başlamıştı ve Jesse hala dönmedi, endişelenmeye başlamıştık. Ancak tüm endişelerimizi yapımızın birinci geldiği haberi ile unuttuk. Bu ilk galibiyetimizdi! Lukas ve grubunun yüzündeki bakışları herkes görmeliydi! Gülmekten kendimizi yerlere attıktan sonra makinemiz EnderCon'un ortasına taşınırken biz de ufak bir yürüyüş yapmaya karar verdik. Olivia öyle romantik biz kız falan değildi biliyorum, ancak ay ışığının şehirin ışıkları ile karıştığı bu güzel gecede bir kez elini tutsam ne olurdu ki?

''Hey Olivia.''

''Hm?''

Karşılık vermeden esmer kızın elini tuttum. Şaşkın görünüyordu, ancak bir şey demedi. Liseden beri çıkıyorduk, yani gayet normal bir durumdu sanırım hehe. Bir kaç dakika böyle sakince geçti ve makinemizin alındığı yere vardık.

''Woah, duygulandım.''

''Bir de bana sor, şu pısırık kedi yavrularının moralini yere sermenin enfes tadı hala damağımda.''

''Yuh Axel, bunu bile mideyle ilişkilendirdin ya hani.''

''Ne ya sen de ama.''

Olivia iç çekip boş eli ile yavaşça kolumu yumrukladı ve arkasını dönmeye başladı, konuşmak üzere ağzını açtı.

''Sence bir şey olmuş mudur?''

''Neye?'' Olivia tamamen arkasını dönmüş, yüzünü de gözlerimden ileri doğru çevirirken yeni cümlesini kurmaya çalışmıştı.

''Je-- lafını yarıda kesti ve ağzı bir karış açık önüne baktı. Benim de dönmem ile birlikle cümlesini tamamladı. --se.''

Ardından gördüklerim tüm dünyamın durmasına sebep oldu. Ağzımdan çıkan kelimeler ile de bu durumu açığa vurdum.

''ve... PETRA?!'' 

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro