MSOM? -20- ❝Sevişme Sahnesi❞
Bu bölümü yazarken çok büyük talihsizlikler yaşadım. Zaten telefonum birkaç gün elimde değildi. Tamirden geldikten sonra ise okulda verilen ödevler yüzünden yazmaya fazla zaman bulamadım ama yine de yazabildim. Ah birde bölümün bazı kısımları silinince küplere bindim, bu da ayrı bir isyan nedeni. Neyseki yazabildim, düzenleyebildim ve yayınlayabildim. 7000 kelimelik bir bölüm oldu. Yazarken değilde, düzenlerken canım çıktı yahu. Oku oku, bitmiyor :D Upuzun bölümümle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz.
**Multimedya'da Berfin'in yaptığı bir çalışma var!**
Bu bölümü Multimedya resmini yapan canım arkadaşıma ithaf ediyorum. Berfin ellerine sağlık kuzum. Seni ne çok seviyorum ben, bir bilsen... Bol bol öpüyorum seni bebeğim :* ♥
@kartanesi98
İyi Okumalar :)
★☆★
20. Bölüm
3 Hafta Sonra
▪Ecrin Karayel▪
Şu son üç haftadır olduğu gibi, yemekhaneye adımımı atar atmaz yine bütün gözler üzerimde kilitlenmişti. Filmde başrol olarak yer aldığım, okulda kulaktan kulağa yayılarak, bakteri gibi üremişti artık. Çoğu öğrencinin imrenerek ve kıskanarak baktığı bir kız oluvermiştim, şu kısacık süreçte.
"Şu masa boş, gel oraya oturalım."
Yanımda benimle birlikte ilerleyen İrem'e doğru döndüğümde, gösterdiği masaya baktım. Köşede duran bir masaydı. Yani bu, pekte göz önünde bulunmayacağımın bir göstergesiydi. Artık sahiden her zerremi süzmek istercesine, üzerime dikilen gözlerden gına gelmişti. Şöhret olmadan böyleyse, şöhret olunca kim bilir ne denli dayanılmaz olacaktı?
Masaya doğru ilerleyip altında kalan sandalyeyi çektim ve üzerine oturdum. İrem'in de karşımdaki sandalyeye oturmasını beklerken, içim kıpır kıpırdı. Ona üç haftadır çektiğimiz bütün sahnelerin kısa bir özetini geçecektim. Daha önceden anlatmak istediğimde, İrem heyecanımı kaçırma deyip beni susturmuştu ama bugün ilk kez yayınlanan fragmanı izleyince merakına yenik düşüp ona kısa bir özet geçmeme izin verdi.
"Fragmanı izledim ve sanırım meraktan çatlamak üzereyim. Ya niye bu adam daha çekimler tamamen bitmeden fragmanı yayınlıyor ki? Daha çekimler bitmediğine göre bu işin çekimi var, montajı var, müzik ayarlaması var... Yani bize resmen 'Fragmanı izlediniz ama uzun süre beklemeniz gerek. Meraktan çatlayın.' diyor, o Cüneyt denen yönetmen bozuntusu!" dedi İrem, sinirle homurdanarak.
"İrem, biraz sakin ol canım yaa. Sadece iki gün kaldı çekimlerin son bulmasına. Bugün okul çıkışı, Barlas sürekli zorluk çıkarttığı için, sona bıraktığımız sevişme sahnesini çekeceğiz. Yarın da havaalanında filmin son sahnesini çekip bitireceğiz. Zaten filmin müzikleri eski kadro zamanından beri hazırmış. Bu zamana kadar çektiğimiz tüm sahnelerin montajları çalışanlar tarafından halledildi zaten. O yüzden Cüneyt, fragmanın şimdiden vizyona girmesini istedi. Zaten bize, tüm çekimler tamamlandıktan 1-2 hafta sonra filmin sinemalarda olacağını söylemişti. Aralık ayının ikinci haftasında falan film tamamen vizyona girmiş olur. Yani, umarım."
Yaptığım uzun açıklamanın ardından, İrem çilli burnunu kırıştırdı. "Ya tamam iyi hoşta, çok aceleye gelmedi mi bu film işi?"
"Evet biraz öyle oldu. Cüneyt bizi fazla uğraştırdı, çekimleri bir an önce tamamlayabilmek için. Ama o'da film yapım şirketine göre hareket etmek zorunda, ne yapsın adam. Bir önceki kadroyla fazlasıyla zaman kaybetmişler zaten. Yapımcı da doğal olarak, ikinci kadronun -yani bizim- çekimleri biraz daha hızlı tamamlamamızı istemiş. Bizde elimizden geleni yaptık ve üç haftada bitirmeyi başardık. Tabii bu ekstra çabamızdan ötürü, işin sonunda alacağımız para daha da dolgunlaştı."
"Anladım kuzum. Valla bu gidişle zengin olacaksın. Kim bilir kaç yüzbin dolar kaldıracaksın bu işin altından. Şu güzel arkadaşına da bir kıyak geçersin artık."
"Bütün paramı geleceğim için bankaya yatıracağım, ama tabii ki işin sonunda seni güzel bir yemeğe çıkartabilirim."
"Bu süper bir fikir, anlaştık. Her neyse, hadi şu filmi baştan sona özetle bana bakayım."
İrem, sonunda beklediğim cümleyi dile getirdiğinde, Barlas ile çektiğimiz ilk rolleri gözümün önünden geçirdim ve onu düşünürken, dudaklarım istemsizce içten bir tebessümle büküldü. Onun rol yaparken ki o gerçekçi mimikleri gözümün önünden silinmiyordu. Ben onu aklıma, tenime, ruhuma ve hepsinden öte kalbime kazımıştım âdeta ve şimdi burada İrem'e, Barlas ile birlikte çektiğimiz sahneleri anlatarak o paha biçilmez anıları yâd edecektim.
"Bildiğin üzere benim filmdeki adım Esra, Barlas'ın da adı Poyraz. Esra ailesini kaybetmiş bir kız ve ona kafayı takmış bir mafya var. Bu mafyanın adı da Giray. Adam Esra'ya çok aşık ama Esra ona karşı hiçbir his beslemiyor. Giray da bir zaman sonra, Esra'yı kendisiyle evlenmesi için zorluyor. Esra'nın yüksek bir miktarda borcu var ve zaten kalacak yeri de yok. Bu yüzden kabul ediyor teklifini. Fakat düğün günü Giray Esra'yı odasına çıkarttığında, fikrini değiştirmesine neden olacak bir şey yapıyor."
Soluklanmak için bir müddet duraksadığımda, İrem hemen söze atıldı. "Ne yapıyor? Yoksa Esra'ya tecavüz mü ediyor? Oha, hayvan! Biraz daha bekleyememiş mi? Peki siz o sahneleri çekmediniz değil mi? Ya da araya yastık falan-"
Daha fazla saçmalamasına izin vermeyip sözünü kestim. "İrem, sakin ol! Tecavüz falan yok, unut bunu."
"Ayy, meraklandım iyice. Hadi anlatmaya devam et!" dedi, heyecanla yerinde kıpırdanarak.
"Esra'ya düğünden önce annesinin gerdanlığını takmak istiyor ve onu odasına çıkartıp onun yanında kasanın şifresini giriyor. Kasayı bir açıyor içinde deste deste paralar var. Tabii Esra da artık şifreyi biliyor. Neyse, sonra bu Esra'ya gerdanlığı takıyor. Sonra odadan çıkıyorlar. Esra da bir kaç bahane uydurup onun aşağı inmesini sağlıyor ve o anda şeytana uyup bavulunun içini kasadaki paralarla dolduruyor. Düğün nedeniyle korumaların izinli olması sayesinde, arka taraftan paralarla birlikte kolaylıkla kaçabiliyor."
"Aa, bari gerdanlığı bıraksaydın kız. Hani diğer paralar hep pis işlerden kazanılmış, oh etmişsin de, o anne yadigarı yani."
"Valla senariste diyeceksin bunu kuzum. Benim elimde olan bir şey değil."
"Neyse devam et sen..."
"Her neyse, sonra birileri fark ediyor Esra'yı, Giray'a haber veriyorlar. Giray bütün korumalarını etrafa dağıtarak Esra'yı aratıyor. O sırada Esra da gelinliğini toparlayarak ve bavulunu sıkıca tutarak, onu bulma ihtimallerinin en düşük olduğunu düşündüğü yere yöneliyor; ormana. Sonra ormanda iyice ilerlerken bir anda kayboluveriyor. Karanlık falan çöküyor ve bir anda gözüne küçük bir dağ evi çarpıyor. Ağaçların arasında kalmış şirin bir yer. O da mecburen o eve doğru ilerliyor ve kapıyı çalıyor. Ses gelmiyor hiç. Tam umudunu kesmişken birden kapı açılıyor ve karşısına sadece altında beyaz havlu olan, göğsü tüm çıplaklığıyla arsızca gözler önüne serilmiş, duştan yeni yıkmış bir Barlas- Ah pardon, Poyraz!"
"Şansa bak, sette de giyindiremediniz şu adamı ya. Giysilerle ne alıp veremediği var bu adamın, anlamıyorum ki."
"Valla benim de öyle bir fiziğim olsa, ben de her fırsatta soyunurdum."
"Düşündüm de, haklısın kız. Ayy, birde onunla sevişseniz ne güzel olurdu. Böyle o tümsekleri teker teker yala-"
"İrem! Kapa çeneni bence. En iyisi ben anlatmayayım yaa, bu gidişle sen daha da sapıtacaksın."
"Ya tamam, sustum. Hadi devam et."
Kızaran yanaklarım ve öfkeli bakışlarım ile anlatmaya devam ettim. "Yardıma ihtiyacı olduğunu anlıyor Poyraz ve Esra'yı içeriye alıyor. Sonra Esra kendisini evinde istememesinden korkarak hırsızlık yaptığını ve peşinde bir mafyanın dolandığını söylemiyor. Esra'yı, aşiretten olup kendisinden 20 yaş büyük olan bir ağayla zorla evlendirmeye kalkıştıklarına dair yalan uyduruyor. Onlardan kaçmak için buraya geldiğini söylüyor. Poyraz da, yalancı hikâyesine kanıp bir kaç günlüğüne Esra'yı evinde konuk ediyor."
İrem yüzünü buruşturarak araya girdi. "Ne kadar da kibarlaşmış bu hödük. Demek ki rol icabı da olsa insan olabiliyor."
Bu lafı nedensizce komiğime gittiği için ufak bir kahkaha patlattım. "Alemsin İrem yaa."
"Neyse, bana bakma sen. Hadi devam et."
"Kısaca özet geçecek olacaksam; Esra, o evde kaldığı bir hafta boyunca Poyraz ile çok iyi anlaşıyor. Poyraz ona yemekler hazırlıyor, Esra evi temizliyor, beraber filmler izleyip sohbetler ediyorlar... Fakat her gün aralarındaki cinsel çekim biraz daha artıyor. Defalarca kez yaklaşıyorlar ama hiç öpüşmeye yeltenmiyorlar bile. Poyraz, Esra'dan her ne kadar hoşlansa bile, bazı nedenlerden ötürü uzak durmaya şartlamış kendini-"
İrem bir kez daha cümlemi yarıda kesti. "Ayy acaba o nedenler ne? Acaba töreden kaçıyorsun diye korkuyor mu seninle olmaktan? Pis tırsak!"
"Hayır, onunla alâkası bile yok. Eğer sonuna kadar anlatmama izin verirsen, sonunda öğreneceksin..."
"Pardon yaa. Valla ben çok heyecanlanınca, aklıma ne gelirse söyleyiveriyorum. Kusura bakma canım."
"Yok canım, ne kusuru. Her neyse, devam edeyim ben de, merak ettiğin kısma bir an önce gelebileyim. Şimdi bak canım, bu sahneyi henüz çekmediğimiz için ve değişiklikler olabilir diye, bu kısmı anlatmadan geçeceğim ama film hayırlısıyla vizyona girdiğinde izlersin. Anlayacağın, Poyraz ile Esra dağ evinde sevişecek-"
Sevinçle el çırparak araya girdi. "Ohh be sonunda!"
"Sen de ne meraklısın yaa." dedim dalgaya vurarak.
"Bu sahneyi Barlas ile kesin çekeceksiniz değil mi yaa?" dedi, olumlu yanıt beklercesine yüzüme heyecanla bakarken.
"Büyük bir olasılıkla. Barlas sorun çıkarmaz bu defa umarım. Bütün sahneler çekildi zaten. Sadece son sahne ile sevişme sahnesi kaldı."
"Ayy senin üstüne çıkacak düşünsene... Ah ah, birde yarı çıplak olur kesin."
"Ya sorma, heyecandan ölürsem yeridir."
"Neyse, dur konu sapmasın. Siz sevişiyordunuz en son."
"Hah, evet işte Esra ile Poyraz sevişti. Sonra sabah Poyraz uyanmadan Esra evden çıkıp gitti. Tabii çok neşeli, Poyraz ile sevişti diye adamı kendine çektiğini sanıyor. Bu yüzden de internetten, yurtdışına uçuş için iki bilet ayırtıyor. Ona kendisiyle gelmesini -daha doğrusu kaçmasını söyleyecek ve Giray olayını da anlatacak. Hatta kendine başka bir ülkede tertemiz bir sayfa açabilmek için, Giray'dan yürüttüğü paraları yanına alıp bankaya gidiyor ve kendi hesabındaki bütün borcu kapatıp kimseye gözükmemeye çalışarak gizlice dağ evine geri dönüyor. Dağ evine vardığında Poyraz'ı evde bulamıyor ve Poyraz'ın ona kalması için verdiği odaya çıkıp eşyalarını toparlıyor. Poyraz'ın onun için aldığı bir kaç parça kıyafeti, Giray'ın parasından artakalan yüklü miktar paranın üzerine koyuyor. Sonra Poyraz'ın odasına girip onun için de bir bavul hazırlıyor. Çünkü uçuş o akşam, saat 22:30'da."
"Ee ama onunla gelip gelmeyeceği belli değil. Neden bavul hazırlıyor ki?"
"Teklifini kabul ederse diye işini sağlama alıyor işte. Kabul etmezse de bavulu boşaltır canım, ne var bunda. Neyse dur senin merak ettiğin kısma geliyorum şimdi. Öğlen oluyor, hatta akşam oluyor ama Poyraz ortalıklarda yok. Esra tabii onu terketti diye düşünüp kafayı yiyecek raddeye geliyor. Derken akşamın dokuzunda bir anda kapı açılıyor ve Poyraz gözleri ağlamaktan şişmiş bir hâlde geliyor-"
İrem yine ve yine araya girerek cümlemi yarıda kesti. "Aaa, Barlas gerçekten ağladı mı ya?"
"Hayır ağlamadı, ama bir şekilde yüzünü o hâle getirdiler İrem. Neyse devam ediyorum ben. Tabii Esra, Poyraz gelir gelmez ona doğru koşup sıkıca sarılıyor. O da sarılışına karşılık veriyor ama ardından geri çekilip Poyraz ona bavulları soruyor ve Esra da ona orada, aslında zorla evlendirilmediğini, bir mafyadan kaçtığını, hatta yaptığı hırsızlığı bile anlatıyor. En sonunda ise onunla yurtdışına gelmesi için teklifte bulunuyor. Fakat bir anda odaya uzun bir sessizlik çöküyor ve ardından Poyraz Esra'ya onunla gelemeyeceğini söylüyor."
"Yok artık! Hırsızlık yaptığı için mi reddediyor?"
"Hayır, başkasıyla evleneceği için."
"Yuh! Resmen kullanmış mı kızı?"
"Hayır, kullanmamış. Esra ağlamaya başladığında, Poyraz ona her şeyi anlatıyor. Babası kalp hastasıymış ve kalp nakli ameliyatı yapılması gerekiyormuş. Babasının durumu çok kritik olduğu için, bu ameliyatı yapabilen tek bir doktor varmış ve bu adamda ameliyat için yüklü bir miktar para istiyormuş. Poyraz ise son birkaç aydır çabalasa bile o miktarın yarısını bile biriktirememiş. Babası iki hafta önce hastahaneye kaldırıldığında, Poyraz'a yıllardır sırılsıklam aşık olan Sanem bir anda çıkıp gelmiş ve zengin olduğu için bu parayı kolaylıkla ödeyebileceğini söylemiş. Fakat karşılığında Poyraz'ın da onunla evlenmesini istemiş. Poyraz hayatında ki en değerli varlığı olan babası için, bu teklifi kabul etmiş."
"Ayy kıyamam yaa... O Sanem de ne sürtükmüş bee! Kıza şimdiden çok sinir oldum valla." diye araya girdi İrem, öfkelenerek.
"Aman aman, sakin ol. Neyse işte, Poyraz Esra ile tanışmadan önce Sanem ile evlenmeyi dert etmiyormuş ama Esra'ya aşık olduktan sonra Sanem'den nefret etmeye başlamış. Tabii tam da o gün babası fenalaşıp acilen ameliyathaneye alındığında, her şey için çok geçmiş. Çünkü ameliyat sonrasında Sanem parayı ödeyecek ve bir aya kalmaz evleneceklermiş. Bu yüzden Poyraz o gün dağ evine son kez Esra'yı görmek için gelmiş. Daha doğrusu veda etmek için."
İrem alt dudağını sarkıtarak söze atıldı. "Off ya, kötü oldum şu anda. Her neyse devam et sen, iyice heyecanlandım."
"Zaten bitmek üzere. Esra havaalanına gitmeden önce, Poyraz'ın arabasının peşinden gizlice koşarak ilerliyor ve anayola çıktığında şans eseri tam o anda taksi geçiyor. Bunun bir işaret olduğuna inanarak taksiyi hemen durduruyor ve taksiciye Poyraz'ın arabasını takip etmesini söylüyor. Özel bir hastahanenin önünde durduklarında Poyraz'ın hastahaneye girmesini bekliyor. Tabii o sırada arabadan iner inmez Sanem onu karşılıyor ve Poyraz'a sıkıca sarılıyor ve Poyraz da ona... Esra o ana şahit olunca, Poyraz'ın ondan hemencecik vazgeçtiğini düşünüyor ve onlar hastahaneye girdikten hemen sonra taksiciden orada beklemesini rica edip o'da arkalarından gizlice hastahaneye giriyor. Poyraz'ın ona yaptığı iyiliklerden ve onun Poyraz'a olan aşkının getirdiği fedakarlıktan ötürü, Giray'ın parasının hepsini bavulundan çıkartıp Poyraz'ın babasının ameliyat parasını o ödüyor."
"Oha, inanmıyorum! Valla haram para bir işe yaradı. Hem o Sanem cadısı da Poyraz'ı kapamayacak. Oh olsun ona! Evde kalır, kız kurusu olarak son nefesini verir inşallah. Pis şırfıntı. Her neyse, Esra parayı ödediğine göre gidip Poyraz'ı kolundan tuttuğu gibi havaalanına götürdü değil mi?" dedi İrem, jet hızında bütün kelimeleri sıralarken.
"Hayır İrem, Esra kararı ona bırakıp taksiye bindi ve havaalanına gitti."
Bir anda ağzı gediğine kadar açıldı ve sesini kısık tutmaya çalışarak konuştu. "Ne dedin sen? Kızım yönetmen salak mı? Ne bilsin çocuk parayı ödediğini. Ya Sanem denen yelloz paranın üzerine konarsa? Salak mı bu Esra? Poyraz da gidecek o kızla evlenecek şimdi, zavallı çocuk... Of off!"
"İrem bir sakin ol, Allah aşkına! Ya sonradan Poyraz'ın babasının ameliyatı sağ salim bitiyor, hemşire paranın ödendiğine dair Poyraz'ı haberdar ediyor. Sonra Poyraz Sanem ödedi zannediyor ve ona teşekkür ettiğinde ise Sanem henüz ödeme yapmadığını söylüyor. Sonra Poyraz, hemşireden ödemeyi Esra'nın yaptığını öğreniyor. Orada annesine gitmesi gerektiğini söyleyip Sanem'e aralarındaki her şeyin bittiğini söylüyor ve koşa koşa aşağı kata inip arabasına atlayıp havaalanına doğru sürüyor. Fakat saate baktığında, saatin 22:00 olduğunu görüyor."
"Ayyy, yetişecek mi? Niye duraksadın, anlatsana..."
"Son sahneyi henüz çekmedik ve senaryoyu ezbere bilsem bile anlatmaya hiç niyetim yok. Çünkü bu final sahnesi, filmde izlemen daha güzel olur."
"Ya ama Ecrin... Of! Anlatsan ne olur yahu?"
"Olmaz dedim İrem. Bütün bir filmi anlattım sana, yetmez mi? Bari son sahnesini bilme de, filmin bir anlamı kalsın."
"Ya ama en heyecanlı yerinde bıraktın. Ayrıca anlatsan bile ben onu sinemada büyük bir heyecanla izleyeceğim zaten."
"Hiç uğraşma, anlatmayacağım."
"Off! Şu Cüneyt'e söyle daha erken bir tarihte vizyona soksun şu filmi bari. Yoksa meraktan kafayı yerim ben."
"Ne o, hani filmi aceleye getiriyorlardı hanımefendi? Şimdi de filmin daha erken bir tarihte vizyona girmesini istiyorsun."
Dudaklarımda peyda olan alaycı gülümsemeyle yüzüne bakarken, İrem ise omuz silkip elini çenesinin altına koydu. Bana filmin sonunu anlatmam için yalvaran gözlerle bakarken, başımı iki yana salladım ve onun sıkıntıyla yanaklarını şişirmesine neden oldum. Bu hareketi beni güldürmüştü. Tam İrem'e bakıp gülümsüyorken, omzuma dokunan bir el hissettim ve hızla o yana doğru döndüm. Yüzümdeki gülümseme anında solmuştu.
"Konuşabilir miyiz?" dedi Alper, mavi gözlerini gözlerime perçinlerken.
"Seninle konuşacak hiçbir şeyim yok."
"Ecrin, lütfen... Olanlar yüzünden çok pişmanım, hataydı. Özür dilerim."
"Özürünü kabul etmiyorum."
Bir anda İrem sinirlenerek araya girdi. "Alper, rahatsız oluyoruz. Gider misin?"
Alper İrem'e sert bakışlarından birini attı. "Sen karışma!"
İrem'e küçük bir el hareketiyle sakin olmasını imâ ederken, bir anda abimle Barlas'ın yemekhane kapısından gülüşerek girmesi ile bakışlarım hemen o tarafa kaydı. Abimin bakışları beni bulduğunda, yüzündeki sırıtma anında yitip gitti ve hızlı adımlarla bize doğru gelmeye başladı.
"Alper bence daha fazla gerilmemize neden olma ve git." dedim, bakışlarımı onun üzerine çekerek.
"Seni almadan hiç bir yere gitmeyeceğim." dedi, inatla baş tutarak.
"Def ol git yaa!" dedi İrem ve sinirle yerinden kalktı. "Ne zannediyorsun sen kendini?"
İrem Alper'in üzerine yürümeye kalkışınca, birden abim yanında bitiverdi ve hızla İrem'in kolunu kavrayıp onu durdurdu.
"Sen bir dur kızım. Otur oturduğun yerde." dedi ve İrem'i sandalyesine geri oturtup Alper'e doğru döndü. "Senin kardeşimin yanında ne işin var ulan?"
"Onunla konuşacağım şeyler var Erkin. Kimse karışmasın!" dedi Alper, tehditkâr bir edayla kaşlarını çatarak.
"Bak oğlum, beni delirtmeden s*ktir git! Seni buraya gömerim." dedi abim, Alper'e doğru bir adım daha yaklaşarak.
"Git Alper, seninle konuşmak istemediğimi kaç defa daha söylemem gerek?" dedim ciddiyetimi ve kızgınlığımı net bir dille izah ederek.
"Seni almadan gitmeyeceğim!" dedi ve bir anda kolumu sertçe yakalayıp canımı yaktığını umursamadan beni zorla yerimden kaldırdı.
"Sen mi kolunu bırakırsın, yoksa ben mi olaya el koyayım?"
Barlas'ın gür sesi yemekhanede yankılandığında, kalbim göğüs kafesimde ani bir şiddetle çarpmaya başladı. Abimin gelişiyle kesilen gürültüler ufak fısıltılara dönüşmüştü, fakat Barlas'ın gelişi ise o fısıltıları dahi yok etmeye yetmişti. Yüzünde tek bir kas bile oynamıyordu. Abimin yanında öylece dikilmiş kılını dahi kıpırdatmıyordu. Sadece eliyle abimin göğsünü tutup onu durdurmak için efor kaybetmişti. Şu an ikisi de öylece durmuş, Alper'e bakışlarıyla katliam yaşatıyorlardı.
"Ecrin, benimle geliyorsun!" dedi Alper ve bir anda beni kolumdan tutup kendine doğru çekti.
"Barlas!" diye bağırdım, yardım dilenircesine.
Bugüne dek, her zaman yardıma ihtiyacım olduğunda abime sığınan ben, şimdi Barlas'ın adını haykırıyordum...
Barlas bir adım öne atıldığında, abim ise bir adım geri çekilmişti. Çünkü abim de herkes gibi biliyordu, Barlas Alper'in hakkından gelmesini iyi bilirdi. Benim Barlas'a, ondan yardım bekleyecek kadar güvendiğim gibi, abim de kardeşini onun ellerine bırakacak kadar güveniyordu ona. Alper beni peşinden sürüklemek için birkaç adım atmışken, Barlas, saniyeler içerisinde koşarcasına adımlarla yanımda dikildi. Sıcacık eli Alper'in hâlâ tutmakta olduğu kolumu sardığında, hissettiğim uyuşukluk hissiyle Alper'in acıttığı yer sızısını yitirmişti. Barlas'ın yumuşacık dokunuşunu ise hâlâ tenimde hissedebiliyordum.
"Olaya el koyma vakti geldi demek."
Barlas tüyler ürperten ses tonuyla dile getirdiklerinin ardından, boşta kalan eliyle Alper'in bileğine yapıştı ve tüm gücüyle sıktı. Alper'in yüzündeki sert ifade anında silinip yerini acı dolu bir ifadeye bıraktığında, Barlas bileğini sıkmaya devam edip Alper'in bir anlık boşluğundan yararlandı ve kolunu ansızın ters çevirdi. Alper acıyla inleyerek kolunu hızla geri çektiğinde, canımı yakan parmakları tenimi terk etmişti. Barlas kolumu tutmaya devam ederek birden beni arkasına doğru çektiğinde, gür sesiyle abimin adını söyledi. Abim hızlı adımlarla bana doğru ilerleyip anında yanımda bitti. Beni Barlas'ın yanından uzaklaştırıp İrem'in yanına götürdü ve oracıkta beni güçlü kollarıyla sardı.
"İyi misin bir tanem?"
Sorduğu soruya karşılık olarak, yüzümü boyun girintisine gömüp kokusunu içime çeke çeke başımı aşağı yukarı salladım. Abimin kokusu, bedenime yayılan şiddetli gerilimi bir nebze olsun dindirebilmişti. Başımı gömdüğüm mis kokulu kuytudan çekip sağ yanağımı abimin göğsüne yasladım ve bakışlarımı Barlas'ın üzerine perçinledim. Alper az önce Barlas'ın neredeyse kırmak üzere olduğu bileğini ovuyordu ve Barlas'a öfkesini gözlerinden kusarcasına bakıyordu. Şu an Barlas'ın kaslı sırtı bana dönük olsa bile, bakışlarının ne denli ürkütücü olduğunu tahmin edebiliyordum.
"Ne o Kozan, bileğin üf mü oldu?" dedi Barlas, alay ettiğini besbelli sergileyen bir ses tonuyla.
"O pişkin pişkin sırıtan ağzını dağıtacağım p*zevenk!" diye gürledi Alper ve hızla Barlas'ın üzerine doğru yürüdü.
Alper, Barlas ile aralarındaki mesafeyi hızla kapatır kapatmaz, sağlam olan kolunu yüz hizasında kaldırıp yumruk yaptığı elini Barlas'ın suratına geçirmek için bir atakta bulundu. Fakat Barlas öyle hızlı bir hareketle yana doğru çekilmişti ki, kılını dahi kıpırdatmadan darbeyi savuşturmayı başarmıştı. Ayrıca yana doğru çekilir çekilmez, dirseğini Alper'in çenesine geçirmeyi de ihmal etmemişti. Alper'in başı, darbenin geldiği yönün tersine doğru savrulurken, yüzündeki ifade daha da öfkeli bir hâle bürünmüştü. Çünkü Barlas'ın yüzüne yumruk geçirmeyi beklerken, kendisi darbe almıştı.
Alper bir anda hırıltılı bir sesle bağırdı ve bir kez daha Barlas'ın üzerine doğru sert ve seri adımlarla yürümeye başladı. Barlas'ın üzerine atlayıp onu yere düşürdüğünde, öyle büyük bir gürültü kopmuştu ki, neredeyse korkudan küçük dilimi yutacaktım. Onlara engel olmam gerekiyordu. Belki kavgalarının nedeni ben değildim, birbirlerine karşı duydukları nefretti ama yine de kavganın başlamasına vesile olan da bendim. Onların yanına gidebilmek için abimin kolları arasından çıkacakken, abim beni kollarıyla daha sıkı sardı ve bir anda hiçbir yere gitmeme izin vermeyen, etten bir kafese büründü.
"Sen karışma Ecrin. Barlas yıllardır kareteyle uğraşıyor, o itin hakkından kolaylıkla gelecektir." dedi abim, beni sakinleştirmek istercesine dudaklarını saçlarıma bastırarak. "Tabii Alper için endişeleniyorsan, konu başka. "
Abimin verdiği yanıt benim için yeterli olmamıştı. Burada böylece elim kolum bağlı bir şekilde duramazdım. Yemekhanedeki diğer herkes gibi olanlara seyirci kalamazdım. Bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ama şu an yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Alper, Barlas'ın üzerine çıkmış yakasına yapışmış bir şeyler fısıldıyordu. Söylediklerini işitemesem bile, Barlas'ın bir anda suratında oluşan kan dondurucu soğukluktan anladığım kadarıyla sözleriyle ona verebileceği en büyük acıyı vermişti zaten. O büyük ve acımasız darbeyi tüm gücüyle kalbine indirmişti. Ardından Barlas'ın elmacık kemiğine indirdiği yumruk ise, az önceki darbenin yanında hiç denebilecek kadar azdı. Alper'in dudaklarında, attığı yumruktan tatmin olmuşcasına pis bir sırıtış peyda olduğunda, altındaki adamdan az sonra karşılık olarak gelecek darbeden habersizdi anlaşılan. Diğer herkes gibi...
Tam Alper bir kez daha yumruk yaptığı elini Barlas'ın yüzüne doğru yaklaştırdığında, Barlas hemen başını yan tarafa doğru kaydırdı ve Alper'in yumruğu sert zemine çarptı. Barlas bir anda Alper'in omuzlarını iki eliyle kavrayıp üzerinden kolaylıkla kaldırdı ve birden konumunu değiştirip Alper'i sırtüstü gelecek şekilde sertçe yere vurdu. O sırada Alper'in ağzından firar eden acılı feryatı işiten bir kaç kişi, cesaret edip kavganın olduğu alana doğru yaklaştılar. Tam Barlas'ı durdurmak için bir hamlede bulunacaklarken, Barlas Alper'in suratına öyle sert bir yumruk indirmişti ki, yanağının zemine çarptığına yemin edebilirdim. Patlayan dudağından akan birkaç damla kan, üzerindeki buz mavisi kazağına sıçramıştı.
"Dövüşürken bile adaletli olman gerekir Alper Kozan. Delikanlı adamlar böyle yapar..." dedi Barlas ve arkasında dikilen adamların, onları ayırmak için çaba sarfetmesine fırsat bırakmadan ayağa kalkıp konuşmasına devam etti. "Karşısındaki adamın zaaflarından yararlanmak yerine, onunla adaletli bir şekilde dövüşür."
Alper'in yüzü dudağından ve burnundan gelen kanlarla kırmızıya boyanmıştı âdeta. Barlas'ın ise sadece elmacık kemiğinin üzerinde ufak bir kızarıklık vardı. Alper, Barlas'a her ne söylediyse onu fazlasıyla sarsmıştı ama yine de yenik düşmesine neden olamamıştı. Yaptığı hileye rağmen, mağlup düşen yine kendisi olmuştu. Barlas çok güçlüydü, hem de göründüğünden çok daha güçlü... Ne kadar acı çekerse çeksin, ne kadar şiddetli darbeler alırsa alsın yıkılmıyordu. Tam tersine daha da güçlenip kendisine koca bir kalkan yaratıyordu. Acılarından beslenen koca bir kalkan...
Barlas hızla arkasına dönüp bakışlarını bir anda üzerime perçinlediğinde, onca kişinin nefeslerini tutup seyrettiği adamın, şu anda sadece bana bakıyor oluşu kendimi özel hissetmeme neden olmuştu. Barlas hızlı adımlarla bana doğru ilerlemeye başladığında abimin bedenime ahtapot misali sarılmış kolları anında gevşedi ve ansızın bedenimi tamamen terk etti. Bu beni hür bıraktığının işaretiydi. Kendimi Barlas'ın kollarına atacağımı bile bile, beni kolları arasında esir bırakmaktan vazgeçmişti.
Barlas git gide bana yaklaşırken, bir anda Alper kan ve revan içinde yattığı yerden güçlükle bağırdı. "Ö-Önünde sonunda Ecrin benim olacak Barlas ve s-sen de avucunu yalayacaksın!"
Barlas yanımda durduğunda yüzüne alaycı bir tebessüm yerleştirip Alper'in işitebileceği bir sesle bağırdı. "Elinden geleni ardına koyma Alper, şu an kimin kime avucunu yalattığı belli."
Barlas sözleriyle son darbesini indirdikten sonra, bir anda elini omurga kavisime yerleştirdi ve çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Eli belime mıhlanmış olduğu için, attığı her adımda beni de peşinde sürüklüyordu. Peşi sıra adımlarla çıkışa doğru ilerlerken, sonunda merak ettiğim soruyu dile getirebildim.
"Ne yapıyorsun Barlas?"
"Seni kaçırıyorum."
"Nereye kaçırıyorsun?"
"Film setine."
"Ama setin başlamasına daha bir saat var. Ayrıca benim girmem gereken bir dersim daha vardı."
"Girmezsin olur biter. Sete bir saat erken gidersekte Cüneyt'in hiçte sorun edeceğini zannetmiyorum. Yolda ararız ayarlamaları erkenden tamamlarlar. Hem biz de, bugün çekimleri erkenden halledip eve gitmiş oluruz."
"Peki."
Sanırım Barlas kavgadan sonra ne okulda kalmak istiyordu, ne de beni okulda bırakmak...
Çıkışa gittikçe daha da yaklaştığımızda, Barlas adımlarına daha fazla uyum sağlayabilmem için tutuşunu biraz daha sıklaştırıp beni kendine doğru iyice yaklaştırdı. Eli şu anda bel oyuntumda duruyordu. Yani Barlas kolunu kısmen belime sarmış sayılırdı. Tenine temas eden tenim ufak bir ürpertiyle karıncalanıyordu. Onunla yan yana yürüyor olabilmek bile benim için büyük bir ayrıcalıkken, şu an bana bu kadar yakın oluşu tamamıyla rüya gibiydi. Onun attığı hızlı adımlara ayak uydurarak bir an önce çıkışa varmıştık. Tam yemekhaneden dışarıya adımımızı atmışken, yemekhaneye girmek üzere olan iki kızın kıskanç bakışlarını üzerimde hissettim. Bu iki kız Helin ve Tutkuydu. Yani, kızlar tuvaletinde İrem ile birlikte saçlarını yolduğumuz şıllıklardı.
Helin bize kıskanç bakışları ile bakarken, Tutku da öfke dolu bakışlarıyla beni süzüyordu. İkisi de benden nefret ediyordu. Bu durumda hislerimiz karşılıklıydı. Helin benim aşık olduğum adamı seviyordu ve Tutku da arkadaşımın hoşlandığı adamı-yani abimi seviyordu. Hâl böyle olunca, onlardan nefret etmemek elde değildi. Bakışlarımı onların sinir bozucu suratlarından çektiğimde, Barlas'a doğru çevirdim. Sadece önüne odaklanmış ilerliyordu ve beni de peşinden sürüklüyordu. Etrafa saçtığı gerilimden öfkeli olduğu belliydi ama yüzündeki ifadesizlik insanı biraz olsun kuşkuya düşürüyordu.
Yemekhaneden iyice uzaklaştığımızda, okulun bahçesinde ilerlemeye başladık. Okulun önündeki deniz sayesinde, dışarı çıkar çıkmaz yüzüme çarpan ferah hava ve tuzlu su kokusu, bir nebze olsun rahatlamama neden olmuştu. Barlas, sabah arabasını park ettiği alana doğru ilerlemeye başladığında, ben ise onun adımlarına ayak uydurmaktan bitap düşmüştüm. Fakat Barlas kendini dünyadan o denli soyutlamıştı ki, nefes nefese kaldığımı dahi fark edemiyordu.
Şu an tek dileğim, çekimler için dağ evine varana kadar bütün öfkesinden arınmasıydı. Yoksa yine çekimleri mahvedecekti, buna emindim.
***
Sade, ten rengi iç çamaşırlarımın üzerine geçirdiğim ince askılı, siyah, desensiz ve mini elbisem ile gayet hoş duruyordum. Elbisenin gövde kısmı bedenime tam olarak oturuyordu ama etek kısmı bol kesimliydi ve bu daha sempatik bir görünüm yaratıyordu. Saçlarım ise maşa ile dalgalandırılmıştı. Dağ evinde kitap okuyor olacağım için yüzümü sade bir makyajla renklendirmişlerdi. Ayaklarım ise çıplaktı. Şu an kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, neredeyse göğsümden fırlayacaktı.
"Hazırsanız, Cüneyt Bey çekimleri başlatmak istiyor."
Arkamdan gelen kız sesiyle aynadaki yansımama bakmaya bir son verip ondan yana döndüm. Sette çalışanlardan biriydi bu kız. Genellikle getir götür işleriyle ilgileniyordu. Çok sevimli ve kibar bir kızdı. Ona içtenlikle tebessüm ettikten sonra, başımı aşağı yukarı sallayıp hazırlanmam için bana özel ayarladıkları odadan çıktım ve setin kurulduğu salona doğru ilerledim. Etrafta birçok çalışan vardı. Kameraman beni fark ettiğinde, Cüneyt ile konuşmaya bir son verip beni işaret etti ve Cüneyt yemyeşil gözlerini bir anda üzerime doğrulttu.
"Hazır mısın Ecrin?" diye sordu gülümseyerek.
"Evet, hazırım." dedim heyecanımı gizlemeye çalışarak.
"Güzel. Barlas da hazır olduğuna göre başlayabiliriz." dedi Cüneyt ve ileride dikilen adama ufak bir el işareti yaptı.
Adam işareti anlar anlamaz Barlas'a özel ayırtılmış odaya gitti ve ardından bir adam yanıma gelip, beni kameranın karşısına yerleştirilmiş olan koltuğa doğru yönlendirdi. Koltuğa oturduğumda ise bana nasıl oturmam gerektiğini anlattı. Sırtımı koltuğun koluna yasladığımda, bacaklarımı da koltuğun üzerine uzattım.
"Ecrin Hanım, rol gereği iki bacağınızı da kırmanız gerek." dedi, beni nasıl durmam gerektiği konusunda bilgilendiren adam.
Eğer ben öyle bir şekilde oturursam iç çamaşırım kesin görünecekti. Ama şöyle bir şeyde vardı, sevişme sahnesi yüzünden Barlas beni zaten öyle görecekti.
"Tamam." dedim, mecburen kabullenerek.
Ardından iki bacağımı birden kırdım ve bacaklarımı birbirine yasladım. Bir kadın elinde tuttuğu kitapla yanıma geldiğinde rastgele bir sayfa açtı ve kitabı uyluklarımın üzerine açık bir vaziyette yerleştirdi. Her ikisine de teşekkür ettiğimde, kadın da adam da yanımdan ayrılıp set arkasına doğru ilerlediler.
"Başlıyor muyuz?"
Bir anda Barlas'ın sesini işitmemle hızla başımı sesinin geldiği yöne doğru çevirdim. Ona özel olan odasından çıkıp salona gelmişti ve tüm endamıyla salonda dikilip beni mest ediyordu. Üzerinde gövdesini saran siyah kaşe bir ceket vardı. Son düğme hariç bütün düğmeleri takılmıştı ama yaka kısmındaki tek düğme açık bırakılmıştı. Bu yüzden ceketin yakaları iki yana kıvrılmıştı. Boğazında ise siyah bir atkı vardı. Dar paça pantolonu bu defa açık griydi. Ayaklarında ise kendine ait olan siyah deri botları vardı. Başında pantolonu ile hemen hemen aynı renk olan bir bere vardı. Berenin önünden çıkan saçları geriye doğru havalandırılmıştı. Şu an tek kelimeyle 'muazzam' görünüyordu.
Ben evde olacağım için böyle ince bir elbise tercih etmiştim. Fakat Barlas rol gereği dışarıdan geleceği için böyle sıkı giydirilmişti. Dağ evinin içi daha önceden ısıtıldığı ve şömine hâlâ yanıyor olduğu için, dışarıda her ne kadar yeller esse bile ben rahatlıkla bu hâlde durabiliyordum.
"Ecrin, sen başını yana doğru yasla. Yani başın, koltuğun sırt konulan yere doğru yaslanmış olsun." dedi Cüneyt ve ben de derhal dediğini uyguladım. "Barlas, sen de dışarıya çık ben başlama komutunu verdikten sonra anahtarla kapıyı açıp içeriye gireceksin. O sırada birinci kamera kayıtta olacak. Sen salona girdiğinde ise ikinci kamera ile çekime devam edeceğiz. Ecrin ile ne yapacağınızı biliyorsun zaten."
Barlas gözlerini devirdi ve derin bir iç çekerek konuştu. "Biliyorum."
"Bu sahneyi beş kez çekmeye çalıştık Barlas. Artık altıncıda olsun bitsin. Ne olur bir zorluk çıkarma." dedi Cüneyt, ciddiyetinden ödün vermeyerek.
"Tamam, zorluk falan çıkarmayacağım."
Barlas kurduğu son cümlenin ardından hızlı adımlarla koridora doğru ilerledi. Saniyeler içerisinde açılıp kapanan kapı sesiyle, dağ evini terk ettiğini anlamamak zor değildi. Hâlâ bir türlü öfkesini atamamış gibi görünüyordu. Onu düşünmeye bir son verip, başımı yasladığım yerde gözlerimi yummaya devam ettim ve Cüneyt'in vereceği komutu bekledim. Kameramanlara ufak tefek bilgilendirmeler yaptıktan sonra gür sesiyle bağırdı.
"Evet arkadaşlar başlıyoruz... Bir, iki, üç kayıt!"
Cüneyt'in komutundan ardından, birinci kamera kayıta başlamış ve şu an dış kapıyı görüntülüyor olmalıydı. Bir anda evin içinde duyulan anahtar sesinin ardından, kapının hafifçe aralandığına dair gıcırdadığını işittim. Adım sesleri gittikçe daha da yakından duyulmaya başladığında, kalbim hızını mümkünmüş gibi daha çok arttırdı. Bir anda Cüneyt'in sesini koridordan işittiğimde, aklımdaki düşüncelerden arınmaya çalıştım.
"Kestik. Giriş kısmı tamamdır. Birinci kamera, kaydı sonlandır." dedi ve gözlerimi araladığımda Cüneyt koridordan salona geçip koltuğun karşısındaki kamerayı kontrol eden kameramanın yanına geçti. "Ecrin gözlerini yum. Barlas sen de kayıt başlar başlamaz yavaşça içeriye gir."
"Anlaşıldı." dedi Barlas, salonun girişinde öylece dikilirken.
Gözlerimi yumup başımı koltuğa iyice yasladım ve Cüneyt'e seslendim. "Hazırım ben."
"Tamamdır, çok güzel. Evet, ikinci kamera kayda başlıyor şimdi... Bir, iki, üç kayıt!"
Heyecanım hat safhaya ulaşırken, damağımın kuruduğunu hissettim. Kalp atışlarımın sesi kulaklarımda uğulduyordu. Barlas'ın ayak sesleri gittikçe daha da yakından işitilirken, az sonra olacakları hayal ettikçe mideme kramplar giriyordu. Yüzüm koltuğun arkalığına yaslı olduğu ve kamera beni önümden görüntülediği için, gözlerimi çok hafif araladım. Çok az da olsa Barlas'ı seçebiliyordum. Şömine için topladığı odunları şöminenin yanına bıraktıktan sonra doğrulup ellerini birbirine vurup silkeledi ve bakışlarını bana doğru çevirdi. Fark etmemesi için gözlerimi tekrardan sıkıca yumdum. Adım seslerinden bana doğru biraz daha yaklaştığını anlayabiliyordum.
Bir anda adım seslerini çok yakınımda işittim ve ardından adım seslerinin kesilmesi bir oldu. Şu an koltuğun başında beni izliyor olmalıydı. Kısa bir sessizliğin ardından, ansızın uzandığım koltuğun hafifçe çöktüğünü hissettim. Ayaklarımın dibine oturmuştu muhakkak. Bacaklarımı kendime doğru çekmiş bir vaziyette uyuduğum için, oturması için geniş bir yer kalmıştı. Şu an çıplak bacaklarımın ona seyirlik bir manzara yarattığının farkındaydım ama bunu sorun etmiyordum. Çünkü o, daha fazlasını da görmüştü. Ayrıca az sonra da, daha fazlasına gözleriyle şahit olacaktı.
"Ah, deli kız..." diye fısıldadı kendi kendine. "Üşüteceksin burada."
Şu an canlandırdığım Esra rolü gerçekten uyuduğu için bu sözlerini işitemiyordu. Ama ben kendim olarak işitebiliyordum. Barlas'ın düşünceli hâlinin ne kadar tatlı olduğunu kendi kulaklarım ile işitmiştim. Şu an etrafa bıçak kadar keskin bir sessizlik saplanmış olsa bile, Barlas'ın nefes seslerini işitebiliyor olmak bile benim için yeterliydi. Bir anda Barlas'ın sıcak dokunuşunu çıplak baldırımda hissettiğimde, titremeye başlamamak için kendimi öyle bir kastım ki, neredeyse bacağıma kramp girecekti. Ama yine de bozuntuya vermeden, öylece uyuyor rolü yapmaya devam etmeyi başarabilmiştim. Barlas'ın avuç içindeki ıslaklığı farkettiğimde ise, içimdeki umut tohumlarının yeşerdiğini hissettim.
Dışarıdaki soğuk havaya rağmen, Barlas'ın avuç içleri terlemişti. Acaba o'da benim gibi, bu rol için heyecanlı mıydı?
Baldırıma dokunan eli usulca tenimin üzerinde kayıp okşarcasına dokunuşlarla dizlerime tırmandığında, dişlerinin arasından sert bir nefes verdiğini işittim. Barlas Poyraz, ben ise Esra olarak tutkulu bir çifti canlandırıyorduk aslında. Poyraz sadece arzularına ket vurmaya çalışıyordu. Sanem yüzünden kendini Esra'nın kollarına bırakamıyordu. Esra ise onun uzaklığından ötürü yaklaşamıyordu Poyraz'a. Ama içten içe seviyor ve arzuluyordu da. Poyraz eve geldiğinde, salonda bu görüntüyle karşılaştıktan sonra ise ikisinin arasındaki bu uzaklık son bulacaktı. Poyraz kendini zincirlemeye bir son verecekti ve Esra da kendini ona teslim edecekti. Bu vakitten sonra Poyraz'ın iradesini mantığı değil, kalbi ele geçirecekti. Bu nedenle Esra'ya böyle dokunuyordu. Aldığı sert soluklar ise, içinde verdiği savaştan kaynaklanıyordu. Esra'ya karşı hissettiği yoğun çekime karşı koyamıyordu ve mantığını gitgide arkasında bırakıyordu.
"Nasıl da büyüleyicisin..." diye fısıldadı bu defa. "Nasıl da öpülesi bir ten bu."
Söylediği sözleri rol gereği değil de, gerçekten bana söylemişcesine dört bir yanıma şiddetli ürpertiler yayılmıştı. Şu anda uyanmam gerektiğini biliyordum, ama kelimeleri dile getirememekten korkuyordum. Kendimi o kadar kaptırmıştım ki sözlerine, dilim tutulmuştu âdeta. Onun dizlerimde duran elinden cesaret alarak yerimde hafifçe kıpırdandım. Barlas alelacele elini geri çektiğinde, ben de usulca gözlerimi araladım. Başımı yasladığım koltuktan yavaşça kaldırdığımda, gözlerim hemen Barlas'ın gözleri ile buluştu. O an gözlerindeki şehveti yakaladığımda, onun çoktan rolüne adapte olduğunu anlayabildim. O şu an etrafta bizi izleyen insanlardan çok uzakta bir yerlerdeydi. Onun için sadece o ve ben vardım. Biz vardık. Başkaları yoktu. Ben de ona özenerek, kendimi herkesten soyutlayıp rolüme konsantre oldum.
"Poyraz, sen ne zaman geldin?" dedim şaşkınlıkla gözlerimi aralayarak.
"Çok olmadı." dedi ve gözlerini gözlerimden kaçırıp kucağımdaki kitaba baktı. "Sanırım kitap okurken uyuyakalmışsın."
"Ah, evet." dedim ve kucağımdaki kitaba baktım.
Eteğimin yukarı sıyrıldığını yeni fark etmişçesine yüzüme utangaç bir ifade takınıp kitabı kucağımdan aldım ve koltuğun yanındaki sehpanın üzerine bıraktım. Elim elbisemin eteğinin ucunu kavradığında, Barlas'ın bakışları da tekrardan bacaklarıma kaydı. Elbisenin eteğini yavaşça aşağı doğru çekiştirerek bacaklarımı kapatmaya çalışırken, bir anda Barlas elimin üzerine elini koyup eteği çekiştirmeme engel oldu. Başımı usulca yukarı doğru kaldırdığımda, gözlerimiz anında birbirine mıhlandı. Kısa bir süre sessizce bakıştıktan sonra birden Barlas üzerime doğru eğildi ve boşta kalan elini yanağıma yaslayıp baş parmağını dudaklarımın üzerine kapattı.
Hemen ardından, bir anda dudaklarıma yapışmış gibi göstermek amaçlı hızla dudaklarını, dudaklarımın üzerindeki parmağının üzerine bastırdı ve dudaklarını hızlı bir şekilde harekete geçirdi. Şu an üzerime eğildiği için, ben kısmen gözüküyordum. Büyük ihtimalle öpüşmemizin sahte olduğu fazla anlaşılmıyor olmalıydı. Şu an kameraman uzak kadrajdan çekiyordu bizi. Eğer Barlas beni gerçekten öpmemek için ısrar etmeseydi, şu an gerçekten öpüşüyor olacaktık ve kameraman yakın kadrajdan çekiyor olacaktı ikimizi.
Bir süre sonra ellerimi saçlarına yöneltip başındaki bereyi çıkartıp bir köşeye fırlattım ve ellerimi saçlarının arasına daldırıp saçlarını ellerimle dağıttım. Arada bir ensesindeki saçları çekiştirerek sahnenin gerçekçiliğini pekiştiriyordum. Bir müddet sonra ellerimi göğsüne götürüp ceketinin düğmelerini teker teker açmaya başladım. Heyecandan titreyen parmaklarla düğmeleri açmakta her ne kadar zorlansam bile, sonunda tüm düğmeleri açmayı başarabilmiştim. Ceketini yakalarından tutup kollarından sıyıracakken, Barlas dudağımın üzerindeki parmağını geri çekip elini yanağımdan uzaklaştırdı ve ceketini kollarından sıyırıp yere atana kadar nefes nefese bekledi.
Ceket yere düşer düşmez, Barlas bir anda yerinde doğruldu ve ellerini kalçalarıma koyup beni oturduğum koltuktan havalandırdı. Hızla kollarımı boynuna doladıktan sonra bacaklarımı beline sarıp ona sıkıca tutundum. Boynuna sardığım ellerimden birini yüzüne doğru yaklaştırıp avuç içimi yanağına yasladım ve aynı onun yaptığı gibi baş parmağımı dudağının üzerine kapatıp dudaklarımı parmağımın üzerine bastırdım. Barlas beni öylece kucağında taşıyarak setin film için hazırladıkları yatak odasına doğru ilerledi ve saniyeler içerisinde o vaziyette kendimizi odada bulduk.
"Kestik." diye bağırdı Cüneyt salondan.
Cüneyt'in sesini duyar duymaz, başımı geri çekip parmağımı Barlas'ın dudağının üzerinden kaydırdım ve Barlas'ın gözlerinin içine baka baka, beni kucağından indirirken ki ifadesizliğini seyrettim. Ayaklarım yere değer değmez boynuna doladığım kolumu aşağı indirdim ve bir adım geri çekilip odadaki kameramana göz attım. Bu kadın da yataktaki sahneyi kayda alacak üçüncü kameramandı. Barlas'ın özel isteği üzerine bayan kameraman getirtmişlerdi. Ben ona abimin emanetiymişim de, elin kameramanlarına vücudumu göstermeye izin vermezmişte. Hep bir bahane. Kıskanıyorum demiyor da, lafı dolandırıyor işte.
Cüneyt odaya adımını atar atmaz sesi kulaklarımı doldurdu. "Harikaydı. Barlas yine bir sorun çıkartır zannettim ama tek çekimle hallettiniz ilk ve ikinci kısmı. Şimdi sevişme sahnesinin son evresi kaldı. Bunu da ilk çekimle halledelim mümkünse çocuklar. Az önceki performansınızı görmek istiyorum."
"Umarım, yapabiliriz." dedim, kendimden emin olduğumu sergileyen tebessümümle.
"Sana güvenim tam Ecrin. Ee sen ne diyorsun Barlas?" dedi Cüneyt ve bakışlarını benim üzerimden, Barlas'ın üzerine çevirdi.
Barlas ifadesizliğini bozmadan konuştu. "Yatak kısmını çekerken sen bu odada mı olacaksın?"
Bunun konumuzla ne alâkası vardı şimdi?
Cüneyt kaşlarını kaldırarak "Evet." dedi.
Barlas'ta tek kaşını kaldırarak karşılık verdi. "Neden? Sadece kadın kameraman olsa olmuyor mu?"
"Barlas saçmalama. Çekimi yöneten benim. Benim olmama gibi bir ihtimalim yok." dedi Cüneyt ve ardından birden ellerini birbirine vurdu. "Hadi, çabucak hazırlanın. Barlas sen soyunabilirsin. Şimdi buraya bayan çalışanlarımızdan birini çağıracağım. O'da Ecrin'i hazırlasın. Gülşen, bakar mısın?"
Cüneyt'in söylediklerinin ardından Barlas'ın isteği askıda kalmıştı. Kumral, kıvırcık saçlı bir kadın odaya girdiğinde, hemen yanıma geldi. Ardından Cüneyt de bayan kameramanın yanına gidip onunla çekim hakkında konuşmaya başladı. Barlas ise sinirle boynundaki atkıyı çıkarıp bir köşeye fırlatmıştı.
"Önce üzerinizdeki elbiseyi çıkaralım. Çekim sonrasında size kıyafetlerinizi getireceğim." dedi Gülşen ve beni yatağın köşesine oturttu.
Elbisemi çıkartmadan önce Barlas'a göz ucuyla baktığımda, tam o sırada üzerindeki bordo renkli kazağını çıkarttığını fark ettim. Kazağı hızlı hareketlerle üzerinden sıyırırken, ortaya çıkan karın kasları yutkunmama neden olmuştu. Kazağı başından çıkarıp bir köşeye fırlattığında, göğsü tamamen çıplak bir hâlde bana bakıp pantolonun düğmesini öyle çözdü. Fermuarını indirirken dahi gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Pantolonu saniyeler içerisinde yerle buluştuğunda eğilip pantolonunu ayaklarından kurtardı ve ardından ayaklarındaki çizmeleriyle çoraplarını da çıkarttı. Şu an üzerinde sadece siyah boxerı kalmıştı.
"Ecrin hanım, elbisenizi çıkartabilir misiniz?"
Gülşen'in sesiyle Barlas'ı izlemeye bir son verip bakışlarımı Barlas'ın üzerinden çektim ve Gülşen'e bakıp başımı aşağı yukarı salladım. Oturduğum yerde yatağın üzerinde bir çiçek gibi açılmış elbisemin eteklerini tutup yavaşça üzerimden sıyırdım. Elbiseyi başımdan çıkartıp yere bıraktığımda, ortaya çıkan çıplak tenim ve tenimle aynı renk olan iç çamaşırlarım ile kendimi tuhaf hissediyordum. Tekrardan bakışlarımı Barlas'ın üzerine çevirdiğimde, bana baktığını fark ettim. Ben ona bakar bakmaz gözlerini kaçırdığında ise, içimde garip bir his peyda olmuştu.
"Çarşafın altına girin ve başınızı yastığın üzerine koyun." dedi Gülşen.
Bakışlarımı bir kez daha Barlas'ın üzerinden çektikten sonra, siyah çarşafın altına girdim. Nevresim ve yastık yüzü dahi siyahtı. Bu kasvetli ortamı umursamamaya çalışarak çarşafı üzerime örtüp başımı yastığın üzerine koydum. Gülşen ellerini saçlarımın arasına daldırıp yastığın üzerinde dağınık bir görüntü yaratmak için uğraştıktan sonra bana sıcak tebessümüyle baktı.
"Hazırsınız." dedi ve ardından başını kaldırıp Cüneyt'e baktı. "Cüneyt Bey, Ecrin hanım hazır. Sanırım Barlas Bey de öyle."
"Pekâlâ, harika." dedi Cüneyt her ikimize de bakarak. "Hadi Barlas, çarşafın altına gir ve başlayalım."
Barlas gözleriyle etrafı taradı. "Yastık yok mu?"
Cüneyt kendini tutamayıp güldü. "Ecrin yatağın üzerindeki diğer yastığı al karnına koy bari. Barlas'ı kırmayalım."
Cüneyt'in söylediklerinin ardından başımı sallayıp yanımda duran yastığı elime aldım ve çarşafın altına sokup karnımla bacak arama gelecek şekilde üzerime yerleştirdim. Ardından Barlas yüzündeki ifadesizliği bozmadan, yatağa dizlerinin üzerinde tırmandı ve çarşafı kaldırıp bir bacağını üzerimden geçirip bacaklarımı, iki bacağının arasında sıkıştırdı. Hemen ardından bedenini yastığın üzerine yaslayıp üzerime uzandı ve çarşafı üzerimize çekip çıplak sırtına düşmesine izin verdi. Ağırlığını üzerime vermemeye çalışıyordu ama şu an beni altında linç etse bile hissetmezdim. Çünkü heyecandan tüm hissiyatımı kaybetmiş gibiydim.
"Ben hazırım." dedi Barlas, Cüneyt'in duyabileceği bir desibelde.
"Tamamdır, başlayalım o zaman." dedi Cüneyt ve ardından boğazını temizledi. "Bir, iki, üç kayıt!"
Kayda başlar başlamaz gözlerimi yumup başımı geriye doğru attım ve Barlas'ın yüzünün boyun girintime yerleşmesine izin verdim. Sakalları köprücük kemiğime batıp saçları ise çenemin altını huylandırırken, Barlas ise dudaklarını nabzımı okşarcasına şah damarımın üzerinde bir yol gibi gezdirip boyun girintimde duraksadı. Dudakları tenimde derin bir öpücük bıraktı. Bu öpücük tamamıyla gerçekti. Bu hareketine karşılık bende nevresimin üzerinde duran ellerimi kaldırıp Barlas'ın saçlarının arasına daldırdım. Saçlarını çekerek dudaklarını boyun girintimden çekmesine neden olurken nefes nefese dudağımın kıyısına dudaklarını bastırmasına neden oldum. Odada bizim haricimizdeki diğer üç kişinin de, bu sahneyi nefeslerini tutarak izlediklerine kalıbımı basabilirdim.
Barlas üzerimde hareketlenirken, bunu hissetmiyordum, çünkü yastık buna mani oluyordu. Şu an aramızda yastık olduğu için içimden Barlas'a binlerce kez teşekkür ettim. Eğer o yastık olmasaydı utançtan ve heyecandan tüm yapmam gerekenkeri karıştırabilirdim. Düşüncelerimi terk edip ellerimi omuzlarına indirdim. Tırnaklarımı tenine geçirmiş gibi yaparak, parmaklarımı omuzlarına hafifçe bastırdım. Bu sahnede müzik devreye gireceği için ikimizden de tek bir ses çıkmıyordu. Barlas dudaklarını dudağımın kıyısından çekip gövdesini üzerimden hafifçe doğrulttuktan sonra, dudaklarını omzuma değdirdi. Gerçekten öpmüyor olsa bile, dokunuşu tenimi yakmak için yeterli bir nedendi. Dudakları omuzlarımdan köprücük kemiğime doğru kayarken, bu gıdıklanmama neden olmuştu. Bir anda gelen gülme isteğini güçlükle bastırdım. Senaryoda yazanları hatırladığımda, Barlas'ın yüzünü avuçlarımın içine aldım. Dudakları tenimi terk ettiğinde birbirimizin gözlerine birkaç saniyeliğine aşkla baktım.
İşte o an bu bakışların altında ölmek ve o gözlere gömülmek istedim.
Barlas göz temasımızı kesip başını eğdi ve tekrardan dudaklarını dudağımın kıyısına bastırdığında, nefesimi tutmuş bir şekilde, dudağımın kenarındaki ıslak dokunuşu hazmetmeye çalışıyordum. Barlas'ın bir eli yatak başlığından destek alıyorken, diğer eli yatağın üzerinde duruyordu. Bir anda boşta duran elini kaldırıp belime sardığında, tutmakta olduğum nefesimi sertçe dışarı verdim. Barlas belime sardığı eliyle hafifçe güç uygulayarak vücudumu yatakta havalandırdı. Gövdelerimiz tamamıyla birbirine yapıştığı an, yapmam gereken son hareketi gerçekleştirdim. Barlas'ın omuzlarına baskı uygulayan ellerimi, okşarcasına dokunuşlarla beline doğru indirdim. Bunu yaparken, Barlas'ın taş kesilmiş kaslarını teker teker hissedebilmiştim. Ellerim belinde duraksadığında, kollarımı beline dolayarak ona sımsıkı sarıldım. Sert kasları sarılışıma karşılık yavaş yavaş gevşedi.
"Kestik!" diye bağırdı Cüneyt. "Efsaneydi! Hayal ettiğimden de mükemmel canlandırdınız."
Cüneyt'in söylediklerinin ardından Barlas hızla üzerimden doğrulup bacağını üzerimden çekti ve nefes nefese yatakta yanıma oturdu. Bana bakar bakmaz üzerimin açıldığını fark etmiş olmalı ki, hemen çarşafı geri üzerime örttü. Hızla inip kalkan göğsüm ile yatakta öylece uzanıyordum. Hâlâ az önce yaşadığımız anın sarhoşluğu vardı üzerimde. Onun kokusunu kısmen de olsa, üzerimde hissedebiliyordum ve böylesine eşsiz bir kokuyu üzerimde taşımak, bütün gerginliğimi alıp götürmüştü.
"Sevişme sahnesi bitti değil mi? Bir eksiklik falan yok herhalde?" diye sordu Barlas, nefes alışverişini düzene sokarak.
"Evet Barlas. Mükemmel bir şekilde bitti hem de. Şimdi hazırlanıp evinize gidebilirsiniz. Yarın son çekimler için iyice dinlenin." dedi Cüneyt, tatmin olmuş bir şekilde gülümsemeye devam ederek.
Barlas Cüneyt'in söylediklerinin ardından yataktan kalkıp yerden pantolonunu aldı ve hemencecik üzerine geçirip fermuarını çekti. Barlas pantolonunu düğmelerken Gülşen ise odadan dışarıya çıktı. Barlas bu defa yerden bordo kazağını alıp üzerine geçirdiğinde, gözümü dahi kırpmadan onu seyrediyordum. Bir anda odanın kapısı açıldığında Gülşen elinde buraya gelirken üzerimde olan kıyafetler ile içeriye girdi ve yatağın üzerine bırakıp geri odadan dışarıya çıktı. Cüneyt hâlâ odada duruyordu ve bayan kameraman ile konuşuyordu. Barlas ise çizmelerini ayaklarına geçiriyordu. Etrafıma bakınmaya bir son verip yatakta doğrulduğumda ise Barlas bakışlarını üzerime çevirdi. Çarşafı üzerimden çekmek üzereyken, bir anda Barlas yanıma gelip önüme siper oldu ve yatağın üzerindeki yeşil kazağımı alıp başımdan geçirdi. Ben şaşkın şaşkın ona bakarken, o kollarımı da kazağın içine sokmuştu.
"O herifin ağzının suyunu akıta akıta sana bakmasını istemiyorsundur herhalde."
Barlas'ın kurduğu cümleyle Cüneyt'ten bahsettiğini anlayabilmiştim. Ben gülümsemeye başladığımda, Barlas ise çarşafı tutup havaya kaldırdı ve önüme siper etti. Tam Cüneyt'in olduğu tarafa doğru tutuyordu çarşafı ve bu sayede onun görme olasılığını imkansızlaştırıyordu.
"Hadi kalk, o herif görmeden çabuk giyin şu pantolonu." diye fısıldadı.
Yüzümde ister istemez oluşan tebessüm ile sözüne itaat edip ayağa kalktım ve ben ayağa kalkar kalmaz Barlas çarşafı biraz daha yükseltti. Şu an dışarıdan onu görenin alay etmemesi kaçınılmazdı. Çünkü çok komik görünüyordu. Çarşafın beni gizlediğinden emin olduğum için rahatlıkla siyah dar paça pantolonumu altıma geçirdim. Bakışlarımı Barlas'a çevirdiğimde ise, bana baktığını fark ettim.
"Tamam Cüneyt görmedi de, sen gördün beni. Ne anladım ben bu işten?" dedim alaycı bir tebessümle.
"Benim görmediğim şey değil ya." dedi arsızca sırıtarak.
Utangaçlığımı gizlemeye çalışarak kaşlarımı çattım. "Sapıtma! Ayrıca Cüneyt de çekim anında gördü ona bakarsan."
Barlas çarşafı önüme siper etmeye bir son verip yatağın üzerine bıraktı ve bakışlarına serpilen öfke kırıntılarıyla gözlerime bakmayı sürdürdü. Ardından gözlerini gözlerimden bir saniye olsun ayırmadan, yatağın etrafında dolanıp tam karşımda dikildi. Bir anda elini bel oyuntuma yerleştirip beni kendine doğru çekti ve ağzını kulağıma yaklaştırdı. Sıcak nefesini kulağıma üfleyerek, beni gırtlağıma kadar mutlulukla dolduracak o kelimeleri söyledi.
"Üzerindeki siyah elbiseyi çıkartırken Cüneyt'in tam önüne geçtiğimi fark etmemiş olmalısın. Sevişme sahnesini canlandırırken de bedenimle çıplaklığını örtmekle meşguldüm. O herifin seni o hâlde görmesine izin vermedim. Çünkü, sana baktığında aklından neler geçirebileceğini iyi biliyordum. Aklında kurduğu fantezilerin başrolü olarak seni hayal etmesine asla müsaade edemezdim. Bu biçimli vücudun ne kadarını gördüğümü her ikimizde çok iyi biliyoruz Ecrin. Bu vakitten sonra, bu hazineyi başka adamların gözünün önüne sermeye hiç niyetim yok benim."
★☆★
Bölüm Sonu :) Nasıldı sizce? Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hepinizi çoook seviyorum ♥ Sağlıcakla kalın :*
-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac
-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro