Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Kanlı Mezuniyet

-Durun Daha Müziği Başlatmayın 0.0-

Jesse

''Axel, şu papyonu atıver!'' Hepimiz mezuniyet telaşı içerisindeydik. Olivia, Petra ve Jess bizim evimizde, Axel ben ve Lukas ise Axel'ın evinde hazırlanıp buluşma kararı aldık. Mezuniyet için siyah takım elbise ve aynı ton papyon takacaktım. Klasik, formal bir giyim tarzı. Lukas'ın takım elbisesi ise benimkisine benzer, ancak lacivert renkteydi. Jessica Lukas'ı gördüğünde umarım yerlere yatmaz. Axel'ın kıyafetinin ona uyması için birkaç gün terzilerde sürünmek zorunda kaldık ancak buna değmiş gibiydi. Papyonumu bağladıktan sonra anime tarzı düz saçlarımı her zaman olduğu gibi taradım, kol düğmelerimi iliştirdim ve hazırlığım tamamlanmıştı. Diğerlerini bir kez daha süzerken telefonumun titreştiğini gördüm, yatağa uzanıp cihazı kaptım. Arayan Jessica'ydı, kızların hazır olduğu sinyali de elimize ulaşınca son kontrollerimizi yapıp yola koyulduk.

''Çok gerginim.'' Sarışın çocuk sessizliği bozdu. Lukas her ne kadar rahat ve havalı olsa da bazen her şeye fazla panik yapabiliyor. Mezuniyet ise gerçekten telaşlanılacak bir konuydu, dolayısıyla hak verdim.

''Al benden de o kadar, üstümde büyük bir baskı var gibi hissediyorum. Zaten bir partnerim bile yok.'' düşüncelerimi dışarı aktardım. Bu sözümden sonra Axel ve Lukas bana garip garip bakışlar atmaya başladı.

''Ne?''

''Oraya gidince mutlaka biri bulursun.'' demekle yetindi Axel. Tam ne demek istediğini soracak iken Jessica'nın sesi ile dikkatim dağıldı. Üstünde koyu yeşil parlak bir elbise vardı, ince askılı ve düz yakalıydı. Elbise'nin etek kısmı göze batmayan beyaz taşlar ile süslenmişti. Saçlarını da topuz yapmış ve ucundan bir tutam bırakmıştı, kimin kardeşi ki çok güzel görünüyordu.

Jessica'nın ardından Petra ve Olivia bir şeyler fısıldaşarak geldiler. Olivia ten rengine oldukça yakışan kırmızı tonda bir elbise ile siyah, süslü bir kolye takıyordu. Elbisesi uzun, transparan kollar ile tamamlanmıştı. Yanında ise Petra, dünyanın en güzel kızı duruyordu. Siyah, yandan perçemli elbisesi omuzlarını kapatan askılar ile süslenmişti. (Bu elbiseyi bir fanartta görmüştüm, ne yazık ki bulamadım.) Kızların hepsi güzel görünüyordu, umarım biz de fena gözükmüyoruzdur.

Axel ile Olivia arkada birbirine sevgi sözcükleri yağdırırken önden yürüyen dörtlü olarak lafı kaynatmaya başladık. Konu dans anı partnerimizin kim olacağına geldi. Ve aşırı trajikomiktir ki, aramızda kimsenin eşi yoktu. Bir süre sessizlik ile yolumuza devam ettik, ardından Lukas kendinden beklenmeyeni yaptı. Jessica'ya dansa davet ederse kabul edip etmeyeceğini sordu. Çekingenliği her halinden belli oluyordu, ancak Jessica'nın Lukas'a nasıl ölüp bittiğini biliyorum. Jess o an içindeki tüm havai fişekleri salmamak için çabalıyordu diyebilirim. Sesinde hafif bir heyecanlılık tonu ile teklifi kabul etti, geriye bir tek ben ve Petra kalmıştık. Petra'ya herkesin dans teklifinde bulunacağını hepimiz biliyorduk, bu nedenle sormaya bile tenezzül etmedim. Ancak kırmızı elbiseli bir kız aramızdan kaydı ve tüm havayı değiştirdi.

''Jesse yani insan arkadaşını dansa davet etmez mi, değil mi Petra?'' Başımı yavaşça ona doğru çevirirken Petra'nın Olivia'ya ölümcül bir bakış attığını görür gibi oldum. 

''Lütfen, hepimiz Petra'nın nasıl popüler olduğunu biliyoruz.'' dedim eğlenceli bir tonla. ''Şimdi herkes onu dansa kaldırır.'' Petra ne olduğunu anlayamadığım sözcüklerin ince dudaklarından çıkmasına izin verdi, ben de sorgulamadım.

''Ay olmaz, ben kararlıyım siz ikinizi dans ederken göreceğim.'' Olivia bu cümlesi ile tam olarak 'Seni kızıma alacağım' diyen komşulara benziyordu. Onunla tartışmanın bir sonuca varmayacağını biliyordum, dolayısıyla Petra'nın zeytin gözlerine doğru baktım. Ne soracağımı anlamış olacak ki başı ile onaylayarak hafifçe gülümsedi. Vay, dünyalar benim olmuştu.

Bir süre daha grupça mezuniyetin nasıl geçeceği hakkında sohbet ederken mekana vardık. İşte her şey buradan sonra başlıyordu. Müzik her bir ton atışında kalbim bir tık daha hızlı çarpmaya başlıyordu. Umarım rezalet bir mezuniyet partisi geçirmem, geriye dönüp bakınca hüzünleniyorum. Bu kadar yılın ne çabuk geçtiğini anladıkça. Bu yüzden bu önemli günü eğlenerek geçirmek istiyorum.

Hepimiz bir masanın etrafına toplandık ve etrafımızı süzmeye başladık. Bu mezuniyet okulun organize ettiği değildi, öğrenciler tarafından sadece eğlence ve dansların yapılacağı ikinci mezuniyetti, tabi Order'ın gelmesi gibi ağır etkinliklerin yapılması için okul da katkıda bulunmuştu. Bundan dolayı olacak ki her yer disco gibi renkli ışıklar ile döşenmiş, kokteyl masası kurulmuştu. Herkes gülüşüyor ve hareketli bir şarkı eşliğinde dans ediyordu. Daha ne olduğunu bilemeden partinin içine dalmıştık. Petra birden ayağa kalktı ve seslendi.

''E hadi gençler, ne diye burada oturuyoruz!'' O genelde sakin ve partilere uzak bir karakterdir, bu nedenle böyle demesine gerçekten şaşırmıştım. Ancak fazla kafa takmadım, dans pistine varıp ritme uyum sağladım. Klasik ve eğlenceli bir mezuniyet geçiriyorduk, daha ancak yarım saat olmuştu ki biraz oturup kokteyl içmeye ve bir iki lokma bir şeyler atıştırmaya karar verdik. Herkes temiz ve pürüzsüz beyaz örtü ile üstü kaplanmış masanın etrafına kuruldu ve espriler, dedikodular havada uçuşmaya başladı. Gerçekten tahmin ettiğimden fazla eğleniyordum, ortamın şakacı oğlanı olmam da işe ayrı bir keyif katıyordu.

''Dikkat, lütfen!'' Mikrofona vurulan iki tık ardından gelen ses ile irkildim. ''Tüm son sene öğrenci arkadaşlarım, mezuniyetimizin en can alıcı noktasına an itibariyle gelmiş bulunmaktayız. Duymuş olduğunuz üzere partimize Order of The Stone üyeleri katılacaktır, ve buraya varmalarına çok kısa bir süre olduğu bilgisi elimizde!'' Salonu dolduran alkış seslerini sakinleşmeye başlayınca anons devam etti. ''Ve kahramanlarımız buraya varana kadar, sizi eşlerinizle birlikte slowdance sahnemize davet ediyoruz!'' mikrofondan gelen sesin son kelimeleri ile yutkunup etrafıma baktım. Herkes büyük bir alkış patlaması ardından kalkıp piste yönelmeye başlamıştı, zamanı geldiğini biliyordum.

-Şimdi Müziği Başlatabilirsiniz-

''Petra?''

''Evet?''

~Let me be your hero~

Elimi ona doğru uzatıp masumca sordum; ''Bu dansı bana lütfeder misin?'' (asfsa bi garip oldum şu an)

Petra başını yere eğip gülümsedi, ardından elimi tutarak ayağa kalktı.

''Tabii ki.''

~Would you dance, If I asked you to dance,

Would you run, and never look back?

Would you cry, If you saw me crying?

And would you save my soul, tonight?~

Ve o an Petra'nın hafifçe gülümsediğini, kızardığını fark ettim. Bana özgüven veren şey bu olmuş olacak ki, şarkı bittiğinde ona açılmayı düşünüyordum.

Petra

Şarkının bu kısmı gerçekten yüreğime dokunmuştu. Geçen gün birbirimiz omzunda ağladığımız zaman aklıma geldi, hafif bir gülümsemenin ve kızarmanın yüzümde belirmesine engel olamadım.

~Would you tremble.. If I touched your lips?

Would you laugh? Oh please tell me this..

Now would you die, for the one you love?

Hold me in your arms, tonight?...

I can be your hero baby...

I can kiss away the pain.

I will stand by you forever..

You can take my breath away..~

Jesse ile göz göze geldik, birbirimize gülümseyip o şekilde bir süre bakıştık. Ardından Jesse göz temasını ayırdı, ve müziğe ağız hareketleri ile sessiz bir şekilde eşlik etmeye başladı.

~Would you swear, that you'll always be mine?

Or would you lie? Would you run and hide?

Am I too deep, have I lost my mind?

I don't care your here, tonight.~

Şarkının tam ikinci nakaratında iken tam 4 el silah sesi ile hepimiz yerimizden sıçradık. Yine aynı şeyin olacağından korktum, tüm kanın yüzüme sıçrayacağından ve Jesse'nin önümde yığılıp kalacağından. Ancak bu sefer farklıydı, kanlar yüzüne sıçrayan ben değil, başka insanlardı, ve Lukas onlardan sadece biriydi...

~I can be your hero baby.

I can kiss away the pain~

Tüm salonun çığlıkları ile bastırdığı müziğini sesi hala işitilebiliyordu. Hepimiz şok içinde yere yığılan Jessica'ya baktık.

''JESSİCA!!'' Jesse kalabalığı yarıp geçerek yerde kanlar içinde yatan kardeşi ile olayın şoku ile donup kalan Lukas'ın yanına koştu, ardından ben de koştum. Herkes etrafa dağılmaya başladı.

~I would stand by you forever

You can take my breath away~

''JESSİCA, UYAN.. SEN DE BIRAKAMAZSIN, DUYDUN MU?'' Sanki her şey ağır çekimdeydi, hiç bir şey diyemeden, öylece durdum. Jesse hıçkırıklar içinde ağlamaya başlamış, geri kalan herkesin gözünden yaşlar süzülüyor, tüm salon oraya buraya kaçışıyordu. Kulaklarım duymaz oldu, en son işittiğim şey acele ile duyurulan bir haberdi.

''BOMBA VAR!''

Ardından büyük bir patlama sesi geldi ve her şey siyaha büründü.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro