15
YABAN HÜNNABI YİYEN EŞEKLE TİLKİ
Eşeğin biri bir yaban hünnabının dikenli dikenli yapraklarını yiyormuş. Oradan bir tilki geçmiş, alaya başlamış: "Senin yumuşacık bir dilin var, o sert şeyi nasıl yiyebiliyorsun?" demiş.
Bu masal kaba kaba, acı acı söz söyleyenler için uydurulmuş.
TOPALLAYAN EŞEKLE KURT
Eşeğin biri çayırda otluyormuş, bakmış uzaktan bir kurt geliyor, yalancıktan topallamaya başlamış. Kurt yaklaşmış: "Ne oldu sana böyle?" diye sormuş. Eşek: "Bir çitten geçiyordum, ayağıma diken battı; sen şimdi beni yiyeceksin, yiyeceksin ya, bari şu dikeni çıkar, ağzını acıtmasın!'' demiş. Kurt kanmış bu söze. Gidip eşeğin ayağını kaldırmış, dikeni aramaya başlamış; o arayadursun, eşek budur ağzın ! diyerek bir çifte savurmuş, kurdun dişlerini söküvermiş. Bunun üzerine kurt canı yana yana: "Oh olsun bana!" demiş, "ben babamdan kasaplık öğrendim, ne demeye hekimliğe kalkarım!" Bilmedikleri işlere girişen insanlar da böyle başlarına bela açarlar.
YABAN GÜVERCİNLERİYLE EV GÜVERCİNLERİ
Kuşçunun biri ağlarını kurup birkaç da ev güvercini bağlamış.. Sonra bir yana çekilmiş, ne olacağını seyre başlamış. Yaban güvercinleri bakmışlar ki ağlara bir takım güvercinler tutulmuş, hal hatır sormak için olacak, yanlarına gelmiş, kendileri de yakalanıvermişler. Kuşçu koşup gelmiş. Yaban güvercinleri başlarına geleni anlayınca ev güvercinlerine acı acı sitem etmişler: "Biz sizin kardeşleriniz değil miyiz? Buraya tuzak kurulmuştur diye neden haber vermezsiniz?" demişler. Ev güvercinleri: "Ne yapalım?" demişler, "hısım akrabaya iyilik edeceğiz diye efendiyi mi kızdıralım? Sonra acısını bizden çıkarır."
Bir evin uşakları, hizmetçileri de öyledir; efendilerini darıltmamak için soylarını soplarını düşünmez, dostlukta bir kusur ederlerse hiç ayıplamayın.
KUŞÇUYLA İBİBİK KUŞU
Kuşçunun biri avlanmak için ağ kuruyormuş. Öteden bir ibibik kuşu gelmiş, merak etmiş, kuşçuya: "Bu nedir böyle?" diye sormuş. Kuşçu: "Bir kent kuruyorum, bu da temelleri" demiş, sonra uzaklaşıp bir yere saklanmış. İbibik kuşçunun dediğine inanıp ağlara yaklaşmış, yakalanmış. Kuşçu koşup gelince ibibik: "Senin kurmak istediğin böyle bir kentse, oturanı çok olmaz o kentin!" demiş.
Bir evden, bir kentten kaçan çok olursa, oranın efendileri iyi değildir demektir; bu masal onun için söylenmiş.
KUŞÇUYLA LEYLEK
Kuşçunun biri turna kuşlarını tutmak için tuzak kurmuş, kendisi de bir köşeye çekilmiş. Dönüşte bakmış ki turnaların arasında bir de leylek var, onu da salıvermemiş. Leylek başlamış yalvarmaya: "Benim insanlara bir kötülüğüm mü dokunuyor? Benden iyilik görüyorsunuz, yılanları öldürüyorum" demiş. Kuşçu: "Sen kötü değilsin, değilsin ama kötülerin arasında ne işin vardı? Şimdi çekersin düşüncesizliğinin cezası!" demiş. Bizler de kötülerden kaçalım ki bizi onlarla bir tutmasınlar.
KUŞÇUYLA KEKLİK
Kuşçunun birine akşam geç vakit konuk gelmiş. Bakmış ki yemeği az: "Ayıp olmasın! bari bizim kekliği kesiverelim!" demiş. Keklik efendisinin niyetini anlayınca: "iyilik bilmezlik derler bu seninkine!" demiş. "Benim az mı iyiliğimi gördün? Ben ötüp ötüp buraya keklikleri çağırmadım mı? Senin onları yakalamana yardım etmedim mi?" Bunun üzerine kuşçu: "Ben sana nasıl acırım? Kendin söylüyorsun: senin kendi soyuna bile iyiliğin yok!" demiş.
Soyuna sopuna hainlik edeni kimseler sevmez, hizmet ettikleri kimselerin bile onlara güveni olmaz; bu masal onu gösteriyor.
TAVUKLA KIRLANGIÇ
Tavuğun biri bir yerde yılan yumurtaları görmüş, kimsesiz kalmışlar diye acımış, üzerlerine yatmış. Az zaman sonra yumurtaların içinden yılanlar çıkmış. Bunu gören bir kırlangıç gelmiş, tavuğa: "Ayol! sen ne budalalık ettin?" demiş. "Bunlar büyüyünce ilk işleri sana kötülük etmek olacak; ne vardı bunlara bakacak?"
Ne kadar uğraşsanız kötüleri yola getiremezsiniz.
ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK
Adamın birinin güzel bir tavuğu varmış, her gün bir altın yumurta yumurtlarmış. "Bu hayvanın kamında bir altın madeni olacak!" demiş, bıçağını kaptığı gibi kesmiş, içine bir de bakmış ki öteki tavuklarınki nasılsa, o da öyle. Birden bire zengin olmaya kalkmış, o yüzden elinde olanı da yitirmiş.
Elimizdekiyle yetinip daha çoğuna göz dikmeyelim; bu masal onun için söylenmiş.
YILANIN KUYRUĞUYLA GÖVDESİ
Bir gün yılanın kuyruğu: "Asıl işi ben görüyorum, önce ben yürüyüp sizi de ben yürütüyorum!" demiş. Gövdenin öteki parçaları: "Bizi nasıl sen yönetirsin? senin ne gözün var, ne burnun!" demişler, Ama kandıramamışlar. Ne söyledilerse işe yaramamış, kuyruğu bir türlü akıllandıramamışlar. Bütün gövdeye kuyruk buyurmuş. Ama kuyruğun buyurmasının sonu ne olur? Körü körüne çeke çeke götürmüş, gövdeyi taşlık bir çukura düşürmüş. Yılanın her yanı yara bere içinde kalmış. Bu kez kuyruk başa dönmüş, yalvarıp yakarmış: "Ben enim, sen etme! Kurtar beni bu durumdan! Sana karşı çıkmakla ne büyük suç işlemişim, şimdi anlıyorum!" demiş.
Bu masal, başlarındakini dinlemek istemeyen kötü huylu, inatçı insanlar için söylenmiş.
YILAN, GELİNCİK, FARELER
Bir evde bir yılanla bir gelincik kavgaya tutuşmuşlar. Evin fareleri: "Biz artık kurtulduk! Yılanla gelincik birbirini yiyecek, bizi rahat bırakacaklar!" deyip deliklerinden çıkmışlar. Yılanla gelincik fareleri görünce hemen kavgalarını bırakmış, onların üzerine atılmışlar.
Devlet işlerinde de öyledir: baştakilerin kavga etmelerine sevinip karışanlar, iki yandan da kötülük görürler.
YILANLA YENGEÇ
Bir yılanla bir yengeç bir yerde oturuyorlarmış. Yengeç yılanla iyi geçinmek istiyor, bir kötülük etmiyormuş; ama yılanın iyisi olur mu? içinden hep: "Şunu acaba nasıl soksam!" diye düşünürmüş. Yengeç işi anlamış: "Bırak şu huyunu, sen de doğru ol" diye düşünürmüş. Yengeç işi anlamış: "Bırak şu huyunu, sen de doğru ol!" diye öğüt vermişse de dinletememiş; bakmış ki olacak gibi değil, işin sonu kendine dokunacak, yılanın uyumasını beklemiş, boğazına atılmış, öldürüvermiş. Onun öyle upuzun, dümdüz yattığını görünce de: "Bundan sonra istediğin kadar doğru ol, para etmez ki! öldün bir kez. Beni dinleyip de önceden doğruluğa özenseydin, canını kurtarırdın!" demiş.
Bazı insanlar da vardır, sağlıklarında dostlarına bile kötülük eder, ancak ölümlerinden herkese iyilik gelir; bu masalı işte onlara anlatmalı.
YILANIN ZEUS'A YAKINMASI
Yılanın birini insanlar çiğner dururlarmış, dayanamamış, ulu Zeus'un katına varıp yakınmış. Zeus: "Başına ilk basana vursaydın, ikincisi sana sokulamazdı!" demiş. Kendilerine ilk . saldıranlara karşı koyanlar, ötekileri de yıldırırlar; bu masal onu gösteriyor.
BUMBAR YİYEN ÇOCUK
Çobanlar kırda kurban keseceklermiş, komşuları da davet etmişler. Yoksul bir kadın çocuğunu alıp gelmiş. Çocuk . yemiş, yemiş, karnı şişmiş; o kadar ki daha yemek bitmeden çıkarmaya başlamış. "Anne! bağırsaklarımı kusuyorum!" deyince anası: "Sen kendi bağırsaklarını değil, yediklerini kusuyorsun" demiş.
Bu masal, borç etmeyi sevenler için söylenmiş: başkalarının parasını almaya hazırdırlar ama bir de geri istendi mi, kendi malları ellerinden alınıyormuş gibi üzülürler.
ÇEKİRGE AVLA YAN ÇOCUKLA AKREP
Çocuğun biri kalenin dibinde çekirge tutuyormuş. Birçok tuttuktan sonra bir akrep görmüş, onu da çekirge sanıp yakalamak istemiş; tam avucuna koyacağı sırada akrep kuyruğunu kaldırmış: "Hele beni bir tut da göreyim! demiş; tanrılar bilir ya! beni tuttuğun gibi bütün çekirgelerini de yitirirsin!"
Herkese karşı davranışımız bir olmaz, içinde iyisi bulunur, kötüsü bulunur!.. Bu masal onun için söylenmiş.
ÇOCUKLA KARGA
Kadının birinin küçük bir çocuğu varmış, sonu ne olacak diye gitmiş, bakıcılara danışmış. Bakıcılar: "Senin çocuğunu bir karga öldürecek!" demişler. Kadın korkmuş, kocaman bir sandık yaptırmış, çocuğunu onun içine saklamış; her gün belli saatlerde gelip sandığı açar, çocuğa yiyecek verirmiş. Bir gün çocuk sandık açılınca başını çıkaracak olmuş, karga kafasına benseyen kilit düşüp beynini parçalamış.
YİĞİTLE ASLAN RESMİ
Yaşlı bir adamcağızın bir tek oğlu varmış. Delikanlının gözü bir şeyden yılmazmış, avı da pek severmiş. Yaşlı adam bir gece uyuyormuş, düşünde oğlunu bir aslanın parçaladığını görmüş, çok korkmuş. Büyük, yüksek bir ev yaptırmış, oğlunu oraya kapamış, bir daha da dışarı çıkarmamış, ava göndermemiş. Delikanlı eğlensin diye evin duvarlarına birçok hayvan resimleri yapılmış, bunların içinde bir de aslan varmış. Delikanlı o resimlere baktıkça eğlenmek şöyle dursun, ava gittiği günleri anıp anıp içlenirmiş. Bir gün aslan resminin yanına gitmiş: "Sen ne kötü hayvanmışsın! Ben hep senin yüzünden, babamın gördüğü o yalancı düş yüzünden kanlar gibi eve kapandım, bir yere çıkamıyorum. Sana ne etsem ben?" demiş, aslanın gözünü çıkarmak için yumruğunu duvara indirmiş. Ama duvarın orasında küçük bir çivi varmış, delikanlının tırnağına batmış, çok açılmış. Çocuğun parmağı şişmiş. Ertesi gün bir ateş gelmiş, bir türlü iyileştirememişler. Çocuk hastalıktan kurtulamamış, ölmüş. Aslan sahici aslan değilmiş, bir resimmiş ama gene de çocuğu öldürmüş; yaşlı adamın emekleri boşa çıkmış.
Alnımıza yazılan başımıza gelir; kurtulmak için ne yapsak boştur; iyisi mi, ses çıkarmadan razı olmalıyız.
HIRSIZ ÇOCUKLA ANASI
Çocuğun biri okulda arkadaşının taştahtasını çalmış, eve annesine getirmiş; annesi de öğüt verip böyle şeyler yapma diyeceğine sevinmiş. Sonra çocuk bir giysi çalmış, onu da eve getirmiş; annesi daha çok sevinmiş. Çocuk büyümüş, bir delikanlı olmuş, hırsızlığa alışmış bir kere, artık çalar çalar annesine getirirmiş. Ama bir gün yakayı ele vermiş; ellerini arkasına bağlayıp boynunu vurmaya götürmüşler. Annesi de yanında gidiyor, göğsüne vurup vurup ağlıyormuş. Delikanlı: "Annemin kulağına bir şey söyleyeceğim" demiş, bırakmışlar. Annesinin yanına gider gitmez kulağının memesini ısırıp koparıvermiş. Kadın: "Bu ne? Bütün günahların yetmiyor gibi bir de anneni mi sakat etmek istedin!" deyince delikanlı: "Ben ilk çaldığım taştahtayı sana getirdiğim gün beni dövseydin ben bugün bu durumda olmazdım, beni boynumu vurmaya götürmezlerdi" demiş.
Daha başında önüne geçilmeyen kötü huy büyür gider, bir daha düzeltilemez; bu masal onu gösteriyor.
ÇİMMEYE GİDEN ÇOCUK
Çocuğun biri ırmakta çimmeye gitmiş, az kalmış boğuluyormuş. Uzaktan bir adam geçtiğini görmüş, yardıma çağırmış. Ama o adam çocuğu hemen kurtaracağına: "'Düşüncesizliğin sonu böyle olur! korkmadan ne diye suya girersin?" gibi sözlerle öğüt vermeye başlamış. Çocuk: "'Hele sen bir yol beni şu sudan çek, kurtar, öğütlerini sonra verirsin!" demiş.
Bazı kimseler vardır, sırası olsun olmasın, öğüt vermeye kalkarlar; bu masal onlara söylenmiş.
EMANETLE ANT
Adamın biri bir dostuna emanet para bırakmışmış, bir gün gelip istemiş; bakmış ki "Sen bana bir şey vermedin, yanılıyorsun" diyor, paranın üzerine yatmak istiyor: "Yargıç önüne gidelim, ant içer misin?" diye sormuş. Öteki korkmuş, o gün kalkmış bir düşünmek için, köye gitmiş. Kentin kapısından çıkarken bir topala rastlamış: "Sen kimsin? nereye gidiyorsun?" diye sormuş. Topal: "Bana Ant derler, yalan yere ant içenleri cezalandırmaya gidiyorum" demiş. Öteki bunu duyunca: "Peki sen bir çıktığın kente bir daha kaç yıl sonra dönersin?" diye sormuş. Topal: ."Kırk yıl sonra dönerim ya! bazen otuz yılda döndüğüm de olur" demiş. Bunun üzerine adamın hiç tasası kalmamış, ertesi gün yargıç önüne gidip: "Hayır, bana emanet para veren olmadı" diye ant içmiş. Bir de bakmış ki Ant karşısına dikilmiş, yakalayıp bir uçuruma yuvarlamak istiyor: "Hani sen en aşağı otuz yılda bir gelirim diyordun, beni bir gün bile rahat bırakmadın" demiş; bunun üzerine Ant: "Pek canımı sıkan olursa ben hemen o gün gelirim" demiş.
Tanrı, bir suçluyu cezalandırmak isteyince süre beklemez.
BABAYLA KIZLARI
Bir adamın iki kızı varmış, birini bir bahçıvana, ötekini de bir çömlekçiye vermiş. Bir gün kalkmış, büyük kızına, bahçıvanın karısına konuk gitmiş: "Nasılsınız? işleriniz yolunda
mı?" diye sormuş. Kızı: "Çok şükür, bir eksiğimiz yok; tanrılar bol yağmur yağdırır da bostanımız sulanırsa başka bir dileğimiz kalmaz" demiş. Az zaman sonra adamcağız ikinci kızına, çömlekçinin karısına gitmiş: "Sen nasılsın? işleriniz yolunda mı?" diye sormuş. Kızı da: "Çok şükür, iyiyiz, havalar sıcak olur da çömleklerimiz kurursa tanrılardan başka bir dileyeceğimiz kalmaz" demiş. Bunun üzerine babası: "A kızım! ablan yağmur yağsın diye dua eder. sen yağmasın diye dua edersin; ben hanginizin duasına amin diyeyim?" demiş.
Bir kişi birbirine uymayacak iki işe girişirse ikisini de başaramaz.
KEKLİKLE AVCI
Avcının biri bir gün bir keklik yakalamış, öldürecekmiş. Kuş başlamış yalvarmaya: "Kıyma bana! ben sana nice keklikler yakalatırım" demiş. Bunun üzerine avcı: "Ben seni öldürmeyeceğim de kimi öldüreyim? Bak, sen sendi dostlarına, kardeşlerine kötülük etmeye kalkıyorsun!" demiş.
Dostlarına tuzak kurmaya kalkan kişi o tuzağa çoğu kendi düşer, bu masal onu gösteriyor.
SUSAYAN KUMRU
Kumrunun biri pek susamışmış, bir duvarda bir testi resmi görmüş, sahici sanıp yukarıdan hızla inmiş, kendini duvara çarpmış. Kanatlarının ucu kırılmış, kendi yere düşmüş, kolayca yakalanmış. Bazı insanlar da ateşli olur, bir işe düşüncesizce atılır, farkına varmadan başlarını belaya sokarlar.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro