6
ALTIN ASLAN BULAN ADAM
Hem pinti, hem de korkak bir adam, altın bir aslan bulmuş, şöyle dermiş: "Durumum ne olacak bilemiyorum. Korkudan çılgına döndüm, ne yapacağımı şaşırdım, bir yandan mal sevdası, bir yandan ödleklik! Hangi tanrının, hangi şeytanın aklına gelmiş de böyle altından aslan yapmış? Bu benim başıma gelen, ruhumu sanki ikiye ayırıp o iki parçayı birbirine düşman etti. Biri altını seviyor, öteki altından yapılan şeyden korkuyor; bir yandan şunu alayım diyorum, bir yandan da kaçmak istiyorum. Bu ne biçim talih ki hem önüme mal çıkarıyor, hem de almaya koymuyor? Bu ne biçim hazine k i insana keyif vermiyor? Hey tanrının kahır denecek lütfu! Ne edeyim, ne yapayım ben? Hangi çareye başvurayım? Hele gideyim de uşaklarımı çağırayım. Onlar aslanı yakalar, ben de uzaktan bakarım."
Bu masal, mallarına dokunmaya da, onları kullanmaya da cesaret edemeyen zenginin durumunu gösterir.
AYIYLA TİLKİ
Ayının biri; "Ben insanları severim; ölülerini yemiyorum işte" diye böbürleniyormuş. Bir tilki duymuş: "Keşke ölülerini parçalasan da dirilerine dokunmasan" demiş.
Bu masal iki yüzlülük içinde yaşayan, boşuna böbürlenen gözü doymazların foyasını ortaya vurur.
ÇİFTÇİYLE KURT
Bir çiftçi öküzlerini çözmüş, yalağa su içirmeye götürüyormuş. Yiyecek arayan aç bir kurt, sabanı görmüş, önce boyunduruğun içini yalamış; yavaş yavaş boynunu kaptırmış, uğraşmış uğraşmış kurtaramamış; sabanı evlekte sürükler dururmuş. Çiftçi dönüp gelmiş, kurdun o durumunu görünce: "Seni hain! Yağmacılığı, haydutluğu bırakıp da tarlada çalışmaya
razı olsan, ne işler gelecek senin elinden" demiş.
Kötüler istedikleri kadar kendilerini iyi göstermeye çalışsınlar, huyları koymaz ki güvenesin!
YILDIZ BİLİCİ
Bir yıldız bilici her akşam üstü çıkar, yıldızlara bakarmış. Bir gün kırlarda gene dalmış, gökyüzüne bakarak dolaşırken, bir kuyuya düşüvermiş. Başlamış bağırıp inlemeye. Oradan geçen bir adam onun iniltilerini duymuş, gelip ne olduğunu sormuş, işin aslını öğrenince: "Be adam! Sen gökte olup biteni görmek istiyorsun, ama daha yerdekini göremiyorsun" demiş.
Bu masal, büyük büyük işlere kalkışan, ama yaşamın gündelik işlerini bile başaramayan insanların durumunu ne iyi anlatır!
KURBAĞALAR KRAL İSTİYOR
Kurbağaların düzensizlik içinde yaşamaktan canları sıkılmış, içlerinden birkaçını Zeus'a gönderip bir kral istemişler. Zeus onların saflığına bakmış, dereye bir tahta parçası atmış. Kurbağalar önce o tahtanın gürültüyle düşmesinden korkup derenin ta dibine dalmışlar; ama tahta yerinden kımıldamadığı için çok geçmemiş, gene suyun yüzüne çıkmışlar; krallarını da o kadar küçümsemişler ki sırtına bindikleri, tepesinden atlayıp geçtikleri bile olurmuş. En sonunda: "Böyle de kral mı olurmuş" deyip Zeus'a gitmişler: "Değiştir bu kralı, bir şeye aldırdığı yok" demişler. Zeus da kızmış,
başlarına bir yılan göndermiş, o da hepsini birer birer tutup yutmuş.
Bu masal da gösteriyor: Bir ülkenin başında ne yaptığını bilmez, kötü insanlar bulunmaktansa aldırışsız, ama içleri içiniz kimseler bulunması daha iyidir.
KOMŞU KURBAĞALAR
İki kurbağa birbirlerine komşuymuşlar. Biri, herkesin geçtiği yoldan uzak, derin bir gölde, öteki ise yolun üstünde bir bataklıkta otururmuş. Gölde oturan ötekine: "Sen de benim yanıma gel, daha rahat edersin, bizim orada korkulacak bir şey yoktur" dermiş, ama bir türlü dinletemezmiş ki! Öteki hep: "Nasıl geleyim? Bizim bataklığa alıştım; bir kez alıştığımız yeri bir daha bırakmak kolay mı" der dururmuş. O. alıştığı yerleri bırakmak istemesin! Bir gün yoldan geçen bir araba onu çiğneyivermiş.
İnsanlarda öyledir: Niceleri vardır, aşağı işlere katlanırlar da, "Alışmışız bir kez" deyip daha iyisine gitmezler.
KURUMUŞ GÖLÜN KURBAĞALARI
İki kurbağa bir gölde otururlarmış. Yaz gelince göl kurumuş, orayı bırakıp başka bir yer aramak zorunda kalmışlar. Gitmişler, gitmişler, önlerine derin bir kuyu çıkmış. Biri: "Gel kardeş, seninle şu kuyuya inelim" demiş; ama öteki: "Ya bu kuyu da kurursa, bir daha nasıl çıkarız" demiş, razı olmamış.
O kurbağanın dediğinden ibret alın da bir işe girişirken sonu ne olur, onu düşünün de öyle girişin.
SIĞIRTMAÇLA HERAKLES
Sığırtmacın biri köye bir kağnı götürüyormuş. Kağnı derin bir yara yuvarlarmış; sığırtmaç hayvanlara yardım edeceğine ellerini açmış, tanrılar içinde en çok saydığı HerakIes'e yakarmaya başlamış. Herakles gözüküp: "Ne duruyorsun? Öküzleri kakıştırıver, sen de uğraş, sonra tanrılardan yardım iste; yoksa ne kadar yakarsan boştur" demiş.
POYRAZLA GÜNEŞ
Poyrazla güneş, bir gün başlamışlar çekişmeye. Biri demiş, "Ben güçlüyüm", öteki demiş, "Yok ben daha güçlüyüm." En sonunda: "Şu yolcunun sırtından giysilerini hangimiz çıkarırsak en güçlümüz odur" demişler. Önce işe poyraz girişmiş: Bir esmiş, bir esmiş ... Bakmış ki yolcu üşüyüp giysilerine daha sıkıca sarınıyor, esmesini bir kat daha arttırmış. Ama adamcağız soğuktan büsbütün rahatsız olup arkasına bir şey daha almış. Poyraz işi beceremediğini görünce güneşe bırakmış. Güneş önce yavaştan almış; yolcunun arkasına sonradan giydiği elbiseyi çıkardığını görünce, ısısını artırmış, başlamış yakmaya. En sonunda yolcu, ısıya dayanamamış, üstünde nesi var nesi yok hepsini çıkarıp ırmağa, çimmeye girmiş.
Bu masal da gösteriyor: Zorlamak para etmez, tatlılıkla kandırmalı.
SIĞIRTMAÇLA İNSAN
Sığırtmacın biri sürüsünü otlatırken bir dana yitirmiş. Oraya bakmış yok; buraya bakmış, yok. En sonunda: "Şu hırsızı ele geçirirsem, adağım olsun, Zeus'a bir oğlak keseyim" demiş. Bir ormana girmiş, birde ne görsün, koca bir aslan danayı parçalamış yiyor. Sığırtmacın gözleri korkmuş, ellerini kaldırıp: "Hey yüce Zeus! Hırsızı ele geçireyim diye sana bir oğlak adamıştım ya, şimdi beni hırsızın pençesinden kurtarırsan sana bir boğa keserim" demiş.
Bu masal, başlarına bir dert gelmiş insanların durumuna pek uyar: Dertlerine derman ararlar; buldular mı, bu kez de ondan kurtulmaya bakarlar.
SAKAKUŞUYLA YARASA
Bir sakakuşunu kafese koyup pencereye asmışlar, geceleyin öter dururmuş. Yarasanın biri ta uzaktan duymuş, yaklaşıp: "Neden gündüz susuyorsun da böyle geceleyin ötüyorsun')" diye sormuş. Sakakuşu: "Nedeni var da ondan; gündüz ötüyordum. gelip beni yakaladılar; o günden beri ihtiyatlı oldum, geceleyip ötüyorum" demiş. Yarasa gülmüş: "Şimdi ihtiyatlı olmuşsun, kaç para eder? Sen asıl tutulup kafese konmadan ihtiyatlı olmalıydın!" demiş.
Bu masal da gösteriyor: yıkım gelip çattıktan sonra ben ne ettim diye dövünmek bir şeye yaramaz.
KEDİYLE APHRODİTE
Dişi kedinin biri bir delikanlıya gönül vermiş, bir kız olayım da ona varayım diye Aphrodite'ye yakarmış. Tanrıça acımış onun durumuna, acımış da güzel bir kız edivermiş. Delikanlı görmüş, âşık olmuş, alıp evine götürmüş. Onlar gelin odasında dinlenedursun, Aphrodite merak etmiş: "Şu kediyi değiştirip bir kız ettim: acaba huyu da değişti mi?" demiş, odaya bir sıçan salıvermiş. Kedi, artık bir kız olduğunu unutup hemen sıçanın üstüne atılmış, yemiş. Kızmış tanrıça, kalkmış gene kedi edivermiş.
Kötü insanlar da öyledir: görünüşleri ne kadar değişirse değişsin, huyları değişmez ki! ..
GELİNCİKLE EĞE
Gelinciğin biri gizlice bir demirci dükkânına girmiş, bir eğe bulup başlamış yalamaya. Eğe karın mı doyurur? Yalamış, yalamış, ne olduysa kendi diline olmuş, bir hayli kan akmış. Ama gelincik o kan demirden akıyor sanıp sevinirmiş; en sonunda dili kalmamış.
Bu masal, başkalarına kötülük edeyim derken kendi başlarına iş açan insanların durumunu gösterir.
YAŞLI ADAMLA ÖLÜM
Yaşlı adamın biri ormandan odun kesmiş, sırtına yüklenmiş. Yolu da uzunmuş. Gitmiş gitmiş, yorulmuş, yükünü atıp ölümü çağırmış. Ölüm hemen dikilmiş karşısına: "Beni çağırdın, nedir dileğin?" diye sormuş. Yaşlı adam: "Hiç! şu odunları sırtıma vuruver diyecektim de..." demiş.
Bu masalda da görüyorsunuz: insanoğlu çektiği sıkıntıyla, katlandığı zahmete bakmaz, gene de yaşamak ister.
ÇİFTÇİYLE KARTAL
Kartalın biri bir ağa tutulmuş. Oradan bir çiftçi geçiyormuş, kuşun o güzelliğine, gözlerinin o bakışına dayanamamış, kurtarıp azat etmiş. Kartal da bilmiş kendine edilen iyiliği. Çiftçi gidip bir duvarın dibine oturmuşmuş; kartal bakmış ki duvar çürük, çöküverecek, hemen adamın üzerine doğru inip başından külahını kapıvermiş. Çiftçi hemen kalkıp arkasından gitmiş. Kartal külahı bırakmış. Çiftçi külahım alıp gene oturduğu yere dönmüş; bir de ne görsün? duvar çöküvermemiş mi! Kalsaymış, ölecekmiş, "Tevekkeli değil! gördüğü iyiliğe karşılık o kuşcağız beni kurtarmak istemiş!" demiş.
İyilik etmekten çekinmeyin, sizde karşılığını görürsünüz.
ÇİFTÇİYLE KÖPEKLER
Havalar kötü gittiğinden çiftçinin biri evinden çıkmamış. Kamını doyurmak için önce koyunlarını yemiş; bakmış ki havalar düzelmiyor, keçileri de birer birer kesmiş. Yağmurlar gene dinmemiş, sıra gelmiş çift süren öküzlere. Köpekler bu durumu görünce: "Biz gidelim buradan, demişler: bizim efendi kendisiyle çalışan öküzlere bile kıydı, bizi bırakır mı?"
Bu masal kulağınıza küpe olsun: en yakınlarına bile kötülük etmekten çekinmeyen kimselerden uzak durmalı.
ÇİFTÇİYLE OĞLUNU ÖLDÜREN YILANIN ÖYKÜSÜ
Yılanın biri sürüne sürüne bir çiftçinin oğlunun yanına kadar gitmiş, çocukcağızı öldürmüş. Çiftçinin yüreği yanmış: "Alırım ben öcümü!" demiş, baltasını yakaladığı gibi yılımın yuvasının başına gitmiş: "Hele çıksın, ezerim kafasını!" demiş. Yılan başını çıkarır çıkarmaz çiftçi baltayı indirmiş ama hayvan atik, çekilivermiş; yuvanın üstündeki kaya yarılmış. Çiftçi korkmuş: "Şu yılanla dost olayım da bari bana başka bir kötülük etmesin!" demiş. Yılan razı olmamış: "Ben hu yarık kayayı, sen oğlunun mezarını görürsün de biz birbirimizle dostluk edebilir miyiz hiç?" demiş.
Bu masal da gösteriyor: büyük kinler barışma kabul etmez.
ÇİFTÇİYLE DONMUŞ YILAN
Çiftçinin biri kışın dolaşırken yerde bir yılan görmüş. Hayvan donmuş, hiç kımıldamıyor. Adamcağız acımış, yerden kaldırıp koynuna koymuş. Yılan ısınıp kendine gelince yılanlığı da uyanmış. Huylu huyundan vaz geçer mi? Gördüğü iyiliği düşünmemiş, adamcağızı sokuvermiş. Zavallı çiftçi ölürken: "Layığımdır benim, kötüye acınır mı?" demiş.
Ne kadar iyilik etseniz, kötüyü yola getiremezsiniz; bu masal onu gösteriyor.
ÇİFTÇİYLE OĞULLARI
Çiftçinin biri öleceğini anlamış, kendinden sonra oğullarının da toprağı ekmelerini, görgü edinmelerini istemiş. Çağırmış onları, demiş ki: "Evlatlarım, ben artık bu dünyadan gidiyorum; bağın bir yerine bir şey gömdüm, arayın, bulursunuz." Adamcağız ölmüş; oğulları gömülü bir kap altın var sanarak bağı baştan başa kazmışlar. Altın maltın çıkmamış ama toprak bellendiği için o yıl bağ, her seferkinin yüz katı üzüm vermiş.
Çalışmak insanlar için tükenmez bir hazinedir; bu masal onu gösteriyor.
ÇİFTÇİYLE TALİH
Çiftçinin biri tarlasını bellerken bir küp altın bulmuş. Bu iyiliği topraktan bilmiş, her gün ona çiçekler götürür, saçılar saçarmış. Talih bir gün karşısına çıkmış, demiş ki: "Be adam! Ben seni zenginleştireyim dedim, bunca altın verdim; sen o iyiliği topraktan biliyorsun. Ama yarın bir şey olur da o altınları yitirirsen o kötülüğü benden, talihten bilirsin."
Bir iyilik gördük mü, kimden geldiğini bilmeli, asıl ona teşekkür etmeliyiz.
ÇİFTÇİYLE AĞAÇ
Çiftçinin birinin tarlasında bir ağaç varmış, hiç yemiş vermezmiş; üzerine yalnızca serçeler konar, ağustos böcekleri gelip cırlarmış. Çiftçi öyle yemişsiz ağacı ne yapsın? Baltasını alıp gitmiş, bir tane indirmiş. Serçelerle ağustos böcekleri dile gelmiş: "Kıyma bu ağaca! Biz buraya sığınıp ötüyoruz, sana da tatlı tatlı vakit geçirtiyoruz!" diye yalvarmışlar. Çiftçi onların dediğine aldırmamış, baltasını kaldırıp bir daha, bir daha vurmuş. Ağaçta bir kovuk açılmış: içinden bir sürü arıyla bal çıkmaz mı? Çiftçi baldan tatmış, baltasını atmış elinden, artık o ağacı kutsal bilip gözü gibi bakmış.
Görüyorsunuz ya! İnsanoğlu şunun bunun hakkını düşünüp saymaz, hep kendi çıkarını arar.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro