Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

《BÖLÜM 52》

Daisy kendine siper olan Adrian'ın sendeleyerek yere çökmesini izlerken attığı acı çığlığın farkında değildi. Adrian'ın yanına çökerken ve gözyaşları bir bir dökülmeye başlarken çevresindeki her şeye kapanmıştı algıları. Farkında olduğu tek şey Adrian'ın göğsündeki gittikçe büyüyen kırmızılık ve acı içinde olduğunu haykıran yüz ifadesiydi.

“Hayır hayır hayır!”

Gözyaşları başını kucağına aldığı Adrian'ın yanaklarını ıslatıyordu. Adrian'ın dudakları sanki bir şeyler söylemek istiyormuş gibi kıpırdandı ancak sonra çektiği acıdan dolayı tekrar yüzünü buruşturdu. Yarasına bastırmış olduğu eli kan içinde kalmıştı. Daisy birisinin yanına çöktüğünü ve Adrian'ın yarasına topak halinde bir bez parçası bastırdığını fark etti. Joseph gömleğini parçalamıştı.

“Dayan Adrian!” diye yüksek sesle söylendi Joseph. “Onca badireyi atlattıktan sonra şimdi olmaz dostum!”

Daisy o an yaşlı gözlerinin arasından yerde yatan Marcus'u gördü. Joseph'in silahından çıkan kurşunla alnından vurularak öldürülmüştü ancak... Yetişememişti Joseph. Pislik herif beynini dağıtacak kurşunu yemeden hemen önce silahını ateşlemeyi başarmıştı.

“Adrian...” Daisy Adrian'ın yüzünü elleri arasına aldı. Acı çeken tek kişi o değildi. Daisy'de görünürde yarası olmamasına rağmen hayatında hiç olmadığı kadar acı çekiyordu o an. Göğsü kalbine dar geliyor, nefes alamıyormuş gibi hissediyordu.

Richard ve beraberindeki destek kulübeye daldığında her şey için geç kalmışlardı. Richard kendini bildi bileli en yakın dostu olan Adrian'ın yerde kanlar içinde yatan görüntüsü karşısında önce donup kaldı. Ancak Joseph savaşa Adrian'la katılan eski bir asker olarak Richard'dan çok daha fazlasını görüp geçirmişti ve daha soğukkanlıydı. Ne yapacağını biliyordu. Gelen askerleri yönlendirdi, planlar yapıldı ve uygulamaya konuldu. Daisy ile birlikte kaçırılan Ramsey Ailesi'ne ait atlı araba kulübenin arkasına saklanmış halde bulundu ve Adrian arabaya taşındı. Richard Adrian'la birlikte Daisy'i Henfield'e götürmek üzere görevlendirildi. Olayın görgü tanıklarından ve Marcus'u öldüren kişi olarak Joseph'in burada kalıp pisliğin temizlenmesiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Ayrıca yetkililere durumun anlatılması gerekiyordu ve Daisy şu an bunu yapabilecek halde değildi.

Joseph'in bayıltıp etkisiz hale getirdiği Jim ve Josh askerler tarafından kelepçelenirken Richard arabayı son hızla Henfield'e sürmeye başladı. Leighton'a gidemezlerdi çünkü daha uzaktı ve Adrian'ın acil olarak doktor müdahalesine ihtiyacı vardı.

Daisy elbisesinin eteklerini çekiştirerek yırttı ve Adrian'ın yarasının üstüne bastırdı. Joseph'in gömleğinin parçası kan içinde kaldığından dolayı artık gerekli işlevi görmüyordu. Elini Adrian'ın alnına yasladığında buz gibi olduğunu fark etti. Ateşi olmaması iyiydi ancak böyle soğuk olması da fazla kan kaybettiğini gösteriyordu ve bu hiç iyi değildi.

“Tanrı aşkına hızlı sür Richard!” diye bağırdı. Yola çıktıklarından beri ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu, zaman kavramını yitirmişti. Saatler de geçmiş olabilirdi sadece on dakika da. Saatler geçmiş olmasını diledi. Adrian için bir an önce Henfield'a varıp doktor bulmaları gerekiyordu.

“Adrian beni duyabiliyor musun?” diye sordu heyecanla Adrian'ın kirpiklerinin titreştiğini fark ettiğinde. Adrian'ın gözleri yavaşça açıldı ve hala gözyaşları ile parlayan Daisy'nin gözlerine baktı.

“Ah Adrian... Dayan lütfen olur mu?”

Adrian hissettiği tüm kuvvetiyle elini kaldırdı ve Daisy'nin yanağında asılı kalmış gözyaşlarını sildi. Bu hareket Daisy'nin boğazından bir hıçkırık kopmasına ve daha çok ağlamasına neden oldu.

“Ağlama.” Dedi Adrian fısıldar gibi. Daisy'nin tüm dikkati onda olduğundan dolayı duyabildi Adrian'ı, yoksa imkanı yoktu.

“Benimle kal Adrian!” Ses tonundan Daisy'nin de acı çektiği çok belliydi. Ancak Adrian'ın gözleri tekrar kapandı ve Daisy'e bir cevap gelmedi.

Daisy daha iki gün önce Leighton'dan Londra'ya geldiği esnada Adrian'ın kendisine verdiği sözü bozduğunu sanarken hayatı boyunca hiç bu kadar acı çekmediğini düşünmüştü ancak asıl acıyı şimdi çekiyordu. Adrian'ın kucağında duran bedeni gittikçe soğurken ve yarasına bastırdığı bez kanamayı durdurmaya yetmezken Daisy çaresizce acı çekiyordu. Keşke o gün kızgınlıkla evden çıkmasaydı. Keşke arabacının yabancı olduğunu fark edemeyecek kadar dikkatsiz davranmasaydı. Keşke... Şu an aldığı nefesi ve ömrünün geri kalan yıllarını Adrian'la paylaşabilseydi. Eğer Adrian'a bir şey olursa, ölürse Daisy için de yaşamak bir şey ifade etmeyecekti çünkü Adrian'ı kaybederse kimsesiz kalacaktı.

“Yalvarırım benimle kal Adrian,” diye yakardı belki de bininci kez. “Söz veriyorum senden aşk beklemeyeceğim. Bana verdiğin kadarına razı olacağım yeterki hayatta kal.”

Eğer başka bir an olsaydı bu sözleri söylemek Daisy için çok zor olurdu ancak şu an kalbinden geçen bir dua gibiydi. Adrian'ın hayatı kendi aşkından çok daha fazla önem arz ediyordu.

Gün geceye dönüp karanlık bastırdığında artık Daisy'nin gözyaşları kurumuştu çünkü akıtacak daha fazlasına sahip değildi. Yapabildiği tek şey Adrian'ın yarasına kendi elbisesinden yırttığı parçaları bastırmak, yüzünü, saçlarını okşamak ve Tanrı'ya hayatı boyunca etmediği kadar dua edip yalvarmaktı.

Henfield çalışanları çok sevdikleri ve saygı duydukları kontlarının bir ay kadar önce Londra'da evlendiğini duymuşlardı ancak yeni hanımlarıyla bu şekilde tanışacaklarını hiç biri ummamıştı.

Kontun arabası malikanenin önünde durduğunda ellili yaşlardaki kahyaları Matilda Stenson karşılamak için panikle fırlamıştı dışarıya. Panik içindeydi çünkü arabanın anormal hızını görmüştü ve Lord Richard Fleming daha atlar durmadan yardım için bağırmaya başlamıştı bile. Bütün çalışanlar gürültünün sebebini merak edip dışarı fırlamıştı ve şimdi hepsinin yardımıyla yaralı Kont odasına taşınıyordu. Uşak doktor çağırmak için çoktan yola çıkmıştı bile. Oda hizmetçisi olan Nancy ve Gilda ise koşarak Kont'un odasına fırlamış yatağı hazır etmeye çalışıyorlardı. Henfield'de herkes ne zaman ne yapması gerektiğini çok iyi bilir, ikiletmezdi.

Bayan Stenson Adrian'ı odaya taşıyan kalabalığın arkasından neredeyse sürüklenen Daisy'e baktı. Pahalı olduğu belli olan şık elbisesi kirlenmiş, yırtılmış ve kan içindeydi. Saçları dağılmış, yüzü ve gözleri ağlamaktan şişmişti. Perişan halde görünüyordu.

“Leydim.” Matilda Daisy'nin önünde reverans yaptı kurallara uygun olarak.

“Ben Matilda Stenson Leydim, bu malikanenin kahyasıyım.”

Daisy sanki karşısındaki kadın farklı bir dilde konuşuyormuş gibi bakıyordu. Kadın onu neden durdurmuştu ki?

“Size yardımcı olayım. Eğer neye ihtiyacınız olduğunu söylerseniz...”

Daisy kadının söylediklerini yarım yamalak duyuyordu. Neden kendisine bir ihtiyacı olup olmadığını soruyordu ki? Yaralı olan Adrian'dı, onun bir şeye ihtiyacı yoktu. Sadece Adrian'ın yanında olmalıydı. Tabi bu kahya önünden çekilirse. Ancak konuşmaya devam ediyordu. Sonra ise görüntü bulanıklaşmaya başladı. Daisy daha ne olduğunu anlayamadan bulanıklaşan görüntü karardı ve o anda yer ayakları altından kaydı.

Daisy Adrian'ın hemen yanındaki odaya alındı. Son birkaç gündür yaşadıklarına bir de Adrian'ın vurulması eklenince doğal olarak sinirleri buna dayanamamış, bünyesi zayıf düşmüştü. Kahyanın yardım isteğine karşın Richard geri gelip Daisy'i kucaklayıp odaya taşımış, nefesini ve ateşini kontrol ettikten sonra Adrian'ın başına geri dönmek zorunda kalmıştı çünkü orada daha fazla yardıma ihtiyaç vardı. Çalışanlar doktor gelene dek lazım olabilecek her şeyi hazır etmek için ugraşıyorlardı. Temiz bezler, sıcak su, uyuşturmak için afyon ruhu...

Daisy alnına değen serin ve ıslak bezin etkisiyle gözlerini açtığında başında tanımadık genç bir yüzle karşılaştı.

“Uyandınız mı Leydim?” diye sordu genç kız. “Benim ismim Gilda, size yardıma hazırım. İstediğiniz bir şey var mı?”

“Adrian?” diye sordu Daisy kızın söylediklerini umursamayarak.

“Doktor geldi Leydim. Şu anda Kont'la ilgileniyor.”

Daisy aniden yataktan fırlayınca tekrar başı dönüp geri düştü. En son yemek yemesinin üzerinden bir hayli zaman geçtiğini hatırlayınca bu halde olmayı hiç yadırgamadı.

“Leydim lütfen uzanın, iyi değilsiniz.”

“Onu görmem lazım.”

Daisy hissettiği tüm gücünü kullanarak ve Gilda'nın itirazlarını göz ardı ederek ayaklandı. Kapıya ulaştığında kendini tebrik etti. Adrian'ı hatırlamak sanki vücuduna ayrı bir güc vermişti. Gerekirse tüm malikaneyi gezecek ve odasını bulacaktı ancak buna gerek kalmadı çünkü koridora çıktığında kahyayı ve diğer bir kaç çalışanı hemen yan odanın kapısı önünde beklerken buldu.

“Leydim lütfen yatağınıza dönün.” Diyerek önünü kesti Bayan Stenson.

“Adrian’ı görmem gerek.” Daisy tekrar başının döndüğünü hissettiğinde tek eliyle duvara yaslanarak destek aldı.

“Doktor ve Lord Fleming yanındalar. Doktor kurşunu çıkarmaya çalışıyor.”

Kahyanın sözü biter bitmez odadan acı bir haykırış duyulduğunda Daisy daha fazla dinlemeyerek odaya daldı. Doktor Adrian'ın üzerine eğilmiş omzundaki yara ile uğraşırken Richard ise kollarını yakalamış sabit tutmaya çalışıyordu. Adrian tekrar acıyla bağırdığında Daisy içinden bir şeylerin kopup gittiğini hissetti. Adrian öyle acı çekiyordu ki zaman zaman ayılıyor, sonra tekrar kendinden geçiyordu.

“Kontes lütfen dışarı çıkın!” diye bağırdı Richard Adrian'ı zaptetmeye çalışırken. Daisy ise donup kalmıştı. Çok fazla kan vardı. Çok fazla. Adrian tekrar kendinden geçerken Bayan Stenson Daisy'i çekiştirip odadan çıkardı.

***

Yarım saat sonra Daisy koridorda Adrian'ın odasının kapısının dibinde çökmüş haldeydi. Bu yarım saat içinde Adrian defalarca bağırmış ve Daisy her seferinde hıçkırıklara boğulmuştu. İki hizmetçi ve Kahya lazım olursa diye kapının önünde bekliyorlardı ve hiçbiri Daisy'i yerinden kaldıramamış, bir şeyler yemeye ikna edememişti. Üzerini de değiştirmemişti. Hala kaçırılmadan önce giydiği elbiseyi giyiyordu ve üstünde Adrian'ın kanı vardı.

Bir süre daha geçtikten sonra nihayet kapı açıldı ve doktorla birlikte Richard göründü.

“Durumu nasıl doktor?”

“Kurşunu çıkardım. Neyseki hayati bir organa denk gelmemiş. Ancak çok fazla kan kaybetmiş Leydim.”

Doktorun yüzü sıkıntılı bir ifadeye bürünürken Daisy tekrar dengesini kaybetti fakat bu kez Richard onu yakaladı.

“Siz iyi görünmüyorsunuz.”

“Bana Adrian'ı söyle doktor ben iyiyim!”

“Elimden geleni yaptım. Bundan sonra her şey onun bünyesinin ne kadar sağlam olduğuna bağlı” dedi doktor çaresizlikle. “Yarasını diktim ancak enfeksiyon kapma ihtimali var. Böyle bir şey olursa mutlaka bana haber verin. Onun dışında yapabileceğimiz tek şey beklemek.”

***

Daisy Doktorun baskısı sonucu bir şeyler yemek zorunda kalmış, kendisine hazırladığı bir karışımı da yine zorla içmişti. İçtiği her ne ise de Daisy kendini uyuşmuş gibi hissediyordu. Tepkileri yavaşlamış, göz yaşları kesilmişti. Artık istese de ağlayamıyordu. Yaptığı tek şey Adrian'ın yatağının kenarındaki sandalyede oturup beklemekti. Tabi onun öncesinde doktor Daisy'i de muayene etmiş, hırpalanmasından sebeple dizinde, omzunda oluşan eziklere ve çenesindeki morluğa sürmesi için çeşitli merhemler bırakmıştı.

“Bir şeye ihtiyacınız var mı Kontes?” diye sordu Richard. Daisy Adrian'a öyle dalmıştı ki onun ne zaman odaya girdiğini fark edememişti.

“Teşekkür ederim Lordum. Lütfen dinlenin. Yorulmuş olmalısınız.”

Evet, Richard yorgundu. Gece Amelia sancılanmış, doğumun başlayacağını sanarak doktoru çağırmışlardı ancak gelen doktor daha doğuma birkaç gün olduğunu söylemişti. Richard yine de uyuyamamış, Amelia'nın tekrar sancılanma ihtimaline karşın tetikte beklemişti. Sabah ise Joseph'in gönderdiği notla apar topar evden ayrılmıştı. Kulübeye varmak bir gün daha sürmüştü. Sonrasında yaşanan hengame, Henfield'e gelişleri, doktora yardım edişi... Her sey saatler almıştı. Richard yaklaşık iki gündür uyumamıştı ve inanılmaz yorgun hissediyordu ama dostunun hayatı kendi yorgunluğundan çok daha önemliydi.

“Teşekkür ederim Kontes ancak siz de benden  çok farklı görünmüyorsunuz.” Richard ilerleyip Daisy'nin karşısına oturdu. “Sizin için yapabileceğim bir şey var mı? Sonuçta kaçırılmıştınız. Doktorun baktığını biliyorum ancak yine de..”

“Lordum, çok düşüncelisiniz teşekkür ederim. Ancak şu an ihtiyacım olan tek şey Adrian'ın kendine gelmesi. Birkaç ezik ve morluk başa çıkamayacağım bir şey değil.”

“Eminim ki öyledir ancak Adrian'ın uyandığında karısına iyi bakmadığımız için her hangi birimizi suçlamasını istemem.” Diyen Richard'ın Adrian'a olan bakışında hüzün ve sevgi vardı. Adrian savaştayken de çok yara almış ve bir çok kez ölümün kıyısından dönmüştü ancak Richard buna ilk kez şahit oluyordu.

“Bir birinizi çok uzun zamandır mı tanıyorsunuz?” diye sordu.

“Sanırım kendimi bildim bileli. Ne zaman tanıştığmızı hatırlamıyorum. Ailelerimiz sık görüşen dostlardı  Zihnimde Henfield kırlarında tahta atlarımızla koşturduğumuz zamanlara ait anılar bile var.” Dedi Richard gülümseyerek. Bunun üzerine Daisy'de farkında olmasan tebessüm etti. Zihninde koyu saçları, boncuk gibi mavi gözleri ve oyuncak atıyla oynayan küçük Adrian canlanmıştı bile.

“Yaramaz bir çocuk muydu?” diye sordu merakla. Adrian'ın küçük bir çocukkenki halini merak etmeye başlamıştı.

“Yaramaz olan bendim.” Dedi Richard. “O sadece her hangi bir çocuğun olabileceği kadar yaramazdı. Gün sonunda başımızı belaya sokan hep ben olurdum. O ise her zaman arkamızı toplayan taraf olurdu. Büyüdüğümüzde de değişmedi.” Richard'ın bakışları dalıp gittiği eski anılardaydı şimdi.

“Karımla tanışmadan öncesine kadar bir hayli problemli bir adamdım.” Diye devam etti Richard. “Sorumsuz ve düşüncesiz adamın tekiydim. Bir şekilde başımı belaya sokmayı başarırdım ve peşimde koşturup dağıttıklarımı toparlayan yine hep Adrian olurdu. Sürekli korumasını üzerimde hissettiğim bir ağabey gibiydi.”

“Tam da Adrian'dan beklenebilecek şeyler.” Dedi Daisy gülümseyerek. Adrian şimdi de kendisi için uğraşıyordu. Babasından kalan mülkün sorunlarına boğulmuş ve hiç şikayet etmeden çalışıyordu.

“Amelia ile tanışıp hayatıma çeki düzen vermeye karar vermeseydim hala benimle uğraşacağından eminim.”

“Bu arada Amelia nasıl? Düğünümde tanışmıştık. Bana doğumun yakın olduğundan bahsetmişti.”

“Doktor birkaç gün içinde bebeğimizi kucağımıza alacağımızı söyledi.” Richard'ın karısından ve doğacak olan çocuğundan bahsederken gözlerinde ayrı bir ışıltı belirmişti ve bu Daisy'nin gözünden kaçmadı. İçinden bir imrenme duygusu geçerken kendisinin  büyük ihtimalle böyle bir şeyi yasayamayacağını düşünüyordu.

“Karının yanında olmalısın Richard. Eminim sana bizden çok daha fazla ihtiyacı vardır.”

“Amelia bunu anlayışla karşılar. Adrian'la kardeş gibi olduğumuzun farkında.”

“Ama doğumda yanında olmalısın. Ayrıca Adrian ilk çocuğunun doğumunu kendisi yüzünden kaçırdığını öğrenirse uyandığında seni bir güzel pataklar emin ol.”

Richard neredeyse kahkaha atar gibi güldü.

“Onun patakpamalarına alışkınım ben. Ayrıca yarın Joseph buraya gelecek. O geldikten sonra ben de döneceğim. Doğuma yetişeceğime eminim.”

Richard'la olan sohbeti sayesinde Daisy'nin kafası biraz olsun rahatlamıştı. Ya da belki de doktorun ona verdiği şeyler iyiden iyiye etkisini gösteriyordu. Sonuç olarak Daisy daha fazla ayakta duramayacağının farkına vardığında yatağa Adrian'ın yanına uzandı ve uykuya dalana dek Adrian'ın nefes alış verişlerini dinledi.

Bölüm sonu.

Günaydın arkadaşlar. Gözümden uyku akıyor, yazım hataları olduysa lütfen okurken belirtin düzelteyim. Bölümleri genelde uykulu yazdığım için gözümden kaçan şeyler olabiliyor üzgünüm. Yazmak için gün içinde sakin kafayla vakit ayıramıyorum malesef.

Beğeni ve kısa dahi olsa yorumlarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum .

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro