Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Aile: Marvelismarvel | One Shot

Aynı Adultery'e yaptığım gibi, Aile kurgusuna yapacağım One Shot bölümüne hoş geldiniz. Kurguyu geçen sabah okudum ve gerçekten çok hoşuma gitti. Bende, kısa olduğu için, yazara bir teşekkür göstergesi olarak bu hikayesini yorumlayarak yeniden yazdım ve ta ilk bölümden, son bölüme kadar kendi yorumumu ve anlatımımı katarak baştan yarattım.

Umarım beğenirsiniz 

----------------

"Peter, oğlum buraya gel!" 

Annesinin bu sesini duyan küçük çocuk, annesi olan Crystal'ın yanına koştu. Çocuğun arkasından hemen Bucky yemek yenecek salonun kapısından içeri girdi. Peter'ın koşarken az daha vazolardan birini kıracak olması, Tony'i endişelendirdi.

"Vazolara dikkat edin! Bunların hepsi antika!"

Beş yaşında olan Peter, yaşıtlarına göre daha zeki bir çocuktu. Hemen yaptığı yanlışın farkına varıp Tony'nin bacağına sarıldı, "Özür dilerim Tony amca." O kadar şirin bir tonda konuşuyordu ki, Tony'nin affedememe gibi bir şansı yoktu.

Onu her daim şirin bulan Tony, çocuğu belinden tutarak bacağından alıp kucağında tutmaya başladı. Çocuğa baktı, "Gıcıklığım sana değil Pete, benim asıl gıcıklığım babana." Bucky ise cevap olarak gözlerini devirip, eşliğinde orta parmağını kaldırdı.

Peter'ın annesi olan Crystal ve Steve, Bucky'i dürttüler hemen. Crystal, "Oğlumuz varken ne yapıyorsun?!" derken, Steve klasik olan lafını söyledi. "Hareketlerine dikkat et Bucky." 

Peter'da bir eliyle düşmemek için Tony'nin omzuna tutunmuşken, diğer eliyle işaret parmağını salladı. "Evet baba çok ayıp." O sırada aniden Natasha'nın sesi duyuldu, ardından mutfak kapısı açıldı ve biri hızla koşarak mutfağı terk etti.

Mutfak kapısından kafasını uzatan Natasha, "Clint Barton! Daha kaç defa söyleyeceğim şu yemekleri sofraya konmadan önce yeme diye!" Natasha bunu diyene kadar Clint çoktan müstakil evin avluya açılan kapısına gelmişti ki, kaçmak için kapıyı açmasıyla karşısında gördüğü adam ve kız yüzünden durmak zorunda kaldı. 

"Oooo Clint! Elinde yemek mi var?!" Clint'in elindeki yemeği kapmak için elini savurdu adam fakat Clint vermedi. "Olmaz Ahmet, yemeğimi senle paylaşmam. Çünkü paylaşınca iki taraf da kazanır. Senle paylaşınca kimse kazanmıyor hepsini sen yiyorsun."

Clint bu sefer salona doğru koştu fakat Natasha'yı görünce hızı kesti ve iki elini kaldırdı. "Özür dilerim." Gözü Natasha'nın çatık kaşlarına dalıp gitmişken, Ahmet arkasından sessizce yaklaşıp adamın elindeki yemeği alıp tek lokmada ağzına attı.

Elindeki yemeği alınan Clint, büyük bir şokla arkasını dönerken, iki yanağı da balon gibi şişmiş Ahmet'e baktı. "Bunun bedelini ödeyeceksin." Yemeğini almış olan adamın ona olan tek yanıtı ise, pis bir sırıtış oldu.

----------

"Steve amca, Sharon teyze ile ne zaman evleneceksin? Tony amca, peki sen Pepper teyze ile ne zaman evleneceksin?"

Odadaki herkes yemeği bir saniyeliğine olsa da kesti, Steve ise o sırada kola içtiği için önündeki beyaz örtüye fışkırttı ağzındaki kolayı. Tony ise ağzındaki lokmayı çiğnemeyi keserek, "Bu fikirleri aklına kim sokuyor küçük örümcek?" dedi. 

Yemek masasında tabağı en dolu olan kişilik olan Ahmet verdi cevabını. "Ya Crystal ya da Helen. Başka kim olacak ki?" Herkesin bakışları Crystal'a dönerken. Peter bir soruyla daha dikkatleri üstüne topladı. "Peki sen Ahmet amca?" Bu sefer herkes Ahmet'e döndü. 

Yavaşça lokmasını yutkunan Ahmet, yanında oturan yeşil gözlü kumral kıza baktı. "Wanda ile evlenmeyeceğim bana bakmayın. Evlilik aşkı öldürür, daha alevli doğması için. Ben ölen aşkı canlandıramam." Yemeğin ardından içmek için elini içi kola dolu bardağına attı. Damlalarını yudumlarken, "Fakat Winterystal bunu başarmış sanırım." 

Crystal, tek kaşını kaldırarak Ahmet'e baktı. "Sana bu ship ismini kim verdi Ahmet? Sen bu isimleri oturup düşünmezsin. Bunu düşünecek tek kişi..." Ahmet'de onunla beraber aynı ismi söyledi.

"Helen..."

Steve ve Tony, Peter'ın sorularının unutulduğunu görünce sevindiler. Fakat bu sevinçleri Natasha konuyu tekrardan ortaya atınca söndü. "Peter'ın sorusuna cevap vermediniz beyler." Çocuğunun sorusunu hatırlayan Crystal, aynı soruyu bir daha onlara yönlendirdi.

"Çocuk haklı. Kaç yaşınıza geldiniz hala evlendiğiniz yok. Ne zaman evleneceksiniz?" 

Mavi gözler dönüp dururken bu sorunun cevabını arıyordu. Tony'nin ise cevabı dünden hazırdı. "Canımız ne zaman isterse Crystie."

Tabağı bitmiş olan Ahmet, ellerini ovuşturdu. "Sen Crystie deyince aklıma turta geldi. Gelmeden önce Helen, Wanda'ya turta vermiş olmalıydı. Nerede o?" Ahmet'in gözleri turtayı ararken, Bucky elini Crystal'ın elinin üstüne koydu.

"Onlara bakma sen cevherim. Evlenmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu bilmiyorlar. Sana ve Peter'a, bir aileye sahibim. Onlar bunu anlamaz." Steve, eliyle boğazını okşayıp düşünüyormuş gibi yaparken, Tony kusma rolü yaptı.

---------------------

Yemekten sonra, gitme vakti gelmişti. Bucky, ailesiyle beraber arabasına binip yola koyulmuştu bile. Aracın içinde, Crystal oğlunu kucağına almış, yan koltukta gidiyordu. Bucky ise gözlerini yoldan ayırmadan araba sürüyordu. 

Vites değiştirirken, Crytsal, vitesin üzerindeki elin üstüne elini koydu. "Seni seviyorum Bucky." Bucky'de gözünü yoldan ayırdı ve Crystal'a baktı. "Bende seni sevi..." Adamın sözü, karısının çığlığı ile bölündü.

"Bucky!" 

Sola kafasını çeviren adam, kırmızı ışıkta ortasına atladığı dört yolun solundan araba geldiğini görünce, kaçmak için gaza abandı ama araba, onların arabasının arka kısmına ufak da olsa vurdu. 

Arabanın arka kısmına aldığı darbe, arabanın dönmesine, ardından havalanıp takla atmasına sebep oldu.

Takla atan arabadan, Crystal oğlu ile beraber camdan fırladı. Kucağında oğlu olduğu için sırt üstü düşmüştü kadın. Sırtına cam kırıkları batmışken, kan içinde kalmış yüzü etrafa baktı. Eli telefona gitti. Rehberde gördüğü ilk isme tıkladı. Telefon açıldığında, "...Ter, size... Emanet..." dedi ve gözleri yavaşça kapandı.

Bucky ise metal kolu arabanın ön kısmından dışarı çıkmış şekilde hareket etmeden yatıyordu. 

-----------------

Ahmet, gözü onlara çarpan adamı hastane koridorlarında ararken, omzunda Wanda'nın soğuk elini hissetmesiyle bakışlarını kıza çevirdi. Onun ne diyeceğini bildiği için hemen yanıtladı. "O adamı bulmam lazım. O çocuğun intihar etmesini engelleyemedim. Bari bunu durdurabileyim." 

Wanda adamın kirli sakallarında elini gezdirirken, nemlenmiş gözleriyle Ahmet'e vazgeçmesiyle alakalı bir bakış attı. "Kırmızı ışıkta geçenler onlardı Ahmet. Adalet bizim yanımızda değil."

Steve, herkesin bekliyor olduğu dar hastane koridoruna açılan kapıdan çıktı. "Gittler," demesiyle herkes bakışlarını başka bir yere çevirdi. Aniden yükselen çığlığı duyduklarına bakışlarını koridorun diğer kısmına çevirdiler. Kırmızı başlığı olan bir kız onlara doğru koşuyordu. 

Yanlarına varır varmaz Tony'e baktı, Steve'e baktı. Gözlerindeki bakışları gördükten sonra, doğru olduğunu bilse de, Ahmet'e baktı. Helen'in konuşamayacağını anladı ve Ahmet onun diyeceği şeyi söyledi. "Evet...Gittiler."

Natasha, Clint'in omzuna kafasını gömüp ağlarken, Steve bir daha konuştu. "Peter bize emanet, ve ona olanlar hiç hoşunuza gitmeyecek."

------------

Peter, salonun ortasında dururken, hiç tanımadığı bir evin içinde, tanımadığı insanlardan oluşmuş bir çemberin ortasında olmaktan hiç hoşnut olmadı. Sürekli çevresine bakınıyor, nerede olduğunu çözmeye çalışıyor, bu insanların kim olduğunu, kendisinin kim olduğunu.

Gözünün takıldığı şey ise masanın üzerindeki fotoğraf olmuştu. Minik ayaklarıyla attığı adımlarını masaya yönlendirdi ve dibine kadar gelmeyi başardı. Masanın dibine varınca parmak uçlarında durarak yukarıya uzandı ve fotoğrafı aldı. 

Herkes Peter'ın ne diyeceğini, ne yapacağını beklerken, çocuk fotoğrafa baktı. İki adam vardı, bir de kendisi. Çocuğun iki yanında duruyor, omuzlarından tutuyorlardı. Gözleri fotoğrafta olan çocuk, bakışlarını Tony ve Steve'e çevirerek herkesi afallatacak bir soru sordu.

 "Siz benim babalarım mısınız?"

Odadaki herkes buna karşı çıkacaktı ki, Tony ani bir fikirle "Evet," dedi.

--------------

Steve, Peter'ı uyuttuktan sonra herkes salona geldi ve konuşma başladı. Lafa ilk giren Natasha olmuştu. "Bunu nasıl dersin Tony? Ona nasıl yalan söyleyebilirsin." Natasha lafını bitirene kadar yerdeki döşemeye bakan Tony, kadının lafı bitince kafasını ona çevirdi. "Ailen öldü diyemezdik Nat. Bu beş yaşındaki çocuğa söylenecek bir şey değil."

O sırada Ahmet, kafasını Wanda'nın bacağına koymuş bir şekilde kanapede uzandığı sırada lafı böldü. "Belki de söylemeliyiz. Sonra da intikam yemini edip Batman olabilir. Gerçi parası yok, bu durumda Daredevil olmaktan öteye gidemez."

Herkes Ahmet'e ciddi olmadığını uman bakışlar atarken, Clint bir soru attı ortaya. "Loki, çocuğun zihnine yapabileceğin herhangi bir büyü falan yok mu?" Gözlerini devirdi Clint, "Hani şu bana yaptığın şey gibi."

Loki, cevap vermeden önce pis pis sırıttı.

"Benim büyülerim beş yaşındaki bir ölümlü için uygun değil. Sonucu ölüm olabilir, gerçi sen de ölmedin ama..." Odadaki herkes şaşkınlıkla adamın söylediği lafı düşünürken, Clint yumruğunu sıkıp gözlerini kıstı. Clint gözlerini kıstıkça Loki'nin yüzündeki gülümseme de bir o kadar arttı.

Aralarında bir kavga çıkmadan önce Bruce lafı devraldı. "Kafasına aile olduğunuz fikri yerleşti. Eğer ona ailesinin öldüğünü söylersek ağır bir travma geçirir." Odadaki herkes ne yapılması gerektiğini düşünürken, Ahmet yine bir fikrini sundu ortaya.

"İşte bu Travma çocuğun bir..." Onun sözünü kesen kişi, Wanda'nın yanında oturan Helen olmuştu. Ahmet'in yanağına vurarak, "Sus! Şimdi şaka yapmanın sırası değil." Ahmet ise gözlerini devirdi ve yüzünü Wanda'nın bacağına gömmeden önce, "Amcası öldüğünde olur o zaman." dedi.

Bruce, durumu açıklayan kişi olarak, kendi çözümünü söyledi. "Bir süreliğine aile gibi davranmanız lazım. Aynı evi paylaşmanız lazım, hatta aynı yatak odasını." Odadaki Steve ve Tony'den aynı anda sesler yükseldi. 

"Hayır, ben o adamla bırak yatağı, aynı evde bile yaşayamam."

"Ben sana karşı çok meraklıyım ya!"

Onların tartışması büyümeden araya Clint girdi. "Ama insanın zihnine bir şeyler olması hiç iyi değil. Peter'a bir şey olmasına izin vermememiz gerek."

Üstüne laf atılan Loki, bu duyuma kayıtsız kalmadı. "Sürekli zihnini ele geçirdiğim zamanlara atıfta bulunmayı kes. Bunu yapmak sana bir şey kazandırmıyor."

Clint'in cevabı sert oldu. "Tabi ki kazandırıyor seni ahmak." Argo kelime kullanması, Bruce'u sinirlendirdi. "Sevgilimle düzgün konuş." Kardeşine laf atılan Thor, o ana kadar sessiz dururken, aniden patladı. "Kardeşimle düzgün konuş Hawkeye!"

Sevgilisine iki koldan saldırılan Natasha da olaya katıldı. "Asıl siz benim sevgilimle düzgün konuşun!"

Wanda'nın bacağına uzanmış olan Ahmet kendini yere atıp ayağa fırladı. "Yeter lan! Herkes sevgilisine sahip çıksın! Bir uyutmadınız lan!" Ahmet bağırıp çevresindeki kavgacı aşıklara bakarken, Wanda'nın sesiyle yine sakinleşti. "Ahmet, sakin..."

O ana kadar, Thor gibi sessiz duranlar arasında olan Darcy'de sessizliğini bozdu. Thor'un arkasından Natasha'ya bakarak, "Benim sevgilim seninkini döver, benimkinin miyav miyavı var," dedi.

Ahmet, kendini birine yumruk atması gerekiyormuş gibi hissederken, Darcy'nin lafı üstüne Thor'a döndü. "Bakalım kim kimi dövüyor." Thor'a bir yumruk salladı ama adam tutmayı başardı.

Thor, avucunu açarak yumruğu egale etmeyi başardı. "Benimle kavga edemezsin, hiç deneme." Ahmet ise farklı bir teknik deneyerek yumruğunu bastırdı ve Thor'un elinden geriye doğru giderken bir çıtırdama sesi geldi. 

Loki, kardeşini korumak için asayı eline alıyordu ki, bir çocuk sesi duyuldu odada.

"Baba, neler oluyor?" 

Steve, hayalet görmüş gibi donan herkesin arasından geçip, çocuğun alından öptü. "Sadece babalarının arkadaşları geldi hepsi o. Sen şimdi uyumaya geri dön." Çocuğu kucağına aldı ve yatak odasına götürdü.

Tam salon kapısından geçeceklerdi ki, "Esmer babam ve senle beraber yatmak istiyorum ben." Tony, kasılmış durumda iken Steve iç çekti. Sarışın adamın kafasıyla yatak odasını işaret etmesiyle Tony'de onların peşinden gitti. 

Kısa süre sonra üçü beraber uyuyakalmıştı.

-----------------

Steve, Crytsal'ı son gördüğü halini kabusunda görerek uyandı. Hızla açtığı göz kapakları, etrafı tararken, onlardan kalan son şey olan Peter'ı buldu mavi gözleri. Tony ile beraber tek kişilik küçük bir yatağa sığmaya çalışmışlardı. Ahmet'in tek kişi sığmadığı yatağa üç kişi sığmayı başarmışlardı.

Onlara rahatsızlık vermeden kalkmayı başaran adam, yerdeki çarşafı alıp, kafasını Tony'in göğsüne koymuş Peter'ı ve yalandan kocasının üstünü örttü. Ardından kahvaltı hazırlamak için odayı terk etti.

Mutfağa geldiğinde, Ahmet'i ve Sharon'ı gördü. Ahmet buz dolabını karıştırırken, Sharon tezgaha dayanmıştı. "Sharon, neden buradasın?" Sırtı tezgaha dayalı sarışın kadın iç çekti. "Fury göreve çağırıyor. Ahmet burada Peter'a bakacağını söyledi. Peter'ın ailesine olanları duydum. Çok üzüldüm sevgilim."

'Sevgilim' lafı üstüne Ahmet dolaptan kafasını kaldırdı ve ağzında çikolata paketi tutar halde ikisine ölümcül bir bakış attı. 

Sharon'la bir alıp veremediği olmasa da, Steve'in sevgilisi o olmamalıydı. Helen'nin ve Crystal'ın, Steve uygun bir sevgili adayı vardı kafalarında. 

Üçünün dikkati, mutfakta duyulan bir çocuk sesiyle dağıldı. "Baba bu da kim?" Steve, aklından onca yalanı kafasında süzüp en doğru olanını bulmaya çalışırken, en mantıklısına ulaşamadan aklına ilk geleni söyledi.

"Kız kardeşim, senin hala Peter." Ahmet ve Tony bu yalanın arkasından kahkaha attılar. Steve onlara göz ucuyla baktıktan sonra eliyle Peter'ın saçını dağıttı. "Bu gün babalarının işe gitmesi gerekiyor küçük örümcek. Sana da Ahmet bakacak."

Peter, Ahmet'e doğru döndü. Elinde yemek olan adamı görünce hemen gidip bacağına sarıldı. "Oley, Ahmet amcayla gün geçireceğim." Ahmet'in bacağına iyice yapıştıktan sonra, çocuk sesiyle devam etti. "Sharon halamı sevmedim ben."

Steve yavaşça Sharon'ın kulağına fısıldadı. "Annesine biraz fazla çekmiş kusura bakma."

------------

Peter, yerde kırmızı ve mavi renklerindeki oyuncak arabasını sürerken, Ahmet ile Wanda beraber yemek yiyor ve film izliyordu. Koltuğa yayılıp beraber kol kola hamburger yeme seansları, Peter'ın naralarına rağmen oldukça keyifli geçiyordu. 

Wanda, film esnasında yeşil gözlerini Peter'a kaydırdı. "Ya bu çocuk çok şirin, bizde mi yapsak." Ahmet, kafasını yavaşça Wanda'ya döndürdü. "Olmaz," dedi fakat hemen sonrasında biraz düşünüp bu dediğine pişman oldu. Lafını düzeltti. "Ya da.... Olabilir." Wanda ile beraber karşılıklı sırıttılar ve Ahmet, Helen'i çağırdı. 

"Helen!" 

Mutfakta ki kız kafasını çıkartıp ikisine baktı. "Ne var?"

Ahmet, oturduğu yerden kalkmadığı için bağırmak zorunda kalmıştı. "Gelip şu Peter'a biraz baksana bizim biraz işimiz var." Helen, işlerini sorgulamadan, "Peki," dedi ve mutfaktan çıkıp Peter'ın yanına geldi. 

Wanda ile Ahmet salonu terk ederken, Helen, Peter'la beraber oynamaya başladı. Küçük çocuk araba ile oynamasına rağmen, oyuncağı eline almış ve havada "çuf çuf," diyerek uçuruyordu. Helen, oynayış tarzını görünce, kafasını sallayarak, "Çuf çuflayarak uçan bir araba... Enteresan." Çocuğun yanındaki oyuncakların arasında kırmızı başlıklı kız oyuncağı gören Helen, hemen onu eline aldı, "Neden bununla oynamıyorsun Peter baksana çok güzel bir oyuncak."

Peter, oyuncağa kısaca baktı. "O oyuncağı sevmiyom. Araba daha güzel." Hemen kafasını, elindeki arabaya geri çevirdi. Helen istemeden de olsa kırılmıştı. Kırmızı başlık nasıl güzel değildi.

Helen, kapının açılmasıyla gelenlerin kim olduğuna baktı. Beklediği kişilerdi, Tony ve Steve. İçeriye girmelerinin ardından Steve kolunu iki yana açtı. "Babaların geldi Pete, bizi özledin mi?" Küçük çocuk yaydan fırlayan ok misali ayaklandı ve babasının kolları arasına koştu. 

Küçük kollar büyük vücudu bulduğu an, sarışın askerin kolları kapanıp küçük çocuğu sardı. "Baba! Evet çok özledim."

Steve, sarıldığı çocuğu hemen kucağına alıp kaldırdı. Ayakları yerden kesilen çocuk, mavi gözlü babasının gözlerine bakarken aklını kemiren bir soruyu paylaştı. 

"Baba, çocuk nasıl yapılır. Ben nasıl dünyaya geldim."

Bu soruyla beraber Tony, Steve ve Helen ne yapacağını şaşırdı. Helen, mutfağa koşarak "İyi şanslar," dedi. Tony, "Zırhlarım bozuldu sanırım," diyerek Helen'in arkasından mutfağa girdi. Çocuğu ile salonda yalnız kalan Steve, aklından yine bir yalan bulmaya çalışırken, çocuğunun neden bunu sorduğunu merak etti.

"Neden bunu merak ettin ki?"

Peter, söylememesi gereken bir şeyi söylüyormuş gibi adama karşı fısıldadı. "Wanda yengem çocuk yapmak istedi." Steve'in mavi göz bebekleri büyüdü, "Ne?! Nasıl?!" Çocuğu yere bıraktı ve yatak odasına daldı. 

Kapıyı aralarken, daha içeri girmeden, "Burada ne yaptığınızı sanıyorsunuz?!" dese de, kapıdan içeri girince gördüğü şeyle donakaldı. "Ahmet..." 

Wanda ile yatağa yatmış dizüstü bilgisayardan film izliyorlardı ve ikisininde üstü temiz ve düzenliydi. Etrafta dağınıklık veya bir pislik yoktu. Ahmet, ne olduğunu sorarcasına kafa sallarken, Steve ona gelmesini gerektiren bir el hareketi yaptı. Ahmet'de yataktan kalktı ve Steve'in yanına gitti.

İkisi salona tekrar geldiğince, Peter Tony'nin yanağını öpüyordu. "Babamın yüzü uf olmuş." Bunu demeden önce, dedikten sonra da öpücük kondurdu. Steve, Peter'ın sulu öpücüklerin tatlı bulurken, şaka amaçlı surat astı ve gözlerini kaçırdı. "Benimde senden öpücük almam için uf olmam mı lazım?"

Peter, minik ayaklarıyla hemen Steve'in yanına koştu. "Hayır babacığım. Seni de öpeceğim." Steve'in yanına koşunca adam onu kucağına aldı ve onun da yanağına sulu bir öpücük kondurdu. Peter, kafasını, uzun babasının omzuna koyduktan sonra, Steve, Ahmet'e öldürücü bakış yolladı. 

Ahmet, mavilerin içinde yanan aleve bakarken omuz silkti. "Açıklamamak sizin suçunuz. Bu çocuk okulda görmeyecek mi Fen bilimleri. Elbet öğrenir bir gün." Kollarını birleştirip gülümsedi. 

Tony'de tam bir cevap verecekti ki, mutfaktan cızlama sesi geldi. Helen, telaş belirtisi olarak ellerini yanaklarının üzerine vurdu. "Yemek yanıyor!" diyerek mutfağa koştu. Yanık kokusu burnuna ilişen Ahmet, hemen onun ardından mutfağa koştu.

-----------

Peter mışıl mışıl melek kadar saf yüzüyle uykuya dalmışken, Tony gelip onu alnından öptü. Bütün gün boyunca iş ile uğraştığından dolayı yorulmuştu. İyi bir uykuya ihtiyacı vardı. İşten geldikten sonra üstüne bir de Peter'la oynayınca gerçekten de yorulmuştu.

Yine de şikayetçi değildi. Aklına Peter'ın öpücükleri geldikçe buna değdiğini düşünüyordu. Ona baba olmayı sevmişti, yine de durumun bu şekilde olmasını istemezdi. 

Bucky ile her ne kadar anlaşamıyor olsa da, aslında sevdiği biriydi. Kendisine oldukça benziyordu aslında. Özellikle laf atıştıkları zamanların hepsini birden özlüyordu Tony. Bucky onu ne kadar sinir etse bile, onun için değerli olduğunu anca gittiği zaman anlayabilmişti.

Crystal ise, takımda en sevdiği insanlardan biriydi. Tony'nin eksik olan bütün parçalarını tamamlardı, hatta fazlasını da koyardı. Bazen bir ortak, bazen bir dost, bazen ise bir anne gibiydi onun için.

Şimdi ise ikisinden Tony'e sadece tek bir şey kalmıştı. O şey ise Peter'ın ta kendisiydi. 

Tony, iç çekerek odasının kapısını ittirerek açtı ve bir an önce kendini yatağa atmak istedi. Fakat yüz başını yatakta kitap okuyor olarak görünce durdu. "Lütfen aynı yatakta yatmayacağımızı söyle yüz başı."

Steve, okuduğu kitabı komidine koydu. "Bruce'un ne dediğini biliyorsun. Peter'ın iyiliği için." Tony her ne kadar saatlerce buna itiraz edecek olursa da. 'Peter için' lafı onun edeceği bütün itirazları geçersiz kılıyordu. Oflayarak yatağa yanaştı ve öbür kenarına attı kendini. Yatar yatmaz bütün çarşafı kendi üstüne çekti.

Üstünden çarşafın kayıp gittiğini gören mavi gözlü, kendisinden kaçan çarşafı tutarak geri çekti. Fakat geri çekilen çarşaf, tekrardan Tony'e doğru çekildi. Steve, bütün gücünü kullanmadan çarşafı kendine çekmeye çalışıyordu.

Sonunda çarşafı kendisine çekiyordu ki, Tony, "Üzerimi açıyorsun," diyerek çıkıştı. Steve'de geri adım atmadı. "Kocaman çarşaf Stark. İkimize de yeter."

Tony ise masallardaki keçi gibi inatçıydı. "Bana ne."

Tam ikisi uyuyacak iken, Tony yine mızmızlandı. "Işığı kapat." Steve, gözlerini devirerek ışığı kapadı. Tam uyuyacaklarken Steve ile Tony konuşmaya başladı.

"Bu gün Peter'a yalan söylemekle doğru mu ettik Tony."

"Çocuk zaten bir yalanı yaşıyor, leylekler tarafından getirildiğini sanması çok kötü olmaz herhalde."

"Ama yalanların üstüne yalan eklemek beni kötü hissettiryor."

"İstersen gidip anlat. Olacaklara ben karışmam. Ayrıca bu her çocuğa söylenen bir yalan. Boş ver gitsin."

Steve, Tony'nin haklı olduğunu bildiği için bir şey demedi. Gözlerini kapattı ve kendini uykunun kolları arasına bıraktı. 

----

Tony, gözlerini açtı. Saat hala gecenin bir yarısını gösteriyordu. Dışarısı hala karanlıktı. Yanındaki iri yarı adam yüzünden yatakta ona kalan yere zor sığıyordu. Bu şekilde uyumaya alışık değildi. Yanında biriyle beraber yattığı zaman o kişi sabah olmadan giyinip giderdi. Beraber yattığı kişi Pepper bile olsa.

Doritos cipsi gibi üçgen vücutlu adamın sırt ona dönük olsa bile, uyumadığını anlamıştı ama hiç de dertleşme zamanı değildi. Tekrar uyumayı deneyecekti, bir an önce sabah olmasını istiyordu.

Fakat tekrar uyuma isteği aniden yayılan bir çığlıkla ortadan kayboldu. İkisi de hemen yataktan fırladı. Steve yatağın kenarında duvara yaslanmış kalkanını alıp koşarken Tony, yatağın altındaki zırh parçalarını koşarken üstüne geçirdi.

Peter'ın odasına daldıklarında, görmeyi bekledikleri şey bir düşmandı. Ancak karşılaştıkları şey düşman değil, bağdaş kurmuş  ve göz yaşlarına boğulmuş bir Peter'dı. 

Steve, kalkanını kenara koydu, "Sorun ne meleğim?" Peter, Steve sorusunu tamamlamadan koşup onun bacağına sarılmıştı.

"B-ben, kabus gördüm... B-beni bırakıyordunuz.

Tony, kaşlarını çatarak eğildi ve elini çocuğun göz yaşından ıslanıp kızarmış yanaklarına koydu. "Seni neden bırakalım ki küçük örümcek."

Peter, çığlık atarcasına cevap verdi ve ardından hemen ağlamaya başladı. "B-babam olmadığınızı söylediniz!" Peter, Steve'in bacağını göz yaşları ile ıslatırken, adam çocuğunu kucağına aldı.

"Biz senin babanız ve seni asla bırakmayacağız Pete." 

Steve bunu söylerken, Tony yutkunmuştu. "Evet, babaların her zaman yanında olacak Pete." Sarışın adam, küçük çocuğu alnında öpüp sarılırken, Tony'de Peter'ın arkasından sarıldı ve ikisi Peter'ın etrafını tamamen sararak, üç kişi sarılmış oldular.

-------------

Tony Stark, uzun süre boyunca uğramadığı şirketin de, masanın üzerindeki dosyalara sıkıntıyla bakıyordu. Neden o gün orada olması gerektiğini anlayamıyordu. Evde kalıp Peter ve Steve ile beraber oynamak ona daha cazip geliyordu şu durumundan.

Pete... Bu ismi duyunca vücudunda yayılan sevgi hissini asla inkar edemezdi.

Korkuyordu bir yandan da, Peter'a yetememek, ona iyi bir baba olamamaktan korkuyordu. Hiç ailesi olmamıştı Tony'nin, ailesi olmamış biri nasıl bir aile kuracaktı ki? Aklında, zihninde 'baba' kavramı onda hiç bir şey uyandırmayıp basit bir kelime olmaktan öteye gidemezken nasıl Peter'a bile aile olabilirdi ki?

Nasıl bir baba olacaktı?

Bu fikri neden uygulamışlardı ki? Neden bunu sürdürmüşlerdi. 

Gerçi, Peter kahve gözleriyle bakıp tombul elleriyle tuttuğu fotoğrafı gösterirken onu nasıl kırabilirdi ki?

Masaya doğru eğildi ve yüzünü elleri arasına alarak iç çekti. Aniden ayaklandı, dosyaları boş verdi. Peter ve Steve ile oynamak istiyordu, onu özlemişti.

Kendi zihninde yankılanan o ismi duyunca aniden kendini toparladı ve Peter'ın yanındaki o ismi aklından çıkardı. Sadece Peter ile oynamak istiyordu, Steve ile değil. Sandalyesini masaya ittirdiği sırada kapı açıldı. Pepper gelmişti.

Ceketinin kollarından birini koluna geçirmişken Pepper gelip kaşlarını çattı. "Nereye?"

"Eve gidiyorum. Peter ile ilgilenmem gerekiyor."

Pepper, kollarını göğsünde birleştirirken kaşları daha çok çatıldı.

"Tony, o dosyaların incelenmesi gerekiyor. Eminim ki Peter'la Steve ilgileniyordur."

Tony onu aldırmadan odanın çıkış kapısına doğru yürüdü. Pepper, Tony tam yanından gitmeden önce kolundan yakaladı ve kendini adama yaklaştırıp kollarını boynuna doladı. Dudakları adamın esmer tenine ufak bir öpücük kondurduktan sonra mırıldandı. "Bu gece bize gelemez misin Tony? Seni özledim."

İç çekerek kadına bakan Tony, tam bir şey diyecekti ki Pepper lafını kesti. "Sanırım Peter ile ilgilenmekte ısrarcısın. Peki o zaman." Doladığı kolları çekti ve adamı serbest bıraktı. Tony'de ceketinin öbür kolunu geçirip odadan çıkarken, arkasında üzgün ve öfkeli bir Pepper bıraktı.

-------

Asker, elindeki yumurtayı geniş kaba kırmaya çalışırken birden eli unla kaplandı. Şaşkınlıkla tezgahın üzerindeki Peter'a baktı. Peter, elindeki kase dışında her yere dökmüştü unu. Suçlu olduğunu bilircesine bakışlarla baktı Steve'e. İkisi de bir süre bakıştıktan sonra un olmuş parmağını ağzına götürdü. 

Yüzü, unu tadını tadar tatmaz buruşmuştu. Steve, dayanamayıp içinde tuttuğu kahkahayı serbest bıraktı. "Komik olan ne?"

"Bütün yüzünün un olması Pete."

Peter, gözlerini kısıp sinirli olmaya çalıştı fakat bu Steve'in daha fazla gülmesine sebep oldu. Sinirli hali bile şirin olan çocuk, unu eline alarak kahkaha atan Steve'in üstüne attı. Ani refleksle gözlerini kapayan Steve'in bütün yüzü ve saçı un olmuştu. Kapadığı gözleri tekrar aralarken, un ile kaplanan yüzünün ortasında mavi gözler kendini daha çok gösterdi.

Gülme sırası şimdi Peter'a geçmişti.

"Baba pasaklı oldu."

"Öyle mi küçük örümcek. Al bakalım!"

Steve, eline aldığı unu Peter'ın üstüne döktü. Un, çocuğun kahve saçlarına döküldükçe, kahve saçlar yavaşça beyaza döndü. 

"Baba bak, yaşlandım!"

Steve ve Peter buna gülüp kahkahalara boğulurken, mutfağın kapısından gelen sesle aniden gülmeleri kesildi.

"Ne oldu burada?"

Tony, şaşkınca önündeki manzarayı çözmeye çalışırken Peter şirin sesiyle açıklama yaptı.

"Babamla sana kurabiye yapıyorduk." 

Tony, tek kaşını kaldırdı. "Unu kurabiyeye dökmeni gerektiğini sanıyordum." Tony, kıs kıs gülerken yanlarına yaklaştı. Peter, aralarındaki mesafe iyice kapandıktan sonra adamın üstüne atladı. Kafasına tırmanmaya çalışırken Tony, sinirli numarası yaptı.

"Peter! Beni de kirletiyorsun!"

Ensesine çıkıp bacaklarını omuzlarından sarkıtan Peter, dudaklarını büzdü. "Özür dilerim baba..." Tony tam onu affedecekti ki, başından aşağı dökülen unla kalakaldı. Steve buna karnını tutarak kahkaha atarken Peter'da, "Sana un dökeceğim için!" diyerek lafını tamamladı. Tony, hiç gülmeden ciddi bir surat ifadesi takınmıştı. "Bir de bana çocuk derler..."

-----------

"Baba! Baba!" 

Babalarına seslenirken bir yandan salona koşan Peter'ın ufak adımları koridorda yankılanıyordu. Beraber aynı koltuğa oturmuş televizyon izleyen Steve ve Tony, Peter'ın odaya aceleyle geldiğini görünce kaşlarını çattılar.

Hızını kesmeyen Peter, yüksek koltuğa elleriyle tutundu ve ardından bir bacağını atarak zor da olsa yukarı tırmanıp aralarına geldi ve oturdu. "Bana masal anlatır mısınız?"

Steve, gülümseyerek elleriyle çocuğun saçlarını karıştırdı. "Anlatırdım da ben hiç masal bilmiyorum bebeğim." 

Peter, başını eğerek Tony'e baktı. Tony ise gülümsedi ve yatağı işaret ederek ayağa kalktı. "Ben sana masal anlatırım küçük örümcek. Gel bakalım." Peter, büyük sevinci ile beraber koltuktan indi ve iki kolunu da kaldırarak "Oley!" diyerek esmer babasının peşinden gitti.

Steve, salonda tek başına kalmıştı ki, Peter geldi ve onun elini tuttu aniden. Steve bunu neden yaptığını anlayamadı. "Neden ben de geliyorum?" Peter'ın küçük kaşları çatıktı. "Çünkü sende çok cahilsin baba. Bu yüzden kısa babam ikimize de hikaye anlatacak."

Kısa baba lafını seven Steve, ayağa kalkarak çocuğun peşinden yatak odasına gitti.

Yatak odasına geldiklerinde Steve ile kol kola yatağa uzandı Peter. Tony'de onlara bakacak şekilde yattıktan sonra, bir kaç hafta önce Helen'in Ahmet'e anlatırken duyduğu bir masalı anlatmaya başladı. 

"Çok, çok eski zamanlarda bir kırmızı başlıklı kız ve onun çok sevdiği bir marşmelov varmış..." 

Tony, masalı bitirdiğinde fark etmişti ki, Steve ve Peter çoktan kol kola uyuya kalmıştı. Peter'ın kahve saçlarına bir öpücük kondurdu ve çarşafı üstüne çekerek onlarla beraber uykuya daldı.

-------------------

"Yakaladım seni yüz başı"

Üçü beraber evin içinde saklanbaç oynamaya karar vermişlerdi. Ebe olan kişi Tony olmuştu. Steve'i ararken evin kilerine girmişti. Evin kileri fazla küçük  ve karanlık olduğu için girdiği zaman Steve'de orada olduğu için ikisinin de göğsü birbirine değmişti. 

Tony'nin reaktörü parıldarken ikisinde gözleri ortaya çıkıyordu. Tony, o mavi gözlere bakarak yutkundu. "Sobe, yüz başı..."

Yüz başı da yutkunarak cevap verirken, ikisi de hareket etmeden geçen dakikaları umursamadan orada durdular. En sonunda Tony daraldı ve oradan çıkmak istedi. "Peter'ı bulmam gerek..." Bu sözle kendine gelen Steve, daracık olan kilerde silkenelip kendine geldi.

"Evet, evet doğru. Peter'ı bulman lazım... Aferin Stark, beni sobeledin."

Steve'in hızlı hızlı konuştuğunu fark etti ama cevap vermeden çıktı. Sarışın adamın yüzünün kızarmış olduğunu görse de, onunla her zaman yaptığının aksine dalga geçmedi ve ayakları nereye götürürse oraya gidecek şekilde Peter'ı aramaya başlamıştı.

Arkasından gelen seslerden Steve'in de peşinden geldiğini anladı.

İkisi beraber çocuğun yatak odasına girdikleri zaman gülmemek için kendilerini zor tuttular. Peter yatağa yüz üstü uzanmıştı ve kafasını yorganın altına sokmuştu. Geriye kalan her yeri gün ışığında görünüyordu.

"Steve, acaba Peter nerede? Hiç bir yerde bulamıyorum."

"Bilemiyorum Tony... Hiç bir yerde gözükmüyor."

Yorganın altından kıkırtılar yükselirken, ikisi bakıştı ve aynı anda Peter'ın yatağının üzerine atladılar. Yatağa atlar atlamaz hemen çocuğu gıdıklamaya başlamışlardı. Üçünün de kahkahası odada yankılanırken, Tony, Peter'ı yanağından öptü.

"İşte buradaymış küçük örümceğim."

----------

Tony, telefonu tutmadığı elini sıktı. "Pepper. Sana son bir kez söylüyorum. Peter ile ilgilenmem gerekiyor. Anladın mı? Peter için buradayım."

Telefondan oflama sesleri yükseldi. Tony ise gözlerini devirdi. Bunda anlaşılmayacak ne olduğunu merak ediyordu. Peter onun sorumluluğu altındaydı. Crystal ve Bucky'e bir borcu vardı ve bunu ödemesi gerekiyordu.

"Peter için orada olduğuna emin misin Tony?"

Kaşlarını çattı Tony.

"O da ne demek."

"Peter için mi yoksa Steve için mi orada olduğunu anlayamadım da."

Tony, diyeceği şeyi en başta seçemese de, içinde ki köpüren öfkesi kontrolü ele aldı ve adam kükredi.

"BANA SALAK SALAK ŞEYLER SÖYLEME PEPPER! SAÇMALIYORSUN!"

Kükremesinin ardından Pepper'ın cevap vermesini beklemedi ve telefonu yüzüne kapatarak masanın üzerine fırlattı.

"Hey bir sorun mu var?"

Tony, bu soruyu soran Steve'e boş ver dercesine elini salladı. "Siktir et, burada ne arıyorsun sen?" Steve adamın fazla üstüne gitmemeye karar verdi. İş adamıydı ve çeşitli dertleri olabilirdi. "Peter ortada yok da onu arıyordum."

Esmer adam duraksayarak, büyüyen gözleriyle Steve'e baktı. "Üst kata çıktı, yanına geliyor sanmıştım."

"Hayır benim yanıma gelmedi."

Nerede olabileceği ile ilgili tahmin, Tony'nin zihninde oluştuktan sonra bunu yüksek bir sesle söyledi.

"Üst katı zırhlar için çalışma odam yapmıştım!"

İkisi hızla merdivenleri tırmandı telaşla. Çalışma odasının kapısını açık bulduklarında kafalarındaki şüphe arttı. Hemen odaya hücüm ettiler. Gördükleri şey ise diz üstü bilgisayarda film izleyen bir Peter oldu.

Steve, ekranın karşısına geçerek bilgisayar da ne oynadığına baktı. "Bu oynayan aşk filmi mi? Sen aşk filmi mi izliyorsun Tony?"

Tony bakışıyla yaptığı gibi sözleriyle de tersledi. "Kes sesini." Steve, gülmemek için dudağını ısırırken homurdandı. "Öteki filmleri bulmadığına dua et sen."

"Onlar... Tony iğrençsin!"

Sarışın adamın mavi gözlerinin yanlarındaki beyaz yanakları kızarırken, Tony Peter'ı sandalyeden kucağına aldı. "Peter? Ne yapıyorsun bebeğim?" Peter, eliyle ekrandaki filmi gösterdi. "Baba, filmdeki insanlar birbirlerini sevdiklerini söylüyor ve ardından birbirlerini öpüyorlar. Siz neden birbirinizi öp müyorsunuz? Yoksa birbirinizi sevmiyor musunuz?"

İkisi de aynı anda konuştu. "Hayır, seviyoruz." İki adam da yutkunurken Peter kollarını iki yana açtı. "Öpün o zaman birbirinizi."

Steve, ekrana baktı. "Sanırım öbür filmleri bulmadığı için dua etmeliyiz." Tony başını salladı. "Evet, özellikle kırbaç ve kelepçeli olanları." Steve gözlerini hızla adama çevirdiğinde pis pis sırıtan bir yüzle karşılaştı. 

Peter, öpüşmediklerini görünce tekrardan bağırdı.

"Hadi ama!"

Esmer adam, kucağındaki çocuğu yere indirdi. Steve tam buna itiraz edecek iken yakasından tutup kendine çekti ve ikisinin dudakları aynı noktada buluştu. 

"Sadece bir öpücük, değil mi?"

----------

"Benden kaçma Rogers, ergen kızlar gibi davranıyorsun."

Tony, bu sözleri gözlerini devirerek söylerken Steve ters bir bakış attı. "Ergen kızlar gibi davranmıyorum Stark, beni çocuğun önünde çekip öptün."

Kahve gözlü adam tek kaşını kaldırdı. "Peter'ın önünde olmasa sorun olmayacaktı yani?"

Steve, ne diyeceğini bilemedi. Kafasında verebileceği bir cevap ararken yanaklarının kızardığını hissetti. Ardından da bir kahkaha işitti.

"Hemen kızarma yüzbaşı! Sadece dalga geçiyorum." 

Bu sözler üzerine mavi gözler rahatlıkla, bir yandan da sebepsizce kırgınlıktan kahve gözlerle buluştu. 

Tony, elini Steve'in omzuna koyarak, "Hadi, hazırlıklara başlayalım," dedi. Steve söz konusu olan olayın ne olduğunu bilmediği için kaşlarını çattı. Bu günün olayını çözmeye çalışan Steve, bilmediğini gözleriyle Tony'e belli edince, karşısındaki adam gözlerini devirdi.

"Yıllar geçtikçe hafızan yıpranıyor Steve. Bu akşam doğum günü partisi var. Peter'ın doğum günü. Hatırladın mı?" 

Omzundaki elin sahibi olan adamın söylediği sözlerle, aklına akın eden anıların moralini düşürmesi bir oldu. İç çeken Steve, gözlerini sahte kocasından kaçırdı. "Yüzbaşı? Bir sorun mu var? Neden iç çektin?"

Steve, omzundaki kolu yavaşça üzerinden kaldırdı ve kendini koltuğa bıraktı. Tony'de onun yanına otururken gözleri Steve'den ayrılmıyordu. Yüzünü elleriyle kapayan Steve, içindekileri anlatmaya başladı.

"Sadece... Peter'ın doğduğu günü hatırladım. Bütün ekip hastanedeydi. Bucky yerinde duramıyordu. Hastane turunda kaç tur attığını kimse bilemedi... Sonra doktorlar bizi çağırdığı zaman içeriye, Crystal ve Peter ile karşılaştık. Bucky'nin o an ki yüzünde oluşan rahatlama, mutluluk. Uzun zamandır sert duruşunu hiç bozmayan adamın karşımda ağlaması... Hepimiz mutluyduk, bir aileydik. O gün ailemize yeni biri katılmıştı. Şimdi ise gittiler, ailemiz eksik. Peter'ın bir ailesi yok... Onları özledim... Bucky'i yeniden kaybettim... Sanırım onları çok özledim Tony."

Tony, Steve'in yüzünü hapsettiği elleri arasından akan göz yaşını fark etmeden, o ellerden birini aldı ve sıkıca kavradı.

"Onları bende özledim, Steve. Bucky'i her ne kadar gıcık bulduğumu defalarca dile getirmiş olsam da ona değer veriyordum. Crystal, Helen haricinde dertleşebildiğim tek insandı. Şimdi ise ikisi gitti, geriye sadece Peter kaldı. Bizim görevimiz, sorumluluğumuz ise onların son isteğini yerine getirmek. Peter'a iyi bakmak. Ayrıca, onun bir ailesi yok değil. Biz varız, onun ailesiyiz. Bu bir yalan değil Steve. Onun ailesi biziz..."

------------

"Peter nerede?"

Balon şişire şişire yanakları isyan eder hale gelmiş Tony, ağzındaki balonu çekip Bruce'a baktı. "Clint onu parka götürdü. Zeka seviyeleri aynı yaşta ya, beraber oynarlar." Herkes hafifçe gülerken Ahmet kahkaha atmıştı. Bakışlar yavaşça Ahmet'i bulduğunda, Helen'in tuttuğu sandalye de tavana süsleme asan adam, çevreye baktı ama Natasha'nın ölümcül bakışlarını görünce, yutkundu ve gülmemiş olmayı diledi.

Tony dikkatleri dağıtmak için, Steve'e "Eksik bir şey kaldı mı?" diye sordu. Steve, bu soru üzerine odadaki her şeyi taradı. Süsler, oyuncaklar, hediyeler, pasta. Hepsi tamamdı. "Hayır hepsi tamam. Bir şey eksik kalmamış," diyerek emin oldu Steve.

Esmer adam, salon ortasında bağdaş kurmuşken, ağzına bir balon daha götürdü, "Palyaçomuz da doğum günü çocuğunu eve getirmeden önce hepimiz hazır olalım o zaman." Herkes ona ters bakışlar atarken, Tony hiçbirini aldırmadan balon şişirmeye devam etti.

Bağdaş kurmuş balonları şişirken, bir anlığına, Steve'in mavi gözlerinin kendisinin dudaklarına bakıyor olduğunu fark etti ve farkında olmadan elindeki balonu serbest bıraktı. Balon, rahatsız edici bir sesle salonun öbür ucuna bakarken, Tony ayağa kalktı.

Oradan kaçmak için hızlıca bir şeyler mırıldandı. "Şey... Ben terasa çıkıp bakayım Peter ile Clint geliyor mu diye?" Kendisini hızlıca teresa attı. Korkuluklara kendini yaslarken, terasa biri daha geldi. Dışarısı soğuk olduğu için kafasına başlığını geçiren Helen.

Helen Stark'ı oldukça iyi tanıyordu, bir şeylerin ters gittiğinin farkına varmıştı. "Bir sorun mu var Tony." Tony, sırtını verdiği manzaraya döndü ve ellerini demirlere koydu. "Bilmiyorum.... Belki de, korkuyorum."

Helen, üstünde kırmızı hırkasının olduğu sırtını dayadı korkuluğa ve kahve gözlere odaklandı. "Neden?"

"Ben, baba sevgisi hiç göremedim... Peter'a yanlış babalık yapmaktan korkuyorum."

Helen, iç çekti ve biraz daha Tony'e yakınlaştı. "Sen sevgi dolu bir adamsın Tony. Dışarısı bunu fark etmesin diye kaç duvar örersen ör, ben her zaman bunu biliyorum. Howard'ı hiç tanımadım. Ama, anlattıklarına bakacak olursak hiç de iyi biri değil. Ama sen baban gibi değilsin, sevgi dolusun. Peter'a mükemmel babalık yapıyorsun. Crystal onu Steve ve size emanet etti. Sizin ona bakabileceğinizden emindi ki, size emanet etti. Korkma, Tony."

Tony cevap vermeyince Helen bir daha konuştu. "Başka bir sorun var mı?" Tony, elinden geldiğince cevap vermeye çalıştı, fakat pek başarılı olamadı. "Bir de..." Kelimelerin ardını getiremedi, boğazından çıkamadı cümlenin geri kalanı.

İki çift kahverengi göz birbirine karşılık bakıştı. Tony, bakışlarındaki gizleyemediği duygulardan kızın anlamasını endişe etti ve yutkundu. Helen, adamın cevap veremediğini görünce üsteledi. "Bir de ne, Tony."

Tony, gözlerini yavaşça kapadı, iç çekti ve gözlerini yavaşça açarken kelimeler ağzından dökmek için tekrardan uğraştı. "Ben... Steve..." Helen'in uzaktan gelen çifti görünce bunu diğerlerine haber etmesiyle adamın lafı kesildi.

"Clint ve Peter geliyor!"

Helen'le Tony içeriye girereken, Tony esmer teninin kızaran yanaklarını saklaması için dua etti. İçeriye girdikten sonra salona gelince hemen Steve'i aradı ve onu Ahmet'le konuşurken bulmuştu. Ahmet'le konuşan Steve'in de yüzü, sarı saçlarıyla tezat olacak derece de kızarmıştı. Sebebini düşündü fakat bir tahmin yürütemedi.

Normalde bununla dalga geçerdi ama bu sefer bir şey demedi. Laflarını kendine saklıyordu. Helen'in sesini duyan salondakiler ışığı kapamış, beklerken Tony de bir yere saklandı. 

Clint kapıyı açtı ve Peter'la beraber içeriye girdi. Peter, evin karanlık olduğunu görünce içeriye adım atmakta tereddüt etti. "Clint amca? Işığı açar mısın, karanlıktan korkuyorum da." Clint, eliyle ışık düğmesini yokladı ve bulunca da düğmeye bastı.

Oda aydınlanırken herkes saklandığı yerden çıktı ve Darcy elindeki konfetiyi patlattı. Loki haricindeki herkes, yüksek sesle bağırdı. "DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN PETER!"

Peter, minik ayaklarıyla babalarının yanına koştu ve üçü birden sarıldı. Tony ise nedensizce gerilmişti. Gerginliğini alan şey ise Ahmet'in elinde pastayla salonun ortasına dalması oldu.

"Pasta zamanı!"

Peter, babalarından kollarını çekti ve Ahmet'e koştu. Koşarken sevinçle bağıran çocuk, adamın yanına vardığı zaman pastayı kendi hizasında buldu.

"Baba! Sizde gelin!"

Tony ve Steve'de Peter'ın iki yanına geldi. İkisi de Peter'ın yanağına öpücük kondurdu. Steve, pastaya göz attı. "Oldukça güzel, nereden aldınız?" Ahmet cevap verdi. "Ben Helen'le yaptım. Eva anamdan öğrendiğim özel bir tariftir."

Steve, kafasını sallarken Tony, Peter'ın kulağına fısıldadı. "Gözlerini kapat ve bir dilek tut küçük meleğim."

Peter, gözlerini büyük bir hevesle kapadı. Bir kaç saniye sonra hevesle kapanan gözler, şaşkınla açıldı ve odadaki herkesin yüzünü taramaya başladı. Tony, Peter'a kaşlarını çatarak baktı. "Ne oldu Peter, sorun ne?"

Ufaklık, küçük dudakları ile mırıldandı. "Ben... Bir adam ve bir kadın gördüm."

Salondaki herkes, sıçtıklarını fark ederek yutkunurken Tony korkuyla Steve'e baktı. O da yutkunmuştu.

"Nasıl bir adam ve kadın tatlım?"

Peter, solundaki adama baktı. "Metal kollu bir adam ve güzel bir kadın. Anne dediğim bir kadın."

Ahmet, elindeki pastayı az kalsın düşürecek iken, "Hasss..." dedi fakat edeceği hakereti bitiremeden Steve'in bakışları ile ağzını geri kapadı.

Yüzbaşı hemen Peter'ın iki küçük omzuna koydu ellerini. "Bunların hepsi hayal gücünün bir ürünü tamam mı hayatım. Şimdi mumlarını üfle de, hep beraber pastamızı yiyelim."

Peter, minik kafasıyla onayladı ve pastanın üzerindeki beş mumu da tek seferde üfledi. Odadaki herkes ona bir alkış tutarken Tony ona öpücük kondurdu. Bu işin ağırlığı gittikçe artıyor, üzerilerine çöküyordu. Ve ikisi de bunu ne kadar devam ettirebileceğini bilmiyordu.

----

Tony ikinci defa terasa çıktı o gece. Kendini yine korkuluklara yasladı. Derin bir nefes çekti ciğerlerine. Doğru yapıp yapmadıklarını düşündü. Bu işin nereye gittiğini düşündü, ama bulamadı. Kafasında hiç bir şey canlanmadı.

"Hey!"

Omzuna gelen bir elle sağına baktı. Steve sandığı kişi Ahmet çıktı. Oysa ki Steve'in geldiğine oldukça emindi, sesini ona benzetmişti. Ahmet, korkuluklara Tony ile beraber dayanınca, Steve yeniden manzaraya baktı.

"Herkes gitti, sen neden buradasın?"

"Pastanın kalanlarını yemek için, sen neden kaçtın?"

Tony, gözlerini devirirken homurdandı.

"Sadece hava almaya çıktım."

Ahmet, sürekliği yaptığı şeyi yaptı, güldü. "Crystal ve Helen senden sıkça söz etti bana. Bu tavırlarının yalan olduğunu biliyorum. Bana yalan söyleme Stark."

Soğuk rüzgar bedenlerini yavaşça okşarken, Tony ellerinin donması yüzünden birbirine sürttü. "Bu iş nereye gidiyor farkında mısın Ahmet? Bu gün az kalsa yakalanıyorduk. Yardım etmeye çalışıyoruz ama doğru mu yapıyoruz bilmiyorum."

Ahmet, elini Tony'nin omzuna koydu. İki çift kahve göz, terasta tekrardan buluşunca, Tony yutkundu.

"Kötü bir şey yapmıyorsunuz. Peter size emanet, Tony. Belki 'Kristal'in aklındaki bu değildi, bize Peter'ı emanet ederken. Belki de olaylar kontrol edemediğiniz bir şekilde gelişti. Ama Peter'a bir aile veriyorsunuz Tony. Sen ve o olmasan Peter asıl o zaman ailesiz kalırdı. Ayrıca bir anne ve baba olarak birbirinize yakışıyorsunuz. Ben yakıştırmasam da, Helen'in fikri bu yönde."

Tony, Ahmet'in üzerine koyduğu elini bileğinden yakaladı. "Onun sevgi dolu bir aileye ihtiyacı var. Evet Peter'ı seviyoruz ama bu yeterli değil. Sen ve Wanda, Clint ve Nat, Bruce ve Clint gibi.... Bizim gibi sevgi yoksunu değil."

Ahmet, ellerini Tony'nin elinden kurtardı. "Birbirinize karşı sevgisiz değilsiniz. Birbirinize olan bakışlarını Helen'le sürekli konuşuyoruz. Emin ol Tony, bir gün her şey su yüzüne çıkacak." Ardından Ahmet içeriye girdi ve Tony, adamın son dediği şeyi düşünmeye başladı.

--------------------

"Bu iş seninde canını sıkmıyor mu?"

Stark şirketinin Ceo odasında, Pepper ve Sharon tartışıyordu. Sharon, bir teklifi olduğu için Pepper'ın yanına gelmek istemişti.

"Hangi iş Sharon?"

"Peter işi." Pepper, Tony'nin sandalyesine oturup bacak bacak üstüne atarken Sharon'ı dinlemeye koyuldu. Sharon ise masanın önünde duruyordu.

"Yapma Pep! Steve benimle ilgilenmiyor, doğru dürüst konuşmuyoruz bile. Bahse girerim ki Tony'de seninle aynı durumdadır. Sende bıkmadın mı bu durumdan. Pepper bir süre düşündü, ardından gülümsedi. "Ne yapacağız?"

-------

"Kendinize iyi bakın beyler, görevden sağ salim dönmeye bakın." İki kadın da, kapı eşiğinde sevgililerini göreve uğurlarken sahte bir gülümseme yerleştirmişlerdi yüzlerine. Adamlar, annelik iç güdülerine güvendikleri kadınlara Peter'ı emanet edip göreve gidiyorlardı.

Evin kapısını yavaşça kapattılar ve hemen kitlediler. Sharon hemen planı uygulamaya başladı. "Peter nerede?" Pepper etrafına bakındı. "Steve uyuduğunu söyledi. Bize cdleri aramak için vakit kazandırır. Bucky ve Crystal ile alakalı ne varsa kaldırmış olmalılar."

Pepper ve Crystal hemen evi aramaya başladılar. Evin her köşesini taradılar. Her bir karış, her bir santimi özenle kontrol ettiler, ancak ellerinde hiçbir şey yoktu. Ta ki Sharon, zafer edasıyla elinde bir kaset ve cd tutana kadar. Pepper hemen onun yanına geldi. "İlk defa lunaparka gittikleri zaman sanırım. Ama..."

Sharon, bir terslik olduğunu hemen sezdi, "Ne var Pepper?" Sarışın kadın iç çekti. "Bunu yapmanın doğru olduğunu sanmıyorum Sharon. Elinde sonunda bizim gösterdiğimizi anlarlar gibime geliyor."

Pepper'ın plandan vazgeçmesini kabullenemezdi Sharon. "Endişelenme, bir şekilde kendi bulup izledi deriz. Çocuk zaten bir şeylerin derinine inip karıştırmaya çok meraklı. Muhtemelen onlar geldiği zamanda Peter odasında ağlıyor olur. Biz de kapının önünde durarak onu çıkarmaya çalışıyormuş numarası yaparız."

Tony'nin sevgilisi, tekrardan ikna olunca ikisi beraber Peter'ın odasına daldı. "Günaydın Pete, hadi beraber bir film izleyelim."

---------------

Pepper, Sharon ve Peter, odasına diz üstü bilgisayardan diskte bulunan videoyu izliyorlardı. Peter ve gerçek ailesinin lunaparka gittiği zamanlardı.  Peter'ın gözleri önünden görüntüler geçip giderken, partide gördüğü görüntüyü hatırladı. Aynı metal kollu adam ve kumral kadındı. 

"Bunlar şimdi, gerçek ailem mi?" 

Sharon, başını salladı. Peter'ın arkasında iki kişi bağdaş kurmuşlardı yatak üstünde. 

Peter, görüntülere bakarken, şimdiki ailesini düşündü. Yalan söylemişlerdi. Gerçek ailesi yoktu, şimdiki sadece yalandı. Tony ve Steve ona uzun zamandır yalan söylüyormuş. Peter her şeyin oyun olduğunu kavrarken, bütün evi inletecek şekilde ağlamaya başladı. 

"BEN GERÇEK AİLEMİ İSTİYORUM!" 

Aniden ayağa fırladı ve diz üstü bilgisayarın yanından geçerek odasından çıktı. Pepper ve Sharon bunu beklemedikleri için ayaklanırken afalladılar. Çocuğun peşinde koşsalar da, odadan çıktıklarında Peter'ın yaşlı gözlerle merdivenin başına geldiğini gördüler.

Ağlayarak içindeki öfkeyi atmaya çalışan çocuk, dikkat etmeden merdivenlere bastı, ama dikkat etmediği için ayağı kaydı ve merdivenlerden yuvarlandı. 

Merdivenlerden tek tek yuvarlandıktan sonra, son basamak tam kafasına geldi.

Ve yere bir sıvı yayıldı....

-----

Ahmet ve Helen kapı başında dikiliyorlardı. Aralarında konuşuyorlardı. "Sence Tony ve Steve arasında bir şey yok mu?" Helen, içindeki destekliyici duyguya engel olamıyordu. Gözleri parıldadı kızın. "Bence çok yakışıyorlar." Bunu söylerken gözleri bir yıldızı andırıyordu.

Adam, kıza barak gülümsedi ve kapıya döndü. İki defa tıklattı, beklemeye başladı. Kimse açmadı. Bir daha tıklattı, yine kimse açmadı. Üçüncü defa tıklayacaktı ki, çığlık sesini duymasıyla geriye çekildi ve kapıya attığı omuz ile kilit kırıldı.

İçeri girdiklerinde, yerde yatan Peter'ın başında panik içinde olan Sharon ve Pepper vardı. Ahmet, nefeslerini hızlandırdı. Helen, çığlık atmamak için eliyle ağzını kaparken, Ahmet yumruklarını sıkarak yanlarına gitti. 

Sharon'ı tek eliyle boğazından yakalayıp ayağa kaldırdı ve olabileceği en kalın sesiyle sordu. "Peter'a, ne, YAPTINIZ!" Kadını alıp duvara öyle bir yapıştırdı ki, zaten ince olan salonla tuvalet arasındaki duvar, kırıldı ve ikisi lavabonun içerisine girdi.

Sırtı lavabonun duvarındaki fayansa gelen Sharon, karşısında onu öldürecek olan bir Ahmet buldu. Boğazından nefes alamıyorken, gözlerinin karardığını hissetti. Sharon konuşamadığı için Ahmet kadının karnına bir yumruk geçirdi. 

Kadın, inledi ve karnına ikinci bir yumruk daha yedi. Helen onu durdurmak için lavaboya girdi. "Ahmet..." Sarışın kadını yumruklayan adam, "NE VAR?!" diye kükreyerek, elini arkaya doğru gererek döndü ki, karşısında Helen'in yaşlı gözleri olduğunu görünce, sıktığı yumruğunu serbest bıraktı. 

Çocuğun ölü bedenini aklından atmaya çalışırken, başarısız olan Helen, Ahmet'in göğsüne yasladı kafasını. Göğsündeki yavaştan artan ve yayılan sıcaklığı hisseden Ahmet, kızı kolları arasına aldı ve her ne kadar işe yaramayacak olsa bile. 

Sarıldı.

-----

Kalabalık yavaşça dağılırken, siyah takım elbiseleri giyinmiş olan Steve ve Tony, karşısındaki mezarlığa bakıyordu. 

"Barnes Ailesi. Crystal Barnes, Bucky Barnes, Peter Barnes."

Steve, kızarmış yanakları olan yüzünü Tony'nin omzuna koyduktan sonra, adamın sırtına dokundu ve sırtını dönerek gitti. "İşini bitirince eve gel, konuşmamız gerek."

Tony, adamın gidişini izledikten sonra, iyice uzaklaştığına emin oldu. Ardından karşısındaki mezar taşına bakarak konuşmaya başladı. 

"Bucky, Crystal. Özür dilerim... Emanet ettiniz, güvendiniz. Ama yapamadım. Özür dilerim." Adam daha yeni konuşmaya başlamıştı ki, yaşlar çoktan kahverengi yuvalarını terk edip aktı.

"Sorumluğumu yerine getiremedim, sözümü tutamadım. Son isteğinizi yerine getiremedim. Hepsi benim hatam. Peter'a bir baba olamayacağımı biliyordum. Ben hiçbir zaman baba sevgisi görmedim. En başından beri biliyordum, bunu yapmamalıydık. Biz bakmamalıydık. Belki Peter hala yaşıyor olurdu. Belki hala, belki hala o küçük tombul elleriyle o fotoğrafı tutabilirdi."

Ceketinin cebinden bir fotoğraf çıkardı. O fotoratfı. Tony, Steve ve Peter'ın olduğu. Arkasında bir not yazılıydı fakat. Tony, yaşlı gözleriyle notu son bir kez okudu. Ardından gri mezar taşının önündeki toprağa koydu. 

Nota bir göz yaşı döküldü. 

Ardından kan döküldü bir damla.

Patlayan bir silah sesi eşliğinde...

Steve, seninle Peter'a bir aile vermeye çalışırken fark ettim ki, sen ve Peter benim ailem oldunuz. Sizinle beraber kaldığım süre boyunca, seninle beraber kaldığım süre boyunca. O kadar çok şeyin farkına vardım ki, aile denen şeyin ne kadar sıcak olduğu, sevginin ne kadar vazgeçilmez olduğu.

Şunu da anladım ki Steve, ben Pepper'ı sevmiyormuşum. Bu benden duyduğun son laf olacak, ne yazık ki sözümü tutamadım ve artık burada daha fazla kalamam. Ama şu gerçeği bilmeni istiyorum.

Sana, seni seviyorum diyemem ama sana aşığım diyebilirim.

Sana aşık oldum Steve Rogers.

Amansızca gittiğim için özür dilerim

-Tony Stark

----------------------------

Fazla dramatik olan Bu One-Shot'ın da sonuna geldik.  Nasıl buldunuz, aile kurgusu kadar iyi miydi? Red kadar iyi yazabilmiş miyim bilmiyorum. Fikirlerinizi yorumlara yazın, eğer beğendiyseniz oy da atmayı unutmayın. Kendinize şimdilik iyi bakın, hoşça kalın.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro