Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Adultery: Marvel İs Marvel | One Shot

Eğer Adultery'i kurgusunu tamamen okumadıysanız sonundan spoiler yeme olasılığınız var. 

Bu bölüm, bir whatsapp konuşması sonucu yazmaya karar verdiğim, "Adultery'i Ahmet Pozan yazsaydı nasıl olurdu?" sorusunun cevabını vermek için yazıyorum.

Diğer kurgulara da kendi dokunuşlarımı yapabilirim belki, bilemiyorum.

Bunu tamamen kendi anlatım tarzım ile yapacağım. En başta kalemi de taklit etmeyi düşündüm de, o zaman bu bölümün de olayı kalmıyor. Neyse, baş not uzun oldu, sizi one shot ile yalnız bırakayım.

Bu One Shot -29- bölümünden başlıyordur

Steve, odasındaki yatağa kendini yavaşça bırakırken Peggy ile olan telefon konuşmasını düşündü. Oldukça iç karartıcı olduğu için moralinin bozulmamış olması mümkün değildi. Her ne kadar aklında Tony ile yaşadıkları gelince mutlu olsa da, yaşadığı mutluluğun bedelleri de aklından hiçbir zaman çıkmıyordu.

Ve şimdi Peggy'nin döktüğü o göz yaşları, kesinlikle o bedellerden biriydi.

Telefondaki konuşmaları sırasında Peggy, İngiletereye geri dönmek için uçak bileti aldığını söylemişti. Gitmeden önce onu görmek istediğini ve yüz yüze konuşması gereken bir şeyler olduğunu da anlatmıştı. 

Fakat Steve'in umurunda değildi gitmesi. O gönlünü yine Tony'e kaptırmıştı. Yaşadığı her saniyeyi onunla geçirmek istiyordu. Onunla yaşamak, hiç gerçekleşemeyecek kadar güzel bir hayaldi.

Hayal olmak için bile fazla güzeldi.

Steve gözlerinin dolmasını engellemeye çalışırken kapı çalındı. Mavi gözler kapıyı bulduğunda, Helen çekingen bir tavırla kapının orada duruyordu. "Kapıyı çaldım ama duymadın sanırım."

Steve eliyle içeriye davet etti, ardından sesli olarak da belirtti. "Dalmışım, kusura bakma. İçeri girsene." Helen odanın içine girince Steve hemen doğruldu ve yatağının kenarına geçti. Yatağın kenarına gelen Helen, kenarına, Steve'in yanına oturdu.

Helen onun yanına oturunca Steve'in eline kızı yakından inceleme fırsatı geçmişti. Bu fırsatı kullanan Steve, kızın dudağının üzerindeki ben dikkatini çekmişti. Konuşmadan önce odayı inceleyen Helen, bu odanın da evin geri kalanında olduğu gibi masraftan kaçınılmadığını ve her yerin lüks döşemeler ile kaplı olduğunu fark etti.

Kafasındaki düşünceleri bir kenara atıp Steve'e baktı ve konuya girdi. "Yani, bunu sormam garip gelebilir ama," kız lafının devamını getiremedi, yutkundu. Bir daha denedi ama olmadı. Yataktan kalkıp kapıya doğru giderken, "Boş ver." 

Kızın bu davranışı, Steve'in daha da meraklanmasına sebep oldu. Ayağa kalktı ve nazikçe kolundan tuttu. "Çekinme lütfen." Steve'in içindeki onu yiyen merak, kıza karşı kibar olmak zorunda bıraktırıyordu.

Helen'in kahve gözleri önce kapıya baktı. Gidip gitmemek arasında kaldı. Söyleceği şeylerin doğuracağı sonuçları düşünüyordu. Kararsız kaldı, doğru mu yoksa yanlış mı yaptığını ölçüp tartmaya çalıştı. Fakat eline hiçbir şey geçmedi. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. En sonunda boş verdi ve aklında tuttuğu bilgileri anlatmaya başladı.

"O gün Peggy'i bırakmaya gitmediğini biliyorum," dedi tek seferde. Steve için bu fazla vurucu olmuştu. Beklediği şey kesinlikle böyle bir şey değildi. Steve'in şaşırmış ve şok olmuş yüz ifadesi, Helen'in utançtan kızarmasına yol açtı.

"Bucky kapıyı kitlemek için kalktığı sırada, Peggy'nin ağlayarak gittiğini gördüm. Tekti, yanında sen yoktun." diyerek lafını bitirdi.

Üstünde kırmızı başlığı olan hırkasına diktiği gözleri, bir yalan bulması için dönüp durmaya başladı ama bu arayış çok uzun sürmedi. "Dün Peggy ile kavga ettim. İkimizinde sakinleşmesi amacıyla onunla gitmek yerine ondan sonra gitmeyi tercih ettim. Bucky'e söyleyince soru yağmuruna tutulacağım için ona söylemedim." Yalan söylemişti, yine.

Hala ikisi ayaktaydı, hala birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. "Buck'a bir şey anlatacağımı söylüyorsan yanılıyorsun. Yalan söylediğinin farkındayım ama ona bir şey söylemem."

Steve, olayların büyüyüp alevlenmesinden korktu. Kızı kendinden uzaklaştırması lazımdı ve aklına tek bir yol geldi. Bunu yapmak istemeden yaptı. "Haddini aşma bence." Bunu, yaratmaya çalıştığı yapay sinir ile söylemişti. Kendi kulakları bunu oldukça inandırıcı bulmuştu.

Helen kırılacak olsa da, Steve gitmesi için bunu yapmak zorunda hissediyordu kendini. 

Kızın aniden düşen suratı, Steve için bir zafer olmuştu. Gideceğini anlamıştı. "Üzgünüm, ileri gititm," dedi Helen. Kapıya yöneldi. Steve çıkmasını bekliyor iken tam kapının orada durdu. "Sana bir tavsiye vermek istiyorum. Tony'e bakmamalısın bence. Çünkü sen duygularını saklamak konusunda üvey baban kadar iyi değilsin."

Bu laf, Steve için ağır olmuştu. Gençti, kavga ettiği için ev cezası almıştı. Tony denen bir adama kin beslerken aniden aşık olmuştu, bir çok defa sevişmişlerdi. Fakat bunların ağırlığını Helen'in o lafına kadar hissetmemişti.

Kırmızı başlıklı kızın gitmesinin ardından Steve kendini tekrardan yatağa atmıştı. Nasıl anladığını düşündü, düşüncelerini dışa bir kaç küfür eşliğinde savurdu. Kafasını iki eli arasına almış çeşitli teoriler kuruyordu. Bunun nasıl olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Helen geldiğinden beri Tony'e bir kaç defa bakmıştı oysa ki.

Derin bir nefes aldı, sakin olmalıydı. Kendisine daha dikkatli olması konusunda ki laflarını tekrarladı. Tony'e hiçbir şey söylememeyi planlıyordu. Sonuçta yakalanan kendisiydi ve bundan kendisi kurtulmalıydı.

----------------

Akşam yemeği sırasında Steve kendini yerin dibine sokmak ve herkesin gözünden kaybolmak istemişti. Helen ona bakmamış olsa bile, genç sarışın için sanki gözleri hep onun üstündeymiş gibi geliyordu. Bu histen nefret etmişti. Peggy'nin yanında olmayı yeğlerdi burada olmaktansa.

Üstelik Steve, son bir kaç gündür evin yeni ziyaretçisi olan Ahmet'i ve Wanda'dan da pek haz almamıştı. Ahmet sanki evi sömürmek için Tony'nin düşmanları tarafından gönderilmiş bir ajan gibiydi. Evdeki her şeyi yemek için programlanmış gibi önüne ne gelse yiyordu. Üstelik pastayı Wanda'ya, Wanda'nın da Ahmet'e yedirmesi o masadaki herkese çok şirin gelse de, Steve neredeyse kusacaktı.

Annesine dışarı çıkmak istediğini masadan kalkıp söyleyecek iken kapı çaldı. Steve bunu bir fırsat olarak bilip sandalyeden ok gibi fırlayıp koştu. Başka bir yemek kokusu alan Ahmet ise onun peşinden gitmişti. İkisinin de et görmüş kurt gibi koşmasından etkilenen Wade'de peşlerinden gitmişti.

Steve kapıyı açarken bu ikisinin neden burada olduğunu sormadı ama merak etmişti. Kapının öbür yanındaki kişi kesinlikle tanıdığı biri değildi. Fakat Ahmet'in tanıdığı biriydi. "Selin! Hoş geldin!" Ahmet, Helen'den sonra en yakın dostuna sarıldı ve hemen elindeki poşeti altı. "Ne bu, yoksa cips mi?" 

Elini poşetin içine daldıran adam, cips paketlerinden birini aldı ve hemen orada paketi açıp yemeye başladı. Steve diğer cipslerin hebaya gitmemesi için Ahmet'in elinden poşeti alıp Wade'e verdi. Wade, "Baba! Selin cipsleri getirmiş," diyerek salona geri koşarken Steve, yeni misafire hoş geldiniz diyerek onunla Ahmet'in ilgilenmesi için bıraktı.

İçeridekiler, abur cubur dolu poşetleri görünce teker teker gözlerini kapıya doğru çevirmişlerdi. Bucky, "Bütün bunlar ne için? Yoksa Ahmet'in gece atıştırması mı?" Herkes buna kıs kıs gülerken Selin iki kaşını kaldırdı. "Ailecek film gecesi yapacağınızı duydum ve filmle beraber filmde yenecek yemekleri getirdim. Oldukça kalabalık bir aile olduğunuz için biraz fazla getirdim."

Herkes birbirine bakarken bu fikrin kimden çıktığını arıyordu. En sonunda Ahmet elini kaldırdı ve kendini ifşa etti. "Ben istedim. Sonuçta hepimizin kafa dağıtmaya ihtiyacı var." Herkes bu fikri onaylarken Ahmet mutlu olmuştu. Bunu yapmasının nedeni Steve'in Peggy ile ciddi konuşma yapması yerine film izlemesinin daha iyi olduğunu düşünmesiydi.

Evde dönen olayları bilen tek kişi Helen değildi. 

Steve film lafını duyunca sormadan edemedi, masanın kenarında dikilmişken. 

"Hangi film?"

 Sofranın olduğu yere kadar gelen Selin, eliyle kutuyu gösterdi. "Karayip Korsanları - Dünya'nın sonunu getirmek istemiştim ama siz onu sanırım izlemişsiniz. O yüzden X-Men First Class'ı getirdim."

Hiç kimse bu fikre karşı çıkmaz iken, Tony masadan kalktı ve kendi tabağını mutfağa götürürken kasti olarak Steve'in arkasından geçip kalçasına elini attı. "Film izlerken yanımda dur," dedi ve mutfağa gitti. Natasha'da poşetleri alıp mutfağa onun arkasından gitti.

Steve sırf bu dokunuştan bile etkilenmişti. Hemen elini telefonuna atıp Peggy'e gelemeyeceği ile alakalı saçmalıklar yazıp telefonu kapadı ve herkesin salondaki büyük koltuğa gelmesini bekledi.

Herkes gelip koltuğa yerleşmişti. Bucky ve Helen yan yana oturdu, Helen'in sırtı boş yerlere dönük olduğu için Steve kendini şanslı saydı. Pepper, Natasha'nın yanına oturmuştu şaşırtıcı bir şekilde. Peter ve Wade'de yan yana oturmuştu. Steve ise doğal olarak Tony'nin yanındaydı.

Ahmet, fikri ortaya atan kişi olmasına rağmen, herkesin yerleştiği sırada Wanda ile ortadan kaybolmuştu. Helen, "Ahmet nerede?" dediği sırada Wade, "Wanda'ya bahçeyi gezdirecekti," dedi. Aslında Ahmet, Wade'e yalan söylemesi için istekte bulunmuştu. Herkes evin tek kısmında toplanmış iken o kalan boş yerleri kullanma fırsatını değerlendiriyordu.

Selin'de Tony ile Steve'in yanına oturmuştu. O da olanların farkındaydı ve o ikisini acayip yakıştırıyordu. Onların karanlıkta öpüşeceği umuduyla oturmuştu yanlarına. 

Natasha lambayı kapattı ve film başladı. Film başladıktan sonra Steve, kucağında hisettiği eller ile Tony'e baktı. Kucağına gelmiş olan ellerden birini tuttu. Kenetlenen parmaklar Tony'nin Steve'e bakmasını sağladı. 

Steve'e sıcak bir gülümseme bahşeden Tony, küçük Stevie'sini rahatlatmıştı. Tutuştukları elleri mısır kasesinin altında olduğu için kimse anlamamıştı. Selin haricinde. Bütün film boyunca onları izlemiş ve duygudan duyguya atlayıp kendini defalarca öldürmüştü.

Tony, Steve'in kulağına oldukça tahrik edici bir biçimde, "Yarın benimsin," diyerek fısıldadı. Bu laf Steve'in yediği mısırın boğazına takılmasına ve bir kaç defa öksürmesine yol açmıştı. Herkes bir kaç saniyeliğine de olsa Steve'e döndü, fakat bakışlar yine filmi bulunca, Tony tekrardan fısıldadı. 

"Bu kadar fesat olmanı ama o anlamda söylemedim." Steve gözlerini devirdi, mahcup olmak kendini kötü hissettirmişti. Sessizce sorma ihtiyacı hissetti, "Yarın ne yapacağız." Tony tekrardan o tahrik edici tonda fısıldadı Steve'e.

"Seni çok özel bir yere götüreceğim."

Bu ses Steve'i o kadar tahrik etmişti ki, Steve'in kucağında duran mısır kasesi o andan sonra iki elden fazlasını gizlemeye başladı. 

-------------------

Tony, ertesi günü onu kendi büyüdüğü eve getirmişti. Arabayla gittikleri ev devasaydı. Lüks bir ev olduğu dış cephesinden ve döşemelerinden de belli oluyordu. Fakat uzun zamandır girilmediği de belli oluyordu. 

İkisi beraber o evi gezmişti. Arabadan inerken Steve'in Tony'i öpmesi, evin kapısından geçerken Tony'nin Steve'in kalçasına vurması gibi ufak tatlılıklar yaşanıyordu fakat o gün sevişmeyeceklerdi. Tony bunu ona defalarca vurgulamıştı.

Salona geldikleri sırada, Steve resimlerden, Tony'nin büyüdüğü eve geldiklerini anladı. Her bir köşesinde başka bir anısını hatırlayan adamla evi turlamak Steve'i rahatlatmıştı. Herkesten uzaklardı ve tek başlarına dolaşıyorlardı. Üstelik Steve sevdiği adamı daha iyi tanıma fırsatı bulmuştu.

Evin yatak odasının, mutfağının ve bahçesinin temizletildiğini öğrenen Steve, salonda durup fotoğrafları inceleyen Tony'e sordu, "Hani sevişmeyecektik, neden yatak odasını temizlettin ki?" 

Tony, gözlerini hala eski anıların ölümsüzleştirilmiş karelerinden almamıştı. "Belki burada kalmak istersin diye düşündüm. Eski anıların üstüne yenilerini örteriz." Steve'in aklına yatan bu fikrin önüne aniden taştan bir duvar dikilmişti. Bir sorun olduğunu fark etmişti kısaca.

"Peki ya evdekiler, şu Selin biz giderken epey hüzünlü görünüyordu."

Kahve rengi gözleri fotoğraflardan kaldırdı kendini ve mavi gözlere dikdik baktı. Omuz silkerek, "Benim iş seyahatin de, senin de eski sevgilinin yanında olduğunu düşünürlerse bir şey demezler. 

Aldığı cevapla içi rahatlayan Steve, onunla bu gece başa baş geçireceğini düşününce sevinçten havalara uçacak gibi oldu. Kafasındaki mutlu düşünceler, fotoğraflara dikkat etmesiyle şüpheci düşüncelere dönüşmüştü. Tony'nin hiç annesiyle fotoğrafı yoktu, "Neden hiç babanla fotoğrafın yok?"

Tony'nin suratı öyle bir hal aldı ki, Steve anında sorduğuna pişman oldu ve sevdiği adamın elini tuttu. "Eğer se-" Tony diğer elini hava kaldırdı, "Sorun değil... Babamla normal bir baba-oğul ilişkisine sahip olmadım. Hiçbir fotoğrafımız yok. Açıkçası, onu fotoğraf çektirecek kadar çok sevmiyordum zaten."

Arkasını döndü ve merdivenlere yöneldi. Basamaklara adımını atmışken, "Hadi odama çıkalım," dedi. Steve de hemen onun peşine takıldı ve hızla merdivenleri çıktı. Tony'nin eski odasına geldikleri sırada Steve şaşırmadan edemedi.

Sarı ve kırmızı renklerine sahip olan odada, maketler, oyuncaklar, dergiler ve daha bir çok eşya vardı. Burada da çocukluk fotoğrafları asılıydı ve burada da Tony aynı şirinliğe sahipti. Steve, Tony'nin küçüklüğünü gördükçe ona daha çok bağlanıyordu.

İki kişilik bir yatak duvara dayalı duruyordu ve solunda ise, yan yana duran çalışma masasıyla kitaplık vardı.

"Yatılı okulda kaldığım için buraya pek sık uğramazdım ama on sekiz yaşına kadar burası benim odamdı," dedi.

Steve odanın içerisine bir adım daha attı. İlk bakmak istediği şey, yatağın sağındaki komidinde duran fotoğraf olmuştu. Orada beş yaşında olduğu belli Tony, gerçekten de çok şirindi. Fotoğrafı kendi yanına koymayı düşünen Steve, bu fikirden vazgeçti. Vazgeçmesini sağlayan şey ise karnındaki gurultular olmuştu.

Steve'i süze süze bir hale getirmiş olan Tony'e döndü ve "Acıktım," dedi. Kapı kenarında, kollarını birleştirmiş dururken, "Yemeği ikimiz hazırlayalım, ister misin?" Steve parıldayan gözleriyle kafasını salladı. "Harika fikir, hadi pizza yapalım."

Tony iki elini de kaldırdı cevabı duyunca onu uyardı. "Şimdiden uyarayım, beceriksizin tekiyim." Steve ise bunu umursamadan Tony'nin yanına gitti ve mutfağa gitmek için ona kolunu uzattı. İkisi kol kola girerek mutfağa doğru yöneldiler.

Mutfağa geldikleri sırada, Steve mutfağın genişliğine şaşırdı. Kendi evlerindeki kadar geniş bir mutfak vardı. Tamamen beyaz renkli mutfakta, tezgahın önüne geldi Steve. Tony'de bir pizza için gerekenleri çıkarmaya başladı. Steve, Tony'nin ilk çıkardığı malzeme olan peyniri rendelemeye başladı hemen. 

Bütün malzemeleri aldıktan sonra Steve'e muzipçe gülümseyerek bakan Tony, "Kabukları soyulmuş seviyordun, değil mi?" dedi. Steve ise Tony'nin gülümsemesine o kadar hayrandı ki, adamın ona bahşettiği gülümseme karşılığında bir ödül vermek için yanağına bir öpücük kondurdu.

"Sen soyacaksan eğer, kabuğuyla da yemeye razıyım."

------------------

Pizza, şarap, yıldızlar ve Tony. Steve'in bu geceyi, hayatının en iyi gecesi ilan etmemesi için hiçbir sebebi yoktu. Masaya oturmuş, yemeklerini yemiş, şarap şişelerinin üçüncü diplerini görmüşlerdi. Beraber hazırladıkları pizza başka hiçbir şeyin tadına benzemiyordu. Steve için harika bir yemek olmuştu.

Yemek bittikten sonra ise, tabakları ve boş şarap şişelerini lavaboya yığıp, kırmızı şarapla evin bahçesine oturmuşlardı. Islak çimlerin üzerine yığılıp içmeye devam etmişlerdi. Alkolün etkisiyle bir ara tam sevişecek gibi oldukları sırada, verdikleri söz yüzünden kendilerini durdurup normal sohbetler etmeye devam etmişlerdi.

Alkollü olsalar da normal konulardan konuşmaya özen göstermişlerdi. Steve için, Tony'le normal sohbet etmek bile bir lütuftu. Kırmızı şarabında sonunu görürken çimenlere uzanmışlardı, eller birbirini bulmuştu. Gözler ise yıldızlardaydı.

Aralarındaki ilişkilerden bahsetmeyip konuyu olabildiğince gündelik konularda tutmaya çalışmışlardı. Ta ki tutup Tony aniden bir soru sorana kadar.

"Benimle kaçmaya ne dersin?"

Steve, onun ciddi olup olmadığından emin olamadığını gösteren bir bakış attı. Ardından kendi kafasında düşünmeye başladı. 

Onunla kaçar mıydı? Fazla klasik olacağını düşünse de, onunla ölüme bile giderdi. Fakat bunu yapmak, annesine yapmak onun için fazla yüzsüzlük olurdu. Hiçbir çocuğun, annesinin kocasıyla kaçtığını görmemişti hiç. Şu an Tony, annesini mutlu ettiği için arada derede kalmıştı. Bir şey diyemedi ve susma hakkını kullandı.

Derin düşüncelere daldığını fark eden Tony, "Hiç sormadım say," dedi. Gözleri hala yıldızlardaydı. 

Bu fikri düşünmeye devam etti Steve. Onunla kaçmayı acayip derecede istiyordu. Hatta şu an eve gidip yarım boşaltımış olan bavulunu yeniden doldurup onun istediği herhangi bir yere gitmek fazla cazip bir fikir gibi geliyordu.

"Uyuyalım mı? Yarın geçirecek çok vaktimiz olacak zaten."Tony, Steve'e cevap şansı tanımadan ayağa kalktı. Steve ise sırf onu kıramadığı için dediğine uydu ve o da kalktı. İkisi beraber örtüyü ve boş kadehleri alarak eve geri döndüler. 

İşlerini halledip yatak odasına geldiklerinde, Tony bokser'ı dışında her şeyi çıkardı. Fakat Steve yatakta doğrulup isteğini gözleri ile Tony'e iletince, esmer adam, "Nedir senden çektiğim," diyerek üstündekileri tamamen çıkardı. Sonrasında ise Steve'de tamamen kıyafetlerinden arındı ve yatağa girdi.

Yatağa girdikleri zaman, Steve, Tony'e dönecekti ki, Tony onun gözünün içine bakarak, "Arkana dön," dedi. Steve yine onun isteğine uyup sırtını esmer adama döndü. Ardından ise omzunda hissettiği kollar ile kendini ilk defa gerçekten huzurlu hissetti. 

Boynuna bir öpücük geldi, kulağından ise, "Seni seviyorum," lafını işitti ve o da aynı laf ile karşılık verdi.

"Seni seviyorum."

Sonrasında ise çiftin yaptığı şey kendilerini uykunun kollarına bırakmak oldu.

-----------------------

Steve, sabahı Tony'nin kolları arasında karşılamıştı. Sevdiğinin yeni yeni çıkan sakalları sırtına sürtündü. Huylanmış olan Steve arkasına döndü. "Tony, Tony uyan sabah oldu." Tony ise gözlerini açamadan, "Biraz daha Stevie," diye mırıldandı. 

Tony, uyanmamak için direndiği sırada Steve düşünüyordu. Onunla kaçmak meselesini sabah uyandığı süreden beridir gözden geçiriyordu. Her saniye bu teklif Steve için daha cazip geliyordu. Eğer kaçarsalar, Steve her günü böyle geçirecekti, her sabah sevdiği adamın kokusunu içine çekerek uyanacaktı. Her gün ilk gördüğü onun gözleri olacaktı.

Steve için bu çocukken duyduğu masallardan bile daha fantastikti fakat bunun gerçekleşmesi için bir fırsatı vardı. O da Tony ile kaçmaktan başka bir şey değildi.

"Tony, ben dün dediğin şeyi düşündüm." Steve bunu dese bile, Tony hiçbir fiziksel tepki vermeden sadece mırıldandı yine. "Dün çok şey söyledim." O an kararını vermişti, kaçmak istiyordu.

Babası ona her zaman bencil olmasını, aksi takdir de mutlu olamayacağını söylemişti. Bunu her daim reddeden Steve için şimdi babasının sözünü dinleme vaktiydi. Tony, sessiz kalarak Steve'e açıklama fırsatı vermişti ve o da bunu kullandı.

"Tony, dün kaçmak hakkında bahsetmiştin, sanırım ikimiz için en iyisi bu olacak sanırım." Tony kahve gözlerini araladı ve Steve'e baktı. Dirseklerinin üstünde doğruldu. Saçı dağınıktı ve komik duruyordu.

Bir şey söylemek için dudaklarını aralayan adam, vazgeçip dudaklarını geri kapadı. Steve o an bunu dediğine bin pişman olmuştu. İçki yüzünden bunu söylemiş olabileceğini daha yeni aklına getirmişti. Yavaşça kahrolan Steve yataktan fırladı ve pantolonunu üstüne geçirdi.

"Her neyse, söylemedim say." Çatallı çıkan sesiyle devam etti lafına. "Pişman olacağın bir şey yapmanı istemiyorum." O da Ayağa kalktı ve kapı arkasına astığı ceketinin yanına gidip, iç cebinden iki kağıt parçası çıkartıp elinde salladı.

"Her ne kadar, senin dün gece ki kararsızlığını görmüş olsam da, bu gece Paris uçağı için iki biletim var." Yüzüne bir gülümseme takındı. "Kim için olduğunu tahmin etmişsindir herhalde."

Steve bir şey diyemedi. Esmer renkli ellerde sallanan biletlere baka kalmıştı. "To-Tony ben, üzgünüm." Tony, Steve'in kırılmasını istemediği için yanına kadar geldi, kollarıyla belini sardı. Steve'de kollarıyla sevgilisinin sırtını sardı.

"Önemli değil hayatım," diyerek daha da sıkı sarıldı. İkisinin de çıplak göğsü birbirine değerken Steve'in tüyleri diken diken olmuştu. 

"Seni seviyorum."

"Seni seviyorum."

-----------------

Steve eve dönmüş, odasında bavulunu toplamakla meşguldü. Bütün kıyafetleri koyduktan sonra fermuarı kapattı ve büyük çantayı yataktan indirdi. Tam o sırada kapı çaldı. "Gir," diye bağıran Steve, açılan kapının öbür tarafında Helen ile karşılaşınca şaşırdı.

Nazikçe, "Biraz konuşabilir miyiz? şeklinde sordu. Steve, onun, 'onları' bilme durumundan rahatsız olsa da, Paris'e gittikleri zaman böyle bir derdi kalmayacaktı. Başını salladı ve kız içeriye süzülüp yatağın kenarına oturdu. 

Steve ise ayakta beklemeyi tercih etmişti. Kız hemen konuşmaya daldı, yine her zaman ki gibi kırmızı başlığı üstündeydi. "Ben, geçen sefer ileri gittiğim için özür dilerim." Ellerini önünde birleştirip yutkundu.

"Evden eşya almaya gittiğimiz gün, Tony ile seni salıncakta gördüm. Yapacağımın yanlış olduğunu bile bile sizi izledim. Beraberdiniz ve öpüşüyordunuz. Birbirine sarılmış haldeydiniz. Bu gördüklerimi ve Peggy hakkındaki yalanını düşündüm ve..."

Steve kızın lafını tamamlamıştı. "Ve ne kadar aşağılık biri olduğumu anladın." Helen dudağını ısırmışken, Steve açıklama yapmaya koyuldu. "Ona karşı koymak istedim Helen ama yapamadım. İnsan aşık olduğu zaman mantığından yoksun kalıyor. Düzgün düşünemiyor. Eğer benim hakkımda kötü düşünüyorsan bil-" Steve'in lafı, aralık kapının aniden itilip duvara çarpmasıyla bölünmüştü. 

Helen irkilerek arkasına bakmıştı. Gördüğü şey, sevgilisinin kardeşine olan nefret dolu bakışıydı. 

O an ölmek istemişti, yok olmak, hiç var olmamak. Bunu gerçekleşmediğini bilmek istedi ama gerçekti. Hem de hiç olmadığı kadar.

O bakışların hedefi olmuştu.

--------------------

Cam kapıya yumruklar ardı ardına inerken, Steve sırtını çalışma masasına dayamış, yerde oturuyordu. Telefonuyla Peter'a mesaj atmış ve gelip bir şekilde yardım etmesini ummuştu. Masanın kapıya değil, duvara bakan kısmında dururken, o bağırış duyuldu.

"Aç kapıyı lanet olasıca! Nasıl olur da annenin kocasıyla yatacak kadar şerefsiz olabildin?!" Bucky bunu derken kapıyı yumruklamaya devam ediyordu. Bodrumda bulunan Tony'nin laboratuvarındaydılar. Steve, ona edilen her sözü hak ettiğini düşünüyordu. Ta ki o tanıdık kadın sesini duyana kadar.

"Neler oluyor burada?" Annesinin sesini duymak Steve'e hiç iyi gelmemişti. Bucky ses çıkartmayınca Steve söylemeyeceğini sandı fakat Bucky seçimini çoktan yapmıştı.

"Steve ve kocan..." Bu üç kelime Steve'in kalbine üç hançer darbesini yavaşça indirirken, Bucky derin bir nefes aldı ve lafını sonlandırdı.

"Yatıyorlarmış..."

Etrafta derin bir sessizlik oluşmuştu. Annesi bunun gerçek olduğuna inanmadı. Bucky başını sallarken, Helen'in içinde yaptıklarından dolayı büyük bir pişmanlık büyüyordu. Bucky, kanayan elini silerken biri daha bodruma indi. Steve bunun kim olduğuna bakmak için kafasını çıkarıp göz attı.

Ahmet gelmişti, yumruğunu sıkar bir halde. Bucky'i gözüne kestirmiş, sert adımlar atarken Pepper onu durdurmayı denedi. Wanda ve Selin'de onu durduramamış iken Ahmet, siyah uzun saçlı adamın yanına gelir gelmez bir yumruk salladı ve onu cam kapıya itti. 

"Kardeşlik dediğin bu mu lan?! Söyle bana! Sen nasıl bir kardeşsin." Bir yumruk daha attı ama Bucky tuttu, "Böyle birinin abisi olmuşsam yıllar boyunca, keşke onu yıllar önce terk etseymişim." Herkes Bucky'e şaşkınlıkla bakarken Ahmet kafa attı ve yumruklarını geçirdi. Dördüncü yumruktan sonra Wanda onu tuttu. 

Bucky ile Ahmet arasına geçen kumral kız, elini Ahmet'in sırtına koydu. "Sakin ol, aile meselesi sana düşmez." Kızın yeşil gözlerine bakan adam, kızı üzmemek için sıktığı yumruğunu saldı ve sırtını döndü. Duvara yaslandı ve Bucky'i izlemeye koyuldu.

Helen, bir şey demek isteyip, "Ahmet..." dedi ama Pozan'nın bakışlarını görünce diyeceği lafı yutarak sustu. 

Steve ise o sırada ayağa kalkmış, çelik kasaya kendi haline acıyan bir gülüşle yürümüştü. Kasanın şifresini girip kapağı açtı. İçindeki gümüş renkli tabancayı aldı. Elindeki tabancaya bakarken, Bucky'nin ona baktığını gördü.

İkisi kısa süreliğine göz göze geldi. Steve'i bir kere daha sardı pişmanlık, tıpkı bir yılan gibi. Zamanında, kendisine verdiği sözleri çiğnediğini fark etti. Gözünde biriken yaş yüzünden bulanık görmeye başlamıştı, fakat kardeşinin kanayan burnunu ve elini seçebilmişti. Tabancayı tek elinde tutarken, telefonunu eline alıp Tony'i aradı.

Tabancayı gören dışarıdakiler, bunu yapmaması için bağırırken, Steve'i annesinin bağırışları bile durduramadı. 

Telefon çalarken, Steve silahın emniyetini kaldırdı. O sırada telefon açıldı, Tony'nin nefes nefese kalmış sesi karşıladı onu.

"Steve, üzgünüm. Çok işim vardı."

"İşlerini bitirdin mi peki?" Bunu derken Steve'in gözündeki yaşlar serbest kalmıştı. Ve Tony tabi ki de sevdiği adamın ağladığının farkına varmıştı.

"Ağlıyor musun sen?"

"Hayır, sadece bilirsin işte." Steve açıklama yapmak istedi fakat Tony izin vermedi.

"Suçluluk hissettiğini biliyorum Steve, ama her şey düzelecek." Steve camın öbür tarafına baktığı zaman hiç bir şeyin düzelmeyeceğini anlıyordu. Birazdan yapacağı şey yüzünden, yıllar öncesinden bir itiraf sundu adama.

"Seni her zaman sevdim biliyor musun Tony. Bu yüzden evlenmenizi desteklemedim. O zaman da şansımız olmayacaktı, fakat en azından, başkasına ait olmayacaktın." Bir süre sessiz kalan Tony, kendisine bıçak gibi saplanan bu cevaba, aynı sertlikte bir cevap verdi.

"Annenle sana yakın olmak için evlendim." Bu söz, Steve'i çoktan vurulmuşa döndürmüştü.

Kafasında, daha önceki anılarını gözden geçirdi. Hepsi bir film şeridi gibi geçiyordu. Ona karşı koymaları, ağlamaları, sevişmeleri, yurt dışına kaçmaları. Hepsi gözünün önünden geçerken ağlıyor olsa bile, Tony'i düşündüğü için gülümsemişti.

"Seni seviyorum." Steve bunu dedikten sonra silahı şakağına doğrulttu. Tetiğe basmak üzereyken, cam kapı aniden kırıldı.

Ahmet, Steve'e doğru koştu ve bir yumruk attı adamın suratına. Silah kenara düştü, telefon da yere düşüp kırıldı ve arama kesildi. Ahmet, Steve'in üstüne çıktı, "İntihar etmeyeceksin, bu saçmalık." 

Camı, yangın baltasıyla kırmış olan Ahmet, Steve'i durdurmuştu. Fakat Steve, nereden geldiği bilinmeyen bir güçle Ahmet'i üstünden itip yere düşürdü ve silahı alıp tekrardan şakağına dayadı. Ahmet ise Steve'in karşısında, yavaşça ayağa kalkmaktan başka yapacak bir şeyi kalmamıştı. 

Fakat son bir şansı daha vardı.

Belinde duran tabancayı çekti ve Pepper'a dayadı. "Eğer kendini vurursan, bende anneni vururum. Eğer annenin ölmesini istemiyorsan, intihar etme." Bucky, bu saçmalığa dayanamayıp aralarındaki oyunu sonlandırmak için içeriye dalacaktı ki, Ahmet adamın ayağına bir el ateş etti. "Üzgünüm Bucky, bu Steve ile benim aramda." 

Ahmet tekrardan Steve'e baktı. Selin o an Wanda'nın arasında, beyaz renkli teni çoktan yerini kırmızıya bırakmıştı. Gözleri ise yaşlıydı, gördüğü şey yüzünden ağlamayı ve burnunu çekmeyi durduramıyordu. 

Steve, karşısında ona Tony'ninkini andıran kahve gözlere baktı. "Seni iyi tanıyorum Ahmet, en iyi sınıf arkadaşımın sevgilisisin. Annemi vurmayacağını biliyorum. Tony'e onu sevdiğimi söyle." 

Bunu dedikten sonra, salondaki herkes aynı anda bağırdı fakat Steve yine de tetiği çekti. 

--------------------

Aniden yatakta doğrulan Steve, hızlı nefes alış verişini dengelemeye çalışırken avuç içi terlemiş ellerine baktı. "Dostum, nasıl bir rüyaydı bu." Aniden, odanın öbür ucundaki yataktan Ahmet'in kafası belirdi. "Nasıl bir rüyaydı ki?" 

Steve, gördüğü şeyleri düşündü. "Ben, zengin ve yaşlı bir adam aşıktım. Yeşilçam filmi gibi bir hikayesi vardı. Neredeyse sevgili olan herkes hemcinsti, sen hariç." Steve'in rüyasında LGBT olmadığına sevinen Ahmet, yorganın altından çıkardığı çiğ köfte dürümü yerken sordu, "Peki bu rüyayı biraz daha anlatsana, belki wattpad'e yeni bölüm yazarım. Okuyucuların beğeneceğine eminim."

Sarışın genç yataktan fırladı. Hemen dolabına yönelip o gün için giyeceği kıyafetleri seçerken, Ahmet'in yatağında bir kıpırdanma gördü. "Ahmet, yatağında ne var? Bir şey hareket ediyor. Ahmet, yorganı kenara atacaktı ki, yatağın üst kısmına doğru, yorganın altından kumral bir kız kıvranarak çıktı. 

Elini alnına koyan sarışın, "Wanda... Lanet olsun rüyamda sende vardın," dedi. Kız ise az öncesini duymadığı için yabancı kaldı. "Ne rüyası?" Ahmet, eliyle kızın saçını okşadıktan sonra, gözlerine baktı. 

"Okuması çok zevkli olacak bir hikaye.

------------------------------------

Bu bölüm tamamen x__Marvel__x'den izin alınarak hazırlanmıştır. 

Bize böyle harika, böyle müthiş bir hikaye sunduğun içi sağ ol. Umarım yazdığım bölümü beğenmişsindir. 

Kendinize iyi bakın, hoşça kalın sevgili ahali. Yorumlarınızı ve oylarınız sakın unutmayın.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro