Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

MSOM? -6- ❝Sapık❞

Yine uzun bir bölüm oldu. Fakat bu bölümü çoook eğlenerek yazdım. Umarım beğenirsiniz.

-Bu bölümü hikâyelerime mükemmel kapaklar yapan okuruma ithaf ediyorum. Beni gerçekten çok mutlu ediyor yaa *-* Çok teşekkür ederim canım, seviliyorsun ♡♡

@KerimeMuslu

**Multimedya'da Ecrin, Barlas, Kerem, Erkin ve İrem var!**

İyi Okumalar.

-

6. Bölüm

▪Ecrin Karayel▪

"Barlas..."

Güçlükle dudaklarımdan dökülen adına karşın, her bir kasının taş kesildiğini hissettim. Bedeni o kadar gergindi ki, sanki ona sarılmamış da göğsüne bıçak dayamıştım. Üstelik bu sarılma kendi isteğimle gerçekleşmiş bir hareket değildi, yalnızca korkunun getirisi olan ani bir refleksten ibaretti. Mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde geri çekilip gözlerimi doğrudan gözlerine diktim. Bakışlarına yüksek dozda şaşkınlık enjekte etmişti.

Şaşkınlığının kaynağı, az önce ummadığı bir anda tenine hükmeden temas mı, yoksa benim hiç çekinmeden doğrudan gözlerine bakmamı sağlayacak özgüvenim miydi, ayırt edemiyordum.

"Kusura bakma, Çapkın birden yüksek sesle haylayınca bir anlık korkuyla yaptım." dedim.

Şaşkınlığını bir kenara bırakıp avuç içleriyle gözlerini ovdu. Derin iç çekişi kulaklarıma dolduğunda, gözlerimi hiddetle inip kalkan göğsüne diktim.

"Bir daha sakın, sakın bana dokunma!" dedi ve bunu söylerken bedeninden ufak bir ürperti geçti. "Yapma."

Yüzündeki sert ifadenin ardına gizlediği tuhaf bir şeyler vardı. Muhtemelen bedenindeki ufak titremeyi fark etmediğimi sanıyordu; ama onun yüzünde ve bedenindeki en ufak detayı yakalayabilecek kadar dikkatliydim.

"Sana isteyerek dokunmadığımı belirttim. Bir daha beni bu kadar korkutmazsan böyle bir şey yaşamak zorunda kalmayız." dedim.

Bir an olsun kendimden ödün vermeyeceğimi ona gösterebilmek için kaşlarımı kaldırıp sert bakışlarla gölgelenmiş gözlerimi onun derin kahvelerine odakladım. Her zamanki gibi, bakışlarındaki duyguları kamufle etmek için gözbebeklerinde tek bir duygu kırıntısı dahi barındırmıyordu. Gözleri sanki kara batak gibiydi, gittikçe beni daha da içine çekiyordu. Ne olursa olsun, o batağa düşmeyecektim.

"Bir de suçlu ben oldum, öyle mi? Odama saçma sapan bir bahaneyle girip eşyalarımı kurcalayan sensin. Yetmezmiş gibi benim için en kıymetli çerçeveyi kıran da sensin. Sakince sana burada ne halt ettiğini nasıl sorabilirdim?"

Can sıkıcı soğukluğu, bedenime cam kırıkları misali işlerken alt dudağımı ağzımın içine yuvarlayıp minik bir ısırık bıraktım. Barlas'ın keskin bakışları, hareketimden ötürü direkt olarak dudaklarıma kayarken bakışları yumuşar gibi oldu. Alt dudağımı serbest bıraktığımda, Barlas'ın bakışları hâlâ aynı yerdeydi. Dudaklarıma bakıyor olması tuhaf bir hissin vücudumu ısıtmasına neden olmuştu. Barlas ani bir hareketle başını yan tarafa çevirdi ve odasının kapısında bakışlarını dinlendirdi. Ardından eliyle kapısını işaret etti. Çenesi kasılmıştı.

"Çık dışarı!"

Sürekli öfkeli çıkışları canımı ciddi manada sıkıyordu. Aldığım nefesi sesli bir şekilde bırakıp başımı iki yana salladım. Hızlı hareket etmeye özen göstererek kapıya doğru ilerlemeye başladım. birkaç büyük adımımın ardından ayağımda keskin bir acı hissettim. Acıyla iç çektim. Gözlerim ayağımdaki acıya sebep olan cam parçasına takıldığında gözlerimi yumup yumruklarımı sıktım.

Cidden o cam kırıklarını hesaba katmadan öylece yürüyüp geçmek mi istemiştim?

"O kadar aptalsın ki..."

Barlas'ın dalga geçercesine fısıldadığı kelimelere aldırış etmeden tek ayağımın üzerinde dengemi topladım. Kanayan baş parmağımın ne alemde olduğunu görmek için ayağımı yukarı doğru hareket ettirdim. Sanki cam parçası etimin daha derinine hareket etmişti. Acıyla inledim ve şu anda kendimi düşürdüğüm durum yüzünden kendimi yumruklamak istedim.

"İyi misin ?"

Enseme değen sıcak nefes ile hızla başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Tam o anda Barlas tek dizinin üzerine çöküp çaprazımda durmuştu ve ayak parmağıma bakıyordu. Aramızda çok az bir mesafe vardı ve bu durum fazlasıyla can sıkıcıydı.

"Çok derin kanıyor. Maalesef bununla ilgilenmeliyim."

Kurduğu cümlenin altında yatan bıkkınlığın farkındaydım. Başını kaldırıp kayıtsız gözleriyle bana baktığında, ona ihtiyacım olmadığını belirten bir bakışla gözlerine eşlik ettim. Eğildim ve parmağıma saplanan cam parçasını dikkatlice kavradım. Onu çekip çıkarmak beni korkutsa da, bu korkuyu görmezden geldim ve cam parçasını hızla etimden çektim. Hissettiğim acı sertçe yutkunmama neden oldu; fakat gururumdan tek bir ses çıkarmadım. Neredeyse gözüm yaşaracaktı.

"Hallettim." dedim, sesimi normal seviyeye indirgemeye çalışarak.

"Siktir!" dedi Barlas ve şaşkınlıkla bana baktı. "Sen manyak mısın? Şu an o yara daha büyük bir hâl aldı."

"Evet; ama sana ihtiyacım kalmadı." dedim ve çömeldiğim yerden doğruldum.

Etraftaki cam kırıklarını kontrol ederek güvenli gördüğüm yere adım attım. O adımımı kanlı ayağım takip etti. Yaralı baş parmağımı havada tuttuğum için biraz komik bir şekilde yürüyordum; ama bu odadan bir an evvel çıkmaktan başka hiçbir şey umurumda değildi.

Bir anda Barlas'ın sert tutuşu kolumu kavradı ve beni en son adım attığım yerde sabitledi. Dokunuşu kolumdaki tüylerin havalanmasına neden olmuştu. Başımı ondan yana çevirmeden önce onun bir şey söylemesini bekledim. Kısa bir süre sonra, Barlas zoraki bir kibarlıkla konuştu.

"İzin ver seninle ilgileneyim. Parkedeki kan lekelerine bakılacak olursa canın yanıyor."

Ses tonu ve söyledikleri beni o denli şaşırttı ki, gözlerim istemsizce aralandı. Ona bir cevap vermek için yutkunmam gerekti.

"Ne yapacaksın?" diye sordum.

Kolumu kaldırıp omzuna yasladı. Eli belime dokundu. Belimi kavramadan önce birkaç saniye duraksadı. Ardından bedenimi bedeniyle destekleyerek beni odasındaki ikili beyaz koltuğa doğru ilerletti. Koltuğa oturduğum anda, ellerini hızla belimden çekti ve omzunu kolumun altından uzaklaştırdı. Sanki cam parçası benim ayağıma değil de, onun bedeninin tümüne saplanmış gibi tepki gösteriyordu.

"Bekle, hemen geleceğim." dedi ve yüzüme bakmamaya özen göstererek odadan çıktı.

Elinde ilk yardım malzemeleriyle kısa süre sonra geri döndü. Önümde diz çöktükten sonra ayağımı dizinin üzerine koydu. Dokunuşları oldukça nazikti. Yüzüme hiç bakmadan yalnızca ayağımdaki yarayla ilgileniyordu. Ayağımdaki kanı temizledikten sonra yaranın üzerine pamuğu yavaşça bastırarak kanamanın durması için bir müddet bekledi. Bir anda gözleri gözlerimle buluştu ve onu seyrederken hazırlıksız yakalandığım için nasıl tepki göstereceğimi şaşırdım. Yarım yamalak bir gülümsemeden başka tepki veremedim.

Barlas'ın yüzünde bir an için büyülenmişcesine bir ifade oluştu; fakat o ifade saniyeler içinde baloncuk olup gökyüzünde kayboldu.

"Gülümseme bana." dedi. Ses tonu belirsizdi.

Bir anlık çıkışmasına hiç bir anlam yükleyemesem de, surat asarak emrini yerine getirdim. Sanki gülümsemem tüksinç bir görüntüymüş gibi davranıyordu. Oysa ki yüzünde kısa süreliğine de olsa beliren ifadede hayranlık gizliydi.

Pamuğu yaranın üzerinden çekti ve yara bandıyla sarmadan önce koltukta yanıma yerleşti. Vücudumu ona doğru çevirdim. Böylelikle hareket alanını kolaylaştırdım. Yanıma oturduğunda gövdesindeki dikiş izi tekrardan gözüme çarpmıştı. Fazlasıyla derin ve büyük bir yaranın üzerine atılan bir dikiş olmalıydı. Acaba Karatede mi yaralanmıştı? Ya da bir hastalığından ötürü ameliyat mı olmuştu? Yoksa bu dikiş izinin de geçmişiyle bir bağlantısı mı vardı?

"O dikiş izi nasıl oldu ?"

Elindeki malzemeleri koltuğun üzerine bırakıp elimle gösterdiğim yere gözlerini dikti ve ardından yüzüme bakıp gözlerini devirdi.

"Bundan sana ne? Beni bu kadar ayrıntılı süzmekten vazgeç küçük."

Bütün sempatikliği saniyesinde silikleşirken kaşlarımı çatıp alt dudağımı sarkıttım. Yine gardını kuşanmıştı ve görünüşüyle tamamen tezat düşen gıcık tavırlarını sürdürmeye devam ediyordu.

"Bana 'küçük' diye hitap ettiğine göre, sana 'Barlas Abi' mi demeliyim ?"

Konuyu başka bir yöne çekip alttan alttan imalarda bulunurken yaralı parmağımı kavrayıp yara bandına bakındı. Hemen ardından yüzünde belli belirsiz tebessüm oluştu.

"Erkin'e abi dediğine göre, bana da demen gerekiyor aslında. Çünkü ben Erkin'den de büyüğüm. Ayrıca dudaklarını bükme, gerçekten çok salak duruyorsun."

Parmağıma bakarken, dudağımı nasıl farkettiğine mi şaşırayım, yoksa abimden bile büyük oluşuna mı ?

"Ne? Abimden büyük müsün? Hiç göstermiyorsun."

Ona ufak da olsa iltifatta bulunmuştum; ama yüzündeki umarsız ifadeye bakılırsa o hiç oralı olmamıştı. Nasıl bu kadar vurdum duymaz olabiliyordu?

"Çok da yaşlı sayılmam. 23 yaşındayım işte. Erkin ile aramızda bir yaş var sadece. Artık benimle sohbet etmeye çalışmasan mı acaba?"

Olgun erkeklerden hiç hoşlanmıyordum. Zaten bu adamın ruhu, yaşından daha da karttı. Onunla kesinlikle anlaşamayacağımız kesinlik kazanmıştı.

Barlas ayağımı dizinden çekti ve benimle teması tamamen kesti. Ayağımı yavaşça parkeye bastırdım. Aşağıdan yukarıya tırmanan acı hissine karşılık alt dudağımı dişledim.

"Şu dudağını abuk subuk konumlarda görmekten bıktım. Kaç kere daha uyaracağım!"

Hissettiğim acıdan odağımı uzaklaştırıp başımı Barlas'a doğru çevirdim. Gözleri dudaklarıma bakıyordu. Bakışlarını fark ettiğimi anladığında gözlerini boşluğa çevirdi.

"Bana, neden durmadan karışıyorsun Barlas ?"

Sorduğum soru üzerine bakışlarını boşluğa dikmekten vazgeçip gözlerimle buluşturdu. Hem delici bakışlarıyla bana meydan okudu hem de yüzüne dalga geçercesine bir sırıtma yerleştirdi.

"Ben sana, 'Neden durmadan beni dikizliyorsun Ecrin ?' gibisinden bir soru soruyor muyum ?"

Bunca zaman onu süzdüğümün farkındaydı.

Yanaklarımın alev aldığını fark ettiğimde, o kızarıklıkların boynuma ve oradan da elbisemin içine doğru yol aldığını hissedebiliyordum. Neden her utanç verici bir durum içerisindeyken, göğüslerime kadar kızarıyordum ki?

"Bunu nereden çıkarttın? Benim seni dikizlediğim falan yok!" diyerek durumun içerisinden sıyrılmaya çalıştım.

Ne yazık ki kızarıklıklarım beni ele veriyordu.

Yüzündeki sırıtma daha da genişlerken elini her zaman ki gibi saçlarının arasından geçirip yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. İşaret parmağı ile yanağıma temas ettiğinde ani bir titreşim dalgası sardı bedenimi.

"Kızarıyorsun. Az önce de kekeledin. Hem beni dikizlemiyor olsaydın, dikiş izimi farketmezdin. Ben senin doğum lekenden hiç söz ettim mi ?"

Doğum lekem derken ? Nereden biliyordu ?

Bakışlarım asimetrik desenli elbisemin eteklerine kaydığında, yukarı doğru sıyrılıp doğum lekemi gözler önüne serdiğini fark ettim. Köşeli jeton yeni düşerken şaşkınlıkla aralanmış ağzım ile birlikte eteğimi güç bela aşağı doğru çekiştirdim.

Resmen kendi kendini ele vermişti aptal!

"Sapık mısın sen yaa!"

Sinirli bakışlarımı üzerine diktiğimde, pot kırmış olduğunu anlamış olacak ki, gözlerini kırpıştırarak yüzüme bakıyordu.

"N-Ne sapığı bee!"

Kekeleyerek daha da pot kırarken, hızla ayağı fırladım ve eteğimi mümkünmüş gibi daha çok çekiştirdim.

"Kendi ağzınla söyledin, 'Ben senin doğum lekenden söz ettim mi ?' diye. Resmen bacaklarıma baktığına dair kendini ele verdin."

Gözleri dehşetle aralanırken, hızla ayağa kalktı ve tam karşımda durup öfkeyle gürledi.

"Gözüm kaymış olabilir, ne var bunda ? Ayrıca bacakların iğrençler, hiç ilgimi çekmiyorlar. Sadece doğum leken biraz gözüme batmış olabilir. Onun dışında çırpı bacaklının tekisin!"

Hakaretleri üzerine, adeta başımdan ateşler fışkırırken ben de onun gibi avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Bakmasaydın. Hem doğum lekem o kadar da göze batmıyor ki. Hem benim bacaklarıma iğrenç dediğine göre, sen hiç bacak görmemişsin! Doğru ya, kadınlarla pek muhatap olmadığını söylemiştin zaten. Böyle bacak göremediğin için yadırgaman çok normal. Belki de aklımda ki diğer şık doğrudur. Ne demiş atalarımız; kedi, uzanamadığı ete mundar dermiş!"

Hiddetle gürlemem üzerine, yüzünde şaşkınlık dolu bir ifade belirdi. Afallamış gibi görünüyordu. Ben ise ağzımdan çıkan her bir kelimede tonlarca yükü sırtımdan atmış gibi hissediyordum.

"Çık git buradan! Derhal def ol odamdan! Yemin ederim elimde kalacaksın. Kaybol!"

Birden üstüme üstüme kükremesi üzerine, az da olsa korkmuştum. Gözleri alev alevdi. Aniden koluma yapışıp beni odanın dışına sürüklemesi üzerine, ne yapacağımı şaşırdım ve saniyeler içinde kendimi odanın dışında buldum.

"Düzgünce davranamaz mısı-"

Daha kelimemi tamamlayamadan kapıyı yüzüme çarpması bir oldu. Neden bu kadar sinirlenmişti ki şimdi ? Oysa ki ilk o bulaşmıştı bana. Madem böyle öfkelenecekti, hiç benimle tartışmaya girmemesi gerekirdi.

"Yok efendim bacakları ilgimi çekmiş de, öyle bacak göremediğim için yadırgamışım da, ben kediymişim, o da etmiş de, ben uzanamamışım ona, mundar demişim de... Geri zekâlı!"

Yaralı parmağımın acısını umursamadan üzerine basa basa merdivenlerden iniyordum. Barlas'ın odasından bağırışları tüm evi sarsıyordu. Arada kapıyı tekmelediğine dair sesler de duyuyordum. Çıldırmış gibi davranıyordu.

Laf edilmeye de gelemiyor beyefendi!

Merdivenleri hızla indiğimde kıkırdamama engel olamadım. Hâlâ sinirle haykırışları aşağıya kadar duyuluyordu. Aşağı kata ayak bastığımda, mutfak kapısının önünde Çapkın'ın mama kabından mamasını yediğini fark ettim.

Adım seslerimi duymuş olacak ki, kulaklarını havaya dikip bakışlarını üzerime odakladı. Neşeyle kuyruğunu sallayıp üzerime doğru koştuğunda kıkırdamalarım daha da arttı.

Patileriyle bacaklarıma dokunup sevimli sevimli hırlarken, o kadar tatlı gözüküyordu ki... Hemen diz çöküp onu kucakladım ve tüyleri arasında ellerimi gezdirdim.

Bu kadar tatlı bir varlık olamaz yaa!

Dudaklarımı tüylü başına bastırdığımda gözlerini yumup hoşnut bir edayla hırlamaya devam etti. Ne kadar uysal bir köpekti bu böyle. İyiki de sahibine çekmemişti! Telefonumun, elbisemin cebinde titreştiğini hissettiğimde düşüncelerimden ayrıldım.

Lanet olsun! İrem aklımdan tamamen çıkmıştı.

Mesajın ondan geldiğine emin olduğumda, Çapkın'ı kucağımdan indirip telefonumu elime aldım ve mesajı açtım.

İrem: Nerede kaldın sen yaa ?

Ben: Şimdi aşağı iniyorum.

Yukarıdan hiçbir ses gelmiyordu. Muhtemelen sakinleşmiştir. Umarım ben yokken, Çapkın'ı falan parçalamaya kalkışmaz. Aklıma bir anda gelen fikirle, sesimi olduğundan fazla yükselttim ve Çapkın'ın başını okşayarak kendi kendime söylendim.

"Benim çıkmam gerek Çapkın. Dikkat et baban seni parçalamaya kalkışmasın. Maazallah gerçekleri duymayı hazmedemeyip çılgına dönüyor kendisi!"

Bağırarak söylediklerimin ardından, son kez Çapkın'ın başını okşayıp ayağa kalktım. Hâlâ Barlas'tan ses seda yoktu. Çapkın'ın davetkâr bakışları eşliğinde dış kapıya doğru ilerledim. Bir anda yukarıdan bir tekme sesi daha duyuldu. Anlaşılan hâlâ sakinleşmemiş manyak!

Acaba dediğimi duymuş muydu ?

Kapıyı açıp kendimi dışarı attıktan sonra, kapıyı çekip üstüme başıma çekidüzen verdim. Tam asansöre doğru ilerleyecekken, Barlas'ın bağırışı dışarıya kadar ulaşıp kulaklarıma dolmuştu.

"Çapkın'ı değil seni parçalayacağım bir gün!"

İçten içe kahkahalar atarken, sesimin dışarı yansımaması için alt dudağımı ısırdım. Ne kadar çabuk öfkeleniyordu böyle ? Normalde lafları hep ben yediğim için, her zaman umursamaz görünüyordu ama bu defa, lafları hem o yedi hem de karşılık dahi veremedi. Oh olsun Barlas Bey! Sen daha benim çenemden çok çekeceksin. Bir de sinirli olduğunu belli etmemek için susuyormuş. Ben gittikten sonra bağırıp çağırıyor hemen. Neyse ki duydum da, bana da eğlence çıktı.

***

"Kerem, ablacığım(!) Ecrin geleli bir rahat vermedin kıza, artık odana gitsen diyorum."

İrem'in tehditkâr ses tonu karşısında, Kerem hiçbir tepki vermeden pişkin pişkin sırıtarak yüzüme bakıyordu. İrem'in bu denli yavşak ve ergenliğini dolu dolu yaşayan bir kardeşi olduğunu bilmiyordum...

"Abla sen bir dur. Burada hayatımın aşkını bulmuş olabilirim yani. Ecrin tam hayallerimdeki gibi bir bayansın."

Allahım beni bu çocuktan kurtar!

"Keremciğim, hayatının aşkı olabileceğimi hiç sanmıyorum. Bence de odana gitsen daha iyi olur."

Söylediklerim üzerine başını iki yana sallayıp elini omzuma attı. Ani hareketi karşısında irkilme ve tiksinme arasında kalırken İrem'e yalvarırcasına bakıyordum.

"Kanadın yok ama yemin ederim tam bir meleksin. Hani şu Victoria Secret mankenleri kanat takıyorlar ya, heh işte onlar gibisin. Valla bir soyunsan da kanat taksan, ne kadar hoş olurdu. Nasıl seksi olurdun kim bilir... Seks demişken, geçenlerde milli oldum ben. İstersen odama geç-"

"KEREM!"

İrem'in dehşet dolu sesi üzerine yerimden zıplarken, aynı zamanda ağzını yaya yaya konuşan bu ergen tipli sapığın tacizlerinden kısa süreliğine kurtulmuştum.

"Ya ne var, ne ?! Kırk yılın başında güzel bir kız görmüşüm, bir bırakmadın ki güzel sözlerle tavlayayım. Ben bir erkeğim abla. Senin gibi evde oturup, her Allahın günü karşı cinsime beddualar yağdıramam. Ben 17 yaşındayım artık ve benim de bir cinsel hayatım var. Boş zamanlarımı sivilce patlatarak geçirecek yaşımı çoktan geçtim. Bundan böyle nerede dişi, orada ben. Şimdi beni Ecrin ile rahat bırak lütfen."

Kerem'in yaptığı uzun açıklamadan sonra, içimdeki kusma arzusu biraz daha arttı. 2 yıl önce ben de 17 yaşındaydım; fakat ergenliğimi bu kadar ağır geçirmemiştim. Allah İrem'in yardımcısı olsun, ne diyeyim...

"Ben ne günah işledim de, senin gibi bir kardeşim oldu acaba ? Ergenliğini bu kadar nirvanada yaşayan başka bir insan var mı acaba? İlla beni çıldırtacak ya! Şimdi görürsün sen!"

Hiddetle söylediklerinin ardından, bir anda ayağa kalktı. Ayağındaki ev terliğini eline alıp, bana annemi buram buram hatırlatacak şeyi yaptı ve terliği Kerem'in kafasına geçirdi. Kerem hızla yerinden fırlarken, İrem ayakta olmasının şerefine vücudunun her yerine terliğini geçiriyordu. Kerem'in acı çığlıkları odada yankı yapıyordu. Kerem İrem'in vurduğu yerleri tuta tuta, ona durması için yalvarmaktan bitap düşmüştü. En sonunda odasına doğru depar atarken, İrem arkasından son kez bağırdı.

"Git o ergen kankalarınla, 'Benim çüküm daha büyük' yarışına gir. Arlanmaz köpek!"

Elindeki terliği yere atıp ayağına geçirdikten sonra, derince soluklanıp yanıma oturdu ve mahçup bakışlarını üzerime dikti.

"Tatlım, kardeşim adına çok özür dilerim yaa. Ergenlikten iyice kudurdu. Önüne gelen kıza saldırıyor. Senin gözünün önünde şiddet uygulamak istemezdim. Fakat çileden çıkarttı beni."

Sehpanın üzerine bıraktığım çay bardağını tekrardan elime alıp bir yudum daha aldım. Gözlerimi İrem'in gözlerinde sabitleyip içtem bir tebessüm sergiledim.

"Hiç sorun değil canım. Senin için de zor olmalı. Anlayabiliyorum. Ayrıca benim yüzümden kardeşini dövdüğün için, asıl ben üzgünüm."

"Saçmalama! Hak etti o küçük şerefsiz. Her neyse, daha fazla canımızı sıkmayalım. Sen neden geç kaldın, anlat bakalım."

Ah! Ne desem ki şimdi ? Barlas'ın paranoyasının tuttuğunu falan mı ?

"Barlas ile her zaman ki gibi kavga ettik işte. Evi dip bucak temizliyordum, onun da odasını temizleyeyim dedim ama odasına girmemden rahatsız oldu. Öyle işte, neyse sen ne yaptın ben yokken ?"

Sanırım en kısa böyle anlatabilirdim.

"Öküz işte ne olacak. İyilikten de anlamaz ki salak şey. Her neyse... Ne yaptığımı sormuştun değil mi ? Ben de senin için elmalı kurabiye yaptım. Bir de işte çay demledim. Sonra da oturdum seni bekledim."

Kurabiyeden söz etmişken tabağımdan bir kurabiye daha alıp ufak bir ısırık bıraktım. Ardından bardağımda kalan son yudumu da mideme indirdim. Tam ağzımı açmış bir şey diyecekken, İrem tekrardan araya girdi.

"Dur ben bir bardak daha doldurayım."

Elimden bardağı çekip aldıktan sonra bir şey dememe izin vermeden mutfağa yol aldı. Deli kız. İrem'in gidişinin ardından bir anda telefonum çaldı. Elbisemin cebinden telefonumu çıkarttım ve arayan kişinin kim olduğuna baktım. Abimdi.

"Lan kum torbana sokayım! Niye çıkarttın sen şimdi bu şeyi ? Oğlum lan bir dinle beni!"

Telefonu açar açmaz abimin bağırışı kulağıma doldu. Kum torbası mı ? Ne oluyordu orada!

"Abii!"

"Hah Ecrin. Neredesin kızım sen ? Barlas kaç ay sonra ilk defa kum torbasını çıkartmış, tavana aşmış, hayvan gibi yumruklarını havada uçuruyor. BARLAS DİRSEĞİN GÖZÜME GİRİYORDU GERİ ZEKÂLI! Her neyse, buna ne oldu böyle bir anda ? 'Nasıl ona diyecek bir şey bulamadım' falan diyor. Sen mi bir şey yaptın yoksa?"

Arkadan gelen küfürler Barlas'a aitti sanırım. Nefes nefese bir şeyi yumrukladığı buradan bile belli oluyordu. Gerçekten bu çocuk en ufak sinirlendiğinde bu raddeye geliyorsa, psikolojisinde bir problem olduğu belliydi.

"Bana laf etti, ben de karşılık verdim. Sanırım fazla dokundu kendisine. Birde söylediklerimden sonra karşı atağa geçemeyince kudurdu. Ben nereden bileyim bu kadar sinirleneceğini yaa!"

Valla bilseydim, daha ağır konuşurdum da neyse...

"Sen mi bu manyağı bu hâle getirdin ? Senden beklenirdi yani. Bu çocuk sinir hastası kızım. Azıcık bile öfkelense kırıp döker. Sana bir şey yaptı mı peki ? Neredesin şimdi sen ?"

Sinir hastası olduğu hiç belli olmuyordu valla(!)

"Abi ne bileyim ben sinir hastası olduğunu. Ayrıca bana laf ederse, ben niye etmeyeyim ki ? Kusura bakmasın valla, hayatta lafımı esirgemem. Bu arada bana bir şey yaptığı falan yok. Yapamaz da zaten!"

Kendi kendime havalara girerken, pişkin pişkin sırıtıyordum. O ego yığınını nasıl da çıldırtmıştım ama. Oh valla, canıma değsin. Hiç de umrumda değilsin Barlas!

"İyi madem. Sen neredesin bu saatte ? İki saattir bu sorumu es geçiyorsun."

Es mi geçiyordum ? Hiç farkında değildim.

"Yeni bir arkadaş edindim. Adı İrem. Alt komşumuz oluyor kendisi."

Rüyanda gördüğün kızın İrem mi, yoksa Meltem mi olduğunu şimdi anlayacağız abiciğim.

"Ne ?! İ-İrem ile arkadaş mı oldunuz ?! Aaaaa! Atılacak çöpler vardı değil mi yaa. Neyse canım kardeşim, ben bir çöpleri dökeyim, eğer anahtarı unutacak olursam oradayım."

Cevap vermeme kalmadan telefonu suratıma kapatmıştı. Resmen biraz sonra burada olacağını söylüyordu. Abimin İrem'e vurgun olduğu kesinleşmişti. İrem'in çay bardağını sehpaya bırakması ile düşüncelerimden ayrıldım.

"Çayı ısıttım da, kusura bakma geciktim. Kerem odasından çıkıp, seni rahatsız falan etmedi değil mi ?"

"Sorun değil canım benim. Yok valla, odasından çıkmadı bile."

"Yedi dayağı, yiyorsa çıksın eşek."

Yanıma oturduktan sonra tam çayımdan bir yudum almışken, zil sesi duyuldu. Yok artık! Uçarak mı geldi, ne yaptı ?

"Annem geç geleceğini söylemişti. Hayret."

Gelen annen değil canım. Sana kafayı takmış sapık üst komşun...

"Abim gelmiş olabilir. Hani beni merak etmiştir falan. Sen otur, ben bakayım kapıya."

Birden yüzünde tiksinircesine bir ifade belirdi ve kalktığı gibi geri oturdu. Belli li abimi görmeye zerre katlanamıyordu. Yalancı bir ebessümle ayağa kalkıp hızla kapıya doğru ilerledim. Burası en üst katta olmadığı için tek katlıydı ve nedense bana çok küçük geliyordu. Hemencecik kapının önünde bitip kapıyı açtım ve tahmin ettiğim gibi, karşımda bir adet 32 diş sırıtan Erkin ile karşılaştım.

"Abi."

Yüzündeki sırıtma saniyesinde yok oldu ve birden fısıltıyla konuşarak beni azarlamaya başladı.

"Sen niye açıyorsun kapıyı yaa!"

"Ne o, beğenemedin mi ? Ne işin var senin burada!"

"Sus kızım. Bir bildiğimiz var ki geldik herhalde! Ayrıca abilerin işine karışılmaz. İremciğim nerede?"

İremciğim mi ? Hımm...

"Ne oldu Meltem'ine, Menopoza mı girdi ?"

"Bak bak bak, dilin pabuç kadar olmuş senin. Kızım Meltem sevgilim değil ki benim. Sadece takıldık işte. Git İrem'i çağır, hadi!"

Demek ki İrem haklıymış! Her gece sesler duyması gayet normal.

"Utanmadan bir de söylüyorsun. İrem senin sandığın kızlardan değil abi. Ondan uzak dursan iyi edersin!"

"Ulan kırk yıllık abini, iki günlük kankana sattın ha ? Vay bee! Kardeş diye koynumda yılan beslemişim. Tamam Ecrin, öyle olsun Ecrin! Gidiyorum ben. Nankörlerle muhatap olmam bundan böyle."

Niye bu kadar triplendi ki şimdi bu ?

"Off, hemen köpürme sen de. Sapıksın ne yapayım ?"

"Ooo bir de sapık. Peki Ecrin, sapık da olayım anasını satayım! Küstüm, konuşmuyorum seninle."

Ayy yemin ederim 6 yaşındaki çocuklar gibi davranıyor!

"Ecrin. Ne oluyor orada ?"

Bir anda İrem'in sesini duymamla hızla başımı ona doğru çevirdim. Abimin başını başımın üstünde hissedebiliyordum.

"İremciğim, selam."

Abim flörtleşirken çok yılışık bir ses tonu kullanıyordu. Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. İrem ise ölümcül bakışlarını abimin üzerine dikmişti.

"Selam, sapıkcığım!"

Bir anda abim beni omzumdan itip ahıra dalar gibi eve girdi. İrem ile ikimiz de şaşkınca ona baktık. Bir de arkasından kapıyı da kapatmıştı.

"Ya, ben çöpü atmak için evden çıkacaktım. Aklım başımdan gitmiş, çöpü dışarı çıkartmayı unutmuşum. Sonra elimi cebime bir attım, anahtar da yok. Zile bastım ama, Barlas kum torbasını yumruklamaktan beni duymadı. Hatta kapıyı bile tekmeledim, nafile. Ee ben de kapıda kalınca, buraya geldim. Hadi ne duruyoruz, içeriye geçelim madem."

Bu ne tür bir yüzsüzlüktür yaa!

"Belki ben seni istemiyorum arkadaşım? Sen niye evime giriyorsun? Git aşağı komşuya, bana ne!"

İrem'in ani çıkışının ardından, abim hiç umursamadan pişkin pişkin sırıtarak İrem'e doğru ilerledi.

"İremciğim görüşmeyeli ne kadar oldu acaba ? Özlemişim yaa!"

Bir anda kollarını İrem'in boynuna dolamasıyla, ağzım koca bir o şeklini aldı. Neyse ki İrem saniyeler içinde abimi itip suratının ortasına tokatı geçirdi.

"Sana bin defa mı diyeceğim oğlum ben ? Uzak dur lan benden!"

Abimin sola savrulmuş yüzü, hâlâ öylece duruyordu. İrem'in söylediklerinin ardından hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin sırıtarak geri çekildi ve beş parmağın izi çıkmış yanağını okşadı.

"Bir insan bu kadar mı güzel tokat atar yaa ? Şamar oğlanına döndüm yemin ederim. Senin vurduğun yere kurban olurum kızım ben!"

"Gevşek gevşek konuşup asabımı bozma benim! Geç içeriye. Ecrin'in abisi olduğun için, bir günlüğüne bir şey demiyorum. Fakat bir daha istediğin kadar bahane türet, bu evin kapısının önünden bile geçemezsin."

Abim bir anda bana doğru dönüp uzaktan öpücük attı ve hemen salona geçti. Abimi ilk defa böyle görüyordum.

***

Abim yarım saatte bütün kurabiyeleri bitirmiş, yaklaşık 10 bardak çay içmiş ve bildiği bütün yavşaklıkları İrem'in üzerinde tüketmişti. Hâlâ yılmadan İrem'e ölümüne yavşıyordu.

"Kahküllerin bugün daha bir tatlı göstermiş seni nedense. Her geçen gün daha sevimli oluyorsun yeminle. İnsanı büyüleyen bir sempatikliğin var. Mesela senin gibi sevgilim olmasını çok isterdim."

İrem neredeyse patlamak üzere olduğunu dışa vururcasına, yerinde huzursuzca kıpırdanıyordu. Sonunda sessizliğini bozarak, tıslarcasına konuştu.

"Yatak performansım kötüdür ama! Hâlâ böyle bir sevgilin olsun ister miydin acaba, geri zekâlı ?!"

Abimin yüzünde ki sırıtış daha da genişlerken, İrem'in sinir kat sayısının gittikçe arttığının farkındaydım.

"Merak etme. Benim sevgilim olduktan sonra, o performans son seviyeye ulaşır bebeğim."

İrem'in sinirden yüzü kıpkırmızı olurken, sonunda bu işe bir son vermem gerektiğinin farkına vardım.

"Hadi abi, gidiyoruz."

Söylediklerim üzerine, abime bir anda dank etmiş gibi aniden dizine yapıştı ve acı içinde kıvranmaya başladı.

"Ahhhh! Dizim... Ecrin... Ahhhh! Kramp girdi... Çok acıyor... Ahhhh!"

"Hadi oradan!" dedim.

"Ciddiyim... Ahhhh! Çok fena."

O kadar gerçekçi bağırıyordu ki bir an için gerçkten acıyıp acımadığından şüphe ettim. Abimin yanına yaklaşıp hafifçe bacağına dokundum. Hemen elimi itti.

"Dokunma! Çok acıyor... Ahhhh! Ecrin... Anahtar cebimde... Al, git eve sen... Ahhhh! Ben... Ağrım geçince gelirim. Ahhhh!"

Anahtar cebimde mi dedi ? Bir saniye...

"Hani evde unutmuştun abi ? Sen bizi mi yiyorsun yoksa ?"

Birden acıyla kıvranmayı kesip, yüzüme boş boş baktı.

"Ee şey... Ben cebimi iyi yoklamamışım, az önce farkettim... Ahhhh! Ecrin, çok acıyor... Ahhhh! Hadi, git sen... Ahhhh!"

Tekrardan acıyla kıvranmasına karşın, ne yapacağımı şaşırdım. Gerçekten bacağına kramp girdiğine inanmıyordum; fakat inanmadığımı belli edip tribiyle uğraşmak da istemiyordum. O yüzden mecburen cebinden evin anahtarını alıp İrem'e baktım. Yüzünde umursamaz bir ifade vardı.

"İrem, ben 5-10 dakikaya tekrardan gelirim. Yatağını falan açayım abimin. Barlas'ı da çağırayım. Gelelim, omuzlayalım abimi."

İrem umursamaz ifadesiyle başını salladı. Hızlı adımlarla kapıya doğru ilerlerken, abimin arkamdan bağırışını duydum.

"Yarım saat sonra geeel, biraz daha iyi olur bacağııım! Ayrıcaaa o manyağı bulaştırmaaa, yarım saat sonra ben kendim geliriiim zateeen! Ahhhh!"

Bağırışını umursamadan kapıyı çarpıp çıktım ve asansöre doğru ilerledim. Asansör abim sayesinde, 5. katta olduğu için tuşa basıp, hızla asansörün içine girdim ve 6. kata basıp, son kata çıkmasını bekledim. Abim yine neyin peşindeydi kim bilir?

Asansörün kapıları açıldı. Kendimi dışarı atıp daireye doğru ilerledim ve hemen elimdeki anahtarla kapıyı açtım. Adımımı içeri atar atmaz, burnuma gelen yoğun sigara kokusuyla yüzümü buruşturdum. Kapıyı ardımdan örttükten sonra, salonu havalandırmak için burnumu tıkayarak oraya doğru ilerledim.

Kendi kendime söylenerek salona girdiğimde, lambayı yaktım. Pencereyi açmaya yeltenmeden önce, bakışlarımı etrafta gezdirdim. Bir anda gözüme koltuğun üzerinde mışıl mışıl uyuyan Barlas çarptı. O an kalbimin üzerine sert bir darbe yemiş gibi hissetmiştim. Damarlarımdaki kan karıncalanmıştı ve bedenim uyuşmuştu sanki.

Adımlarım istemsizce ona yönelirken bedeni adeta beni ona çekiyordu. Şu an o kadar masum görünüyordu ki, sanki bir saat önce onca lafı yiyip sinirden kuduran adam değildi karşımdaki... Sanki bu adam yumruk atmaya kalksam, kolumun kırılmasına sebep olmayacaktı. Tam tersine en ufak bir temasımda yerle bir olacak hassasiyete sahip gibiydi.

Yüzüne takındığı demirden zırh, şimdi kendi kendini yok etmişti. Yüz hatları her detayıyla gözlerimi kamaştırırken onun teninin verdiği sıcaklığa daha da yakın olabilmek için dizlerimin üstüne çöktüm ve onun vücudunun ısısını aramızdaki mesafeye rağmen iliklerime dek hissettim. Kendine has kokusu odaya hâkim olan sigara kokusuna rağmen burun direklerimden içeri sızabiliyordu.

Bu koku, nasıl mükemmel bir şeydi böyle ?

Dürtülerime engel olamayarak usulca elimi yanağının üzerine koyup sakallarının elimi gıdıklamasına izin verdim. Teni o kadar yumuşaktı ki, elim yanağından içeriye gömülecek gibi hissediyordum. Aniden her zamanki gibi kaşları çatıldı ve dudakları düz bir çizgi halini aldı. Göz kapaklarını daha da sıkı bir şekilde birbirine bastırdı ve ansızın birbirine kenetlenmiş kirpiklerinin arasından birkaç damla yaş süzüldü.

Uykusunda ağlıyor oluşuna karşın şaşkına dönerken bir anda eli, yanağının üzerinde duran elimin üzerine gitti. Hiç bırakmayacakmış gibi elimi sıkıca sarmıştı ve sahiplenircesine bir tutuş sergiliyordu. Düz bir çizgi halinde olan dudakları güçlükle aralandı ve zar zor çıkan sesiyle bir şeyler fısıldadı.

"G-Gitme..."

Uykusunda sayıkladığı bu kelime yüzünden bedenimin kaskatı kesildiğini fark ettim. Şu an o kadar çaresiz ve yardıma muhtaç görünüyordu ki, onu şefkatim ile sarıp sarmalamak istedim. Yapabildiğim tek şey, öylece durup gözlerinden akan yaşları seyretmek oldu.

"G-Gitme... Çok yalnızım... Korkuyorum... Lütfen bırakma beni... Lütfen!"

Sesi gittikçe daha da boğuklaşırken, rüyasında kimi gördüğünü daha da merak ettim. Boşta kalan elimle gözyaşlarını sildikten sonra, elimi terli saçlarının arasından geçirip sakinleşmesi için çabaladım. Dudakları titremeye başladığında, elimi daha sıkı sardı ve göğsü hızla inip kalkmaya, nefes alışverişi sıklaşmaya başladı.

"ANNE!"

Panik içinde haykırışı ardından korkuyla yerimden zıpladım. Barlas bir kaç kere gözlerini kırpıştırıp sonunda gözlerini gözlerimle buluşturdu. Derin nefes alışverişleri eşliğinde, bir saniye olsun gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Yanağından elimi çekmek için bir hamle yaptığımda, elimi daha sıkı kavradı ve nefes nefese fısıldadı.

"Lütfen... Uyuyana kadar gitme... Yalnız başına uyuyamıyorum..."

-

Oy ve yorum lütfen. Kendinize iyi bakın. ❤

-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac

-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro