《BÖLÜM 45》
45. Bölüm
Ertesi gün akşamın ilk saatlerinde artık Daisy'nin karnına kramplar girmeye başlamıştı. Bir günü aşan rahatsız bir yolculuktan sonra Londra'ya varmıştı ancak bulabildiği tek şey şaşkına dönen Marianne'di.
"Arkadaşı Joseph Moyer'in evinde kalıyor," demişti Marianne, Daisy Londra'da ki malikaneye girer girmez Adrian'ı sorduğunda. "Ama senin bunu bildiğini sanıyordum." Demişti şaşkınlıkla.
"Londra'ya gelirken dahi haberim olmadı," diye ağzından kaçırdı Daisy. İçinde her geçen dakika daha da kaynayan bir kızgınlık vardı.
"Daisy, neler oluyor? Daha birkaç gün önce gönderdiğin notta aranızın iyi olduğunu söylemiştin." Marianne biraz şaşkın, biraz da endişeli bir ifade ile bakarken Daisy ne diyeceğini bilemedi çünkü o da aralarının iyi olduğunu sanıyordu. Taa ki bu sabaha dek.
"Joseph Moyer'in adresine ihtiyacım var." Dedi sonunda.
"Ben de seninle geliyorum!''
Daisy düşündü, içten içe Adrian'la yüzleşme konusunda kaygıları vardı ve Marianne yanında olursa kendini daha güçlü hissedecekti. Ama ya her şey bir karışklıktan ibaretse? Eğer öyleyse zaten çok mahcup olacaktı ve Adrian bir de annesini karıştırdığı, ortalığı velveleye verdiği için ona kızacaktı. Hızlıca bir karar verdi;
"Lütfen Marianne," dedi kolundan turup durdurarak. "Bu ikimizin arasında. Senin karışman işleri daha zor hale getirebilir ve ben de zor durumda kalabilirim." Bunun üzerine Marianne Daisy'e anlayışla baktı.
"Beni mutlaka haberdar et." Dedi elini elinin üstüne koyup hafifçe sıkarak.
Yaklaşık on dakikalık araba yolculuğundan sonra vardıkları Joseph'in evinde onları karşılayan kişi Joseph'in uşağıydı ve Kont Ramsey ile Joseph Moyer'in dışarıda olduğunu söylüyordu.
"Neredeler?" Diye sordu Daisy. İçindeki ses cevabın hiç hoşuna gitmeyeceğini söylüyordu ve uşağın gözlerindeki ifade de bu hissi destekler cinstendi. Desteğe ihtiyacı olduğunu düşünerek merdivenlerin kenarındaki trabzanları kavradı.
"Neredeler?" Diye sordu bu kez daha yüksek bir sesle.
"Ben... Bilmiyorum Hanımefendi. Sadece dışarıdalar." Dedi uşak. Ama Daisy bunun doğru olmadığını biliyordu.
"Ben Kontun karısı Leydi Daisy Ramsey'im ve kocamın nerede olduğunu bilmek istiyorum!" Diye bağırd ayağını yere vurarak. "Eğer söylemezsen rezillik çıkar." Diye uyardı ateş saçan gözlerle. Aslında öfkesi sadece Adrian'a karşıydı.
"Leydim lütfen sakin olun." Dedi uşak, endişeyle büyüyen gözleriyle Daisy'e bakarak. "Bay Moyer ve Kont Ramsey Hans'ın Tavernası'ndalar..."
Bu cevap Daisy için yeterliydi. Öfkeyle oradan ayrılırken usağın arkasından seslendiğini duyamayacak kadar sinirli ve ne yapacağını bilemez haldeydi. Oysa sadece birkaç saniye daha dursa uşak Joseph'in ve Adrian'ın neden orada olduklarını anlatacaktı.
Daisy Ramsey aile armasını taşıyan arabaya tekrar binip gidecekleri yeri söylediğinde kendini ağlamamak için zor tutuyordu. 'lanet olsun sana Adrian!'
Yanılmış olmayı, hizmetçinin söylediklerinin sadece bir dedikodudan ibaret olmasını öyle istemişti ki... Ama değildi işte! Uşak kendi ağzı ile söylemişti!
Araba Hans'ın Tavernası önümde inip Daisy indiğinde hayatında ilk kez gördüğü bir görüntüyle karşı karşıya geldi; Sefillik!
Klasik Londra akşamı sisi sokakları işgal etmiş süzüle süzüle ilerliyordu ve Daisy'e bildik gelen tek görüntü buydu. Köşe başlarında ya da kutulara çekilmiş evsizler, ara ara naraları duyulan sarhoşlar, sokak diplerindeki ne olduğu belli olmayan pis kokulu birikintiler ve ciğerini yakan, nefes almasına engel olmak isteyen o lanet koku... Tüm hava çürümüş gibi kokuyordu.
Havaya göre üzerinde incecik giysi, hatta giysi denemeyecek çullarla yakınlarından geçerken kendilerine meraklı bakışlar atan ufak çocuğa takıldı gözü. O yaşlarda bir çocuk bu saatte sokakta olmamalıydı. Tabi bir evi, bir ailesi varsa. Daisy Londra'nın diğer yüzü ile ilk kez karşı karşıyaydı. Fakirliğin ne demek olduğunu az çok biliyordu elbette. Kırsalda bütün kiracıları fakirdi zaten ama bu başka bir şeydi... Sefaletti...
Daisy'nin ardından inen arabacı da endişe ile etrafı inceliyordu.
"Leydim, burası sizin için hiç güvenli değil. İzin verin içeriye birlikte girelim." Dedi tedirgin bakışları bir binanın merdivenleri dibine kıvrılmş halde kendilerini izleyen bir evsizin üzerinde gezinirken. Sanki her an birisi saldıracakmış gibi tetikteydi. Nitekim, endişlenemekte haklıydı lüks at arabaları ve Leydi Ramsey'in sade ama pahalı olduğunu belli eden yolculuk kıyafeti ile gaspçılara davetiye çıkarıyorlardı.
Daisy göz ucu ile tavernanın girşinde duran kel kafalı iri yarı adamı süzdü. Adamında kendilerini izliyor olduğunu fark etmesi gerilmesine neden oldu. Zaten Adrian'la yaşayacağı karşılaşma sebebiyle bir hayli gergindi.
"Sen burada kal." Dedi arabacıya. "Birinin atlara ve arabaya göz kulak olması gerekiyor." Haklı olduğu inkar edilemezdi.
"Sizi böyle tehlikeli bir yere getirip tavernaya yalnız girmenize izin verdiğim için Kont beni işten atabilir." Diyen adam endişeliydi. Hem kendi işi hemde Kontesi icin.
"Bunun olmayacağını sana garanti ediyorum." Diye güvence verdi adama. Ardından tavernanın girişine doğru yöneldi.
Kel kafası terden parlayan, bir öküz kadar güçlü görünen adam bilinçli bir şekilde iri cüssesiyle girişi kapatıp geçmesine engel olunca Daisy gerildi ve istemsizce gerisinde bekleyen arabacıya baktı. O da dikkat kesilmiş Daisy'i izliyordu ana bu izbandut kılıklı adamın karşısında hiç şansı yoktu. 'Tanrım lütfen bir olay çıkmasın!' diye ufak bir dua etti içinden.
"Senin gibiler buraya giremez." Dedi kaba aksanlı adam.
"Ama girmem lazım diyen Daisy kendini baştan aşağı süzen ve pis kokan bu adamdan hiç hoşlanmamıştı. Adamın kendisini süzerken gözlerinde beliren ifade mide bulandırıcıydı.
"Belki. Ne teklif ettiğine bağlı." Dedi adam sırıtarak. İri cüssesi ile yüzündeki nahoş ifade birleşince tam bir pislik gibi görünmüştü.
Daisy pelerininin altındaki keseden bir altın çıkarıp adama uzattı. Adam altını aldı ancak sinir bozucu bir şekilde kahkaha atmaya başladı. Güldükçe sarı ve yer yer seyrek dişleri gözüküyordu.
"Bununla sadece sabaha dek burada beklemene izin veririm. Tabii daha iyi bir teklifin yoksa." Diyen adam pantolonunun üzerinden kasıklarını sıvazlayınca Daisy kusacak gibi hissetti. Adama daha fazla katlanamayacaktı. Boynundaki inci gerdanlığı çıkarıp adama verdi.
"Daha fazlasın bekleme." Dedi burnundan solur halde. Adam inci gerdanlığa beğeni dolu bir bakış atıp kuşağının içine tıkıştırdı ve Daisy'nin geçmesine izin verdi. Ancak arkasından pislik bakışları ile süzmekten de geri durmadı.
İçerisi ter, sigara ve rutubet karışımı kokuyordu ve Daisy için bu alışık olmadığı kokuda nefes almak hayli zordu. Basamaklardan inip geniş salona geldiğinde etrafa gelişi guzel konumlandırılmış masaların kafayı bulmuş insanlarla dolu olduğunu gördü. İçki servisini göğus dekolteli elbiseler giyen kadınlar yapıyordu ve yine bir kadın tam ortadaki sahne de müstehcen bir dans yapıyordu. Daisy baştan aşağı kızardığını hissetti. Bu insanların içine girmek istemiyordu. Etrafı süzdü ve Adrian'ı görmesi uzun sürmedi. Yanında aşağı yukarı kendi boylarında sarışın ve cüsseli bir adam vardı. Joseph olmalıydı ancak önemli olan o değildi. Önemli olan göğüsleri dışarı fırlamak üzere olan sarışın bir kadının Adrian ile cilveli bir şekilde konuşuyor olduğuydu.
Öfke tekrar tüm bedenini ele geçirirken Daisy kendine hakim olamadı ve öne atıldı. Adrian'a doğru ilerlerken aldatılmışlık duygusunu dibine kadar hissediyordu. Aşk olsun ya da olmasın...
Adrian'ın ağzının içine düşme cabası içindeki kadını iteklediğini fark etmedi bile. Fark ettiği şey Adrian'ın onu gördüğünde şaşkına dönen yüz ifadesiydi.
"Burada ne arıyorsun?" Diye soran Adrian'ın yüzündeki şaşkınlık yerini kızgınlığa bırakırken Daisy yapacağını yaptı ve Adrian'a bir tokat patlattı.
***
"Bir tane daha alır mısınız Kont Ramsey?" Diye sordu Jenny masanın ucundan Adrian'a doğru daha fazla eğilerek.
"Hayır." Dedi Adrian. Daha fazla ucuz bira içmeye katlanamayacaktı. Joseph'in ise şikayeti yok gibiydi.
"Hadi ama, buraya her gün soylu biri gelmiyor," diyen Jenny Adrian'a yanaştı ve elini koluna koydu. "Sizin için yapabileceğim bir şeyler olmalı." Derken neredeyse Adrian'ın içine girecekti. Kadının teklif ettiği şey belliydi ancak Adrian'ın hiç ilgisini çekmiyordu. Daha öncesinde de tüm metreslerini soylu, bakımlı kadınlar arasından seçmişti ve bunu değiştirmeye hiç niyeti yoktu. 'Hatta Daisy beni yatağına kabul ettiği sürece başka metrese de ihtiyacım yok' diye geçirdi içinden. Şu lanet yerde bile aklını Daisy'den uzak tutamıyordu.
"Benim için bir şeyler yapmak istiyorsan Jenny, soracağım soruya doğru cevap vermelisin."
Jenny kafası karışmış bir şekilde gözlerini kıstı ve ardından 'tamam' anlamında kafasını salladı.
"Jim Parkers adında hafif aksak bir adam arıyoruz." Dedi Adrian sesini alçaltıp Jenny'e doğru eğilerek. "Tanıyor olabilir misin? Ya da hiç ismini duymuş falan?"
Jenny bir an düşündü ve sonra cilveli bir şekilde kırkırdadı. Bunu o kadar çok sık yapıyordu ki kadının asıl gülüşünün bu şekilde olduğunu düşündü Adrian.
"Lordum, buraya sık sık topal adamlar gelir ama isimlerini hiç bilmem. Burada önemli olan başka şeylerdir." Dedi göğüslerini masaya dayayıp daha da şişkinleştirerek.
"Bu adı duyarsan, hakkında bana işe yarar bilgi getirirsen sana oldukça yüklü miktar ödeme yaparım Jenny" dedi Adrian tekrar ona doğru eğilerek. Konuşmalarının başkaları tarafından duyulmamasına özen gösteriyordu.
O anda Adrian'ın beklemediği şey oldu. Jenny sertçe kenara itildi ve bunu yapan kişi karısıydı!
"Burada ne arıyorsun?" Diye sordu ilk tepkisi olan şaşkın ifadeyle. Daisy kırmızıya dönen yüzü ve çatık kaşları ile kendisine bakarken Adrian o an durumu tam anlamıyla idrak edebildi. Daisy buradaydı. Tavernada. Şehrin tehlikeli bölgesinde! Hem kendisini nasıl bulmuştu? Bu düşünceler salise hızıyla aklından geçerken ikinci beklemediği şey oldu ve Daisy suratına hiddetli bir tokat indirdi.
Hem Adrian hem de meyhanenin diğer sakinleri için gece çok ilginç bir hale gelmişti. Tokatın ardından herkes susmuş bu çifti izliyordu. Ne olduğu belli olmayan müzik bile kesilmişti.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Dedi Adrian dişlerinin arasından. Kırılgan görünen bir kadının nasıl böyle şiddetli bir tokat atabilmesi de şasırtıcıydı.
"Asıl sen ne yapıyorsun?" Diye bağırdı Daisy.
"Herkes sizi izliyor." Diye araya girip uyarma ihtiyacı hissetti Joseph bunun üzerine. Burası tartışacak yer değildi. Adrian etrafa ufak bir göz attı ve Joseph'in haklı olduğunu görünce Daisy'i kolundan tuttuğu gibi dışarı sürüklemeye başladı.
"Bırak beni!" Daisy Adrian'ın adımlarına yetişmeye çalışırken koşmak zorundaydı. Nihayet dışarı çıktıklarında Adrian kolunu bıraktı.
"Burada ne işin var?" Diye sordu ikiside bir birine aynı anda. Ancak o anda Joseph yine araya girdi.
"Ben arabayı teslim ettiğimiz yerden alıp kendim dönerim. Sen karınla dönsen iyi olacak sanırım." Diyerek oradan ayrıldı.
"Arabaya bin!" Diye adeta kükredi Adrian. Kulaklarından duman çıkacak kadar öfkeli görünüyordu. Daisy'nin ardından bir kaç saniye bekledi ve arabaya bindi.
"O fahişelerle ne işin vardı?" Diye sordu nihayet araba hareket ettiğinde. Adrian'ın öfkeli olduğunun farkındaydı ama kendisi de inanılmaz öfkeliydi. O sarışın fahişe ile yakınlıkları aklına geldikçe Adrian'ın yüzünü gözünü tırmalamak istiyordu.
"Senin burada ne işin vardı?" Diye sordu Adrian meydan okuyarak. "Leighton'da olman gerekiyordu!"
"Bana bağırma!" Diye bağırdı Daisy. "Günlerini tavernada gecirdiğini duyduğumda ne yapmamı beklerdin? Oturup dönmeni mi bekleseydim?"
"Günlerimi tavernada geçirdiğimi hangi lanet olası söyledi?" Diye sorarken Adrian ellerini saçlarının arasında geçirdi.
"Evdeki hizmetçiler konuşurken duydum. Görünen o ki haksız değillermiş. Kocam beni yatağa attığının ertesi günü koşarak fahişelerin koynuna girmiş. Üstelik bana söz vermişken!"
"Daisy kes şunu kimsenin koynuna girdiğim yok!" Diye bağırdı Adrian. Bu kez öylesine öfkeyle bağırmıştı ki Daisy sıçrayıp geriye sindi. Az önce Adrian'a attığı tokat geldi aklına. Acaba Adrian'da böyle bir şey yapabilir miydi?
"Tüm bunların bir yanlış anlamadan ibaret olacağı hiç mi aklına gelmedi?" Diye sordu. Daisy'nin gözlerinin dolduğunu fark ettiğinden dolayı sesini makul bir tonda tutmaya çalışmıştı.
"Az önce görene kadar öyle olmasını umuyordum" diyen Daisy hayal kırıklığı içindeydi ve dudakları titriyordu.
"Öyle zaten! Ben sana verdiğim sözü bozmadım!"
"Bu sözünü hatırlaman ne komik." Daisy zoraki bir şekilde güldü ve bu Adrian'ı yine sinirlendirdi.
"Tanrı aşkına Daisy!" Adrian bağırdığı anda araba sarsılarak durdu. Joseph'in evine gelmişlerdi. Önce Adrian, arkasından Daisy indi. Hemen arkalarından Joseph'in arabası yetişti. İçeri girerlerken hepsinde ayrı bir gerginlik vardı.
Beş dakika sonra Adrian ve Daisy Joseph'in çalışma odasındaydılar. Joseph ise ortadan kaybolmuştu.
"Beni takip ettin, şehrin en tehlikeli yerlerinden birine tek başına geldin, tavernayada daldın... Tanrım! Kocan olarak bu yaptıkların için seni bir güzel pataklamalıyım! Ah bir de tokat var tabi ki... " Adrian kollarını bağlamış, sorguya çeker gibi Daisy'i karşısına oturtmuştu.
"Asıl pataklanması gereken sensin!" Diye patladı Daisy. "Beni kandırdın! Gururumla alay ettin!" Hala tavernaya gitme sebebinin fahişeler olduğunu düşünüyordu. O kadın ile gördüğü yakınlıktan sonra nasıl düşünebilirdi zaten?
Normalde bu suçlamalar karşısında Adrian sert tepki verirdi ama Daisy'nin gözlerinden akan yaşlar ve içini çeke çeke nefes alması öfkesinde bir miktar kırılmaya neden oldu. Daisy'e bir bardak su doldurum uzattı.
"Biraz sakinleş. Sana her şeyi en baştan anlatayım."
Bölüm sonu.
Herkese iyi gecelerrr 😄 Bu gece bölüm atma benim için alışkanlık oldu sanırım 😄
Geçen attığım bölümde söylemeyi unutmuşum, Mayıs Güneşi 22 Agustosta 1 yaşını doldurdu. Zaman ne çabuk gecmis hiç fark etmedim ben 😄 bu uzun süreçte destekleriniz için çok teşekkür ederim 😄
Diğer bir konu ise Wattys 2018 uzun listesine girmiş olmak. Kazanırmıyız bilmiyorum ama 13,751 hikaye arasından seçilen 600 kitap arasında olmak bile mutlu etti 😊
Herkese musmutlu haftalar diliyorum, hoşçakalın 🖐️
Edit: biraz yorum hiç fena olmaz yani 😁
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro