Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kazım Hatası

Olivia

"Keeek.... Kek istiyorum.
Açlıktan acı çeke çeke öleceğim.
Kocaman bir kek istiyorum.
KEEEE-"

"KES ŞU SESİNİ AXEL!"

Koca yaratıktan kaçışımızdan bu yana 2 hafta geçti. El değmemiş bölgelerde dolanıp duruyorduk. Uzun bir zamandan sonra tekrar hayatta kalma çabası içerisindeydik. Bu süre zarfında kısa süreyle konaklayacağımız uygun bir ova bulduk, göçebe hayat yaşar gibi geçen günler ardından biraz dinlenmek herkese iyi gelmişti. Ancak açlık herkesin tepesini attırmakta. Yeterince gergin değilmişiz gibi sürekli Axel'ın yakarışlarını dinliyoruz. Onun bu şapşallığını seviyorum, ancak bazen gerçekten sinir bozucu olabiliyor.

Uzun bir sessizliğin ardından iş başına koyulmanın vakti geldi. Burada konaklarken kendimizi koca yaratığa karşı güçlendirmeye çalışıyorduk. Kısa sürede oldukça iyi iş yaptık, Petra maden çalışmalarında oldukça becerikli olduğundan bu görev onun. Şimdiye kadar 6 elmas bulmayı başardı bile. Lukas, Petra ve Jesse'nin ilk kılıçları almalarında hem fikirdik. Benim yakın mesafe ile pek iyi bir ilişkim yok, Axel ise yumrukları dışında nasıl kılıç tutacağını bile bilmiyor.

Lukas yemek bulmak ve acil yardım konusunda oldukça iyi, dolayısıyla bu alanda o uğraşıyor. Ancak bulunduğumuz ovanın pek bereketli olduğunu söylemek doğru olmaz, uzun zamandır ekmek ve elmadan başka bir şey sürmedim ağzıma. Tabi Lukas yemeklerden kaçamak yapıyorsa o ayrı.

Jesse ve Axel grubun en kuvvetlileri olduğundan konakladığımız alanı iyi bir sığınağa çevirmek için uğraşıyorlar. Jesse ayrıca grubun görev dağılımını ve stratejisini ayarlıyor, lider ruhuna sahip olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Axel hep tembeldi, hep tembel kalacak. Sadece sığınak ile uğraşıyor.

"Ben yeniden elmas avına çıkacağım gibi görünüyor." Petra derin bir nefes almadan önce söylendi. Herkes için günler yorucu geçiriyordu, ancak başka çaremiz yok. Lukas, Petra'ya tam da düşündüğümü söyledi, Petra başı ile onayladı.

"Her neyse. Gün batımına görüşürüz, herhalde."

Bununla beraber yüzeyi cam gibi parlayan demir kazmasını kapıp gitti ateş saçlı kız.

Petra'nın gidişini izlerken Jesse'nin elinde birkaç parça odunla geldiğini gördüm. Odunları yavaşça yere bıraktı ve rahatlamış bir edayla nefes verdi. Üstünde bir şey olmadığını fark ettim, Jesse'nin oldukça iyi bir vücudu vardı. Petra burada olsaydı kızı deli edecektim.

"Vay, 6 packimizle kız falan mı tavlamaya çalışıyoruz?" dalga geçer gibi sordum bir yandan sağımdaki sandığı açıp içinden kızıltaş malzemelerimi alırken.

"Ya, sorma. Cidden bu sığınak yapma zımbırtısından yoruldum. Erkek arkadaşına bir şey söyle de az işe yarasın."

"Kız tavlamıyorsun yani?"

"Seni tavlamak gibi bir niyetim olmadığına göre hayır."

"Evet yani kesinlikle buralarda dolanan kızıl saçlı mavi bandanalı bir kız etkilenmezdi haklısın."

Evet, sarcasm.

Jesse bir süre kafası karışık bakışlar attıktan sonra köşeli jetonu düştü.

"Liseden beri hala bizi mi... Boşver."

Tam o sırada çok iyi tanıdığım o şapşal, koca oğlanın sesi yankılandı ortamda. "Hey, ben daha çekiciyim. Değil mi? Bak bunlar varya, onlar yağ değil kas."

"Evet Axel, bak şuradaki ineği görüyor musun, o da uçuyordu zaten." Asla laf değdirme yeteneğimi kaybetmedim, kaybetmem.

"Kanıt mı istiyorsun?" Axel üstüne giydiği yeşil kalın kazağı zoraki çıkardı. "Bak, benim de kaslarım var!"

Kıkırdayarak arkamı döndüm ve işime koyuldum.

"Gözlerimi kanatmaya mı çalışıyorsun Axel?"

"Aman iyi!" Jesse'nin arkada gülmekten kırılmasını görmezden gelerek üstlüğünü kapıp çıktı Axel. Uzun günler sonunda depresif havamızdan kurtulmuştuk. Diğerleri çok şey kaçırdı, özellikle Petra >:3

***

Gece geç saatlere varmıştı zaman, Petra hariç herkes sığınağa geri döndü. Daha önce gün batımından geç gelmezdi ancak maden kazmanın zaman kavramını insana tamamen unutturduğu da bir gerçek. Dolayısıyla kimse gereksiz yere endişe etmedi, tek yapmamız gereken beklemekti. Oturup sohbet ettik, oyalandık, hayal kurduk. Zaman ilerledikçe ilerledi ancak ondan hala iz yok gibi görünüyordu. Yanılmıyorsam saat 3:30 civarıydı, her ne kadar toplanan kızıltaşlarıyla bir saat yapmayı becerebilsem de doğruluğundan ne kadar emin olabiliriz bilmiyorum.

Başımı sola çevirdim, Jesse'nin endişeli bakışlarıyla ateşi süzdüğünü fark ettim. Ayaklarını karnına çekmiş, başını kollarında dinlendiriyordu. Bir süre sonra ona baktığımı anladı, ağzını "Bir sorun mu var?" anlamında oynattı. Küçük bir esnedikten sonra Jesse'nin yanına gidip bir elimi omzuna koydum.

"Neden bir nutuk çekecekmişsin gibi geliyor?" Jesse sorguladı.

"Onun hakkında endişelendiğinin farkındayım Jesse. Şimdilik iyi bir uyku çek, yarın erken saatlerde hala burada olmazsa beraber aramaya koyulalım. Ki o zamana kadar çoktan burada olacaktır." Jesse aklını okumuşum gibi bir bakış attı, ardından ufak bir "haklısın" ile yatağına döndü. Bende aynısını yapıp gözlerimi ağır ağır kapadım, karanlığın beni alıp götürmesine izin verdim.

***

"Olivia. Olivia, uyan." Birinin beni dürtüp durmasıyla uyandım. Gözlerimi ovuşturarak doğrulmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda karşımdakinin Jesse olduğunu fark ettim. Saate baktım, saat 8:00 gösteriyordu.

"Ne var sabahın bu saatinde Jesse?"

"Petra, gelmedi. Bakarız demiştin."

"Annesine yalvaran çocuklar gibi davranma, geliyorum."

Açılıp karşıdaki derede yüzümü yıkadım, elmalardan iki tane kapıp birini Jesse'ye verdim. Petra'nın gittiği mağarayı bilsek de onu bulmak sanıldığı kadar kolay olmayacaktı. Bir süre bu düşünceler içinde sessizliği bozmadan yürümeye devam ettik. Mağaraya ulaştığımızda içerisinin meşaleler ile döşendiğini fark ettik. Petra buraya birkaç kez gelip gitmişti, dolayısıyla şaşırmadım. Madenin içine girdik, adımlarımızın sesi mağaranın soğuk duvarlarında yankılanıyordu. Etrafta bulunabilecek herhangi bir yaratığa karşı gardımızı almıştık, ancak her yer meşale dolu olduğundan fazla endişeye gerek yoktu. Bir süre bu şekilde yürüdükten sonra bir çıkmaza ulaştık, çıkmazın yanında ise büyükçe bir taş yığını vardı. Belki taş yığının oradan bir geçiş olabilirdi ancak pek gözükmüyordu. Acaba Petra mağaradan umudu kesip başka bir yere mi gitmişti?

"Ee, şimdi ne olacak?"

"Bilmiyorum... bekle, bunu duydun mu?" Dikkat etmediğimden Jesse'nin neyden bahsettiğini anlamadım, kulak vermeye karar verdim.

~Biri mi var? Yardım edin!~

Kısık bir ses duydum. Ses tanıdık geliyordu, Jesse ile birbirinize bakıp hızla etrafa göz gezdirdik.

"Petra? Orada mısın!" Jesse seslendi.

~Jesse? Ow.. Evet. Ayağım bir taş yığınına sıkıştı! Bu maden her an çökebilir, sağlam değil... Her yerden yaşlar yuvarlanıp- Iğh -yuvarlanıp duruyor.~

"Sen iyi misin?"

~Daha iyi olduğum günler vardı.~

Taş yığınını binbir zorlukla kaldırmaya uğraştık, ancak pek bir işe yaramıyordu. Bir süre bu şekilde çabaladıktan sonra toprağın ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Ve ne olduğunu bile anlamadan altı lav dolu bir uçurumun kenarına tutunuyordum. Taşların çoğu da benimle birlikte aşağı geldi ve hepsi lava büyük bir sesle düştüler. Petra'yı görebiliyorduk, ayağı iki büyük taş arasına sıkışmıştı. Ancak şu an dikkatimi verecek halde değildim. Gittikçe elimin kaydığını hissettim.

"Olivia! Dayan!"

Tutunmak için elimden geleni yaparken büyük bir ses ile irkildim.

"Fazla zamanımız yok, maden yıkılacak!" Petra endişe ile bağırdı.

Jesse elimi yakaladı ve beni yukarı çekmeye uğraştı. Lavın sıcaklığını iliklerimde hissediyordum sanki, korku içime işlemişti. Tüm gücümle tutundum ve kendimi Jesse'nin de yardımıyla yukarı çektim. Madenin yıkılma sesleri geliyordu, tam o sırada başıma koca bir taş düştüğünü hissettim. Petra ve Jesse ismimi bağırıyorlardı, ben ise düşüp bayılmamak için canla başla mücadele ediyordum.

"Petra, çabuk çık oradan!" Jesse seslendi Petra'ya yardım etmeye çalışarak.

"Yapamıyorum, ayağım!"

Tam o sırada Jesse'nin arkasından koca bir taş daha düştü, ancak o durumu hızlıca fark edip taşın ilerlemesini engellemek için tüm vücudunu kullandı. Petra oradan hemen çıkmazsa, ikisi de ezilip ölecekti. Jesse'nin alnından akan teri görebiliyordum, daha fazla tutacak gücü yoktu. Bir şeyler düşünmeliydim. Ancak kulağınız ağır ağır çınlayıp başınızda büyük bir acı hissediyor ve gözünüz kararıyorsa düşünmek pek de kolay olmayabiliyor.

Tam o sırada aklıma yanımda getirdiğim kazma geldi. Tüm gücümle çantama ulaşıp içinden taş kazmayı çıkarıp Petra'ya attım.

"Bunu kullan." zayıfça söyledim. Başımdan aşağı akan bir sıvı olduğunu hissettim, sıvı alnımdan süzülüp yavaşça yere aktı. Kırmızıydı. Görüşüm tamamen kararıp bayılmadan önce hatırladığım son şey Petra'nın ayağındaki taşı kazıp çıkması ve birinin beni taşımadıydı.




Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro