《BÖLÜM 26》
26.Bölüm
Yanlış Anlama
İki gün sonunda Daisy artık kendini çok daha iyi hissetmeye başlamıştı. Birkaç gün öncesine bakınca sanki bir mucize yaşanmış gibi hissediyordu, gerçekten öleceğini sanmıştı. Ama yaşıyordu ve zaman geçtikçe daha da iyi olduğunun farkındaydı.
"Benden bu kadar kolay kurtulmana izin vereceğimi sanmıyordun degil mi Oscar?" diye sordu kucağında ki tembel tüy yumağına. Oscar son zamanlarda Daisy'nin kucağından ayrılmaz olmuştu. Sanki sahibini kaydebedecegini sezmiş gibi...
Daisy penceresinin önünde oturduğu sallanan koltuğundan dışarıyı izlemeye devam etti. Faytonların sesleri sabahın ilk saatleride başlıyor, gece vaktine kadar devam ediyordu. Şuan ise öglen, yani Londra sokaklarının en yoğun olduğu vakitti. İnsanlar sürekli bir yerlere yetişmesi gerekiyormuşçasına koşuşturuyorlardı kaldırımlarda, faytonların aralarında... Daisy'i bunaltan bir görüntüydü. Pencereden baktığında yemyeşil kırları görmeyi ne çok özlemişti!
Adrian elinde bir tomar kağıtla odaya girdiğinde Daisy hala pemcere önünde oturmaktaydı.
"Bugün nasıl hissediyorsun?" diye sordu Adrian. Artık klasikleşmiş bir soruydu bu.
"Göründüğümden daha iyiyim. Keşke biraz Hyde Park'ta yürüyüş yapabilseydim." Diye yakındı Daisy kim bilir kaçıncı kez. Daha önceki her seferinde -Adrian ve Margaret başta olmak üzere- reddedilmişti. İyice iyileşene dek kendisine çok dikkat etmesi gerektiği söylenmişti. Oysa doğa içinde yapılan bir yürüyüş Daisy'e her şeyden daha iyi gelecekti, tabi bunu onlara kabul ettirebilseydi.
"Sana daha iyi bir fikir sunayım öyleyse," diye sözle başladı Adrian. "Leighton'a gitmeye ne dersin?"
Daisy bir an için yanlış duyup duymadığını anlayamadı. Adrian Leighton'mu demişti gercekten? Kendi topraklarindan önce Leighton'a mı gideceklerdi yani?
"Sen ciddi misin?" diye sordu. Emin olmak isterken gözlerine yansıyan sevinci ise gizleyemedi. "Henfield'e döneceğimizi sanıyordum."
"Bu elimdeki kağıtlar bu sabah imzalandı, Walmond ailesinin, yani babanın avulatıyla." Diyen Adrian kağıtları Daisy'e uzattı. "Artık mirasın sahibi sensin! Yani yasal söz hakkı ise kocan olduğum için bana ait, tabi."
Daisy bir an için Adrian'a sarilmamak için kendini zor tuttu. Kendini kanatlarını yeni çıkaran bir kelebek gibi hissediyor, içi içine sığmıyordu.
Elbette babasından kalan topraklara kendisi sahip olabilmeyi isterdi ancak yasalar buna müsade etmiyordu. Bir kadının sahip olduğu tüm mallar yasalar önünde kocasına ait sayılıyordu. Buna rağmen Daisy'nin içi rahattı. Adrian'ın babasının mirasına hak ettiği gibi sahip çıkacak, kötüye kullanmayacak biri olduğunu biliyordu. Babasının topraklarının gelirleri Olivia ve Marcus'un elinde heba olmayacaktı artık.
"Niyetim tabi ki Henfield'e dönmek ama öncesinde Leighton'da yoluna koymamız gereken işler olacak tahmin edersin ki. Bir süre orada kalmamız gerekebilir."
"Ne zaman yola çıkıyoruz?" diye sordu Daisy hevesle. Bir günü bırakın, birkaç saat daha beklemek istemiyordu artık.
"Önümüzdeki birkaç gün içinde, senin tamamen iyi olduğuna emin olduktan sonra."
"Ama ben iyiyim!" diye itiraz etti.
"Gerçekten! Ikna olmanız için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ama gerçekten iyiyim!"
"Daisy, Doktor Harper'a danıştım Birkaç gün daha uzun yola çıkmaman gerektiği konusunda hemfikiriz. Lütfen aceleci olma."
Daisy en son aceleyle hareket edip Olivia'nın peşinden Londra'ya yola çıktıklarında arabalarının çamura saplanıp ne kadar zor durumda kaldıklarını hatırladı. Belki cidden bu kez sakin olması daha iyi olacaktı.
Adrian ayağa kalktığı sırada aniden koluna dokunarak durdurdu Adrian'ı. Bu belki de istemli olarak gerçekleştirdiği ilk dokunuştu Daisy'nin. Adrian'da koluna dokunan o narin ele şaşkınlıkla bakakalmıştı.
"Teşekkür ederim." Derken sesi fısıltı halinde çıkmıştı. Adrian Daisy'nin gözlerindeki minnettarlığı görüyordu. Ve bunun ardında genç kadının az önce nasıl mutlu olduğuna da şahit olmuştu. Bir nevi kendisi sayesinde...
Adrian içindeki hissi tarif edemiyordu şuan. Mutlu muydu? Hafiflemiş mi hissediyordu? Daha düğün gününe kadar kızgın ve öfkeli değil miydi Daisy'e karşı? Kendisine oyun oynayıp zor durumda bırakmamış mıydı bu kadın? Adrian asla bu duruma göz yumacak biri olmamasına karşın asıl hayatta en değer verdiği kişi olan annesine karşı zor durumda kalması bu oyuna mağlup olmasına neden olmuştu. Düşününce evet, hala öfkeliydi Adrian, hala kızgındı. Ancak bu öfkesini Daisy'e yöneltemiyordu nedense.
Adrian genç kadının kolundaki yumuşak dokunuşunu, bir alev gibi parlayan gözlerini ve öpme isteği uyandıran hafif aralık dudaklarından etkilendiğini kabul etmek istemiyordu. Öfkesinin hafiflemesinin sebebi kesinlikle Daisy'den etkileniyor oluşu değildi. Sadece Daisy ölümden dönmüştü ve Adrian bu durumda bulunan herkese davranacağı gibi insani duygularla yaklaşıyordu genç kadına. Başka açıklaması yoktu.
"Teşekkür edecek bir durum yok." Dedi hafifçe boğazını temizledikten sonra. "Ben sadece anlaşmamızı yerine getirdim."
***
Daisy ertesi gün öğle vaktine doğru kişisel hizmetçisi Emily ile Hyde Parkta yürüyüş yapmaktaydı. Açıkcası durum için Adrian'dan izin alması kolay olmamış neredeyse uzunca bir süre dil dökmek zorunda kalmıştı.
"Lütfen Adrian, Londra'da özleyeceğim tek şey orası olacak. En azından birkaç saatlik son bir gezintiyi çok görme bana. Hem şansıma diğer günlerin aksine bugun güneş yüzünü gösterdi. İnan ki kendimi çok daha iyi hissedeceğim."
Kahvaltı masasında yapılan bu konuşmaya Marianne'de destek verince Adrian daha fazla itiraz etmemiş, iki saatlik bir gezintiye izin vermişti.
"İyi olduğunuzdan emin misiniz Leydim?" diye sordu Emily onları Hyde Park'a getiren arabalarından indikleri sırada.
"İyiyim Emily, lütfen artık bu soruyu sorma bana. Zira birkaç gündür herkesten duymaktan çok sıkıldım."
"Herkes sizin iyiliğinizi düşünüyor." Dedi Emily öğle yemeklerini taşıdığı hasır sepetin örtüsünü düzeltirken. Hyde parkın geniş yürüme yolunda sakura ağaçlarının altında yürümeye başlamışlardı.
"Biliyorum. Sadece bu yeni durum tuhaf geliyor." Daisy babası öldüğünden beri kendisini ne kadar yalnız hissettiğini hatırladı tekrar. Geceleri bir başına uyuduğu odasında ne çok ağlamıştı defalarca. Hasta olduğunda daima Emily ilgilenmişti onunla. Geceleri ateşini düşürmek için sabahlara kadar başında beklemiş, soğuk sularla yıkamıştı onu. Daisy tıpkı bir erkek çocuğu gibi davranıp kırlarda koşup durduğundan, ağaç tepelerinden inmediğinden vücudundan yara bere eksik olmazdı Daisy'nin. Emily defalarca dizlerindeki yaraları temizlemişti. Ağaçtan düşünce çıkan omzunu bile soğuk kanlılıkla yerine yerleştirmişti. Hatta Daisy bir gece ahırda kedi yavrularıyla uyuyup pirelendiğinde dahi saatlerce uğraşıp temizlemişti onu. Daisy bunları ve daha bir çoğunu hatırlıyordu. Tüm çocukluğu boyunca yanında olan tek kişi Emily olmuştu.
"Küçüklüğümden beri benimle bu kadar yakından ilgilendiğin için çok şanslıyım Emily" dedi Daisy.
"Siz bana anne ve babanızın emanetisiniz Leydim. Ama öyle olmasa bile yine aynısını yapardım çünkü siz harika bir insansınız. Daha küçük bir çocukken dahi öyleydiniz."
Emily'nin bu sözleri karşısında Daisy duygulanmadan edemedi. Şimdi anne ve babasından kalan mirası geri alabilmişti ve bu bir nevi Emily sayesinde olmuş sayılırdı. Nihayetinde onu tekrar Londra balolarına katılmaya ikna eden Emily olmuştu. 'İyi ki onu dinlemişim' diye geçirdi içinden.
Göl kenarına ulaştıkları sırada Daisy hiç beklemediği birisinin sesini duyarak olduğu yerde kalakaldı.
"Daisy!"
Sahiden de kendisine sesleniyor olamazdı değil mi?
"Daisy, Tanrım gerçekten sensin!"
Daisy at üzerinde kendisine seslenen kişiye bakarken rahatsızlık içerisinde gözlerini kıstı. İnsanın sevmesiği ot burnunun dibinde bitiyordu gerçekten.
"Lord Francis," derken istemsiz ve samimiyetsiz bir şekilde reverans yaptı Daisy.
"Leydi Walmond," diye karşısında eğildi atından inen Francis bu kez.
"Artık Leydi Ramsey'im." Diye düzeltti Daisy onu.
"Ah evet. Henfield Kontu ile evlendiğin söylentilerni duymuştum. Demek gerçekmiş."
"Evet Francis, söylenti değil gerçek." Dedi Daisy üstüne basa basa. Emily ise Francis'in adını duyduğu andan itibaren tedirgin bir şekilde kas katı kesilmişti.
"Buna sevindim." Dedi Francis. Ardından tekrar konuşmaya başlamadan önce boğazını temizlemek zorunda kaldı.
"Yani tüm olanlardan sonra iyi bir evlilik hakkındı. O geceden sonra inan ki içim hiç rahat etmedi."
Daisy duyduklarına inanamayarak bir kahkaha patladı. Francis iki yıl sonra karşısına çıkmış bunları mı söylüyordu şimdi?
"Gerçekten mi Francis?" diye sordu Daisy alayla. "O yüzden mi ortadan kaybolup bana sahip çıkmadın?"
"Ben... Aptalca davrandım sanırım..."
"Demek aptalca davrandın!" diye sesini yükseltti Daisy. "Beni sevdiğine inandırdın! Bana umut verdin ve kandırdın! Senin yüzünden adım lekelendi ve iki yıl insan içine çıkmaya cesaret edemedim! İnsanlar olanları bire on katarak etrafa yaydı ve sen bu süre zarfında ortadan kaybolmaktan başka hiçbir şey yapmadın!"
"Zor şeyler yaşadığını görebiliyorum. Ama sonuç olarak şuan iyisin. Çok iyi bir evlilik yapmışsın. Kont Ramsey oldukça nüfuzlu saygıdeğer bir adam."
"Vicdanını böyle mibrahatlatıyorsun Francis?" diye sordu Daisy. "Evet Adrian birçok yönden sana tercih edebileceğim bir adam ve nitekim zaten onunla evliyim. Bu yönden oldukça şanslıyım."
Daisy'nin Adrian'ı kendisinden üstün olduğunu ifade etmesiyle Francis kıpkırmızı kesildi ve gözlerini kaçırdı.
"Ama bu bana çektirdiğin üzüntüyü unutup görmezden gelebileceğim anlamına gelmiyor. Boşuna vicdanını rahatlatmaya çalışma. Şimdi lütfen bu güzel günün tadını çıkarmama izin ver. Git artık."
Francis sinirle yumruklarını sıktı bu kez. Karşısındaki kadın iki yıl önce tanıdığı yumuşak başlı Daisy değildi. Bu kadın için vicdan yapmasına gerek yoktu. Belli ki bundan sonra çok rahat bir hayat sürecekti. Francis gerisini neden umursayacaktı ki? Atına atlayıp hızla uzaklaşırken gerçekten de iki yıldır üzerinde taşıdığı yükten kurtulmuş gibi hissediyordu.
***
Adrian sinirden kıpkırmızı olmuş suratıyla bir barut fıçısını andırıyordu.
"Çık dışarı!" diye bağırdı kendisine rapor veren ve karşısında tir tir titreyen genç seyise. Seyis ise saniyesinde ortadan kayboldu.
Adrian çalışma odasından çıkan seyisin ardından sinirlerine hakim olamayarak bağırmaya başladı. Aynı anda ise önünde ki çalışma masasına yumruğunu indirip ortadaki tüm kağıtların ve mürekkebin etrafa saçılmasına neden oldu. Daisy bunu nasıl yapardı? Nasıl Francis'le görüşürdü?
Daisy ve Emily öğlene doğru evden çıktıktan sonra Adrian'in içi rahat etmemiş, eğer Daisy rahatsızlanırsa ya da başka bir nedenden dolayı ihtiyaç duyarlarsa diye arkalarından seyisi göndermişti. Ancak seyisin böyle bir haberle geri geleceğini hiç ummamıştı.
"Beni fark etmediler Lordum ve Lord Francis ile uzunca bir süre sohbet ettiler. Yardımcısı Emily ise birilerinin onları görmesinden korkuyor olacak ki oldukça tedirgin görünüyordu. Beni fark etme ihtimallerine karşın oradan ayrılmak zorunda kaldım ve bu sohbetin ne kadar uzadığını görmedim efendim."
Seyisin söyledikleri kulaklarında yankılanmaya devam ediyordu. Hayvanları andırır bir bağırtı kopararak eline ilk geçen şey olan ahşap bibloyu rasgele fırlattı ve biblo şöminenin mermerinde parçalara ayrıldı.
Daisy bunca zaman boyunca Francisle mi görüşüyordu yani? Londra'dan ayrılacakları için son kez görüşüp vedalaşmak mı istemişti? Bu sebeple mi bu kadar ısrarcı davranmıştı Hyde Parka gitme konusunda?
Peki Francis'le beraberse neden kendisini oyuna getirip evlenmek zorunda bırakmıştı?
Hiçbir şey bilmiyordu Adrian. Anlamiyordu. Sadece çok öfkeliydi ve kendini bir kez daha oyuna getirilmiş, aptal yerine konulmuş hissediyordu.
Bölüm sonu.
Herkese iyi geceler diliyorum. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin 😊 Yorumlar hikayenin gidişatını şekillendirmemde benim için çok önemli. 😊
Ayrıca 60k olmuşuz, çok teşekkürler 🙏
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro