Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

8' Güven Problemi

Kriz geçirdiğim gecenin üzerinden yaklaşık olarak bir hafta geçmişti ve bu bir hafta boyunca sessiz kalmıştım. Taehyung'un gelip anlatmasını bekledim fakat o da susmayı seçmiş ve o gün bana neden nöbetim var diye yalan söylediğini açıklamamıştı.

Güvenim gittikçe sarsılıyordu. Daha önce benden bir şeyler gizleyeceğini, arkamdan iş çevireceğini düşünmezdim. Bu yüzden ister istemez aramıza benim koyduğum bir mesafe girmişti ve gittikçe daha soğuk davranıyordum ona.

Elimde olan bir şey değildi, küçüklüğümden beri nefret ettiğim ve bir türlü kurtulamadığım bir huyumdu. İnsanlardan çabuk soğurdum ve arayı tekrar ısıtmak eskisi kadar kolay olmazdı. Taehyung'un bana ihanet ettiğini öğrenirsem yanında bir saniye bile kalmayacağımı biliyordum.

Kıskanç bir insan olmayabilirdim, en azından Taehyung kadar. Çünkü hep güvenilir biri olduğunu düşünürdüm. Sadık olduğunu, benden başkasına bakmayacağını. Ama eğer düşündüğüm gibi değilse, onun düşündüğü gibi sessiz kalmazdım....

Kamufle amaçlı, iç mekanlarda bile gözümde olan güneş gözlüğümle Taehyung'un odasının karşı duvarına yaslanmış, şu an içeride olan kişinin çıkmasını bekliyordum. Baskına gelmemiştim elbette. Kendimi gizlememin amacı her ortamda insanların beni tanımasıydı ve şu an içeride olan kişi de Taehyung'a muayene olan herhangi biriydi.

"Pardon..." Ve sanırım kamuflaj işe yaramamıştı...

Yanıma gelen genç kadına dönerek "Buyurun." dedim nazik ama mesafeli sesimle.

Gözleri parlarken elindeki telefonu daha çok sıktı ve "Siz Jeon Jeongguk'sunuz değil mi?" diye sordu. İnsanların çoğu beni hâlâ eski soyadımla tanıyordu. Bu yüzden bozmadan gülümsemeye çalıştım ve başımla onayladım.

"Bir fotoğraf çekinebilir miyiz?" Sesli konuşmadığı ve diğer insanları da başıma toplamadığı için şanslı olmalıydım.

"Üzgünüm ama şirket hayranlarla fotoğraf çekinmeme izin vermiyor. Eğer istersen imza verebilirim." Biraz yüzü düşse de heyecanla çantasından bir defter çıkarmış, siyah keçeli kalemle bana doğru uzatmıştı.

"Kapağını imzalar mısınız?" Ricasını kırmadım ve defterin kapağına belirgin büyüklükte bir imza atıp ona uzattım. Defteri almış ve gülümseyerek selam verip gitmişti.

Karşımdaki kapı sonunda açıldığında ve içeriden karnı burnunda, sevimli bir adam çıktığında hareketlenip sıradaki kişinin ayaklanmasına izin vermeden içeri girdim.

Taehyung beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. Her zaman kapının yanındaki masasında oturan asistana "Seulbi bize izin verir misin? İçeriye kimseyi alma lütfen."dedi ve gülümseyerek bana döndü.

"Hoş geldin bi'tanem. Sonuçlar çıktı ama evde konuşuruz diye düşünmüştüm. Buraya kadar gelmene gerek yoktu." Selamını almadan masasının önündeki koltuğa oturdum ve gözlüğümü gözümden çıkarıp telefonumla birlikte ortadaki masaya attıktan sonra arkama yaslandım.

"Uzatacak vaktim yok Taehyung. Saatlerdir menajerimin telefonlarını reddediyorum ve bugün bana ulaşamadığı için sinirli. Sonuçları hemen söyleyebilirsin, ben de sormam gereken birkaç küçük şeyi sorar ve giderim."

Tavrım onu açık açık afallatsa da bilgisayardan sonuçları açarken "Menajerin izinliydi diye biliyordum." demişti gayet sıradan bir şekilde.

"Evet, öyleydi." dedim. "Dün geri döndü. Şirkete gidip onunla görüşmem ve yeni programım hakkında konuşmam gerek."

Taehyung sonuçların çıktısını aldıktan sonra birkaç kağıtla bana döndü.

"Aslında sen gelmeden önce biraz incelemiştim ama şu an tekrar baktığımda tehşisten emin oldum. Bebeğin büyümemesinin nedeni trombofili. Yani ilk hamileliğinde de sen düşürmesen bebek büyük ihtimalle yine düşecekti." Kaşlarımı çatarak "Ne?" diye sordum. Benim için anlaşılır bir şekilde konuşmaya çalışsa da bunun anlamını bilmiyordum.

"Trombofili, kanın pıhtılaşma eğiliminde olduğu bir durum. Hamileliğinde bebeğin büyümesini sınırlandırıyor ya da bebeğin yiyecek ve oksijen tedarik etmesi için plasentanın iyi çalışmasını etkiliyor. Sonuca baktığımda başka bir problem göremiyorum." Açıklama yaparken elindeki tükenmez kalemle kağıtta bazı değerleri yuvarlak içine alıp işaretliyordu.

"Peki ben bununla nereye varmalıyım? Çocuğum olmayacak mı yani benim?" dedim sesimi normal tutmaya çalışarak.

Kağıtları zımbalayıp mavi bir klasörün içine yerleştirdikten sonra bana döndü ve "Elbette olabilir." diye cevap verdi. "Hamileliğin boyunca pıhtılaşma riskini azaltmaya yardımcı olmak için kan inceltici kullanabilirsin ama ben senin risk almanı istemiyorum. Eğer yine herhangi bir nedenden dolayı bebek ölürse ya da sorun çıkarsa fazla üzüleceksin. En iyisi sen doğurganlığını kaybetmeden vazgeçmek ve ilişkilerde korunmak."

O an söyleyecek hiçbir şeyim kalmamıştı sanki. Boşluk hissini kısa bir süreliğine de olsa yaşamış, gelecek için kaygıya düşmüştüm. Elimde tek bir şans vardı ve ya olacaktı ya da olmayacaktı. İkinci bir deneme hakkım yoktu. Denemezsem asla bilemeyecek, kaybedersem ise etkisinden asla çıkamayacaktım.

"Senin konuşmak istediğin konu neydi? Eğer önemliyse öğle yemeğinde de konuşabiliriz." Aklımdaki düşüncelerden sıyrılmak için boğazımı temizledim ve "O kadar kalamam." dedim. Duvarlarımı çabuk indirmemekte kararlıydım. "Sadece birkaç soru soracağım."

Sandalyesinden kalkıp önümdeki orta sehpaya oturdu ve gözlerimin içine bakarak ellerimi tuttu. "Seni dinliyorum güzelim."

"Soracağım sorular basit ve senden net cevaplar bekliyorum. Donghyun'la yemeğe gittiğim akşam neredeydin?" Bu soruyu beklemediği açıktı. Derin bir nefes alıp sesli şekilde bıraktı ve bakışlarını yere indirdi.

"İçmeye gittim. Biraz kafa dağıtmam gerekiyordu." Dürüst bir şekilde cevap vermişti ve güvenimi daha çok sarsmamıştı.

"Neden bana nöbetin olduğunu söyledin?"

"Başta hastanede oyalanırsam düşüncelerden uzaklaşırım diye düşündüm fakat pek de planladığım gibi olmadı. Bu yüzden çıkma kararı aldım ve seni endişelendirmemek için haber vermedim." 

"Yanında biri var mıydı?"

"Evet." Biraz durakladıktan sonra tek kaşımı kaldırarak "Ben tanıyor muyum?" diye sordum. Ellerimi baş parmaklarıyla daireler çizerek okşarken "Hayır." dedi.

Aldığım cevapların hiçbiri beni tatmin etmiyordu. Hâlâ o kadının kim olduğunu açıklamamıştı ve benim onu tanımadığımı açık açık söylemişti ki bu şüphelerimi artırıyordu.

"Taehyung ya şimdi tam olarak anlatırsın ya da ben daha güzel yöntemlerle anlattıracağım." Aralık dudakları ve büyük gözleriyle bana dönerken "Ne anlatmamı istiyorsun Jeongguk, tüm sorularına cevap verdim işte." demişti. Ellerimi tutuşundan kurtarıp oturduğu yerin yanında duran telefonumu aldım ve parmak izi kilidini açıp galerimdeki fotoğrafı buldum. 

Fotoğrafı sinirli bir ifadeyle ona çevirip gözüne gözüne sokarken "Bu kadar samimi olduğun ve benim tanımadığım bu kadınla arandaki ilişkiyi anlatmakla başlayabilirsin." dedim sert çıkan sesimle.

Fotoğrafa baktıktan sonra kaşlarını çatarak bana döndü ve "Gerçekten mi?" diye sordu. Sesi en az benimki kadar sert ve aynı zamanda beklemediğini açık edecek kadar hayal kırıklığı doluydu.

Telefonu kendime çevirip fotoğrafı kapatırken "Bunu gördüğümde ben de aynı tepkiyi verdim." dedim.

Ayağa kalkıp "Takip ettirip fotoğraflarımı çektirecek kadar bana güvenmediğini bilmiyordum Jeongguk." diye atıldı. "Sen gerçekten değiştin. Artık seni tanıyamıyorum. Özellikle son zamanlarda gözüne baktığımda aşık olduğum o adamı göremiyorum."

"Ne yani, şimdi de beni suçlayarak üste mi çıkmaya çalışıyorsun?" Onun gibi ayağa kalkıp sesimi yükseltmeme engel olamamıştım. "Ben seni takip falan ettirmedim, haberin kendi kendine geldi Kim Taehyung."

"Haberim neden gelsin tanrı aşkına? Ve sen bir fotoğrafa bakarak seni aldattığımı düşünecek kadar güvensizsen ne yapabilirim?"

"Benim güvensiz olmamın nedeni fotoğraf mı sence? Bir haftadır bu konuyla ilgili hiçbir şey söylemedin ve ben soru sormasam konuşacağın da yoktu!"

"Çünkü konuşmak ve açıklamak gerektirecek hiçbir şey yapmamıştım. Ama üzgünüm, benim hatam. Her dakika rapor vermediğim ve haberi sana gelecek yanlış anlaşılır şeyler yaptığım için özür dilerim Kim Jeongguk. Aynı şekilde sen gelip beni suçlarken kendimi savunduğum ve yanlış anladığını söyleyerek senin vardığın sonuca karşı çıktığım için de. Ne düşünüyorsan, öyle düşünmeye devam edebilirsin."

"Kalbimi kırıyorsun Taehyung." dedim titreyen sesimle. Fakat onun ifadesi hâlâ sertti.

"Ne tesadüf. Sen de benim kalbimi kırıyorsun Jeongguk." Dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar ederken "Özür dilerim." dedim. "Özür dilerim, seni suçlamak istememiştim. Ben... Ben fazla stres altındaydım ve ne düşüneceğimi şaşırdım. Kafam çok karışıktı. Seni o kadınla öyle samimi görünce ve eve o halde gelince sinirlendim. Lütfen beni affet." Ona sarılmak için hamle yaptığımda "Uyuyor numarası mı yapıyordun?" diye sordu. "Sana gerçekten inanamıyorum. Beni fazla hayal kırıklığına uğratıyorsun. Aynı şeyi ben sana yapsam bana ne kadar kızardın..."

"Özür diledim ya! Sen de beni anla, çok kötüyüm Taehyung. Daha yeni bebeğimi kaybettim ve beni bırakacağından korktum. Gerçekten artık sana yetmediğimi düşündüm. Canımın daha fazla yanmasından korktum ama şu an da canım çok yandı." Akan burnumu çekerek ağlamaya devam ederken beni kendine çekip sıkı sıkı sarılmış, "Ben senden başkasına bakar mıyım?" demişti yatıştırıcı bir tonda. "Ben sana aşığım Jeongguk. Sen bana her şekilde yetiyorsun, kimse yerini dolduramaz. Canın yanmasın, sen üzülme diye ben dünyayı yakarım. Ama ne olursun bir daha böyle saçma sapan şeyler düşünme, kafanı bunlarla karıştırma." Yüzümü göğsüne gömüp sakinleşmeyi denerken Taehyung saçlarımı öpmüş, başıma çenesini yaslayarak sarılmaya devam etmişti.

"Hiç seni, senin de kötü hissettiğini düşünmüyorum sanma. Çocukları ne kadar sevdiğini ve sana bir evlat veremediğim için hayallerinin yıkıldığını biliyorum. Üzgünüm." dedim boğuk çıkan sesimle. 

"Hayır, üzülme. Evet çocukları seviyorum ama hiçbir şey senden önemli değil Jeongguk, anla bunu." Başımı kaldırıp ıslak kirpiklerimin arkasından gözlerinin içine baktım. "Hayır, sana yeteri kadar zaman ayırmıyorum. Durumumuz gayet iyi ama ikimiz de fazla çalışıyoruz. Şu an devam eden proje bittikten sonra bir süre yeni bir proje kabul etmeyeceğim ve menajerimin programımı boşaltmasını isteyeceğim. Sen de yıllık iznini kullan ve tatile çıkalım, olur mu?"

Bu fikrin pek hoşuna gittiğinden emin değildim. Yine de karşı çıkmadı ve başını olumlu anlamda salladı. "Tamam bebeğim. Sen nasıl istiyorsan öyle olsun."

Kollarımı boynuna dolayarak parmaklarımın ucunda yükseldim ve burnumu onunkine sürterken "İkimizin de biraz rahatlamaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum." diye mırıldandım. "Evden uzaklaşmak iyi gelecektir. Ben de sana iyi gelmeye çalışacağım."

Alnını alnıma yasladı ve bir süre gözleri kapalı dinlendi. Ben artık parmak ucumda durmaktan yorulup geri çekildiğimde ise eğilip dudağımın kenarından öptü.

"Sen bana böyle iki saniye sarılsan bile ben enerjiyle doluyorum. Özellikle iyi gelmeye çalışmana gerek yok." Elimi yanağına koydum ve "Olsun." dedim inatla. Ardından ufak bir gülümseme oluştu tam az önce öptüğü yerde, dudağımın kenarında. "Daha iyi olmanı istiyorum. İkimiz de biraz mutlu olsak kime zararı dokunur ki?"

Romantik dakikalarımızı bölen kapı çalınma sesiyle biraz geri çekildim ve kapıyı aralayıp başını içeri uzatan asistan kıza döndüm.

"Bay Kim, sırada bekleyenler şikayetçi. Ne zaman muayene olabileceklerini sorup duruyorlar." Taehyung otoriter sesiyle "Bize bir dakika ver." dediğinde kız başını olumlu anlamda sallamış, kapıyı tekrar kapatmıştı.

Orta sehpadan gözlüğümü ve telefonumu aldıktan sonra Taehyung'a döndüm ve gözlüğümü takarken "O zaman akşam görüşürüz." dedim. Menajerimden bir sürü cevapsız çağrı ve mesaj vardı. Biraz daha cevapsız bırakırsam büyük ihtimalle gelip burayı basacaktı.

Taehyung belimi kavrayıp dudaklarıma sesli ve ıslak bir öpücük bıraktıktan sonra "Görüşürüz bebeğim. Şirkete giderken dikkatli ol." diye uyardı.

Kapıya kadar yanımda bana eşlik etmişti. Sonunda odadan çıktığımda ise tüm sinirli bakışlar beni bulmuştu. Biraz abartıyorlardı. Sanki içeride kaç dakika geçirmiştim ki?

Onları umursamamaya çalışarak tekrar elimde yanıp sönmeye başlayan telefona cevap verdim.

"Efendim noona?"

"Jeon, sabahtan beri sana ulaşmaya çalışıyorum. Neredesin sen? Hemen şirkete gel." Çıkışa doğru yürürken "Kusura bakma, hastanedeydim. Şimdi çıkıp geliyorum, endişelenme." diye açıklama yaptım. Sesi düşündüğümden daha sinirliydi.

"Ne hastanesi, sana bir şey mi oldu?"

"Hayır, iyiyim. Sadece kan testimin sonuçlarını öğrenmek için birkaç dakika Taehyung'un yanına uğradım."

"İyi, pekala. İstersen oraya araba yollatabilirim."

"Gerek yok." diye karşı çıktım. "Kendi arabamla geldim zaten."

"Bekliyorum, çabuk ol. Seninle şu hamilelik konusunu konuşmamız gerek." Telefonu suratıma kapattığında bıkkın bir nefes vermiştim. Bay Han'dan duymuş olmalıydı ve bu neden sabahtan beri telefonumu rahat bırakmadığını açıklıyordu...



Şirkete varır varmaz menajerimin beni beklediği odaya gitmiş, olayları baştan sona ona da anlatmıştım. En azından beni hiç bölmeden dinlemişti. Ama anlatmayı bitirdiğimde aldığım karşılık benim için şaşırtıcı olmuştu.

"Senin adına üzüldüm Jeongguk. Ben yokken zor zamanlar atlatmışsın ama hâlâ yıldızı parlayan genç bir aktörsün ve kariyerinin zirvesindeyken hamile kalmamalısın. Bu yüzden düşürmen bir nevi senin yararına olmuş."

Duymayı beklediğim sözler bunlar değildi. Menajerimin benim kişisel hayatıma da önem verdiğini sanıyordum ama sanırım bebek ve aile konusunda aynı fikirlere sahip değildik.

"Her şey benim için para ve popülarite değil. Ailem ve eşim de benim için çok önemli ve bir bebeğim olursa onu dünyaya getirebilmek için her şeyi yaparım. Kariyerime ara vermek de buna dahil." Yumuşak bir tonlamayla düşüncelerimi söylesem de gayet sert ve tehditkâr bir dil kullandığımın farkındaydım. İlk defa menajerime bir konuda kafa tutuyordum ve söylediklerimin de arkasında olacaktım.

"Sen bu şirkete bağlısın ve bir sözleşmen var." Kollarımı göğsümde bağlayarak "Sözleşmede çocuk yapamayacağım mı yazıyor?" diye sordum.

"Hayır ama..." derken önündeki dosyanın içinden birkaç kağıt çıkararak bana uzattı. "İmzalamış olduğun bu sözleşmeye göre en az beş yıl daha ününü tehlikeye atmaman gerekiyor. Sen bu şirketin gelir kaynaklarından birisin ve sözleşmenin şartlarına uymazsan ödemen gereken tazminattan bir kez daha bahsetmeme gerek yoktur herhalde." Meydan okumama karşılık olarak cevabını çok güzel vermiş, beni susturmuştu. Ama pes etmeye niyetim yoktu.

"Hayranlarımın hamileyim diye bana sırt çevireceklerini sanmıyorum. Aksine, evliliğim gibi bunu da destekleyen büyük bir kitle olacağına eminim." Sert bir şekilde önüne koyduğum kağıtları bir adım geri atmadan yerine yerleştirdikten sonra başını olumsuz anlamda salladı.

"İşte omegalar bu yüzden iş hayatına uygun değiller Jeon. Fazla duygusalsınız. Yuva kurma içgüdüleriniz yüzünden önünüze gelen her fırsatı düşünmeden geri tepebiliyorsunuz. Seni destekleyen bir kitle olacak, evet. Ama sektörden bir yıl kadar uzaklaşacaksın ve yeni gelenler yerini dolduracak. Yani dönene kadar çoktan silinip gitmiş olacaksın."

Ellerimi masaya vurarak ayağa kalktım ve "Bu kadar yeter." dedim sesimi yükselterek. "Benim omega olmam ya da sizin alfa olmanız hepimizin insan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ve insan olan kimse kendi evladının ölmesine göz yumamaz. Zaten bebeğimi kaybetmişken ne kadar kötü ve zor durumda olduğumu anlayıp sözlerinizin ağırlığını bir an önce fark edin lütfen Bayan Choi. Şimdi izninizle yetişmem gereken çekimlerim var. Size iyi günler."

Odadan çıkacakken bir an duraksadım ve arkamı dönüp son kez masada oturmaya devam eden menajerime baktım.

"Bu arada yakın zamanda Taehyung'la tatile çıkmayı planlıyoruz. Sizinle programımı boşaltmanız hakkında konuşmak istemiştim ama ağzımın payını aldım. Unutmayın, siz sadece saatlerimi ayarlamak ve benim için en uygun programı oluşturmak için varsınız. Hayatımı yönetmek benim kendi işim, karışmazsanız sevinirim."



Kitabın daha birkaç bölümden bu kadar okunması ve desteklenmesi çok hoş. Okuyan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum <3

Bu arada benden size bir tavsiye, her havlayanı sadık sanmayın :)

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro