Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

7' İki Dudağın Arasındaki Yaşam

Bazı zamanlar olur ki, içine düştüğünüz tereddüt sizi yiyip bitirir. Nereden tutsanız kopacakmış gibi gelir bir şeyler. Bir de üstüne zaten kötü bir ruh halindeyseniz, patlamanız işten bile değildir. Yakınınız olmasa, neyse. Bir de sizi kendi içinizde tereddüte düşüren kişi en çok güvendiğiniz, en çok sevdiğiniz kişiyse; işte o zaman vay sizin halinize...

"Jeongguk, bir şey mi oldu?" Sıkı sıkı kapattığım gözlerimi aralayarak ekrandaki fotoğrafın gerçek olup olmadığını bir kez daha kontrol ettim ve tuttuğum nefesimi bıraktım. Ardından avucumda sıkarken parmak boğumlarımın beyazlamasına neden olan cihazı tekrar cebime koyarak önüme döndüm.

"Hayır, her şey yolunda." Son derece gerçekçi gülümsememle gözlerinin içine bakarak rol kesmeme rağmen pek inandırıcı gelmemiş olsa gerek "Emin misin?" diye sormuştu Donghyun hyung. Başımı kararlı bir biçimde aşağı yukarı salladım ve "Evet, eminim. Tatlı ister misin? Aslında sormama gerek bile yok, ben ısmarlıyorum. Bakar mısınız?" diyerek itiraz etmesine fırsat vermeden elimi kaldırıp garsona seslendim.

İkiletmeden yanımıza gelen garsona yemekten hemen sonra getirmeleri için çikolatalı pasta siparişi verdiğimde Donghyun hyung gülmüştü. Tek kaşımı kaldırarak ona doğru döndüm.

"Afedersin, kendimi tutamadım. Hırsını tatlıdan çıkaracakmış gibi sinirli görünüyordun." Aslında sipariş verirken aklımda ne pasta vardı, ne de tatlı. Sadece konunun dağılmasını ve aklımdakilerin bir an önce silinmesini istiyordum. O fotoğrafı hiç görmemiş gibi hayatıma devam etmem mümkün değil miydi?

"Lütfen, kaç ay oldu beraber çalışıyoruz, ilk defa bir yemek ısmarlamışım. Tatlı da olsun bir zahmet." Konuyu döndürmek için verdiğim üstün çabayı fark etmiş olsa gerek, sadece gülüp geçmiş ve üstelememişti.



Yemeğin geri kalanı benim için tam bir eziyetti. Boğazıma takılan her bir lokmaya rağmen kötü bir şeyler olduğunu dışarıya belli etmekten kaçınmıştım. İnsanlara sürekli neler yaşadığımı açıklamak zorundaymışım gibi sorular sorulmasını sevmiyordum. Evet, ünlüydüm ve hayatım çokça merak ediliyordu. Evliliğim nasıl gidiyor, şu galaya giderken ne giymişim, bu partide bana eşlik eden kişi kimmiş falan filan...

Ama işler yaşadığım sorunlara geldiğinde kimse bilsin istemiyordum. Hep kendi kendime halletmeye çalışırdım.

Çünkü insanların kendi aralarında benim sorunlarımı küçümsediklerini ve benim bazı şeyleri abarttığımı düşündüklerini biliyordum. O esnada yüzüme söylemiyorlardı belki ama magazin haberlerine düşen manşet yazılarını okuyamayacak kadar da kör ya da daha oyunculuk kariyerimle beraber ergenliğime yeni girdiğim dönemde yaşadığım sıkıntılara biraz değindim diye ne kadar eleştiri yediğimi hatırlayamayacak kadar bunak değildim...

Önümde kendi kendine oynayan filmden tamamen kopmuş şekilde, televizyonun ışığıyla aydınlanan karanlık odada öylece zemini izlerken her zamanki gibi koltuğun bir köşesine kıvrılmış, bundan sonrasında nasıl hareket etmem gerektiğini kafamda tartıyordum.

Kimden geldiğini bilmediğim bir mesaja güvenmek aptallık olurdu ama bir yandan da gördüğüm fotoğraf ve bizim kendi aramızda gizlediğimiz bebek sorunumuzu bilmesi aklımı çok karıştırmıştı.

Gerçekten Taehyung'u kaybetmek gibi bir ihtimalim var mıydı? Ben o olmadan yaşayamazdım ki. Hayatımdı o benim, her şeyimdi. En önemlisi de yanımda kimsenin kalmayacağına inandığım an benimle olabilecek tek kişiydi. Eğer onun da diğerleri gibi benden gidebileceği ihtimalini düşünürsem büyük bir boşluğa düşerdim.

Bebek benim güvencem olacaktı. Fakat şu an ondan hiçbir iz taşımazken bana bağlı kalacağından nasıl emin olabilirdim? Çıkıp da boşanmak istese; aşkının bittiğini, benim ona yetmediğimi söylese ne gelirdi elimden?

Ne ara ağlamaya başlamıştım bilmiyorum fakat psikolojik olarak bitik durumdaydım. Bir yandan dün olanlar, bir yandan bugün olanlar, hepsi üst üste gelmişti. Önce bebeğim bırakmıştı beni. Şimdi de eşim bırakırsa ben ne yapacaktım?

O fotoğrafın beni aldattığına dair bir kanıt olduğunu düşünmüyordum. Nedense öyle bir ihtimal vermek geçmiyordu içimden ama gerçekten gözümü korkutmak ve etrafımda olan bitenleri bana fark ettirmek için iyi bir araçtı.

Dış kapıdan gelen takırtıları duyduğum anda toparlanmak için avuçlarımla gözümdeki yaşları kuruladım ve başımı yanımdaki kırlente koyarak uyuyor numarası yaptım. Taehyung'la şimdi yüzleşmek istemiyordum. Benimle konuşmaya çalıştığında terslemek ya da kalbini kırmak da. Bu yüzden en iyisi uyuduğumu düşünmesiydi.

Adım sesleri kapının önünde kesilirken derin bir iç çekiş işitmiştim. Işığı açarak en son karşı koltukta olduğunu hatırladığım kumandayla televizyonu kapattı ve yanıma geldi. Ardından bedenimi zorlanmadan kolları arasına alıp başımı omzuna koymamı sağladı. Alkol ve kadın parfümü kokusu anında burnuma dolmuştu.

Yüzümü buruşturmamak için büyük bir çaba sarf etmiştim. Yatak odasına gidene kadar da derin nefesler almamaya çalıştım. Çünkü koku içimdeki, ortaya çıkmasından korktuğum canavarı tetikliyordu.

Sonunda sırtım serin çarşafa değdiğinde karanlıkta olmamızı fırsat bilerek temiz hava çektim ciğerlerime. Taehyung beni yatırdıktan sonra seslerden anladığım kadarıyla duşa girmişti.

Rol yapmayı keserek gözlerimi araladım ve banyo kapısına sırtımı döndüm.

Üzerinde başka bir kadının kokusuyla gelmesi neden bu kadar koymuştu? Gerçekten beni aldattığına inanıyor muydum yoksa?

Eşimden ayrılmam için çok fazla tehdit mesajı alırdım ama neden bu akşamki mesajlara bu kadar takılmıştım ki? Düşündükçe içimdeki şüpheler artıyordu. İyice paranoyak olmuştum.

Keşke bebeği düşürmeseydim. Belki o zaman farklı doktorlara gidip gerçekten bebek sağlıksız mı, değil mi öğrenme fırsatım olurdu.

Ah, ne diyordum ben? Taehyung'a güveniyordum. Kendi çocuğunun ölümünü isteyecek bir insan değildi o. Hiçbir zaman olmamıştı.

Ama ya bebeği düşürdüğümden haberi olmazsa? Belki hâlâ hamile olduğumu düşünürse beni bırakmazdı. Bunu ne kadar saklayabilirdim bilmiyorum ama eğer o süre içerisinde tekrar hamile kalabilirsem...

Tanrı aşkına, benim kocam doktordu! Anlamaması imkansızdı!

Gittikçe saçmaladığımın farkına vardığım anda bu düşüncelere son vererek yanımdaki yastığı çektim ve kollarımı sıkı sıkı sarıp uyumaya çalıştım. Uyurken bunları düşünmeye fırsatım olmayacaktı. Üzerinde kafa yordukça kendi canımı yakıyordum.

Yastığın üzerinde kalan Taehyung'a ait kokuyla gevşeyip uykuya dalacağım sırada banyo kapısı da açılmış, içeriye doğru bir sıcak hava dalgası yayılmıştı. Hızlı davranarak üzerini de giyindikten sonra kendi tarafındaki boşluğa oturdu ve beklemeye başladı. Neyi beklediğini bilmiyordum, gözümü açarsam da uyumadığımı anlardı. Bu yüzden rol yapmayı sürdürdüm.

"Minik koala... Neden ağladın ki acaba yine?" Kendi kendine konuşuyordu ama bana ithafen konuştuğunu anlamıştım.

Kollarımın arasındaki yastığı aldı ve onun yerini, bana sarılarak doldurdu. Şimdi üzerindeki o kadın parfümü kokusundan eser kalmamıştı. Temiz sabun kokuyordu ve şu an daha güven vericiydi.

Birden parmaklarını saçlarımda hissettiğimde az önceki düşüncelerimden sıyrıldığımı fark ettim. o yavaş yavaş her bir saç telimi okşarken ve içten öpücükler kondururken uyumam daha kolay olmuştu.



Uzaktan gelen tanıdık bir ses dikkatimi çekti. Başımı kapalı oda kapısına çevirdim ve sese dikkat kesildim.

Ses Taehyung'a aitti. Melodisi çok tanıdık bir ninni mırıldanıyordu.

Biraz daha odaklandığımda tiz ağlama seslerinin ninnisine nasıl da uyumla karıştığını işitmiştim.

Göğsüme iğneler batıyormuş gibi fiziksel bir acı hissettim.

Oturduğum yerden kalkıp doğrudan kapıya ilerledim ve kolu indirerek açılmasını sağladım. O an durduğum yerin çok tanıdık hastane koridoru olduğunu fark etmiştim. Karanlıktı. Kimse yoktu.

Karanlık ve ıssız koridorun aksine ise odada göz alan beyaz bir ışık vardı. O an ışıklardan birini kapatarak gözümü alan bu parlaklıktan kurtulmak istedim ama sadece istemekle kalmıştı.

Emin adımlarla içeri girip sesi takip ederek Taehyung'a ulaştığımda kucağında kundağa sarılı bir bebek olduğunu görmüştüm. Kundak mor renkteydi. Neden bu rengi seçmişti?

"Kucağına almayacak mısın?" Kollarının arasındaki küçük bebeği izlemeyi sürdürürken sorduğu sorunun bana yönelik olduğunu anlamıştım. Merakla biraz daha yaklaştım. Kundağın birazı açıktı ve Taehyung o açıklıktan izliyordu bebeğin yüzünü. Ben göremiyordum. Acaba hangimize benziyordu?

Kollarımı uzatıp onu almama çok kısa bir an kala koridoru inleten topuklu sesleri yüzünden dikkatim dağılmıştı. Başımı çevirdim ve tam açık kapının önünden geçen bir kadın gördüm. Seçebildiğim tek özelliği uzun, turuncu saçlarıydı.

Taehyung arkamdan adımı seslenirken kendimi birden koridora çıkarken buldum. Sağıma ve soluma bakındım. Daha sonra kadının en son gittiği yere doğru koşmaya başladım. Kim olduğunu öğrenmem gerekti. Neden bilmiyorum ama öyle olması gerekiyormuş gibi geliyordu. Kocam, kucağında bebeğimle o odada beklerken ben kadının peşine düştüm.

Ama kadın yoktu. Çoktan karanlığın içinde kaybolmuştu. Onu bir daha bulamayacaktım...

Aklıma Taehyung ve mor kundaktaki bebek geldiğinde "Bebeğim." dedim yüksek sesle. Geldiğim yöne gittim hızla. Korku canavarı zihnimi ele geçirmişti. İçimde büyük bir endişe vardı. Kalbim sıkışıyordu...

Az önce açık bıraktığım kapıdan sızan ışığı fark ettiğimde adımlarımı hızlandırdım ama ben ona doğru gittikçe ışık daha çok uzaklaşıyordu sanki. "Taehyung!" diye bağırdım. Ben sana gelemiyorum, sen gel...

Fakat çağrıma hiçbir geri dönüş olmamıştı.

Artık yorulduğumu ve bacaklarımın tutmadığını hissetmeye başladığımda koridordaki bekleme koltuklarına tutundum. Ne ağlama sesi vardı artık, ne de ninni sesi. Korkutucu bir yalnızlık hissi vardı. Kulağımın dibinde bir şeyler "Kaybettin." diye fısıldayıp duruyordu. "Kaybettin, bitti, kaybettin."

İnatla başımı sallayarak karşı çıktım ve tekrar koşmaya başladım. Işık benden kaçtıkça koştum. Oraya ulaşmak istedim. Kulağımda motivasyonumu düşüren ses çınlamaya devam ederken gerçekten o ışığı tekrar yakalayabilmek istedim.

Kaçmasına fırsat vermeyip sonunda ışığı yakaladığımda hemen odaya girmiş, ayakta beklemeye devam eden Taehyung'a bakmıştım.

"Taehyung!" dedim heyecanla. "Bebeğimiz nerede?"

Bakışlarını yerden kaldırıp bana doğru çevirdi. "Geç kaldın..." dedi. "Gitti..."

Donup kalırken önce tek elinde sallanan, eteklerine kan sıçramış mor battaniyeyi buldu gözlerim. Hemen sonra ise yerdeki, içinde küçük doku parçaları yüzen kan göletine.

Kulağımın dibindeki ses tırnaklarını göğsüme, etimin altına batırmış gibi bir acıyla çığlık atarken dizlerimin üzerine düştüm. "Bebeğim! Bebeğimi geri getirin bana! Gitmedi benim bebeğim, bana yalan söyleme! Nerede? Nereye sakladın bebeğimi söylesene!"

"Jeongguk." Az önceki ışığın yerini tekrar bir karanlık alırken "Bebeğim!" diye bağırdım son kez. "Bebeğimi geri verin bana n'olur..."

"Jeongguk!" Gözlerim açılır açılmaz Taehyung'un telaşlı yüzüyle karşılaşmıştım. Kollarımdan tutmuş, bedenimi sarsarken ağlamaya devam ederek "Taehyung, bebeğim." diye sızlandım. "Taehyung bebeğim gitti. Bebeğim..." Alnımdaki saçları geriye atıp gözümdeki yaşları kurulamaya çalışan eline tutunarak "Bebeğim!" dedim.

Ne ara yatağa geri döndüğümüzü anlamamıştım. Karşımda benim gibi oturan bedeninden destek alarak düşmemeye çalışıyordum. O ise sakinleşmem için uğraşıyordu.

Alnımı alnına yasladı ve "Tamam, bak geçti. Sadece kabustu." dedi kısık sesle. "Ben buradayım, her şey düzelecek."

Hızla boynuna atılıp sıkı sıkı sarıldım ve hıçkırarak ağlamaya devam ederken tişörtünü avuçlarımın içinde sıktım. Yanaklarımdan sicim gibi akan yaşlar omzunu ıslatıyordu. Bedenim, kolları arasında tir tir titriyordu.

Sakinleşene kadar öyle kaldım. Gördüğüm kabusun etkisinden çıkmak zamanımı almıştı. Taze kan kokusu hâlâ burnumun direğini sızlatıyordu sanki...

Sırtımı aşağı yukarı sıvazlarken bir yandan da çocuk avutur gibi saçlarımda dolanan eliyle başım sakince omzuna düştü ve zorlukla titrek bir nefes aldım. Uzun süre sesli ağladığım için hıçkırmaya devam ediyordum.

"Daha iyi misin?" Yaşadığım şoktan sıyrılınca başımı omzundan kaldırdım ve biraz geri çekildim. O bana sarılmayı bırakmamıştı. Benim az önce tişörtünü sıkan ellerim gevşekçe göğsüne doğru kayarken o sıkı sıkı belime tutunmaya devam ediyordu.

"Taehyung." dedim çatallanan sesimle. "Taehyung, bebeğimiz gitti. Ben onu öldürdüm." Bir süre öylece yüzümü izlemeye devam etti. Ardından bedenimi kendine doğru çekip dudaklarını alnıma bastırdı.

"Ne zaman düşürdün?" Bakışlarımı kaçırarak cevap verdim. "Dün gece."

"Pekala... En kısa zamanda hastanede sana hemogram testi yaptıralım. Bebeğin büyümemesinin nedenini öğrenelim ki bir daha böyle bir şey başımıza gelmesin."

"Tamam..."

Onayı alır almaz tekrar yatağa uzanmamızı sağlamış, Beni göğsüne çekmişti.

"Taehyung..." diye son kez seslendim. Anında bana döndü.

"Efendim Jeongguk." Kafamı biraz kaldırarak gözlerine baktım ve "Beni bırakma, sensiz yaşayamam." dedim yalvarırcasına.

Yüzüme çıkan eli yavaşça çene kemiğimi okşadı, oradan da dudaklarımı buldu. Baş parmağı hafifçe alt dudağımda gezerken tam gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu.

"Bana yaşamı vadeden bu dudaklar. Aynı şekilde ben yalnızca burada ölebilirim..."

İçimde çakmak çakmışlar gibi bir kıvılcım hissederken dudaklarımı sakince onunkilere bastırıp geri çekildim.

"O zaman yaşamaya ve yanımda olmaya devam et."



Kook daha kız meselesini açmadı ama konu oraya da gelecek 😈

Sizce Taehyung gerçekten Jungkook'a ihanet etti de iyi bir oyuncu mu yoksa o melek, yapmaz mı?

Evet, elimden gelen en uzun bölüm bu üzgünüm. Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro