14
GEYİKLE YAVRUSU
Bir gün bir geyiğe yavrusu sormuş: "A babacığım! sen köpeklerden büyüksün, daha da hızlı koşarsın, üstelik koca koca boynuzların da var; gene de ne diye kaçarsın onlardan?" Geyik: ''Doğru söylüyorsun, oğlum," demiş; "ama ne yapayım? elimde değil, bir köpek havlaması duydum mu, bilmem nasıl oluyor, yerimde duramıyor, kaçmak istiyorum."
Bu masal da gösteriyor: yaradılıştan korkak olanlara ne deseniz boştur, yüreklerini pekleştiremezsiniz.
SAVURGANLA KIRLANGIÇ
Delikanlının birinin eli pek açıkmış, babası ne bıraktıysa satıp yemiş. kala kala bir paltosu kalmış. Bir gün bir kırlangıç görmüş: "Eh! Yaz gelmiş artık," diyerek gitmiş, paltosunu da satmış. Ama o kırlangıç erkenciymiş; havalar gene bozulmuş, ortalık soğumuş. Delikanlı yolda gezerken bakmış yerde kırlangıcın ölüsü yatıyor; "Gördün mü ettiğini?" demiş, "hem kendine kıydın, hem de bana kıydın!..."
Vakitsiz görülen işlerin sonu iyi çıkmaz, bu masal onu gösteriyor, .
HASTAYLA HEKİM
Hastanın birine hekim: "Nasılsın?" diye sormuş, hastanın: "Çok terledim, her yanım su içinde kaldı" demesi üzerine: "Oh! ne iyi! ne iyi! iyileşiyorsun! " demiş. Ertesi gün gene sormuş, hastanın: "Bir titreme geldi, dişlerim zangır zangır birbirine vurdu" demesi üzerine gene: 'Oh! ne iyi! ne iyi!
iyileşiyorsun!" demiş. Üçüncü günü hastaya gene gitmiş, bu kez de hasta: "Karnım ağrıyor, hiç durmadan dışarı çıkıyorum" demiş. Hekim gene: "Oh! ne iyi ne İyi! iyileşiyorsun!" deyip gitmiş. O gün hastaya hatır sormaya akrabasından biri gelmiş, hasta: "Doğrusu, kardeş, o kadar iyileşiyorum ki bu iyiliğe dayanamayacağım, öleceğim!" demiş.
Çoğu öyledir: komşularımız bizim dışımıza bakarlar da içimizi yiyip bitiren dertlerimizi birer iyilik belirtisi, birer mutluluk sanırlar.
YARASA, DİKEN, MARTI
Yarasayla diken, bir de martı birleşmişler, birlikte ticaret yapmaya kalkmışlar. Yarasa gitmiş, borç para bulmuş, ortaklarına getirmiş; dikenin kumaşları varmış, martı da bakır almış. Hepsini bir gemiye yüklemişler, yola çıkmışlar. Ama onlar tam denizin ortasındayken bir fırtına, bir fırtına; gemileri gıcır gıcır gıcırdayıp parçalanıvermiş, içinde ne varsa hepsi de denizin dibine gitmiş. Üç ortak canlarını zor kurtarmışlar. O gün bu gündür, martı hep deniz kıyısında, dolaşır, bakırının karaya vurmasını bekler; yarasa alacaklılarından korktuğu için ortalık kararmadan dışarı çıkamaz; diken de her geçeni yakalayıp: "Giysisi benim kumaşlardan olmasın!" diye bakar.
Bu masal herkesin hep kendi derdini düşündüğünü göstermek için söylenmiş.
YARASAYLA GELİNCİ KLER
Yarasanın biri yere düşmüş, bir gelincik gelmiş yakalamış. Yarasa başlamış yalvarmaya: "Bırak beni! n'olursun!" demiş. Gelincik: "Bırakamam," demiş, "kuşlara düşmanım ben, öyledir benim yaradılışım!" Bunun üzerine yarasa: "Ayol! ben kuş değilim ki! uçarım, ama ben sıçanım!" demiş, böylelikle de kurtulmuş. Gel zaman git zaman, bir gün gene bir gelinciğin eline düşmüş: "Kıyma bana, gelincik kardeş!" demiş. Gelincik: ' "Bırakamam," demiş, "hiç sevmem sıçanları, kökünüzü kurutacağım!" Bunun üzerine yarasa: "Ayol, ben sıçan mıyım? Bak, ben uçuyorum!" demiş, gene kurtulmuş. Böylece adını değiştirerek iki seferinde de işin içinden sıyrılmanın yolunu bulmuş.
Bir tek yol belleyip hep ondan gideyim derseniz doğru etmezsiniz, tehlikeden kurtulmak için insan zamana, duruma uyup ona göre söz söylemesini bilmelidir.
AĞAÇLAR KRAL İSTİYOR
Ağaçlar bir gün: "Bizim de bir kralımız olsun da bizi o yönetsin" demişler, önce zeytin ağacını seçmişler. Zeytin ağacı: '"Benim şerbet gibi yağımı tanrılar da sever, insanlar da sever, ben onu bırakacağım da ağaçları yönetmeye mi kalkacağım!" demiş. İncir ağacına dönmüşler. "Bari bize sen kral ol" demişler. İncir ağacı da istememiş: "Ben canım yemişimi bırakıp da ağaçları yönetmeye kalkar mıyım!" demiş. Ağaçlar böğürtlene dönmüşler: "Sen ister misin?" diye sormuşlar. Böğürtlen: "Beni gerçekten kral seçiyorsanız, hepiniz gelin, benim gölgeme sığının, yoksa dikenlerimden kıvılcımlar çıkarır, Lübnan'daki Süleyman ağaçlarına varıncaya dek hepinizi yakarım!" demiş.
ODUNCUYLA HERMES
Adamın biri ırmak boyunda odun keserken baltasını yitirmiş. Ne yapsın? Oturmuş, başlamış ağlamaya. Hermes tanrı adamcağızın durumuna acımış, ırmağa dalmış, bir altın balta çıkarmış: "Bu mu senin bal tan?" diye sormuş. Adamcağız: "Bu değil" deyince Hermes gene dalmış, bir gümüş balta çıkarmış. Oduncu: "Bu da değil," deyince Hermes sudan asıl baltayı çıkarmış. Adamcağız: "Hah! işte bu benim baltam!" demi iş, yüzü gülmüş. Hermes tanrı oduncuya, doğru söylediği için ödül olarak altın baltayla gümüş baltayı da bağışlamış. Adamcağız ev ine dönmüş, akşam arkadaşlarıyla buluşup başından geçeni onlara da anlatmış. İçlerinden biri onu kıskanmış. Ertesi günü ırmak boyuna gitmiş, baltasını kaldırdığı gibi suya atmış, sonra başlamış ağlamaya. Hermes hemen gelmiş: "Nedir senin' derdin?" diye sormuş. İşi' öğrenince suya dalıp bir altın balta çıkarmış: "Bu mu senin baltan?" diye sormuş. Oduncu pek sevinmiş: "Hah! bu işte" demiş, Ama Hermes tanrı onun bu utanmazlığına kızmış, altın baltayı vermedikten başka asıl baltasını da sudan çıkarmamış. .
Tanrılar namuslu adamları sever, yalancılardan hoşlanmazlar; bu masal onu gösteriyor.
YOLCUYLA AYI
İki arkadaş yolda gidiyorlarmış, önlerine birdenbire bir o ayı çıkmış. Biri hemen ağaca tırmanmış, dalların arasına saklanmış; öteki kendini yere atmış, ölü gibi öyle durmuş. Ayı burnunu uzatmış, adamın her yerini koklamış; ama adamcağız soluğunu bile tutmuş. Ayı ölüye dokunmaz derler, bu söz doğru olacak ki o ayı da yürümüş gitmiş. Hayvanın uzaklaştığını görünce, ağaçtaki adam da yere inmiş, ötekine: "Ayı senin kulağına bir şeyler söyledi, ne dedi?" diye sormuş. Arkadaşı: "Ne diyecek? Tehlikeyi görüverince seni bırakıp kaçan dostlarla sakın bir daha yola çıkma dedi" demiş.
Gerçek dost, dar zamanda belli olur; bu masal onun için söyletmiş.
YOLCULARLA KARGA
Birkaç kişi birlikte yola çıkmışlar, bir işe gidiyorlarmış; önlerine bir gözü kör bir karga çıkmış. Yolculardan biri: "Karga uğursuz hayvandır, dönelim geri" demiş; ötekiler de döneceklermiş ama biri: "Yahu," demiş, "bu karga bizim başımıza geleceği nereden bilir? Bilseydi, kendi başına geleceği bilirdi de böyle bir gözü kör olmazdı!"
Kendi işlerine bakıp düzeltemeyenler, başkalarının işine karışırsa böyle bir tuhaf olur.
YOLCULARLA BALTA
İki kişi birlikte yola çıkmışlar. Biri bir balta bulmuş. Arkadaşı: "Bir balta bulduk" demiş; bunun üzerine öteki: "Bir balta bulduk deme, sen bir balta buldun de" demiş. Gitmişler, gitmişler, arkalarından ayak sesleri duymuşlar. Dönüp bakmışlar, birde ne görsünler? Baltayı yitirenler mallarını istemeye
geliyor. Baltayı bulan: "İşimiz kötü" demiş. Bunun üzerine öteki: "Neden işimiz kötü diyorsun? Benim işim kötü de. Sen baltayı bulduğun zaman beni işin içine kattın mı ki şimdi katıyorsun" demiş.
Dostunun mutluluğundan payını alamayan kimse, yıkımından da yerinmez, bu masal onu gösteriyor.
YOLCULARLA ÇINAR AĞACI
Bir yaz günü öğle vakti iki yolcu yorulmuş, sıcaktan terlemişler, uzaktan bir çınar görünce sevinip hemen gitmişler, gölgesine serilmişler. Biraz sonra başlarını kaldırıp bakmışlar, birbirlerine: "Kısır bir ağaç, yemişi yok ki ! Ne işine yarıyor insanın" demişler. Bunun üzerine ağaç dile gelmiş: "Ne iyilik bilmez insanlarsınız siz! Benim altımda oturmuş serinliyor, yorgunluğunuzu gideriyorsunuz, bu iyiliğimi unutup bana kısır diyor, insanın bir işine yaramaz diyorsunuz" demiş.
insanlar arasında da öyleleri vardır: Bazılarının talihi o kadar kötüdür ki komşularına iyilik ederken bile bir işe yaradıklarına inandıramazlar.
YOLCULARLA ÇALILAR
Birkaç yolcu deniz boyundan giderken bir tepeye varmışlar. Bakmışlar, uzakta çalılar görmüşler: "Bir savaş gemisi olacak, şimdi gelir buraya yanaşır" diye beklemişler. Az sonra yel çıkmış, çalılar yolculardan yana eğilmiş: "Savaş gemisi değil, yük gemisi" demişler, gene beklemişler. Bakmışlar ki geminin yaklaştığı yok, kendileri ona doğru yürümüşler.
Çalı olduğunu görünce: "Biz ne alıklık etmişiz! Bir hiçe kanıp da beklemişiz" demişler.
Bazı insanlar da vardır, uzaktan bir şey sanıp korkarsınız: yanlarına vardınız mı hiçlikleri belli olur. Bu masal onlar için söylenmiş.
YOLCUYLA DOĞRU SÖZ
Yolcunun biri bir çölde giderken bir kadın görmüş. Bir- başına oturan, gözlerini yere eğmiş bir kadıncağız... Yolcu: "Kimsin sen?" diye sormuş. Kadın: "Doğru sözüm ben" demiş. "Ne diye kenti bıraktın da çölde oturuyorsun?" diye sorunca da: "Ne yapayım? Eskiden yalana az kişide rastlanırdı; şimdiyse ne denilse, ne işitsen işine yalan karışıyor" demiş.
Yalan, doğru sözden çok olunca, yaşamak insanlar için zorlaşır, acılaşır.
YOLCUYLA HERMES
Adamın biri uzun bir yola çıkacakmış, ne bulursa yarısını Hermes tanrıya adamış. Gitmiş, gitmiş, bademle hurma dolu bir torba bulmuş. İçinde para var sanarak sevinçle yerden almış, sallamış, açmış; para olmadığını görünce gene elinden atmamış: "Ne yapalım! Bu da kazançtır" diyerek bademleri de, hurmaları da yemiş, sonra bademlerin kabuklarını, hurmaların çekirdeklerini toplamış, bir dua taşı üzerine götürüp: "İşte adağımı yerine getiriyorum, Hermes tanrı, sana bulduğumun içinden de veriyorum, dışından da" demiş.
Bu masal, açgözlülükten tanrıları bile kandırmaya kalkan pinti için söylenmiş.
YOLCUYLA TALİH
Adamın biri uzun uzun yol gitmiş, yorulmuş, bitkin bir durumda bir kuyunun başına serili vermiş. Öyle kalsa kuyuya yuvarlanıverecekmiş, ama talih gelmiş uyandırmış: "Kalk be adam! Sen bu kuyuya düşseydin suçu kendi düşüncesizliğine bulmaz, bana bulurdun" demiş.
Çoğu kimseler, kendi suçlarıyla yıkıma uğradılar mı, suçu tanrılara bulur, talihten yakınırlar.
EŞEKLERİN ZEUS'TAN DİLEDİKLERİ
Bütün gün yük taşıyıp yorulmak eşeklerin canına tak demiş. Zeus tanrıya elçi gönderip alınyazılarının değiştirilmesini dilemişler. Zeus, o işin olamayacağını anlatmak için: "Siz işeyip işeyip sidiğinizden bir ırmak yaparsanız, o zaman kurtulursunuz" demiş. Eşekler sahi sanmışlar; onun için o gün bugündür nerede bir eşek sidiği görseler hepsi durur, işemeye başlarlar.
Bu masal, kimsenin alınyazısının değişmeyeceğini göstermek için söylenmiş.
EŞEĞİ DENEYEN ADAM
Adamın biri bir eşek alacakmış, pazara gitmiş, bir tane bulmuş, denemek için evine getirmiş. Öteki eşeklerin arasına götürüp yemliğin başına bırakmış. Eşek bütün eşekler arasında en tembelini, en oburunu bulup onun yanına gitmiş. Adamcağız hayvanın bir iş yapmadığını görünce başına yuları geçirmiş, gene pazara götürüp sahibine geri vermiş. Eşeğin sahibi: "Geri getiriyorsun, ama iyice denedin mi?" diye sorunca öteki: "Denemeye hacet kalmadı. Ne eşek olduğu seçtiği arkadaşından belli" demiş.
Biz de kimlerle düşüp kalkarsak, huyumuzu onların ki gibi bilirler.
YABAN EŞEĞİYLE EV EŞEĞİ
Yaban eşeğinin biri bakmış ki bir ev eşeği iyi bir yere bağlanmış, güneşlene güneşlene, rahat rahat otluyor, durumuna, semizi iğine imrenmiş: "Ne mutlu sana" demiş. Bir gün dc bakmış ki eşekçi, o eşeğe ağır bir yük yüklemiş, elindeki sopayla vura vura götürüyor; bunu görünce, "Hiç imrenilecek durum değilmiş senin durumun. Meğer senin o bol bol yiyip içmen, çektiğin sıkıntılara karşılıkmış" demiş.
Sıkıntı ve güçlükle karışık gelen mutluluğun imrenilecek yanı mı vardır'?
TUZ YÜKLÜ EŞEK
Tuz yüklü bir eşek çaydan geçiyormuş, ayağı kayıp suya yuvarlanmış. Tuz suda eriyivermiş. Eşek kalkıp da yükünün hafiflediğini görünce ayağının kaydığına pek sevinmiş. Bir gün de sahibi o eşeğe sünger yüklemiş. Eşek yükün suda hafi Hediğini öğrendi ya! Çaya varır varmaz ayağı kaymış gibi suya serili vermiş. Süngerler suyu içtikçe şişmiş, şişmiş, ağırlaşmış; o kadar ki eşek bir türlü kalkamamış, ölüp gitmiş.
İnsanların başına da yıkımların çoğu kendi düzenlerinden gelir.
EŞEKLE TANRI YONTUSU
Adamın biri eşeğine bir tanrı yontusu yüklemiş, pazara götürüyormuş. Yolda yontuyu kim gördüyse tanrıya saygısından yerlere kapanmış. Eşek kendine tapıyorlar sanmış, öyle bir kurum, öyle bir çalım gelmiş ki: "Yürümem ben artık" diye direnmiş. Eşekçi işi anlamış, sopasını hayvanın sırtına bir indirmiş: "Hep bitti de insanların eşeklere tapması mı kaldı" demiş.
Başkalarının üstünlükleriyle övünmeye kalkanların durumu böyle olur, herkesi kendilerine güldürürler.
ASLAN POSTU GİYMİŞ EŞEKLE TİLKİ
Eşeğin biri eline bir aslan postu geçirmiş, sırtına alıp öteki hayvanların arasında dolaşmış, hepsini korkutmuş. Bir tilki görmüş: "Şunu da bir korkutayım" demiş. Ama tilki önceden o eşeğin sesini duymuşmuş: "Ben de korkardım, korkardım ya, senin anırdığını işittim, kanmam artık" demiş. Eğitilip inceltilmemiş insanlar da öyledir. Giyimlerine kuşamlarına bakıp bir şey sanırsınız, ama bir türlü susamazlar; ağızlarını da bir açtılar mı ne oldukları ossaat anlaşılır.
ATIN DURUMUNA İMRENEN EŞEK
Eşek, atın durumuna bakıp imreniyormuş: "Bol bol yediriyorlar, tımar ediyorlar, bir şeyi esirgemiyorlar; benimse iyice bir karnı mı doyurduğum olmuyor. Sonra da her işi bana gördürüyor, etmedikleri eziyet i koymuyorlar" demiş. Gel zaman git zaman bir savaş açılmış, baştan aşağı demir kuşaklı bir yiğit ata binmiş, hayvanı savaşın ta ortasına sürmüş. Zavallı at aldığı yaralardan kurtulamamış, ölmüş. Eşek bunu görünce eski dediklerinden vazgeçmiş, ata acımış. Büyüklerle zenginlerin durumuna imrenmeyelim; başlarında dolaşan tehlikeleri, herkesin onları kıskandığını düşünelim de yoksulluktan yakınmayalım.
EŞEK, HOROZ, BİR DE ASLAN
Horozun biri bir gün çayırda bir eşeğin yanında çöpleniyormuş. Öteden bir aslanın eşeğin üzerine atılmaya hazırlandığını görünce avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış. Meğer aslan horozdan korkarmış, o sesi duyunca kaçmış oradan. Eşek, aslanın kendisinden korkup kaçtığını sanarak peşine düşmüş, kovalamaya başlamış. Gitmişler, gitmişler, horozun sesinin yetişemediği bir yere varmışlar: Orada aslan dönüp eşeği parçalayıvermiş. Zavallı eşek ölürken: "Benim babam asker değildi, dayım asker değildi, ben ne dedim de kalktım savaşa heves ettim" demiş.
Düşmanın kendini küçük göstermesine kanmayın, sizi pusuya düşürüp kolayca yenmek içindir: bu masal onu gösteriyor.
EŞEK, TİLKİ, BİR DE ASLAN
Bir eşekle bir tilki ahbap olmuşlar, birlikte ava gitmişler. Önlerine bir aslan çıkmış. Başlarında dolaşan tehlikeyi görünce tilki usulca aslanın yanına gitmiş: "Bana dokunma da eşeği getireyim ben sana" demiş. Aslan razı olmuş. Tilki
eşeği bir tuzağa doğru götürmüş, içine düşürmüş. Aslan bakmış ki eşek tuzaktan kurtulamayacak, önce tilkinin işini görmüş, sonra eşeğe gitmiş. '
Dostuna, ortağına tuzak kurmaya kalkan da çoğu zaman onunla birlikte kendine de eder.
EŞEKLE KURBAĞALAR
Odun yüklü bir eşek bir bataklıktan geçiyormuş. Ayağı kayıp düşmüş, bir türlü kalkamamış; başlamış yanıp yakınmaya. Onun inlemesini duyan kurbağalar: "Ayol, ya bizim gibi bütün ömrünü burada geçirseydin ne yapardın? Bak, daha yeni geldin, elbette seni buradan kurtaracaklar, gene de dayanamıyor, böyle yakınıyorsun" demişler.
Kadın yaradılışlı erkekler vardır, başkalarının kolayca katlandığı en küçük sıkıntıya dayanamaz, inim inim inlerler; bu masal onlar için söylenmiş.
EŞEKLE KATIR
Bir katırla bir eşeği yüklemişler, yo la çıkarmışlar. ikisinin taşıdığı da binmiş; eşeğe ne kadar yüklemişlerse katıra da o kadar yüklemişler. Eşek kızmış bu işe: "Katıra bana yedirdiklerinin iki katını yediriyorlar, bari yükü de iki kat vursalar" demiş. Gitmişler, gitmişler. eşekçi eşeğin pek yorulduğunu anlamış, yükünün bir parçasını alıp katırın sırtına koymuş . Daha gitmişler, eşeğin hiç gücü kalmamış. Bu kez eşekçi onun sırtında ne varsa he ps i n i alıp katıra yüklemiş. Katır başını kaldırıp eşeğe bakmış, demiş ki: "Şimdi söyle bakalım: Bana sana yedirdiklerinin iki katını yedirmeleri doğru değil miymiş?"
Kimseye verilen parayı çoğumsamadan önce başlangıçta ne yapıyor, ona değil; sonunda ne yapıyor, ona bakmalıyız.
EŞEKLE BAHÇIVAN
Bir bahçıvanın bir eşeği varmış. Çok çalışır, az yermiş; bu durumdan bezmiş, Zeus'a yalvarıp: "Beni şu bahçıvandan kurtar da başka bir efendi ver" demiş. Zeus eşeğin yakarısını kabul etmiş, bu kez de bir çömlekçiye sattırmış. Eşek gene hoşnut olmamış. Nasıl hoşnut olsun? Eskiden yalnızca zerzevat taşırken bu kez sırtına ağır ağır balçık torbaları yüklemişler, testi, çömlek yüklemişler, devirip kırmasın diye de yolda hiç rahat bırakmamışlar. Gene Zeus'a yalvarmış, başka bir efendi istemiş. Bu kez bir sepicinin eline düşmüş. Yeni efendisini hiç sevmemiş. Onun ne iş yaptığını gördükçe: "Ne dedim de ilk efendilerimden yakındım! Bir gün gelecek, bu herif benim derimi de tabaklayacak" dermiş.
Uşak, hizmetçi kısmı ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlarlar.
EŞEK, KARGA, BİR DE KURT
Sırtı yaralı bir eşek, çayırda otluyormuş. Gelmiş üzerine bir karga konmuş, başlamış yarasını gagalamaya. Eşek can acısından anırmış, yerinde duramaz olmuş, oradan oraya koşmuş. Biraz ötede oturan eşekçi bu durumu görünce kahkahayla gülmüş. Oradan bir kurt geçiyormuş: "Ne talihsiz başımız varmış bizim! Bizi gördüler mi, hemen arkamıza düşer, bizi öldürmek isterler; ama eşek yanlarına vardı mı gülümseyerek karşılarlar" demiş. Kötü kişilerin ne mal olduk- lan hemen belli olur, bu masal onun için söylenmiş.
EŞEKLE KÜÇÜK KÖPEK
Adamın birinin bir küçük köpeği, bir de eşeği varmış; hep köpeğiyle oynarmış. Yemeğini gidip çarşıda yese, köpeğini unutmaz, ona bir şey getirir, köpek kuyruğunu sallayarak yanına gelince önüne alıverirmiş. Eşek bu durumu kıskanmış: "Ben de yaparım" diyerek akşam efendisinin karşısına gitmiş, sıçrayıp oynamış, adamcağızın boynuna atılmaya kalkmış; ama ayağıyla vurup canını acıtmış. Efendisi kızmış, dövdüre dövdüre ahıra gönderip bağlatmış.
Her iş herkesin elinden gelmez, bu masal onu gösteriyor.
BİRLİKTE YOLA ÇIKAN EŞEKLE KÖPEK
Bir eşekle bir köpek birlikte yola çıkmışlar. Yerde bir mektup bulmuşlar. Eşek mektubu almış, açmış, köpek de dinlesin diye yüksek sesle okumaya başlamış. Mektupta hep çayır, arpa, yulaf, ol sözleri geçiyormuş. Köpek dinleye dinleye sıkılmış: "Hele birkaç satır aşağısını oku, dostum; bakalım et sözü, kemik sözü hiç geçmiyor mu?" demiş. Eşek mektubu baştan aşağı okumuş, köpeğin aradığını bulamamış. Bunun üzerine köpek: "Atıver o mektubu, dostum," demiş; "baksana, baştan aşağı anlamsız şeylerle dolu!"
EŞEKLE EŞEKÇİ
Eşeğin biri, sahibinin önü sıra giderken canı sıkılmış, doğru yolu bırakıp patikalara, bayırlara sapmış. Bir uçurum
başına gelmiş; yuvarlanacağı sırada eşekçi arkasından yetişmiş, kuyruğundan çekip döndürmek istemiş. Ama eşek inat etmiş. Eşekçi bakmış ki olmayacak, eşeği bırakmasa kendisi de onunla uçuruma yuvarlanacak, salıvermiş: "Ne halin varsa gör! yendin beni, yendin ama bilmiş ol, senin için hayırlı bir yeniş değil bu!" demiş. Bu masal inatçı için söylenmiş.
EŞEKLE AĞUSTOS BÖCEKLERİ
Eşeğin biri ağustos böceklerinin ötmesini duymuş, bayılmış onların sesine. "Siz ne yiyorsunuz da sesiniz böyle tatlı oluyor, cana can katıyor?" diye sormuş. Ağustos böcekleri: "Biz çiğle kamımızı doyururuz" demişler. Eşek: "Bari ben de çiğ yiyeyim, benim sesim de böyle güzel olsun!" diye çiğ yağmasını beklemiş, acından ölüp gitmiş. Yaradılışına uymayacak işlere kalkışan kimse, o istediğini yerine getirebilmek şöyle dursun, başına büyük büyük belalar açar.
ASLAN OLMAYA KALKAN EŞEK
Eşeğin biri aslan postuna bürünmüş, herkes onu bir aslan sanmış; hayvanlarda, insanlar da onu görünce kaçmışlar. Ama yel esmeye başlamış, eşeğin üzerindeki aslan postunu aldığı gibi yere atmış, eşek çıplak kalmış. Bu kez de korkanların hepsi onun üzerine yürüyüp sopayla, lopuzla canını çıkarmışlar. Yoksul musun, küçük müsün? zenginlere öykün- meye kalkma, kendini gülünç eder, başına bela getirirsin; bizim olmayan bir şeyi, ne kadar uğraşsak, gerçekten kendimize mal edemeyiz.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro