Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

"Belki Bir Yazar Olurum" ~FİNAL~

3. Şahıs

Kahramanlarımızın uzun süredir hazırlandığı gün gelmişti. İşte, koca yaratığın tam karşısında duruyorlardı. Wither devasa mor ışıklarını sağa sola sallamaya devam ederken, onlar ise kendilerince taktik geliştiriyorlardı. Planlarını bitirmelerinin ardından Wither ile yüz yüze geldiler. Yaratığın etrafta oluşturduğu şiddetli rüzgar Jesse ve arkadaşlarının saçlarını sertçe okşuyor, etraftaki yaprakları havalandırıyordu. Hepsi içten içe korkmuştu, ancak bunu belli eden yoktu.

Korkuya zaman kalmamıştı.

Jesse düşündü, okulun ilk gününden geç kalışını, kardeşi ile geçirdiği güzel zamanları, onun elinden yediği o lezzetli pancakeleri, Petra'yı ilk gördüğü anı, ay ışığının altında oturuşlarını..

Derin bir nefes alıp grup arkadaşlarına döndü. Endişeli bir gülümseme dudaklarında belirirken, onlara iyice baktı. Hayatını çok daha iyi bir yere çevirmişti onlar, katlanılabilir bir yere. Babasının pisliğini onun üzerine yıkmamış, ona arka çıkmışlardı.

"Zaman geldi."

Herkes planlanılan üzere ayrıldı. Lukas ve Petra Wither'ın dikkatini sağdan, Olivia ve Axel soldan dağıtacaktı. Jesse ise büyülü elmas kılıcını yaratığın tam gözünün ortasından yapay beyninin derinliklerine gönderecekti.

"Jesse!" kısa ve kararlı bir ses geldi kumral oğlanın arkasından. Sesin geldiği yöne döndüğünde tatlı, sıcak bir dudak hissetti onunkine karşı. Öpücüğün sahibi Petra'dan başkası değildi.

"Tekrar diyorum, Sana güveniyorum." (of kafiye yaptım)

Jesse gülümsedikten sonra çeneleri yerlerde olan grup arkadaşlarına hıxlı bir bakış attıktan sonra işaret verdi. Olivia'nın fangirllendiğini metrelerce uzaktan görebiliyordu. Gülümsemesinin yerini ciddi ve kararlı bir bakış aldığında artık hazırdı.

İlk olarak Axel Witherstorm'un dikkatini çekmek amacıyla kalın ve sesli bir çığlık attı. Beklendiği üzere yaratığın bir parça dahi ilgisini çekemedi. Olivia erkek arkadaşının arkasından kafasını sallayıp elini alnına sertçe çarptı.

Axel arkasını dönerek alt dudağını ısırdı, kendini rezil olmuş hissediyordu. Dikkatini tamamen dağıtmıştı ve üzerine serpilen mor ışığın farkına varamadı. Ayakları yerden kesilirken korku dolu bir çığlık daha kopardı dudaklarının arasından.

"Cidden Axel, CİDDEN AXEL!" Olivia tüm hızıyla koşarak tam zamanında koca adamı ayağından yakaladı. Ayakkabıları ellerinden yavaşça kayıyor, kendisinin de yukarı bir vakum misali çekildiğini hissediyordu. Düşünüyordu ancak bu durumda yardım istemekten başka çaresi olmadığının farkındaydı.

"PETRA, LUKAS!"

İki arkadaş Olivia ve Axel'ın içinde bulunduğu durumu görünce bütün güçleriyle yardıma koştular. Yetişemeyecekleri kadar uzağa çekildikleri için etraflarına bakınmaktan başka çareleri yoktu. Belki birbirlerinden yük alarak daha uzağa ulaşabilirlerdi ancak Lukas mahvolmuş haldeydi ve Petra'nın onu taşıyacak gücü yoktu.

İşte o an zeytin gözlü kızın aklında bir fikir belirdi, bir anı. Jesse ile beraber elmaları toplamak için nasıl ağaca uzandıklarını, nasıl başarılı olduklarını. Tam o sırada Jesse de yanlarında bitmişti.

"Jesse, beni yukarı kaldır. Onlara ulaştığımda ise bizi aşağı çekin." Zaman kısıtlıydı, Jesse sorgulamadı. Ellerini birleştirip aynen bir önceki seferki gibi tüm gücüyle kaldırdı Petra'yı. Kızın botları Jesse'nin ellerine batıyor ve canını acıtıyordu ancak başka bir şansları yoktu. Yüzünü buruşturdu ve dişlerini sıktı, zümrüt yeşili gözlerini kısarak göz kapaklarının arkasında sakladı. Son bir hamleyle Petra'yı yukarı itekleyerek diğerlerine ulaşmasını sağladı. Petra ulaştı ulaşmasına, ancak kara tenli arkadaşının limon yeşili ayakkabılarına yetişemeden. Yere kapaklandı. Jesse ve Lukas Petra'nın toparlanmasına çabucak yarsım ettiler, bakışlarını tekrar Olivia ve Axel'a çevirdiklerinde ise çoktan gözden kaybolmuşlardı.

"Hayır!"

"Axel, Olivia!"

Çığlıklar gökyüzünde dağılarak uzun mesafe ötelerden duyuldu. Jesse gözleri ile endişeyle mor ışıkları süzerken bir ses geldi, yaratığın tam tepesinden.

"Buradayız!"

"Axel, Olivia!" bir kez daha haykırdı Jesse. Nasıl olduğu anlaşılmaz, kendilerini binbir güçlükle yaratığın ağzına girmeden tepesine çıkarmayı başarmışlar, kan dolu keskin dişlerin gazabından kurtulmuşlardı. Özellikle Axel Witherstorm'un tepesinde durmakta güçlük çekiyordu, ancak başarabileceklerinden emindi Jesse.

Adrenalin damarlarında dolaşıyor, tüm vücuduna karşı koyması zor bir heyecan ve güç veriyordu. Enerjisinin tekrar dolduğunu hisseden Jesse hızla ayağa kalktı, avazı çıktığı kadar bağırdı.

"Olivia, Axel! Wither'ın dikkatini arkasına vermesini sağlayın!"

Ne şanslı bir durumdur ki Axel ve Olivia çağrıyı duydu ve düşünmeye başladılar. Olivia her zamanki zekası sayesinde parlak bir fikirle ortaya çıktı. Axel'a siyah, taştan yapılma koca cüsseli yaratığın arka kısmına tüm gücüyle vurmasını istedi, Axel onayladı. Bu wither'ın dikkatini dağıtırken Olivia temkinli adımlarda Wither'ın mor parlayan gözünün önüne sağlam bir yumruk indirdi. Yaratık acı ile inleyerek cüssesini sağa doğru savurdu. Savrulmanın etkisiyle dengesini kaybeden Olivia köşeden aşağı sarkarken Axel hayatında ilk defa seri hareketlerle düşen kızı bileğinden sıkıca kavradı.

Aşağıda da işler çok yolunda değildi. Lukas iyice güçten düşmüş ve Petra'nın bileği burkulmuştu. Bu ona havai fişeklerin fırlatıldığı zaman ayağını burkuşunu hatırlatıyordu. Bekle, havai fişekler! Petra onlardan ne olur ne olmaz diyerek iki tane almış, ceplerine yerleştirmişti.

"Jesse, bunları kullan!"

Jesse Petra'nın ona uzattığı iki havai fişeği aldı ve çok geçmeden onun düşündüklerini anladı. Ancak yaratığın dikkatini şu an dağıtmak, zaten zor bir halde olan Axel ve Olivia'yı büyük ve kaçarı olmayan bir riske atmak olurdu.

Lukas'tan ağır öksürükler geldi, dizlerinin üstüne kapaklandı. Ne yapacaklarını düşünürken onu fark eden çiftimiz de hemen yanında bitti.

"Lukas, sana neler oluyor?!" Petra kafa karışıklığı içinde bağırdı, rüzgarın sesini bastırmayı umarak. Jesse durumu biliyordu, ve söylemiyordu.

Jesse durumu biliyordu ve söylememek içinden büyük bir parçayı alıp yaratığın altında bulunan okyanusun en derinlerine atıyordu.

"O.. Hasta." sonunda ağzındaki kelimeyi çıkarmayı başardı. "Sen dinlen Lukas. Güven bana biz halledeceğiz."

Ancak ufak bir sorun var, bu sözlerine kendisi de inanıyor muydu?

Petra, Axel ve Olivia'nın daha fazla dayanamayacağını fark eden ilk kişiydi. Wither arkasını döndüğünden düşseler dahi okyanusa değil, sert kara parçasına denk geleceklerdi. Fark etmeden kendi mezarlarını kendileri kazmışlardı.

"Jesse!" Petra uyardı. Ona dikilen yeşil gözlere parmağıyla arkadaşlarına çevirterek yol gösterdi. Jesse içinde korkunun yer aldığını hissedebiliyordu. Hiç kimsenin ellerinden kayıp gitmesine izin veremezdi, hayır. Jessica'dan sonra olmaz.

"Bir yol var.." öksürüklerin içinde sarı saçlı oğlanın sözleri duyuldu. Parlaklığını çoktan yitiren saçı artık solgun duruyor, teni gri bir hal almıştı. "Tek bir yol."

Jesse ve Petra üzgün bakışlarını ona çevirdi, şaşkın.

"Nedir bu yol?" Jesse sordu sabırsız ve umutsuzca.

Lukas bakışlarını arkaya çevirdi, bir kola.

"Şu kol, şu kolu çekersek okyanusun suyu buraya düşecektir."

Petra ikna olmamışçasına güldü.

"Bu intihar olur."

Haklıydı, çünkü kol yaratığın tam altında yer alıyordu. Mor ışıkların kaynağının tam ortasında.

Lukas, onları ikna etmek için zaman olmadığını biliyordu. Olivia, Axel'ın elinden yavaşça kayıp gidiyordu. Gücünü son bir kez toplayarak hiçkimsenin konuşmasına zaman bırakmadan yolunu kola doğru çevirdi. İçinde kalan son umudu ve gücü kullanarak koştu. Mor ışıkları yarıp geçerek kola ulaştı. Okyanus ve gök mavisinin anlatılamaz bir tonunun sahibi olan gözlerini son bir kez Jesse ile buluşturdu, içinde acı ve huzur vardı. Ayakları havalanmaya başladı, yakından bir çığlık koptu. Olivia ve Axel'a aitti bu çığlık. Şimdi ne olacağını bilerek kolu çekti Lukas. Güce karşı koymayarak ışıkların onu götürmedine izin verdi. Wither o çirkin yüzünü diğerlerine doğru çevirdiğinde, Olivia ve Axel serin sularla bululmuş, diğerlerinin yanına gelmişlerdi. Wither kocaman çenesini aralayıp Lukas'ı içine aldığında acı dolu bir çığlık koptu. Arkadaşlarının gözü önünde, sarı saçlı oğlan vahşet içinde parçalara ayrıldı. Kan, her yere dağılıyordu, diğerlerinden çığlıklar yükseliyordu. Olivia kocaman bir çığlık koparmış, dizlerinin üstüne çökmüş ağlıyordu. Petra bir köşeye çekilip kustu, ardından üzerindeki şoku atlatmayı umarak derin derin nefesler aldı. Jesse ve Axel Lukas'ın adını çığırıyordu. Jesse ellerini kalbinin tam üzerine koydu, bu sefer doğru yere yerleştirdi. Parmaklarını öylesine bastırdı ki kalbine, tırnakları zırhında derin çizik izleri bıraktı. Dahademin gördükleri vahşet, asla akıllarından silinmeyecekti.

Jesse başını kaldırdı, kendini bu yaratığa teslim edemezdi, hayır. Lukas bir kahramandı, hayatlarını kurtarmıştı. Onu affettiğine öylesine mutluydu ki.

Beceriksizce ayağa kalktı, göğsünü dikleştirdi ve ciddi bir ses tonuyla söyledi.

"Bu işi bitiriyoruz."

Olivia hala sakinleşmemişti, Axel en az onun kadar şokta. Jesse bu durumda ona yardım edebilecek tek bir kişi biliyordu.

Petra.

Birbirlerinin aklını okurlarmışcasına başıyla onayladılar birbirlerini, gözleri birbirlerinin en derinliklerinde kaybolurken. Jesse, Petra'nın ona verdiği havaii fişekleri geri kızıl kafaya uzattı, ellerini yanaklarında dinlendirirken son bir kez tutku ile dudaklarını onunkilere bastırdı. Petra, gördüğü ilk anda aşık olduğu oğlanın sıcak dudaklarında, farklı bir dünyada kayboldu. Zaman kaybetmeden, bir an duraksamadan onu geri öptüğünde, içinde hüzünlü bir umudun doğmasını engelleyemedi. Dudakları birbirini eritirken ayrıldılar, bir şey söylemeye gerek kalmamıştı. Petra havaii fişekleri yaratığın sol tarafına duygusuzca fırlattı, fişellerin parıltıları siyah, cam gibi gözlerinden parıldayarak yansıyordu. Diğer elden Jesse, yanaklarından süzülen yaşı umursamadan kendini mor ışığa saldı. Petra korkmuyordu, yapacağını biliyordu.

Jesse yaratığın tam çenesine tutundu, iğrenç kokuyu içine soluduğunda kusmamak için büyük bir mücadelere girmişti. Taze kan kokusu, Lukas'ın parçalanışını getirdi aklına. Yüzeyi ayna gibi yansıyan kılıcında kendi yansımasına baktı, başını sola eğip birkaç kemik çıtlattı. Ardınsan hiç acımasızca kılıcının ucunu keskin dişlerinin tam dibine geçirdi.

Yaratık bir kez daha acıyla inlediğinde Jesse kendini yukarı atmayı başarmıştı. Onu tatmak ve parçalara ayırmak isteyen koca bir ağzın önünden sarkarken, kılıcı ile yaratığın zayıf görünen noktalarına saldırıyordu. Aşağı salınan ayaklarını tüm gücüyle yukarı çektiğinde yaratıkla göz gözeydi. Bir an dahi tereddüt etmeden kılıcını mor parlayan gözlerinin en derinlerine batırdı.

***

"Petra?"

Kızıl saçlı kız okuma gözlüklerini çıkarıp başını yukarı çevirdi. Ona gülümseyen bir çift yeşil göze bakıyordu. Siyah, uzun saçlı, sarı saç tokasına sahip bir çift yeşil göze.

"Aiden'ı kitabındaki 750 okunma için tebrik etmeye gidiyoruz, gelmek ister misin?"

"Zaten şu an onu okuyordum. Haydi."

***

"WHOOOOO!"

Parti ışıkları her yerde sallanıyor, insanlar dans ediyordu. İşte tam orada uzunca bir masanın dibinde 10 kişi dikiliyordu. Şampanya patlatıp, espriler yapıyorlardı.

"Kitap iyi güzel de, beni çok ağlak yapmışsın Aiden." Petra'dan yükseldi ses.

Jesse devam ettirdi. "Ayrıca ben Nell'e karşı bir şey hissetmedim ki, yani o anlamda."

"Beni neden o kadar erken öldürdün, nefret falan mı ediyorsun yoksa?" Jessica şakacı bir tavırla kılıcını Aiden'ın boğazına götürdü.

"Tamam kötüydüm falan teröriste döndürmüşsün beni." Ivor söylendi.

"Aman, karışmayın Rahibe Teressa'ya." Petra çıkıştı. Ivor kalın kaşlarını parmağında nişan yüzüğü parıldayan kızıl saçlı kıza çattı.

"Beni çok sinir bozucu yapmışsın, brah." Nell söylendi. "Ben hikayede bile yoktum be! Halbuki Petra'ya self savunma tekniklerini öğreten bendim." Em ekledi.

"Bizde Olivia ile çıkıyor değiliz yani." Axel boynunun arkasını kaşıdı. "Aynen, utandım okurken." Olivia söylendi.

"Ben Reuben gibiydim." dedi Lukas. Etrafı bir sessizlik kapladı. "Özür dilerim Jesse."

"Hayır, hayır özür dileme. Cidden, hikayede Reuben'a ne oldu? Birden ortadan kayboldu."

Aiden başının arkasını kaşıdı. "O da domuzcuk arkadaşlarıyla mutlu bir hayat yaşamasın mı yani?" bunun ardından herkes güldü. "Sizi ben şekillendirdim bu hikayede. Buna yaratıcılık deniyor hani, şikayet etmeyin."

"Jesse ile ilişkimizin başlamasının bu kadar tarihsel anlatılmasına şaşırdım sadece. Olayların oluşu güzeldi." Petra söyledi.

"Vee, şu ana kadar aldığımız en güzel yıl dönümü hediyesiydi." Jesse ekledi.

"Bu zaten ilk nişan yıldönümünüz."

"Her neyse."

Bu sohbet derinkeştikçe derinleşti, tatlı anılar herkesin zihnine kazındı. Onlar şimdi beraberler, belki ilk görüşte aşktı, belki değil. Peki ne fark eder? Onlar şu an mutlulardı.

                            ~SON~








Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro