《BÖLÜM 46》
46.Bölüm
"Joseph ve benim birlikte işlettiğimiz bir yetimhanemiz var." Diye söze başladı Adrian. "O sabah Leighton'dan acil olarak ayrıldım çünkü yetimhanede yangın çıktığı haberi gelmişti. Notta başka hiçbir şy yazmiyordu. Can veya mal kaybı olup olmadığını bilmiyordum. Aceleyle evden ayrılırken aklımdan geçen tek şey kimsenin ölmemesi için dua etmekti." Adrian'ın söyledikleri Daisy'nin beklediği şeyler değildi. Bir yetimhane işlettiğini bile bilmiyordu ki.
"Ah, Adrian... Birine zarar geldi mi?" Diye sordu endişe ve biraz da merakla beraber.
"Hayır. O gece Joseph oradaymış ve neyseki yangını erken fark etmiş. Soğukkanlılığı sayesinde de herkesi tahliye etmeyi başarabilmiş. Ancak yetimhanenin bir kanadı kullanılamaz durumda."
"Çok üzgünüm." Daisy'nin sesi fısıltı halindeydi. Bu mahebbetin taverna meselesi ile nasıl bağlanacağı hakkında bir fikri yoktu ama içinden bir ses bu kez sabırlı olmasını söylüyordu ve Daisy'de öyle yaptı. Dinlemeye devam etti.
"Joseph'in sokakta eli kolu uzundur. Soruşturmuş ve yangının sabotaj olduğunun farkına varmış. Çıkartan kişinin ise Leighton'dan olduğu çok yüksek ihtimal.
"Ne!" İşte bu Daisy için çok daha beklenmedikti. "Ama Leighton'dan kimse böyle birşey yapmaz!" Diye itiraz etti. Kiracılarını az çok tanıyordu. Neden içlerinden birisi Londra'ya kadar gelip Adrian'a ait bir mülkü ateşe versindi ki?
"Yangından sadece birkaç gün önce bana zarar vermeye kalktılar ama," diye hatırlattı Adrian. Odanın içinde gezinmeyi bırakıp tekrar Daisy'nin karşısına oturdu.
"Evet ama... Ben sonradan onun yanlışlıkla olmuş olabileceğini düşündüm. Belki birisi o kütüğü yanlışlıkla yuvarladı ve sonra da korkup söyleyemedi sandım." Daisy'nin gözleri hala parlıyordu ama en azından konunun tavernadan uzaklaşması sayesinde ağlamayı kesmişti.
Adrian Daisy'nin yüz ifadesinden söylediklerine gerçekten inanmış olduğunu fark edince onun bu kadar saf ve iyi niyetli olabilmesine şaşırdı. Olivia gibi bir üvey annenin elinde büyüyen biri olarak insanların kötü ve nankör olabileceklerini öğrenmiş olmalıydı oysa.
"Bu kadar saf olma Daisy," dedi. "İnsanların hangi gerekçelerle neler yapabileceğini bilsen şaşardın."
Daisy bir süre kaşları çatılı halde düşündü.
"Peki nasıl oldu da yolunuz tavernaya düştü?" Diye sordu en sonunda dayanamayarak. Ancak hesap sorar gibi değil de daha çok olayı anlamaya çalışır gibi sormaya dikkat etmişti. Adrian'ın kızıp bağırmasını istemiyordu çünkü o zaman kendisi de çok geriliyor ve bağırıyordu.
"Olayın sabotaj olduğunu öğrenince araştırmaya başladık. Joseph sokakları soruşturuyordu ama yeterli değildi. Biz de bazı tavernalarda takılıp konuşulara kulak misafiri olmaya başladık. Böyle bir olay hakkında bir şey öğrenmek istiyorsan ihtiyacın olan şey bir dolu ağzı gevşek sarhoş adamdır ve o adamları bulabileceğin yer de tavernalardır." Adrian kendince anlaşılması çok kolay bir şey söylediğini düşünüyordu ancak Daisy'nin kaşları hala çatıktı.
"Peki bir şeyler öğrenebildiniz mi?"
"Bu sabah Billy'nin gönderdiği not sayesinde artık elimizde bir isim var. Jim Parkers."
"Hah!" Daisy olumsuzca başını iki yana salladı. "Jim'i biliyorum. Kimseyle işi olmayan kendi halinde topal bir adamdır."
Daisy ayrıca Billy'e de her şeyi bilip de kendisine anlatmadığı için kızmıştı. Adrian kendisinden öyle istemiş dahi olsa yine de kendisini bilgilendirmeliydi. Sonuçta Daisy doğuduğundan beri Leighton varisiydi. Adrian ise daha birkaç hafta önce bu toprakların kontu ünvanına sahip olmuştu. Bundan dolayı Billy'nin sadakatinin öncelikle kendisine olması gerekli değil miydi? Döndüğünde Billy'e bu konuyla ilgili sağlam bir sitem etmeyi aklının bir kenarına yazdı.
"Onu ele veren zaten topallığı oldu. Görgü tanıklarımız yangını çıkaran kişinin ayağının aksadığını söylediler. Billy'de kaza yaşandığından beri Jim'in değirmene çalışmaya gelmediğini yazmıştı notunda. Evine gidip kontrol ettiğinde Leighton'da olmadığnı öğrenmiş. Bunlar tesadüf olamayacak kadar şüpheli."
"Yani siz sadece bir şeyler öğrenebilmek için mi oradaydınız? Soruşturmak için?" Daisy tamamen emin olmak istiyordu.
"Evet öyle. Es geçemezdik."
"Anlıyorum." Daisy başını öne eğmiş gözlerini kırpıştırıyordu. "Ama bu hala o kadın ile öyle yakın olmanı açıklamıyor." Derken sesi alçak ve çekingendi.
Adrian Daisy'nin kendisine attığı kaçamak bakışlar karşısında şaşkındı. Karşısında kıskanç bir çocuk oturuyormuş gibi hissediyordu. Askında bir an için kıskanılmak hoşuna gitti ancak sonra kıskandığı kişiyi hatırlayınca sinirlendi.
"Daisy, ben sana bir söz verdim. Öyle bir kadın için verdiğim sözden dönmüş olabileceğimi düşündüğüne inanamıyorum. Nasıl olurda ucuz tavernalarda çalışan bir fahişeyle seni aldatabileceğimi düşünürsün?" Diye suçlarcasına sordu.
"Ne yani, ucuz bir fahişeyle değil ama soylu bir kadınla aldatabilirsin öyle mi?" Adrian'ın öyle bir kadın lafına takılmıştı Daisy. Ayrıca şu an hatalı olduğunun farkında olsa da en azından tamamen hatalı durumda kalmak istemiyordu.
"Öyle bir şey demedim. Asıl söylemek istediğim sana yatakta tek eşli olacağıma dair söz vermiş olmam ve senin benim sözümden dönecek bir adam olduğunu düşünmene inanamamış olmamdı. Aslında sen de gayet iyi anladın. Sadece beni suçlamaya çalışıyorsun." Adrian kollarını bir birine bağlamış ve yüzünde 'seni köşeye kıstırdım' ifadesi ile bakıyordu Daisy'e. Normalde kendini tanıdıği kadarıyla şimdiye kadar çoktan Daisy'e bağırıp çağırması gerekirdi. Bu türden bir davranışı kıskançlığı kabul edebilecek bir adam değildi Adrian. Üstelik bir de onca insanın önünde tokat yemişti. Bunun hesabını çok daha farklı şekilde sormalıydı ama kendisini tutan, engel olan bir şey vardı.
"Duyduğum şeylerin ardından evde oturup dönmeni bekleyemezdim!" Diye sesini yükseltti Daisy. Ardından "Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissettim." Diye itiraf etti bakışlarını kaçırarak. "Bana haber vermeliydin. Gönderdiğin not hiç açıklayıcı değildi."
"Birinin canıma ve malıma kast ettiğini, bizimde onu yakalamaya çalıştığımızı söyleyerek endişelenmeni istemedim!" Diyen Adrian'da sesini yükseltmişti bu defa.
"En azından o zaman aldatılmadığımı bilirdim!" Daisy ayağa fırlamış ve Adrian'a doğru hiddetlenmişti. Londra'ya gelirken içinden geçen düşünceler ve Adrian'ı tavernada gördüğü anda hissettikleri aklına gelince sakinliğini tekrar kaybetmiş görünüyordu. Gözleri yine kızarmaya başlamıştı.
"Kendimi aptal yerine konulmuş gibi hissettim. Ve kullanılıp bir kenara atılmış gibi. Sanki aramızda geçen o iki gece boyunca yaşanan hiçbir şeyin değeri kalmamış gibi..." Artık kendini tutamamış ve göz yaşları tekrardan akmaya başlamıştı. Ağlamaktan, özellikle Adrian'ın önünde bu denli ağlamaktan nefret ediyordu ama kendi kontrolünde değildi.
"Daisy, sana asla böyle bir şey yapmayacağımı bilmen gerekirdi." Diyen Adrian'ın aslında kafasında alarm çanları çalmaya başlamıştı. Hiçbir kadın duygusal bağ kurmadığı bir erkeğe karşı böyle bir tepki vermezdi. Vermezdi değil mi?
"Nereden bilebilirim Adrian? Aslına bakılınca seni ne kadar tanıyorum ki? Sonuçta seni istemediğin bir evliliğe mecbur bıraktım. Bu yüzden benim canımı yakmak isteyeceğini düşünmüş olmam normal değil mi?"
Adrian az önce kafasında çalmaya başlayan çanlara içinden bir küfür ederek uzanıp Daisy'i kolları arasına aldı ve başını göğsüne yasladı. Daisy de sanki bunu bekliyormuş, buna ihtiyacı varmış gibi kendini Adrian'ın kollarına bıraktı ve bu kez içini çeke çeke ağlamaya başladı. Aslında neden hala ağladığını kendi de bilmiyordu. Sonuçta Adrian'ın kendisini aldatmadığı açığa çıkmıştı. Öyleyse neden ağlıyordu?
Adrian usul usul saçlarını okşayıp başına bir öpücük kondurduğunda Daisy'nin kaşları sanki acı çeker gibi çatıldı. Acı çekiyordu çünkü şu an Adrian'ın kollarındayken ona yakın olmaya ne denli ihtiyacı olduğunu iyice farketmişti ve bu kendi açısından hiç iyiye işaret değildi.
"Böyle bir şeyi asla yapmam." Diyen Adrian saclarını okşamaya devam ederken Daisy iç çekti. Hıçkırıkları kesilmişti ama göz yaşları sessiz sessiz akmaya devam ediyordu.
"Tanrı aşkına Daisy, neden ağlıyorsun?" Adrian birazcık geri çekildi ve Daisy'nin çenesini kavrayıp hafifçe kaldırarak kendisine bakmasını sağladı.
"Ağlaman için bir neden yok güzelim."
Keşke adrian o güzelim kelimesini hiç kullanmasa ve ses tonu böyle içten olmasaydı. Keşke kendisini saran kolları bu denli iyi hissettirmeseydi ve keşke Adrian'a bu kadar ihtiyaç duymasaydı. Daisy tüm bunları şu an fark ediyordu ve bu farkındalık onu deli gibi korkuttu. Ya Adrian'a aşık olduysa?
"Sorun ne? Söyle bana." Adrian'ın mırıltı halinde çıkan ses tonu Daisy'de onu öpme isteği uyandırınca içinden kendine lanet etti. Kahretsin ki ona ihtiyacı olduğu kadar dokunmaya ve öpmeye de ihtiyacı vardı. Ancak tabi ki bunların hiç birini Adrian'a söyleyemezdi.
"Kendime kızıyorum." Bu kısmı doğruydu. Adrian'a bu denli bağlanması bir aptallıktı. Daha önceden fark etmeli ve önüme gecmiş olmalydı.
"Sanırım biraz fazla abarttım." Aslında bu kısmı doğru değildi çünkü yaptığı hiçbir şeyden pişman degildi. Başka hangi kadın olursa olsun kendisinden çok farklı davranacağını sanmıyordu. Ama histerikli bir şekilde ağlamasına neden olan asıl şeyleri kendine saklamak zorundaydı.
Adrian Daisy'i belinden tutup kendine çekti ve birlikte koltuğa oturmalarını sağladı. Ardından tekrar başını göğsüne çekip kendine yaslayarak sarıldı.
"Ağlayacak bir şey yok. Evet çok kızdım ama kızgınlığımın asıl sebebi düşüncesizce davranarak kendini tehlikeye atman. En azından burada dönmemi bekleyebilirdin." Adrian'ın az önce saçlarını okşayan parmakları bu kez kolunda ve omzunda dolaşıyordu. Daisy için fazlasıyla rahatlatıcıydı.
"O an aklıma bunu yapmak gelmedi." Derke. Farkında olmadan Adrian'a biraz daha sokuldu.
Adrian bir yandan tam şu anda bu maskaralığa son vermesi gerektiğini düşünürken diğer yandan da Daisy'e sarılmak, onu teselli etmek istiyordu. Şu anda tıpkı aşık bir çiftmiş gibi birbirlerine sokulmuş olduklarının farkındaydı ve aslını düşününce bu çok yanlıştı. Bu durumda olmamaları gerekiyordu. Aralarındaki sey sadece fizikseldi. Oysa neden kendisi de bu yakınlıktan daha önce hiç olmadığı kadar zevk alıyordu? Daisy'i bir aşık gibi okşayıp saçlarından öpmemesi gerekiyordu ama yine de bu yakınlıktan ve verdiği o güzel histen vazgeçemiyordu.
"Sen de bunun üzerine şehrin en tehlikeli sokaklarına daldın ve taverna bastın." Dedi aklındaki düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştığı sırada.
"Böyle söyleyince kulağa çok büyük bir olay gibi geliyor." Diyen Daisy gülümsemekten kendini alamadı. Adrian ise bu gülseme karşısında neredeyse alnına bir öpücük daha konduracaktı ancak kendini son anda tuttu. Tüm bu yakınlığın Daisy'e fazlaca ümit vermiş olmasından korkuyordu zaten.
"Zaten büyük bir olay. Ciddiyim Daisy, başına bir şey gelebilirdi. Oralar fazlasıyla tehlikeli ve o insanlar sadece fakir değil, bir çoğu suça karışmış, para için her şeyi yapabilecek, soylulardan hiç hoşlanmayan insanlar. Saldırıya uğrayıp soyulabilirdin ya da Tanrı korusun çok daha kötü bir şey olabilirdi." Adrian'ın mırıltıdan uyarıcı bir tona yükselen ses tonu karşısında Daisy bir şey diyemedi çünkü içten içe Adrian'a hak vermeye başlamıştı. Tavernanın girişindeki o adamı hatırlayınca hala midesi bulanıyordu.
"Ve bir de şu herkesin içinde bana attığın tokat var."
"Adrian lütfen onu hatırlatma. Gerçekten özür dilerim." Daisy bunu yaptığına cidden inanmıyordu. Evet, o zaman Adrian'ın hakettiğini düşünmüştü ama şimdi ise kabahtali olmadığı ortaya çıkmıştı. Ayrıca Adrian gibi bir adamı onca insanın önünde küçük düşürmüştü ve bu yakında tüm sosyetede duyulurdu. Oradaki insanlar soylu olmasa dahi bir çoğu soyluların emrinde çalışanlardandı. Nasıl Adrian'ın tavernaya gittiği haberi kendi kulağına gelmisse Daisy'nin de tavernayı basıp Adrian'a tokat attığı haberi herkes tarafından duyulacaktı. Hem kendisi hem de Adrian için onur kırıcı bir şeydi bu. Karısından tokat yiyen bir kont...
"Adrian, sanırım bir skandal başlatmış olacağım." Diye fısıldadı iri iri açılmış gözleriyle. "Ben.. böyle olacağını hiç düşünemedim... Tanrım... Evliliğimiz hakkında ve senin hakkında neler söyleyecekler kim bilir!"
"Benim hakkımda söyleyecekleri şeyler umrumda değil. İnsanların neler konuştuğunun umrumda olmadığını daha önce de söylemiştim." Dedi Adrian sakince. "Ama evliliğimizde sorunlar olduğunu söyleyecekler. Bunun sonucunda da yine istemediğim bir sürü leydiye uğraşmak zorunda kalabilirim."
"Bu da ne demek oluyor?" Dasy yine her an pençelerini gösterecek moda geçmişti.
"Hayatım, sosyetede metresim olmak isteyecek bir sürü dul ya da kocasına sadık olamayan kadın var. Evliliğimizin iyi gitmediğini düşünürlerse tıpkı eskiden olduğu gibi peşimden ayrılmayacaklarına eminim. Hatırlarsan bu evliliği kabul etme sebebeplerimden birisi de bunları başımdan atmaktı. Elbette Londra sosyetesinde tek erkek ben değilim ama onlara göre evliliği kötüleşen biri olarak taze kan olacağım." Adrian aslında bilinçli bir şekilde Daisy ile uğraşıyordu ama haksız da sayılmazdı.
"Bu konuda ne yapmak istersen özgürsün, biliyorsun." Dedi Daisy asık suratla. Tabiki gönülden söylediği sözler değildi ancak ne söyleyebilirdi ki? Adrian gitmek isterse onu tutamazdı.
"Yapmak istediğim şey..." Adrian yaklaşıp Daisy'nin beline sarıldı ve dudaklarını kulağına yaklaştırdı, "...onlara canınız cehenneme demek ve..." Tam kulak memesinin alt kısmına bir öpücük kondurdu, "...karımla birlikte atağa girmek."
"Ah..." Daisy yutkundu. "Adrian... Sence de bu gece fazlasıyla yorucu geçmedi mi?" Diye sordu. Adrian'la yakınlıkları inanılmaz hoşuna gidiyordu ama şu an sevişecek olsalar parçalara ayrıacakmış gibi hisediyordu.
"Yorucu mu? Ama henüz cezanı vermedim karıcım."
Daisy şaskınla kafasını geri cevirip Adrian'a baktı ve gözlerinde oldukça keyifli bir ifade gördü.
"Ne cezası Adrian?"
"Bana attığın tokatın cezası. Hem de suçsuz yere. Bu kadar ucuz kurtulacağını mı sanıyorsun?" Adrian'ın gözleri hınzır bir ifadeyle parlıyordu.
"Adrian, saçmalama. Ne cezası öyle çocuk gibi? Ne yapacaksın, sende bana mı vuracaksın?
Bu söz üzerine Adrian kahkaha attı. "Aklımda çok daha eğlenceli şeyler var." Der demez dudakları hararetle Daisy'nin dudaklarını kavradı ve sertçe, nefes almaya ihtiyacı yokmuşcasına öpmeye başladı.
Bölüm sonu.
Herkese iyi geceler millet 😄 beğeni ve yorumlarınızı eksik etmezseniz çok mutlu olurum. Gelecek bölümde gorusuruz 🖐️
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro