7
ÇİFTÇİYLE GEÇİMSİZ OĞULLARI
Bir çiftçinin oğulları birbirleriyle hiç geçinemez, boyuna çekişirlermiş. Babaları ne dediyse işe yaramamış, huylarını bir türlü değiştirmemişler. Adamcağız sözle başa çıkamayacağını anlamış, bari bir örnek göstereyim demiş. Oğullarını çağırıp bir yığın çubuk istemiş. Çubuklar gelince hepsini bir araya bağlamış, oğullarına verip: "Kırın bakayım şunları" demiş. Uğraşmışlar, uğraşmışlar, çubuklar bir türlü kırılmamış. Bunun üzerine çiftçi demeti çözmüş, çubukları birer birer vermiş, hepsi de çabucak kırılmış. Baba: "Görüyorsunuz ya! Çocuklarım, siz de birleşirseniz, düşmanlarınız size bir şey yapamaz; ama birbirinizle geçinemez, çekişirseniz, karşı koyamaz, yenilirsiniz" demiş.
Birleşin ki güçlü olasınız; aranıza ikilik girdi mi, sizi kolayca yenerler.
KOCAKARIYLA HEKİM
Kocakarının birinin gözlerine hastalık gelmiş, parasını vereceğim diye hekim getirtmiş. Hekim, geldiği günler kadıncağızın gözlerine merhem sürer, bir bezle de sımsıkı bağlarmış. Kocakarı görmüyor ya! Hekim evin eşyasını birer birer aşırırmış. Gel zaman git zaman, kadının gözleri iyileşmiş, ama ev de tamtakır olmuş. Hekim parasını istemiş. Kocakarı parayı vermeyince mahkemelik olmuşlar. Kocakarı yargıçlara: "Parasını ne diye verecekmişim? Gözlerimi iyileştirmedi, eskisinden daha kötü etti. Ben eskiden hiç değilse evimdeki eşyayı götürüyordum, şimdi onları bile göremiyorum" demiş.
Kötüler öyledir işte: yaptıklarının bir gün ortaya çıkıp kendilerini ele vereceğini hiç düşünmezler.
BİR K ADINLA SARHOŞ KOCASI
Bir kadının kocası sarhoşmuş, her gün içermiş. O kötü huyundan vazgeçsin diye kadın bir çare düşünmüş. Herifi çip içip körkütük sızınca sırtına almış, mezarlığa götürmüş, oraya bırakıp evine dönmüş. Kocasının ayılma vakti gelince gene mezarlığa dönmüş, kapıyı vurmuş. Sarhoş içeriden: "Kimdir o?" diye sorunca kadın: "Benim, ben, ölülere yemek getiren" diye yanıt vermiş. Kocası "Yemek getireceksin de ne olacak, içecek bir şey varsa sen hele onu getir, sırası mı şimdi karın doyurmasın?' 'demiş. Kadın bunu duyunca başlamış dövünmeye: "Vay alnımın kara yazısı! Desene ki benim düzenim de para etmedi! Seni uslandırayım demiştim, sen daha da kötü olmuşsun! Sen artık huy edinmişsin sarhoşluğu!" demiş.
Kötü bir işe bir dadandınız mı, kurtaramazsınız bir daha yakanızı; bir gün gelir, ister istemez onu kendinize huy edinirsiniz.
BİR KADINLA HALAYIKLARI
Dul bir kadın varmış, uğraşıp didinmeyi pek severmiş; gece horozun sesini duydu mu, hemen halayıklarını uyandırır, başlarmış iş gördürmeye. Yorgunluk kızların canına tak demiş; hepsi bir olup horozu kesmeye karar vermişler. "Bizim hanımı daha sabah olmadan uyandırmak neymiş, görsün! .. Öldürelim şunu da bir rahat edelim!" demişler. Ama iş onların umduğu gibi çıkmamış, başları daha da belaya girmiş. Hanımları bakmış ki artık vakti bildiren horoz yok, onları daha da erken kaldırmaya başlamış.
İnsanların çoğu, kendi elleriyle başlarına iş açarlar; bu masal işte onu gösteriyor.
BİR KADINLA TAVUĞU
Bir kadının bir tavuğu varmış, her gün bir tane yumurtlarmış . Kadın: "Hele arpasını arttırayım, günde iki yumurta alırım" demiş, arpayı arttırmış. Tavuk o kadar semizlemiş ki günde bir tane bile yumurtlamaz olmuş.
İnsan tamaha kapılıp elindekinden fazlasını istedi mi, elindekini de yitirir; bu masal işte onu gösteriyor.
BÜYÜCÜ KARI
Bir büyücü karı varmış: "Ben okur üfler, afsunlar, tanrıların öfkesini yatıştırırım" dermiş. Böylece çok kimseleri kandım, bol para kazanırmış. Ama biri çıkmış, büyü yapmak günahtır diye kadını mahkemeye vermiş, kadın ölüm cezasına çarpılmış. Mahkemeden alıp götürürlerken bir adam gelmiş: "A kadınım! demiş, hani sen okur üfler de tanrıların öfkesini yatıştırırdın, nasıl oldu da yargıçları yatıştıramadın?"
Ellerinden ne olmaz işler geleceğini söyleyen falcı kadınlar vardır, sonra da bakarsınız en küçük işleri beceremezler; onlara işte bu masalı anlatmalı.
DÜVEYLE ÖKÜZ
Düvenin biri öküze bakmış: "Vah zavallı! Seni çalıştırıyorlar, eziyet ediyorlar! "diye acımış. Gel zaman git zaman, bayram olmuş, öküzü sapandan çözmüşler, düveyi tutup kurban etmeye götürmüşler. Bunu görünce öküz gülümsemiş: "A düve! demiş, sana niçin iş gördürmediklerini şimdi anladın mı? Kesip kurban edeceklermiş de onun içinmiş!"
Hiçbir iş görmeyenin başında hep bela dolaşır; bu masal onu gösteriyor.
KORKAK AVCIYLA ODUNCU
Avcının biri bir aslanın izini arıyormuş. Bir oduncuya rasgelmiş: "Sen buralarda aslanın ayak izlerini gördün mü? hayvanın ini nerededir, biliyor musun?" diye sormuş. Oduncu: "Ben sana aslanın kendisini gösterivereyim" deyince avcı korkudan sapsarı kesilmiş: "Ben onun izini arıyorum, kendisini aramıyorum ki!" demiş.
Nice insanlar vardır, sözlerine bakarsan o avcı gibi yiğittirler ama iş başında yüreksizlikleri ortaya çıkar.
DOMUZLA KOYUNLAR
Bir domuz koyunlar arasına karışmış, onlarla birlikte otlarmış. Bir gün çoban onu yakalamış: hayvan başlamış inleyip direnmeye. Koyunlar: "Ne oluyorsun? demişler, bizi de ikide bir tutup götürüyor, biz hiç bağırıyor muyuz?" Bu sözleri duyunca domuz: "Siz bağırmazsınız elbette, demiş; sizi, yününüzü kırkmak için götürür, beni ise boğazlamak için götürüyor. Sizden istediğiyle benden istediği bir değil ki!"
Malına değil, canına kıyılanın inlemeye hakkı vardır, bu masal onu gösteriyor.
YUNUSLARLA BALİNALARIN KAVGASINA KARIŞAN KOLYOZ BALIĞI
Yunuslarla balinalar kavgaya tutuşmuş, dövüşüyorlarmış. Savaşın uzayıp gittiğini gören bir kolyoz (kolyoz, ufacık bir balıktır), suyun üzerine çıkmış, yunuslarla balinaları barıştırmaya kalkışmış. Yunuslardan biri bakmış bakmış: "Ayol! demiş, senin öğütlerini dinleyip kurtulmaktaysa birbirimizle çarpışıp ölmek bin kat iyidir!"
Birtakım değersiz insanlar vardır. ortalık karıştı mı kendilerine büyük adam süsü vermeye kalkarlar.
AYTAÇ DEMADES
Bir gün Demades Atinalılara bir söylev veriyormuş. Sözlerinin pek dinlenmediğini görünce: "İzin verirseniz, size Aisopos'un bir masalını anlatayım" demiş. Halk razı olmuş, o da masalına başlamış: "Bir gün Demeler, yanına kırlangıçla yılanbalığını almış, gidiyormuş: bir ırmak kıyısına gelmişler, kırlangıç havaya uçmuş. yılanbalığı suya dalmış..." Bu kadar söyleyip susmuş. "Ya Demeter. o ne yapmış'? Onu söylemedin" diye bağmışlar. Demades: "Demeter mi ne yapmış? Devlet işleriyle ilgilenmeyip Aisopos masallarını dinlediğiniz için size kızmış" demiş.
Gerekli işlerle uğraşmayıp da yalnızca keyiflerini düşünen kimselere akıllı insan denemez; bu masal onu gösteriyor.
DIOGENES İLE KEL
Kel kafalının biri yolda köpeksi feylosof Diogenes'i görmüş, başlamış sövüp saymaya. Diogenes: "Ben de sana uyup ağzımı mı bozacağım? demiş; tanrılar korusun. Ben senin saçlarını öveyim: ne iyi etmişler de o kötü kafanın üstünde durmayıp dökülmüşler!"
DIOGENES'İN YOLCULUĞU
Bir gün köpeksi feylesof Diogenes yolculuğa çıkmış, gitmiş, coşkun bir çayın kıyısına varmış. "Ne etsem de karşıya geçebilsem?" diye düşünürmüş. Orada bir adam duruyormuş, çayın geçilecek yerlerini bilir, çok kimseleri de geçirirmiş; Diogenes'in böyle düşündüğünü görünce hemen omzuna almış, karşıya geçirivermiş. Diogenes: "Bu adam bana iyilik etti; ne olurdu, benim de param olsaydı da emeğini ödeseydim!" diye üzüle dursun, o adam çayı geçmek isteyen başka bir yolcu görmüş, koşmuş, onu da geçirmiş. Bunun üzerine Diogenes onun yanına gidip: "Sana bir teşekkür edeyim diyordum ya, etmeyeceğim; meğer senin beni geçirmen iyiliğinden, anlayışından değilmiş, sen kendine huy edinmişsin, kimi görsen yakalayıp suyu geçiriyorsun" demiş.
İnsanın değerlisine değersizine bakmadan hepsine yardım edeyim derseniz, artık size iyi adam demezler, iyiyi kötüden seçemiyor derler.
MEŞE AĞAÇLARIYLA ZEUS
Bir gün meşe ağaçları Zeus tanrıya yakınmışlar: " Meğer biz boş yere dünyaya gelmişiz! Baksana şu durumumuza! Bizim kadar balta yiyen ağaç mı var?" Zeus onlara: "Başınıza belayı siz kendiniz getiriyorsunuz, demiş; size inen ha İtanın sapı sizden, iyi keresteniz oluyor, çiftçinin de işine yarıyorsunuz. Öyle olmasaydı sizi de rahat. bırakırlardı."
Nice kimseler vardır, başlarına belayı kendileri getirirler; sonra da kalkar, suçu tanrılara bulurlar.
ODUNCULARLA ÇAM AĞACI
Birkaç oduncu birleşmişler, bir çamı yarıyorlarmış; ağacın odunundan önce üç beş kama yaptıkları için işleri kolay gidiyormuş. Çam bakmış bakmış; "Baltaya kızmıyorum, elbette keser beni; ama benden doğan şu kamalar yok mu, asıl onlarınki gücüme gidiyor!" demiş.
İnsana yabancının ettiği pek ağır gelmez de eşten dosttan biri bir kötülük etti mi, en çok ona tutulur.
KÖKNARLA BÖĞÜRTLEN
Köknarla böğürtlen bir gün çekişiyorlarmış. Köknar övünerek demiş ki: "Bak ben ne güzelim, boyum ta nerelere yükseliyor! Tapınakların çatılarını, gemileri hep benden yaparlar. Sen mi benimle boy ölçüşmeye kalkışacaksın? Ben neredeyim, sen neredesin!" Köknar böyle deyince böğürtlen bakmış: "Sen baltayı da, testereyi de unutuyorsun galiba; yoksa sen de bencileyin bir böğürtlen olmak isterdin'" demiş.
Ünüm var, sanım var diye övünmemeli; ünsüz sansız kişilerin günleri daha korkusuz geçer.
PINARDAKİ GEYİKLE ASLAN
Geyiğin biri susamış, bir pınar başına gitmiş. Su içtikten sonra bakmış, suda kendini görmüş. Koca koca, dal dal boynuzları pek hoşuna gitmiş ama incecik, çelimsiz bacaklarını hiç beğenmemiş. Geyik boynuzlarıyla övünüp bacaklarıyla yerinedursun, öteden bir aslan belirmiş. Geyik olduğu yerden fırlamış, bir hayli gitmiş; geçer elbette aslanı, aslan yiğitliğine yiğittir ama geyik gibi koşamaz ki! Geyik düzlükte aslanı arkada bırakmış ama sonunda bir ormana varmışlar, geyiğin boynuzları ağaçlara takılmış, aslan da kolayca yakalayıvermiş, Geyik ölürken: "Vay benim kara bahtım! Ben ayaklarımdan yeriniyordum, onlar bana iyilik etti de asıl güvendiğim boynuzlarımdan kötülük gördüm!" demiş.
Beğenmediğimiz nice dostlar vardır ki gelip bizi tehlikeden kurtarır da asıl güvendiklerimiz bizi ele verir.
GEYİKLE BAĞ
Avcılardan korkup kaçan bir geyik bir bağa girmiş, bir çubuğun altına saklanmış, Avcılar geçip gittikten sonra geyik: "İyi saklanmışım doğrusu! bir tehlike kalmadı artık" deyip başlamış çubuğun yapraklarını yemeğe. Yaprakların hışırdadığını duyan avcılar gerisin geri dönmüş: "Şu çubuğun altında kımıldanan bir hayvan olmalı" diyerek yaylarını kurmuş, oklarını atmışlar. Geyik vuruluvermiş. Öleceğini anlayınca:
"Ben ne ettim? demiş, lâyığımdır bu benim: çubuk beni kurtarmıştı, ben onun iyiliğini bilmedim de kalktım yapraklarını yedim, ona eziyet ettim!"
İyiliğini gördüğün kimseye kötülük edeyim deme, tanrı seni cezasız koymaz; bu masal işte onun için söylenmiş.
ASLAN İNİNE GİREN GEYİK
Geyiğin biri avcılardan kurtulmak için koşmuş koşmuş, bir inin önüne gelmiş. içeride bir aslan varmış, ama geyik ne bilsin? buraya sığınırım diye dalmış içeri. Aslan da yakalayıvermiş. Geyik ölürken "Neymiş benim bahtım! insanlardan kaçayım derken kalktım, kendimi yırtıcı bir hayvanın pençesine attım!" demiş.
İnsanlar da böyledir işte; küçük bir tehlikeden kaçayım derken daha büyüğüne atıldıkları az mıdır?
TEK GÖZLÜ GEYİK
Bir geyiğin tek gözü varmış; ötekini bir ok gelip çıkarmışmış... Bir gün deniz boyuna inmiş, orada başlamış otlamaya: "Hele sağlam gözümü karadan yana çevireyim, avcılar gelirse görür de kaçarım; denizden tehlike gelmez, kör gözümü o yana çeviririm" demiş. Denizden bir sandal geçiyormuş; içlerindekiler geyiği görünce hemen yaylarını kurup nişan almışlar, geyiği devirivermişler. Hayvancağız ölürken: "Alnımın kara yazısı! demiş, karada tehlike vardır diye karayı gözetliyordum, sığınırım dediğim deniz bana kötülük etti!"
Çoğu biz insanlar da hesabımızda yanılırız: kötü sandığımız şeylerden bakarsın iyilik gelir, iyidir dediklerimiz kötü çıkar.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro