34' Kim Ailesi
Beklediğim gün gelip çatmıştı sonunda ve ben kelimenin tam anlamıyla can vermek üzereydim. Beş can sayemde dünyaya gözlerini açacaktı. Benimle geçirdikleri yedi aydan biraz uzun bir sürede büyümüş, kucağa alınır hale gelmişlerdi. Normal bir bebeğe göre hâlâ çok küçüklerdi tabi ama bedenim bu kadar fazla bebeğe daha fazla taşıyıcılık yapabilecek kadar güçlü olmadığı için erken doğum şarttı. Fazladan beklemeye bile zar zor ikna etmiştim Taehyung'u ama tıpkı söylediği gibi çok zorlanmıştım.
"Her şey hazır değil mi? Çantaları arabaya koydun, ne olur ne olmaz pusetler de arabada, abingil ve Ryujin de yolda."
"Her şey hazır bebeğim." demiş ve elindeki kamerayı kenara bırakıp alnımı öpmüştü. "Biliyorsun ikinci günden onları da alıp çıkmayacağız hastaneden. Kuvözde kalacaklar gelişimlerini tamamlayana kadar."
Biliyordum. Onlarla alışık olmadığım şekilde ayrılacaktım ve bir süre ben evdeyken onlar hastanede olacaktı. Ayrı kalmaya nasıl dayanacaktım bilmiyordum. O kadar alışmıştım ki birlikteliğimize...
Başımı yanıma oturan Taehyung'un omzuna yasladım ve tahmin ettiğimden de çok büyüyen karnımı okşadım. Zayıf bir bedenim olduğu için olduğundan da büyük duruyordu göbeğim. Tabi hamilelik boyunca kilo almıştım ama eğer normalde de kilolu olsaydım belki böyle tuhaf durmazdı.
Önümüzdeki kameranın kırmızı ışığından anladığım kadarıyla kayıttaydık. Tıpkı son bir aydır olduğu gibi. Taehyung'a kameraların önünde olmayı özlediğimi söylediğimde böyle bir çözüm bulmuştu kendince. Hayatımızdan kesitleri kayda alarak anlaştığı editörlere gönderiyor ve Kim Ailesi adı altında açtığı Youtube kanalımızda paylaşıyordu. Çok kısa süre içerisinde milyonlarca takipçiye ulaşmıştık ve her ülkeden bu videoları kendi diline çeviren insanlarla iş birliği yapmaya başlamıştık. Artık ikinci bir işi vardı Taehyung'un, doktorum olduğu kadar menajerim ve prodüktörümdü. Ciddi ciddi televizyon kanallarıyla toplantılar yapıyor ve günde onlarca mail okuyordu. Küçük çaplı bir iş olmaktan çıkmıştı her şey. Çünkü bir video için her işini görecek onlarca çalışan vardı ve hepsi maaş alıyordu. Kısacası herkes bu işten karlıydı çünkü keşfedilmemiş bir çok kişinin iş bulmasını sağlamış, hayranlara çok yakından ulaşmış, benim de kamera açlığımı gidermiştik. Ünümden hiçbir şey kaybetmiyor, gittikçe dünyaya açılıyordum. En önemlisi içtendim, kurallarım ve uymak zorunda olduğum anlaşmalarım yoktu. Kim A.Ş.'de çalışıyordum artık ve yarı yarıya bu şirketin sahibiydim.
Diğer yandan yarınki doğum için ikimiz de stresliydik. Taehyung doğuma girecek olan kameramana kadar her şeyi ayarlamıştı ve söz verdiği gibi en uzman doktorları getirtmişti. Benimse eksiklerin olmasından daha çok telaşlandığım konu bir terslik çıkmasıydı. Bir şeyler ters gidecek olursa dünyam başıma yıkılırdı. Bırakın bu ün işlerini, nefes almak için bile halim kalmazdı. Kendimi tamamen kabuğuma çekerdim, biliyordum. Bunun sorumluluğu da çok ağır geliyordu. Bencillik mi bu diye düşünüyordum bazen ama ben de insandım en nihayetinde. Ve bu kaldıramayacağım bir yüktü.
Yine de olumlu düşünecektim. Taehyung'a bunun hakkında söz vermiştim. Olumlu düşünürsem başıma da olumlu şeyler gelirdi. Yarın için Taehyung'a güvenecek ve sakinliğimi koruyacaktım. Sadece yarın için değil, sonrasında da ben evde toparlanmaya çalışırken o çoğunlukla bebeklerimizin yanında olacaktı ve doktorlar gibi hemşireleri de özenle kendisi seçmişti. Bu konuda şanslıydım çünkü beş bebeğin sorumluluğunu alabilmek için maddi ve manevi açıdan her şeye sahiptik. Onlara bakarken daima yanımda olacak insanlar vardı, annem gibi. Aynı zamanda kayınbabam gibi olmayacak olanlar ve kayınvalidem gibi olmamak zorunda bırakılanlar da vardı ama Taehyung'un abisi ve kız kardeşi bizi yalnız bırakmamıştı. Onlar da yardım etmek için geliyorlardı. Geldiklerinde Busan'daki kendi evlerinde kalacaklarını söylemişlerdi ama Taehyung onları benim yanımda kalmaları için ikna etmişti. Ryujin anneme küçük ev işlerinde yardım edecek, abisinin eşi deneyimli olduğu için bana bebeklere bakmayı öğretecek, abisi de ailedeki herkes gibi doktor olduğu için Taehyung arada yanıma gelebilsin diye nöbetleşe hastanede duracaktı. Onlar da en az bizim kadar heyecanlılardı çünkü yeğenlerini göreceklerdi. Başlarda ortalık çok karışık olduğu için biz işleri yoluna koyana kadar rahatsızlık vermemişlerdi ama şimdi yanımızda olduklarını göstermeye çalışıyorlardı.
"Misafir odaları hazır mı? Çıkıp kontrol etmem gerekiyor mu orayı da?"
"Onlar da hazır. Biraz gevşe." Koltukta dönerek sırtımı göğsüne yaslamamı sağladıktan sonra başıma masaj yapmaya başlamıştı ve ben olduğum yerde gerçekten pamuk şeker kıvamına gelmiştim. Her yerime çiviler çakılıyor gibi uyanıyor, tüm gün ölü gibi geziyordum ama Taehyung beni son zamanlarda keşfettiği bu yöntem sayesinde sakinleştiriyordu. Sadece başıma değil, omuzlarıma, kollarıma, bileklerime kadar her yerime yapıyordu bu masajı. Elleri sihirli falan olmalıydı.
"Acıkmadın mı daha?" Başımı olumsuz anlamda salladım. Son zamanlarda fazla yiyemediğim için en azından sık sık yememi istiyordu ama aç hissetmediğim için onu da yapamıyordum. Diğer yandan göğüslerim de çokça sızlamaya başlamış, dolgunlaşmıştı. Bundan sonra kendim için değil, bebeklerim için yediğimin ben de farkındaydım. Beş bebeğin beşine de sütüm nasıl yetecek diye telaş yaptığım bir arada Taehyung beni istesem de yapamayacağıma ama endişelenmemem gerektiğine ikna etmişti. Mecburen mamalardan yardım alacaktık. Sadece bağışıklık sistemleri kuvvetlensin diye arada bir de olsa beni emmeleri gerekiyordu.
"Onları en az bir kez de olsa kucağıma almama izin verirler değil mi?"
"Onları istediğin zaman kucağına alacaksın Jeongguk. Biraz toparlandığında hastaneye seni de götürür ve nasıl olduklarını görmeni sağlarım." Dudağımın kenarında ufak bir gülümseme olurken "Sence kime benzeyecekler?" diye sormadan edememiştim. Öylesine sorulmuş bir soruydu çünkü kime benzedikleri önemli değildi, onları kime benzerlerse benzesinler sevecektim. Çünkü benim bebeklerimdi, nasıl sevmezdim?
"Bence sana benzeyecekler çünkü hepsi birer melek." Ovmaya ara verdiği elimi öptü ve dağılmış uzun saçlarımdaki tokayı çekip tekrar bağlamak için okşaya okşaya nazikçe bir araya topladı. Onları kestirmek için dışarı çıkmaya fırsat bulamamıştım, daha sonra bu halleri Taehyung'un çok hoşuna gitmişti ve kestirmemi istememişti. Banyoda bile saçlarıma o bakıyor, her gün tarayıp topluyordu. Bunları kızlarımıza da yaptığını hayal ettikçe ağlayasım geliyordu.
"Bana benzerlerse daha çok kıskanmaz mısın onları?" dedim uykulu sesimle. Saçlarımla oynaması anında uykumu getirirdi hep.
"Onları kıskanmam için senin parçan olmaları bile yeterli bir sebep." Bildiğim bir şey varsa o da bu adama ve aşkına deli gibi aşık olduğumdu.
➳
➳
➳
Ameliyathane gerçek anlamda gerici bir ortamdı. İlk geldiğimde, doğum başlamadan önce ağlayacak kıvamdaydım çünkü böyle bir şeyi ilk defa deneyimliyordum. Elim ayağım buz kesmişti. Daha sonra belimden yaptıkları bir iğne sayesinde gevşemiş, uyuşmuştum. Bilincim ve gözlerim açıktı ama göğsümden aşağısını paravan görevi gören bir örtüyle kapattıkları için neler olduğunu göremiyordum. Karnımı kesmiş, doğuma çoktan başlamışlardı. Taehyung elimi tutarak bana destek olurken bir yandan da doktorların işi en doğru şekilde yapıp yapmadıklarını gözlemliyordu. Biraz geride duran kameraman da bu anı ölümsüzleştirmek için kayda almakla meşguldü.
Duyduğum ağlama sesiyle ve Taehyung'un "İşte ilk oğlumuz geldi." demesiyle uzun uğraşlar sonucu her şeyin yeni başladığını anlamış, sakinliğimi ilaç yardımıyla korumuştum. O an tamamen açık bir zihinde olsam muhtemelen kalp atışlarım bu kadar stabil kalamazdı.
Bebekler bana gösterilmeden, olabildiğince çabuk şekilde alınıp hemşirelere verilirken elimi bir kez olsun bırakmayan Taehyung her bebeğin gelişini bana haber ediyordu. Zaman, mekan kavramımı yitirmiştim ama günler sürmüş gibi geliyordu o an yaşadıklarım. Ötüp duran ünitenin sesi, doktorların İngilizce konuşmaları, ortamı yumuşatsın diye çalan klasik müzik... Evet, doktorların böyle durumlarda işlerini sessiz bir ortamda ciddiyetle hallettiklerini sanırdım ama onlar bir yandan ayakta geçirdikleri saatlerin daha çekilir olmasını sağlıyorlardı. Ciddiyet kısmı hâlâ geçerliydi tabi çünkü Taehyung en ufak bir aksaklık istemiyordu. Dahil oldukları ameliyat da eğlenerek yapamayacakları kadar riskliydi. Bu yüzden çok dikkatlilerdi.
"İkinci oğlumuz, bu diğerinden daha büyük duruyor." Fısıldayarak bana ikinci bebeğin gelişini duyurduğunda yorgun bir gülüş sunmuştum. "İçeride onun sözü geçmiş anlaşılan."
Verdiğim cevap onu da güldürürken "Bakalım dışarıda da aynı işleyecek mi bu düzen." dedi. Benimle sohbet ediyor olması daha da rahatlamamı sağlıyordu. Bir doğumun ortasında değildik de evde her zamanki gibi hayal kuruyorduk sanki.
"İşte ikizlerimizden biri." Taehyung ağzı kulaklarında, heyecanla kızımızı izlerken ben de görmek için sabırsızlanır olmuştum. Kızlarımız tek yumurta ikiziydi, diğerlerinin aksine onlar birbirinin kopyası olacaklardı.
"Güzeller mi?" diye sordum sanki cevabı bilmiyormuş gibi. Bakışlarını onlardan bir kez olsun çekmeden onayladı. "O kadar güzeller ki Jeongguk. Küçücükler ayrıca, görsen dokunmaya kıyamazsın."
"Kime benziyorlar peki?" Daha şimdiden birine benzemeyeceklerinin farkındaydım ama gitgide uykum gelmeye başlamıştı, ayık kalmak için de durmadan konuşuyordum. Ne konuştuğumu birkaç saat sonra sorsalar muhtemelen hatırlamazdım bile.
"Ben sana benzettim ama sen de baktığında beraber karar veririz." Elimin üstünü yavaşça okşadı ve kapanmak üzere olan gözlerime baktı. Tepemdeki ışık beni rahatsız etmişti. Terlemeye başlıyordum.
"İşte ikizler birbirine kavuştu." Ağlama sayısı çoğalırken resmen gelecekten kesitler canlanıyordu gözümde. Gecenin bir yarısı, bir bebek ağladı diye diğer dördünün de ağlamaya başladığı ve tüm evi ayağa kaldırdıkları sahneler. Korkunçtu.
"Daha çok var mı?" diye geveledim. Oysa dört bebek çoktan çıkmıştı, geriye biri kalmıştı. Sonrasında muhtemelen dikiş atmaya geçerlerdi.
"Çok az kaldı meleğim, bitmek üzere hiç merak etme." Derin bir nefes alıp uykulu halimden kurtulmaya çalıştım. Gözlerimin yanmasını umursamadan tiz ağlama seslerini dinledim. Doktorların ne konuştuklarını anlamak için arada onlara kulak verdim. Çok akıcı İngilizce konuşuyorlardı, acaba Taehyung onları nereden getirmişti?
"İşte geliyor, dikkatli ol." gibi komutların ardından Taehyung'un "Beş bebeğimiz de sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi." müjdesi beni nasıl rahatlatmıştı anlatamam. Bakışlarını bebekten ayırıp bana döndüğünde göz pınarlarına dolmuş yaşları gördüm. Çok mutluydu. En az benim kadar mutluydu.
Dikiş işini de kimseye bırakmayıp bizzat kendileri halleden doktorlar, doğumun tamamlanmasıyla birbirlerini alkışlamaya başladığında ameliyathanenin içi bir anda şenlik ortamına dönmüştü. Bebeklerim sağlıklıydı, doğumda bir sorun çıkmamıştı ve Taehyung tıpkı söz verdiği gibi elimi hiç bırakmamıştı.
"Başardık." dedi gururla. Başarmıştık, şu andan itibaren gerçek anlamda ebeveyn olmuştuk.
➳
➳
➳
Akşama doğru ancak kendime gelmiştim. Doğumdan sonra odama taşınırken ve sürekli etrafımda dört dönen hemşirelerin kontrollerinden geçerken bebeklerimi görmeye fırsatım olmamıştı. Onları bir kez bile kucağıma alamamıştım ve şimdiden özlemiştim. İleride ne yapacaktım bilmiyordum.
Yanımda şimdilik sadece Taehyung vardı. Tuvalete çıkmam durumunda eve gidebileceğimi söylemişlerdi ama Taehyung birkaç gün burada kalmamı istemişti. Her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istiyordu, bir de bebeklerimi doya doya görebileyim. Bu yüzden kabul etmiştim. Zaten bulunduğum oda VIP odaydı ve bir ev konforundan farkı yoktu. İstediğim her şey ayağıma geliyordu, sıkılmayayım diye tam karşımda da televizyon sürekli çalışıyordu.
"Annen gelmiş, birazdan burada olur." İçeri bu sözlerle giren Taehyung'un telefonda kiminle konuşuyor olduğu anlaşılmıştı. O hariç kimse kafasına estiği gibi ne buraya gelebiliyordu ne de bebeklerimizin yanına gidebiliyordu. İlk onu arıyor, haber veriyorlardı. Ancak izin vermesi durumunda bulunduğumuz kata çıkabiliyordu gelenler.
Dikişin ağrısı yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı için halsizce başımla onaylamış, titrek bir nefes almıştım. Ağlamak istiyordum, karnımın alt kısmı alev almış gibi yanıyordu. Sabahki şişliği gitmiş olan göbeğime serum bağlı elimi koydum ve başımı sağ tarafıma yatırdım. Taehyung'un az önce birini görevlendirerek aldırdığı saç bandı sayesinde saçlarım terden enseme yapışıp beni rahatsız etmiyordu artık ama soğuk soğuk terlemeye devam ediyordum.
"Biraz daha iyi misin?" O küçük bir havlu yardımıyla ensemi ve boynumun çevresini kurularken "Daha iyiyim ama hâlâ bir şey yiyebilecek gibi değilim." diye cevap verdim. Bir şey yemeden tuvalete de çıkamayacağımın farkındaydım ama bırak yemeyi, su bile içecek halim yoktu karnımdaki yanma yüzünden.
"Dikiş yerim yanıyor." dedim ağlak bir sesle. Alnımdaki teri de silip büzdüğüm dudağımın kenarını öptü. "Birkaç gün bu ağrı ve yanmalar olacak ama bir şeyler yemelisin bebeğim."
Kapı tıklatılıp açılmış, annem endişeyle yanıma doğru adımlamıştı. "İyi misin boncuğum?"
Onu korkutmamak için "İyiyim anne, merak etme." dedim ve gülümsedim. Eğer korkarsa tüm gece yanımda refakatçi kalmak için her şeyi yapardı.
"Bebekler nasıl, gördün mü onları hiç?" Başımı olumsuz anlamda salladım. Onları görmeyi çok istiyordum, Taehyung gidip görmüştü ama ben görememiştim çünkü buraya getirmiyorlardı. "Ayağa kalkıp yavaş yavaş yürümeye başladığımda gideceğim."
"Bebeklerin şimdilik bir şeyi yok." Annem Taehyung'dan aldığı cevapla biraz daha rahatlamış, "Umarım bir sıkıntı çıkmaz." diye iyi dilekte bulunmuştu. "İsimlerini ne koydunuz?"
"İsim seçtik ama henüz onları görmediğim için şunun ismi şu diyemiyorum." İsimlerini bir ay öncesinden seçmiştik. Hepsine gerçekten yakışacak ismi bulmak zor olmuştu. Başta benzer isimler koymayı, son hecelerini değiştirmeyi düşünmüştük ama ileride sıkıntı çıkar diye vazgeçmiştik. Hepsi ayrı bireylerdi, hepsi özeldi. Bu yüzden farklı isimler almayı hak ediyorlardı.
"Ben bir onları görmeye gideyim o zaman, neredeler tam olarak?" Taehyung oturduğu koltuktan kalkarak "Ben bir hemşireye söyleyeyim, götürsün sizi." demiş ve beni öperek yanımdan ayrılan anneme eşlik edip odadan çıkmıştı.
O çıkar çıkmaz az önce konuşup yanımdaki masaya bıraktığı ve burada unuttuğu telefonu çalmaya başladı. Uzanıp telefonu aldım ve çağrıyı yanıtladım.
"Bay Kim, gelen çiçekleri ne yapalım?" Arayanın gelen gidenle ilgilenen sekreter olduğunu anladığımda "Odaya gönderebilirsiniz, sıkıntı olmaz." dedim. Başta kim olduğumu çıkarmakta zorlanmış olsa gerek sessiz kalmış, daha sonra anlayıp "Peki efendim, hemen gönderiyorum." diye onaylamıştı.
Telefon kapanır kapanmaz tekrar masaya koydum ve Taehyung'un az önce içmem için kapağını açtığı pet şişeye uzandım. Sudan bir iki yudum alıp kuruyan boğazımı rahatlatırken Taehyung geri dönmüş, "Geldim hayatım, hâlâ aç değil misin?" demişti. Başımı olumsuz anlamda salladım. Sanırım gerçek anlamda iştahım kesilmişti, Yemek yemenin hiç bu kadar korkunç geldiğini hatırlamıyordum.
Birkaç dakika sessiz sessiz yanımda oturmuş, benimle birlikte açık televizyonda oynayan haberleri izlemişti. O esnada karnımdaki ağrıyı unutmaya çalışıyor, ayağa kalkmak için kendimi cesaretlendiriyordum.
Kapı tekrar tıklatıldığında ve bir cevap bekler gibi açılmadığında Taehyung kaşlarını çatarak ağaya kalktı. Gelen gidenden anında haberi olduğu için anlam verememiş olsa gerekti.
Kapıyı açıp kucağında çiçek taşıyan birkaç görevliyi gördüğünde bir şey demesine izin vermeden "Şu masaya bırakabilirsiniz." diye atıldım. Görevliler Taehyung'a eğilerek selam verip işaret ettiğim boş masaya doğru ilerlemiş, özellikle yaptırıldığı belli olan yapay çiçekleri bir bir sıralamıştı.
"Sen mi söyledin bunları getirmelerini?" Taehyung'un görevliler çıkar çıkmaz sorduğu soruyu mırıldanarak onaylamış, "Kimden gelmişler?" diye sormuştum.
"Hayranlardan elbette, kimden olacak? Aşağıda kaç çiçek vardı haberin var mı senin?" Dudaklarımı büzerek masum masum baktım ona. O kadar fazla olduğunu bilmiyordum ki...
En azından oda büyüktü de çiçekleri bir köşeye yığmak zor olmazdı.
"Notları getirsene." dedim çiçeklerin üzerlerine iliştirilmiş kartları işaret ederek. Ne olursa olsun sözümü ikiletmemiş kartları çıkarmaya başlamıştı. Ama mor renkli, güzel vazolu bir çiçeğin notuna gözü takıldı. "Sanırım bu bir hayrandan değil."
Notu alıp yanıma geldiğinde ve avuçlarım arasına bıraktığında gözüm anında sonda yazılı ismi bulmuştu. Doğumdan haberi olması için beni sıkı takip ediyor olması gerekirdi, bu yüzden duygulanmıştım biraz.
Sevgili Jeongguk,
Öncelikle tebrik ederim, sonunda bebeklerine kavuştuğun için. Umarım hep birlikte uzun bir ömrünüz olur. Şu an çok mutu olduğuna eminim, hak ettiğin gibi. En azından videolarında öyle görünüyordun.
Senden sonra hayatımda çok şey değişti. Seulbi'yle yollarımızı ayırdık çünkü yaşadığımız olaydan sonra benimle sadece para için çıktığını fark ettim, beni aslında hiç sevmemiş. Başta üzüldüm ama gidip ne için sevmedin diye de soramazdım ki, değil mi?
Her neyse, bu konulara girmemin hiçbir anlamı yok artık. Bugün senin için özel bir gün ne de olsa. İleride bebeklerine bir abin olduğundan bahsetmeyi unutma olur mu küçük kardeşim?
-Nam Donghyun
Birden ağlamaya başladığımda Taehyung telaşlanarak dibimde bitmişti. Bu kısacık notun şimdi neden üzerimde böyle bir etki yarattığını anlayamıyordum. Çok kötü hissetmiştim, Donghyun hyung da keşke bugün beni görmeye bizzat gelseydi...
"Peçete." dedim ağlamamın arasında. Masadaki peçetelikten bir yaprak alıp bana uzattı.
Akan burnumu silerken ağlamam biraz durulmuş, notu baş ucuma koyup kollarımı açarak Taehyung'a sarılmak istediğimi göstermiştim. Yatağın ucundaki boşluğa oturup beni incitmeyecek şekilde göğsüne çekti.
"Feromon salgılar mısın? Ağrıma da iyi gelir belki." Ağlamaya devam ederken dile getirdim son isteğimi. İtiraz etmedi. Rahatlatıcı feromonları burnuma doldu, bedenim gevşedi. Göz yaşlarım akmayı bırakırken üzerimdeki ağırlığın da kalktığını hissedebiliyordum.
Birkaç dakika hareketsiz şekilde beklemiştik. Her yerime kokusu sinene kadar sarıldı bana, saçlarımı öptü. Gerçekten de işe yaradı çünkü ağrı azalmış, mideme yaptığı baskı gitmişti.
"Serumun bitmek üzere." dedi başucumdaki düğmeye basarken. "Gelip kontrol etsin hemşire."
➳
➳
➳
Hastanede bir gece geçirmiştik ve ben dün geceye doğru daha fazla dayanamayıp Taehyung'a beni bebeklerime götürmesini söylemiştim. Henüz rahat yürüyemediğim için tekerlekli sandalyeyle onlara götürdü beni.
Kuvözde yatan minicik bebeklerimi gördüğüm an yine bir ağlama tutmuştu çünkü çok küçüklerdi. Keşke biraz daha büyüyebilselerdi karnımda. Ben acı çekmeye razıydım, neden az daha kalmamışlardı ki?
Bu esnada göğüslerim sızlamaya başladığında Taehyung'a söylemiştim. Henüz emme refleksleri olmadığı için hemşireler tarafından besleniyorlardı. Bu nedenle Taehyung bebek çantalarımızdan birinde getirdiğimiz pompayla sızlayan göğüslerimdeki sütten bir miktar almış, hemşirelere vermişti. Sütün bebeklere içirildiğini gördüğümde bir nebze daha iyi hissetmiştim. Oradan çıkmaları için elimden bir şey gelmese de en azından bu süt sayesinde çabucak büyüyeceklerdi.
O gece dokunmaya kıyamadığım bebeklerimi öylece izleyip odama dönmüş, ertesi gün ise fenalaşmama neden olacak bir haber almıştım.
O kadar kötü olmuştum ki, Taehyung'la bu haberi aldığı andan beri benden saklamaya çalıştığı için kavga etmiştim. Tüm hastaneyi ayağa kaldıracak kadar bağırıp çağırmıştım. Bebeklerin arasında kilosu en az olan Beomgyu ciğerleri yüzünden ameliyata alınmıştı ve daha sadece iki günlüktü. İki günlük bir bebekti ve ameliyattan sağ çıkacağına dair hiçbir kesinlik yoktu.
Odamda yalnız bir şekilde oturmuş ağlarken bebeğimin başına bir şey gelmesin diye sadece tanrıya yalvarabiliyordum. Taehyung'u kovduğum için şu an muhtemelen Beomgyu'nun yanındaydı. Benim ise acımı paylaşabileceğim kimse yoktu ki paylaşsam da hafiflemeyecek bir acıydı bu.
Onun sağ salim bu durumdan kurtulduğunu öğrenene kadar rahat bir nefes alamayacaktım.
Yataktan kalkıp birkaç adım uzağımdaki kanepeye oturdum ve kanepenin arkasındaki camdan dışarıya baktım. Gözümdeki yaş yüzünden hiçbir şeyi net göremiyor, sadece dalgın dalgın kapalı havayı, gri bulutları izleyebiliyordum.
Sağım bile yapamamıştım bu haber yüzünden. Hoş, yapsam sütün geleceğinden şüpheliydim.
Kapı tıklatıldığında başımı kaldırma gereği duymamış, cevap vermemiştim. Birinin yavaşça içeri girdiğini işittim. Taehyung değildi, kokusundan omega olduğunu anlamıştım. Hemşire falan olmalıydı.
"Jeongguk." Sakin bir şekilde adımı seslenen kadının kim olduğunu anladığımda hızla yüzümdeki yaşları kuruladım. Soru sormasını istememiştim ama yavaşça ona döndüğümde suratındaki ifadeden zaten bildiğini anlamıştım.
"Seokjin hyung nerede?" diye sordum. O buradaysa Seokjin hyung da muhtemelen Taehyung'a destek olmaya gelmişti.
"Taehyung'un yanında." dedi beni yanıltmayarak. "Konuşmak ister misin biraz?"
Gözlerim tekrar dolarken "Ne konuşabiliriz ki?" diye sordum. "İçim yanıyor. Bebeğim orada ameliyat masasında, ölecek mi yaşayacak mı belli değil, benim elimden hiçbir şey gelmiyor."
Elimi destek olmak ister gibi tuttu. "Anlayabiliyorum seni. Evlat sahibi olmak çok başka bir şey, onun canı bir yansa senin on yanar. Ona gelecek ne varsa sana gelsin istersin. Ama şu an kendini yıpratmanın hiçbir anlamı yok, pozitif kalmaya çalış. Bebeğinin senin desteğini hissetmeye ihtiyacı var."
Kendimi bu kadar aciz hissettiğim ilk andı. Hiçbir işe yaramıyordum oturup dua etmekten başka. Acınası haldeydim.
"Keşke şu an çıksa oradan..." dedim az önce kuruladığım yanaklarım tekrar ıslanırken. "Verseler bana da göğsüme yatırsam, kokusunu solusam." Daha bir kez kucağıma alamadığım bebeğimi toprağın koynuna vermek istemiyordum. Öyle bir sızlıyordu ki yüreğim, şu an biri çıkıp iyi bir haber vermeden içime su serpilmeyecek gibiydi.
"Babası da amcası da yanında, merak etme. Ona bir şey olmasına izin vermezler."
Başımı koltuğun yaslanma yerine koydum ve titrek bir iç çektim. Tutunabileceğim hiçbir şeyim yoktu, öylece pijamamın uçlarını kırıştırıyordum avuçlarım arasında. Ağlamaktan artık kulaklarım bile tıkanmış, başıma ağrılar girmişti.
Suji bir sıkıntı olduğunu hissetmiş gibi ellerinden birini alnıma koymuş, "Aman tanrım, Jeongguk sen yanıyorsun!" demişti telaşla. "Ateşin çıkmış!"
Yanımdan kalkıp doktor çağırmak için giderken onu durdurmamıştım çünkü durduracak gücüm yoktu.
➳
➳
➳
Saatler geçmişti. Suji yanımdan bir an olsun ayrılmamış, Taehyung ise hiç uğramamıştı. Doktor uzanıp dinlenmemi söylediği için yatağımda uzanmış öylece kapıyı izliyordum. Birinin artık çıkıp bir şeyler söylemesine ihtiyacım vardı. Bu belirsizlik bana çok fazlaydı.
Kapı aralandığında ve Seokjin hyung içeri girdiğinde hızla yerimden doğruldum. Bu hızlı hareketimin dikişlerimi sızlatması bile umrumda değildi.
"Bebek iyi, toparlaması birkaç gününü alır. Her şeyin yolunda olduğundan emin olmak için bir süre gözlemleyeceğiz. Sen nasılsın Jeongguk?" Aldığım haberle kendimi geri bırakmış ve sırtımın tekrar yatakla buluşmasına izin vermiştim. Ellerimi yüzüme kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Bebeğim iyiydi. Tanrıya şükürler olsun ki o iyiydi.
"Jeongguk çok ateşlendi, doktor geldi kontrol etti ve kendini yorma dedi ama aklı hep oradaydı." Seokjin eşinden duyduklarıyla yanıma doğru adımladı ve ateşimi eliyle kontrol etti. Nabzım başımda atıyor gibi bir baskı hissediyordum kafamın içinde.
"Hâlâ ateşi var. Dikişini kontrol edebilir miyim Jeongguk?" Üzerimdeki örtüyü sıyırdım ve pijamamı kaldırıp bandajlı yeri açtım. Bandajı ve çevresini kontrol etmiş, "Hemen geliyorum." diyerek dışarı çıkmıştı.
Tek kelime etmeye mecalim kalmadığı için olduğum yerde öylece bekledim. Çok geçmeden Seokjin hyung yanında Taehyung'la ve bir hemşireyle geri dönmüştü. Taehyung telaşla yanıma gelip yüzümü avuçları arasına alırken ve dudaklarını alnıma bastırarak ateşime bakarken hemşire bandajımı çıkarmakla meşguldü.
"Beomgyu ne yapıyor şu an?" diye sordum yanağımdaki ellerine tutunarak. Kızarmış gözlerini gözlerimden ayırmadan "Uyuyor bir tanem." demişti. Zar zor bir nefes çektim içime. Her yerim ağrıyordu saatlerce yaşadığım gerginlik yüzünden.
"İyi, değil mi?" Başını salladı ve "İyi." dedi. "Sen de iyi ol tamam mı?"
"Özür dilerim sana bağırdığım için." Baş parmağıyla yanağımı okşadı. "Önemi yok. Böyle telaş yapmanı istememiştim sadece."
Telaş yapmamı istemediğini biliyordum ama bana söylemeseydi ve bebeğimin başına bir şey gelseydi ben ne yapardım. Bebeğimin birden ölüm haberini duymak benim için de ölümden farksız olurdu.
"Dikişler kanıyor." Seokjin'in sesini duyar duymaz telaşla ona dönen Taehyung "Kan sulandırıcı kullandığı için olmalı." demiş ve hemşirenin pamukla temizlediği dikişlerime bakmıştı. "Atılan dikişte bir sorun yok, enfeksiyon kapmış gibi de görünmüyor. Pansuman yapıp tekrar bandajlayın."
Hemşire denileni yerine getirirken "Bebeklerimin yanına gitmek istiyorum." dedim. Taehyung ise buna pek sıcak bakmıyor gibiydi. "Önce ateşin düşsün, fazla yordun kendini."
"Umurumda değil, bebeklerimi görmek istiyorum."
"Yarın sabah gideriz yanlarına tamam mı?" Şimdi istiyordum. Ama Taehyung'un beni bu halde bir yere götürmeyeceği bakışlarından belliydi. Bu yüzden sustum.
➳
➳
➳
Bir omzumda Yeji, diğerinde Jisu ile otururken ne kadar küçük olduklarını görmek bir kez daha kalbimde tuhaf bir sancıya neden olmuştu. İkizler tıpatıp birbirlerine benziyordu. Ayırt etmek çok zordu. Bu yüzden Taehyung sağ omzuma bırakırken, "Bu Yeji." Sol omzuma bırakırken ise "Bu Jisu." demişti.
Kokularını içime çekip burnumu ipek gibi yumuşacık yanaklarına sürterken ben de feromonlarımı yayıyordum. Zaten kucağıma geldikleri an kokumu tanımış, ağlamayı bırakmışlardı. Açmaya çalıştıkları küçük gözleriyle bana bakıyorlardı.
"Acıktınız mı miniklerim?" diye sordum sesimi de tanısınlar diye. "Ben sizi çok özlüyorum biliyor musunuz?"
İkisinin de yanaklarına birer öpücük bıraktım. Huysuzlanmaya başladıklarında hemşirelerden biri "Gerçekten acıktılar." diye gülümseyerek Yeji'yi almıştı kucağımdan. Diğer bir hemşire de Jisu'yu aldığında Taehyung, Yeonjun ve Soobin'i getirip kucağıma bıraktı.
"Güzellerim benim." dedim incitmeyecek şekilde küçük bedenlerine sarılırken. "Sizi çok seviyorum. Hemen büyüyüp yanıma, evimize gelin tamam mı?" Onları da birer kez öpüp kokularını doya doya içime çektim. Yarın akşam eve dönecektim ama onları bırakıp gitmeyi hiç istemiyordum. Yanımda götüremeyeceğimin de farkındaydım çünkü çok küçüklerdi. Doğru düzgün nefes alıp beslenebilmeleri için burada gelişmeleri gerekti.
"Beomgyu'm, sen de hemen iyileş tamam mı bebeğim? Sana sarılmayı da çok istiyorum ama canın yanar diye korkuyorum."
Kısık gözleriyle hızlı hızlı nefesler alıp verirken bizi izlediğini hissettiğim Beomgyu boğazımın düğümlenmesine neden olmuştu. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve bu kısa özlem giderme faslımızın ardından Yeonjun ve Soobin'in de kucağımdan alınmasına izin verdim. Bu sabah sağdığım sütler içiriliyordu bebeklerime. Onların iyi beslendiğinden emin olmam için benim de iyi beslenmem ve onlara sık sık süt göndermem gerekiyordu.
"Sen de bir şeyler yemelisin." Taehyung kolumdan destek vererek kalkmamı sağladığında son kez hepsine el sallamış, hemşirelere ithafen "Bebeklerime iyi bakın lütfen." demiştim. İçlerinden biri "Gözünüz arkada kalmasın Bay Kim." diyerek gülümsedi ve Soobin'i beslemeye devam etti.
Evet, geçen ay resmi nikah işini de halletmiştik ve ben tekrar Kim olmuştum. Düğün yapmamıştık, gerek duymamıştık hiç. Sadece imzalarımızı atmış ve nikah tazelemiş olduk diye geçiştirmiştik. Çünkü biz zaten hiç ayrılmamak üzere birleşmiş, mühürlenmiştik. Biz zaten eştik...
➳
➳
➳
Bir buçuk ay kadar bebeklerimden ayrı kalmıştım. Bu süreçte annem iyileşene kadar başımdan ayrılmamıştı ve ben birkaç haftaya kendimi toparlamıştım ama bebeklerim gelişimlerini yeni yeni tamamlıyorlardı. Taehyung sağlıklı olduklarından tamamen emin olana kadar hastanede kalmalarını istemişti çünkü bir şey olması durumunda müdahale etmek daha kolay olacaktı. Bu yüzden sesimi çıkarmadım, sık sık onunla birlikte hastaneye gidip bebeklerimi gördüm. Ryujin burada bizimle kalıyordu ama Seokjin ve eşi tekrar Seul'e dönmüştü. Bebekler eve geldiği zaman geleceklerini söylemişlerdi. Onlar da haklıydı, çalışan insanlardı sonuçta ikisi de. Ama Seokjin hyung olmadığı için Taehyung eve çok nadir geliyor, duş alıp kıyafetlerini değiştiriyor ve tekrar hastaneye gidiyordu. O da çok yıpranmıştı ama atlatmıştık sonunda.
"Ben de geleyim ister misin?" Gereken eşyaları yanıma alırken "Sen burada kalsan daha iyi olur anne, Ryujin bana yardım etmeye gelir nasıl olsa, değil mi Ryujin?" demiştim. Genç kız ona seslenmemle başını telefonundan kaldırdı ve "Hastaneye mi gidiyoruz?" diye sordu beni hiç dinlemediğini belli edecek şekilde.
"Evet, bebekleri almaya gidiyoruz."
"Ben sürebilir miyim arabayı?" Ehliyetini yeni aldığı için arabayı sürmek konusunda çok hevesliydi. Bu yüzden hevesini kırmamış, "Hastaneye kadar sen sürebilirsin tabi, ama hız yapmak yok." diye şartlarımı belirterek izin vermiştim. Arabada bebekler varken pek de onun sürmesi taraftarı değildim.
"Tamamdır, geliyorum hemen."
Üst kata doğru fırladığını gördüğümde arkasından seslendim: "Acele et!"
Makyajını tazelemekle falan uğraşmamasını umuyordum çünkü bebeklerime kavuşacağım için inanılmaz heyecanlıydım. İki ayda onları düşünmekten yemekten içmekten kesilmiş ve çok çabuk kilo kaybetmiştim. Şu an neredeyse doğumdan önceki kiloma yaklaşmıştım stresten. Ama onlara kavuşmamı güzel bir akşam yemeğiyle kutlayacaktım.
Yaz yaklaşmıştı ve havalar sıcaktı. Bu yüzden ince şeyler giyiyordum ve vücudumun kötü görünmemesi işime gelmişti aslında.
Ryujin dakikalarca hazırlanıp sonunda aşağı inebildiğinde onu beklerken oturduğum koltuktan kalktım ve "Hazırsan hadi gidelim." dedim. Ama beni durdurup "Önce fotoğraf çekinelim." demiş, anında doğrulttuğu kamerayla beni poz vermek zorunda bırakmıştı.
"Yüzümde makyaj yoktu ama." Geri çekilirken huysuzlandım. "Sil onu."
"Olmaz, silemem. Paylaştım bile." Telefondaki işini bitirip başını kaldırdığında koluma girip beni çekiştirmeye başladı. "Hadi, yeğenlerimin yanına gidelim. Halalarının bir taneleri onlar."
Birden sevgiyle dolup taşmasının nedeni muhtemelen arabayı sürmesine izin vermemdi. Elbette paraları vardı ve babası ona istediği arabayı alabilirdi ama henüz acemi şoför olduğu için almak istemiyorlardı. Benim pahalı arabam ise sosyal medya hikayelerini süslemek için birebirdi.
Garaja gelir gelmez şoför koltuğuna atladığında "Bak hız yapmak yok, anlaştık." dedim uyarı niteliğinde. Yanaklarını şişirerek ofladı ve başını onaylar anlamda salladı.
"Ama ben sürerken videomu çek. Sana güveniyorum."
➳
➳
➳
Ne kadar anlaşsak da olur olmadık yerlerde benim yüreğimi ağzıma getirdiği ve her seferinde yol boş bahanesini sunduğu yolculuğun ardından hastaneye varmıştık ve tam da bebekler giydirilirken yetişmiştik. Hepsine tek tek bakarak kısa sürede büyümelerine mutlu olurken Taehyung'un arkamda bana sarıldığını ve yorgunlukla başını boynuma gömdüğünü hissettim. Gerçekten en çok yıpranan Taehyung olmuştu bu süreçte. Güzel bir dinlenmeyi hak ediyordu.
"Sonunda eve gidiyoruz." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Ryujin çantaları benim arabama taşıyordu, hemşireler de son kontrolleri ve bebekleri giydirmeyi tamamladığında artık gidebilecektik. Evimize ilk kez yedi kişi olarak gireceğimiz için çok heyecanlıydım.
Belime sardığı kollarına tutunarak ben de başımı omzuna yasladım. Boynuma kondurduğu kelebek öpücükleri hissedebiliyordum.
"İşle de doğru düzgün ilgilenemedim hiç." Yorgun mırıltılar olarak çıkan kelimelerini aklımda bir araya getirebildiğim anda belimdeki elini aldım ve dudaklarımı bastırdım. "Hiç önemli değil, tatili hak edecek kadar yoruldun."
"Sen de öyle." Burnunu mührüme sürttüğünde içim titremişti. Derin bir nefes aldım gözlerim kapanırken. "Sarılıp uyuyalım derdim ama bebekler geldikten sonra bu pek mümkün olmayacak."
Olmaması hiç önemli değildi. Bunca zaman yorulduysak da onlar içindi, az daha dişimizi sıksak ne olacaktı sanki. Ben her şeye hazırdım.
"Kaçırayım mı seni?" Göğsünü iyice sırtıma yaslayıp belimdeki kollarıyla, parmaklarımın ucunda yükselene kadar havaya kaldırdı beni. Nerede olduğumuzu unutmuş gibi yaptığı bu hareket kızgın bir şekilde gülmeme neden olmuştu.
"Yapmasana, gitmemiz gerek." Ayaklarım yere tekrar basar basmaz kollarının arasından kaçtım ve pusetlere yerleştirilmeye başlayan bebeklerin yanına gittim. Gözlerini açmış, etrafı inceliyorlardı. Beni fark ettikleri anda ise hepsinin gözü bana döndü.
"Minnoşlarım, nasılsınız?" Yeonjun'un battaniyenin üstünde duran elini öptüm. Tırnakları ile yüzüne zarar verebilirdi, bu yüzden "Eldivenlerini neden takmadınız?" diye sordum. Hemşire, Yeji'nin üstünü giydirirken "Ellerini yüzlerine götürmüyorlar diye gerek duymadık ama istiyorsanız takabiliriz." demişti. Ne olur ne olmaz bebeğime zarar gelmesini istemediğim için kenarda duran, giydiği takıma ait eldiveni aldım ve minik, yumuk ellerine geçirdim.
Bebekleri hazırlamayı tamamladığımızda Ryujin de işini halledip son kez yanımıza çıkmış, "Bir şey kaldı mı?" diye sormuştu.
"Her şey tamam gibi görünüyor. Sen Soobin'i al, ben Yeonjun'la Beomgyu'yu alırım, Taehyung da ikizleri getirsin." Görev dağılımını yaptığımda herkes sorgulamadan işe koyulmuş, Ryujin henüz bebekleri tanımadığı için ona verdiğim Soobin'in pusetini alıp Taehyung'un arkasına takılmıştı. Ben de sona kalan ikiliyi alıp hemşirelere onlara iyi baktıkları için teşekkürlerimi sundum ve peşlerine düştüm.
Hep beraber asansöre bindiğimizde heyecandan kalbim güm güm atıyordu. Sonunda bebeklerim yanımda olacaktı ve onlara ben bakabilecektim. İstediğim gibi kucağıma alıp sevebilecektim. Karnımda yedi ay taşıdığım bu canları şimdi kucağıma almak çok başka bir histi.
➳
➳
➳
Taehyung'un arabasına ikizleri yerleştirmiş, benimkine de oğlanları koyup yola çıkmıştık. Arabada ne klima açtırmıştım ne de cam. İçerisi biraz sıcak olabilirdi ama bebeklerin üşütmesini ya da cereyanda kalmalarını istemiyordum. Bu yüzden sadece fanlar çalışıyordu ki o da pek etki etmiyordu.
"Bu boğucu havada bebekler de nefes alamayacak." dedi Ryujin ama onlar gayet güzel uyuyorlardı. "Keşke abimin arabasıyla gitseydim."
"Onun klima ya da pencere açtığını mı sanıyorsun?" diye sordum alayla. "Hayır ama en azından dört dört adil bir oksijen paylaşımı olurdu."
Dediğine gülerek sonunda vardığımız evin önünde yavaşladım ve en son açık bıraktığım garaja girerek arabayı park ettim. Annem bizi kapıda karşılamış, evin önünde gördüğüm arabaya göre de Taehyung'un abisigil biz yokken gelmişti.
Ryujin'le arabadan indiğimizde arka koltuktaki pusetlere yönelmiştik hemen. Annem yanımıza geldi ve Beomgyu'yu alıp önden içeri geçti. Biz de birer puset almış, güneş vurmasın diye üstündeki gölgeliği sonuna kadar çekmiştik.
Onları uyandırmamak için yavaş yavaş içeri götürürken Taehyung da geldi ve arabasını benimkinin yanına park etti.
İçeri girdiğimizde Taehyung için kapıyı kapatmadım. Suji, Ryujin'in elinden Soobin'i aldığında Ryujin'i çantaları getirmesi için tekrar benim arabaya yollamış, sonra onu da yorduğum için üzülmüştüm. Bize kızmamasını umuyordum, yardıma ihtiyacımız vardı sadece.
Bebeklerin hepsini salona sırayla dizildiğinde rahat bir nefes aldım ve karşılarına geçip "Evinize hoş geldiniz." dedim fısıldar gibi bir sesle. Herkesin ilgi odağı şu an bu miniklerdi.
Taehyung alnını başıma dayayarak kulağıma doğru "Her şey yeni başlıyor farkında mısın?" dediğinde, gerçekten her şeyin yeni başladığını anlamıştım çünkü beş bebeğin beşi birden sırayla ağlamaya başlamıştı.
Merhaba uykusuz geceler, merhaba kokuşmuş bezler, merhaba gaz sancıları ve sana da merhaba aniden başlayan açlık krizleri. Beş bebeğin aynı anda büyümesi ve sürekli yapılan kıyafet alışverişleri, hastalık telaşları, oyuncak döküntüleri, asla yalnız kalamama sorunsalı...
Mutlu son.
➳
➳
➳
Hızlı bölüm yazacağım demiştim, diğer bölüm final. Bebişler az daha büyüsün de mıncıklayalım ve bitirelim diyorum ben, siz ne düşünüyorsunuz?
Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~
-Bunny
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro