MSOM? -13- ❝Çeyrek Çıplak❞
Yine açlıkla yazılmış sayfalar ve yine geç kalmış bir bölüm... Öncelikle özür dilerim sevgili okurlarım ve oruç tutan arkadaşlarıma da iftara kadar sabır diliyorum. Tabii orucunu açanlar vardır büyük ihtimalle ama benim açmama yaklaşık yarım saat var... Allah'ım ne aç bir insanım ben ya shsjdjdjdj
Bu bölümü yazarken ben çok eğlendim, umarım sizde okurken eğlenirsiniz. Barlas'tan beklenilmeyen iğrençliklere hazır olun ahjddjffjj
Bugün 6 Temmuz ve bir tanecik dostumun doğum günü. Ama ben bugün 6 Temmuz olduğundan bihaber olduğum için, doğum gününü geç kutlamak zorunda kaldım :( Özür dilerim aşkım, geçte olsa doğum günün kutlu olsun. İyiki varsın, iyiki doğdun... Seni çoook seviyorum. Nice mutlu senelere deli kızzzz ♥♥♥
@azrabook
**Multimedya'da bölümle ilgili resimler var!**
Keyifli Okumalar.
▲▼▲▼
13. Bölüm
▪Ecrin Karayel▪
Güneşin sıcak kıvılcımları yüzüme değerken, gittikçe kızışan tenimi o kavurucu sıcaktan kurtarmak için başımı yastığımın diğer tarafına yerleştirdim. Nafile, bu defa da ensem güneş ışınlarına esir düşüyordu. Göz kapaklarımı güçlükle araladığımda, tekrardan kapanmaması için büyük bir çaba sarfetmem gerekmişti. Nihayet, bakışlarımı giysi dolabımda sabitlediğimde, gözlerimi açık tutmakta galip gelmiştim. Dirseklerimi yatağıma dayayıp başımı hafifçe yastığımdan doğrulttuğumda, başıma ansızın bir ağrı saplanması ile, acıyla inledim ve başımı geri yastığıma gömüp gözlerimi yumdum.
Başım öyle bir zonkluyordu ki, sanki kafamın içinde, bir sürü insan topluluğu horon tepiyordu. Tam yüz üstü dönmek için bacağımla yataktan destek alacakken, ansızın dizime saplanan acıyla, kendimi tutamayıp yüksek sesli bir çığlık koparttım. Bir anda kapımın tekmelenerek açılmasıyla, bakışlarımı kıpırdanmamaya özen göstererek kapıma diktim. Bir anda karşılaştığım görüntüyle, dilimin damağıma yapıştığını hissettim. Barlas elinde tuttuğu tepsiyle birlikte bana doğru ilerliyordu ve üzerinde, altındaki beyaz kapri haricinde hiçbir şey yoktu.
Bu adam kesinlikle aklımı başımdan alıyordu.
"Günaydın. Sanırım, senin için fazlasıyla acılı bir sabah oldu bu."
Az önce bana 'Günaydın' mı dedi bu adam ?
"Doğru söyle, kaç günlük ömrüm kalmış ?"
"Ne ?"
"Diyorum ki, kaç günlük ömrüm kalmış ? Muhakkak ölümcül bir hastalığa kapıldım ve sen de son günlerim olduğu için benimle böyle konuşuyorsun."
"Dün içtiğin onca alkolün hâlâ etkisindesin anlaşılan. Düşündüğün gibi sayılı ömrün kalmadı, malesef. Sadece dün ben hastayken yaptığın iyiliğinin, bedelini ödüyorum. Bir nebze 'Borç yiğidin kamçısıdır' sözüne takıldım diyebiliriz."
"Ben dün çok mu alkol tükettim ?"
Sorduğum soru üzerine yüzüme aval aval bakmaya başladı. Dün geceye dair hiçbir şey hatırlamıyordum. Tek hatırladığım şey Alper ile birlikte partiye gittiğimizdi. Hah birde dans edişimizi anımsıyordum. Ondan sonra yerimize oturduğumuzda Barlas gelmişti yanılmıyorsam ve Helin'in yanına gitmişti. Sonra abim İrem yüzünden partiden ayrılmak zorunda kalmıştı ve ben de Barlas ile Helin'i seyrederek kıskançlık krizlerine girmiştim. Ondan sonrası silikti.
"Ne yani, dün gece yaşananları hatırlamıyor musun ?"
"Hayır, yani yarım yamalak hatırlıyorum."
Bir anda elindeki tepsiyi komodinin üzerine bıraktıktan sonra, üzerime örtülmüş pikeyi kenarı çekip üstümü açtı. İşte o an üstüme başıma göz atmaya fırsat bulduğumda, dünkü elbisemin hâlâ üzerimde olduğunu farkettim. Birden, ben ne olduğunu anlamadan, Barlas bedenimi güçlü kolları ile kavrayıp yatakta doğrulttu ve sırtımı yatak başlığına yaslamama yardımcı oldu. Ardından bir tarafımı ezmemeye özen göstererek, yatakta yanıma oturdu ve tepsinin içindeki hapı eline alıp dudaklarıma değecek kadar ağzıma yaklaştırdı ve ağzımı açmamı bekledi.
Onun bu tatlı hareketine hayretler içerisinde bakarken, benliğimi sersemleten kokusunun etkisi altına girmemeye çalışarak dudaklarımı araladım ve onun hapı ağzımın içine bırakışına, büyük bir arzu timsaliyle şahit oldum. Tepsinin içinden aldığı su dolu bardağı ağzıma dayadığında, kalbimin neredeyse duracağını zannettim. Bardaktan iki koca yudum aldığımda, zorlukla yutkundum ve aramızda kurulan şefkat bağına sıkı sıkıya sarıldım.
"Bu hap, başının ve dizinin ağrısına iyi gelecektir." dedi, bardağı tepsiye geri bırakırken.
Şu kalbimdeki garip sıkışmaya da, bir ilaç var mı acaba ?
"Teşekkür ederim." dedim, sıcak bir tebessümle.
Dizimde ki acıya anlam verebilmek için, bakışlarımı sol dizime kaydırdım ve karşılaştığım dikişli yarayla gözlerimi yuvalarından fırlayacakmışcasına açtım. Bu yaranın nasıl meydana geldiği hakkında türlü düşüncelere dalarken, nihayetinde dün gece yaşananlar yavaş yavaş gözümün önünden film şeridi gibi geçip gitmeye başladı. Alper'in kalçalarıma dokunuşu, Barlas ile dans edişimiz, bana söylediği o iğrenç kelimeler, bardan çıkıp gidişim, o sapık adamdan kaçışım, yere düşüp dizimi yaralayışım, Alper'in oyunu, Barlas'ın özür dileyişi, hastahanede dizime yediğim dikişler... Bütün her şey, aklımda olması gerektiği yere kazınırken, zonklayan başımı ellerim arasına alıp Barlas'a baktım.
"Sanırım, şimdi her şeyi hatırlıyorum. Fakat bunca olanların arasında tek bir şeyi hatırlamak istemezdim. Yani, bana ettiğin o ağır sözleri."
Bir anda gözlerindeki ışık, yerini zifiri bir karanlığa bırakırken, aralık ağzı dişlerini sıkması ile kapandı ve çenesi şiddetle kasıldı. Ciğerlerini titrek bir nefesle buluşturduğunda, elini o ipeksi saçlarının arasına daldırdı ve dört bir yana dağıttıktan sonra, nihayet gözlerini gözlerime perçinledi.
"Seni kucakladığım zaman söylediklerimi hatırlamıyor musun, ha ?"
"Hatırlıyorum. Fakat özür dileyince her şeyi unutacağımı mı zannettin ? Her zaman bir özrünle seni bağışlıyor olabilirim, ama bunu asla unutma Barlas; kalbimi her kırışında bir nebze daha düşüyorsun gözümden. Bu ne kadar umrunda bilemem, yalnız bir gün gözümde bir hiçten ibaret olduğunda, yapayalnız kalacaksın. Çünkü ben bu sabrıma rağmen gittiysem eğer, herkeste yanından bir bir yok olmuş demektir."
Bir anda bakışlarına kazınan pişmanlık, silikleşerek yerini saf bir öfkeye bıraktı ve gözlerime odaklı gözleri, sanki ufak bir kıvılcımla alev aldı. İçimi yangın alanına çeviren bakışları, âdeta tüm hücrelerimi yakıp kavuruyordu. Barlas'ın az önce bana şefkatiyle sergilediği tavırlarıyla, şu anki ürkütücü duruşunu birbiriyle bağdaştıramıyordum. Davranışları, her ne kadar iyiden iyiye dönerse dönsün, o, ruhuna hükmeden öfkesine ket vuramıyordu.
"Benim yanımda kim var ki, sen olacaksın Ecrin ? O etrafımda gördüğün siluetlerin hiçbiri gerçek değil. Onlar, sadece o insanların yansımasından ibaret. Benim kimsem yok. Sen benim hiçbir şeyim değilsin ve yanımda olup olmaman umrumda dahi değil. Sen de diğer herkes gibi, şimdilik üzerime düşen bir yansımadan ibaretsin."
Üzerime düşen çığ, yüreğimi ezip geçmiş ve takıldığı bir engebeyle gerisin geriye yuvarlanıp, darmadağın ettiği yerin üzerinden bir kez daha geçmişti sanki. Öyle bir kanatmıştı ki sol yanımı, âdeta dizimi yaran taş misali derin derin sızlatmıştı canımı. Her defasında yalnızlığının, bu kadar acıklı bir edayla dudaklarından dökülüşü, ağlama arzusuyla yanıp tutuşmama, beni zerre umursamıyor oluşu ise, boğazıma koca bir yumrunun oturmasına sebep oluyordu.
Ben, onun hiçbir şeyi değildim...
"Sen yalnız olmak istediğin için yalnızsın, Barlas. İstesen etrafındaki gölgeleri yok edip, yerlerine gerçek siluetleri yerleştirebilirsin. Fakat sen, senin yanında durmaya çalışan kişilerin bile, varlıklarının başına 'hiç' sıfatını koyuyorsun."
Sesimdeki kırılganlık bariz bir şekilde kendini ele verirken, yüzüme yerleştirdiğim umarsız ifade ile tek kelimeyle tezat oluşturuyordu. Fakat ben ne olursa olsun, onun kışkırtıcı kokusunun etkisi altına girmemek için, iradeli davranıp tedbiri elden bırakmayacaktım ve haysiyetime bir kez daha çamur atmaması için, oyunculuk yeteneğimi kullanıp hissizliğimi takınacaktım.
"Sen etrafımda gördüğün her insanın, benim dostum olduğunu mu zannediyorsun ? Benim Erkin'den başka dostum yok, anlamıyor musun ? Bir gün elbet o'da gidecektir, eminim. Senin de o yanında gördüğün herkes, bir gün birer birer kayıplara karışacak. Ama sen yapayalnız kalmayacaksın. Çünkü bir abin var, bir baban, bir a-annen... Onlar asla seni yalnız bırakmazlar, Ecrin. Ayrıca ben yalnız olmak istediğim için yalnız değilim, öyle gerektiği için yalnızım. Ben ailemin ölmesini hiçbir zaman istemedim, anlıyor musun ? Alnımın yazısı olduğu için kabullendim sadece. Ne yalnızlığıma küfür ettim, ne de Allah'a isyanlar savurdum. Sustum ve kaderime boyun eğdim. Ben kimsesiz kalmak istemedim, ben onları kaybetmek istemedim... Bir daha benim adıma, asla kendince sonuçlar çıkartma!"
Yüzünü gölgelendiren hüzün, beni uçsuz bucaksız bir karmaşanın ortasında bırakırken, hissettiğim pişmanlık ile içimin lime lime parçalandığını hissettim. Onun canının yanışını, âdeta bedenimin en hassas köşesinde hissetmiştim. Barlas tam sinirle yatağımdan doğrulacakken, güçlükle kolunu kavradım ve onun olduğu yerde kalmasına neden oldum. Bakışlarımızı birbirine mühürlediğimde, elimi kolundan çektim ve iki elimi de omuzlarına yerleştirip dolan gözlerimi ve titreyen sesimi umursamadan, gözlerimi gözlerinden ayırmadan söze atıldım.
"Ben... ailenden söz etmemiştim. Ben sadece... herkesin gideceğini zannettiğin için, yanında olmak isteyenleri bile yanından uzaklaştırdığını ima etmiştim. Oysaki senin yalnızlığının, eksikliğin olduğunu bilmiyordum. Seni kırdığım için... özür dilerim."
Omuzlarında duran ellerimi daha da ileri itip kollarımı boynuna sardım ve kendim kıpırdayamadığım için onu kendime doğru çekip başımı göğsüne yasladım. Çıplak teninin verdiği sıcaklığı ve burnumun direğini sızlatan kokusunun baş döndürücü etkisini, bu kadar yakından hissetmek, ona karşı olan arzumu fazlasıyla tetikliyordu. Ama ne olursa olsun, şu an hissettiğim vicdan azabı şehvetten daha yoğundu.
"Sen... mutluluğu hakediyorsun Barlas. Umarım Yüce Rabbim karşına, sana tüm yalnızlığını unutturacak bir kadın çıkartır ve sana mutluluğu layık görür."
Söylediklerimin ardından oluşan kısa süreli sessizlikten sonra, Barlas'ın geriye çekilmesiyle bir anlık da olsa hissettiğim mutluluk, saniyeler içerisinde tarihe gömüldü. Gözlerinde kuytu köşeye sinmiş alaycı bakışlar, tekrardan yüzünde yer aldığında, şaşkına dönmüş bir vaziyette ona bakmayı sürdürdüm. Bir anda müstehzi bir gülüş ile kıvrılmış dudakları aralandığında, ansızın değişen ruh hâlini çözebilmek için tek bir cümle bekledim.
"Ben ve mutluluğa layık olmak. Hah, güldürme beni. Ayrıca kadınlardan nefret ettiğimi söylememe rağmen, benim için bir kadın dilemen tam bir ironi. İnan bana bir an önce ölüp aileme kavuşmamı dileseydin benim için daha makbule geçerdi. Çünkü ben her gece, bunun olması için duacıyım."
Gözlerim şaşkınlıkla aralanırken, ne diyeceğimi bilmez bir hâlde öylece yüzüne bakakaldım. Ölmek için her gece dua etmek, deli saçmasıydı. Fakat onun neler yaşadığını bilmediğim için, bu tavrına herhangi bir yorumda bulunamıyordum. Bu yüzden, ben de şansımı konuyu değiştirmekten yana seçtim.
"Dizimi bükmekte zorluk çekiyorum. Banyoya kadar gitmeme yardımcı olur musun ?"
"Neden, birden bire banyoya gitmek istiyorsun ki ?"
"Dün o adamın pis elleri tenime değdi ve bir bacağımda toprak, diğer bacağımda ise kan lekeleri var. Duş alsam iyi olacak."
"Hayır." dedi ve başını iki yana salladı. "Dizinin dikişine su değmemesi gerek."
"Hayatta olmaz. Ben eğer duşa girmezsem akşama kadar kendimi bir pislikmiş gibi hissederim."
"Zaten öylesin." dedi ve dudakları pişkin bir gülümseme ile kıvrıldı. "Valla doktorun sözünden çıkarsan, sonuçları ağır olur."
"Asıl pislik sensin bee! Doktor tam olarak ne dedi ki sana ?" dedim ve kollarımı göğsümde birleştirip tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Aslına bakarsan, doktor bu konuda bir şey söylemedi. Muhakkak unutmuş olmalı ama dikişe su değmemesi gerektiğini iyi biliyorum. Eğer sözümü dinlemezsen, birde iltihap derdiyle uğraşırsın."
"Peki o zaman, bacağıma bir şey sararız. Suyun değmesini engellemesi için."
"Ya saçma sapan konuşma!" dedi ve içine derin bir nefes çekti. "İnatlaşma benimle. Duş almasan ölmezsin ya."
Yok yok, kafayı yiyeceğim!
"Barlas ben rahat edemem diyorum sana! Ne olur dizime saracak bir şeyler bulup getirsen ?" dedim ve yavru köpek bakışlarımı takındım. "Lütfen yaa!"
Barlas bir süre yüzüme umarsız ifadesiyle baktıktan sonra, derin bir iç çekip oturduğu yerden doğruldu ve beyaz kaprisinin belini çekiştirerek kapıya doğru ilerledi. Koca cüssesi gözden kaybolduğunda, kalbimi binbir yerinden fetheden kokusu hâlâ odamda geziniyordu. Kokusunu bana bıraktığı için, ona müteşekkirdim. Onun kokusu, bal ve çörekotu değerindeydi âdeta. Çünkü, bu koku benim için her derde devaydı.
Bir süre odamda boş boş etrafa bakındıktan sonra, merdivenlerden gelen ayak seslerini duyduğumda, Barlas'ın yukarı çıktığını kavrayabilmiştim. Patır patır gelen seslerinin, ard arda duyulmasından anladığım kadarıyla, hızlı adımlarla buraya doğru ilerliyordu. Bir anda ayak sesleri kesildiğinde, başımı kapıya doğru çevirdim ve beklediğim o koca cüsse ile karşılaştım. Bakışlarımı güçlükle, bir şaheseri andıran yüzünden geri çektiğimde, ellerinde tuttuklarına çevirdim ve ağzımın dehşetle aralanmasına izin verdim.
4-5 tane naylon poşet, streç film ve alüminyum folyo.
"Barlas, şaka mı bu ?"
"Ee, tedbiri elden bırakmamak lazım."
***
Bacağımı bükmemeye özen göstererek banyonun kapısını kapatıp odama doğru ilerlemeye başladım. Tam odamın kapısını açacakken, banyonun lambasını açık unuttuğumu farkettim. Zaten zar zor adım attığım için, birde oraya geri dönemezdim. Omuz silkip odamın kapısını açtım ve kendimi odama attım. Kapıyı yavaşça örttükten sonra, duvardan destek alarak giysi dolabıma doğru, temkinli adımlarla ilerledim.
Dolabımdan kendime koyu yeşil askılı badimi ve siyah adidas şortumu çıkarttıktan sonra, çekmeceden iç çamaşırlarımı da alıp yatağıma doğru ilerledim. Üzerimdeki havluya iyice silindikten sonra, yatağımın üzerine bıraktım ve çırılçıplak kaldığımda dizimde taşıdığım, Barlas'ın eseri olan su geçirmeyen sargıya baktım. Manyak, dizime ilk önce poşetlerin hepsini sarmış, üstüne streç film ile 5 kat geçmiş ve aynı şekilde alüminyum folyoyu da sarmıştı. Şu an dizim çok komik ve garip görünüyordu. Nedense, her baktığımda kahkahalar ile gülmek istiyordum.
Dizim nedense fena hâlde zonkluyordu. Bu kadarcık mesafeyi yürümeme rağmen, yaram hemen reaksiyon göstermişti. Keşke odamda ki banyonun lambası patlamış olmasaydı, kattaki ortak banyoyu kullanmak zorunda kalmazdım. Ama ne olursa olsun, bu sayede Barlas beni banyoya kadar kucağında taşımıştı. Eğer havlunun altında çırılçıplak olmasaydım, banyodan çıktığımda Barlas' a seslenebilirdim ve o'da yine beni odama kadar kucağında taşırdı.
"Ecrin, pizzalar az önce geldi. Duştan bir an önce çık da yiyelim."
Barlas'ın koridorda bağırarak bana seslenmesiyle odamdaki derin sessizlikten ötürü irkildim. Kendime geldiğimde ise, söylediklerine anlam vermeye çalıştım. Beni duşta mı zannediyordu ? Ah tabii ya, lambayı açık unutmuştum. Demek ben havlumu vücuduma sararken, zili çalan pizzacıymış. Düşüncelerimden ayrıldığımda, yatağımın üzerinden külotumu alıp altıma geçirdim. Yatağın üzerindeki sütyenimi elime aldığım sırada, aklıma kapıyı kilitlemediğim geldi. Ansızın içime yerleşen şüpheyle kapıya doğru ilerledim. Tam elimi kapının kilidine uzatacakken, kapının açılması ile neye uğradığımı şaşırdım.
Hızla bakışlarımı karşımda duran bedene çevirdiğimde, Barlas'ın elinde pizza kutularıyla, karşımda dikildiğini gördüm. Barlas ile karşılaşmam üzerine, boğazımı yırtmak istercesine, avazım çıktığı kadar bağırdım. Şoktan elimdeki sütyeni Barlas'a doğru fırlatırken, nihayet ellerimi göğüslerime siper ettim. Barlas ansızın açtığı kapıyı dehşete düşmüş bir hâlde, sertçe çarparak kapattı. Dizlerim az önce yaşadığım şokla, tir tir titrereken, nefeslerim sıklaşmış bir vaziyette güçlükle yere çöktüm.
Az önce ne olmuştu öyle ?
Nefeslerimi düzene sokmak için derin derin soluklanırken, kalp atışlarımın hızını yavaşlatabilmek için elimi çıplak göğsüme bastırıyordum. Üzerimde sadece külot ve o garip sargı varken, beni öyle yarı çıplak hâlde basmıştı. Gözlerim istem dışı göğüslerime kayarken, yanaklarımın alev alev yandığını hissettim. Bir anda aklıma gelen düşünce ile ayaklandım ve dizimi bükmemeye özen göstererek, giysi dolabımın yanında duran boy aynasının önünde dikildim. Tedirginlik dolu bakışlarımı aynadaki yansımama diktiğimde, çıplaklığımı dikkatlice süzdüm.
Çıplak omuzlarımdan asılan ıslak saçlarımın uçları, ufak ama dolgun göğüslerimi süpürüyordu. Göğüslerim, ince belimden ötürü normale kıyasla daha kalkık görünüyordu ve bu fiziğime tarifi imkânsız bir çekicilik katıyordu. Ama her ne olursa olsun, Barlas'ın beni böyle görmüş olması garip bir kusma arzusuyla dolup taşmama neden olmuştu.
Rezillik!
Utancımı dizginlemek ve aklımdan, midemdeki kasılmayı arttıran düşünceleri def etmek için, suratıma sağlam bir tokat geçirdim ve tokatın etkisiyle azda olsa kendime gelebildim. Tekrardan dizime dikkat ederek yatağıma doğru yol aldığımda, içimdeki kusma arzusu bir türlü dinmemişti. Az önce sütyenimi Barlas'ın kafasına attığım için, yatağımın yanındaki çekmeceden yeni bir sütyen çıkarttım. Yatağıma oturduğumda, apar topar sütyenimi ve koyu yeşil askılı badimi üstüme geçiriverdim. Siyah adidas şortumu da giyindikten sonra, alüminyum folyodan başlayarak, Barlas'ın özel su geçirmez sargısını teker teker sökmeye başladım ve sonunda bin zahmet başardım.
Havlumu yatağımın başlığına asıp sırtımı açık olan yatağımla buluşturduğumda, kenarıda duran pikeyi hemencecik üzerime örttüm. Aklıma tekrardan az önceki olaylar geldiğinde, başımı pikenin altına sokup gözlerimi sımsıkı yumdum ve aklıma başka bir şeyler getirmeye çalıştım. İçimden koyun saydım mesela, dünkü olayları aklımda canlandırdım, açlığımdan yararlanarak gözümün önüne türlü türlü yemekler bile getirdim... Ama olmuyordu işte! O lanet an, bir boşluğumu bulup beyin hücrelerime istila ediyordu.
Bir anda kapımın tıklatıldığını işittiğimde, tüm kaslarımın birer birer kasıldığını hissettim ve anlık bir ürperti geçiverdi bedenimden. Beynim uyuşmuştu sanki ve her zerrem tutukluğa uğramıştı. Kapım tekrardan tıklatıldığında, kendimi içinde bulunduğum karmaşadan çekip çıkartıp başımı pikenin altından çıkartmadan "Gel!" diye bağırdım.
Kapının usulca aralandığını duyduğumda, adım seslerinin gittikçe bana doğru yaklaştığını işitebiliyordum ve onun o mest eden kokusunu buradan bile duyumsuyordum. Sıcaklığını şimdiden dört bir yanımda hissetmeye başlamıştım bile. Adamın her şeyi tüm duyu organlarıma kazınmıştı sanki.
Bir anda başıma kadar örttüğüm pike üzerimden çekildiğinde, neye uğradığımı şaşırmış bir hâlde, utançtan kıpkırmızı olmuş yüzümü, gömdüğüm yastıktan kaldırıp bakışlarımı Barlas'ın bakışları ile buluşturdum ve işte tam da o an, yüzünde sezdiğim duygusuzluk mideme binlerce yumruğun geçmesine sebep oldu. Ne bakışlarında, ne duruşunda, ne de ifadesinde az önceki gördüklerinden etkilendiğine dair, tek bir iz dahi yoktu.
"Ecrin, özür dilerim. Yani ben hâlâ seni banyoda sanıyordum ve pizzaları senin odanda yeriz diye gerekli ayarlamayı yapmak için odana girdim. Seni o hâlde bulacağım aklımın ucundan dahi geçmemişti. Zaten pek bir şeyde görmedim, sorun etme. Yani etkisi altında kalmayacağım için, aklımdan uçar gider bile. Sen utangaçlık etme. Benim hatamdı ve utanması gereken taraf benim."
Neden bana bu kadar iyimser yaklaşıyordu ?
Benden gram etkilenmediğini kelimeleriyle de izah ettiğinde, boğazıma oturan yumrunun daha da genişlediğini hissettim ve yüzüme sahte bir maske takınıp başımı aşağı yukarı salladım. Dudaklarımı yalancı bir tebessüm ile büktüğümde, yüzümde hayal kırıklığından eser kalmadığına emindim. Elimi karnımın üzerine yerleştirip konuşmaya başladım.
"Bence de, bu konuyu unutsak iyi olur. Bu arada ben çok acıktım, artık şu pizzaları midemize indirsek diyorum. Şahsen fastfood pek tüketmem normalde ama açlıktan ölmemek için bu defa kuralları unutacağım."
"Tamam, o zaman. Bu arada pizzaları burada yemek istemedim ve salondaki masada yeriz diye ayarlama yaptım. Bundan sonra bir daha yerinden kıpırdanmaman için, canın sıkılmasın diye abinin laptop'unu da aşağı indirdim. Ayrıca belki kitap okumak istersin diye, sana kendi kitaplığımdan bir kitap daha bıraktım. Şimdi seni kucaklayıp aşağı indirmek kaldı yalnızca."
Kesin yine total karakter nakli yaptırdı bu herif!
"Neden, bugün beni insan yerine koyuyorsun ?" diye sordum, ağzım bir karış açık vaziyette.
"Çünkü, dün sen benim için daha büyük fedakarlıklar yaptın. Kendimi mahçup hissetmemek için, bir nebze borcumu ödüyorum diyelim. Bu açıklamayı sana bir kez daha yaptığımı hatırlıyorum. Her neyse, bugün senin için değil, ödeşmemiz için okula gitmedim ve kendime sana bakmakla yükümlü olduğuma dair söz verdim. Zaten abin de, sabah okula giderken yine seni bana emanet etti. Yani bugünlük kendimi sıkıp sana adam akıllı davranacağım. Ama merak etme, ertesi gün olmak istediğim gibi olacağım. Şimdi başka sorun yoksa eğer, aşağı inelim mi ?"
Yaptığı açıklamayla yine sinirlerimi gererken, bozuntuya vermemeye çalışarak ifadesizliğimi korudum ve başımı aşağı yukarı salladım. Kolları beni banyoya taşıdığı zamanki gibi baldırlarımı ve boynumu sıkıca kavradığında, beni bir tüy kadar hafifmişim gibi havalandırdı ve odamdan dışarıya çıkartarak merdivenlere doğru ilerledi.
O anı kısa bir süreliğine aklımdan çıkarmam gerekiyordu. Zaten kendisinin, hiç umursadığı yoktu.
Basamakları teker teker indiğimizde, salona girer girmez beni masadaki sandalyelerden birine bıraktı ve hemen kollarını benden uzaklaştırdı. Sanki ani bir elektrik akımına uğramış gibi bir tepkiydi bu. Ona anlamsız bakışlarla bakarken, o ise masanın etrafından dolanıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Arkamdan geçmek varken, neden uzun yolu tercih etmişti ki şimdi ?
"Bu, senin."
Bir pizza kutusunu önüme bıraktığında, diğer pizza kutusunu da önüne alıp alelacele kapağını açtı ve pizza dilimini eline alıp koca bir ısırık kopardı. Şu an saat öğlenin üçü olabilirdi, fakat yine de benim sabahtan beri mideme hiçbir şey girmemişti ve bu pizzaları mideme indirdiğimde, akşama kadar mide ağrısı çekeceğime adım gibi emindim. Yine de ne olursa olsun, aç kalmaktansa bu kutunun dibine vuracaktım. Zaten şu an Barlas'ın iştahla ikinci dilime geçişi, açlığımı daha da kamçılamıştı.
Pizza kutusunun kapağını açtığımda burnuma gelen kokularla neredeyse aklımın başımdan gideceğini zannettim. Pizza bol sucukluydu ve gördüğüm manzara karşısında ağzımın sulandığını hissetmiştim. Onun gibi atik bir hareketle, bir dilimi elimin arasına aldığımda, pizza diliminden, nitekim Barlas kadar koca bir ısırık aldım ve birkaç çiğneyişin ardından yemek boruma yolladım. Ardından bir koca ısırık daha aldığımda, kendimi kıtlıktan çıkmış gibi hissediyordum. Fakat yanımdaki adamdan ötürü bunu hiç umursamıyordum.
Barlas kutudaki bütün pizzaları midesine indirdiğinde, önündeki bomboş kutuyu ileri doğru ittirdi ve ağzındaki son lokmayı itinayla çiğnedi. Benim üç dilimim hâlâ kutuda duruyordu ve kendimi tıkabasa şişmiş hissettiğim için, kutumu Barlas'ın önüne doğru ittim. Bakışları anında gözlerim ile buluştuğunda, ağzındaki lokmayı sertçe yutkunarak midesine gönderdi ve dudaklarını yaladıktan sonra söze atıldı.
"Bu ne demek oluyor ?"
"Ben daha fazla yiyemeyeceğim. Fazlasıyla doydum. İstersen-"
Daha sözümü tamamlamadan kutuyu eliyle kavradı ve içinden bir dilimi alıp sanki az önce hiçbir şey yememiş gibi, büyük bir iştahla koca koca ısırıklarla bitiriverdi. Diğer iki dilimide aynı edayla midesine indirdiğinde, ağzım açık hâlde onu seyrediyordum. Parmaklarını birer birer yaladığında, içimde garip titreşimler açığa çıkmıştı. Barlas'ın içinde aç bir mağara adamı yatıyormuşta, haberim yokmuş. Ee tabii, benim olduğum yerde yemek yememek gibi bir alışkanlığı var beyefendinin...
Bir anda Barlas elini karnına koyup kendi kendine söylendi. "Bugün yine yemek dozunu fazla mı kaçırdım ne ? Neyse artık, artı 500 şınav birde mekik çekerim, olur biter."
Şaşkınlıkla gözlerimi irileştirdim. "Yok artık! 500 tane şınav ve 500 tane mekik mi çekeceksin ?"
Yüzüme aval aval baktı. "Hayır ek olarak çekeceğim onları. Yani toplam 1000 şınav ve mekik edecek."
"Şaka mı bu ?"
"Hayır. Fiziğime bakınca şaka gibi mi duruyor ?"
Verdiği cevaba karşılık diyecek söz bulamazken başımı iki yana sallamakla yetindim. Fiziğine kısaca bakış attığımda, gerçekten bu konuda haklıydı. Böyle sıkı ve biçimli bir vücut için, çok çalışmak gerekirdi. Demek ki uzun süre odasına kapandığı zamanlarda, günlük rutinini yürürlüğe sokuyordu ve günde üç defa duş almasının sebebi de buydu. Birden kulağıma dolan geğirme sesiyle, neye uğradığımı şaşırmış bir hâlde Barlas'a doğru döndüm ve elini ağzına kapatmış kendini rezil hissettiğini sergilercesine bana bakıyordu.
"Şey, bir anda çıkıverdi. Normalde olmaz yani, çok yedim ya ondan oldu galiba, kusura bakma."
Kendimi sıkmaktan bitap düştüğümde daha fazla dayanamayıp kahkahamı salıverdim. Kahkahalarım salonda yankı yaparken, Barlas ise tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Şu an sinirlerini bozduğumun farkındaydım ve eminim daha da rezil hissediyordu. Onun böyle hissetmesini istemediğim için, ben de hemencecik içime derin bir nefes çektim ve nefesimi gırtlağımda sıkıştırdığımda, ağzımı aralayıp nefesimi geri verdim. Hareketim karşısında çıkan ses ile, ben de yapay yolla da olsa geğirmiş oldum.
"Kendini kötü hissetmene gerek yok. Bak ödeşmiş olduk."
Yüzümdeki koca gülümsemeyle söylediklerim ile, Barlas'ın da gülmesini bekliyordum ama o yüzünü buruşturmuş bir hâlde yüzüme bakıyordu. Sanırım ben onun bu hareketini komik bulmuştum, ama ona benim hareketim mide bulandırıcı gelmişti. Ben 'İnsanlık hâli, olur böyle şeyler' diye düşünürken, o 'Göründüğünden daha da pislikmiş' diye mi düşünüyordu acaba ?
Gülüşüm yavaş yavaş yüzümde donarken, bir anda Barlas alt dudağını ağzının içine yuvarlayıp bir süre öylece yüzüme baktı ve ardından alt dudağını serbest bırakıp kahkahalar ile gülmeye başladı. Onun bu hâline şaşkınlıkla bakarken, ansızın ben de yüzümdeki tedirgin ifadeden arınıp kendimi onun kahkahalarına eşlik ederken buldum. Uzun bir süre boyunca karşılıklı kahkahalara boğulduğumuzda kendimi dünyanın en mutlu ve şapşal insanı olarak hissediyordum. Ta ki telefonumun o iğrenç melodisi kulağıma dolana kadar.
Ne olurdu daha sonra çalsan, ne olurdu böyle özel anları sezip kendiliğinden uçak moduna geçsen, hı ?
Gözüm masanın üzerinde çantamın yanında yanan ekrana takıldığında, ismi tam olarak seçemiyordum. Ayrıca telefonumun burada ne işi vardı ? Ah doğru ya, parti dönüşü Barlas'taydı çantam. O buraya bırakmış olmalıydı.
"Barlas, telefonuma uzanamıyorum. Sen uzatabilir misin ?"
Kahkahalarını güçlükle bastırdığında yerinden doğruldu ve telefonumu koca ellerine alıp ekrana göz attı ve yüzünü ışıldatan gülüşü saniyeler içinde kefenini giyindi ve kara topraklar altında kayboldu. Telefonu resmen fırlatırcasına önüme bıraktığında, yanımdaki sandalyeye oturmayıp koltuklara doğru ilerledi ve bende telefonumun ekranına gözlerimi dikip numaranın üzerinde yazan ismi okudum. "Aras♡"
Hemen yeşil halkayı yana doğru kaydırıp telefonu kulağıma götürdüm. "Alo, Araaas."
"Bebeğim, müsait misin ?"
"Evet, müsaitim canım. N'aber ?"
"İyiyim güzelim, ben de biraz gezintiye çıktım, hem de seni bir arayayım dedim."
"Çok iyi yapmışsın valla. Sesini duymak iyi geldi."
"Ee, senden n'aber ?"
"Ben de iyi sayılırım işte. Dizimi sakatlayınca, kıçımı kırdım oturuyorum öyle."
"Ne, dizini mi sakatladın ? Ne oldu, ciddi bir şeyin var mı ?"
"Ya ciddi değil, hemen telaş yapma. Koşarken dengemi kaybettim, yerdeki koca taş da dizimi yardı. Dikiş atıldı falan. Sadece dizimi bükemiyorum, o kadar. Birkaç güne hiçbir şeyim kalmaz."
"Ne dikkatsiz kızsın sen ya! Gider ayak, yardın bir taraflarını."
Kaşlarımı çatıp alt dudağımı sarkıttım. "Ya Aras, dalga geçme."
"Tamam bir şey demedim, hemen köpürme. Geçmiş olsun bu arada."
"Teşekkür ederim. Ee, anlatsana bensiz oralarda neler yapıyorsun ?"
"Valla salak bir partner ile anlaşmazlıklar yaşıyorum. Yokluğun koydu bayağı."
"O salak dediğin, hani benim şu kıskandığım esmer bomba mı ?"
"Evet, o. Aptalın teki, hiçbir rolü beceremiyor."
"Aptal olsa da, güzel kız ama."
"Neresi güzel bee onun! Sen bin kat daha güzelsin o kızdan."
"Hadi oradan, o kadar güzel değilim ben."
"Asıl sen hadi oradan, sen ne kadar güzel olduğunun farkında değil misin ?"
"İyi bee tamam. Teşekkür ederim, iltifatların için ama gerçekten kız çok seksi bir şeydi, fotoğrafından hatırladığım kadarıyla."
"Olabilir, ama yine de sen daha çekicisin."
"Yuh artık Aras! Benim etim ne budum ne, o kızdan daha çekici diyorsun bana..."
"Yani şimdi bir onu çıplak, birde seni çıplak düşündüm de-"
"Kafanı kırarım Aras! O kızı bilemem de, beni çıplak falan düşünme!"
Bir anda Barlas'ın öksürdüğünü duyduğumda, bakışlarımı ona doğru çevirdim ve dişlerini sıkarak televizyona baktığını farkettim. Televizyonda ise hayvan belgeseli vardı. Ben onun bu hâline anlam vermeye çalışırken, Aras'ın sesi ile düşüncelerimden soyutlandım.
"Her neyse, benim kapatmam gerek güzelim. Sonra seni yine ararım."
"Tamam, öpüyorum."
"Ben de. Bu arada doğum gününe tam 8 gün kaldı, dizine dikkat et de yeni yaşına sapasağlam gir."
"Aa, bugün 11 Ekim mi ? Ne yani doğum günüme 8 gün mü kaldı ? Ben bile farkında değilim, ama sen unutmamışsın ya. Çok teşekkür ederim Aras."
"Teşekküre ne gerek var. Sen benim en iyi dostumsun ve tabii ki en iyi partnerim."
"Eski partnerim demelisin galiba, artık ne İzmir'deyim ne de tiyatro kursunda."
"Olsun, sen sonsuza dek benim, en iyi partnerim olarak kalacaksın."
"Ya Aras, duygusala bağlatma şimdi. Hadi kapıyorum ben. 19 Ekim'de uzun bir doğum günü konuşması bekliyorum, ona göre. Hadi görüşürüz."
"Baş üstüne, bebeğim. Görüşürüz."
Çağrıyı sonlandırdıktan sonra, bakışlarım Barlas'ın üzerine kaydı ve tam o anda onunda bana baktığını farkettim. Gözlerimiz birbirini bulduğunda, Barlas hemen bakışlarını kaçırıp televizyona baktı ve kumandayı koltuğun üzerinden alıp televizyonu kapattı. Ardından ayağa kalktığında, masaya doğru yaklaştı ve yüzüme bile bakmadan abimin laptop'unu eline aldı.
"Benim laptop'ta işlerim var. Odamdayım, eğer bir şeye ihtiyacın olursa seslen." dedi ve laptop'un üzerinde duran kitabı önüme bıraktığında hâlâ yüzüme bakmamak için inat ediyordu. "Romantik kitap okuduğun için bunu beğeneceğini düşünüyorum. Okumak istersen, okursun."
Merdivenlere doğru ilerlerken birkez olsun dönüp yüzüme dahi bakmadı. Neyi vardı bu herifin ? Az önce benimle birlikte kahkahalar atarken ne kadarda sevimliydi, ama şimdi resmen suratsız bir adama dönüşüvermişti.
"Barlas!"diye seslendim arkasından. Bana doğru dönmeden öylece basamağın üzerinde durduğundaysa devam ettim. "Benim, burada canım sıkılır. Beni, odama çıkartabilir misin ?"
Hiçbir şey söylemeden bana doğru döndüğünde ifadesizliğinden ödün vermeyip yanımda bitiverdi. Kitabı ve telefonumu elime aldığımda, Barlas laptop'u da kollarımın arasına bıraktı. Beni tekrardan kollarıyla sıkıca kavradığında, dizimi masaya çarpmamaya özen göstererek, sıcak kucağında havalanmamı sağladı. Kokusu tekrardan en sahici tavrıyla ciğerlerimi okşarken, tam da huzurun merkezine kurulmuştum sanki.
Barlas merdivenin basamaklarını hızlı adımlarla tırmandığında, odamın kapısını açtı ve açtığı anda bedenindeki her bir kasın teker teker gerildiğini tüm hücrelerimde hissettim. Derin bir soluklanmanın ardından sert adımlarla odama girdi ve beni yatağımın üzerine, kırılabilir bir cammışım gibi özenle bıraktı. Laptop'u kollarımdan alacakken, eli koluma dokundu ve o an bedeninden anlık bir ürpertinin geçip gittiğine gözlerim ile şahit oldum.
Laptop'u eline alır almaz tek bir kelime dahi etmeden bana sırtını çevirdi ve seri adımlarla odamı terketti. Kapımı sertçe örttüğünde, odanın içinde aklı karmakarışık olmuş bir kız bırakmıştı. Barlas'ın bu dengesizliklerine ne zaman alışıp, artık gösterdiği her alakasız tavrı anlayış ile kavrayacaktım, hiç bilmiyordum. Bir davranışının diğeriyle uzaktan yakından alâkası olmaması, gerçekten sinirlerimi germeyi fazla fazla başarıyordu!
Kucağımdakileri göz ucuyla inceledikten sonra, telefonumu komodinin üzerine bırakıp sırtımı yatak başlığıma yasladım ve Bay Dengesiz ve Hödüğün getirdiği kitabı elime alıp incelemeye başladım. Adı Kolay'dı ve yazarı Tammara Webber'dı. Kapağında kadın ve adam öpüşmek üzereydi ve kesinlikle hoş görünüyordu. Merakla kitabın arkasını çevirdiğimde, tanıtıma benzer kısa yazıyı okumaya başladım.
"Onu uzaktan izliyordu ama tanışmıyorlardı. Bir gün kurtarıcısı oldu... Aralarındaki çekim inkâr edilemezdi. Ama birinin unutmak için çok çaba sarf ettiği geçmiş... diğerinin çok inandığı gelecek, onları ayırmaya zorlayabilirdi. Ancak ikisi birlikte acı ve suçluluk duygusuyla baş edebilir, gerçekle yüzleşebilir ve aşkın beklenmedik gücünü bulabilirlerdi."
Kalbim, sanki ansızın bir darbeye maruz kalmış gibi sancıyordu. Bu yazı kesinlikle beni etkisi altına almıştı ve kitabın, ellerim arasında öylece kalmasına neden olmuştu. Gözlerim durmaksızın geçmiş ve gelecek yazılarına takılırken, hislerimin yarattığı girdapta boğulmaya başlamıştım bile. Kitabın kapağını araladığımda, sanki büyülü bir dünyaya adım atmıştım. Sayfalara dokuna dokuna, hissede hissede atlayarak içine göz atmaya başladım. Karakterlerin adını öğrendiğim zaman ise gülümsemeden edemedim.
Bu kitabı okurken, Jacqueline'ı kendim, Lucas'ı ise Barlas gibi varsayarak okuyacaktım.
***
"Allah'ım!"
Derin iç çekişimin ardından kitabı alıp göğsüme bastırıp o anı hayal ettim. Ah! Barlas'ın beni öyle öpüşünü hayal bile edemiyordum, resmen kalbim sıkışıyordu. Bu kitapta Barlas ile kendimi hayal ederek okumak, sanırım kalp sağlığım için hiç iyi değildi. Eğer ben öpüşme sahnesinde bu hâle geldiysem, sevişme sahnesinde soğuk terler dökerdim kesin. En iyisi bugünlük 122. sayfada bıraksam iyi olacak, yoksa ben bu heyecanla hayatta devam edemem.
Kitap ellerim arasında sapasağlam durduğu için, kaldığım sayfayı kıvırmaya bile kıyamadım. Bir saati aşkın süredir kitap okuduğum için, zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Şimdi ise canım biraz film izlemek istiyordu. En azından kafamı dağıtmam için iyi bir etmen olacaktı. Acaba Barlas'ın laptop ile işi bitmiş miydi ? Yerimden kıpırdayamadığım için en iyisi buradan ona seslenmekti.
"Barlas, bir bakabilir misin ? Gelirken yanında laptop'u da getir. Barlaaaas! Barlas beni duymuyor musun ? BARLA-"
Bir anda kapımın açılmasıyla gördüklerim karşısında, az önce bağırırken gediğine kadar açılan ağzımı kapatmakta zorluk çektim. Barlas belinde beyaz havlusu ile karşımda dikiliyordu ve ıslak saçlarını geriye yatırmıştı. Saçlarından damlayan su tanecikleri biçimli omuzlarından aşağı doğru yol alıyor ve göğüs ile karın kaslarını yalayıp, havlusuna değdiği an kayıplara karışıyordu. Bana ise derin derin iç çekip sertçe yutkunmaktan başka seçenek kalmıyordu.
"Kızım ne bağırıyorsun öyle, görende ırzına geçiyorlar zanneder. Alt tarafı laptop'u isteyeceksin, adam akıllı söyleyemiyor musun sen ? Al madem."
Beline sardığı havluyu umursamadan bana doğru seri adımlarla ilerledi ve kolunun altına sıkıştırdığı laptop'u önüme bırakıp tam arkasını dönüp gidecekken, kolunu kavrayıp durmasını sağladım ve bana doğru döndüğünde ona melül melül bakmaya başladım.
"Şey... Biliyorsun abimin gelmesine çok az kaldı. Yani bu senden büyük ihtimalle son isteğim olacak..."
"Söyle."
"Ya ben kitapta kaldığım yerin sayfasını kıvırmaya kıyamadım. Eğer fazladan ayracın varsa, kitabı okuyup bitirene kadar ben de kalabilir mi ?"
Bir anda kaşları şaşkınlıkla yukarı kalktı. "Garip."
"Garip olan ne ?"
"Aynı alışkanlığımız var. Ben de kaldığım sayfayı asla kıvırmam. Her neyse, bir defasında internetten kitap sipariş ettiğimde yanında birkaç tane ayraç da hediye etmişlerdi. Kalpli, çiçekli, böcekli, saçma bir ayraç vardı aralarında. Bekle, onu bulup getireyim. Hem çöpe gitmemiş olur."
Memnuniyetle gülümsedim. "Çok teşekkür ederim."
Her zamanki öküzlüğünü yapıp hiçbir tepki vermeden kapıya doğru ilerledi ve odamdan çıkar çıkmaz ben de arkasından bakmaktan vazgeçtim. Laptop'u açmak için tuşuna bastığımda, açılması için bir süre bekledim ve sonunda açılıp, kendine geldiğinde ise google'a girdim. Arama da hâlâ benim geçen gün girdiğim sitelerin olduğunu farkettim. Aramadan girdiği siteleri kaldırmış olmalıydı. Muhakkak geçmişi de temizlemiştir, bay gizemli ve öküz.
Elim istem dışı mouse'a uzandığında, merakıma gem vuramayıp çoktan geçmişe tıklamıştım. Son bir saat içinde girilen sitelerin geçmişten silinmediğini gördüğümde, aslında Barlas'ın o kadarda zeki olmadığının kanısına vardım. Arattığı sitelere dikkatlice baktığımda, üç tane olduğunu farkettim ve sitelerin isimlerini okumayı nihayet akıl edebildiğimde ise, neredeyse şoktan küçük dilim boğazıma kaçacaktı.
* Azgınlık anında yapılması gerekenler nelerdir ?
* Çeyrek çıplak kadın görmek
* Sarışın kadın pornosu
Ohaaa! Yuuuh! Çüşşş! Sapııık...
Sabahtan beri onu etkileyemediğimi zannedip fiziğimin kötü olduğunu düşünerek, neredeyse depresyona girecektim. Meğer beyefendi her zamanki gardını kuşanmış da bizim haberimiz yokmuş! Demek o yüzden odama girdiğinde garip davranmıştı. Hatta temas hâlinde kasılmalar falan. Aras'a çıplaklık ile ilgili bir şey söylediğimdeyse öksürmeye başlamıştı ve çenesi kasılmıştı. Birde şimdi duştan çıkmıştı. Kim bilir ne yapmıştı... Iyy!
Midem daha fazla monitöre bakmayı kaldıramayacağımın sinyalini verircesine kasılırken, hızla laptop'un ekranını aşağı indirip kapatıverdim ve orada yazanları unutmaya çalıştım. Hayır yani, Barlas'ın maskesini indirdim diye sevineyim mi, yoksa onu odasında yaptıklarıyla hayal ederek mide spazmı mı geçireyim bilemedim.
Bir anda kapımın açılmasıyla, Barlas elinde beyaz bir ayraç ile içeriye girdi. Altına bu defa farklı bir beyaz kapri geçirmişti ve saçlarından hâlâ su damlaları süzülüyordu. Yatağıma doğru ilerlerken, yüzüme 'Ne gülüyorsun ?' dermiş gibi bakıyordu. En sonunda yatağımın yanında dikildiğinde, elinde tuttuğu ayracı bana doğru uzattı. Ayracı elime alıp incelediğimde, minik kırmızı kalpler, pembe çiçekler ve siyah kuş motifleri vardı. Beyaz ayracın her yanı bunlarla kaplıydı.
"Bundan sonra bu sen de kalsın. Benim kullanacağımı zannetmiyorum." dedi, umursamaz bir ifadeyle.
"Peki, sağ ol."
Söylediklerimin ardından ciddi olabilmek için büyük bir çaba sarfettim. Çünkü eğer dudaklarım azda olsa kıvrılsa, şu an ki umursamaz duruşuna kahkahalar ile gülebilirdim. Allah bilir şu an maskesinin altında neler gizliyordu ? Yine bana sırtını dönüp kapıma doğru ilerlerken, tam odamdan dışarıya adımını atmak üzereyken arkasından seslendim.
"Barlas, dur bir saniye. Sana bir tavsiye verebilir miyim ?"
Olduğu yerde kalakaldığında yüzünü bana doğru çevirdi. "Neymiş o tavsiyen ?"
"Bundan sonra laptop'tan girdiğin siteleri kimsenin öğrenmemesini istiyorsan, mümkünse geçmişi temizlemeyi asla unutma."
Bir anda yüzünde oluşan dehşet dolu ifadeyi farkettiğimde, kahkaha atmamak için alt dudağımı ısırmak zorunda kaldım. Bakışlarında kısa bir süreliğine gördüğüm utanç dolu ifade, saniyeler içinde yerini öfkeyle alev alev yanan gözlere bıraktı. Birden yeri sarsan adımları ile bana doğru gelmeye başladığında, gülme arzum, yoğun bir korkunun açığa çıkmasıyla tamamen yok oldu. Ansızın Barlas'ın eli çelikten pençe misali çenemi kavradığında, öyle sertçe yukarı doğru kaldırdı ki, çenemin çıkacağını zannettim.
"Aklındaki saçma sapan düşünceleri çıkar aptal! Senin o ufacık beyninle düşünebileceklerini tahmin edebiliyorum. Benim de sana ufak bir tavsiyem var, kulaklarını iyi aç; şimdi başını yastığına koy ve benimle ilgili olmasını istediğin her şeyi aklından geçir. Belki o zaman, rüyanda görürsün. En azından, uyanana dek, o imkânsız arzularının gerçekleştiğini zannedersin!"
Başımı geriye doğru ittiğinde, çenemi sertçe bıraktı ve bana yine sırtını dönüp odayı terk etti. Sözleri her ne kadar sinirimi bozsa da, google'daki aramaları benim için yaptığından emindim. Tavırlarıyla, bütün delilleri bu yöne çekmişti. Evet belki hissettiği arzu şimdi çoktan su olup denizlere karışmıştı, ama yine de o arzuyu bir süreliğine de olsa hissetmişti. Yani bugün bu mutluluğumu asla tamamıyla yok edemeyecekti.
Bir anda WhatsApp'tan mesaj geldiğine dair bildirim sesi öttüğünde, kendimi boğucu düşüncelerimle sıkmaya bir son verip telefon kilidimi açtım ve gelen mesaja baktım. İrem'den bir adet sesli mesajım vardı. Hemen WhatsApp'a girdiğimde, sesi açma tuşuna bastım ve söylediklerini dikkatlice dinlemeye başladım.
"Ecrin, resmen şok geçiriyoruuum! Of, dizin sakat ama valla eğer sana bundan bahsetmezsem kendimi eksik kalmış gibi hissederim. Her neyse, bak şimdi ben sana ilk tanışmamızda bakirelik konusuna girdiğimizde, eski sevgilim olacak o şerefsizden bahsetmiştim ya. Evet, şu an 'hı hı'dediğini varsayıyorum. Neyse... bu ibne, instagram'dan son fotoğrafımı beğenmiş. Ben de ne zamandır sayfasına girmiyordum. Bir bakayım dedim. Bu arada yeni sevgilisiyle olan fotoğraflarını kaldırmış, oh olsun ayrılmışlar. Ayyy dur sadede geliyorum... Ben bunun etiketlendiği fotoğraflara bakarken, en sonda 3 yıl önce etiketlendiği bir fotoğraf ile karşılaştım. Bir sayfa paylaşmış. Sevgili fotoğrafları paylaşan bir sayfa. Ama ünlülerin falan değil, sıradan sevgililerin resmini paylaşıyorlar. Bu sayfaya baktığımda ise, sayfada en son paylaşımın da 3 yıl önce yapıldığını farkettim. Yani sayfa üç yıldır aktif değilmiş. Neyse, ben böyle sayfada gezinirken bir fotoğraf ile karşılaştım. Aynı şekilde o da 3 yıl önce paylaşılmış. Ben de o fotoğrafa yorum olarak senin adını etiketledim. Bildirimlerinden direk olarak fotoğrafa bak istersen. Acaba sen de benim kadar şok olacak mısın ? Kız çok seksi yaaa!"
Yaptığı uzun açıklamadan çıkardığım özet, üç yıl önce aktif olan bir sayfada şok olacağım birilerinin, üç yıl öncesine ait bir fotoğrafını bulmuştu ve benimde şimdi instagrama girip o fotoğrafa bakmam gerekiyordu. Eh, ama tabii ki İrem yine fazla konuşmadan edememişti. Hızla WhatsApp'tan çıkıp Instagram'a girdiğimde, bildirimlerime girdim ve İrem'in beni bir yorumda etiketlediğine dair olan bildiriye tıklayıp fotoğrafın yüklenmesini bekledim. Fotoğraf nihayet yüklendiğinde, karşıma çıkan sevgililer ile midemdeki safranın boğazıma kadar yükseldiğini hissettim.
Esmer, yeşil gözlü, büyük göğüslü, ince belli, uzun bacaklı, kahverengi saçlı bir kadın ve sakallı, şimdikine oranla daha az kaslı, kusursuz bir adam. Birisi Barlas'tı, diğeri ise sanırım... Nesrin.
Kolaj hâlinde üç resim birleştirilmişti ve üç resimde de ikiside aynı hâldeydi ve mekanda aynıydı. İkisi plajdaydı ve Barlas'ın altında mavi bir deniz şortu vardı. Kadının üzerinde ise pembe, seksi bir bikini takımı. İlk resimlerinde, kadın kameraya çekici bakışları ile bakıyor, Barlas ise ona bakıp gülümsüyordu. İkinci resimlerinde ise ikisi sarı bir surf tahtasını kollarıyla havada tutuyorlar ve yine kadın kameraya, Barlas ise ona bakıp gülümsüyordu. Son resimde ise, Barlas tek kolu ile kadını belinden kavrayıp havaya kaldırmış ve kadın elleriyle sıkıca omuzlarına tutunup bacaklarını Barlas'ın kaslı beline yaslamıştı. Ve lanet olsun ki yine, kadın kameraya, Barlas da ona bakıp gülümsüyordu.
Öyle içten ve sıcak gülümsüyordu ki, aşağıda benimle kahkahalara boğulduğu andaki gibi... Öyle sevgi dolu bakıyordu ki, benim hiç göremeyeceğim gibi...
Boğazıma sanki bir yumru oturmuştu ve yutkunmama engel oluyordu. Telefonun ekranına odaklanmış gözlerim, yavaş yavaş onların aşk dolu bu resmini bulanık görmeye başlamıştı. Göz pınarlarıma dolan göz yaşlarım, benden izinsiz gözlerimi terkettiğinde, yanaklarımdan ardı arkası kesilmeyen yaşlar süzülüp telefonumun camına düşerken, sesimi çıkarmamak için hıçkırıklarımı içime atıyordum.
Titreyen ellerim arasında telefonumu zor tutarken, fotoğrafı içimdeki buruk hüzünle kapatıp geri WhatsApp'a girdim ve büyük bir hayal kırıklığıyla tuşlara basarak, İrem'e yazmam gereken mesajı yazıp gönderdim. Oysaki yazmak istediğim mesajı yazmış olsaydım; 'Bu resmi atacak başka bir gün yok muydu sahiden ?' diye yazıp göndermiş olurdum, ama bu tepkiyi neden verdiğimi sorduğunda, söyleyecek sözüm yoktu. Ben de yazmam gereken mesajı göndermiştim işte.
Ben: Sahiden, ne kadar yakışmışlar öyle. Sence de mükemmel görünüyorlar, değil mi ?
Acaba, bugünkü mutluluğumu kimse bozamaz derken, çok mu büyük konuşmuştum ?
▲▼▲▼
Barlas'tan an itibariyle iğrenen kişiler var mı ya ? Valla yazarken ben hiç Barlas'tan iğrenmedim ama muhakkak iğrenen olmuştur. Gördüğünüz gibi kimse mükemmel değil ajsjdff Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Hepinize hayırlı ramazanlar :) Oy ve yorum bırakmayı unutmayın lütfen. Sizi seviyorum ♥
-Şahsi Instagram Hesabım: aleynafetvac
-MSOM? Instagram Hesabı: wattpad.mayissinegimolurmusun
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro