Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

32' "Sen nereye, ben oraya sevgilim"

Sönmeye yüz tutmuş şöminenin çıtırtısı ve camın ardındaki kuş sesleriyle uyandığım bir sabahtı. Eşimin kolları arasında uzanıp sonuca henüz ulaştığımız eziyeti düşünürken tek bir noktaya dalıp gitmiştim. Aslında sonuca ulaştık da denmezdi, ulaşmak üzere daha doğru bir deyim olurdu. Çünkü henüz tüm bu hengamenin başı menajerimle konuşmamıştım.

Üzücüydü ve bunun hakkında diyecek başka bir şey bulamıyordum. Anlam da veremiyordum zaten, birinin hayatını mahvetmek nasıl bu kadar kolay olabiliyordu? Elde bir oyuncakmış gibi, bir hiçmiş gibi...

Bazen keşke Taehyung bana en başından dürüst davransaydı diyordum. O zaman bunlar başımıza hiç gelmezdi belki de. Çünkü ben Taehyung'a inanmaya hep hazırdım. Aptal olduğum için değil, eşime güvendiğim için. Bu yüzden bu özel numaradan –yani Bayan Choi'den- gelen mesajlar başta hiçbir işe yaramamıştı. Ben merakla Taehyung'un ağzından çıkacak iki kelimeyi beklemiştim. O ise yalan söylemeyi tercih etmiş ve tüm bu plana istemeden ön ayak olmuştu.

Derin bir nefes çektim ve bu konuyla canımı daha fazla sıkmak istemediğim için başka konular düşünmeye başladım. Ama bu defa da aklım Taehyung'un ailesiyle bulanmıştı. Sabrımın sınırlarını zorladıkları geceden sonra neler olduğunu bilmiyordum. Bilmem için bizzat Taehyung'un anlatması gerekirdi ama onun da tahminimce canımı sıkacak bu şeyleri anlatmayacağına emindim. Diğer bir yandan muhtemelen hâlâ konaklamak için bizim aşk yuvamızı kullanıyorlardı ve ben bunu düşününce bile çok rahatsız hissediyordum.

Karnımdaki hareketlenmeler dikkatimi dağıttığında önce belime sarılı ele, ardından enseme nefesi değen eşime dönüp baktım göz ucuyla. Bebeklerim babalarının hissedebileceği şekilde hareket ediyor ve eline tekme atıp duruyorlardı. Bu yüzden uyarma ihtiyacı hissettim ve "Meleklerim..." diye seslendim. "Babanız uyuyor, onu uyandırmayın. Zaten gece bizi sıcak tutmak için kalkıp kalkıp şömineyi kontrol etti ve rahatından oldu."

Bu sahne bana arabada Taehyung'un kolları arasında uyuduğum günü hatırlatmıştı. Bu ufacık anları bile birlikte yaşayabilecekken son hamileliğimde çoğu ilki kaçırmasına neden olduğum için içime büyük bir sıkıntı oturmuştu.

Birden ensemde hissettiğim dudaklarıyla adeta titredim. Yumuşak öpücüklerini o noktadan başlayarak mührüme ve tüm boynuma bırakırken huylanmama neden olmuş, geri çekilip yüzüme hayran hayran bakmıştı. Bu hali aşkımı kabartmıştı yine. Aşk öyle bir şeydi ki, o kişi yıllarca yanında da olsa özlemini çekebiliyordun. Ve ben bana bu aşkı yaşattığı için ona minnettardım. O yüzdendir ki dolan gözlerime engel olamayarak "Seni seviyorum." diye fısıldadım. Bir yandan bu sözü sürekli söyleyerek değerini öldürmekten korkuyor, diğer yandan her fırsatta dile getirmek istiyordum.

Gülkurusu dudaklarını son olmayacağını bildiğim bir tavırla alnıma yasladı ve söylemeden hissettirmek ister gibi bekledi, bekledi, bekledi... Kalbim göğüs kafesimi zorlamaktan yorulana kadar bekledi. Ufacık bir an yoğun duygulardan ölür müyüm diye şüpheye bile düştüm ama hayır, o beni öldürmüyordu. Tam tersine, Taehyung beni yaşatıyordu. Güldürüyor, heyecanlandırıyor, şaşırtıyor ve bana ilkleri tattırıyordu. Ve onunla yaşadığım her ilk de benim için özeldi. İlk dansımız, ilk öpücüğümüz, ilk defa okuldan kaçmamız, ilk sevişmemiz, ilk defa sarhoş olmamız... Normalde sıradan olan her şey içinde o olduğu için unutulmazdı.

"Bunu söylemekten bıkmayacağım ama sen duymaktan bıkacaksın Jeongguk. Yapabileceğim bir şey yok. Çünkü fazla güzelsin." Kastettiği şeyin sadece dış güzellik olmadığını ve öyle olsa bile benden güzel yüzlerce, hatta binlerce omega olduğunu biliyordum. Sadece sevgisi yüzünden gözüne eşsiz derecede güzel geldiğimi anlatmak istiyordu. Belki de açıklamaya kelimeleri yetmiyordu, belki de neyin etkisi altında olduğunu kestiremeyecek kadar bulandırmıştı aşk kafasını. Onun beni daha büyük bir aşkla sevdiğini düşününce bazen gururum okşanıyordu, bazen ise kıskanıyordum. Kendime engel olamıyordum. Gerçi olmak istediğim de pek söylenemezdi.

"Sete gitmem gerekiyor." dedim, tatil günümün bittiğini anlatmak ister gibi. "Bu yüzden bana öpücük ver. Mental olarak hazırlanmak için öpücüğe ihtiyacım var."

İstediğim öpücüğün az öncekilerin aksine işaret ettiğim dudaklarıma olduğunu anladığı anda uzandı ve şehvetten uzak bir masumlukla buse kondurdu. "Hayır." diye huysuzlanarak doğruldum ve elimin birini yanağına yaslayıp fısıldadım. "Bu kadar yetmez."

Onu beklemeden bu defa ben hamle yaptığımda ve üst dudağını kavradığımda bana karşı koyamamış, belime destek olur gibi sarılıp aynı hevesle karşılık vermişti. Ben çok şanslı bir heriftim, geleceğin en mükemmel babası ve eşi olacağından habersiz şapşal bir alfayı kendime aşık etmiştim. Dönüp bakınca eski Taehyung'dan neredeyse eser kalmamıştı ama her anında değişmeyen tek şey sevgisiydi. Ve ben yaşadıklarımdan ders çıkarmış, bunu her fırsatta kendime hatırlatacağıma dair ant içmiştim. Bir daha unutmaya ve yaşananları tekrar yaşamaya niyetim yoktu. İleride de çocuklarım babalarına hayran büyüyecekti. Ben olsam da olmasam da...



Taehyung'la yaptığımız kahvaltıdan sonra sete geldiğimde herkes orada olmama şaşırmıştı. Muhtemelen beni beklemişlerdi ve yine gelmeyeceğimi düşünmüşlerdi. Telefonuma bile ulaşamıyorlardı çünkü tüm bu yalnız kalıp kafa dinleme süreci boyunca sessize almıştım. Onca insanı işinden ettiğim için önce defalarca kez özür dilemiş, daha sonra yeni ama ilk ve son kez göreceğime emin olduğum makyözümün makyajımı yapması için karavanıma geçmiştim. Ben hazırlanmakla meşgulken Taehyung yine söz verdiği gibi yanımdaydı. Bu günün sonuna kadar da yanımda olacağını biliyordum.

Kapı çalındığında ve Donghyun hyungun "Jeongguk, müsait misin?" diye soran sesini işittiğimde ne diyeceğimi bilemeyerek biraz beklemiş, daha sonrasında önemli bir konu olabileceğini düşünerek "Müsaitim." diye karşılık vermiştim.

Kapı aralandı ve Donghyun hyung sakince içeri girdi. Taehyung'la muhatap olmak istemediğini belli ederek doğrudan bana bakıyordu. "Efendim hyung."

"Dün olanlardan yeni haberim oldu. İyi misin diye sormaya geldim."

Mimiklerim ve hareketlerim yüzüme makyaj yapıldığı için kısıtlı olduğundan "Gördüğün gibi, işe gelecek kadar iyiyim." Dedim sadece.

"Keşke aceleci davranmak yerine benden gelecek bir haber bekleseydin. Ben kimseye fark ettirmeden de çözmüştüm bu olayı."

"Gerek kalmadı." Taehyung mesafeli sesiyle araya girdiğinde gereken cevabı vereceğini düşünerek karışmamıştım. "Biz zaten tüm olayı çözdük, kimin başının altından çıktığını da."

Herkes birden sessizleşip aynadan gördüğüm kadarıyla makyöz kadına odaklandığında bir anlığına durmuş, neden ona bakıldığını anlamaya çalışmıştı. Artık herkesten şüphelendiğimiz için bu tavırlarına takılmadım.

"Pekala, bir konu daha var. Biliyorsun ki nişanlı gibi davranacağımıza dair bir sözleşme imzaladık ve tüm medya bebeğinin babasının ben olduğumu sanıyor."

"Onu ben halledeceğim, artık nişanlı gibi davranmamıza gerek yok." dedim kısaca. "Bebeklerimin gerçek babasını açıklamak için de çok güzel yollar biliyorum."

Tüm bunlar sonuç itibari ile Bayan Choi'nin başının altından çıktıysa eğer, meslek hayatının tamamen kaymasındansa o sözleşmeyi iptal etmeyi seçeceğine emindim.

"Jeongguk benim suçlu olduğumu düşünmüyorsun değil mi? Bu kadar soğuk davranmana anlam veremiyorum. Eğer ilişkimizi kesmek istersen anlarım ama benim sana ihanet etmediğimi bil, olur mu?"

Donghyun hyungun sözleri boğazımda acı bir yumruya neden olduğu için cevap verememiştim. Ama Taehyung sessiz kalmamıştı. "Jeongguk'un da benim de, kimseye güvenimiz kalmadı. Kurunun yanında yaş da yanarmış, mevzubahis o yaşsan eğer sen de kandırılmışsın çünkü kız arkadaşın da bu hainlerin arasındaydı Nam Donghyun."

Donghyun hyunga da en az Taehyung'a güvendiğim kadar güvenmiştim ama Taehyung haklıydı, bu olaylardan sonra bu süreçte yanımda olan kimseye güvenmemeliydim artık. Kimin tarafında görünürse görünsün...

"Çekime son on dakika!" Dışarıdan gelen sesle bakışlarımı Donghyun hyungun aynadaki yansımasından çekmiş, pencereden ruh halim gibi bulutlu olan havaya bakmıştım. Muhtemelen yağmur yağacaktı, tam final sahnesinde olması gerektiği gibi. Bu da demek oluyordu ki yapay yağmura gerek kalmayacaktı.

Makyajım tamamlandığında doğruldum ve Taehyung'un elini tuttum. "Elimden geldiğince çabuk bitireceğim. Sen de o sırada akşam yemeği için güzel bir yer ayarla bize. Hastaneden sonra yemeğe gidelim." Ne dediğimi anlamış, başını sallayarak onaylamıştı beni. Gülümsedim ve oturduğum yerden kalkıp Donghyun hyungun peşinden karavandan çıktım.



"Kestik!" Bu kelimeyi duymaya bu kadar sevineceğimi düşünmezdim ama hayat sürprizlerle doluydu işte. Mesela tüm setten yükselen final alkışlarını da son kez duyuşumdu bu. Mesaisini sonunda başarıyla tamamlayan onlarca set çalışanı belki de günün sonunda evlerine, ailelerinin yanına dönecekleri için mutluydu. Yapımcı büyük para kaldırdığı işin pürüzsüz hallolması sayesinde rahatlamış görünüyordu. Ve en önemlisi bunu kutlamak için fanlar tarafından gönderilen yemek kamyonunun tadını çıkarmak ve açlıklarını gidermek için hevesliydi herkes. Benim aksime, çünkü benim yanıma gelen ve ıslanmış bedenime daha fazla üşümeyeyim diye havlu sarıp nemli saçlarımı öperek elimi tutan eşimle bu akşam için daha güzel planlarım vardı.

"Başarılı bi işti, tebrik ederim Jeongguk." Bay Han'ın sesini işittiğim anda ona doğru dönmüş, gülümseyerek açtığı kolları arasına girmiş ve sarılışına karşılık vermiştim. Dediğim gibi Bay Han babam gibi gördüğüm bir insandı ve bu tarz olaylardan haberi dahi olmadığına emindim. Onu diğerleriyle bir tutamazdım. "Kutlamaya kalmayacak mısın?"

"Bay Han, öncelikle her şey için teşekkür ederim. Üzerimde büyük bir emeğiniz var." dedim ondan ayrılırken. Sesimin titremesine engel olamadığım için anlamış olsa gerek "Bunlar nasıl sözler Jeongguk, veda mı ediyorsun?" demişti şakayla karışık.

Engel olamadığım gözyaşlarımı kazağımın koluyla silerken "Bunca zaman yanımda oldunuz, elinizde büyüdüm diyebilirim. Sizin öğrenciniz olmak bir gururdu. Birbirimizi hiç unutmayalım olur mu? Belki bir daha görüşemeyiz ama yolunuz Busan'a düşerse bir telefon etmeniz yeterli."

Elini omzuma koydu ve desteğini esirgemedi, her zamanki gibi. "Umut vadeden pırıl pırıl bir çocuktun. Bundan sonraki hayatında da önün hep açık olsun. Bir şeye ihtiyacın olduğunda araman yeterli Jeongguk. Unutma,  sen benim oğlum sayılırsın." O an kimse farkında değildi ama ben bu vedayı, gerçekten buluşamama ihtimalimiz olduğu için yapmıştım. Belki de bu Bay Han'ı son görüşüm olabilirdi. "Hadi git ve eşinle kutla bugünü."

"Siz de eşinize selamlarımı iletin Bay Han. Tekrar teşekkür ederim." Gülümseyerek başını sallayıp bizden uzaklaştığında Taehyung kolunu omzuma sardı. "Gidelim mi artık? Biraz daha böyle kalırsan üşüteceksin."

"Biraz bekle." Bayan Choi'yle bakışlarımız kesiştiğinde Taehyung'u durdurmuş, kolunun altından çıkıp sakin adımlarla ona doğru ilerlemiştim. Kolları göğsünde bağlı, olduğu yerde yanına gelmemi bekledi.

"Açıklamanız gereken önemli bir konu var sanırım." dedim birkaç adım kala durup. Yüz ifadesi değişmediğine göre her şeyi öğrendiğimi ya da en azından birkaç şeyin farkında olduğumu tahmin ediyor olsa gerekti. 

"Tutuklanma nedenin gibi önemli bir konu mu?" Hâlâ küstahça cevap verebiliyor olması insanı hayrete düşürürdü, tıpkı az önceki duygusal ruh halimden sinirlenme noktasına geçiş hızım gibi.

"Evet beni tutuklatma nedeniniz gibi." dedim saygıdan ödün vermeden. "Gözümü korkutmak için yaptığınız bu şey yüzünden ben neredeyse bebeklerimi düşürüyordum. Tabi bu da umurunuzda değildir eminim çünkü onlardan kurtulmayı daha önce de denemiştiniz."

Yutkunması onda gördüğüm ilk tedirginlik belirtisiydi. Başını başka tarafa çevirip derin bir nefes aldı ve "Ne istiyorsun?" diye sordu. Tekrar bana döndüğünde tereddüt etmeden "Açıklama." dedim. Kısa ve netti isteğim. Bunun açıklanacak bir yanı varsa tabi.

"Şimdi olmaz. Herkes Seul'e döndüğünde seni çağıracağım yere gel."

"Seul'e dönmeyeceğim." Öfkemi bastıramamıştım çünkü her kelimesi batıyordu artık. "Ayrıca beni yine kandırmayacağının bir garantisi yok. Ne söyleyeceksen şimdi söyle, tabi söyleyecek bir şey kaldıysa gerçekten."

Yanıma ne ara geldiğini bilmediğim Taehyung'a kısa bir göz attıktan sonra "Herkes döndüğünde ben burada olacağım. Ayrıca elinde yeteri kadar garanti olduğu belli, seni kandıramam." dedi ve cevap beklemeden yanımdan uzaklaştı.

Taehyung hislerimi benimle paylaşıyor olsa gerek, yumruk yaptığım elimi tuttu ve serbest bırakmam için baş parmağıyla okşadı. Sakinleşmesini istedi kurdumdan, hem de dile getirmeden. Daha önce böyle bir etki yaşamadığım için afallamıştım. Aklım bulanmıştı adeta. Sadece mührümüze ait bağdan beni hissedebiliyor, bana fısıldayabiliyordu. Biz tek bir zihin olmuştuk ve ben bunu şimdiye kadar fark bile edememiştim.

"Taehyung..." dedim kısık sesimle. Sıkmayı bıraktığım elime parmaklarını kenetlerken "Güzel omegam." diyerek karşılık vermiş, beni saniyeler içinde yumuşatmıştı. Gerçekti. Mühürle ilgili okuduğum her şey gerçekti. Ve bu evlilikten öteydi...



Vedalaşmam gereken herkesle vedalaştığımda önce en yakın o olduğu için anneme uğramış, bir duş alıp kuru giysilerimi giymiştim. Sonraki durağımız ise anlaştığımız gibi hastane olmuştu. Halledilmesi gereken son bir işimiz vardı, ardından her şey açıklığa kavuşacaktı. 

"Sonuçların çıkması birkaç gün sürer." Taehyung aldığı örnekleri laboratuvara gönderdikten sonra yanıma geldiğinde uzandığım yerden doğrulmuş ve gülümsemiştim. Artık normalden çok daha çabuk yoruluyordum ve karnım fazla büyüdüğü için ayakta durmak eskisinden daha zordu. birkaç ay sonra ne durumda olacağımı düşünemiyordum bile.

"Eğer halin kalmadıysa eve dönelim, ben sana evde de güzel bir akşam yemeği hazırlarım."

"Hayır." diyerek anında karşı çıktım teklifine. "Bugün özel bir gün. Dışarıda kutlayalım istiyorum."

Tavırlarımdan bir şey çıkarmış olsa gerek, kaşlarını çatarak "Aklından ne geçiyor senin?" diye sormuştu. Uzanıp bacağımın üstünde duran elini tuttum. "Aklımdan bazı şeylerin yavaş yavaş ortaya çıkması gerektiği geçiyor."

O gün Donghyun hyungla sahte birlikteliğimizi görüntüleyen kameralar bu defa gerçekleri görsün istiyordum sadece. O gece fenalaştıktan sonrası pek hafızamda yoktu ama bugün bir şeyler açıklanması gerekiyorsa son anda yapılan bir konuşmaya bırakmayacaktım bunu.

"Pekala o zaman, hazırsan çıkalım." Heyecanla oturduğum yerden kalktım ve bana doğru uzattığı koluna girdim. Arabaya gidene kadar da tüm bir hastanenin özenerek bakacağı şekilde dibinden ayrılmadım alfamın. Yerimde olmak isteyecek onlarca omega tanıyordum ve bazıları zamanında Taehyung'a bakıp bakıp 'bununla mı çıkıyorsun?' diyen insanlardı.

Bir kez daha kararlarımla gurur duydum.

Arabaya ulaştığımızda ön koltuğa oturmuş, karnıma baskı yapmayacak şekilde emniyet kemerimi bağlayıp şoför koltuğundaki Taehyung'a dönmüştüm. "Nereye gidiyoruz peki?" diye sordum henüz söylemediğini fark ettiğimde. Ufak bir gülümsemeyle sadece "Sürpriz." dedi.

Sessizce arabayı çalıştırmasını ve gideceğimiz yere kadar sürmesini bekledim. Bir yandan da nasıl bir sürpriz olabileceğini düşünüyordum. Bilirsem sürprizinin kalmayacağının farkındaydım ama meraklı kişiliğim çocuksu heyecanımı bastırabiliyordu. 

"Babangil ne zaman dönecek evlerine?" Kırmızı ışıkta sakince dururken "Bilmiyorum, gidip gitmeyecekleri hakkında bir bilgi vermiyorlar." demişti. "Ama en geç yarın akşam dönmüş olacaklarını tahmin ediyorum. Sonuçta biz o evde olmadığımız sürece orada kalmaları bir fayda sağlamayacak."

Yeşilin yanmasıyla yola devam ederken bir süre sonra üzgün sesini işittim. "Özür dilerim Jeongguk."

"Ne için özür diliyorsun?" Bir şey oldu endişesiyle sormuştum ama aldığım cevap içime su serpmişti adeta. "Sana sahip çıkan, ne olursa olsun yanında olabilecek bir aileye sahip olmadığım için özür dilerim. Sen kesinlikle bunu hak etmemiştin, en başından beri." 

"Onlar adına özür dileme Taehyung." dedim kaşlarımı çatarak. "Kimse ailesini kendi seçemiyor. Ama çocuk yapıp yapmayacağını seçebiliyor ve birer ebeveyn olarak bize yapılan hataları çocuklarımıza yapmamak düşer."

"Nerden çıktın da aklımı aldın ki sen benim?" Kendi kendine öyle içli sormuştu ki bunu, utanmıştım. Özel hissettiriyordu bana, hem de çok özel.

Yolun geri kalanını sadece dışarıya bakarak geçirdiğimiz için gördüğüm mekanla geldiğimizi o söylemeden anlamıştım. Çünkü saklanamayacak kadar göze batıyordu bu restoran. Dilediğim gibi birkaç magazin muhabirinin de buralarda dolanacağına emindim.

Arabayı kapının önünde durdurduktan sonra inmiş ve dolanıp benim kapımı da açmıştı. Bu haline gülerek uzattığı elini tuttum ve arabadan indim. Biz içeriye doğru geçerken de anahtarı Taehyung'dan alan vale arabayı park edebileceği bir yere götürmüştü.

Bir an üzerimdekilerin böyle bir yer için çok mu sade olduğunu düşünmüştüm ama bu düşüncemden çabuk vazgeçmiştim çünkü benim ne giydiğim sadece beni ilgilendirirdi. Elbette rahat edebileceğim şekilde gezecektim, hamileydim ben. Üzerimdeki beyaz kazak ve pantolon da rahatıma son derece uygundu.

Kapıda bizi karşılayan adam masamıza götürürken Taehyung'un avuçlarım arasındaki eline biraz daha sarılmıştım. Nedenini bilmediğim bir şekilde mutlu hissediyordum. İçim adeta kıpır kıpırdı ve bu kıpırtının bebeklerle alakası yoktu.

Alfamın çektiği sandalyeye oturup rahat bir şekilde yerleştikten sonra karşıma geçmesini bekledim. Menüler biz masaya gelmeden hazırlanmıştı anlaşılan. Kurcalama ihtiyacı hissetmedim ve seçimi Taehyung'a bıraktım. Beslenmeme dikkat eden oydu sonuçta.

"Ne yemek istiyorsun?" Gözlerini yazılardan kaldırıp bana çevirdiğinde omuz silktim. "Sen seç."

Israr etmemiş, el işaretiyle garsonu yanımıza çağırmıştı.

"Başlangıç olarak Dakhanmari istiyoruz. Ardından Izgara somon salata, şinitzel ve domates soslu niyokki."

Garson söylenilenleri not alırken "Şinitzel et mi olsun tavuk mu?" diye sorduğunda "Tavuk." diye yanıtladı Taehyung. Hem et, hem balık hem de tavuk yiyelim istiyordu anlaşılan. 

"İçecek olarak ne alırdınız?"

"Sadece su." Kendisi alkollü bir şeyler içebilecekken bana eşlik etmeyi seçmesine gülümsedim ve önümdeki menüyü sipariş alımını tamamlayan garsona doğru uzattım. 

"Bu gece yine yazlığa mı gideceğiz?" diye sordum konu açılsın diye. "Eşyalarımız orada, biliyorsun."

"Biliyorum ama dün gece çok huzursuz oldum Jeongguk." Sıkıntılı bir iç çektiğinde elimi masaya yasladığı koluna koydum. "Haklısın, uyanıp durdun sürekli. Seni de yormuştur doğal olarak."

"Hayır sorun bu değil. Sadece, aniden bir şey olsa hastane çok uzakta kalıyor ve başına bir şey gelmesinden korkuyorum." Elimi avucunun arasına alıp parmaklarımı öptüğünde onu bu kadar endişelendirdiğim için pişman hissetmiştim. Biliyorum, endişelenmesi gerekiyordu ve bu gayet normaldi ama lanet hormonlar yüzünden her şey iki kat duygusaldı sanki.

"Manzara çok güzel." Konuyu dağıtmak ve olası bir ağlama seansından kurtulmak için pencereden dışarıya döndüğümde Taehyung da bana eşlik etmişti. Bulunduğumuz yerden uzak da olsa deniz manzarası görünüyordu ve gece bu deniz ışıl ışıldı.

"Evet, gerçekten güzel."

Çorbalarımız gelene kadar sessiz kalıp denizi izlerken arada gözlerim birleşik ellerimize ve parmağından hâlâ çıkarmadığı yüzüğe kaymıştı. Döneceğimden bu kadar emindi ya da bana yokluğumda bile bağlıydı. Neden ben bunu başaramamıştım? Neden verdiğimiz sözü bu kadar kolay unutmuştum?

Tüm yemek boyunca bunu düşündüm. Daha sonra ben Taehyung'u aldatsaydım eğer, onun da muhtemelen aynı tepkiyi vereceği aklıma geldi. Tamam, aldatmamıştı belki ama öyle sanmama neden olmuştu, hem de kendi elleriyle.

Akşamın devam eden saatlerinde Taehyung'un sipariş ettiği her şeyden havadan sudan ufak sohbetler eşliğinde tıka basa doyana dek yemiştim. Porsiyonlar çok büyük olmadığı için hepsini bitirirken zorlanmamıştım, böylece israf da etmemiştim hiçbir şeyi. Yemek israf etmekten hoşlanmıyordum çünkü aklıma bu yemekleri bulamayanlar geliyordu.

Dolu dolu geçen bugünün sonuna yaklaştığımızı hissettiğim için peçeteyle ağzımı temizledim ve "Taehyung, sana bir şey söylemem gerek." dedim ciddi ses tonumla. Başta onu korkutmuş olsam gerek, gözleri büyümüştü. Ama endişelenmesini istemediğim için cesaretimi toplayıp hızla atılmıştım. "Benimle evlenir misin? Tekrar..."

Sakin bir şekilde kıvrıldı dudağının kenarı. Eli boynundaki zinciri bulduğunda açmakla uğraşmamış, tutup kopararak kurtulmuş ve bunca zaman boyunca yanından ayırmadığı yüzüğü avuçlarının arasına almıştı.

"Bu nasıl soru?" dedi sanki sormamam gereken bir şey sormuşum gibi. "Resmi olsun ya da olmasın, sen zaten benim eşimsin." Sol elimin yüzük parmağına, eskisinden biraz daha tombul olmasına rağmen yüzüğümü taktı ve "Bir daha çıkarma bunu olur mu? Ne olursa olsun." diye tembihledi beni.

Başımı sallayarak onayladım. Ağzımı açmaya gücüm yetmemişti çünkü malum göz yaşlarımın akmak için fırsat kolladığı bir dönemden geçiyordum.

"Yine de bunu resmileştirmek istersen resmileştiririz. Hatta tekrar bir düğün yapmak istersen onu da yaparım." Ne cevap vereceğimi bilememiştim. Bu teklifi yaparken tam olarak ne istediğimden benim de haberim yoktu. O da kararsızlığımı anlamış olsa gerek, ayaklanıp elini bana doğru uzattı.

"Gel dans edelim." Tıpkı Donghyun hyungla nişanlı olduğumuz yalanında oynadığımız oyun gibiydi her şey. Ama o günün aksine bu akşam hissedilenlerin hepsi gerçekti.

"Çok uzun sürmesin ama." dedim elini tutup ayaklanırken. Dediğim gibi, çok çabuk yoruluyordum. İçimde beş bebek taşımak hiç kolay değildi.

Bize bakan insanları ve o an orada tek dans edenlerin biz olmasını umursamadan kollarımızı birbirimize doladığımızda ve keman sesine eşlik ettiğimizde huzurla kapadım gözlerimi. Alfamın feromonları çevremde, düşünceleri bir düşünce uzağımdaydı.

"Birkaç ay sonra muhtemelen dışarıda baş başa yemek yemek bile bizim için bir hayal olacak." Kulağıma gülerek fısıldadıkları aslında çok gerçek ve çok üzücüydü. Çocuklu eşler baş başa kalamadıkları için şikayetlenirlerdi çokça ve bu bilinen bir şey olmasına rağmen bunca zaman aklımın ucundan bile geçmemişti.

"Önce işlerimiz bizi ayrı tuttu, şimdi de bebeklerimiz mi tutacak yani?" dedim pişmanlıktan çok uzak bir yüz ifadesiyle. "Olsun, bir fırsatını mutlaka buluruz."

Eğilip alnını alnıma yaslarken "Tabi buluruz." dedi sakinleştirici ses tonuyla. "Gerekirse hepsi beşiklerinde mışıl mışıl uyurken, bir gece ansızın kaçırırım seni. Tıpkı zamanında annen uyurken kaçırdığım gibi."

İnsan ne kadar büyürse büyüsün, demek ki özünden bir parçayı asla kaybedemiyordu. Ama şikayetçi değildim, işime geliyordu çünkü.

"Kaçır beni dünyanın sonuna kadar. Bundan sonra sen nereye, ben oraya sevgilim."



Aslında flashback yapıp bölümü bin kelime kadar daha uzatmayı düşündüm ama bu geçiş bölümü olduğu için zaten durağandı ve uzarsa çok sıkardı. O yüzdeeen, kısa olmasını göz ardı edelim lütfen. Bunu yazabilmem bile mucize.

Son 3 bölüm falan kaldı hadi yine iyisiniz. Ki bunların ikisi muhtemelen çocuklu Taekook görmeniz için olacak. Bakalım duruma göre.

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro