12
ASLAN, AYI, BİR DE TİLKİ
Bir aslanla bir ayı, bir ceylan yavrusu bulmuşlar, senindir, benimdir diye kavga ediyorlardı. Birbirlerine saldırıp öyle bir dövüştüler ki sonunda ikisinin de gücü kalmadı, yere yuvarlandılar. Oradan bir tilki geçiyordu; baktı ki ikisinin de kımıldanacak durumu yok, ceylan yavrusu da aralarında duruyor, hemen alıp ikisine de aldırmadan geçti gitti. Aslanla ayı bunu gördüler, gördüler, ama kalkamadılar ki! "Vay bizim başımıza gelenler! Demek bütün emeklerimiz tilki içinmiş" dediler.
O kadar terleyip eziyet çektikten sonra kazandığımızı bir de başkalarına kaptırırsak, üzülmez olur muyuz hiç? Bu masal işte onu gösteriyor.
ASLANLA KURBAĞA
Aslanın biri bir kurbağanın bağırmasını işitmiş, o sese göre hayvan da büyüktür sanarak arkasına dönmüş. Bir zaman beklemiş, sonra kurbağanın dereden çıktığını görünce yanına yaklaşmış, ayağıyla basıp ezivermiş: "Sen boyuna bakmayıp bir de böyle gürültü edersin ha!" demiş.
Bu masal, elinden söz söylemekten başka bir şey gelmeyen geveze için söylenmiş.
ASLANLA YUNUS BALIĞI
Aslanın biri deniz kıyısında geziyormuş, bakmış ki yunus balığı başını sudan çıkarıyor: Onu gördürme pek sevinmiş: "Biz birbirimizle dost olmalıyız, birleşmeliyiz: Sen denizlerdeki hayvanların kralısın, ben de karalardaki hayvanların kralıyım, birbirimize yabancı durmak yakışır mı?" demiş. Yunus balığı hemen kabul etmiş. Aslanın meğer çoktan beri bir yaban boğasıyla kavgası varmış, yunus balığını yardıma çağırmış. Yunus balığı sudan çıkmaya uğraşmış, ama bir türlü becerememiş. Aslan kızmış: "Biz seninle böyle mi sözleştik- ti? Sen sözünde durmuyorsun!" diye söylenince yunus balığı: "Bana ne suç buluyorsun? Suç doğada: Benim sudan çıkıp karada yürümeme bırakmıyor" demiş. Biz de bir kimseyle dost olacağız, onunla birleşeceğiz dedik mi, tehlike zamanında bize bir yardımı olabilir mi, olamaz mı, onu bir düşünmeliyiz.
Yazın sıcaktan bütün hayvanların ağızlarının kuruduğu günlerde, bir as]anla bir yaban domuzu bir pınar başına su içmeye gelmişler. Önce sen içeceksin, önce ben içeceğim diye başlamışlar çekişmeye, iş dövüşe binmiş. Hem de nasıl bir dövüş: ya biri ölecek, ya öteki. Nedense o sırada dönüp arkalarına bakmışlar; bir de ne görsünler? Akbabalar dizilmiş, biri ölsün de yiyelim diye bekliyorlar. Bunun üzerine kavgayı bırakıp: "Biz gene dost olalım, akbabaların, kargaların eline düşmekten iyidir!" demişler.
İyisi kavgadan, dövüşten vazgeçmektir; yoksa sonu iki yan için de kötü olur.
ASLANLA TAVŞAN
Aslanın biri uyuyan bir tavşan bulmuş, yiyecekmiş; o sırada oradan bir geyik geçmiş, aslan tavşanı bırakmış, geyiğin arkasına düşmüş. Tavşan gürültüden uyanmış, hemen kaçmış; aslan da geyiği ta uzaklara kadar kovalamış, bir türlü yetişip tutamamış. Gelmiş gene tavşanı yemeğe... Ama tavşanı koydunsa bul, durur mu hiç? Aslan: "Oh olsun bana! demiş, elimdeki av dururken onu bırakıp da umut peşinden koşmanın yeri miydi?"
İnsanlar da öyledir: Kazandıklarını beğenmez, ^uda kapılıp ellerindekinden avuçlarındakinden de olurlar.
ASLAN, KURT, TİLKİ
Aslan kocamış, hastalanmış, ininden çıkamaz olmuştu; bütün hayvanlar birer birer gelip efendilerinin hatırını sordular, ama tilki gözükmedi. Kurt, fırsat bu fırsattır diyerek, aslanın katında tilkiyi kötülemeye kalktı: "Sen bizim hepimizin efendimizken onun sana bile saygısı yok; olsaydı bir kez gelir, hatır sorardı" dedi. O sırada tilki de kapıdan gözüktü, kurdun dediklerini işitti. Aslan kızmıştı; tilkiyi görünce öyle bir kükredi ki yer gök titredi. Ama tilki kendini temize çıkarmanın yolunu buldu: "Evet, hepsi sana hatır sormaya gelmiş, gelmiş ama bir tanesi de seni iyileştirmeye çalışmış mı? Ben gelmedim; nasıl gelirim? Kapı kapı dolaşıyor, her hekimden bir ilaç soruyordum. En sonunda öğrendim ilacı, öyle geldim" dedi. "Neymiş ilacı?" diye sordular. Tilki: "Bir kurdu diri diri yüzüp postuna bürünmeliymiş, hekim öyle söylüyor" dedi. Aslan bunu duyar da durur mu? Kurdun derisini yüzdürüp postuna sarındı. Tilki gülerek: "Efendimize yavuzluk. ettirip de ne olacak? Asıl onu yumuşatmaya bakmalı" dedi.
Başkalarına tuzak kurmaya kalkan çoğu o tuzağa kendi düşer, bu masal onu gösteriyor.
ASLANLA İYİLİK BİLİR FARE
Aslanın biri uyuyormuş, bir fare gelip üzerinde dolaşmaya başlamış. Aslan uyanmış, fareyi yakalamış, yiyecekmiş, ama fare başlamış yalvarmaya: "Bırak beni; gün olur, benim de sana bir iyiliğim dokunur" demiş. Aslan gülmüş bu söze; gene de bırakmış fareyi. Gel zaman git zaman, o da farenin sayesinde canını kurtarmış. Bir gün avcıların kurduğu tuzağa düşmüş; gelmişler onu bir ağaca sımsıkı bağlamışlar. Fare aslanın inlemelerini duymuş, koşarak gelmiş, ipi kemirip aslanı kurtarmış. Bunun üzerine de: "Vaktiyle sen bana gülmüştün, benden bir iyilik beklemiyordun; ama gördün ya, fareler de iyilik bilir, onların da bir yardımı dokunur" demiş.
Feleğin günü gününe uymaz; bir de bakarsınız en güçlüler bile küçüklere gereksinim duyar; bu masal onun için söylenmiş.
ASLANLA YABAN EŞEĞİ
Aslanla yaban eşeği ava çıkmışlar. Aslan güçlüdür, tuttuğunu parçalıyormuş; yaban eşeği de hızlı koşar, gidip hayvanları çeviriyormuş. Akşam olunca aslan avlan üçe bölmüş: "Bir parçasını ben alacağım," demiş, "çünkü ben kıralım; ikinci parçayı da ben alacağım, çünkü birlikte avlandık; üçüncüsüne gelince, sen buradan hemen kalkıp gitmezsen o üçüncü parça senin başına bir bela getirir' demiş.
Bir işe girişirken kendi gücümüzü ölçmeli, bizden güçlülerle birlik olmaya kalkmamalıyız.
ASLANLA EŞEĞİN AVLANMASI
Aslanla eşek birlik olmuşlar, ava çıkmışlar. Bir mağaranın önüne gelmişler. İçerde yaban keçileri varmış. Aslan dışarıda pusu kurmuş, eşek de içeri girip keçilerin arasında başlamış sıçrayıp anırmaya. Keçiler korkup dışarı fırlamışlar, aslan da bir çoğunu yakalamış. En sonunda eşek de çıkmış: "Nasıl? yiğitçe savaşmadım mı? Hepsini de korkutup kaçırmadın mı?" diye kurum k^^ kurulmuş. Aslan: "Doğrusu ya! senin bir eşek olduğunu bilmesem ben bile korkacaktım!" demiş.
Bizi tanıyıp ne olduğumuzu bilenlerin yanında övünmeye, böbürlenmeye gelmez, kendimizle haklı olarak alay ettiririz.
Aslan, eşek, bir de tilki birlik olmuşlar, hep bir arada ava çıkmışlar. Birçok hayvan öldürüp hepsini de bir yere toplamışlar. Aslan eşeğe: "Senin aklın iyi erer, şunları bir pay et bakalım" demiş. Eşek üçe bölmüş. Eşek aklı bu! düşünür mü hiç? Parçaların üçü de birmiş. Aslana dönüp: "AI hangisini istersen" demiş. Aslan öfkelenip pençesini vurduğu gibi eşeği öldürmüş, yiyivermiş. Sonra tilkiye dönüp: "O beceremedi, sen pay ediver" demiş. Tilki ne var ne yoksa hepsini bir araya toplamış, kendine de bir iki lokma bir şey ayırmış. Böylesi aslanın hoşuna gitmiş, tilkiye: "Sen nereden öğrendin bunu?" diye sormuş. Tilki: "Nereden öğreneceğim? eşekten ibret aldım!" demiş.
Başkalarının başına gelen yıkım bizim de gözlerimizi açar, bu masal onun için söylenmiş.
ASLANLA PROMETHEUS, BİR DE FİL
Aslan Prometheus'tan yakınır dururmuş. "Evet, bütün hayvanların kalıplarını o yoğurmuş, bütün hayvanlara o can vermiş. Beni büyük yaratmış, güzel yaratmış. Dişlerim de sağlam, cırnaklarım da: Tuttuğumu koparır, parçalarım. Bütün hayvanlardan güçlüyüm. Orası öyle ama gene de horozun öttüğünü duydum mu, ödüm kopar. Ne vardı beni böyle korkak yapacak!" dermiş. Prometheus aslanın yakınmasını duymuş: "Bana ne suç buluyorsun? Ben seni elimden geldiği kadar bezedim, sana bütün üstünlükleri verdim. Korkmana gelince, senin ruhun zayıf da onun için korkuyorsun!" demiş. Aslan dayanamamış: "Bu böyle olmayacak! bari kendi-
mi öldüreyim de kurtulayım!" demiş. Yolda giderken file rastlamış. Esenleşmişler, hoşbeş etmek için durmuşlar. Aslan bakmış ki fil boyuna kulaklarını sallıyor, merak edip nedenini sormuş: "Ne oluyorsun böyle? kulağın rahat edemez mi senin?" demiş. O sırada başlarının ucunda ufacık bir sivrisinek dolaşıyormuş; fil onu göstererek: "Vızıldaya vızıldaya uçan şu küçücük hayvanı görüyor musun? Hep onun yüzünden. Kulağımın içine bir girerse benim öldüğüm gündür" demiş. Aslan buna bakmış da durumuna şükretmiş. İçinden: "Ben de kalkmış, canıma kıyacaktım. Meğer ben gene mutluyuyum. Sivrisinek nerde, horoz nerde! Bir horozdan kaç sivrisinek çıkarsa ben de filden o kadar daha güçlü, o kadar daha mutluymuşum!" demiş. Sivrisinek deyip de geçmeyin, fili bile korkutur.
ASLANLA BOĞA
Aslanın biri, koca bir boğayı öldürmeyi kurmuştu, ama bir türlü ele geçiremiyordu. Sonunda bir kurnazlık düşündü. "Ben bir koyun kestim, tanrılara adağım vardı. Gel de birlikte yiyelim!" diyerek boğayı çağırdı. Maksadı, boğa sofra başına uzanınca üzerine atılıp parçalamaktı. Boğa geldi. Bir de baktı ki ortada birçok leğenler var, koca koca kebap şişleri var, ama koyun moyun yok. Bunu görünce hiç sesini çıkarmadan gerisin geriye döndü. Aslan siteme başladı: "Ayol, niye gidiyorsun? Sana bir kötülük eden mi oldu? Nedensiz yere darılmak da sana vergi!" dedi. Boğa: "Benim kalkıp gitmem hiç de nedensiz değil. Hazırladığın araçlara baktım da anladım: Öylelerini koyun için değil, boğa için kullanırlar!" dedi.
Aklı başında kimseler, kötülerin oyununa kanmaz; bu masal onu gösteriyor.
KUDURMUŞ ASLANLA GEYİK
Aslanın biri kudurmuş. Ormanda bu durumu gören bir geyik: "Vay başımıza gelenler! Bu aslan daha kudurmadan önce çekilmez bir hayvandı, şimdi bize kim bilir neler edecek!" demiş.
Kötülük etmeye alışmış kimseler, bir de güçlendiler mi, yanlarına sokulmaya hiç gelmez.
SIÇANDAN KORKAN ASLANLA TİLKİ
Aslanın biri uyuyormuş, bir sıçan gelip üstünde bir aşağı, bir yukarı dolaşmış. Aslan uyanmış, dört yanına dönüp o küstahın kim olduğunu öğrenmek istemiş. Oradan bir tilki geçiyormuş; bu d^^u görünce aslanla: "Artık sen sıçandan da korkuyorsun ! Yakışır nu senin aslanlığına?" diye alay etmeye başlamış. Aslan: "Yok, ben sıçandan korkmadım; ama uyuyan aslanın üzerinde ^m cesaret edip dolaşıyor, merak ettim" demiş.
Aklı başında kimseler, en küçük şeylere bile aldırmazlık etmezler; bu masal onun için söylenmiş.
EŞKIYAYLA DUT AĞACI
Eşkıyanın biri yolda bir adam bulmuş, parasını malını soymak için öldürüvermiş; ama bakmış ki daha gelenler var, ölüyü kanlar içinde bırakıp kaçmış. Bu kez de önüne başka yolcular çıkmış: "Nedir o senin elin öyle?" diye sormuşlar. "Kara dut ağacına çıkmıştım da ..." demiş. O böyle anlatırken arkadan gelenler de yetişmiş, tutup bir dut ağacına saIIandırmışlar. Dut agacı: "Seni bana asmalarına sevindim dokusu, ölümüne benim de bir yardımım olsun: hem adam öldürürsün, hem de kanlı ellerini bana bulaştırmaya kalkarsın!" demiş.
Kimi insanlar vardır, iyidir, yumuşaktır; ama bir iftiraya uğradılar mı, öç almak için her kötülüğü kurarlar.
KURTLARLA KÖPEKLERİN SAVAŞI
Kurtlarla köpekler arasındaki kin bir gün almış yürümüş, iş savaşa binmiş. Köpekler bir Yunan köpeğini kendilerine komutan seçmişler. Ama komutan, kurtların zorlu tehditlerine aldırmıyor, bir türlü güçlerini ileri sürmüyormuş. Kurtlara: "Ben niçin işi oyalıyorum, bilir misiniz? demiş; bir işe girişmeden önce ilerisini gerisini iyice düşünmek gerektir de onun için. Siz kurtlar hepiniz bir soydansınız, hepiniz bir renktesiniz; ama bizim askerlerin hepsinin töreleri başka, hepsi de kendi ülkeleriyle övünürler. Hepimizin rengimiz bile bir değil: içimizde karası var, bozu var, ak! var... Birbirleriyle tam uzlaşamayan, her şeyde bir ayrılık çıkarak askerleri ben nasıl savaşa sürerim?"
Her orduda en gerekli şey dilek, düşünce birliğidir; üstünlüğü sağlayıp düşmanı yenecek olan ancak odur.
KURTLARLA KÖPEKLERİN BARIŞMASI
Kurtlar köpeklere demişler ki: "Sizin her şeyiniz bize benziyor, bizim kardeşimizsiniz, gene de bizimle uzlaşmıyorsunuz. Aramızda düşünce ayrılığımdan başka bir ayrılık mı var? Biz özgür yaşıyoruz; siz ise insanların eline düşmüşsünüz, onlardan dayak yiyor, boynunuza tasma takmalarına razı oluyor, davarlarına çobanlık ediyorsunuz; kendileri yemeğe
oturdular mı, size yalnızca kemikleri atıyorlar, siz ona da seviniyorsunuz. Dinleyin bizim sözümüzü: davarları bize verin, biz sizinle paylaşırız, hepimizin kamımız doymuş olur." Köpekler beğenmiş bu sözleri, kurt kardeşleriyle dost olmak istemişler. Ağılın kapılarını açmışlar. Kurtlar da içeri girince ilk işleri köpekleri parçalamak olmuş. Yurtlarına hainlik edenlerin göreceği nimet işte budur.
KURTLARLA KOYUNLAR
Kurtlar bir sürü koyuna göz dikmişler, ele geçirmek istiyorlarmış. Bakmışlar ki üstlerine saldırmak olmayacak, başlarında iri iri köpekler var, bir düzen kurmayı düşünmüşler. Koyunlara elçi gönderip: "Aramızdaki düşmanlık hep o köpeklerin yüzünden. Siz köpekleri bize verin, dost oluruz, bundan böyle bir koyunun kılına bile dokunmayız" demişler. Koyunlar kanmış bu sözlere; işin sonunun neye varacağını hiç düşünmeden köpekleri kurtlara vermişler; kurtlar da artık korkacak bir şey kalmadığı için sürünün üzerine atılmış, koyunları birer birer yemişler.
Birçok ülkede de böyle olur: Başlarına belayı hep aytaçlarının getirdiğine inanır, onları sustururlar; bunun için de arası çok geçmez, düşmanın eline düşerler.
KURTLARLA KOYUNLAR, BİR DE KOÇ
Kurtlar koyunlara elçi göndermiş, başlarındaki köpekleri kendilerine verirlerse aralarında bir daha bozulmayacak bir barış kurulacağını söylemişler. Koyun kısmı akılsız olur, peki demişler; ama bir koç kurtlara dönüp: "Sözünüze nasıl inanır da gelip sizinle yaşarım?" demiş, "başımızda köpek varken bile ben rahat rahat otlayamıyorum, köpek olmayınca neye varır benim durumum?"
Düşmanlarımızın dediklerine inanıp da bizi koruyanları, güvenliğimizi sağlayanları başımızdan kaldırmayalım, sonra durumumuz kötü olur.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro