35' Final
"Hızlı ol." diye fısıldadım tüm sıcaklığını çıplak bedenimde hissettiğim eşime. Dudakları odanın karanlığında aceleci şekilde dudaklarımı bulmuş, belimi okşayan ellerinden biri kendini dengede tutmak için başımın hemen yanında yer edinmişti. Nefes bile almadan doymaya çalışır gibi öpüşüne karşılık veriyor, sessiz iniltilerime engel olamıyordum.
Yavaş yavaş uyluğuma inerek tenimde gezinmeyi sürdürdü. Bacağımın iç kısmına dokunması irkilir gibi titrememe neden olmuştu. Her bir dokunuşunu o kadar özlemiştim ki biraz daha ondan uzak kalsaydım kafayı yerdim.
Tutunduğum saçlarını çekerek dudaklarının esaretinden kurtulup yüzünün her noktasına hızlı ve gelişigüzel öpücükler kondurdum. Uyumaya izin vermeyen bu yaz sıcağında, üstümüzde bizi gizleyen ince pike dışında hiçbir şey yokken bile terliyorduk. Terli ve alev alev yanan bedenlerimiz birbirine sürtündükçe de içim bir hoş oluyordu.
"Hadi, acele et." İki kelimemden biri elini çabuk tutmasını söyleyen komutlar olduğu için daha fazla uzatmamış, bacağımdan birini omzuna atmıştı ki bebek telsizinden gelen ağlama sesleri yüzünden yine her şey mahvoldu.
Belimden aşağısı alev alev yanıyor, her bir zerrem bi an önce eşimle birleşmek için can atıyordu ama bebeklerimiz bizi rahat bırakmamaya yeminli gibiydi.
İçimden küfürler savurarak Taehyung'un üzerimden kalkmasını bekledim. Bir yandan da "Geldim Soobin, geldim..." diye sayıklıyordum. Evet, sadece seslerinin tınısından tanıyordum onları ve Taehyung bile bazen bu duruma hayret ediyordu.
Uzandığım, terimizle sırıl sıklam olmuş yatakta doğrulmuş ve "Beni bekleme sen." demiştim özür diler gibi eşimin gözlerine bakarken. Bebeklerin ağlaması benim hatam değildi belki de ama bunu ön göre göre karşılık verip işi ilerletmem benim aptallığımdı.
Tekli koltuğun üzerinden ince, tül sabahlığı alıp bir çırpıda üzerime geçirirken tekrar seslendim. "Geldim bebeğim, ağlama."
Beni anlayabilecek yaşta değillerdi elbette. Henüz on dört haftalıklardı ve ağlamaktan başka hiçbir şey bildikleri yoktu. Sadece belki bir umut sesimi duyarsa sakinleşeceğini düşünüyordum. Sakinleşirse kardeşlerini uyandırmadan halledebilirdik aramızdaki meseleyi.
Odaya girer girmez ışığı açmadan, ezbere adımlarla Soobin'in beşiğini bulmuş, küçücük bedenini kucağıma alarak yanağını öpmüştüm. Kokumu alıp sakinleşmesini beklerken bir yandan da pencerenin önündeki emzirme koltuğuna ilerliyordum.
Bebekler eve geldikten sonraki ilk haftalar her şey çok güzeldi. Seokjin hyung hastaneyle ilgileniyordu, annem evle, Suji de hep olmasa da bebeklerle. En azından biraz uyuyacak, dinlenecek vakit yakalıyorduk. Ama sonra herkes birer birer kendi işlerine ve hayatlarına dönmüş, beş bebeğin sorumluluğu da tüm iş sorumluluğuyla birlikte bize kalmıştı. Aylardır, ne zaman Taehyung'la sevişecek olsak hissediyor gibi nöbetleşe ağlıyorlardı. Feromonlarımız mı onları rahatsız ediyor diye düşünüp blokör bile kullanmıştık ama hayır, onların tek derdi bizi yalnız bırakmamaktı. Ev kalabalıkken de zaten ayıp olur diye sevişememiştik. Kısaca yaklaşık beş ya da altı aydır birlikte olamıyorduk.
En kısa zamanda baş başa bir zaman yaratmamız şarttı.
Tam koltuğuma yerleşmiş, bir bacağımı destek yapmak için sandalyenin önündeki pufa yaslamıştım ki Yeji de ağlamaya başladı. Ve Yeji ağlıyorsa Jisu da mutlaka ona katılırdı.
Kal gelmiş gibi öylece hayatı sorguladığım saniyelerde, Soobin de bir türlü sütüne kavuşamadığı için yine huysuzlanmaya başlamışken Taehyung bir kahraman gibi yetişti imdadıma. Üzerinde sadece aceleyle giyildiği belli olan eşofman altı varken bir koluna Yeji'yi, diğerine Jisu'yu alıp odanın içinde yürümeye ve sakinleşmeleri için hafif hafif sallamaya başladı. İkizler kafalarını alfa babalarının çıplak göğsüne yaslamış, seslerini de kesmişlerdi.
Rahat bir nefes vererek sabahlığımın sol omzunu sıyırdım ve bebeğin rahat emmesi için başını göğüs hizama kaldırdım. Minik dudakları sağa sola sürtünerek aranmış, göğüs ucumu bulduğu gibi kapanıp emmeye başlamıştı. Açık gözleriyle pür dikkat, sadece pencereden gelen ışığın yansıdığı yüzüme bakarken nefeslene nefeslene karnını doyurdu.
Parmağımla sıkı sıkı tutunduğu sabahlığımın yakasındaki minik elinin üstünü okşadım ve gülümsedim. Bu güzel varlığa nasıl kızabilirdim ki bizi rahat bırakmadın diye?
Odada sadece Soobin'in yutkunma ve nefeslenme sesi duyulurken başımı merakla Taehyung'a çevirmiştim. Muhtemelen kızlar onun kucağında yine uyuyakalmışlardı. Boşuna uyumuşlardı çünkü ben şimdi onları geri uyandıracaktım. Onlar istemese de mama saatleri gelmişti çünkü. Bunu bir düzene oturtmakta kararlıydım.
"Şu anki manzaram inanılmaz." Taehyung hülyalı bakışlarıyla beni izlerken bulunduğum hale baktım. Muhtemelen az önceki boğuşma benzeri ön sevişme yüzünden hâlâ saçım başım dağınık, dudaklarım şiş durumdaydı. Üzerimde tek kolu düşmüş, içini gösteren tül bir sabahlık vardı ve o sabahlık da pufa koymak için kaldırdığım bacağım yüzünden kasıklarıma kadar sıyrılmıştı.
"Arkandaki devasa, ışıl ışıl şehir manzarasını bile gölgeliyorsun Kim Jeongguk." dedi solumdaki boydan pencereden görünen şehri kastederek. Gülümsedim ve yüzüme de basan ateşten kurtulmak için yavaş yavaş gözleri kapanan Soobin'e döndüm.
Taehyung'la birleşemediğimiz her saniye içimdeki arzu daha da büyüyordu...
➳
➳
➳
Bir, iki, üç, dört, beş...
Bir yaşına giren bebeklerimizin her biri için birer pasta ile organize ettiğimiz doğum günü partisine davetlileri beklerken bir eksik fark ettim.
Hayır, beş eksik fark ettim. Emeklemeyi öğrendiklerinden beri bir türlü yetişemediğim beşizler yine ortalıkta yoktu.
"Taehyung!" dedim isyan dolu bir ses tonuyla. "Yine nereye kaçıştılar?"
Taehyung kıkırdaşmalarla bahçeye çıkarken Beomgyu ve Jisu'nun onun peşinde olduğunu gördüm. Emekleyerek babalarına yetişmeye çalışıyor, kendi çaplarında oyun oynuyorlardı.
"Mutfak masasının altında bu ikiliyi buldum." dedi gülmeye devam ederken. Bebekler de küçük ön dişlerini göstere göstere gülüp babalarının neşesine ortak olurken kaşlarımı çattım. "Ezileceksiniz bir gün ayak altında dolaşırken."
Elbette böyle bir şey olmazdı, onlar hareketlenmeye başladığından beri çok daha dikkatliydik. Henüz yeni doğduklarında onlara bakmak zordu ama şimdi her şey beş katı daha zordu. Koşuşturup duruyor, hepsini tehlikelerden korumaya çalışıyorduk. Uyku düzenleri bazen bozuluyordu ya da yemek düzenleri birbirine uymuyordu ama biz hepsine ayrı ayrı yetişmeye çalışıyorduk. Taehyung işte oluyordu çoğu zaman, buna rağmen eve geldiğinde kalan enerjisini son damlasına kadar beşizlere harcıyordu.
"Yeji! Yeonjun! Soobin!" Sürgülü kapıdan geçerek evin içinde felaket üçlüyü ararken yerde bir bebek bezi bulmuştum. "Hayır." dedim başımı iki yana sallayarak. Böyle bir şey olmamış olsun lütfen...
"Çocuklar!" Koşar adımlarla evin dört bir yanını ararken salonun bir köşesinde karşı karşıya geldiğim manzara yüzünden bayılmak üzereydim. "Ne yapıyorsunuz siz?"
Sesim yüksek çıktığı için irkilmiş, anında yüzlerini buruşturup ağlama moduna geçmişlerdi ama ben daha çok ağlamak istiyordum.
"Yeji sakın elini ağzına götürme!" dedim gözlerim dolarken. Birden bunu söylediğim için korkmuş, daha çok ağlamaya başlamıştı.
Çok gürültü çıkarmış olsak gerek Taehyung Bir kolunda Jisu, diğerinde Beomgyu ile yanımıza gelmişti. "Ne oluyor bura-" Ama sözünü tamamlamaya kalmadan benim ağladığım manzarayla karşı karşıya kalmıştı.
"Çocuklar sizin duvara sürdüğünüz şey kaka mı?"
"Başka ne olabilir?" diye atıldım. Bir de bunu soruyordu. "Görmüyor musun Yeonjun kakasını yere yapmış!"
Taehyung sakinleşmem için "Tamam, hallederiz sakin ol hayatım." dedi ama hiçbir yararı yoktu. Az sonra davetliler gelecekti ve bu halde onları içeri buyur edemezdik.
"Jeongguk, sen al bakalım şu ikiliyi." Kucağıma bıraktığı Jisu ve Beomgyu'yu alırken onların da bu işe karışıp karışmadıklarını anlamak için üstlerine bakmıştım ama çok şükür, onlara giydirdiğim kıyafetler hâlâ temizdi.
Taehyung kollarını sıvayarak işi devraldı ve ağlayan bebeklere doğru ilerledi. İlk önce Yeonjun'u kucakladı ve koşarak banyoya götürdü. Hemen ardından gelip Yeji'yi aldı. En son kenarda oturan Soobin'i de aldığında kucağımdaki bebeklerle kalkmış, peşine düşmüştüm.
Küvete oturttuğu bebeklerin üstünü çabuk çabuk çıkarıp ellerini ağızlarına götürmeden önce suyu açmış, duş başlığını tutarak sıra sıra hepsinin ellerini ve üstlerindeki kakaları yıkamıştı. Suyla oynamaya çalışan bebekler ona her ne kadar zorluk çıkarsa da bendeki kadar olay yaratmıyorlardı. Normalde beşizlere banyo yaptırmak benim için korkulu bir rüyaydı.
Sabunlayarak hepsinin duş almasını sağladıktan sonra banyoda bulundurduğumuz bezlerden aldı, kuruladığı her bebeğe teker teker giydirdi. Bu esnada benim tek yaptığım kucağımdaki ikiliyle onları izlemekti.
Evde beş bebek olunca doğal olarak evin her yerinden de bebek bezi çıkıyordu. Yaklaşık bir oda dolusu bebek bezimiz vardı.
Duş işi bitince yer silgisini kaptığı gibi önce yerdeki kakayı, ardından da duvardakini temizleyen Taehyung'a bakarken bir kez daha tanrıya şükrettim, bana bu kahramanı gönderdiği için. Çünkü asla tek başıma yapamazdım. Ne kadar zamanında yapacağımı iddia etsem de...
Tabi o bu kadar uğraşmış, onları temizlemişti ama ikimizin de bildiği bir gerçek vardı ki onları temiz ve bir arada tutmak göründüğü kadar kolay değildi. Çünkü bu doğum günü partisinin sonunda pastalarını avuçlayarak yiyen bebekler yine üstlerini başlarını batırmıştı...
➳
➳
➳
"Herkes burada mı? Sağ baştan say!"
"Didelim, didelim!" Konuşmayı henüz beceremeyen beşizler benim komutumu yok sayarak kendi aralarında tartışmaya başladığında her kafadan ayrı ses çıktığı için rahatsız edici bir gürültü oluşmuştu. "Arabaya binelim!"
Pes edip hepsinin burada olduğundan emin olmak için kendim saydım. Ben izin vermeden bir yere gidemeyecekleri için tek sıra halinde kontrolleri bitirmemi bekliyorlardı.
Taehyung çocuk koltuklarını yerleştirmeyi tamamladığında yeni aldığımız geniş aile arabamızdan inmiş, "Burası hazır. Hadi bakalım kim parka gitmek ister?" diyerek beşizlerin çığlık çığlığa sevinmesine neden olmuştu. En öndeki Yeji'nin elini tuttum ve bir kez daha uyardım. "Düzeni bozmuyoruz, tek sıra halinde."
Hepsi birbirinin omzundan tutarak tren yapmış, yola fırlamadan ya da dağılmadan arabanın önüne gelmişti. Taehyung en önden başlayarak hepsini tek tek yeni yerleştirdiği çocuk koltuklarına oturtup kemerlerini sıkı sıkı bağladı.
"Bu iyi bir fikir miydi?" Endişeli bir ifadeyle sorduğumda, arabanın arka kapısını kapatan Taehyung yanıma adımlamış, alnıma rahatlatıcı bir öpücük kondurarak "Onlar da çocuk ve her çocuk gibi dışarıda eğlenmeyi hak ediyorlar." demişti. Taehyung'un benden daha iyi bir baba olmasını bazen çok kıskanıyordum. Benim saatlerce dil döküp yaptıramadığım her şeyi beşizlere tek söyleyişte yaptırıyordu.
"Hazır mısın?" Derin bir nefes alıp verdim ve başımı olumlu anlamda salladım. "Hadi biz de binelim o zaman."
"Ben sürerim, bir şey olursa sen daha kolay ilgileniyorsun." diyerek şoför koltuğuna yöneldiğimde Taehyung itiraz etmeden ön yolcu koltuğuna geçti.
"Kim şarkı söylemek ister?" Arabayı çalıştırmak için kontağı çevirdiğimde Taehyung'un arkasını dönerek sorduğu soru çocukların hep bir ağızdan sevinçle bağırmasına ve el çırpmasına neden oldu. Bunun üzerine eliyle ritim tutarak şarkıya girdi.
"Kaslı bir vücut ile..." Arkadan beşizler aynı anda hangi şarkı olduğunu anlamış, yarım yamalak bildikleri sözlerle babalarına eşlik etmeye başlamışlardı. "Kırmızı elbise giyen! Tatlı, ekşi bir koku salan, şık bir domatesim!"
Bu sevimliliklerine, arkada el çırpmalarına ve peltek peltek şarkı söylemelerine gülerken ben de kendimi tutamadım ve aralarına katıldım. "Ben meyve suyu olacağım, gluk! Ben ketçap olacağım, çik! Ben dans edeceğim, hey! Havalı bir domatesim!"
En sevdikleri şarkı, daha doğrusu melodisini tek bildikleri şarkı bu olduğu için evde sürekli bunu dinliyorduk. Bir yetişkin için bir süre sonra bıktıracak bir durumdu ama onlar eğleniyordu, bu yüzden katlanmaya değerdi.
"Hadi bir kez daha!" Her yetişkin için değil ama benim için bıktıracak bir durumdu. Çünkü benim aksime Taehyung'un hoşuna gidiyordu ve bazen gece uykusunda bile ben ketçap olacağım diye sayıklıyordu...
Çok uzun sürmeyen, şarkılar ve alkışlar eşliğinde varış noktamıza ulaştığımızda arabayı güvenli ve boş bir yere park etmiş, Taehyung'la birlikte çocukları sıraya dizmek için inmiştim. Şuradan şuraya ne hallerde gidiyorduk bir biz bir de tanrı biliyordu. Eğer çocuklar olmasaydı yürünürdü bu yol. Ya da en azından bu kadar çok olmasalardı.
"Hadi bakalım bebeklerim." Taehyung'un tek tek kemerlerini çözüp koltuk altlarından tutarak indirdiği beşizleri aynı evin önünde olduğu gibi sıraladım. "Trenimiz kalkmak üzere, çuf çuuf!"
Gülüşe gülüşe parkın içine girerken bir yandan da etrafta çok çocuk olup olmadığına bakıyordum. Beşizler henüz iki yaşında oldukları için büyük çocuklar yüzünden oyuncaklara binmekte sıkıntı yaşayabilir, hatta onlar yüzünden yaralanabilirlerdi. Ama çok şükür bir iki küçük çocuk dışında kimse yoktu.
Yürüyüş kaldırımından inip kum zemine ayak bastıklarında Taehyung'a doğru döndüm. "Evet, paylaşımı nasıl yapıyoruz?"
"Taş kağıt makas yapalım, kaybeden oğlanları alsın." Ellerimi belime koyarak kaşlarımı çattım. "Bu haksızlık, sen kızları alırsan işin çok kolay olur. Lafını ikiletmiyorlar."
"Bebeğim..." dedi yüzünde yan bir sırıtış oluşurken. "Oğlanlar da benim sözümü ikiletmiyor."
"Bu yüzden sen oğlanları alıyorsun, ben üçüyle birden ilgilenemem." Ona öpücük atıp ikizlerin elini tuttum ve "Hadi bakalım minnoş omegalar sizi." dedim. "Ne yapmak istersiniz?"
Aynı anda heyecanla boş salıncakları işaret ettiklerinde isteklerini yerine getirmiş, sırayla ikisini de salıncaklara bindirip güvenliği önlerine çekerek düşmelerini engellemiştim. Arkalarına geçip hafifçe iterek sallamaya başlarken göz ucuyla Taehyung'a baktım. O da sıra sıra oğlanları tutarak maymun parmaklıklarından geçiriyordu ve gerçekten de kendi sıralarını kenarda uslu uslu bekliyorlardı. Bunu nasıl yapıyordu bilmiyorum ama sırrını bir gün öğrenecektim.
"Çocuklar biliyor musunuz, bu park çok özel." Birden hepsinin duyabileceği şekilde konuştuğumda, Taehyung da dahil bakışları bana doğru dönmüştü. "Alfa babanız..." dedim tam sevdiğim adamın gözlerinin içine bakarak. "Sizin bize geleceğinizi burada öğrendi."
Özellikle bu parkı seçmiştim. Çünkü zamanında buraya çocuklarımla gelmeyi ve onların oyunlarını izlemeyi hayal etmiştim. Şimdi bu hayaller gerçek oluyordu ve ben hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Aynı zamanda bir o kadar da tamdım.
"Biz nası geedik baba?" Jisu'nun sorusuna gülümsedim ve karnımı işaret ettim okşayarak. "Hepiniz buradan geldiniz. Ben sizi o kadar seviyordum ki karıncadan daha küçükken buraya alıp büyüttüm. Sonra da alfa babanız ve doktor arkadaşları sizi buradan aldı."
"Nası aadı?" Bu seferki soru Yeji'den gelmişti. Dudaklarımı büzerek "Ameliyat ettiler beni, karnımı kesip sizi tek tek içinden aldılar." dedim. Ellerini ağzına kapatarak gözlerini büyüttü. Ama Beomgyu bu defa "Peki nası giidik oyaya?" diye sormuştu. Bebeklerime her şeyi dürüstçe anlatırdım ama bu soru yüzünden kitlenip kalmıştım. Gözlerim Taehyung'u bulduğunda gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm.
"Yoksa bizi yedin mi?" Soobin de bir soru sorarak Taehyung'la bakışmamızın arasına girdiğinde ona doğru dönmüş, afallamış bir şekilde "Ha, evet." demiştim. Bunun üzerine hepsi bir "Neden yedin bizi?" içerikli bağırışlarıyla ortalığı ayağa kaldırdı.
Daha fazla dayanamayacağımı fark ettiğimde kulaklarımı kapatmıştım. Daha sonra Taehyung'un bana doğru yürüdüğünü fark ettim. dibime kadar gelmiş, elini belime koyup kendine çekerek alnını alnıma yaslamıştı. "Ben o kadar çok sevdim ki omega babanızı..." dedi çok yüksek olmayan bir sesle. Çocukların hepsi etrafımıza toplanmış pür dikkat bizi izlediği için muhtemelen duyuyorlardı tabi.
"Tanrıya dua ettim, tanrım ne olur bize dünya tatlısı bebekler ver diye." Gözlerim istemsizce kapanırken ellerim göğsünün üzerinde dinleniyordu.
"Sonra tanrı beni kırmadı, sizi omega babanızın karnına koydu büyüyüp kocaman olun diye." Kalbim deli gibi çarpmaya başlamıştı. Öyle bir tınısı vardı ki sesinin, aklımı yitirmeme neden oluyordu. Nerede olduğumuzu, etrafımızda gerçekleşen tüm olayları bir anlık unutuvermiştim.
Kolunu iyice belime dolayıp bana sıkı sıkı sarıldığında başımı omzuna koydum. Tam önünde duran mührüme bir öpücük kondurdu. Ben bu adamı çok seviyordum, ne yapacaktım böyle?
Birden bacaklarımıza tutunan minik bedenler hissettiğimde kendime gelmiş, gözlerimi aralayıp aile kucaklaşması yapan bebeklerimize bakmıştım. Başımı kaldırdım ve Taehyung'un yanağına öpücük kondurdum. Ardından kolları arasından çıktım ve eğilip sırayla bebeklerimi öptüm birer kez. Onlara aşkı, aile sevgisini bizzat örnek olarak öğretmek beni çok gururlandırıyordu.
"Kim dondurma yemek ister?" Duygusal ortamı bozmak için ortaya bir fikir attığımda Taehyung elini kaldırmıştı. "Ben isterim."
Çocuklar da ona katıldığında "Tamam o zaman." dedim gülümseyerek. "Hadi bakalım dondurmalarınız benden."
➳
➳
➳
"Tatil mi? Çocukları bırakıp nereye gideceğiz ki?" Tuvalet aynasının önünde oturmuş saçlarımı tararken Taehyung'un ortaya attığı şeyle ona doğru dönmüştüm. Çocuklar henüz beş yaşındalardı, onları bırakıp nereye gidebilirdik ki?
"Yarım kalan işimizi tamamlayalım. Japonya'da yer ayırtıp gidemediğimiz otele öbür ay için rezervasyon yaptırdım. Uçak biletleri de hazır." Oturduğum puftan kalkıp yavaş adımlarla yatağa doğru ilerlerken olabildiğince kısık sesli konuşmaya çalışıyordum. "Ama çocuklar?"
Şu an içeride mışıl mışıl uyuyan meleklerimi bırakıp nasıl başka ülkede rahat kafayla tatil yapacaktım ki ben? Biz olmazsak hayatta rahat durmazlardı. Hoş ben de onları çok özlerdim.
"Kreşe başladılar zaten. Annenin yanına bırakırsak eminim çok güzel başa çıkar beş yaramazla." Yatağın üzerinde emekleyerek ilerleyip başımı göğsüne koydum ve uzandım. Anında bedenimi sarmış, eli yerini bilir gibi çıplak kolumu aşağı yukarı okşamaya başlamıştı.
"Biraz daha büyüdüklerinde gitsek? Aklım hep onlarda kalır. Annem beşiyle birlikte ilgilenirken çok zorlanabilir."
"Hayat ertelemeye gelmiyor Jeongguk. Zamanında işimiz yüzünden erteleyip durduk, şimdi çocuklar yüzünden, ileride başka bir şey yüzünden erteleriz... Biz yaratmadığımız sürece boş bir zamanımız olmayacak. Bunu yapmak için de biraz kendimizi düşünmeliyiz. Hem gözün arkada kalmasın, Ryujin burada, nişanlısının yanında değil mi? O da yardım eder annene."
"Ryujin dedin şu an daha çok emin oldum yapamayacaklarına." Söylediğim şeye gülerek "Neden ki?" diye sordu. Burnumu kırıştırdım. "Kardeşini sevmediğimden değil ama aklı hep beş karış havada, ayrıca çocuk bakma deneyimi de yok hiç heves etmediği için."
Uzanıp burnumu öptüğünde yüz kaslarımı serbest bırakmış, yanağımı göğsüne sürterek kedi gibi biraz daha yerleşmiştim koynuna.
"Ryujin bir dönem kendine araba almaya heves edip birkaç işte çalışmıştı." dedi kolumdaki eli saçlarımı bulurken. "Bebek bakıcılığı da yaptı, yani deneyimsiz sayılmaz."
"Benim bundan niye yeni haberim oluyor?" diye sordum şaşkınlıkla. Taehyung'un ailesi ile ilgili hiçbir şey bana ulaşmıyordu. Gerçi babası ve annesi hakkında olanların ulaşmamasından memnundum çünkü ilgimi çekmiyordu ama en azından Ryujin hakkında gelişmelerden az da olsa bahsedebilirdi.
"Sen nişanlandığını bile çok geç öğrendin. Çok ilgini çekmiyor diye yorumladım."
Anında karşı çıktım. "Elbette ilgimi çekiyor. Ryujin senin kardeşin ve bana da çok yardımcı oldu. Aynı zamanda bebeklerimin halası. Benim kardeşim olsaydı sen ilgilenmez miydin?"
Uzandığı yerde yan dönerek beni kolları arasında sıkıştırdığında pijamasının beline tutunmuş, aşağıdan üzerime eğilmiş yüzüne bakmıştım. "İlgilendirir." diye fısıldadı dudaklarıma doğru. "Ryujin bu yaz yapmayı planlıyor düğünü."
"Hmm." diye mırıldandım konudan çok koparak. O da "Hmm"layarak karşılık vermiş, yavaşça dudaklarıma doğru eğilmişti. Gözlerimi kapattım ve onu karşılamak için hafifçe araladım dudaklarımı.
Ama biz tam öpüşmek üzereyken odanın kapısı açılmış, hızla birbirimizden ayrılmamıza neden olmuştu. Yeonjun elinden bırakmadığı oyuncak ayısını yerde sürükleyerek içeri girdi, tam karşımıza geçti. "Rüzgar sesinden korktum, sizinle uyuyabilir miyim?"
Boncuk boncuk bakarak sorduğunda ona nasıl hayır diyebilirdik ki?
Yanımıza gelmesi için kenara kayıp ortamızda bir boşluk açtığımızda Yeonjun koşarak o boşluğa uzandı. Ayak ucumuzdaki yorganı çekerek hepimizin üzerini örttüm, özellikle bebeğimi sıkı sıkı sarmaladım ve alnına kokulu bir buse bıraktım. İpek gibi yumuşacık saçlarını okşarken "Güzel güzel uyu bebeğim. İyi geceler." dedim fısıldar gibi.
İyice yanıma sokulup kolunu bana doladı ve gözlerini kapattı. Biz de artık yatmak mecburiyetinde kaldığımız için elim yanımdaki komodinden telefonu buldu. Mesajlara girdiğim gibi parmağım hızla klavyede gezinip gönder tuşuna basmış, saliseler içinde Taehyung'un telefonu yanında titremişti.
⬅️ Ruh Eşim
Sanırım haklısın bir an önce tatile çıkmamız gerek
➳
➳
➳
Işıl ışıl bir şehirdi Tokyo. Hatta Kore'den bir tık daha çekici geliyordu nedense. Kendi memleketimi seviyordum ama sanırım içimde yeni bir yer gezip görmenin heyecanı vardı. Bu yüzdendir ki saat gece yarısına yaklaşırken turladığımız kalabalık caddede ağzı açık ayran budalası gibi bakıyordum etrafıma.
Birden elimde bir tutuş, ardından da alfamın sıcak dilinin temasını hissettiğimde irkilerek ona baktım. Varlığını unuttuğum dondurmam erimiş, parmaklarıma doğru akmaya başlamıştı.
"Otele mi geçsek artık, hiç mi yorulmadın?"
Çoktan ılımış olan dondurmadan bir ısırık alıp "Sinemaya gitmek istiyorum." dedim. Japonca bilmiyordum ama birden uzun zamandır sinemaya gitmediğim aklıma gelmişti.
"Bebeğim istediğin filmi otelde de izlerdik. Hem burada sinemaya gitsen ne anlayacaksın?"
"Sen bana çevirirsin." Dondurma bulaşmış dudaklarımı büzüp gözlerimi büyüterek karşı koyması zor bakışlarımı attım. Ben bilmesem de Taehyung'un Japoncası gayet iyiydi. Buraya da hem onun Japoncasına hem de kendi İngilizceme güvenerek gelmiştim.
"Sinemada sürekli konuşursak insanlar rahatsız olur ama." Haklı olduğu için bir süre beklemiş, ardından omuz silkmiştim. "O zaman biraz daha yürüyelim."
"Sen yalnız kalmaktan mı kaçıyorsun?" Gülerek dibime girip alnını başıma yasladığında ve elini belime sardığında olduğum yerde baştan aşağı titremiştim. Elimdeki külah neredeyse düşmek üzereydi.
"H-hayır." Kekelemem yalan söylüyormuşum gibi göstermişti ama kalbim birden hızla çarpmaya başladığı içindi hepsi.
"Emin misin?" Etraf çok kalabalıktı ve ben feromon salgılamamak için çok zor tutuyordum kendimi. Yutkundum.
"Eminim Taehyung." Emin değildim. Şu an neyden emin olmam gerektiğinin bile farkında değildim. Sonunda sadece ikimizdik, peki ben neden rahat olamıyordum?
"Ne hissediyorsan benim de hissettiğimi unutuyorsun bazen."
Elim yapış yapış olmaya başladığında kollarının arasından çıkarak yakındaki çöpe ilerledim ve dondurmayı çöpe attım. Hem sonunda esaretinden kurtulduğum için mutlu oluyor, hem de elimi nasıl temizleyeceğimi düşünüyordum.
"Yemek yemeye gidelim hadi, hem bir lavaboya girip elimi yıkarım." Elimi bir yere sürmemek için havada tutarken söylediğim şey bile onu ikna edememiş olsa gerek "Neden benden kaçıyorsun?" diye üsteledi.
Bıkkın bir nefes verdim. "Seninle sevişmek istiyorum, sonra çocuklar bizi basacak gibi bir his doğuyor içime, sonra onların burada olmadığını hatırlıyorum ve endişeleniyorum. Yeni yeni oturtmaya başlamıştım uyku düzenlerini."
Buraya gelmeden önce yüz kez tembihlemiştim annemi. Yetmemiş eline bir liste çıkarıp vermiştim. Onlardan ayrılmak o kadar zor gelmişti ki, havaalanında ve uçak boyunca kalbim sürekli sıkışıp durmuştu. Huzursuzluk peşimi bırakmamıştı. Şimdi de gezerek kurtulmaya çalışıyordum bu histen. Sonuçta aramızda bir ülke uzaklık vardı ve başlarına bir şey gelse anında yanlarında olamazdım.
"Jeongguk, bir iş bulalım sana." Kaşlarımı kaldırdım ve "Ne işi Taehyung, zaten sosyal medyada iş kurmadık mı?" diye sordum.
"Bahsettiğim işin böyle bir şey olmadığını biliyorsun. Kameralar kendi kendine kayıt alırken biz bir şey yapmış bile sayılmıyoruz. Evden uzaklaşman gerektiğini kastediyorum sadece." Evet, doğumdan sonra da bu video işi devam etmişti ve evde mutlaka bir köşede kayıt almaya devam eden kameralar bulunuyordu. Çocuklarımızın da kendi özel hayatı olduğu için her şeyi paylaşmıyor, sadece nasıl yaşadığımızı gösterecek kadarını yayınlıyorduk. Geri kalanını da hatıra olması için saklıyorduk. İleride tüm çocukluklarını gösterebilecektik onlara.
Diğer yandan bu işlerin yanında bir de benim evden uzaklaşmam ne kadar mantıklıydı emin olamıyordum. "Beş çocuğa bakmak kolay mı sence, hele ikimiz de çalışırsak."
"Kolay değil biliyorum, benim de çocuklarım onlar Jeongguk." Derin bir nefes alıp verdi. "Ama onlara o kadar bağımlı hale geldin ki hayatını yaşayamaz oldun. Evet çocuklarımız her şeyden önce ama bu bizim de hayatımız. Biraz onlardan da uzak kalmalısın ki kendi kendilerine hayatı öğrenebilsinler."
"Tek başına mı bırakalım beş çocuğu evde, ne diyorsun Taehyung?"
"Hayır, tabi ki hayır." diye karşı çıktı anında. "Bir dadı tutabiliriz, yetmez dersen iki. Hem işimizle hem çocuklarımızla hem de birbirimizle eşit derecede ilgilenebiliriz böylece. Zamanında işkolikliğimiz yüzünden ayrı kalıyorduk, şimdi de çocuklar yüzünden. Baksana şu halimize. Bir türlü denge kuramıyoruz bu konuda."
Dalgın dalgın dondurmalı elime bakarken "Sanırım haklısın." diye mırıldandım. Çocuklarımın üstüne mecburi de olsa çok düşüyordum. Böyle giderse ileride, kendi hayatlarını kuracak yaşa geldiklerine bile kopamazdım onlardan.
Temiz elimle eşimin elini tuttum hemen. "Hadi yürü otele gidiyoruz."
Onu taksi bulmak için ana caddeye doğru sürüklememe gülerek "Bu bir onay mıydı?" diye sordu. Cevap verme gereği duymadım. Çünkü bunun bir onay olduğunu zaten ikimiz de biliyorduk.
➳
➳
➳
Ryujin'i bu kadar heyecanlı gördüğüm bir an daha olmamıştı ama düğün günlerinde, bana kendimi hatırlatacak kadar heyecanlıydı. Onun en özel günlerinden biriydi sonuçta. Alfasıyla dünya evine girecekler, bundan sonraki hayatlarında beraber olabilmek için yemin edeceklerdi.
Bu gün için özel olarak çocukları süslemiş, törende gelinin önünden çiçek atarak yürümeleri için görevlendirmiştik. Onlar da ilk defa böyle bir organizasyonda görev aldıkları için heyecanlı görünüyorlardı. İşlerini en güzel şekilde yapacaklarına dair şüphem yoktu çünkü bunca zaman sorumluluk duygularını beni ve Taehyung'u izleyerek kazanmışlardı.
Diğer yandan tüm akrabaları da burada toplanmıştı ve Taehyung'un tanıdığım tanımadığım tüm yakınlarına selam vermek beni geriyordu. Aniden gelecek "Beni hatırladın mı?" sorusundan deli gibi korkuyordum. Çünkü kimseyi hatırlamıyor, bir çoğunu tanımıyordum bile. Yalan söylemek de hiç istemiyordum.
"Hiçbir şey mahvolmayacak Ryujin biraz gevşe." Büyüdükçe daha da güzelleşen ve oldukça alımlı bir omega olan Ryujin'i gelinliğin içinde görmek bana bir peri masalındaymışım gibi hissettiriyordu. Prenses gibiydi çünkü. Tabi Taehyung'un kardeşinden de bu beklenirdi.
"Aynen öyle bebeğim, heyecanını daha sonraya sakla." Suji şakacı bir tavırla Rujin'e omuz atıp kıkırdadığında ben de gülmekten alamamıştım kendimi. Daha önce hiç oturup omegalarla böyle sohbetlerde bulunmadığım için biraz utanmadım desem de yalan olurdu.
Biz geline mental destek vermeye çalışırken bulunduğumuz hazırlanma odasının kapısı çalındığından ve orta yaşlarda tanımadığım bir kadın tarafından aralandığında Ryujin'in tüm dikkati oraya kaymış, birden "Teyzoşum!" diye çığırarak kadının yanına gidip boynuna atlamıştı.
"En küçük teyzeleri." dedi Suji yanımda fısıldar gibi alçak bir ses tonuyla. Resmen hayatımı kurtarmıştı.
Kadın Ryujin'e sarılıp özlem giderdikten sonra yanımıza gelip "Suji hanım." diyerek samimi bir gülümseme sunmuş, onunla da kucaklaşmıştı. "Çok güzelsiniz alamadım gözlerimi üzerinizden."
Suji gerçekten çok güzeldi, kpop idolleri kadar güzeldi. Ama kadının onunla böyle konuşmasını aralarının iyi olmasına yormuştum.
"Bana diyene de bakın. Senin güzelliğine ne demeli?"
"Canım, her zamanki halim." Kadın şakacı bir tavırla saçlarını geriye attı ve biraz daha gülüştükten sonra bakışları beni buldu. "Seninle tanışma fırsatımız olmamıştı Jeongguk, ben Taehyung'un teyzesiyim ama ablası sayılırım. Seokjin'le aynı yaştayız. Adım Shinhye."
"Genç olduğunu da her fırsatta göstermesen çatlarsın." dedi Suji. Shinhye, giydiği dar elbisesinin üzerinden kalçasına bir çimdik atarken "Sen sus kız." dedi şakalaşmaya devam ederek. Birden çok tatlı görünmüşlerdi gözüme.
"Tanıştığımıza memnun oldum. Taehyung sizden bahsetmişti." Hem de nasıl bahsetmişti, bilse muhtemelen aklı dururdu. Tüm bu ayrı kaldığımız zamanın, adının kullanılarak çevrilen bir iş olduğunu kim öğrense şaşırırdı.
"Üstünde çok emeğim var bahsetmeseydi döverdim onu. Zaten düğününüze de çağırmadınız."
Yüzümde buruk bir gülümseme olurken "Düğünde kimse yoktu, Taehyung'un babası evlenmemizi istemediği için düğüne de karşı çıktı." dedim. Beni hiçbir şekilde istememişti o adam. Hoş birbirimize katlanmak zorunda olmasak hâlâ istemezdi ama torunlarını sevmek için geliyordu arada bir. Yaşlandıkça sesi soluğu da az çıkmaya başlamıştı. Bu yüzden sorun etmiyor, hâlâ büyüğüm diye saygılı olmaya çalışıyordum.
"O bunağı neden takıyorsun, beni çağırsan gelirdim. Ben ablam gibi saf salak bir omega değilim. Alınma Ryujin bebişim ama anne baban çok kanser bir çift."
"Keşke bilmesem de alınsam." dedi Ryujin gülmekle gülmemek arasında gidip gelirken. Oturup iki sohbet etmişliğim olmayan insanların kendi özgür düşünceleriyle yanlışlara dur demesini görmek beni onlara daha yakın hissettirmişti.
"Sen ne düşünüyorsun Jeongguk? Sence de iki ayrı yere kapatılması gereken bir ikili değil mi kaynananla kayınbaban?"
Ne diyeceğimi bilemediğim için ağzım birkaç defa aralanmış, daha sonra dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Çok bu ailenin içinde olmadığım için onları kötülemem doğru olmazdı.
"Açıkçası gelip huzurumuzu bozmadıkları sürece saygı duyduğum insanlar." dedim en sonunda dürüst olarak. Shinhye buna güldü. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorsun yani, evet yılan konusunda haklısın."
Gelin de dahil herkesin neşesi birden yerine geldiğinde kapı tekrar çalınmış, bu defa Taehyung başını içeri doğru uzatıp "Hazır mısınız?" diye sormuştu. Bakışları Ryujin'den başlayarak sıra sıra teyzesinde ve yengesinde gezmiş, en son beni bulmuştu ve eş zamanlı olarak yüzünde güller açmış gibi gülümsemişti.
"Ryujin'im çok güzelsin ama benim için günün birincisi belli." Yavaşça içeri adımladı ve kapıyı arkasından kapattı.
"Bu durumda Jeongguk'u düğünümden kovmam gerekiyor sanırım çünkü kendi düğünümde geri sıraya düşemem." Ne kadar mızmızlansa da abisinin açtığı kollarına girmekte vakit kaybetmemişti.
"Sen de bundan sonra kendi alfanın birincisi olacaksın. Olur da bir gün bu söylediğimi yalan çıkarırsa çağır beni, onu güzel bir benzeteyim." Duygusal ortamı dağıtmak için söylenmiş bir şey de olsa Ryujin birden ağlamaya hazır bir yüz ifadesine geçiş yapmıştı. Atmosferi bozmayı hiç istemediğim için sessiz kaldım ama Shinhye benimle aynı düşünmüyordu anlaşılan. "Zırlama Ryujin makyajın akacak."
Ryujin birden dolmuş gözleriyle gülmeye başladığında Taehyung da geri çekildi ve "Noona neden hemen planlarımı alt üst ediyorsun?" diye sordu. "Böyle çok güzel olmuştu, makyajı akarsa daha az kıskanırdım belki onu."
"Senin canın dayak istiyor." Shinhye yumruk yaptığı elini gösterdiğinde Taehyung da ellerini havaya kaldırmış, "Yok ben hiç almayayım." demişti tedirgin bir ifadeyle. Fırsat bulduğu an yanıma kaçıp kollarını belime sardı.
"Benim bebeğimle de tanıştınız mı? Bebeğim, bu en küçük teyzem."
Taehyung'a sinirlenen teyzesi "Bu senin babandır terbiyesiz. Senin tanıtmana ihtiyacımız yok biz tanıştık ayrıca." diye atıldı anında. Benim bir şey dememe de böylece gerek kalmamıştı.
"Peki o zaman sinirlerinizi daha fazla bozmadan ben meleğimi alıp gidiyorum." Artık çıkması gerektiğini fark eden Taehyung elimi tuttu. "Siz de çabuk bitirin işinizi, tören şimdi başlayacak." dedi son kez, ardından beni de peşinden sürükleyerek törenin yapılacağı yere götürdü.
Ryujin'in en özel günü mutlu başlamış ve mutlu bitmişti tabi. Ama sürekli teyzesi çiçeğini yakalamadığı için şikayetlenip durmuştu. Teyzesi de yanlışlıkla evlenmek istemediğini söyleyerek onu biraz bile umursamamıştı. Törenden sonra çocuklar da bizimle olduğu için after partyye katılamasak da bir ara toplanıp bir yerlere gitmek için sözleşmiş ve erken ayrılmıştık. Sonuç olarak bugünü de kazasız belasız atlatmayı başarmıştım. Yani evde Taehyung'la, kendi çapımızda yaptığımız bir kutlamayı sonuna kadar hak etmiştim...
➳
➳
➳
"Ayna ayna, söyle bana. Benden güzeli var mı bu dünyada?"
"Var kraliçem. Pamuk Prenses sizden daha güzel. O bu dünyadaki en güzel omega."
"Ne?"
Araya girerek "Hayır Yiren, biraz daha şaşkın ve kızgın söylemelisin. Tekrar yapmayı dene." dediğimde küçük kız "Ne?!" diye düzeltmişti kendini. Gülümseyerek alkışladım. "Evet, aynen böyle."
"Öğretmenim gösterimiz ne zaman olacak?"
"İki hafta sonra olacak Sihyeon. Bu yüzden bol bol pratik yapmamız gerek. İsterseniz, tabi aileleriniz de uygun görürse, dersleri haftada üçe çıkaralım. Ne dersiniz?"
"Evet! Ben burda olmayı çok seviyorum. Arkadaşlarımı da çok seviyorum. Ve öğretmenimi de çok seviyorum."
Oyunculuk dersi verdiğim tüm çocuklar heyecanla arkadaşlarının fikrine katılırken utangaç bir gülümseme yerleşmişti yüzüme. Hepsi yedi, sekiz yaşındaydı. Benim çocuklarımla yaşıt olduklarından mı bilmiyorum ama hepsini kendi evladımmış gibi seviyordum. Sanırım bundandı onların da bana bu kadar sevgi beslemeleri.
Oyunculuğu bıraktığım zamanlar hiçbiri daha doğmamıştı bile. Bu kursu da paslanmaya yüz tutmuş yeteneklerimi tekrar parlatmak için açmıştım. Birden bu kadar popüler olmasaydı ücretsiz yapmak gibi bir planım vardı ama o kadar çok ön kayıt başvurusu olmuştu ki, tek başıma yetişmemin imkansız olduğuna karar verip paralı sisteme geçmiştim.
Sonuç olarak haftada birkaç günümü alan bir işim vardı artık. Busan'da açtığım bu salonda küçük çocuklar için tiyatro eğitimleri veriyor, onları gösterilere hazırlıyordum. Hem hobi edinebilecekleri bir aktivite bulmuş oluyorlardı, hem de o kadar eğleniyorlardı ki yorulduğumu bile unutturuyorlardı bana.
Diğer yandan beşizler de ilkokula başlamış, yavaş yavaş ders sorumlulukları üstlerine yüklenmişti. Taehyung'la uyku vakitleri gelene kadar onlarla ilgileniyor, ödevlerini yaptırıyorduk. Saat dokuz buçuktan sonrası da tamamen bizim baş başa kaldığımız zaman dilimiydi. Nöbetlerde olmadığı sürece tabi.
"Öğretmenim bizim sahnemize ne zaman geçeceğiz?"
Elimdeki senaryoyu işaret ederek "Kraliçe ve aynanın sahnesinden sonra sıra size gelecek Yubin. Size doğaçlama önemli dedim ama senaryoya da bağlı kalmamız lazım." diye cevapladım sorusunu. Sevimli sevimli olduğu yerde sallandı ve "Tamam." dedi.
"Davetsiz misafirler için yeriniz var mı?" Aniden duyduğum sesle kapıya dönmüş, Taehyung'u ve arkasından gelen beşizleri görmüştüm. Daha da önemlisi Taehyung'un elinde tuttuğu kocaman pastayı...
Şaşkınlıkla bir onlara bir de elindekine baktım. "Yerimiz var ama bugün bilmediğim özel bir gün falan mı?"
"Her günümüz özel hayatım." Pastayı yanımdaki masaya bıraktı ve başıma bir öpücük kondurdu.
"Tabi öyle ama her gün pasta kesmiyoruz değil mi?" dedim gülerek. Ardından çocuklara seslendim. "İzleyici de bulduk, hadi bakalım ufak bir gösteri yapalım. Sonra da pasta kesip yeriz."
Kendi aralarında konuşmaya başlayan minikler heyecanla beni onayladıklarında ayağa kalktım ve Taehyung'un elinden tutup izleyici koltuklarına yönlendirdim. Beşizlere de baş işareti yaptığımda beni konuşturmadan gelip birer koltuğa yerleştiler. Büyümeleri gerçekten işimizi çok kolaylaştırmıştı. Artık bizi anlayıp sözümüzü dinleyebiliyorlardı.
Çocuklar yerlerini alıp ilk defa tek başlarına, öğrettiğim şekilde gösterinin açılışını yaptıklarında ve sergilemeye başladıklarında sessiz bir şekilde "Evet..." dedim. "Bu ziyaretinizi neye borçluyuz bakalım?"
"Çocuklar seni ve iş yerini görmeyi çok istedi, elimiz de boş gelmeyelim dedik." Güldüm ve dizinin üstünde duran elini tutup başımı omzuna yasladım. "İyi ki gelmişsiniz o zaman. İlk izleyicilerimiz siz olduğunuz için onur duydum. Umarım çıkardığımız iş hoşunuza gider."
Peri anne rolündeki küçük kız, pamuk prenses masalının ara hikayesini bize anlatırken "Gece kadar siyah saçları, kar kadar beyaz teni ve kan kadar kırmızı dudaklarıyla..." kısmında Taehyung sessiz kalamamış, "Seni mi betimliyor burada?" diye sormuştu. "Sana bakarken ben de aynı şeyleri düşünüp tekrar tekrar hayran oluyorum. Bu dünyadaki en güzel omeganın sen olduğunu söylemem için bir aynaya bile ihtiyacım yok."
Beni nasıl kendine hayran bırakacağını çok iyi biliyordu. Yıllar geçmişti, çoğu şey değişmişti ama değişmeyen tek şey aramızdaki aşk ve Taehyung'un bana her gün güzel olduğumu hatırlatmasıydı. Kimine göre güzel olmayabilirdim, Taehyung'un çok abartılı konuştuğunun farkındaydım. Güzellik göreceliydi sonuçta. Ama o bana öyle bitmeyen bir sevgiyle bağlanmıştı ki, gözleri her gözlerime değdiğinde parlıyordu. Bana herkese baktığından farklı baktığı ve kimsenin göremeyeceği şeyleri bile gördüğü çok açıktı.
Tek taraflı değildi tabi bu. Benim alfam da benim için dünyanın en yakışıklı alfasıydı. Karşısına kim çıkarsa çıksın yine onu seçerdim tabi bu kader değil de seçim olsaydı eğer. Ona bağlılığımı ancak kaderim olmasıyla açıklayabiliyordum. Sadakati de bu bağı güçlendirdikçe güçlendiriyordu.
Yıllar geçmişti, ben o olaydan sonra Taehyung'un ağzından bir daha hiç yalan duymamıştım. Üzülecek de olsak dürüst olduk birbirimize. Zaten bu dürüstlüktü ya güvenmemizi sağlayan. Bir ilişkide güven olduğu zaman gerisi de geliyordu.
Ne diyordum?
Evet, hayat inişli çıkışlı bir yokuş gibiydi bizim için. İlişkimiz kaç basamak atladı bunca zamana kadar, kaç defa düştük birbirimize, kaç defa küstük de ardından barıştık saymamıştım. Ama her basamakta ayrı ayrı sevmiştim onu. Küssek de sevmiştim, yüzüne karşı 'artık seni sevmiyorum' desem de sevmiştim. Çünkü onu sevmek için vardım, tıpkı onun beni sevmek için varolduğu gibi...
➳
➳
➳
Sanırım...
Sanırım final konuşması yapmam gereken yere geldik. Bu biraz zor çünkü hâlâ bitmiş gibi hissetmiyorum. Biliyorum ki onlar birbirleri için yaşamaya devam edecek ve birlikte ölecekler. Ölüm bile onların sonu olamazken ben nasıl sonları olabilirim ki?
Marriage Promise'i okuduğunuz, sevdiğiniz, oyladığınız, yorum yaptığınız ve en önemlisi beni destekleyip -başlardaki kadar sonlarda olmasa da- bunu gösterdiğiniz için çok çok çok teşekkür ederim.
Bu kitap benim aklımda hep biraz buruk kalacak. Çünkü zamanında bir sürü kişi görürken sonlara doğru parmağımla saymaya başladım. Üzücüydü çünkü ufak bir arada bu kadar şeyin değişmesi mümkün gelmiyordu. Yine de canınız sağ olsun. Kimseyi sev diye zorlayamam, yazmak benim hobim yani sevdiğim için yapıyorum. Özellikle son zamanlarda Taekook kitapları yazmak, kurgu bulmak beni o kadar mutlu ediyor ki anlatamam. Sırf bu yüzden "Nasıl multi shippersın sen, bionu görmesem taekooker sanırdım." diyen bile oldu. Taekook güzelse bir sebebi var, o da ceyhobier
Yine de ilginizi çekerse eğer, güncel yayımladığım ama flop kalan ya da tamamlandığı halde değer görmeyen ficlerime de beklerim. MP bittiğine göre artık odaklanmak istediğim fic, en başından ayrıntılı şekilde kurguladığım Parlayan Deniz Yıldızları. Kötü ya da içime sinmeyen bir bölümü bile olmasın diye ilhamımın doruk noktalarını bekliyorum her seferinde. O da değer görmüyor ama benim sevmem yetiyor yazmam için.
Bitmesin diye konuşmaya da devam edeyim diyorum da ne fayda. Ayrılık vaktimiz geldi. Her daim kendinize iyi bakın olur mu?
-Bunny
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro