16
KUMRUYLA ALAKARGA
Bir güvercinlikte beslenen bir kumru: "Bakın, ben ne çok yavru yetiştiriyorum!" diye övünüp duruyormuş. Bunu bir alakarga duymuş. "Ayol!" demiş, "sen bu durumuna övünmeli değil, yerinmelisin: ne kadar çok yavru yetiştirirsen o kadar çok köle veriyorsun demektir!"
Kullar, köleler için de öyledir: en bahtsızları, kölelikleri sırasında en çok çocuk yetiştirenleridir.
HEYBE
Prometheus insanı balçıktan yoğurup bitirdikten sonra boynuna bir heybe asmış, heybenin bir gözüne her insanın kendi kusurlarını, öteki gözüne de başka insanların kusurlarını koymuş. Ama içinde başkalarının kusurları bulunan göz öne, ötekiyse arkaya düşmüş; bunun içindir ki her insan başkalarının kusurlarını kolayca görür de kendininkileri göremezmiş.
Bu masal, kendi işlerini başaramayan, gene de başkalarının işine burunlarını sokmaya kalkan beceriksizler için söylenmiş.
MAYMUNLA BALIKÇILAR
Maymunun biri bir ağaca çıkmış, balıkçıların ne yaptıklarına bakıyormuş. Bakmış ki ağları ırmağa atıyorlar, balıklar kendiliklerinden gelip ağlara tutuluyor, işi kolay sanmış: "Ben de yaparım!" demiş. Biraz sonra balıkçılar çökütmelerini orada bırakıp kendileri karınlarını doyurmaya gitmişler. Maymun hemen ağaçtan inmiş, balığın nasıl tutulduğunu gördü ya! o da hemen balıkçılığa kalkışmış. Öyledir maymun, insandan ne görse kendi de bir yol dener. Ama ağları bir türlü kullanamamış; suya atmak şöyle dursun, ağlara kendi takılmış, kurtulayım diye çabaladıkça büsbütün dolanmış, boğulacak gibi olmuş. O zaman içinden: "Oh olsun bana! demiş, balıkçılığı öğrenmeden ne demeye balık tutmaya kalkanın!"
İnsan bilmediği bir i şe girişince kazanmak şöyle dursun, zarara girer; bu masal onu gösteriyor.
MAYMUNLA YUNUS BALIĞI
Adettir, deniz yolculuğuna çıkanlar yanlarına küçük köpeklerle birkaç da maymun alırlar, uzun yolculukta onların oynamalarını seyrederek vakit geçirirler. Adamın biri gemiye binecekmiş, yanına bir maymun almış. Gemi Attika'nın Sunion burnu açıklarına gelince denizde bir fırtına kopmuş, gemi devrilmiş, herkes yüzerek canını kurtarmaya çalışmış. Maymun da yüzmeye başlamış. Öteden bir yunus balığı geliyormuş, maymunu görmüş, onu da bir insan sanmış, yardım etmek için gelmiş, usulca altına girmiş, karaya kadar götürmüş. Atina'nın limanı olan Pire'ye yaklaşmışlar, yunus balığı maymuna: "Sen Atinalı mısın?" diye sormuş. Maymun: "Evet, Atinalıyım, benim soyum sopum içinde ünlü çok kimse vardır" demiş. Yunus balığı: "Öyleyse Pire'yi de bilirsin" deyince maymun Pire'nin bir insan olduğunu sanmış: "Bilmez olur muyum? Canciğer dostuz!" demiş. Yunus balığı bu yalana pek içerlemiş, denize daldığı gibi maymunun boğulmasına neden olmuş.
Bu masal, kendileri bir şey bilmeden başkalarını kandırmaya kalkanlar için söylenmiş.
MAYMUNLA DEVE
Bir gün hayvanlar toplanıp dernek kurmuşlarmış, maymun kalkmış oynamış. Bütün hayvanların hoşuna gitmiş, hepsi uzun uzun alkışlamışlar. Deve bakmış, maymunun alkışlanmasını kıskanmış: "Ben ne diye oynamıyorum?" demiş. O da kalkmış; o kadar tatsız, çirkin bir oyun oynamış ki hayvanların hepsi kızmış, yuha, çekerek kapı dışarı etmişler.
Kendilerinden üstünleri kıskanıp onların yaptığını yapmaya kalkanların durumu böyle olur.
MAYMUNLA YAVRULARI
Dişi maymun her seferinde ikiz doğururmuş, ama o iki yavrudan birini pek sever, şefkatle emzirir, ötekineyse aldırmaz, pek bakmazmış. Ama, tanrının hikmeti, pek sevdiği yavrusunu seveceğim, koklayacağım diye bağrına fazla bastırıp boğuverirmiş, ötekiyse üzerine pek düşülmediği için yetişip büyürmüş.
İnsan ne yaparsa yapsın, bir şeyin üzerine ne kadar düşerse düşsün, talihin yargısının önüne geçemez.
FIRTINADAN SONRA
Bir gemi denizde gidiyormuş. Karadan hayli açıldıktan sonra bir fırtına çıkmış, sular dağ gibi kabarmış. Gemi az kalmış batacakmış. Yolculardan biri bir köşede oturmuş, üstünü başını yırtarak yurdunun tanrılarına yakarmış, kurtulursa şu kadar kurban, bu kadar dua adamış. Fırtına dinmiş, sular yatışmış; bu sefer de yolcular yiyip içmeye, oynayıp sıçramaya başlamışlar, geçirdikleri tehlikeyi sanki unutuvermişler. Ama kaptan aklı başında bir adammış: "A benim dostlarım" demiş, "eğlenelim, eğlenelim ya, fırtınaya gene yakalanabileceğimizi de unutmayalım!"
İnsan başarılarıyla pek övünmemeli, talihin vefasızlığını da aklından çıkarmamalı; bu masal onun için söylenmiş.
ZENGİNLE SEPİCİ
Zenginin biri gitmiş, bir sepicinin dükkânı yanında bir ev almış. Deri kokularına dayanamayıp komşusuna: "Kuzum! sen başka bir yere git!" demiş. Sepici: "Yakında taşınacağım ben" diyerek komşusunu bir zaman oyalamış. Aradan çok geçmemiş, zengin adam deri kokusuna alışmış, bir daha da sepiciyi rahatsız etmemiş. Alışkanlık her türlü sıkıntıyı giderir.
ZENGİNLE AĞLAYICI KADINLAR
Bir zenginin iki kızı varmış. Biri ölmüş, başında ağlatmak için parayla birkaç kadın tutmuşlar. Öteki kız annesine: "Biz ne mutsuz insanlarmışız! Bizim yas tutmamız gerek, ama ölüye nasıl ağlanacağını bilmiyoruz; bu kadınlarsa bizim bir şeyimiz değil, dövüne dövüne ağlamasını biliyorlar!" demiş. Bunun üzerine annesi: "Bunda şaşılacak ne var kızım?" demiş, "o kadınlar elbette bizden iyi ağlar, onlar parayla ağlıyor."
Bazı insanlar vardır, başkalarının başına gelen yıkımdan kendilerine kazanç çıkarmaya bakarlar.
ÇOBANLA DENİZ
Çobanın biri koyunlarını deniz boyunda otlatıyormuş; suları yatışık, uslu görünce: "Ne duruyorum? ben de denize çıkıp ticaret yapayım!" demiş. Hemen koyunlarını satmış, parasıyla hurma alıp gemiye binmiş, açılmış. Biraz sonra bir fırtına kopmuş; adamcağız bakmış ki olacak gibi değil, bari gemi batmasın da canımı kurtarayım diye bütün hurmaları denize atmış, kendisi de bin zorlukla karaya dönebilmiş. Bir hayli zaman geçmiş, deniz boyunda dolaşırken bir adam görmüş. Bakmış ki, o da kendisi gibi suların durgunluğuna imreniyor; "İnanma sen onun öyle durmasına, dostum," demiş. "Belli, canı gene hurma istiyor da onun için böyle uslu uslu oturuyor!"
İnsanın her uğradığı kaza bir ders olur da gözünü açar.
ÇOBANLA KOYUNLARI OKŞAYAN KÖPEK
Bir çobanın koca bir köpeği varmış; ölü doğan kuzuları da, ölen koyunları da ona yedirirmiş. Bir gün hava bozuk olduğundan sürü ağıldan çıkamamış; çoban bir de bakmış ki köpeği. koyunların yanına gitmiş, hepsini okşuyor. Çoban onun ne düşündüğünü anlamış: "Senin o koyunlar için dilediğin kendi başına gelsin!" demiş.
Bu masal dalkavuklar için söylenmiş.
ÇOBANLA KURT YAVRULARI
Çobanın biri dağda birkaç kurt yavrusu bulmuş: "Şunları besleyelim de büyüyünce hem benim koyunlarıma bakarlar, hem de başkalarının koyunlarını kapar, bana getirirler" demiş, evine götürmüş. Ama kurt yavruları büyür büyümez, çobanın dışarı çıkmasını fırsat bilip sürüyü perişan etmişler. Çoban dönüp de o durumu görünce: "Oh olsun bana! büyüklerini bile öldürmek gereken hayvanlara yavrudur diye acıyıp beslemenin sonu böyle olur işte!" demiş.
Kötüleri kurtarmak, sonra bize karşı kullanacakları güçlerini arttırmak demektir.
KÖPEKLER ARASINDA BÜYÜMÜŞ KURTLA ÇOBAN
Çobanın biri, yeni doğmuş bir kurt yavrusu bulmuş, evine götürmüş, köpekleriyle birlikte büyütmüş. Kurt yavrusu büyümüş. Bir kurt gelip de sürüden bir koyun kaçırırsa o da köpeklerle birlikte kurdun peşine düşer, kovalarmış. Köpekler kurda yetişemezler de geri dönerlerse o gene gider, yetişir, kendi de bir kurt olduğu için payını istermiş; sonra döner gelirmiş. Gelen kurt ağıldan koyun kaçıramazsa bu kez o, koyunlardan birini gizlice öldürür, köpeklerle paylaşırmış. Sonunda çoban işi anlamış, kurdu bir ağaca asıp öldürmüş.
Yaradılışından kötü olan sonradan uslanıp iyileşemez; hu masal onun için söylenilmiş.
ÇOBANLA KURT YAVRUSU
Çobanın biri bir kurt yavrusu bulur, evine götürüp büyütür. Büyüdükten sonra da ona, o çevredeki sürülerden koyun çalmayı öğretir. Kurt o işi iyice kavradıktan sonra der ki: "Bana hırsızlığı kendin öğrettin; artık senin süründen de, boyuna koyun eksilirse şaşmazsın elbette!"
Doğuştan kötü olanlar birde hırsızlığa, yağmacılığa alıştırılırsa yabancılardan çok kendi ustalarına hainlik ederler.
ÇOBANLA DAVARLARI
Çobanın biri koyunlarını bir meşeliğe götürmüş, orada üstü palamut dolu bir meşe görmüş: Abasını ağacın altına yaymış, kendi de tırmanıp yemişleri silkelemiş. Koyunlar palamutları yerken dikkat etmemişler, abayı da yiyivermişler. Çoban ağaçtan inmiş, bir de bakmış ki abası yok. İşi anlamış, koyunlarına dönüp: "Sizi hainler! başkalarına- giyinsinler diye yün verirsiniz, benim abamı elimden alırsınız!" demiş.
İnsanlar arasında da birçoğu yabancılara iyilik eder de en yakınlarına etmedikleri kötülüğü koymazlar.
KURDU AĞILA SOKAN ÇOBANLA KÖPEĞİ
Çobanın biri davarlarını ağıla sokarken farkına varmamış, kurdu da içeri alıyormuş; köpeği görmüş, koşarak gelmiş: "Ne yapıyorsun? davarlarının sence hiçbir değeri yok mu ki kurdu ağıla alıyorsun?" demiş. Kötülerle birlikte yaşamak insanın başına türlü belalar getirir, ölüme bile neden olur.
YALANCI ÇOBAN
Çobanın biri davarlarını köyden hayli uzağa götürürmüş. Adet edinmiş, köylüleri korkutmak için ikide bir: "Kurt geldi, davarlara saldırıyor!" diye bağırırmış; köylüler de korkar, koşuşup gelirler, kurt murt olmadığını görünce kızıp dönerlermiş. Bir gün sahiden kurt gelmiş, hem de bir kurt değil, birkaç tanesi birden gelmiş. Çoban avazı çıktığı kadar bağırırmış, bağırmış, ama gene oyun ediyordur diye aldıran olmamış, kurtlar bütün sürüyü perişan etmişler.
Yalancı yalan söyler de ne kazanır? Bir daha doğruyu da söylese kimseyi inandıramaz. Bu masal onu gösteriyor.
SAVAŞ TANRISIYLA YAVUZLUK TANRIÇASI
Bütün tanrılar evlenmeye karar vermişler, her biri tanrıçalardan birini almış Savaş tanrısının kısmetine de Yavuzluk tanrıçası düşmüş. Pek beğenmiş, .çıldırasıya şevmiş. Bunun içindir k i nereye gitse yanından ayırmazmış.
Bir kentte ya da uluslar arasında ne zaman bir yavuzluk olsa savaş da hemen arkasından gel ir.
IRMAKLA ÖKÜZ POSTU
Irmağın biri sularının üzerinde bir öküz postu görmüş, adını sormuş, Post: "Benim adım Sert'tir" deyince ırmak hemen üzerine atılmış: "Ya adını değiştirirsin, ya da şimdi seni yumuşatırım!" demiş. Nice sert, çalımlı yiğitleri de feleğin kahırları yumuşatıverir.
KIRKILMIŞ KOYUN
Koyunun birini kırkıyorlarmış; ama kırkan pek acemiymiş, makası ikide bir hayvanın etine batırıyormuş. Koyun dönmüş demiş ki: "Yünümü istiyorsan, daha yukarıdan kes; yok, canımı istiyorsan, böyle işkence edeceğine hemen öldür de kurtulayım!"
Bu masal, işlerinde beceriksiz olanlar için söylenmiş.
PROMETHEUS İLE İNSANLAR
Zeus'un buyruğu üzerine Prometheus insanları da, hayvanları da yaratmış. Zeus bakmış ki hayvanlar insanlardan çok; Prometheus'u çağırmış: "Olmadı, şunların bir kısmını insan yapıver" demiş. Prometheus o buyruğu da yerine getirmiş. Bunun içindir ki daha başlangıçta insan olarak yaratılmamış olanların kalıbı insan kalıbı olmuş ama içi insan içi olamamış.
Bu masal yaratılışlarında kabalık, yavuzluk bulunan kimseler için söylenmiş.
GÜLLE HOROZİBİĞİ
Bir horozibiği bir gül fidanının yanında yetişmiş. Bir gün güle: "Sen ne kadar güzelsin! Seni tanrılar da seviyor, insanlar da . Seni güzelliğin için de, kokun için de kutlarım!" demiş. Gül: "Beni kıskanma, horozibiği!" demiş. "Ben ne kadar yaşarım ki! Gelip bir koparan olmasa bile çabucak solarım. Ama sen hiç solmaz, hep böyle taze kalırsın!"
Güzellikler, süsler içinde bir zaman yaşayıp sonra feleğin sillesini yemek, çabucak ölmektense, elimizdekiyle yetinip uzun uzun yaşamak yeğdir.
NAR AĞACI, ZEYTİN AĞACI, ELMA AGACI, BİR DE BÖĞÜRTLEN
Bir gün nar ağacı, elma ağacı, zeytin ağacı arasında: "Benim yemişim iyidir... Yok benimki daha iyidir. .." diye bir tartışmadır başlamış. Söylemişler, söylemişler, öfkelenip ağır ağır sözlere başlamışlar. Orada bir çitten onları dinleyen bir böğürtlen varmış: "Arkadaşlar, bırakalım artık kavgayı!" demiş.
Bir ülkenin ileri gelenleri arasında tartışma, kavga baş gösterirse hiçten insanlar kendilerini bir şey sanmaya başlarlar.
325
BORAZAN
Bir ordunun borazancısı düşmanın eline tutsak düşmüş: "Arkadaşlar, bana kıymayın; ben sizden kimseyi öldürmedim. Benim silahım yok ki! elimdeki şu bakır borudan başka nem var benim?" demiş. Bunun üzerine düşman erleri: "Biz seni öldürmeyeceğiz de kimi öldüreceğiz? Kendi canını tehlikeye koymaz, hep başkalarını kışkırtırsın!" demişler.
Bu masal asıl suçun kötülüğü edende değil, kötülüğe kışkırtanda olduğunu gösteriyor.
KÖSTEBEKLE ANASI
Köstebeklerin gözü görmez, ama bir köstebek anasına: "Benim gözlerim açıldı, görüyorum ben!" demiş. Anası: "Acaba doğru mu söylüyor? Bir deneyelim!" demiş, yavrusuna bir parça öd ağacı verip: "Bu nedir?" diye sormuş. Yavrusu: "Ne olacak? Bir kaya parçası!" deyince anası: "A yavrum!" Senin gözlerinin görmesi şöyle dursun, artık burnun da koku almaz olmuş!" demiş.
Nice kimseler de vardır: "Biz şunu yaparız! Biz bunu yaparız!" diye böbürlenirler ama ellerinden hiçbir şey gelmez.
YABAN DOMUZUYLA TİLKİ
Yaban domuzunun biri bir ağacın arkasına saklanmış, dişlerini biliyormuş. Onu bir tilki görmüş: "Dişlerini ne diye biliyorsun? Bir tehlike mi sezdin? Avcı mı var burada?" diye sormuş. Domuz: "Hayır, şimdilik bir tehlike yok; ama ben dişlerimi bileyim de hazır bulunsun; birdenbire tehlike çıkarsa bilemeye vaktim olmaz!" demiş.
Hazırlık için işin başa gelmesini beklemek doğru değildir, bu masal onun için söylenmiş.
YABAN DOMUZU, AT, BİR DE AVCI
Bir yaban domuzuyla bir at, çayırda otluyorlarmış. Yaban domuzu otları boyuna kökünden söküp kurutuyor, suyu da bulandırıyormuş. At kızmış, öcünü almak için gitmiş bir avcı bulmuş: "Kurtar beni şu yaban domuzundan!" demiş. Avcı: "Peki, kurtarayım, kurtarayım ama ben tek başıma o işi başaramam ki! Gel, senin ağzına bir gem vurayım, üstüne bineyim, sen de yardım et!" At o kadar öfkeliymiş ki hiç düşünmeden razı olmuş. Avcı atın üstüne binmiş, yaban domuzuna saldırmış; onun hakkından gelmiş ama atı da eve götürüp ahıra bağlamış.
Birçok kimse de öfkelenip düşmanlarından öç almaya kalkar, ama kendi başlarını da belaya soktuklarını hiç düşünmezler.
DİŞİ DOMUZLA KANCIK KÖPEK ARASINDA SÖVME YARIŞI
Dişi bir domuzla kancık bir köpek kızmışlar, birbirlerine sövmeye başlamışlar. Domuz: "Aphrodite tanrıça hakkı için söylüyorum, seni paramparça edeceğim!" demiş. Köpek gülmeye başlamış: 'Aphrodite tanrıçayı söze karıştırmak da sana düşer ya! Seni o kadar seviyormuş ki senin etinden yiyenleri tapınağına bile almaya razı değilmiş!" demiş. Bunun üzerine domuz: "Elbette sevdiğinden," demiş. "Beni o kadar seviyor ki öldürüp yiyenleri, bana bir kötülük edenleri tapınağına sokmuyor. Sana gelince, senin dirin de pis kokar, leşin de!"
Becerikli aytaçlar, düşmanlarının en ağır sözlerini de kendilerine yontmayı bilirler, bu masal onu gösteriyor.
YABAN ARILARI, KEKLİKLER, BİR DE ÇİFTÇİ
Yaban arılarıyla keklikler susamışlar, bir çiftçinin tarlasına gidip: "Bize biraz su verirsen, biz de sana hizmet ederiz" demişler. Keklikler bağı belleyeceklerine, yaban arıları da hırsızları sokup kaçıracaklarına söz vermişler: Çiftçi: "Benim bir çift öküzüm var, bir şey adamadan her işimi görüyorlar; size vereceğime onlara veririm daha iyi!" demiş, hepsini kovmuş.
Bu masal, birçok şeyler adayıp sonra da yalnızca zararı dokunan kötüler için söylenmiş.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro