17
YABAN ARISIYLA YILAN
Bir gün bir yaban arısı bir yılanın başına konar, boyuna iğnesini batırarak rahatsız eder. Yılan canının acısından deliye döner, bir türlü arıyı yakalayıp öcünü almak da elinden gelmez. En sonunda dayanamaz, gider başını bir arabanın altına sokar, hem arıyı öldürür, hem de kendini.
Bazı kimseler düşmanları ölsün diye kendilerini de feda etmeye hazırdırlar, bu masal onu gösteriyor.
BOĞAYLA YABAN KEÇİLERİ
Bir gün bir boğanın arkasına bir aslan düşer; boğa koşar, koşar, bir mağaraya sığınır. Meğer orada yaban keçileri varmış, üzerine atılıp başlarlar boynuzlan vurmaya. Boğa bakar, bakar: "Böyle vurmanıza ses çıkarmadığım için beni korkuttunuz sanmayın, ben sizden değil, dışarıda bekleyenden korkuyorum!" der.
Bazen bizden güçlüsünden korktuğumuz için, bizden güçsüzünün yaptıklarına dayanırız.
TAVUSLA TURNA
Tavus kuşunun biri bir turnayla alay ediyor, rengini beğenmiyormuş. "Benim bak ne güzel tüylerim var, hepsi altın gibi parıl parıl yanıyor; seninse kanatlarında bir tek süsün bile yok!" demiş. Turna kuşu tavusun alayına hiç aldırmamış: "Ben,'' demiş, "ta yükseklere uçar da yıldızların yanında ölürüm; sen, horozlar gibi, hep aşağıda, tavukların içinde dolaşırsın!"
Ünsüz kalıp zenginlik içinde kurulmaktansa, yoksul giysisi içinde ünlü olmak yeğdir.
TAVUSLA ALAKARGA
Kuşlar toplanmışlar, kendilerine kral seçmek istemişler. Tavus kuşu güzelliğini öne sürerek kendisinin seçilmesini istemiş; öteki kuşlar da razı olacaklarmış, ama alakarga çıkmış: "Ya üzerimize karta i çullanınca' ne yapacağız? Tavustan bize ne yarar gelir? Kralımızdır diye bizi koruyabilir mi?" demiş.
Gelecek tehlikeleri önceden düşünüp de ihtiyatlı olmak isteyenleri ayıplamayın; bu masal onun için söylenmiş.
AĞUSTOS BÖCEĞİYLE TİLKİ
Ağustos böceği yüksek bir dala konmuş, ölüyormuş. Oradan tilkinin biri geçmiş: "Şunu bir yesem" diye içi çekmiş, bir kurnazlık düşünmüş. Ağacın karşısına geçmiş, ağustos böceğinin sesine bayıldığını söylemiş: "in de seni bir yakından göreyim!" demiş. Ağustos böceği tilkinin meramını anlamış, daldan bir yaprak koparıp aşağıya atmış. Tilki, ağustos böceği indi sanarak hemen atılmış. Ağustos böceği: "Aldandın işte, arkadaş," demiş. "Bir tilkinin pisliğinde ağustos böceği kanadı gördüğüm günden beri benim tilkilere hiç güvenim kalmadı."
Aklı başında insan, komşunun başına gelenden ibaret alır.
AĞUSTOS DÖCEĞİYLE KARINCALAR
Bir kış günüymüş; karıncalar, ıslanan azıklarını çıkarmışlar, güneşte kurutuyorlarmış. Ağustos böceğinin biri pek acıkmış, gelmiş karıncalardan bir lokma yiyecek istemiş. "Sen de yazın yiyecek toplasaydın ya! şimdi böyle aç kalmazdın" demişler. Ağustos böceği: "Yazın yiyecek düşünmeye vaktim yoktu ki! tatlı tatlı şarkılar söylüyordum!" demiş. "Madem yazın şarkı söyledin, şimdi de oynarsın!" demişler. Başınıza bir yıkım, bir tehlike gelmesin derseniz, her işinizde yarını da düşünmelisiniz.
DUVARLA ÇİVİ
Duvar, hoyratça canını acıtan çiviye: "Ben sana ne kötülük ettim ki beni böyle deliyorsun?'' diye sormuş:" Çivi: "Benim seninle bir alışverişim yok. Görmüyor musun? Beni de arkadan itiyorlar!" demiş.
AVCIYLA ASLAN
Ok atmakta usta bir avcı bir gün avlanmaya dağa çıkmış. Bütün hayvanlar kaçışmış, yalnızca aslan karşısına geçmiş: "Gel de dövüşelim!" diye meydan okumuş. Avcı yayını germiş, nişan alıp atmış, değdirmiş, "Bu benim habercimdir, arkasından da kendim gelirim!" demiş. Yaralı aslan döndüğü gibi başlamış kaçmaya. Önüne bir tilki çıkmış: "Neden korktun kaçıyorsun? Sen ondan güçlüsün, alt edersin" demiş. Aslan: "Yo-o! duramam," demiş; "habercisi bu kadar yaman olunca kendi kim bilir nasıldır!"
Bir şşi daha başlangıcında incelemeli, çıkış yolunu aramalıyız.
TEKEYLE BAĞ
Bağın filiz verdiği günlerde bir teke gelmiş, tomurcukları yiyormuş. Bağ: "Taze ot kalmadı mı ki gelip de benim canımı yakıyorsun?" demiş. "Yoksa tomurcuklarımı yiye yiye bitireceğini mi sanıyorsun? Korkma, seni kesip kurban ettikleri gün şarap gene bendendir."
Bu masal, dostlarının malına göz diken kötüler için söylenmiş.
SIRTLANLAR
Dedikleri doğruysa, sırtlanların her yıl cinsiyetleri değişirmiş; yani hepsi de bir yıl erkek, bir yıl dişi olurmuş. Bir gün bir erkek sırtlan bir dişi sırtlanın yanına varmış, onunla doğaya uymayan bir iş görmeye kalkmış. Dişi sırtlan: "Arkadaş," demiş, "bu yıl senin bana yapmak istediğini bir dahaki yıl da sana yaparlar?" Bir yargıç kendinden sonra yargıçlığa geçeceklere haksızlık etmeye kalkmasın, onlardan bu yanıtı alır.
SIRTLANLA TİLKİ
Sırtlanlar için her yıl cinsiyet değiştirir, dişiyken erkek olur derler. Dişi sırtlanın biri bir tilki görmüş, yaltaklanmış; tilkinin istemediğini görünce de sitem etmeye başlamış. Tilki: "Kusura bakma, güzelim," demiş, "hayır demezdim, demezdim ama sana inan olmaz ki! Şimdi karın olacağım dersin, yarın kocam olmaya kalkarsın!" Bu masal iki yüzlü adam için söylenmiş.
DAZ KAFALI ATLI
Daz kafalının biri başına takma saç geçirmiş, bir ata binmiş, gidiyormuş. Yel esmiş, öyle de güçlü esmiş ki adamcağızın takma saçlarını alıp götürmüş. Görenler kahkahayla gülmeye başlamışlar. Adamcağız hayvanını durdurmuş: "Takma saçların beni bırakıp gitmesine neden şaşıyorsunuz? Ben doğduğum zaman dünyaya birlikte getirdiğim saçlar durmadıktan sonra bunlar durur mu hiç?" demiş.
Başımıza bir kaza geldi diye yerinmeyelim: insanın doğuşundan birlikte getirmediği hiçbir şey asıl malı sayılmaz; her insan da çıplak gelir, çıplak gider.
DİŞİ DOMUZLA KANCIK KÖPEĞİN DOĞURGANLIK KAVGASI
Bir gün dişi domuzla kancık köpek doğurganlık üzerine kavgaya tutuşmuşlar. Köpek: "Görmüyor musun? Dört ayaklı hayvanlar içinde en çabuk doğuran benim; benim gebeliğim ne kadar sürer!" demiş. Dişi domuz: "İyi ama sen yavrularını gözleri kapalı doğurduğunu unutuyorsun!" demiş.
Bir işin çabuk olmasına değil, tamam olmasına bakılır; bu masal onun için söylenmiş.
PİNTİ
Pintinin biri nesi var nesi yoksa altınla değiştirmiş, altını da külçe olarak götürüp bir yere gömmüş. Ama gönlünü de, aklını da birlikte gömmüş. Her gün bir yol gelir, toprağı kazar, malına bakarmış. İşçinin biri uzaktan görmüş, işi anlamış, gelmiş, altını külçesini alıp götürmüş. Ertesi gün pinti toprağı gene kazmış, bakmış ki altını yok, dövünüp ağlamaya, saçlarını yolmaya başlamış. Oradan biri geçiyormuş: "Ne var? Ne oldu?" diye sormuş. İşin aslım öğrenince: "Ne ağlıyorsun, be adam? demiş. Senin altının ha varmış, ha yokmuş. Git bir taş al, onu göm, altındır de çık işin içinden. Senin için altınla taşın bir farkı mı var? Anlaşılıyor ki sen altının varken de bir hayrını görmüyormuşsun!"
İnsanın malı olması yetmez, malından yararlanmasını bitmeli.
DEMİRCİYLE KÖPEĞİ
Bir demircinin bir köpeği varmış. Demirci demir döverken köpeği de bir köşede uyurmuş; ama efendisi sofraya oturdu mu, köpek de uyanır, hemen yanına gelirmiş. Bir gün demirci köpeğin önüne bir kemik atmış, demiş ki: "Ne berbat hayvanmışsın sen! Ben kollarımı oynatır, didinirken sen tembel tembel yatar, uyanmak bilmezsin; ama ben çenemi oynattım mı, koşar gelirsin yanıma!"
Bu masal, başkalarının sırtından geçinmek isteyen tembeller için söylenmiş.
KIŞLA İLK YAZ
Bir gün kış, ilkyazla alay etmiş, demediğini koymamış: "Sen bir ortaya çıktın mı, kimsenin rahatı kalmıyor; kimi kırlara, ormanlara gidip çiçek topluyor, güller, leylaklar deriyor, koklayıp koklayıp saçlarına takıyor; kimi yola çıkıyor, gemilere biniyor, başkalarını görmeye gidiyor; yele de, sağanağa da bir aldıran kalmıyor. Bir de bana bak: Ben her dediğimi dinleten bir kıralım. Herkesin gözü yerde olsun, kimse göğe bakmasın derim, kimse de başını yerden kaldıramaz. Herkesi öyle korkutur, öyle titretirim ki çoğu kimseler evlerinden çıkmayı hile gözlerine alamazlar!" Kış böyle söyleyince İlkyaz: "İnsanlar da senden kurtuldukları için seviniyorlar ya!" demiş. "Beniyse çıldırasıya severler, adımı dünyanın en güzel adı diye anarlar. Ben geçip gittim mi, hep bana özlem çekerler; bana kavuşunca da bayram ederler!"
KIRLANGIÇLA EJDER
Kırlangıcın biri gitmiş, bir mahkemenin saçağına yuva kurmuş. Bir gün yavrularına yem getirmeye çıkmış; o sırada bir ejder gelip yavruların hepsini yemiş. Kırlangıç dönüşte bakmış ki yavrulan yok, başlamış yanıp yakınmaya. Oradan başka bir kırlangıç geçiyormuş: "Ne yapalım? yavrularını çaldıran kırlangıç bir sen değilsin ya! Daha nicelerinin başına geldi!" diyerek arkadaşını avutmak istemiş. Ama öteki kırlangıç: "Ben asıl yavrularımın öldüğüne yanmıyorum, böyle bir yerde, zavallıların korunması gereken bir yerde başıma bu bela geldi diye yanıyorum!" demiş.
Bir bela, beklenmedik bir yerden gelince bir kat daha acı olur, bu masal onu gösteriyor.
KIRLANGIÇLA ALAKARGANIN GÜZELLİK KAVGASI
Kırlangıçla alakarga: "Ben güzelim... Sen güzelsin..." diye çekişmeye başlamışlar. Kırlangıç ne dediyse karşısındakini kandıramamış; sonunda alakarga: "Sen benden güzel olur musun hiç? sen ancak ilkyazda güzelsin, benim vücudum ise kışa karşı kor!" demiş.
Güzel olmaktansa uzun ömürlü olmak yeğdir, bu masal onu gösteriyor.
KIRLANGIÇLA KUŞLAR
Ökse otunun bittiğini görünce kırlangıç, kuşların başında dolaşan tehlikeleri sezmiş, hepsini toplamış, meşeleri dolaşıp hepsinden ökse otlarını koparın diye öğüt vermiş: "Elinizden gelmezse bari insanlara sığının, yalvarın, bizi tutmak için ökse kullanmasınlar!" demiş. Öteki kuşlar: "Sen bunamışsın, saçmalıyorsun!" diye alay etmişler. Bunun üzerine kırlangıç gidip insanı bulmuş, ona yalvarmış. İnsan kırlangıcın böyle akıllı olduğunu görünce beğenmiş, kendi evinde ona bir yer vermiş. Bunun içindir ki insan öteki kuşları ökseyle tutup yediği halde kırlangıcı korur, kendi evinde barınmasına bile ses çıkarmaz. Geleceği düşünen kendini en büyük tehlikelerden kurtarır, bu masal da onu gösteriyor.
ÖVÜNGEÇ KIRLANGIÇLA ALAKARGA
Kırlangıç alakargaya demiş ki: "Sen beni ne sandın? Ben Atinalı bir tiğinçeyim, hem de Atina kiralının kızıyım!" Bunun üzerine kalkmış, başından geçenleri Tereus'un kendisine nasıl eziyet ettiğini, dilini nasıl kestiğini anlatmış. Alakarga: "Senin dilini kesmişler, gene bu kadar dedikodu yapıyorsun; ya kesmeseler ne olacakmış!" demiş. Övüngeçler yalan uydura uydura kendilerini de ele verirler.
KAPLUMBAĞAYLA KARTAL
Kaplumbağanın biri kartala gitmiş, uçmayı öğretmesini dilemiş. Kartal: "Sen uçmak için yaratılmamışsın ki! Senin kanadın yok!" demişse de bir türlü dinletememiş, kaplumbağa ille uçmak istemiş. Bunun üzerine kartal onu pençeleriyle kavramış, havaya kaldırmış, sonra bırakıvermiş. Kaplumbağa düşünce kayalara çarpmış, paramparça olmuş.
Bazı kimseler böyledir, kendilerine ne dense dinlemez, il)e daha güçlülere benzemek ister, bunun için de başlarına bela getirirler.
KAPLUMBAĞAYLA TAVŞAN
Kaplumbağa tavşanın karşısına gitmiş: "Ben senden daha hızlı koşarım!" demiş. Tavşan: "Git işine!" demişse de dinlelememiş. Sonunda bakmış olmayacak, yarış etmeye hazır olmuş. Gün gösterip sözleşmişler, sonra ayrılmışlar. Günü gelmiş. Tavşan nasıl koştuğunu biliyor ya! hiç aldırmamış, yolun kıyısına kıvrılmış, uyumuş; ama kaplumbağa koşamayacağını bi liyor, bi r dakikasını bile geçirmemiş, hemen yola düzülmüş, gidecekleri yere tavşandan önce varmış.
Çalışmak bazen doğuştan gelme güçleri de alt eder, hele doğuştan vergili olan tembellik ederse!
KAZLARLA TURNALAR
bazlarla turnalar bir çayırda karılarını doyuruyorlarmış. Avcılar çıkıp gelmiş. Turnalar hafif olur, çevik olur, hepsi de uçup gitmişler; ama kazlar gövdeleri ağır olduğu için bir türlü kaçamamışlar, hepsi de avcıların eline düşmüş. İnsanlar arasında da öyledir: bir kenti düşman sarıp da aldı mı, yoksullar kolayca kaçıp başka bir ülkeye geçer, özgürlüklerini kurtarırlar; zenginlerse mallan yüzünden kaçamaz, çoğu köle olurlar.
ÇÖMLEKLE TENCERE
Bir çömlekle bir tencere ırmağa düşmüşler. Çömlek tencereye: "Ben senin gibi bakırdan değilim, çok rica ederim, benden uzak git; ben kendim istemeden bile sana değersem paramparça olurum!" demiş. Açgözlü büyüğün komşusu olan yoksul, yarın da yaşayacağına nasıl güvenebilir?
PAPAĞANLA KEDİ
Adamın biri bir papağan almış, evin içine salıvermiş. Papağan insana alışıkmış, oradan oraya sıçramış, ocağın üstüne çıkmış, orada da tuhaf tuhaf söylenmeye başlamış. Evin kedisi onu görünce şaşmış: "Sen kimsin? Nereden geliyorsun?" diye sormuş. Papağan: "Efendi beni yeni aldı" demiş. Bunun üzerine kedi: "Sen ne arsız hayvanmışsın! Bu eve daha yeni gelmişsin, utanmadan dırlanıp duruyorsun. Bense bu evde doğdum, bu evde büyüdüm, bir söylenecek olsam efendilerim kızar, beni kapı dışarı ederler!" demiş. Papağan: "Hadi oradan be!" demiş, "sen kendini benimle bir mi tutuyorslU1? Benim sesim seninki gibi efendileri rahatsız etmez ki!"
Bu masal, hemen herkeste suç bulmaya kalkışan eleştiriciler için söylenmiş.
PİREYLE PEHLİVAN
Bir gün pirenin biri bir sıçramış, gitmiş, hasta bir pehlivanın ayak parmaklarından birine konmuş, iyice bir ısırmış. Pehlivan öfkelenmiş, pireyi yakaladığı gibi iki parmağı arasında ezmek istemiş ama pire durur mu? bir sıçrayış sıçramış, ama öyle tam pire sıçrayışıyla sıçramış, kaçıp canını kurtarmış. Bunun üzerine pehlivan içini çekmiş: "Hey ulu Herakles!" demiş, "senin bana bir pireye karşı ettiğin yardım buysa artık düşmanlara karşı yardımından ne yarar gelir?"
Öyle ufak işler için tanrılardan yardım beklememiz doğru değildir; tanrılara yalvaracaksak, büyük işler için yalvaralım. Bu masal onun için söylenmiş.
PİREYLE İNSAN
Bir gün pirenin biri bir insanı rahatsız edip duruyormuş. Sonunda adam pireyi yakalamış: "Sen kimsin böyle! benim her yerimi ısırdın, her yerimden kanımı emdin?" demiş. Bunun üzerine pire yalvarmaya başlamış: "Dokunma bana, benim geçimim böyledir. Görüyorsun ya! sana büyük bir kötülük etmiyorum!" demiş. insan gülmüş bu söze: "Seni elime bir geçirmişken bir daha bırakır mıyım? Simdi geberteceğim. Bana ettiğin kötülük ister büyük olsun, ister küçük, o kötülüğü bir daha etmene meydan bırakamam!" demiş.
Bir kötü güçlü olsun, güçsüz olsun, acımamalı, hemen başını ezmeli.
PİREYLE ÖKÜZ
Bir gün pire, öküzün karşısına geçmiş: "Nedir o senin durumun? insanoğluna kul köle olmuşsun. Oysa ki sen güçlüsün, yiğitsin, ne diye karşı gelmezsin? Bana baksana: ben acımadan insanı iğneliyor, kanını içiyorum!" demiş. Öküz: "Ben iyilik bilirim de onun için insana kul köle oldum; insan beni sever, gelip benim alnımı okşar, omuzlarımı okşar, arkamı sıvazlar" demiş. Pire: "Sen insanoğlunun okşamasından hoşlanıyorsun, benim de asıl fenama giden o okşama. Bazen ellerine düştüm mü, beni okşayacaklar diye ödüm kopuyor!" demiş.
Sözle övünmeye kalkanları bazen en saf kimseler bile utandırıverir.
-SON-
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro