Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

33' Dönüm Noktası

Çekimden bir hafta sonra herkes toparlanmış Seul'e dönmüştü. Bayan Choi ise bize buluşacağımız kafeyi mesaj atmış ve erkenden orada olmamızı istemişti. Bugün DNA testinin sonuçları çıkacağı için bir de hastaneye uğramamız gerekiyordu ama sırf ne konuşacağını merak ettiğim için ilk iş buraya gelmiştim.

Ve tahmin ettiğim gibi, kandırılmıştım.

"Gelmeyecek işte, saat kaç oldu görmüyor musun Taehyung?" Benim gergin ve sinirli ruh halimin aksine gayet sakin bir şekilde yanımda oturan Taehyung kolunu omzuma dolayıp rahatlamam için şakağımı öptü. "Sabret bebeğim, gelmezse o kaybeder biliyorsun."

Doğru, beni ikinci kez kandırmak gibi bir hataya düşmeyecek kadar zekiydi. Ama yine de endişemin bir şekilde ön planda olmasını engelleyemiyordum.

"Gel kalkalım, hastaneye gidelim." Oturmaktan sıkılıp ayaklandığımda ve onu da çekiştirdiğimde "Önce buradaki işimizi halledelim, sonra gideriz Jeongguk." demiş, yerinden kıpırdamamak konusunda ısrar etmişti. Onu boş verip stresimi atmak için birkaç kez etrafımda yürüdüm. Gelmeyeceğine emindim. Ona bir kez daha güvenmemem gerekiyordu. Açıklayacak neyi olabilirdi ki? Ben bunca şeyi neden yaptığını zaten biliyordum.

"Bak geldi." Taehyung'u duyduğum anda hiç alışkanlığım olmasa da fark etmeden kemirdiğim tırnaklarımı dişlerimin esaretinden kurtarmış, arkama dönmüştüm. Gelmeyeceğine çok içten inanmış olsam gerek, onu karşımda kanlı canlı görmek afallamama neden olmuştu.

"Merhaba." dedi soğuk bir tavırla. Ardından bir şey dememizi beklemeden oturdu. Ben de az önce kalktığım yerime geri yerleştiğimde bir süre ne diyeceğimi düşünmek zorunda kalmıştım. Çünkü aniden aklımda kurduğum her şey yüz seksen derece değişmişti.

"Mesajda anneni de çağırmanı söylediğimi hatırlıyorum." Sorar bakışları, burnunun ucuna kadar indirdiği güneş gözlüğünden beni bulduğunda "Konunun annemle bir alakası yok." diye kestirip attım. "Ne söyleyecekseniz söyleyin ve birbirimize tam burada veda edelim artık."

"Erken konuşma Jeongguk, belki de anlattıklarımdan sonra bir daha ayrılmak istemeyeceksin." Toplanma nedenimiz belliyken böyle bir şey söylemesi mi komik gelmişti yoksa sinirlerim mi bozulmuştu bilmiyorum ama gülmeden edememiştim bu söylediğine.

"Sen..." dedim gözümün kenarından akan bir damla yaşı parmağımla silerken. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Ben sana-" cümlemi tamamlamama bile izin vermeden, Taehyung'a bakarak "Yalnız konuşsak daha iyi olurdu sanki." dediğinde birden yüzümdeki ifade de değişti. Alfama karşı tavrını tehdit olarak algılayan kurdum karşımdaki kadına resmen dişlerini gösteriyordu.

"Taehyung benim eşim, ondan gizlim saklım yok."

Masanın altından elimi kavrayan sıcak elini hissettiğimde ona doğru dönmüş, dudaklarına asılı gülümsemesine bakmıştım hayranlıkla. Ama bu kısa bakışmayı Bayan Choi'nin sesi böldü. "Pekala, hâlâ bu adamda ne bulduğunu anlayabilmiş değilim ama artık karışmayacağım."

"Karışabilecek biri de değilsin zaten." Fazla sert konuşmuş olsam gerek gözünden yeni çıkarabildiği gözlüğün saplarını katlarken bir anlık duraksamıştı. Toparlayıp sözlerime alayla sırıttığında ise söylediklerimin onda bir gram bile etki yaratmadığını anladım.

"Bir gün, bir gece kulübünde hiç tanımadığım ama çok alımlı bir omegayla karşılaştım..." Kaşlarım çatıldı. Araya girip girmemek konusunda kararsız kalmıştım çünkü şu an her ne anlatıyorsa bizim konumuzla bir alakası yoktu ama merak duygusu da beni ele geçirmişti.

"Şöyle güzeldi, böyle güzeldi demeyeceğim çünkü o an tek derdim her alfa gibi istediğimi almaktı. Sonuç itibari ile omega gecemi süslemiş, sabaha doğru da hayatımdan tamamen çıkıp gitmişti."

"Kendi adına konuş." dedim kendimi tutmak için zorlasam da. "Her alfa senin gibi sadece gördüğü omegayı yatağa atma hayalleri kurmuyor." Tıpkı benim alfam gibi.

"Tabi, emin ol öyledir." Sözlerimi takmayarak devam etti anlatmaya. "Bu olaydan on beş yıl sonra, kendi düzenli hayatımı yaşarken seninle tanıştık. Çalıştığım şirketin oyuncu seçmelerine gelmiştin ve diğer adayların aksine hiçbir deneyimin ya da eğitimin yoktu. Aynı şekilde büyük bir yeteneğin de yoktu. Neden kabul edildiğini hiç merak ettin mi Jeongguk?" Aniden aşağılandığımı hissettiğimde kendimi savunacak bir şey aramıştım ama haklıydı. Ben sadece annemin beni sürüklemeleriyle oyunculuk seçmelerine katılıyordum. Sadece yüzüm için...

"Ben de öyle tahmin etmiştim. Alındın çünkü seni ben seçtim, ben büyüttüm ve bugünlere ben getirdim. Sendeki yıldız ışığını gördüğümden falan da değil, seni ben sıfırdan yarattım. Sadece gözümün önünde olmanı istediğim için."

"Ama neden?" diye sordum masada her şeyden habersiz tek kişi olarak. Çünkü Taehyung'un bir şeyler anladığını mührümüzden hissetmiştim. Farkındalığın şokunu yaşıyordu ama ben anlamlandıramıyordum.

Belki de kabul etmek istemiyordum.

"Çünkü benim kanımdandın Jeongguk. Bir kez kokunu duymam bile yetti bunu anlamak için. Annenle konuştuğumda da her şey yerine oturdu. Ben onu tanımasam da o beni tek bakışta tanıdı ve sana sahip çıkmamı, rahat bir hayat yaşamana yardım etmemi istedi. Bir çocuğun sorumluluğunu almaya hazır hissetmiyordum ama senden kopmak da istemedim, bu yüzden annene söz verdim. Senin lüks içinde bir hayat yaşamanı sağlayacaktım ve o senden annen olduğumu saklayacaktı."

"Hayır." Başımı iki yana sallarken sanki tek doğruyu ben biliyormuşum gibi emin şekilde reddettim onu. "Hayır öyle bir şey olmadı. Benim annem benden böyle bir şeyi saklamaz, beni bir eşyaymışım gibi satmaz."

"Annen sadece iyi bir hayat yaşamanı istedi."

"Hayır!" Sesim yükseldiğinde Taehyung uyarır gibi elimdeki tutuşunu sıkılaştırmıştı. Dişlerimi birbirine bastırarak sakin kalmaya çalıştım.

"Bunca zaman yakındık, sana hep içimden geldiği gibi davrandım çünkü bana benziyordun. Bir çok huyunu, seni büyütürken yanında olmadığım halde benden almıştın. Kendi bildiğin konuda diretme gibi kötü huylarını bile."

"Sen beni kandırdın! Ben senin gibi kalpsiz değilim, insanları para için kandırmıyorum ve birini öldürmeye de çalışmadım. Hiçbir benzerliğimiz yok."

"Şu bakışlarına bak Jeongguk." Bariz şekilde öfkemin yansıdığına emin olduğum bakışlarımı kastederek devam etti sözlerine. "Baskınlık kurma içgüdün, dediğim dedik olman bile aynı ben. Sana çocuk sahibi olma derken bir şey bilmeden mi konuşuyorum sandın? Böyle dedim çünkü baksana, sırf benim oğlumsun diye bulunduğun konumu hak eden onca kişiyi görmezden gelip seni seçtim. Ve şimdi onların çoğu hayatlarının fırsatını kaçırmış, işsiz gezerken sen elindekinin değerini bilmiyorsun. Oysa seni bu sektörde tutabilmek için elimden gelen her şeyi yaptım."

"Sen çocuk yapmakla anne olmanın farkını bile anlayamamışsın. Sen benim annem değilsin, hiçbir şeyim değilsin. Madem hak etmiyordum olduğum yeri, keşke en başından diğer şirketlerde söylendiği gibi çok yolun var deyip gönderseydin." Ben bu işi severek yapıyordum. Oyunculuk hayatımda büyük bir öneme sahipti ama yıllarımı verdiğim işimde başarısız olduğumun söylenmesini kendime yediremiyordum. Bayan Choi'nin annem olduğunu iddia etmesinden bile çok yıkmıştı bu beni.

"Annen olmasaydı böyle derdim belki de ama annen çok yalvardı. O da en az benim kadar çabaladı buralara gelmen için. Ama sen ne yaptın? Daha en başından bu adamın elini tutup çıktın karşımıza. Beni hiç şaşırtmadın, tam bir omegadan beklenecek hareketti."

"Senden tiksiniyorum." Söyleyeceğim her şey kafamın içinde birbirine girdiğinde, dilimden yalnızca bunlar dökülmüştü. Sandalyemden kalktığım gibi buradan bir an önce gitmek için hareketlendim ama "Eğer şimdi gidersen bu son görüşmemiz olacak. Annenin çabalarını göz ardı etmek istediğine emin misin?" sözleri beni duraksatmıştı.

Annem... Benim bunca zaman tek bir annem vardı ve o bana her konuda yetiyordu. İkinci bir anne istemediğimi o an fark etmiştim. Bunların hiçbirini daha önce bana anlatmadığı için kırılmıştım çünkü ona da hep güvenmiştim ama Bayan Choi'nin sözleriyle de hareket etmeyecektim. Kendine göre en doğru kararı verdi diye ona kızamazdım. Yine de benim hayatımla ilgili kararlar almasına izin vereceğim anlamına gelmiyordu bu.

"Bu son görüşmemiz olsun zaten. Bu sözlerden sonra yanında kalacağıma kendini inandırman bile komik. Ayrıca söylediklerin, yaptığın hiçbir şeyi açıklamıyor. Sen beni yalan dolanla eşimden ayırdın, hayatımı cehenneme çevirdin ve bebeklerimi öldürmeye çalıştın. Torunlarına bunu yapan insan, oğluna ne yapmaz değil mi Bayan Choi?"

Sessiz kalmak şimdiye kadar verdiği en iyi karardı. Çünkü ne derse desin, ne savunursa savunsun yaptığı şeyler onu haklı çıkarmayacaktı.

"Şimdi sana son kez, doğru düzgün bir şey soracağım. Kimler bu işin içindeydi?"

"Bu konuda bir şey söylememi bekleme." Ellerimi masaya koyarak "Başın yanar." dedim dişlerimin arasından. "Ya her şeyi anlat ya da yediğin her halt için sana güzel bir dava açayım ve seni de işinden edeyim."

"Anlatırsam her şeyin aramızda kalacağından nasıl emin olacağım?"

"Olamazsın." Başka şansı olmadığını en sakin şekilde belirttiğimde derin bir nefes vermiş, bakışlarını masaya indirmişti. Bu onda gördüğüm ilk utanma belirtisiydi, utanılacak bunca şeyi yüzü düşmeden anlattığı halde.

"O kadın, Joohyun mu ne, oyuncu olmak istiyordu ama tek giriş kapısı bendim. Bu yüzden ne istesem yapmayı kabul etti. Makyözün, her laf taşıdığında benden iyi bir para koparıyordu. Aynı şekilde alfanın asistanı da öyle. Ve son olarak takıntılı fanın. Onun olaydan bir haberi yok, sadece önceden sana yaklaşamıyordu çünkü yasaklatmıştım ama gelen mesajların ondan olduğunu düşünmen için yanına gelmesine ve aklını karıştırmasına izin verdim."

"Peki ya Donghyun hyung?" diye sordum hevesli görünmemeye çalışarak. Çünkü onu saymamıştı. "Donghyun bana çok ayak bağı oldu. Eğer sana karşı en ufak bir ilgisi olduğunu hissetseydim onu da bu işe ortak ederdim ama hayır, aklını bir türlü çelemedin. Eğer onunla konuşsaydım her şeyi mahvedecekti."

Donghyun hyung iyi bir adamdı ve sözünü de tutmuştu. Onu bu sayede hep iyi hatırlayacaktım en azından.

"Seni asla affetmeyeceğim, umarım bunun vicdan azabıyla yaşarsın diyeceğim ama maalesef bir kalbin olduğunu düşünmüyorum. Gidelim Taehyung."

"Dur bir dakika." Taehyung kaşlarını çatarak "O takıntılı manyak senin etrafındaydı ve benim bundan haberim yok muydu?" diye sorduğunda ne diyeceğimi bilememiştim.

Bakışları Bayan Choi'yi buldu. "Sen böyle bir şeye nasıl izin verirsin? Ya bir şey yapmaya çalışsaydı?" Öfkesiyle orantılı şekilde yükselen sesi, etraftaki birkaç insanın ilgisini çekmişti.

"Sen alfalığı çok yanlış anlamışsın. Bizim ilk görevimiz omegalarımızı korumaktır ama sen daha kendi oğlunu bile korumayı beceremedin, hatta neredeyse bilinçsizce kullandığın bir ilaç yüzünden onu öldürüyordun!" Az önce bana ahkam kesen kadının ağzını şimdi bıçak açmıyordu.

"Eğer en ufak bir sevgi olsaydı içinde, benim her gün Jeongguk'un güzelliğine nasıl bir hayranlık duyduğumu anlardın. Bu yüzden evlat sevgimden yaptım ayaklarına yatma hiç, her şeyi para için yaptığını biliyoruz. Jeongguk çok çabalayıp bu günlere geldi, senin sayende değil. Eğer gelemeseydi ne onun, ne annesinin gözünün yaşına bakmayacaktın. Sen sadece lanet kadının tekisin. Al paranı da başına çal çünkü Jeongguk'un lüks içinde yaşaması için sana ihtiyacı yok, o istediği her şeyi yapabilecek güce sahip. Yapmasa da ben ona istediği hayatı yaşatırım."

Veda içerikli tek bir kelime daha etmeden tekrar elimi tutmuş ve beni peşinden sürükleyerek çıkışa götürmüştü. Hızlı adımlarına uyum sağlamakta zorlanmıştım, buna rağmen durdurmadım onu. Buradan bir an önce çıkma istemesini anlayabiliyordum çünkü.

Arabanın önüne ulaştığımızda, daha binmeye fırsatımız olmadan gözümde yaşlar birikmiş ve az önce serbest kalamayan her bir damla yanaklarıma doğru akmıştı. Hıçkırıklarım arasında adeta boğulurken ne diyeceğimi bilemiyordum. Yıllarca bunun için çalışmıştım. Ömrümün yarısını verdiğim işimi hiç hak etmediğimi duymak çok canımı yakmıştı. Yeteneksiz olduğumu söylemişti, ben bunca zaman bir yalana mı inanmıştım? Kendim için bir hayal kırıklığıydım. Bunun bilinciyle titreyerek ağlıyordum.

Alfamın kolları omuzlarımı sardı ve göğsüne sığınmama izin verdi. Neden ağladığımı sormaması beni az da olsa rahatlatmıştı çünkü o an konuşabilecek gibi değildim. Nasıl olsa hissedebiliyordu, biliyordu aklımdan geçenleri. Derdime her daim ortak oluyordu anlatmasam da. Hiçbir şey daha iyi gelemezdi şu an bana, ondan başka...



"Ben başarısızın tekiyim..." Tam arabayı hastanenin önüne park edip ineceğimiz sırada kendi kendime sayıkladığım şey, Taehyung'un bana doğru dönmesine neden olmuştu. "Yıllarca uğraştım ama hiç hak etmemişim ben. Onlar beni kandırdı ama ben nasıl kandırmışım kendimi başarılıyım diye, bunca zaman."

Gözlerimin kızardığına artık emindim. Bunun için önümdeki dikiz aynasına bile bakmama gerek yoktu. Yandığını hissediyordum.

"Hayır Jeongguk'um, sen işinde gayet başarılıydın. Sen gördüğüm en iyi aktörsün."

"Sen de beni kandırıyorsun. Amacın farklı da olsa, mutlu olayım diye de yapsan yalan söylüyorsun bana."

"Hayır söylemiyorum." diye diretti kemerini çözerken. Elleri, öylece dizlerimin üstünde duran ellerimi kavradığında devam etti: "Ben yalan söylesem anlarsın. İçten bir şekilde söylüyorum. İlk tanıştığımız gün gördüğüm o çocuğun rol yaptığını kameraları fark edene kadar anlamamıştım bile, unuttun mu yoksa?"

Birden gülmeme neden oldu. İçimdeki daralmayı ve bu boğucu atmosferi tek sözüyle nasıl dağıttığına hayret etmiştim.

"Üzülmeyeyim diye söylemiyorsun değil mi?"

Başını olumsuz anlamda, iki yana salladı. "İnan bana Jeongguk, sen kameraların önü için yaratılmışsın. Bu herkesin kolayca başarabileceği bir şey değil. O kadının dediklerine kulak asma, sen her yıldızı gölgeleyecek kadar güçlü parlıyorsun."

Dudaklarını ellerimin eklemlerine bir bir bastırdığında her bir sözüne inanmak istemiş ve inanmıştım. Çünkü fark etmiştim ki, Taehyung'un gözündeki değerim yeterdi. Aynı şekilde bunca insan beni yaptığım iş için seviyordu, başarısız olsam sevmezlerdi değil mi?

"Başarılıyım değil mi?" Son kez masum bir tonda sorduğumda, bekletmeden yanıtladı beni: "Yılların tecrübesiyle, oyunculuğun dersini verebilecek kadar başarılısın meleğim."

Bebeklerime de öğretmek istiyordum bildiğim her şeyi. Taehyung'un dediği kadar varsam, hayatlarına bir-sıfır önden başlamalarını sağlayabilirdim. Gözlerimi kapattım ve o günleri görebilmeyi diledim. Kötü olasılıkları aklımdan çıkarmaya çalıştım. Ama unutmaya çalışırken hatırlamak içimi burkmuştu.

"Ölmek istemiyorum." derken buldum kendimi. Alfama sıkı sıkı tutunup "Sizi bırakmak istemiyorum, bebeklerimizi beraber büyütmek istiyorum." diye yalvarır gibi yakındım. Ama onun da elinden bir şey gelmeyeceğinin farkındaydım.

Buna rağmen "Hiçbirinize zarar gelmeden bu işten sıyrılmak için her şeyi yapacağım." dedi. "Onları bırakamam Jeongguk, ama seni hiç bırakamam. Sana bir şey olursa ben de gelirim biliyorsun."

"Bebeklerimiz yalnız kalır!" Sinirle atılıp yine ağlamaya başladığımda parmağını dudağıma bastırıp susmamı istedi. "Sana bir şey olmayacağı için bebeklerimiz yalnız da kalmayacak. Tüm olanakları sağlayacağım, gerekirse işinde en uzman doktorları toplarım yurtdışından. Aklına takma bunları tamam mı. Daha fazla da ağlama yalvarırım, göz yaşlarını görmeye dayanamıyorum."

Kollarımı açtığımda ne istediğimi anlamış, bir kez daha sıkı sıkı sarılmıştı bana. Rahatlatıcı feromonlarını özellikle beni sakinleştirmek için yaymaya başlamıştı ve o an gerçekten ilaç gibi gelmişti. Gevşeyivermiştim.

"Hadi gidip testimizi alalım."

Ayrılmayı başardığımızda sonunda arabadan inmiş, hiç bırakmadığı elimle hastanede odasına kadar yürümüştük. Hastanenin büyük olmasından ve asansörde beklerken bile ayakta durmaktan yorulduğumdan yakınıp durmuştum yol boyunca. Taehyung ise bunu çok ciddiye alıp beni tekerlekli sandalyeye oturtmaya çalışmıştı. Bana bir şey olma ihtimaline bile dayanamıyordu.

"Et yemeye gideceğiz akşam. Bebeklerimi etle bir güzel besleyeceğim." Evde yemek yapabildiğimiz halde beni sürekli en güzel şekilde besleme takıntısı yüzünden batacağız hissine kapılmadım desem yalan olurdu. Yine de alfa babalarına çekmiş bebeklerim bu habere sevinmiş gibiydi.

"Artık dedeleri en güzel etlerle besler onları." dedim masasının üzerindeki zarfı alıp elimde sallarken. "Sonuçta inkar edebileceği bir şey kalmadı."

İkimiz de kağıtta yazanlardan en ufak bir şüphe duymuyorduk. Sonuçta yaptığımız çocuğun farkındaydık. Ama diğer insanlar bizim hayatımızı yaşamadığı için akıllarına her türlü şey gelebilirdi, özellikle buz dağının su üstündeki kısmına bakarak.

Zarfı açıp kağıdı içinden çıkardım, laboratuvardan gelen sonuçlarda kısa bir göz gezdirdim. "Ve tebrik ederim, babamız senmişsin." Elimdekini, yazanları okumak için dibime kadar girmiş Taehyung'a çevirdiğimde dudaklarıma doğru hamle yapmıştı. Kısa öpücüğüne karşılık verip cebimden telefonu çıkardım ve kağıdın fotoğrafını çektim.

Bunu sadece Taehyung'un babasına atmayacaktım çünkü herkes artık gerçeği bilsin istiyordum. Sosyal medyadan, hikayelerimde paylaştım bu yüzden. Çoğu kişi anlamayacak, belki de linç edecek ya da aşağılayacaktı ama eninde sonunda mesajımın doğru yere ulaşacağına emindim. Bu süre içerisinde de bildirimlerime bakmazdım, olur biterdi.

"Buradaki işimiz de tamam sanırım." dedim sevinçle. Uyandığımdan beri aklımda bunu yapmak vardı, sonunda üstümden büyük bir yükün kalktığını hissediyordum.

"Annene uğramak ister misin? Belki konuşmak istersin bugünkü konuyla ilgili." Taehyung'un kararsızlıkla sorduğu soruyu sanki sıradan bir şeymiş gibi "Tamam, olur." diye onayladım ve elinden tutup dışarı sürükledim onu. Böyle bir tepki beklemediği için şaşırmıştı.

"Öylece tamam mı yani?" Dudaklarımı büzüp başımla onaylarken 'Bunda ne var ki?' demeye getirmiştim. "Anneme birden cephe alacak değilim ya Taehyung. Hoş o kadına inandığım da söylenemez."

Yalan söylüyor olabilirdi, hep söylemişti sonuçta. Bugün gelmemesini beklediğim halde geldiği gibi, beklenmedik bir sürpriz de yapmış olabilirdi tabi ama annemin böyle bir durumda bana mutlaka dürüst olacağını biliyordum. Ondan daha iyi tanıyordum kendi annemi. Bu defa da bana yakın olabilmek için annemle aramı açmaya çalışmış olmalıydı. Bilmiyordu ki ben aynı çukura iki kez düşmezdim.

"Senin adına çok rahatladım bebeğim." İçtenlikle gülümsediğinde pamuklara sarınmış gibi yumuş yumuş hissetmiştim. Bu adam bana mutluluğun her tonunu tattırma gücüne sahipti.

"Çok şanslı herifim." diye mırıldandım duymasını beklemeden. Ama nasıl olduysa duymuş, hatta karşılık vermişti. "Benim kadar istesen de olamazsın."



Gerçekten ayakta duracak halim kalmamıştı. Bugün oradan oraya gezmek zorunda kaldığımız yoğun bir gündü. Çoğu yolu arabayla gelmiştik tabi ama ben yine de erken kalkmanın etkisiyle ve öğrendiklerimin ağırlığıyla yorgun hissediyordum.

Çaldığım kapı annem tarafından aralandığında ve beni güler yüzüyle karşılayıp boynuma sarıldığında bakışlarım girişten görünen koltuğa kaydı. Evet, selamlaşmadan oturmayı hatta uzanmayı düşlüyordum. Sonuçta burası benim evimdi ve anneme ayıp olacak hali yoktu.

"Hoş geldin boncuğum, gelin içeri geçin."

Kısa bir "Hoş bulduk." dedikten sonra Taehyung'un ben rica etmeden çıkarmak için eğildiği ayakkabılarımdan kurtulmayı beklemiş, kurtulur kurtulmaz da içeri kaçmıştım. Annemle Taehyung beni arkamdan takip ediyorlardı, ben geniş kanepeye kurulunca onlar da girmişti salona.

"Biraz uyu istersen, dinlenirsin." Taehyung'un teklifini gerçekten değerlendirebilirdim. Gözüme inanılmaz çekici geliyordu şu an. Hem de sancıyla falan uğraşmıyorken, daha iyi zaman bulamayacağıma emindim.

"Yorgun musun oğlum? Dur ben sana bir yorgunluk sütü getireyim." Annemin söylediklerini komik bulan Taehyung içine içine gülerken dudaklarını bastırmış ve yakalanmamaya çalışmıştı. Beni kocama rezil eden anneme "Anne ya!" diye sızlandım. "Çocuk muyum ben, ayrıca yorgunluk sütü diye bir şey mi var?"

"Olmaz olur mu? Hemen ısıtıp geliyorum bekleyin." Annem bizi yalnız bıraktığında yanımdaki yastığı aldım ve hâlâ bulduğu eğlenceden kopamayan, karşı koltuktaki Taehyung'a fırlattım.

"Ne gülüyorsun kötü eş?"

"Sevimliliğine gülüyorum." Beni bu şekilde yumuşatabileceğini sanıyorsa, kesinlikle yanılıyordu.

"Yaa, tabi." dedim gözlerimi kısarak. Ardından elimi ona doğru uzattım. "Kalkmama yardım et çişim geldi."

"Hemen koca bebeğim." Alaya devam etse de beni kaldırmak için yanıma geldiğinde baldırını çimdikledim. Başta bunu hırsımı çıkarmak için yapmıştım ama sonra elimin altındaki sıkı baldırları dikkatimi dağıtmıştı.

Bakışlarım kotunun sardığı bacaklarına kayarken yutkundum. Uzun zamandır öpücüklerden ilerisine gitmiyorduk. Gitmemizin tehlikeli olacağını da biliyordum ama arada aklıma düşmüyor değildi. Özellikle yanımda üstünü değiştirirken...

"Ne oldu daldın gittin? Hadi, tuvalete yetişmemiz gerek." Beni cinsel içerikli düşlerimden çıkarıp elimi tuttuğunda ondan destek alarak yorgun bacaklarım üstünde doğruldum. Gerçekten altıma yapmak üzereydim.

"Neden sürekli tuvaletim geliyor?" Bağırarak, ağlamaklı bir tonda sorduğum soruya "Hamilesin ve bebekler mesanene baskı yapıyor..." gibi ciddi bir açıklama yapmaya kalkışan Taehyung'a sinirle döndüm ve "Bana mantıklı konuşma!" dedim. "Ben bunu hak etmedim! Tanrım, neden?"

O anki dalgalı halime çatmak istemeyen Taehyung sessiz kaldığında ve banyonun ışığını yakıp geçmemi beklediğinde içeri girmiş, kapıyı arkamdan kapatmadan önce "Cevap versene!" diye bağırmıştım.

Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırmıştı. "Neye?"

"Ne bileyim ben!" Kapıyı suratına kapattım. "Her şeyi de ben bileyim zaten!"

Rahat edebilmek için giydiğim bol eşofmanım sayesinde tuvaletimi tek başıma yapabiliyordum. Ve kesinlikle tuvalet eğitimim vardı! Bu hamilelikle alakalı bir konuydu, kısacası tartışmaya kapalıydı.

"Siz ne işe yarıyorsunuz hiç anlamıyorum! Ben olmasam hiçbir işinizi halledemezmişsiniz! Düşünmeyi bile bilmiyorsunuz, oysa lisede felsefe dersi görüyorduk! Ben bir cevap istediğimde, soru sormuş olmam gerekmez! Sadece cevabını vereceksin, zorundasın! Şimdi, bana cevap ver!"

"Jeongguk sus ve işini hallet yalvarırım." Hâlâ kapının arkasında beklediğinden emin olduğum Taehyung'un verdiği cevap, kesinlikle sormadığım soruma almak istediğim türden bir cevap değildi.

"Üstüme geliyorsun! Baskı altında nasıl çişimi yapabilirim?"

"Sıkıştığın için gelmedik mi buraya?"

"Soruma soruyla cevap verme!"

"Nasıl soruma soruyla cevap verme?"

"Taehyung!" Tartışırken çoktan bitmişti aslında işim. Elimi lavaboda yıkarken "Sen beni seviyor musun?" dedim. Alakasız olması, alakalı olduğu gerçeğini değiştirmezdi.

"Tabi ki seviyorum." Islak elimi kuruladım ve kapıyı açıp karşısına geçtim. "Tamam o zaman, hadi benimle seviş."

Gözleri, bunu söylememi beklemiyormuş gibi irileşmiş, elleri üzerine atlamama engel olmak için kollarıma yerleşmişti. "Bebeğim olmaz. Annen burada, konuşmamız gereken bir konu var ve yorgunsun." 

Burnumu kırıştırdım. Haklıydı. "Tamam." dedim bu yüzden. "Ama öpebilirsin."

Yüzündeki telaşlı ifade yerini saf bir gülümsemeye bırakmış, uzanıp dudaklarımızı birleştirmişti. Ben parmaklarımın ucunda yükselip kendimi yormayayım diye özellikle eğilmiş, boylarımızı eşitliyordu.

Çok tutkulu olmayacak şekilde, naif hareketlerle öptüğü dudaklarımdan çok uzatmadan ayrıldığında olay çıkarırdım ama fazla yumuşamış hissediyordum.

"Hadi içeri geçelim."

Elini tutup sessiz kalarak onayladım teklifini. Böylece annem gelmeden tekrar eski yerlerimize dönmüştük, kanepeme kavuşmuştum.

Koca göbeğim ve ben, arkama koyduğum yastıklarla yerleşmeye çalışırken annem elinde bir bardak sütle koşturmuş -acele ettiğinden olsa gerek- yanımdaki zigon sehpaya "Dikkat et sıcak olabilir." diye uyarısını yaparak koymuştu. 

Bardağımı alıp Taehyung'a sinirli tavşan bakışları atarak sütümden -ballı sütümden- bir yudum içtim. Aklına gelince yine yüzünü o alaycı ifade almıştı.

Süt içmem tabi ki komik gelmiyordu, hatta içmem bile gerekiyordu. Ona komik gelen şey annemin bunu teklif edişiydi. İçecek ikram etmiyordu da yavru bir kedi besliyordu sanki. 

"Ne yapıyorsunuz, torunlarıma iyi bakıyor musunuz?" Karşımdaki tekli koltuğa yerleşerek sohbet başlatmak için öylesine bir konu açan anneme dönerken çatılı kaşlarım gevşemişti. Yüzüm kırışacaktı Taehyung yüzünden. Pis Taehyung.

"Oldukları yerden daha lüks bir mekan bulamazlardı." dedim gururla göbeğimi okşarken. Canım bebeklerim, çok seviyordum hepsini.

"Minikler iyi ama sanırım Jeongguk'un ruhsal dalgalanmaları çoğaldı." Taehyung'un iç çekerek söylediği şey dışarıdan kötü bir hastalık gibi algılanıyordu. Oysa olurdu böyle şeyler, hem de çok normaldi bir kere!

"DNA testi yaptırdık, bugün onun sonuçları geldi. Ben de sosyal medyada paylaştım hemen ilgilenen olursa bakar diye." Tüm sülaleyi birbirine katıp hiçbir şey olmamış gibi yapan akraba tavrıyla sakince sütümü hüplettim. Sanki az önce panoya ilan asar gibi DNA testimi herkese açık paylaştım dememiştim de yeni aldığım ojenin rengi kötü çıktı demiştim.

"Öyle mi? Pekala..." Hoşnut olmadığı bu duruma sessiz kalmayı seçen anneme "Ben aslında buraya seninle başka bir konu konuşmak için gelmiştim." dediğimde ortam az öncekine göre biraz daha ciddileşti.

"Ne konuşmak için geldin?"

Taehyung'un sürekli bir köşede sessizce oturmasını istemediğim için gözlerinin içine bakarak söze girmesini işaret ettim mimiklerimle. Çok şükür ki ilişkimiz beni kolayca anlayabileceği düzeye çoktan varmıştı.

"Ben aslında Jeongguk'a ihanet etmedim. İşin aslını öğrenmek zor oldu fakat peşini bırakmadık ve o esnada çoktan birbirimize geri dönme kararı aldık. Tekrar eş olacağız, eskisi gibi." Pekala, asıl konu bu değildi ama onu ilgilendiren kısım burasıydı ve buradan başlamakta gayet haklıydı.

"İşin aslını bana da söyleyecek misiniz?" Başımı onaylar şekilde salladığımda, Taehyung anneme daha açık olacak şekilde anlatmaya devam etti.

"Biliyor musunuz bilmiyorum, Jeongguk'a özel numaradan mesajlar geliyordu. Bu mesajları atıp bizi ayırmak isteyen, beni yanlış anlaşılır bir durumun içine sokan ve planlar yapan kişi Jeongguk'un menajeriymiş. Fazla ileri gidip bir ara bebeklerden kurtulmaya bile çalıştı hatta, ayrı kalmamızla kafayı bozmuş durumdaydı."

Annemin gözleri duyduklarının şokuyla büyürken "Onu yakalayıp ağzından laf aldık tabi." dedim ve tepkisini ölçmek için bekledim. Ama o "Bebeklere mi bir şey yapmaya çalıştı? Ne demek benim torunlarıma zarar vermek?" diye atılmayı seçmişti. Taehyung keşke bunu söylemeseydi, boş yere endişelendirmişti kadını.

"Bir şeyim yok, Taehyung sayesinde. Ama bu hayatımdan birkaç ay çaldığı gerçeğini değiştirmiyor tabi." 

"Neden yapmış peki böyle bir şeyi? Gidip o kadını paralayabilirim istersen." Neye tepki vereceğine şaşırmıştı. Bu yüzden bir türlü giremediğimiz asıl meseleye girmekten biraz çekiniyordum. Her an kalpten gitmeye hazır görünüyordu.

"Para için elbette, bir de yanında olmamı istemiş." Elimden geldiğince yumuşatmaya çalışırken kendimi ne kadar kastığımı fark ettim. Burada açıklama yapılması gereken kişi bendim, ben niye suçsuz olduğum bir konudan bahsetmekten bu kadar çekiniyordum ki?

Bıkkın bir nefes verip "Bana onun kanından olduğumu, sırf bu yüzden yanına aldığını söyledi anne." dedim tek seferde. "Ve sen bunu biliyormuşsun."

Sadece sustu. Gözlerimin içine bakarak sessiz kalmayı seçtiğinde zaten cevabımı almıştım. Sözlü bir şekilde doğrulamasına gerek yoktu.

"Neden benden sakladın?" diye sordum. Kızdığımı düşünüp telaş yapmasını istemiyordum, bu yüzden oldukça ılımlı bir tonda konuşmaya özen gösteriyordum. Tamam, belki biraz kırgındım ama önemli değildi çünkü eminim mantıklı bir açıklaması vardı.

"Çünkü o senin ebeveynin değil, hiç olmadı. Bu biyolojik gerçeği sana söylersem onu gerçekten annen olarak görmenden korktum."

Başımı inatla iki yana salladım. "Hayır anne, görmezdim." Sen bana hep yettin...

"Boşuna inkar etme Jeongguk. Öyle olurdu, herkes öyle düşünürdü. Üstelik zamanında onunla çok yakındın da. Hiç bilmiyormuş gibi yaptım çünkü sen de böylece hiç bilmeyecektin ve o kadın sadece menajerin olarak kalacaktı."

Haklı olabilir miydi? Çünkü gerçekten de zamanında yakındık. Annemin bana o zamanlar bunu söylemiş olduğunu şöyle bir düşündüğünde...

Önce neden bana annem olduğunu söylemedin diye kızar ama hemen de affederdim muhtemelen.

"Kendince en doğrusunu yaptığına eminim anne. Ama keşke bana yalan söylemeseydin saklamak için. En azından annen, baban kim biliyorum ama hiç hayrı yok bu yüzden kim olduğunu merak etme bile deseydin. Yemin ediyorum dinlerdim sözünü çünkü sen bunca zaman bana iki kişilik baktın, çok da güzel baktın."

Ben konuşurken çoktan ayaklanmış, yanıma gelen annem kollarını omuzlarıma sıkı sıkı dolamış, kokumu içine çeke çeke sarılmıştı bana. Fazla duygusallık yüzünden gözlerimde yaşlar biriktiğinde "Anne ya..." diye sızlandım. Ağlamak istemiyordum, bu göz yaşları neden beni hiç dinlemiyordu? Vücudum neden benim emirlerim dışında çalışıyordu?

"Aile kucaklaşması yapıyoruz, şikayet etme bakalım!" Beni oyuncu bir tavırla azarlarken kolunun birini Taehyung'a doğru açtı ve "Gel bakalım sen de buraya kerata." dedi. Sanki bunu otuzuna yaklaşmış bir adama değil de üç yaşında bir çocuğa söylüyordu.

Taehyung bozuntuya vermeden kalkıp yanımıza gelirken ve yedi kişilik dev grup kucaklaşmamıza katılırken daha da duygulanmış, kendimi daha fazla tutamayıp içli içli ağlamaya başlamıştım.

Sorarsanız, son zamanlarda ağlamalarımın gerçek bir nedeni yoktu. Hatta önümüzdeki birkaç ay da evde çikolata bitmiş gibi çok önemli(!) konular dışında olmayacaktı. Ama Taehyung hiç sorgulamadan, sorgulasa da ciddiye bindirmeden başıma bir öpücük konduracak, beni sakinleştirecekti. Tıpkı şimdiki gibi...

Tıpkı şimdiki gibi,  kocaman bir aile olacaktık biz. Sayımızdan dolayı değil, sevgimizin büyüklüğündendi kocaman olmamız. Taehyung'un ailesini bize yaptıklarına, söyledikleri sözlere rağmen dışlamamamızı sağlayan yüce gönüllülüğümüzdendi. Her daim sırtımızı birbirimize yaslayabilecek kadar güvenmemizdendi. Bunların her birine sahip olabilmek için çok çabalamıştık, çok duvar aşmıştık, çok ders çıkarmıştık şu yaşadıklarımızdan belki de ama sonuç olarak tüm sorunlarımızdan bir noktada, o noktada kurtulmuştuk.

O gün bizim hayatımızın dönüm noktasıydı. Bundan sonrasında yalanlara kanmayacak, oyunlara gelmeyecektik. Birbirimize her koşulda dürüst olacak, güvenecektik. Aksi mümkün değildi çünkü biz çok büyük bir bağa sahiptik. Mühürlenmiş bir aşkımız vardı, bu aşkımızın meyvesi de beş bebeğimiz vardı. Bu meyveler birer elmaysa eğer, gökten beş elma düşmüştü bizim hikayemizde. Biri tüm hayatı paylaştığımız gibi bir elmayı da paylaşabileceğimiz Taehyung'la bana, biri yaşadığı tüm zorluklara rağmen beni elinden gelen en güzel şekilde yetiştiren anneme, biri verdiğimiz kardeşlik sözüne sadık kalan ve aynı kandan olanların yapmayacağı abiliği bana yapan Donghyun hyung'a, biri yeteri kadar bahsedemesem de her zaman yanımda gibi hissettiğim manevi babam Bay Han'a, sonuncusu da hikayemize şahit olan tüm okurların birer kez kucağına...



Çok final cümleler bunlar biliyorum ama zaten bundan sonrası da biraz özel bölüm tadında olacak. Yani yarı final kabul edebiliriz bu bölümü. Kitabı tamamlanmış olarak işaretlemem gerekirse diye final gibi dursun istedim. Gerekmesin diye de zaten elimden gelen en kısa sürede son ikiyi atacağım.

Bu bölümü yazarken çektiğim zorluklara değinmeden geçmek istemiyorum. 3 gün öldüm öldüm dirildim resmen acaba silinecek mi diye. Tam yazmaya oturduğum sırada wattpad bozuluyor, kaydetmiyor, beni hesaptan atıyor... Şükür bitti kazasız belasız, çok içime sinmese de.

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro