11
SALYANGOZLAR
Bir çiftçinin bir oğlu varmış, salyangoz yemeği pek severmiş. Bir gün gene salyangoz toplamış, ızgaranın üzerine dizmiş, pişiriyormuş. Bir de bakmış ki salyangozlar cıyık cıyık bağırışıyor: "Vay alçak hayvanlar!" demiş, "eviniz tutuştu yanıyor, siz daha türkü çağırıyorsunuz!".
Yerinde olmayan her şey bir suç sayılır, bu masal onu gösteriyor.
KUĞUYLA KAZ
Varlıklı bir adamın bir kuğusuyla bir de kazı varmış; ikisini bir arada besliyormuş; ama birini eti için, birini de sesi için. Kaz beslenmiş, semirmiş, kesilecek vakti gelmiş. Bir gece onu kümesten çıkarıp kesmek istemişler. Gece vakti uşakların gözleri iyi seçmemiş, kaz yerine kuğuyu yakalamışlar. Kuğu kesileceğini anlayınca bir şarkı tutturmuş. Öyle derler, o kuş ölürken dünyaya bir şarkıyla veda edermiş. Sesinden tanımışlar, hayvancağız canını kurtarmış.
Bu masal da gösteriyor, müzik çoğu ölümü uzaklaştırır.
KUĞUYLA EFENDİSİ
Kuğular ölecekleri zaman tatlı tatlı ötermiş derler. Adamın biri bakmış ki pazarda bir kuğu satılıyor, o hayvanın güzel sesi olduğunu da duymuş ya! almış evine götürmüş. Bir gün arkadaşlarına bir şölen veriyormuş, kuğuyu getirtmiş, ötsün diye çok yalvarmış. Kuğu o hiç sesini çıkarmamış. Ama bir gece kümeste eceli geldiğini sanıp bir ağıta başlamış, yanık yanık ötmüş. Efendisi bunu duyunca gelmiş: "Meğer sen yalnızca öleceğin zaman ötermişsin! Bilseydim geçen gün sana o kadar yalvarmaz, boğazını kesiverirdim!" demiş.
İnsanlar da öyledir: Bazı işleri güzellikle yaptıramazsın, ille de zorlamak ister.
İKİ KÖPEK
Bir adamın iki köpeği varmış. Birini ava alıştırmış, ötekini de evine bekçi yapmış. Ava götürdüğü köpek bir şeyler yakalayınca efendisi alır eve getirir, öteki köpeğin önüne de bir parça atarmış. Ava giden köpek buna kızmış, kapı yoldaşına çıkışmış: "Hep ben yoruluyorum, zahmeti hep ben çekiyorum, sen evde rahat oturuyor, benim getirdiklerimi yiyorsun" demiş. Öteki köpek: "Bana ne çatıyorsun" demiş, "sen git de bizim efendiye söyle; beni böyle çalışmayıp hazır yemeye alıştıran o değil mi?"
Tembel çocuklan da ayıplamayın, suç hep analarında babalarındadır; çocuklarını boş oturmaya alıştırmasınlar.
AÇ KÖPEKLER
Bir sürü aç köpek bir ırmağın yanından geçerken bakmışlar, suya ıslansın diye bırakılmış deriler görmüşler. Uğraşmışlar uğraşmışlar, bir türlü yakalayamamışlar. "Biz de bütün suyu içeriz, ırmağı kuruttuktan sonra derileri rahat rahat alıp yeriz" demişler. İçmişler, içmişler, ama ırmak kurur mu? Karınları şişmiş, çatlayıp gebermişler.
Nice insanlar da vardır, bir şeye göz dikip türlü tehlikelere atılır, istediklerine eremeden ölür giderler.
KÖPEĞİN ISIRDIĞI ADAM
Adamın birini köpek ısırmış: "Aman birini bulsam da beni iyileştirse" diye dört yana koşmaya başlamış. Herifin biri eğlenmek mi istemiş nedir? "Yarandan akan kanı ekmekle sil, sonra ekmeği o köpeğe yedir" demiş. Adamcağız bu söze şaşmış: "Öyle bir şey yaptım mı, artık köpekler peşimi bırakmaz, hepsi gelip bir kere ısırmak ister" demiş.
İnsanların kötülüğüne aldırmaz da iyilik etmeye kalkarsanız, size bir kat daha kötülük etmelerine neden olursunuz.
ÇAĞRILI KÖPEK
Adamın biri eşine dostuna bir şölen veriyormuş; köpeği de kendi arkadaşlarından birini çağırmış: "Gel de birlikte yiyelim" demiş. Çağrılı köpek keyifli keyifli gelmiş, yemeklere bakmış, içinden: "Talihim varmış. Şölen dediğin böyle olur işte. Öyle bir yiyeceğim, öyle bir yiyeceğim ki yarın bütün gün karnım acıkmayacak" demiş. O içinden böyle hülyalar kurup dostuna güvenedursun, aşçı onun bir o yana, bir bu yana kuyruk sallamasından sinirlenmiş, bacağından tuttuğu gibi pencereden aşağı atmış. köpek bağıra bağıra evine dönerken yolda arkadaşlarına rastlamış. İçlerinden biri: "Nasıl? Yemekler iyi miydi" diye sorunca: "İçkiyi pek fazla kaçırmışım, o kadar sarhoştum ki, nereden çıktığımı bilmiyorum" demiş.
Başkasının malıyla cömertliğe kalkanlara güvenmemeli, bu masal onu söylüyor.
YABAN HAYVANLARIYLA DÖVÜŞEN KÖPEK
Köpeğin birini bir evde besleyip yırtıcı hayvanlara saldırmaya alıştırmışlar. Bir gün bakmış ki bir sürü aslanla kaplan getirmişler, hemen tasmasını boynundan atıp dışarı fırlamış. Onun öyle danalar gibi iri olduğunu gören başka köpekler: "Öyle ev bırakılır da kaçılır mı hiç?" diye sormuşlar. "Biliyorum, bana iyi bakıyorlar, her şeylerden yediriyorlar, ama boyuna da en güçlü hayvanlarla, aslanlarla, kaplanlarla dövüştürüyorlar" demiş. Bunun üzerine öteki köpekler aralarında: "Biz gene şükredelim! Gerçi yoksuluz, ama bizi ne ayıyla dövüştüren var, ne de aslanla" demişler.
Kamımız doyacak, ünümüz artacak diye kendimizi tehlikeye atmak doğru değildir, tehlikeden kaçınmalıyız.
KÖPEK, HOROZ, BİR DE TİLKİ
Bir köpekle bir horoz arkadaş olmuş, birlikte yola düzülmüşler. Gitmişler, gitmişler, sular kararınca horoz bir ağaca tünemiş, köpek de ağacın dibindeki kovuğa girmiş, kıvrılıp uyumuş. Ama horozun adetidir, daha ortalık ağarmadan başlamış ötmeye. Ötmesini öteden bir tilki duymuş, koşup gelmiş: "Aman ne tatlı sesin varmış senin! Hele gel de seni bir
bağrıma basayım" diye türlü diller dökmüş. Horoz: "Kapıcı ağacın dibinde yatıyor, sen onu uyandır, kapıyı açsın, ben de inerim" demiş. Tilki inanmış horozun sözüne; kapıcıyı bulup da bir konuşayım derken köpek uyanmış, üzerine atılıp paramparça etmiş.
Düşünceli kimseler, üzerlerine düşmanlarının saldıracağını gördüler mi, onları kandırır, daha güçlüsüne ısmarlarlar. Bu masal işte onun için söylenmiş.
KÖPEKLE DENİZ KABUĞU
Köpeğin biri yumurtaya pek dadanmış; bir gün bir deniz kabuğu görmüş, onu da yumurta sanıp ağzını açmış, hap diye yutuvermiş. Biraz sonra kamında bir ağırlık, bir ağrı duyunca anlamış işi: "Oh olsun bana" demiş, "gördüğüm her yuvarlak şeyi yumurta sanmanın sonu böyle olur işte."
Bir işe girişmeden düşünüp bakmayanlar, başlarına böyle bela getirirler, bu masal onu gösteriyor.
KÖPEKLE TAVŞAN
Av köpeğinin biri bir tavşan yakalamış, bir ısırır, bir ağzım burnunu yalarmış. Tavşan dayanamamış: "Ayol, ya ısırmayı, ya öpmeyi bırak da dostum musun, düşmanım mısın bir anlayayım" demiş.
Bu masal iki yüzlü adama uyar.
KÖPEKLE KASAP
Köpeğin biri bir kasap dükkânının önünden geçiyormuş; bakmış ki kasap bir işle uğraşıyor, içeriye daldığı gibi bir yürek çalmış, hemen fırlamış. Kasap dönüp de köpeğin kaçtığını görünce: "Sen o yüreği aldın ya, iyi bil, bundan böyle benim gözümden kaçamazsın, nereye gitsen kurtulamazsın, bir yürek aldın, ama benim yüreğimi de pekleştirdin" demiş.
İnsanın başına bir şey geldi mi, çoğu bir ders olur da gözünü açar, bu masal onun için söylenmiş.
UYUYAN KÖPEKLE KURT
Köpeğin biri bir çiftlikte uyuyormuş. Kurdun biri görüp üzerine çullanmış, yiyip yutacakmış, ama köpek uyanmış: "Kurt kardeş," demiş, "beni şimdi niçin yiyeceksin? Bak, ben bir deri bir kemiğim. Hele biraz bekle, bizim çiftlikte düğün olacak, yemeklerden bana da verecekler, semizleyeceğim. Beni o zaman yersen anlarım, dişinin kovuğunda kalmam." Köpek böyle deyince kurt da inanıvermiş, bırakmış gitmiş. Bir zaman geçmiş: "Artık düğün olmuş, köpek de semizlenmiştir" diyerek kalkmış gelmiş. Bakmış ki aşağıda değil, evin üst katında oturuyor. Eski konuştuklarını anımsatıp köpeği aşağıya çağırmış. Köpek bakmış bakmış: "Bu günlük git işine," demiş, "benden sana öğüt, bir daha benim çiftliğin önünde uyuduğumu görürsen düğün müğün bekleme, yemene bak".
Aklı başında olan kimseler bir tehlikeyi bir kez atlattılar mı, ona bir daha düşmezler; bu masal onun için söylenmiş.
ET TAŞIYAN KÖPEK
Köpeğin biri ağzına bir parça et almış, bir ırmaktan geçiyormuş. Suda yankısını görünce ağzında etle giden bir köpek daha var sanmış, kendi ağzındakini bırakıp ötekininkini kapmaya çalışmış. Ama ikisini de elden kaçırmış; biri zaten yokmuş, ötekini de su alıp götürmüş.
Aç gözlülüğün sonu işte böyle olur.
ÇINGIRAKLI KÖPEK
Köpeğin biri pek hainmiş, herkesi gidip gizlice ısırıverirmiş. Efendisi ne yapsın? Geldiğini duysunlar diye boynuna bir çıngırak asmış. Bu kez de köpek başlamış kurulmaya, çıngırağını sallayıp sallayıp övünürmüş. Yaşlı bir kancık varmış, onun o durumunu görünce: "Nedir o senin çalımın?" demiş. "Sana o çıngırağı güzelliğin için, yiğitliğin için mi taktılar sanıyorsun? Kötülüğünü bildirmek için taktılar".
Ben şöyleyim, ben böyleyim diye atıp duranların çalımı, çoğu içlerinin kötülüğünü gösterir.
ASLAN KOVALAY AN KÖPEKLE TİLKİ
Av köpeğinin biri bir aslan görmüş, onun da peşine düşmüş. Aslan dönüp bir kükreyiştir kükremiş, köpeğin korkudan az kalsın ödü patlıyonl1uş; hemen kaçmış oralardan. Yolda onu bir tilki görmüş: "A zavallıcığım," demiş, "sen aslan avına çıkayım diyorsun, ama daha aslanın kükremesine dayanamıyorsun". Bazı insanlar vardır, kendilerini pek beğenir,
övünür, kendilerinden çok daha güçlüleri yenmeye kalkarlar, bir de onların kımıldandığını gördüler mi, bakarsınız hemen gerisin geriye dönerler, bu masalı işte öylelerine anlatmalı.
ASLANLA SİVRİSİNEK
Sivrisineğin biri aslanın yanına gitmiş, demiş ki: "Senden korkum yok benim, sen benden güçlü değilsin. Daha güçlüyüm diyorsan, göster bakayım kendini, elinden ne gelirmiş, bir görelim. Cırnaklarınla tırmalar, dişlerinle ısırırsın... O da bir şey mi? O kadarını kocalarıyla dövüşen kadınlar da beceriyor. Ben senden daha güçlüyüm; istersen senin de dövüşe de hazırım." Bunu söyler söylemez borusunu öttüre öt- türe atılmış aslanın üzerine, zavallı hayvanın burnunun ucunu tüysüz bulup başlamış ısırmaya. Aslan debelenmiş, debelenmiş, ama kendi kendini parçalamaktan başka bir şey gelmemiş ki elinden. Sonunda pes demiş. Sivrisinek aslanı yenince gene borusunu öttürmüş, bir zafer türküsü tutturmuş, kurula kurula uçup gitmiş. Uçmuş, uçmuş bir örümcek ağına takılmış. Kurtulamayacağını, örümceğin kendisini yiyeceğini anlayınca başlamış inlemeye: "Ben ki koca koca aslanlara meydan okudum, onlarla boy ölçüştüm; böyle bayağı bir hayvana, bir örümcek parçasına ezilmem reva mıydı benim?" demiş.
SİVRİSİNEKLE BOĞA
Sivrisineğin biri gitmiş, bir boğanın boynuzuna konmuş. Epeyce oturmuş, gideceği sırada eğilip boğaya sormuş: "Gideyim mi artık? Yoruldun mu?" Boğa başını kaldırıp "Ayol, ben senin geldiğini duymadım ki gittiğini duyayım" demiş.
Bazı insanlarda vardır, ha olmuşlar, ha olmamışlar, kimseye ne bir iyilikleri dokunur, ne de bir zararları; bu masal işte onlar için söylenmiş.
TAVŞANLARLA TİLKİLER
Tavşanlar bir gün kartallara savaş açmışlar, tilkileri de yardıma çağınmışlar. Tilkiler: "Yardıma gelirdik, gelirdik ama biz sizi de tanırız, kimlerle savaşıyorsunuz, onu da biliriz" demişler.
Kendinden büyükle savaşa kalkışan artık kurtuluş beklemesin, bu masal onu gösteriyor. ■
TAVŞANLARLA KURBAĞALAR
Tavşanlar bir gün toplanmışlar, durumlarından yanıp yakınıyorlarmış. Yakınırlar a! Kolay mı tavşan olmak? insanından kork, köpeğinden kork, kartalından kork, kısacası her türlüsünden kork... Öyle yılgı içinde, yarın ne olacağını bilmeden yaşamaktansa bir kez ölüp gitmek daha iyi değil mi? Kararlarını vermişler: "Kendimizi suya atalım da boğulalım, kurtulalım" diyerek dere boyuna doğru koşmuşlar. Kurbağalar da dere boyuna dizilmişler, güneşleniyorlarmış, tavşanların geldiğini duyunca ürküp hemen suya dalmışlar. Tavşanların içinden bir akıllısı: "Hele durun, arkadaşlar, kıymayın canınıza: gördünüz ya, bu dünyada bizden korkağı varmış" demiş.
İnsan kendinden güçlüsüne bakıp da dövüneceğine kendinden güçsüzüne bakıp avunsun, daha iyidir; bu masal onu gösteriyor.
TAVŞANLA TİLKİ
Tavşanın biri tilkiyi gömüş, "Tilki kardeş, senin için işini bilir, kazancı yolundadır diyorlar, doğru mu" diye sormuş. Tilki, "Kuşkun varsa bir yol benim yuvaya uğra, sana bir yemek yedireyim de göstereyim" demiş. Tavşan: "Konduk gene" diyerek tilkinin peşine düşmüş. İçeride bir de ne baksın, yiyecek bir şey yok, dişe, dokunur bir kendisi var. Aklı başına gelmiş, ama iş işten geçtikten soma neye yarar? "Anlaşıldı tilki kardeş: cezasını çekeceğim, ama anladım. Sana işini bilir demeleri meğer kazancının çokluğundan değil, kurnazlığındanmış" demiş.
Herkes için ne dendiğini merak edip de öğrenmeye kalkışanların başına işte böyle büyük belalar gelir.
MARTIYLA ÇAYLAK
Martının biri bir balık yutmuş, ama boğazı dar gelmiş, patlayıvermiş. Ölmüş martı, ölmüş de leşi deniz kıyısına serilmiş. Oradan bir çaylak geçiyormuş, bu durumu görünce: "Oh olsun. Sen bir kuşsun, ne diye kalkıp da yiyeceğini denizlerde ararsın?" demiş. İnsanlar için de öyledir: Asıl işlerini bırakıp da başka bir iş tuttular mı, cezasını çekerler.
DİŞİ ASLANLA TİLKİ
Tilkinin biri bir dişi aslan görmüş: "Her seferinde doğura doğura bir tanecik doğuruyorsun" diye alay etmiş. Aslan dönmüş: "Doğru söyledin birtanecik doğururum; ama bir aslan doğururum" demiş. ,
Bir şeyin değerini ölçmek için azlığına çokluğuna bakmamalı; neye yarıyor, ona bakmalı.
ASLANIN KRALLIĞI
Aslanın biri hayvanlara kral olmuş. Öfke nedir, yavuzluk nedir bilmezmiş; iyi huylu, hep hak, adalet düşünür, insan gibi bir aslanmış. Bütün hayvanları toplamış, kurda kuzuyla, parsa dağ keçisiyle, kaplana ceylanla, köpeğe tavşanla helalleşmelerini, bir daha o zavallıların kalbini kılmamalarını tembih etmiş. Korkak tavşan: "Ben işte hep bugünü görmek istiyordum, artık güçlüler de güçsüzlerden korkmayı öğrenecek" demiş.
Bir devlere adalet olur da yargıçlar hakka uyarsa, büyükler gibi küçükler de rahat yaşar.
KOCAMIŞ ASLANLA TİLKİ
Aslanın biri kocamış, azığını pençesinden çıkaramayacağını anlayıp karnını kurnazlıkla doyurmanın yolunu aramış. Birine gitmiş, yalandan bir hastalık çıkarıp yatmış. Adettir, hastaları yoklamaya giderler, onun da hatırını sormaya gelenler olmuş. Gelenleri birer birer yakalayıp göçürmüş. Böyle niceleri yenip yutulduktan sonra bir gün tilki de inin önüne kadar gelmiş, aslanın ne durumda olduğunu sormuş. Aslan: "Soma, tilki kardeş, çok kötüyüm. Sen neden içeri girmiyorsun, hele buyur da bir konuşalım" demiş. Tilki bakmış, bakmış:
"Girerdim ya, ayak izleri hep içeri doğru, dışarı doğru olanını hiç göremiyorum" demiş.
Düşünceli insanlar da belirtilere bakıp tehlikeyi anlar, böylece canlarını kurtarırlar.
ASLANLA ÇİFTÇİ
Aslanın biri bir gün bir çiftçinin ağılına girmiş. Çiftçi: "Hah! düştün tuzağa" diyerek ağılın kapısını kapatmış, aslan içeride kalmış. Aslan kükremiş, kükremiş, ama kapıyı açan olmamış; o da ne yapsın? Birer birer koyunları parçalayıp yemiş. Sıra gelmiş öküzlere... Çiftçi kendi canından korkup gitmiş, kapıyı açmış. Aslan gittikten sonra çiftçinin ağlayıp sızladığını gören karısı: "Ya ne bekliyordun? Oh olsun sana. Sen o hayvanın adından titremen gerekirken kalktın, ağıla kapatmak istedin" demiş.
Kendinden güçlüsüne meydan okuyan insan da çeker o deliliğinin cezasını.
ASLANLA ÇOBAN
Aslanın biri bir çobanın kızına âşık olmuş, gitmiş kızı babasından istemiş. Zavallı çoban ne yapsın? Öyle yaman bir hayvana kızını verse olmaz, vermem dese olmaz. Çok korkmuş, ama sonunda bir yolunu bulmuş. Aslana demiş ki: "Yiğidim! Ben kızımı sana vermeyeceğim de kime vereceğim? Ama bir koşulum var: Benim kızım senin cırnaklarından da, dişlerinden de korkuyor; sen git, dişlerini çektir, cırnaklarını kestir, ondan sonra gel; al gelini." Aslan kanmış; âşıklık bu, neye katlanmaz ki! Dişlerini çektirip cırnaklarını kestirmiş, gelmiş çobanın kapısına. Artık çoban korkar mı ondan? Sopasını kaptığı gibi kapı dışarı etmiş.
Başkalarının sözüne kanıp da üstünlüklerini kolayca elden çıkaranlar, bir daha kimseyi korkutamaz, kendilerinden yılmış olanlara bile yenilirler.
ASLAN, TİLKİ, BİR DE GEYİK
Aslan hastalanmış, bir mağaraya girip yatmış. Tilkiyi pek severmiş, onu da yanına çağırıp ahbaplık etmiş. Demiş ki: "Sen benim gene iyileşip yaşamamı istiyor musun? Ormanda oturan koca geyik yok mu, gidip dil döker, kandırırsın onu. Ben onun ciğerleriyle yüreğini yemek istiyorum, canım pek çekiyor." Aslan böyle deyince tilki hemen gitmiş, ormanda sıçrayıp oynayan geyiği bulmuş. Tatlı tatlı sözlerle yanına varmış, esenlemiş, demiş ki: "Sana bir müjdem var. Bilirsin, bizim kralımız aslan benim komşumdur; şimdi çok hasta, kurtulmaktan da umudunu kesti. Kendinden sonra krallığı kime bırakacak onu düşünüyor. Yaban domuzunu akılsızdır diye, ayıyı kabadır diye, parsı acımasızdır diye, kaplanı da övünür durur diye istemiyor. Krallığa geyik geçmeli, boyu uzundur, uzun yıllar yaşar, boynuzundan yılanlar bile korkar dedi. Sözü uzatmayalım, krallığı sana bırakacak, verdi kararını. Müjdeme ne vereceksin bakalım? Çabuk söyle, ben burada öyle duramam, neredeyse çağırtır beni. Her işinde ille bana danışacak, benden geçemiyor. Yaşlıyım ben, bu dünyada çok şeyler gördüm, çok şeyler duydum; beni dinlersen sen de gel benimle, öleceği sırada yanında bulun." Tilki böyle söyleyince geyik inanıverdi. Dünyada kendini beğenmeyen mi vardır? Kendini beğenen de çabucak kanıverir. Geyik de başına gelecekleri düşünmeden tilkinin peşine takılıp mağaraya gitti.
Aslan kapıda bekliyormuş; hemen geyiğin üzerine atıldı, ama bir yandan yaşlılık, bir yandan da hastalık, yakalayamadı, biraz kulaklarını kanattı, işte o kadar. Geyik koşa koşa gene ormana kaçtı, saklandı. Tilki emeği boşa gitti diye çok üzüldü, ön ayaklarını birbirine vurup: "Tuh! Gördün mü başımıza gelenleri?" dedi. Aslanın da kükremesi yürekler acısıydı. Kolay mı? Hem açlık, hem de eski gücüne hasret, zavallıcık kükremesin de ne yapsın? Gene tilkiye yalvardı: "Kuzum tilki, canım tilki. Ne olursa senden olur, gene bir yolunu bul da getir bana şu geyiği" dedi. Tilki: "Ben artık ne yapayım? Kolay mı onu yeniden kandırmak? Ama senin hatırını kırmak da olmaz, varayım bir deneyeyim" dedi. Bir tazı gibi geyiğin izlerini koklaya koklaya yola düştü, türlü düzenler kurdu: "Buradan yaralı bir geyik geçti, görmediniz mi?" diye çobanlara sordu. çobanlar geyiğin ormanda saklandığı deliği gösterdiler. Tilki baktı ki geyik oturmuş dinleniyor, hiç sıkılmadan karşısına geçti. Geyiğin tüyleri diken diken olmuştu: "Seni alçak seni," dedi, "bir daha kanar mıyım ben senin sözlerine? Hele yaklaş yanıma, geberdiğin gündür. Sen git de tilkiliğini başkalarına göster, o krallık masallarını başkalarına anlat." Tilki yılmadı bu sözlerden: "Senin bu kadar korkak, bu kadar tabansız olduğunu bilmezdim doğrusu," dedi. "Bir de kalkmış bizden, senin iyiliğine çalışan dostlarından kuşku duyuyorsun! Aslan senin kulağını tuttuysa sana diyecekleri vardı da onun için tuttu. Ne yapsın? Ölecek zavallı! Krallığın gizlerini de öyle ulu orta söyleyemez ya! Sense bir hasta kulağını tırmaladı diye ürküverdin, o kadarcık acıya dayanamadın. Aslanın çok canı sıkıldı; o şimdi senden daha öfkeli. Yerime öylelerini bırakmam, kurdu kral atarım diyor. Gördün mü bize ettiğini? Kurt kral olunca ne yaparız biz? Kim dayanır onun kahrına! Sen gene gel benimle, kuzu gibi uslu dur. Bütün şu yaprakların, pınarların önünde ant içerek söylüyorum, aslanın korkulacak d^^mu kalmadı artık. Bana gelince, bilirsin, ben hep senin iyiliğini isterim." Böyle söyleye söyleye geyiği gene kandırdı, mağaraya götürdü. Aslan bir temiz karnını doyurdu, geyiğin ciğerlerini, kemiklerini, iliklerini yedi yuttu. Tilki orada durmuş bakıyordu. Yüreğin düştüğünü görünce yavaşça kaptı, belli etmeden yiyiverdi. Aslan, kalan etlerin arasında yüreği aradı, aradı bulamadı. Tilki, ne olur ne olmaz diye biraz öteye çekilip: "Ne arayıp duruyorsun! Öyle hayvanın yüreği mi olur? Yüreği olsa kalkıp da kendi ayağıyla aslanın inine gelir miydi?" dedi.
Bazı insanlar da vardır, koltuklarını kabartacak bir şey duydular mı, tehlikeyi görmez olurlar: bu masal onlar için söylenmiş.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro