5' Kaderin İnsafı
Bazı zamanlar oluyordu ki, umuda tutunmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu elinden. En çok da bu acıtıyordu işte. Beklemek zorundaydın çünkü ne paran sana yardım ediyordu ne de sahip olduğun herhangi bir şey. Ve kaybetmek üzere olduğun, senin için o kadar değerliydi ki elinde olsa geri kalan her şeyi uğruna feda ederdin.
Ben zamanında elimdeki hazinenin değerini anlayamadığım için kendime kızıyordum. Geleceğim için göz göre göre feda etmiştim bebeğimi. Şimdi de bu şekilde cezalandırılıyordum. Avuçlarım arasında bir parça umuttan başka bir şey yoktu ve bir hafta boyunca önümdeki kum saatinin akmasını beklemiştim.
Beklemiştim ama o kum taneleri bana güzel haber mi getirecek yoksa kötü haber mi, hiçbir fikrim yoktu...
İşten izinliydim. Taehyung da bugün için randevu almamıştı ve öğleye kadar boştu. İkimiz de uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar geç uyanıyorduk. Aynı zamanda birlikte, sarmaş dolaş uyanmayalı da baya olmuştu.
Gözlerimi huzurlu bir sessizliğe aralamıştım. Ve bu huzurlu atmosferi bozan tek şey benim içimdeki huzursuzluktu.
Sıcaktan dolayı klima hep açık olurdu. Fakat ilk defa klimanın beni üşüttüğünü hissetmiştim. Öyle ki bacaklarım, Taehyung'un bacakları arasındaydı ve ben onun göğsüne sokularak tüm gece kendimi ısıtmaya çalışmıştım. O da farkında olmadan kollarını bana dolamış, kocaman yatakta tek beden olmamızı sağlamıştı.
Hareket edebilmek için biraz kıpırdandım ve kollarımdan birini ikimizin arasından kurtarıp üstün körü yatağın içinde telefonumu aradım. Daha sonra telefonu gece yatmadan önce salonda şarja taktığım aklıma geldi.
Yattığım yerden istemesem de doğruldum ve Taehyung'un üzerinden eğilip onun telefonundan saate baktım. On iki olmak üzereydi. Gerçekten bu saate kadar uyumuştuk...
Yanında uyumaya devam eden bedeni de uyandırıp uyandırmamak arasında kararsız kalsam da sonunda kıyamayacağımı fark etmiş, hissedemeyeceği kadar yumuşak şekilde saçlarını okşamaya başlamıştım. Nasıl kıyabilirdim ki? Adeta bir bebek gibi uyuyordu. Göğsü usul usul inip kalkıyor, bilinçsizce büzdüğü dudakları fazla öpülesi duruyordu.
Saçlarındaki elimi yanağına doğru kaydırdım ve alnımı alnına yasladım. Ona sahip olduğum için çok şanslıydım.
"Bir gün büyüne kapılacağım ve içimdeki kurda engel olamayıp seni işaretleyeceğim. Uyanır uyanmaz nasıl bu kadar güzel olabilirsin?" Boğuk ve çatallı çıkan sesi beni güldürmüştü. Biraz geri çekilip gözlerinin içine baktım ve yanağını okşamaya devam ederken "Öyle mi?" diye fısıldadım dudaklarına doğru.
Artık işaretli bir omega görmek çok zordu. Kimse bunun getireceği sorumlulukları üstlenmek istemiyordu. Evleneceğimiz gün ben de bir işaret istemediğimi açık açık söylemiştim. Bizim birbirimize ait olduğumuzu bilmemiz yeterliydi. Boynumda koca bir ısırık iziyle dolaşmak, aramıza her mesafe girdiğinde güçten düşmek ve bana dokunması için muhtaç kalmak istemiyordum. Zaten bizim gibi iş insanlarına göre bu fazlasıyla zor olurdu. Ayrıca alyanslarımız, evli olduğumuzu göstermek için yeterliydi.
İşaret ve orta parmağını birleştirerek açıktaki boynuma yerleştirdi ve irkilmeme neden olacak şekilde ileri doğru kaydırdı.
"Tam buradan, kokuna doyamamış gibi tenini uzun uzun solurken seni bir kez daha kendime ait yapacağım ve o an ne olduğunu bile anlayamayacaksın." Baştan çıkarıcı sesi ve boynumu okşayan parmakları yüzünden yutkundum ve çoktan yüzlerimizin arasındaki mesafenin kapandığını fark ettim.
Burnunu yavaşça benimkine sürtüp dudaklarımızı birleştirirken göz kapaklarımın düşmesine engel olamamıştım. Alt dudağımı bana işkence etmek ister gibi ağır ağır kavrayarak nefessiz kalacağımız bir öpüşme başlattığında karşı koymadan bedenimi ona teslim ettim.
Kolunu belime dolayarak yerlerimizi değiştirdi ve başımın yastığa düşmesine izin verdi. Ardından ellerimizi iki yanımızda birbirine kenetleyip bacaklarımın arasına yerleşti.
Ağırlığını bana vermeyecek şekilde üzerimde uzanıp beni öpmeye ve içimde çiçekler açtırmaya devam ederken bu işin gerçekten dediği yere gitmemesini umuyordum. Aksi taktirde itiraz edebilecek bir durumda değildim.
Biraz geri çekilip doyamadığına karar vermiş gibi tekrar öpmeye başladığında belimi kaldırarak göğüslerimizin birleşmesini ve tıpkı nefeslerimizde olduğu gibi bedenlerimizin de birbirine karışmasını sağladım.
Kaç dakika böyle sürmüştü ya da kaç dakika kahvaltı yerine birbirimizin dudaklarını yemiştik bilmiyorum ama benden bir nefeslik mesafeyle ayrıldığında tamamen mayışmış haldeydim. Onun bıraktığı nefesleri soluyarak bedenimi sakinleştirmeye çalışırken dudaklarını yanağımda hissettim. Ardından ıslak bir yol çizerek yanağımdan boynuma doğru kayan dudaklarıyla kalbim göğüs kafesimi dövmeye başlamıştı.
Tıpkı sözlerinde olduğu gibi tenimi koklarken yapabildiğim tek şey dudaklarımı ısırmaktı. Kımıldayamıyordum. Kımıldayabileceğim ne alanım vardı ne de gücüm.
Fakat korktuğum şeyi yapmayıp boynuma içimi titretecek bir öpücük bırakarak geri çekildiğinde gözlerimi araladım ve dağılmış ifadesine baktım. Fazla mükemmeldi...
"Kahvaltı olarak kıçını yememi istemiyorsan kalk ve benimle mutfağa gel bakalım." diyerek acıtmayacak şekilde kalçama vurduğunda titrek bir nefes almış, yukarı doğru sıyrılmış pijamamı düzleyerek açılan karnımı örtmüştüm. Bakışları kısa bir süreliğine karnıma, oradan da huzursuz yüz ifademe kaydığında uzanarak alnımı öptü ve "Endişelenme, olumlu düşün." dedi sakinleştirici sesiyle.
Uzattığı elini tutarak doğruldum ve başımı aşağı yukarı salladım. Sonunda baş başa kahvaltı yapacaktık. En azından bunu düşünebilir, gülümsemeye çalışabilirdim.
➳
➳
➳
Taehyung'un ağzıma zorla bir şeyler tıkarak yapmamı sağladığı kahvaltının ardından hastaneye gelmiştik. Kan tahlilini verdikten ve sonuçlar sevgili kocamın eline normalden daha kısa sürede ulaştıktan sonra ise odasına çıkmış, ultrason kontrolü için uzanmam gereken yatağa uzanmıştım.
Çok gergindim. O kadar çok gergindim ki "Jeongguk kendini kasma." diyen Taehyung olmasa kendimi kastığımı bile fark edemeyecektim.
Kan tahlilinin sonucunda ne çıktığını bilmiyordum. Sadece Taehyung incelemiş, hemen ardından ultrasona geçmemi söylemişti. Hoş, sonuçtan bahsetse de tıbbi terimlerle konuşacaktı ve ben yine hiçbir şey anlamayacaktım. Evet, eşinizin bir doktor olması, her şeyi anlamanızı sağlamıyordu...
Karnımda gezdirdiği cihaz kasıklarıma doğru indikçe huylansam da sesimi çıkartmamaya ve kendimi olabildiğince kasmamaya çalıştım. Sonunda Taehyung da aradığını bulmuş gibi bir yerde durmuş, önündeki mönitörden kontrolleri yapmaya başlamıştı.
Gerginlikle dudaklarımı kemiriyordum. ne olacağıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu ve Taehyung sessiz kaldıkça endişem artıyordu. Bugüne kadar kötü düşünmemek için çok çabalamıştım ama son gün içimi öyle bir endişe kaplamıştı ki, engel olamıyordum.
Kontrolü tamamlayıp cihazı çektikten sonra pantolonumun kemer kısmına sıkıştırdığı havlu peçeteyi alarak benim yapmama izin vermeden tüm jelimsi sıvıyı temizledi ve yatağın yanındaki çöp kovasına attı. Ardından elindeki eldivenlerinden kurtulup benim ellerimi avuçları arasına aldı ve dudaklarına bastırdı.
Olumlu bir şey söylemesini bekliyordum. Birden bire gülümsemesini ve 'O iyi Jeongguk! bebeğimiz büyüyor!' demesini bekliyordum fakat bir süre daha öyle durduktan sonra geri çekildi ve gözlerimin içine bakarak "Üzgünüm..." diyebildi sadece. Ne için üzgünsün ki, diyemedim. Senin hatan değil, de diyemedim. Sadece "Benim bebeğim iyi." dedim inatla. Kabullenemedim.
"Kese büyümüyor Jeongguk. Bebeğimiz büyüyemiyor." Ellerimi avuçları arasından kurtardım ve inatla tekrarladım: "Benim bebeğim iyi."
Bir cevap veremiyormuş gibi susmayı seçmişti. Ardından oturduğu tekerlekli sandalyeden kalktı ve yanıma gelip sarılmaya çalıştı fakat engel oldum. "Benim bebeğim iyi, bir şeyi yok onun, neden teselli verir gibi sarılmaya çalışıyorsun?" Bir şeyi yoktu onun. O hâlâ karnımdaydı. Ben ona iyi bakacaktım, söz vermiştim. Büyüyecekti, büyümek zorundaydı.
"Jeongguk bu sadece senin bebeğinmiş gibi konuşma. Anlayabiliyorum, ben de seninle aynı acıyı paylaşıyorum ama orada kaldığı ve öldüğü taktirde sana zarar verecek." Başımı olumsuz anlamda sallayarak reddettim. "Lütfen..." dedim zor çıkan sesimle. "Lütfen, bir hafta daha izin ver. Büyüsün benim bebeğim, büyüyecek."
"Bir haftadır hiçbir ilerleme olmamış. Ölecek diyorum sana, düşürmek zorundasın. Hastanede aldırmak istersen de senin için uygun bir zaman ayarlarım." O kadar soğukkanlı söylüyordu ki, sanki onu hiç etkilememiş gibi, sanki öldüreceği kendi bebeği değilmiş gibi...
"Lütfen..." diye yalvardım son bir kez daha. "Bir hafta..."
"Bu benim elimde olan bir şey değil Jeonggukk. İnan elimde olsa ben de isterim ama elimde değil." Sonunda pes ederek kollarının arasına girdiğimde beni sıkı sıkı sarması uzun sürmemişti. Güçlü kalmaya çalışıyordum. Ne kadar zor olsa da güçlü kalmaya çalışıyordum.
"Özür dilerim." dedim göğsüne gömdüğüm yüzüm nedeniyle boğuk çıkan sesimle. "İlk bebeğimize kendi ellerimle kıymamalıydım. Bir şekilde baş ederdik. İşimizi her şekilde kazanırız ama onları geri kazanamıyoruz."
"Daha ebeveyn olmak için çok gençtik. Korkularını anlayabiliyorum." Rahatlamam için sırtımı sıvazlayan eli sayesinde sakin bir şekilde "Olsun." dedim. "Sana haber vermeliydim. Bu kararı tek başıma almam yanlıştı."
"Öyle olması gerekiyormuş, öyle olmuş. Şimdi önümüze bakmalıyız." Biraz geri çekilip yukarıda kalan yüzüne döndüm ve "Yine mi eskisi gibi olacağız?" diye sordum.
"Nasıl yani?"
"Yine mi birbirimizin yüzünü bile zor göreceğiz?" Ensemdeki saçlarla oynarken "Bilmiyorum." dedi sadece. "Hayat karşımıza ne çıkaracak bilmiyorum." Sustum. Çünkü söyleyebilecek bir şeyim yoktu. Taehyung'un da dediği gibi, kaderin insafına kalmıştık...
➳
➳
➳
İlk hamileliği merak edenler için, geriye dönüş mü yapayım yoksa aralarda bahsetmeye devam mı edeyim?
Evet, bu bölüm de biraz böyle oldu. Ama endişelenmeyin, elbette hamilelik bu kadar sürmeyecek. Hatta daha olaylara yeni yeni başlıyoruz diyebilirim. Çünkü burası kitabın yavaş yavaş düğümlenme kısmı. Aklımda kaoslar ve kavgalar var. Ne kadarını yazıya dökerim muamma ama kötü son yapmayacağımdan emin olabilirsiniz. Söz veriyorum ♡
Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~
-Bunny 🐰
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro