Hayatımın En Güzel Günü
Sanırım tam ON gündür YB atmıyorum, what a shame, what a shame...
Olivia
''Dünya küçükmüş cidden ya!'' Heyecan içinde ayaklarımı kontrolsüzce sallamaya başladım. Petra ve Jesse'yi birlikte gördükten sonra olanı biteni anlamak için köşedeki Minebucks'ta oturup birer kahve içmeye karar vermiştik. Bu mükemmel galibiyetin üstüne bir de Petra'nın gelmesi rüya gibiydi!
''Sakin ol Olivia! Masayı devi- Maalesef Petra'nın cümlesini bitirmeye fırsatı olmadan ayağımı şiddete masaya çarptım. -receksin.''
Etrafımızdaki insanlar bize garip garip bakışlar atıyordu. ''Özür dilerim.. Çok pardon.'' Axel ve Petra dudaklarından ufak bir kıkırtının kaçmasına izin verdi, bunun karşılığında benden kızgın ve nefret dolu bir bakışı hak ettiler. Toplum içinde rezil olmak en nefret ettiğim davranışlardan biri olsa gerek. Yaşadığım utancı kapamaya çalışıp sakarlığım sayesinde yarısı masaya dökülen kahveme kilitlendim. Sıcacık içeceğimden bir kaç yudum alıp stresimin yok olmasını hissettim. Artık eski moduma döndüğümü fark edince başımı doğrulttum. Ortada yanlış bir şeyler vardı, bunu anlamak da zor değildi. Konuyu açmama fırsat vermeden öne atıldı Axel.
''Jesse, hasta falan mısın, solgun görünüyorsun.''
''Yok bir şey..''
''Var bir şey.'' ısrar etti Axel.
''Sadece yağmura yakalandım, her tarafım ıslak zaten.''
''Ne yağmuru? Etraf kupkuru.''
''Minecraftia'yı bilmez gibi konuşma Axel. Bir yanda fırtına varken iki metre ötesinde güneş açabilir.'' Ortaya atıldı Petra. Haksız da değildi, buna daha önce az şahit olmadım. Ancak Petra'nın üzgün bir yavru köpek gibi Jesse'ye bakışından ve Jesse'nin gözlerini bir saniye olsun kahvesinden ayırmayışından anlaşılıyordu, burada daha farklı bir olaylar dönüyordu. Fazla kafa takmamaya çalıştım, eski dostum geri dönmüştü. Zaten ne olabilirdi? Bugün en mutlu günümüzdü.
''Jesse, yarışmada birinci olduk oğlum! Solgun falansın ama biraz neşelenmeye çalış, bak Petra da-''
''BANA PETRA DEME!'' Ellerini büyük bir hızla masaya vurarak ayağa kalktı Jesse. Biz de dahil mekandaki herkes korku ve şaşkınlık içerisindeydik. Jesse kafeyi terk etmeden önce Petra'ya tarif edilemez bir bakış attı, ardından Reuben'ı da alıp çıktı. Kafedeki herkes bize bakıp fısıldaşırken Axel ile ben şaşkınlık içerisinde bakışlarımızı Petra'ya çevirdik. Zeytin gözlerini biraz önce Jesse'nin olduğu yerden ayırdı, yutkunarak hızlıca başını çevirip kahvesinden kocaman yudumlar aldı. Bir dikişte kahvesini bitirerek eli ile yavaşça ağzını sildi. Boğazını temizledi ve gözlerini olduğu yerden ayırmadı. Gözleri dolu duruyordu ancak ağlayacak gibi bir hali yoktu, bu yüzden neler olduğunu öğrenmek için hafifçe sorgulamakta bir sorun olmadığını düşündüm. Axel'a 'Jesse'nin peşinden git' şeklinde kaş göz hareketleri yaptım. Normalde bu koca herif bunu da anlamazdı ancak durum Axel'ın kafasını toplayabileceği kadar ciddiydi anlaşılan. Aklımı gereksiz düşüncelerden arındırıp rahatlatıcı bir ses tonu ile Petra'yı sorgulamaya başladım.
''Hey, böyle küçük, miniminnacık, ufacık bir ihtimalle aranızda bir şeyler dönmüş olabilir mi?''
''Hah.. klasik şeyler işte. Bilirsin, karşılaştık ve o lanet hastaneden kaçtığım için bana oldukça sinirliydi. Haklıydı da, olabilecek en kütü arkadaşım..''
''Hayır hayır öyle düşünme, hepimiz seni çok seviyoruz. Onun en yakını sendin ve bu yüzden gitmene sinirlenmiş olması normal, affedecektir.'' kırmızı kafayı rahatlatmaya çalıştım ancak pek işe yaramış görünmüyordu. Yapmacık bir gülümseme ile karşılık verdi sadece. Bir süre sessizlikten sonra parayı ödeyip olanlar için özür dileyerek Minebucks'ı terk ettik.
Jesse
Dost.. Dostum... Of Jesse.. Bekle!'' Kulağıma ulaşan sesi duymazdan geldim. Oldukça sinirliydim ve yürümeye devam ettim.
''Bak aranızda ne oldu bil..bilmiyorum ama, huf.'' Axel nefes nefese kalmış ve omzumu yakalamayı başarmıştı. Enerjisini topladığında sözüne devam etti. ''Bi dur konuşalım.. Petra demem bir daha tamam.''
''Petra burada mı?!'' Başımı çevirdim ve bize merakla bakan Lukas'ı fark ettim. Selam dahi vermeden insanların işlerine burnunu sokmak ve konuşmalarını dinlemek mi? Yüzsüzlükten fazlası bu. Aynılarını düşünüyor olacak ki, Axel kaşlarını çatıp Lukas'ın üstüne yürüdü.
''Senin meselen değil kedi çocuk.''
''Eğer konu eski bir arkadaşımsa, evet öyle.''
''Eski arkadaş ha?'' Alaylı bir ses tonuyla homurdandım. Ardından gözlerimi devirerek bir kahkaha kopardım, aniden ise simamı bir nefret ifadesi kapladı.
''Sanırım yıllar önce geride bıraktıkların eski arkadaşların kategorisine girmiyor.. Bak Lukas, yeterince sinirliyim, özellikle mahalle kedileri ile uğraşmak için. İstersen 'eski arkadaş'ını da alıp ikiniz beraber bir daha gözüme gözükmeyecek bir yerde toz olup yaşayabilirsiniz, ha?''
''Pekala Jesse, kabul edeyim. Bu sefer beni ölmeden mezara gömdün. Ancak sandığın gibi biri değilim.''
''Tabii, eski arkadaşın da değildi.'' sinirle çıkıştım ve Axel'a geçmişimi arkada bırakamadığımı belirttim. Ardından ormana doğru adımlarımı atmaya devam ettim, Axel artık beni takip etmiyordu. Gözümün ucuyla baktığımda Petra ve Olivia'nın onlara yetiştiğini fark ettim. Adımlarımı hızlandırdım, sanırım artık onları kaybetmiştim. Yıllar geçtikten sonra Lisedeki o huzur bulduğum yer de gitmişti, ancak artık ormanın ortasında geçen dere kenarında stresimi atabiliyordum. Ay ışığı her zamanki güzelliğiyle soğuk suların üstüne düşüyordu. İç çektim, yerden bulduğum bir taşı derede sektirdim.
''Yeniden merhaba, Jesse.''
Duyduğum derin ses ile arkamı döndüm, kim olduğunu çıkaramadığım birini gördüm. Bizimkilerden biri olabilir diye düşündüm ancak sesi çok daha derin ve titrekti.
''Sen de kimsin?'' Figür, ay ışığının olduğu yere bir-iki adım attı. Figürün elindeki bıçağı fark etmem fazla zamanımı almadı, ve bıçağın ucunun gösterdiği kişi de Petra'nın ta kendisiydi. Notch, her zaman yaptığım şeylerden pişman olmak zorundayım değil mi?!
''Bak burada ne var Jesse?'' İçimde biriken korkuyu görmezden gelmeye çalıştım, ancak başaramıyordum.
''O kızı rahat bırak ve yüzünü göster pislik herif.'' Petra'nın gözlerinde daha önce görmediğim bir korku ifadesi vardı. Kendisini korumada çok iyi olduğunu biliyorum, ancak bu sefer yapamıyordu.
''Tsk..tsk..tsk. Sana böyle mi öğrettim, lütfen büyüklerine karşı terbiyeni bozma Jesse.'' Figür bir adım daha ileri adım attı ve yüzü artık gayet rahat seçilebiliyordu. Simsiyah, uzun saç ve sakallarından, yeşil paltosuna ve soğuk gözlerine kadar.. Her şeyi seçilebiliyordu. Yıllar boyu bana ve arkadaşlarıma bu kadar acılar yaşatan, şu an bu halde olmama neden olan adamın yüzündeki her bir karış seçilebiliyordu. Gözlerim sonuna kadar açık, karışık duygularımdan dolayı ayağım titremeye başlamıştı.
''Ivor... Lütfen beni rahat bırak...'' Petra yalvardı.
''Aa, Jesse. Arkadaşına yardım etmeyecek misin? Seni alçak gönüllü bir çocuk olarak bilirdim.''
Derin bir nefes aldım, konuşmak için cesaretimi toplamam gerekirdi. Petra'ya baktım, ardından ona.
''B-baba, lütfen...''
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro