《BÖLÜM 14》
14.Bölüm
Müstakbel Koca
Daisy yarım yamalak uykusu ile cebeleşme çabasına henüz gün doğmasına bir saat kala vazgeçti. Uyuyamıyor ve inanılmaz şiddetli bir baş ağrısı çekiyordu. Şu anda burada kontun evinde olmak yerine kendi evinde, kendi yatağında olmayı tercih ederdi elbette. Tüm berbat düşünceleri arasında yabancı bir odada ve yabancı bir yatakta olmakta uykusuna mani olan şeylerdendi.
Her ne olursa olsun bu gece uyku bana haram diye düşünerek yataktan kalktı. Zaten son zamanlarda doğru düzgün uyuyabildiği zamanlar çok azdı. Üzerine ödünç sabahlığı geçirip sessiz ve yalınayak bir şekilde çıktı koridora. Gün doğmadan hemen önceki anında hava zifiri karanlığa bürünmüş ve en soğuk vaktindeydi. İnsanın içini titreten soğuk taş zeminlere ürkekçe basarak pencerelerden düşen gölgelerin üzerinden yürüyüp usulca indi alt kata.
Amacı oyalanacak her hangi bir şey bulabilmekti ve Adrian'ın çalışma odası olarak kullandığı kütüphanesini bulduğunda izinsiz olsa dahi girmekten kendini alıkoyamadı. Margaret kütüphane oluşturmak konusunda pek özenli davranmadığından dolayı yeni bir şeyler okumayalı uzun zaman olmuştu.
Adrian'ın kütüphanesi neredeyse kendi Leighton'da ki malikanesinde sahip olduğu kütüphanesi kadar büyüktü. Hatta belki daha da fazlaydı.
Koyu renk ahşap raflar kapı girişinin tam karşısında bulunan ve odayı iki eşit parçaya bölen büyük şöminenin iki yanına boydan boya konumlandırılmıştı. Girişin sol tarafında tavandan yere kadar uzanan pencerenin yanında Adrian'ın çalışma masası yer alıyordu. Üzerinde mürekkep kutusu, tüy kalemi ve bir rulo kağıt dışında bir dağınıklık gözükmüyordu. Birde okumaya devam etmekte olduğunu tahmin ettiği bir kitap; Sokratesin savunması.
Daisy heyecanla rafların önündegezinip kitaplara göz atarken bir çok farklı türde kitabın olduğunu gördü. Politika, tarih, coğrafya, biyografi, felsefe, gezi, mimari ve daha bir çoğu...
Kendi kütüphanesindeki kitapların çok büyük bir bölümü babasından kalmaydı ve doğal olarak çoğunluğu siyasetle ve politikayla ilgiliydi. Daisy politikadan her ne kadar hoşlanmasa da o büyük kütüphanede her zaman kendini kaybedecek kitaplar bulabilmeyi başarmıştı. Kendi bahçesini oluşturma fikri de tesadüfen bulduğu bir botanik kitabı sayesinde ortaya çıkmıştı zaten.
Okumayı sevdiği ve kütüphanesinde az sayıda bulunan bir diğer tür ise romantik aşk kitaplarıydı. Dasiy aşkı o kitaplarla tanımıştı. Her zaman kitaplardaki o karakterler gibi bir hikayenin kahramanı olabileceğini sanmış ve çoğu geceler hayallere dalmıştı. Ancak son yaşadıklarından sonra bir kez daha mutlu aşk hikayeleri okuyabileceğini sanmıyordu genç kadın.
Yarım saatlik incelemelerden sonra elinde Sokrates'in savunması ile artık iyice soğumuş olan şöminenin karşısındaki siyah deri koltuğa kurulmuştu Daisy. Bir yandan Adrian'ın çekmecesinde bulduğu viskinin boğazını yakmasına izin verirken diğer yandan yeni hazinesinin satırları arasında kaybolup gitti. An gelip viskininde etkisiyle sözcükler birbirine girip okunamaz hale gelmeye başladığında aslında burada izinsiz olarak bulundğunu ve bir an önce geri odasına çıkması gerektiğini hatırlayamadı. Kafası ağırlığını taşıyamayarak deri kanepenin kenarına düştüğünde aslında hiç olmadığı kadar rahat hissediyordu. B/aş ağrısı geçmiş, uykusunu engelleyen düşünceler buhar olup uçmaya başlamış gibiydi.
***
Adrian sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Hyde Parkta at gezintisindeydi. Londra'nın her zamanki sisli ve soğuk havasına yer yer yağmur eşlik ediyordu. Faytonlar günün ilk seferlerine başlayalı çok zaman geçmemişti. Londra için bilindik, sıradan bir günün sabahı olmasına karşın Adrian için hayatının dönüm noktasını yaşayacağı günlerin başlangıcıydı.
Adrian rüzgara karşı ne kadar süre at sürdüğünü kesitiremiyordu ancak soğuk hava kendini daha iyi hissetmesini sağladığının ve daha mantıklı düşünebilmesine neden oluğunun farkındaydı.
Henüz bir saat önce sıcak yatağından ayrıldığı vakit düşünebildiği tek şey birkaç gün içinde Leydi Walmond ile nişanının bozulduğuna dair gazetelere vereceği ilandı. Ancak şuan aslında içine düştüğü durumu kendi lehine çevirebilme imkanı olduğunu fark ediyordu yavaş yavaş.
Anlaşmalı evlilik fikrini dostu Lord Richard ilk öne attığında kabul etmemesinin ilk sebebi buna uygun bir kadın bulamayacağıydı. Anlaşmayla bu işe başlayan her kadının zamanla duygusal bir beklentisi olacağını düşünüyordu Adrian. Ne kendisini ne de başka bir kadını böyle bir duruma düşürmeye hakkı yoktu.
Ancak Daisy?
Teklifi yapan Daisy'di ve bu bile başlı başına Adrian'ın üzerinden sorumluluğu alıyordu. Buna karşın Daisy yaptığı o aptalca planla Adrian'ı tuzağa düşürmeye kalkmış ve deyim yerindeyse daha da çamura batmıştı. Adrian bu anlaşmalı evliliği kabul ettiği takdirde Daisy'nin başka hiç bir talepte buşunmaya hakkı yoktu. Hatta aksine böyle saygın bir evliliği elde etmesine izin verdiği için Adrian'a minnettar bile olmalıydı.
Adrian aynı zamanda evlenmediği takdirde annesi ile arasını düzeltebileceğini sanmıyordu. Kontesin ne kadar ciddi olduğuna çok net bir şekilde şahit olmuştu dün gece. Adrian bu evliliği kabul ederek en azından annesinin isteiğini yerine getirmekle kalmayacak, üzerindeki baskılardan da kurtulacaktı. Dışarıdan evli bir erkek olarak görünürken bir evliliğe dair hiçbir sorumluluk almayacak ve hayatını istediği gibi sürdürmeye devam edecekti.
Daisy'nin duygularıyla ilgili de endişe etmesine gerek yoktu çünkü işi bu raddeye getiren kişi Daisy olduğundan Adrian hiçbir duygusal sorumluluk almamış olacaktı. Bu evlilik Daisy'nin berbat oyunu yüzünden Adrian için tam da istediği karlı noktaya gelmişti aslında, dün gece sakin kafayla düşünemediğinden dolayı yeni yeni idrak ediyordu.
Kahvaltıdan önce çalışma odasına uğrama alışkanlığı olmayan Adrian'ın bu kez aksi davranışta bulunmasının sebebi çalışma odasının kapısını aralık halde görmesi yüzündendi. O odanın kapısı içeride Adrian olsun ya da olmasın her zaman kapalı tutulurdu. Şimdi neden aralıktı?
Adrian aralık kapıyı biraz daha itip odaya adım attığıda onu karşılayan ilk şey bir çift ince narin ayak bileği oldu.
Adrian kendi kanepesinde krem rengi ipek kumaştan yapılma sabahlığı dizlerine kadar sıyrılmış vaziyette uyumakta Dasiy'i gördüğünde afalladı. Genç kadının uzun koyu kahve saçları darma dağın bir şekilde kanepeden aşağı sarkıyordu. Bir eli karnının üzerine kıvrılmışken diğer eli kanepenin önündeki sehpanın üzerine uzanmıştı. Dizlerini hafifçe kendine çekmiş ve sabahlığı dizlerinin üzerine kadar sıyrılmış, baldırlarını açıkta bırakmıştı. Şu günlerde okumakta olduğu Sokratesin Savunması ters bir şekilde kapağı açık halde yere düşmüştü. Aynı zamanda sehpanın üzerinde duran viskinin aslında masanın çekmesinde tutmakta olduğu pahalı şişeden olduğunu fark etti.
Bu kadın ne yaptığını sanıyordu? Kendi odası dışında sabahlıkla gezmesi uygun değilken kalkmış birde çalışma odasına mı gelmişti? Ayrıca Adrian'ın eşyalarını karıştırmış, pahalı viskisini mideye indirmişti. Kadınların viski içtiği nerede görülmüştü sahi?
Peki ya o açıkta kalan baldırlara ne demeliydi? Adrian odaya girdiğinden beri gözünü oradan alamıyordu. Bu da yine Daisy'nin bir oyunu muydu?
''Leydi Walmond!'' diye seslendi Adrian ancak Dasiy'den ses gelmedi.
''Leydi Walmond, uyanın!'' Adrian bu kez Daisy'nin omzunu dürtükledi ve Daisy onun omzunu dürtükleyen elini ittirdi e belli belirsiz şeyler mırıldanıp uyuklamaya devam etti.
''Uyan haydi sersem kadın!'' diye bağırdı bu kez Adrian sinirlenerek. Sabah olmuştu ve hizmetçilerin mutfakta hazırlığa başladığını tahmin ediyordu Adrian. Her ne kadar nişanları ilan edilmiş olsada burada bu vaziyette bulunmak hiç hoş olmayacaktı.
Daisy gözlerini açmaya çalıştığında hissettiği baş ağrısıyla yüzünü buruşturdu. Birisi onu sarsıyordu. Bu da neydi böyle?
''Uyan artık!''
Adrian'ın sesi miydi o? Ah, Adrian!
Daisy gözlerini açar açmaz kendisine sinirli bakışlarla bakan Adrian'ın yüzünü gördüğünde kafasına inen balyoz darbelerini yok saymaya çalışarak yerinden doğruldu.
''Çok özür dilerim, Lordum. Uyuyakalmışım.''
''Bu kılıkta mı?'' diye soran Adrian tam önünde ayakta dikiliyordu. Daisy o an üzerinde sadece sabahlığı olduğunu idrak ederek yakasını kapatmaya çalıştı.
''Bu kılıkta benim çalışma odama giriyorsun, eşyalarımı karıştırıyor, viskimi içiyor ve kafayı buluyorsun. Söyleyin Leydi Walmond size kimse görgü ve ahlak kurallarından bahsetmedi mi? Hayatınız boyunca hep böylemiydiniz acaba?
Daisy kendisinin görgüsüz ve ahlaksız olduğunu ima eden bu küstah adamın karşısında ayağa dikilip göz göze geldi ve kaşlarını çattı.
''Hakkımda duyduklarınız ve dün gece de olanlardan sonra ahlaksız olduğumu düşünmeniz şaşırtıcı değil Lordum. Sizde tıpkı diğerleri gibi kadınları namus kalıbına sokmaya çalışan sığ düşünceli erkeklerin fikirlerine sahipsiniz, aksi düşünülemezdi zaten. Burada olmamın tek sebebi uyku tutmaması ve okuyabilecek bir şeyler bulmuş olmam. Şimdi izniniz-''
Daisy odadan çıkmaya yeltendiği an Adrian kolundan tutup durdurdu.
''Sizi anlayamıyorum Leydi Walmond. Bir kadın nasıl olurda onurunu koruma konusunda sizin kadar dikkatsiz olabilir? Benim ne düşündüğümü bir kenara bırakın, hizmetçilerle dolu bir evde bu halde mi gezineceksiniz? Hakkınızda çıkan dedikodulara şaşmamalı.''
''Dedikodular benim problemim, sizi ilgilendirmez.'' diyen Daisy kolunu silkeleyerek Adrian'dan kurtardı.
''Artık benimde problemim.'' Adrian kapının önüne geçerek iri cüssesiyle geçişi kapattı ve Daisy'nin çıkmasına engel oldu.
''Lordum, oyun oynayacak havada değilim başım inanılmaz ağrıyor. Lütfen bırakında gideyim.'' dedi Daisy bıkkınlıkla. İnanılmaz yorgundu ve kanepede tuhaf bir biçimde uyuduğu için her yerinin ağrıdığını hissediyordu. Adrian Daisy ile uğraşmak istiyorsa daha uygun bir zamanı beklemek zorunda kalacaktı.
''Benim evimde benim hizmetçilerimin gözü önünde bu şekilde dolaşmanıza izin veremem Leydi Walmond. Siz korumasanızda biri sizin onurunuzu korumak zorunda.''
Lanet herif diye düşündü içinden Adrian için. Hala kendisini sözleriyle iğnelemeye devam ediyordu.
''Ne hakla?'' diye burnundan soluyarak sordu.
Adrian sinsi sinsi gülümserken cevap verdi.
''Müstakbel kocanız olma hakkımla tabi ki.''
Bu hafta sonu bir bölüm daha eklemeye çalışacağım. Herkese iyi hafta sonları 🙋
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro