Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

31' "Beni Bırak(m)a"

➳Taehyung➳

Huzursuzdum. Her şey yolundaymış gibi davranmak zordu çünkü hem beni üzen bir olayla baş etmem hem de bu olayı Jeongguk üzülmesin diye saklamam gerekiyordu.

Eğer tüm bunlar yaşanmamış olsaydı, biz bebeklerimizin olacağını beraber öğrenseydik ve önlemlerimizi alsaydık Jeongguk'un beş bebeği birden doğurmasına kesinlikle izin vermezdim. Şimdi ise geç kalmıştım. Karışmaya hakkım bile yokmuş gibi geliyordu ama söz konusu benim eşimdi, ailemdi. Bebek sahibi olmadan da yaşayabilirdik ama Jeongguk olmadan ne anlamı kalırdı ki.

Uzun süredir kendi içimde savaş veriyordum sırf bu yüzden. Bir yanımın en ufak sancıda yüreği ağzına geliyor, diğer yanımsa olumsuz düşünüp durduğum için bana kızıyordu. Sonra kendimi suçlamaya başlıyordum, yalana baş vurup Jeongguk'u aylarca uzaklaşacak kadar tiksindirdiğim için. Özünde tüm sorumlusu bendim bu olanların. 

Düşüncelerimde boğulurken oturduğum koltukta beni tedirgin eden telefonun sesiyle kıpırdandım. Telefon hemen önümdeki sehpanın üzerindeydi ve arayan kişi bilmediğim bir numaraydı. Kalbim sıkışmaya başladı. O zil sesi ilk defa bu kadar işlemişti beynime. O kadar yanlış geliyordu ki bir şeyler, emin olamadığım için açıp açmamakta kararsız kaldım. Ama susmadı. O telefon ne kadar görmezden gelsem de çalmaya devam etti.

Başka çarem kalmadığını hissettiğimde cihazı elime alıp çağrıyı yanıtlamış, kulağıma yaslamıştım. Suratım ifadesizdi, o sözleri işitene kadar. "Bay Kim, eşinizi tutuklamışlar ve karakolda doğum sancısı başlamış! Acilen hastaneye getirip doğuma aldılar, siz de bir an önce gelseniz iyi olur."

Elim ayağım öyle bir dökülmüştü ki o an, nasıl apar topar dışarı çıktım da arabaya bindim ya da nasıl kaza yapmadan sürdüm hiçbir fikrim yoktu. Çaresizlik hissiyatı içinde resmen yüzerken sorgulamaya bile fırsat bulamadan kendimi hastanede bulmuştum. Tüm korkularım bir bir birikmiş de sırtıma yüklenmiş gibiydi. Ağırdı, yüreğime binen sıkıntı çok ağırdı. Ameliyathaneye koşarken de bir o kadar perişan haldeydim. Olacakları anlamış gibi ağlamaya başlamış, ona zarar veririm korkusundan içeriye girmeyip odayı görebileceğim camın önünde durmuştum.

Durumu kötüydü. Onu hayatta tutmak için çabalamaktan doğuma geçememişlerdi bile. Öncelik Jeongguk'un hayatıydı. Şu an olanların farkında olsa muhtemelen yine bebeklerimi kurtarın demek gibi bir aptallık yapardı ama ne bilinci yerindeydi ne de karar verme yetkisi ondaydı. Ben hiç düşünmeden onu hayatta tutmayı isterdim.

Yanımdaki hemşireye "Beni hazırlayın." diye talimat verdim. İçeri girecek ve eşimin bizi bırakmaması için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Buradan böyle, sevdiğimin hayatta kalmak için çırpınışlarını izleyemezdim.

Ellerimi yıkadıktan sonra hemşirenin yardımıyla gömleğimi giymeye koyulmuştum ki ameliyathanede tiz bir makine sesi yükseldi. Başıma inanılmaz bir ağrı saplandı, görüşüm bulanıklaştı. Her şeyi boş verip içeriye daldım. Hemen birkaç metre ötemde yüzünün rengi atmış ama güzelliğinden bir zerre kaybetmemiş eşim nefes almayı kesmişken tüm ameliyathane birbirine girmişti. Nafile çabalarla kopmasına ramak kalmış bağımızdan ona ulaşmaya çalışıyordum. Dizlerimin üzerine düştüm. Ciğerlerim yetersiz kaldı bir nefes daha toplamak için göğsüme. "Beni bırakma." diye yalvarmaktan fazlasını yapamıyordum. Boğuluyordum, dibe çekiliyordum.

Bilincimi kaybediyordum...

Kimse anlayamazdı o sözde yedi saniyede yaşadıklarımı, hissettiklerimi. Vücudum tüm eklemlerine kadar sızlarken denizin dibinden suyun yüzeyine çıkmayı zar zor başarmış gibi gözlerimi açmış, sesli bir nefes almıştım.

Özünde hepsi bir kabustan ibaretti. Ne anlatmaya çalıştığını anlamadığım, sadece tersinin çıkmasını umduğum bir kabus. 

Kendime gelir gelmez yaptığım ilk şey uzandığım salon kanepesinden kalkıp karanlıkta ezbere adımlayarak üst kata çıkmak ve eşim rahat etsin diye ona bıraktığım yatak odamıza dalmak olmuştu. Ağladığımı bile elimin tersini yüzüme sürdüğümde hissettiğim ıslaklıkla anlamıştım. Ben tüm bu korkular altında ezilirken onun böyle her şeyden habersiz masum masum uyuması hem rahatlamamı sağlıyor hem de beni öfkelendiriyordu.

Birkaç adımda büyük, iki kişilik yatağımıza yaklaşmış; ucuna oturup uyanmaması için özel bir çaba sarf ederek eşimin bebek saçı kadar yumuşak olan saçlarını okşamıştım. Büyümüş karnına elimden geldiğince bakmamaya çalışıyordum. Gördüğüm kabusun etkisinden henüz çıkabilmiş değildim çünkü.

Eğilip saçlarından dağılan huzur verici feromonlarını soludum ve ensesine doğru tüy kadar hafif bir öpücük bıraktım. Terlemişti, muhtemelen saçları gerekenden uzun olduğu için sıcaklıyordu. Etrafıma bakınıp bunun için ne yapabileceğimi düşündüm bir süre. Sonra aklıma tuvalet aynasının çekmecesindeki tokalar geldi.

Kalkıp karanlık da olsa rahatça seçebildiğim çekmeceyi biraz kurcalamış, içinden küçük lastik tokalardan birini alıp tekrar az önceki yerime dönmüştüm. Elimden geldiğince yavaş olmaya çalışarak saç tutamlarını başının arkasında at kuyruğu olacak şekilde toplayıp lastiği geçirmiştim ama hem bu işteki acemiliğim hem de saçın tam olarak toplanabilecek boyutta olmaması yüzünden birkaç tutam sıyrılıp tekrar özgürlüğünü ilan etmişti. Ve tüm çabalarıma rağmen Jeongguk yerinde kıpırdanıp gözlerini aralamış, uykulu uykulu "Taehyung?" diye mırıldanmıştı.

"Efendim güzelim." dedim fısıldayarak. Ben fısıldadığım için o da sorgulamadan ayak uydurdu. "Ne yapıyorsun?"

Az önce kaçan ve şu an alnına düşen saçlarını geriye çekerek buruk bir tebessüm sergiledim ve "Seni seviyorum." diye yanıtladım sorusunu.

Çatılı kaşları yumuşamış, biraz ileri kayarak bana boşluk açmıştı. "Yanıma yat."

Geri çevirmeyip yorganın altına girdim ve Jeongguk benim yastığımı bacağının arasına destek yapmak için kullandığından onun başını koyduğu yastığa koydum ben de başımı. Böylelikle hemen kaynağından, boynundan yayılan feromonları burnuma ulaşıyordu. Arkasından sarılarak sırtını tamamen bana yaslamasına ve göğsüne doğru doladığım koluma tutunmasına izin verdim.

Saniyeler sürmemişti güzeller güzeli omegamın tekrar uykuya dalması. Yanında olduğum her saniyenin ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha fark ettim. O benim vazgeçemeyeceğim tek şeydi. Evlilik yeminimizi ederken de söylediğimiz gibi, birbirimiz için yaşayacak ve birlikte ölecektik. Böylece ölüm bile bizi ayıramayacaktı.

"Söz veriyorum." diye fısıldadım yeni yeni kabusun etkisinden sıyrılırken, uyumadan önce son kez omegamı öperek.

Yeminimizi unutmana izin vermeyeceğim Jeongguk, söz veriyorum.



Kabus gördüğüm gecenin üzerinden bir hafta geçmişti ki hastanedeki muayenehanemde hastalarımın dosyalarını incelerken beklemediğim bir telefon almıştım, hemen karakola gelmem hakkında.

Karakol. Rüyamda Jeongguk'un tutuklandığıyla ilgili bir şeyler hatırlıyordum ama tam net değildi. Yine de ismi geçtiği anda anımsamama yetmişti. Ben de tüm bedenimi aynı şeyler yaşanacak korkusu kaplarken randevuları erteleyip anında yola koyulmuştum.

Neden ya da nasıl bu duruma gelmişti hiçbir fikrim yoktu, onu en son akşam annesinin yanına bırakmıştım ve şu an tutuklandığını söylüyorlardı. Ne yapmış olabilirdi ki kanuna karşı gelecek? O benim kimseye zararı dokunmayan masum bebeğimdi.

Büyük karakol binasına adımımı atar atmaz sora sora Jeongguk'un yerini öğrenmiş, polis memurlarının izniyle görüşmek için nezarethanenin olduğu yere gitmiştim ilk olarak. Önce Jeongguk'u görmem gerekiyordu, kurdum delirmek üzereydi. Daha sonra eşimi oradan çıkarmaları için elimden ne geliyorsa fazlasını yapacaktım. Bu yüzden şimdilik sakin kalmaya çalıştım. Ta ki onu parmaklıkların ardında, kuru tahtanın üzerinde, korkudan rengi atmış şekilde otururken görene kadar...

Beni fark eder etmez ayağa fırladı ve tökezleyerek parmaklıklara kadar gelip tutundu. Dizleri gözle görülür derecede titriyordu. Bekletmeden, korkudan buz kesmiş ellerini sarıp biraz olsun sakinleşmesi için okşadım.

O kadar sinirli hissediyordum ki, şu parmaklıkları ortadan ikiye ayırabilirdim. Benim omegam bu demirlerin arkasında tutsaktı ve dolu gözleriyle "Taehyung, korkuyorum. Beni buradan çıkar." diye yalvarıyordu.

Alnımı biraz eğilerek onun alnına yasladım ve sakinleşmesi için feromon salgıladım. "Çıkaracağım, seni buradan çıkaracağım hiç merak etme. Ama sakin olmaya çalış, bu kadar korkulacak bir şey yok ben buradayım."

Muhtemelen ağlamaya başladığı için akan burnunu çekerek "Korkuyorum ama." diye fısıldadığında kapalı gözlerimi araladım ve biraz geri çekilip alnına dudaklarımı yasladım bu defa. Şu an daha iyi hissediyordu, en azından az önce buz gibi olan teni elimin altında ısınıyordu.

"Bebeklerimizi düşün. Onlara bir şey olmasını istemezsin değil mi? Bana güven ve sakin olmaya çalış." Islak gözlerini görebileceğim kadar geri çekildi. Ellerimi yüzüne çıkarıp avuçlarım arasına aldım ve baş parmağımla sildim gözyaşlarını.

"Ağlamak yok ama. Başına bir şey gelmeyecek, alfana bırak." Yüzünü tekrar parmaklıklara yaklaştırdığında ne istediğini anlayarak dudaklarının üzerine sıcak bir öpücük kondurdum. Kısa sürdü ama omegamı biraz daha sakinleştirmişti. Ellerimden birini boynuna doğru kaydırıp işareti okşadığım esnada yanağını diğer elime yasladı ve sıkı sıkı bileklerime tutundu. 

Bu anımızı bozan ise dışarıda bekleyen polis memuru olmuştu. "Bu kadar görüşme yeter, Memur Park sizi bekliyor."

Başımı sallayıp son kez eşime döndüm ve gözlerinin içine bakarak "Geleceğim." dedim net bir şekilde. Başta beni bırakmak istemiyor gibi tutunduğu bileklerimi sıksa da sonradan serbest bırakıp geri çekilmeme izin vermişti. "Çabuk ol lütfen."

Aksi mümkün değildi. Omegasının hapsedilmesi alfamı çılgına dönderdiği için ben de işkence çekiyordum kafamın içinde.

Az önceki polisi takip ederek ifade alan, bahsi geçen o memurun olduğu odaya girdim ve yanımdaki adamı görmezden gelip boş sandalye tipi koltuğa oturdum.

"Eşimin neden tutuklandığını öğrenmemde bir sakınca var mı?" diye konuya daldım hemen, iğneleyici ses tonumla. Memur Park oturduğum zaman karşımda kalan adamı işaret etti. "Beyefendi Bay Jeon'dan oteline ait gizli belgeleri kurcaladığı için şikayetçi oldu. Şikayetini geri çekmediği takdirde iş mahkemeye kadar gider gibi duruyor."

Kaşlarım çatılırken "Ne?" dedim. "Otele ait gizli belgeleri mi kurcalamış?"

Karşımdaki adam kendisine yönelttiğimi anladığı soruya anında cevap vermişti. "Kamera kayıtlarını kurcalıyordu. Onu daha öncesinden uyardığım halde hem de." Gülmeme engel olamadım. O kadar sinirli hissediyordum ki şu an karşımdaki adamın üzerine atlayabilirdim.

"Siz de sırf bu yüzden hamile eşimi tutuklattınız mı? Yaptığınız şey mantıklı mı gerçekten? Orada benim bebeklerimin ya da eşimin başına bir şey gelirse ne yapacaksınız?" Sesimi gereğinden fazla yükseltmiş olsam gerek, Memur Park "Bay Kim." diye adımı seslenmişti uyarır bir tonda. 

Çenemin kasılmasını görmezden gelerek "Şikayetinizi geri çekin, iki tarafın da başı daha fazla ağrımasın." dedim. 

"Bay Jeon yaptığı suçun cezası neyse çekmeli."

"Parası neyse öderiz, ne değerli kamera kaydıymış!" Adam onu yumruklamak üzere olduğumu fark etmiş olsa gere, "Haklısınız." diyerek fikrini değiştirmişti saniyeler içinde. "Şikayetimi bu seferlik geri çekiyorum, o da sırf hamile olduğu için."

"İsabetli karar olur." Kavgayı önlemek için araya giren Memur Park "Şikayetinizi geri çekiyor musunuz, emin misiniz?" diye sordu adama. Adam bir kez daha düşünür gibi gözlerime baktı, öfkemi görünce atılıp onayladı hemen. "Evet, evet çekiyorum."

"Bay Jeon'u çıkartıp buraya getirebilirsiniz. İşlemleri halledip gönderelim artık eşi de daha fazla kaygılanmasın." Serbest kalacağını duyduğum anda rahat bir nefes vermiş, gözlerimi kapıya dikmiştim Memur Park'ın görevlendirdiği polis eşimi getirene kadar.

Birkaç dakika sonra aradığını bulan bakışlarım omegamın bana doğru geldiğini seçtiğinde ayaklandım. Yanıma ulaştığı gibi kollarımın arasına girmiş, sıkı sıkı sarılmış ve başını göğsüme yaslamıştı. Ama ne yazık ki göbeği yüzünden vücutlarımız tam olarak birleşemiyordu.

"Ben gideyim o zaman, işlerimin başına dönmeliyim. İyi günler memur bey, size de iyi günler Bay Kim ve Bay Jeon." Varlığını saniyelik olarak unuttuğum adamın kalktığını hissettiğim anda eşimden ayrıldım ve az önce benim oturduğum yere oturması için onu yönlendirdim. Ardından kulağına doğru eğilerek, çıkmak üzere olanı kast edip "Ben bir şu adamı kontrol edeceğim, sen de Memur Park ile görüşüp son işlemleri hallet." diye fısıldadım.

Küçük baş onayını aldığım gibi adamın peşine düşmüş, odadan çıkar çıkmaz da telefon görüşmesi başlatırken yakalamıştım onu. Şüphelerim beni haksız çıkarmamıştı.

"Evet Bayan Choi, dediğiniz gibi sadece gözünü korkutup bıraktım... Evet ama geç kalmış olabiliriz, yani görmemesi gereken şey her neyse çoktan görmüş olabilir... Anladım, iyi günler."

Bayan Choi, Jeongguk'un menajeri? Bu işin arkasına o mu vardı? Duyduklarıma mı şaşırsam yoksa o an tüm sinirimi adamdan mı çıkarsam kararsız kalırken adam kısa tuttuğu telefon görüşmesinden sonra adımlarını hızlandırıp çoktan gözden kaybolmuştu bile. Bense olduğum yere çakılmıştım adeta. Tüm bu olayların başladığı zamana gitmiştim.

Jeongguk hamile olduğunu öğrenmeden önce ortadan kaybolan menajerin tekrar dönmesiyle patlak vermişti her şey. Bu süreç boyunca da Jeongguk'a bu kadar yakın olabilecek tek kişi oydu. Hatta ve hatta evliliğimizden, Jeongguk'un annesinin olduğundan daha hoşnutsuzdu. Çünkü Jeongguk iş hayatına bekar devam etseydi daha büyük ün sahibi olacak, şirkete ve dolaylı yoldan kendisine daha çok para kazandıracaktı. Yine de engel olamadığı bu evliliğe karşı sessiz kalmayı seçti, şimdiye kadar. Çünkü artık bir bebek istediğimizi fark etmişti ve onu bu evliliğe bağlayıp işten uzaklaştıracak ne varsa engellemeyi amaçlıyordu. Riske atmadı, boşanmamızı sağladı. Jeongguk'un buna rağmen hamile olduğunu öğrendiğinde ise bebeklerimizi öldürmeye kalktı.

Damarlarımda gezen öfke ve olan bitenin farkındalığı beni bulunduğum zaman ve mekandan soyutlamıştı resmen. Hepsi de o adam sayesinde olmuştu. Jeongguk kamera kayıtlarında ne aramıştı ya da görmüştü bilmiyordum ama o menajer bozuntusuyla ilgili olduğu kesindi.

"Taehyung?" Eşimin adımı seslendiğini işittiğim anda kendime geldim ve anında ona döndüm. Yüzümde nasıl bir ifade gördüyse kaşları çatıldı, elimi tutup "İyi misin?" diye sordu. Başımı sallayarak onayladım onu. İyi miydim enim değildim, sadece telaşlanmasını istememiştim.

"Gel, eve dönelim o zaman." Beni çekiştirip karakolun dışına sürüklemeye çalıştığında "Jeongguk." diyerek durdurma ihtiyacı hissetmiştim onu. Adım atmayı kesip tekrar merakla bana döndü.

"Yazlığa mı gitsek?" Kış günü ne yazlığından bahsettiğimi anlayamamış gibi yüzümü incelediğinde avucumun arasındaki yumuşak elini daha sıkı tuttum. "Bugün sete gitmeyeceksin nasıl olsa ve babamgil de kendi evlerinde kalmaya pek niyetli değiller sanırım. Yazlıkta kalalım bu gece."

Busan'ın zaten kıyıya yakın bir yerinde oturduğumuz için yazlık da asıl evimizden çok uzakta değildi. Jeongguk da ben de orayı severdik çünkü çok özel ilklerimizi orada yaşamıştık. İlk defa orada birlikte baş başa kalmış, ilk defa orada sevişmiştik çünkü benim güzel omegam ilk kızgınlığını şans eseri o hafta yaşamıştı. Sonrasında annesine nasıl anlatacağını düşündükçe yüzü kızarmış, ben de kızardığında ne kadar tatlı olduğunu söyleyerek onunla biraz uğraşmıştım.

Aklıma gelen anılar yüzüme yansıdığında Jeongguk da ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi ve "Tamam, anneme haber verip birkaç parça eşya alayım ama ilk önce." dedi.

Onu iyice yanıma çekmiş, kolumun altına alıp elimi beline dolayarak bana az öncekinden daha yakın yürümesini sağlamıştım. O da şu an olduğu yerden mutlu olmalı ki belime sarılıp başını omzuma yaslamıştı.

"Biliyorsun, şu an orası biraz soğuk olabilir. Kalın şeyler al yanına hasta olma."

"Bu havada yazlığa gidelim diyen sensin." Saçlarını karıştırarak "Bu hasta olmanı mı gerektirir." dedim hem kızar, hem sever bir tavırla. Çocuk gibi omuz silkti. "Her şeyi göz önünde bulundurmalısın. Hem ben kendime iyi bakarım, hamile hamile hasta olmayı tabi ki istemem. Sen de kendine bak."

"Neyse ki her ihtimale karşı şömine yaptırmıştı babamgil." Karakoldan sorunsuz bir şekilde gülüşerek çıkmayı başardığımızda beklemeden arabaya binmiştik.

Fark ettiğim şeyleri Jeongguk'a o an anlatıp anlatmamakta kararsız kalsam da yazlıkta daha rahat bir kafayla anlatabileceğime karar vermiş, ona da kayıtlarla ilgili hiçbir şey sormamıştım. Şimdilik...



"Bunun iyi bir fikir olduğuna emin miyiz?" Bunu yola çıktığımızdan beri kaçıncı defa sorduğunu sayamamış, cevap vermekten yorulmuş gibi sadece gülümsemiştim. Ufak bir tatil yapacaktık, bunda büyütülecek bir şey yoktu.

Sırtındaki çantayı çıkarıp içerideki koltuklardan birinin üzerine koydu ve hemen çantasının yanına oturdu. Dizlerinin arasında sıkıştırdığı elleri ve kemirip durduğu dudaklarıyla fazla sevimli duruyordu. Gözleri sürekli etrafına bakınıyor, dünyayı keşfetmeye çalışan bebek bir tavşan gibi görünüyordu. 

"Bu kadar büyütülecek bir şey yapmadık, altı üstü tatilin bir haftasını birlikte geçireceğiz."

"Evet ama..." Birden atılıp karşı çıkmaya hazırlanıyordu ki duraksadı ve tekrar kabuğuna çekilip "Ailenin burada olduğumuzdan haberi yok." diye fısıldadı adeta. Ailemin bir çok şeyden haberi yoktu, sevgilim olduğundan bile tam anlamıyla bahsetmiş sayılmazdım. Sadece birinin olduğundan ve o birinin benim hayatımı çok olumlu yönde değiştirdiğinden haberdarlardı.

"Ayrıca anneme de emrivaki yapıyormuş gibi hissettim. Ben sanırım onu arayacağım..." Telefonuna doğru hamle yaptığını fark ettiğim anda ellerini tutarak durdurdum onu. Ardından çekiştirerek ayağa kalkmasını sağladım.

"Ne konuşmuştuk ama, acil bir durum olmadığı sürece telefonlarımız kapalı duracak. Sadece bir hafta Jeongguk, sadece bir haftanı bana ver." Biraz daha yaklaşarak elimin birini beline, diğerini ise yanağına yerleştirdim güzel omegamın. "Ailemin haberinin olup olmaması da önemli değil, bir haftayı seninle geçireceğimi tahmin etmişlerdir."

Gerginliği gitgide azalmış, kollarımın arasında kaslarının gevşediğini hissetmiştim. Gözlerini kapatıp yanağını elime yasladı biraz daha.

O kadar narin bir yüzü vardı ki, avucumda pamuğa dokunmuşum gibi bir hissiyat bırakıyordu. Aynı şekilde vücudu da biraz daha sıksam kollarımın arasında kırılacaktı sanki. Kalbimi büsbütün ele geçirmişti ve beni aptala çevirmişti güzelliğiyle. Nefesim kesiliyordu karşısında.

"O zaman bir hafta seninim alfam."  Dudaklarını kaydırıp avucuma bastırdığında ve bana alttan bir bakış attığında tükürüğüm boğazımda kalmıştı. Öksürmemek için büyük bir çaba verdim içimde.

Daha o anlamda hiçbir şey yaşamamıştık ve buraya gelirken de öyle bir planım yoktu.

Kalakaldığımı fark ettiğinden olsa gerek, ellerini omzuma yerleştirerek parmakları üzerinde yükseldi ve sıcacık dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Beynimin olduğu yerde sarsıldığına yemin edebilirdim. Aniden başımı dik tutmak zor gelmişti. Küçük yumuşacık dudaklarının değdiği her yerde bıraktığı his inanılmazdı. Özellikle öpüşürken. 

Büyük bir hevesle geri dönüş yaptım ona. Ben hareket etmeye başlar başlamaz omzumdaki tutuşları ensemdeki saçlara doğru kaymış, açlıkla beni kendine çekmişti. Gözlerim kapalı olduğu halde kayıyor gibi hissetmekten alı koyamıyordum kendimi. Şuursuzca öpüyor, öptükçe daha fazlası için savaş veriyordum.

Dilim aralanan dudakları arasında bir keşfe çıktığında omegam küçük bir inleme kaçırmış, sonrasında utanmış olsa gerek geri çekilip başını yere doğru eğmişti.

Saçlarını okşayarak yüzünü göğsüme gömmesine izin verdim. Hazır hissedene kadar beklerdim ben, ne kadar sürerse sürsün. Bu yüzden sakinleştirici feromonlarımı yaydım etrafa. Benim olduğum her yerde evinde gibi hissetsin istiyordum; üstünde benim kokumu taşısın, benim kokuma alışsın. Çünkü ben onun kokusuna karşı inanılmaz bir bağımlılığa sahiptim.

Birlikte geçirdiğimiz ilk gece sadece sarılıp uyumamızla son bulmuştu. Sabahında kahvaltı yapmış, denize girmiş ve sırayla duş alıp salonda sarmaş dolaş film izlemiştik. Hayatımın en mutlu günüydü. Omegamla birlikte yaşamaya başlamak için resmen can atıyordum ama bunun için en az bir beş yılımız daha var gibi görünüyordu.

Onun için çalışmış, tıp kazanmıştım ben. Sırf annesine kendimi kabul ettirebilmek ve onun da rızasıyla Jeongguk'la birlikteliğimi sürdürebilmek için. Üniversitede dersler lisedekinden de zordu ve ben tembelliğe o kadar alışmıştım ki iki dönem de ne kadar gayret edersem edeyim kaldığım birkaç ders olmuştu. Umursamadım, bu tatili çok önceden beri planlıyordum. Omegamla neredeyse iki yıldır sevgiliydik ve uzaktan uzaktan ilişki yürütmek zor gelmeye başlamıştı, artık geceleri onun kokusuyla uyumak gibi bir ihtiyaç oluşmuştu bedenimde.

Yere serdiğim büyük beyaz çarşafa kararsız bakışlar atan Jeongguk'a 'hadi' der gibi işaret yaptım. Benden aldığı beyaz kısa kollu tişörtün etekleriyle oynarken kumların üzerinde çıplak ayaklarıyla birkaç adım daha atıp yaklaşmış; önce dizlerini koymuş, sonra da ayaklarına yapışan kumlardan elinin tersiyle kurtularak tamamen temiz çarşafın üzerine çıkmıştı. Gece olmuştu, evin tüm ışıkları kapalıydı ve denizin kıyısında, yıldızların altında yapayalnızdık.

O yerleşir yerleşmez ben de çarşafın üzerine çıktım ve içerideki koltuklardan çalıp getirdiğimiz kırlentlerden birine başımı koyarak uzandım.

Jeongguk birkaç saattir üzerinden atamadığı huzursuzluk yüzünden sessizliğini koruyordu. Ben de gözlerimi kapatmış, dalgaların sesine kulak kabartmıştım. İstiyorsa anlatabilirdi ve bir çözüm bulabilirdik, onu anlatması için zorlamaya niyetim yoktu.

Kaç dakika o pozisyonda bekledik bilmiyorum ama sonunda yanımda bir hareketlilik hissetmiştim. Jeongguk başını göğsüme yaslayarak kolumun altına girdi ve benim gibi uzandı. Bacaklarından birini de benimkilerin üzerine attı. Boştaki elim hemen altına tişörtten bile kısa bir mayodan başka bir şey giymediği için çıplak olan bacağına tutunmuştu. Ama tutunmasıyla geri çekilmesi de bir olmuştu.

Tüy bile olmayan beyaz, pürüzsüz bacağı ateş gibi yanıyordu. Sıcaktan olduğunu düşünmüyordum çünkü havadan daha sıcaktı teni. Aynı şekilde göğsüme koyduğu başı da sıcak gelmeye başlamıştı birden.

Elimi alnına götürüp saçlarını geriye doğru taradığım anda ciğerlerim feromonuyla doldu. Daha önce Jeongguk'un hiç bu kadar feromon salgıladığını hatırlamıyordum. Hem feromon salgılıyordu hem sıcaktı hem de terlemeye başlamıştı.

"Taehyung..." dedi cılız sesiyle. Ne olduğunu çok kısa bir sürede anlamış, "Jeongguk kızgınlığın mı başladı?" diye sormuştum şaşkınlık içerisinde.

Zar zor yutkunduğuna şahit oldum. Başını kaldırmış, gözlerimin içine bakıyordu. Yanaklarındaki kırmızılığı karanlık da olsa ayırt edebiliyordum alfa görüşüm sayesinde.

"Taehyung ben daha önce hiç ilişkiye girmedim." Zaten benimle çıkmaya başladığında on altı yaşındaydı ve daha öncesinde de biriyle yatmış olabileceğini hiç düşünmemiştim. "Biliyorum." dedim bu yüzden.

"Merak etme, sana dokunmam. Kendini hazır hissedene kadar..."

"Taehyung ben istiyorum." Sözümü bitirmeme bile izin vermeden biraz doğruldu ve dudağımın kenarına ıslak bir öpücük kondurdu. "Ben seninle sevişmek istiyorum. Bana öğret."

"Pekala, bunu kızgınlığın etkisiyle söylüyor olabilirsin. Kendine geldiğinde pişman olmanı istemiyorum."

"Kızgınlığın etkisiyle değil. Uzun zamandır istiyorum ama söylemeye çekiniyorum." Titreyen kolları onu daha çok dik tutamamış gibi tekrar göğsümün üzerine uzandığında kalçasının seğirişini çok net hissetmiştim. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyor, sıcaktan bunalmış gibi derin derin nefesler alıyordu.

Belini tutarak yavaşça yanıma uzanmasını sağladım, ardından ben onun üzerine yerleştim. Dirseklerimi başının iki yanına yaslamış, burnumun ucuyla burnunu dürterek bu baygın halinden kurtulmasını beklemiştim. "İlk kızgınlığın değil bu, değil mi?" Bu konunun bahsini o hiç açmadığı için ben de açmamıştım şimdiye kadar.

"İlk kızgınlığım." Kaşlarımı kaldırarak "Geç kalmışsın." dedim şaşkınlıkla. Neredeyse on sekizine girmek üzereydi. Erkek omegalar ilk kızgınlığa ortalama on beş yaşında giriyordu. 

"Doktor stresten gecikebileceğini söyledi." Anlaşılan o da bu durumdan endişelenip bir doktora görünmüştü. "Bir alfanın feromonlarına ve biraz kafa dinlemeye ihtiyacım varmış."

"Tıpkı şu anki gibi mi?" Boğazı sürekli kuruyormuş gibi bir kez daha yutkundu ve başıyla onayladı. Baygın bakışları, ıslak ve dağınık saçları, kırmızı yanakları... Aklımı başımdan almak üzereydi.

"Öyleyse alfanın seninle ilgilenmesine izin ver." Dağınık öpücüklerim yüzünün her yerinde bir bir sıralanırken boştaki ellerini boynuma dolamış, gözlerini kapatmıştı. Benim ellerimse sıcak bacağını tüy kadar hafif dokunuşlarla okşamakla meşguldü.

Yalayıp durduğu kiraz dudaklarına geldiğinde sıra, beni hevesle kendine çekti. Onu öpmeyi seviyordum, beni öpmesini de öyle. Her öpüşünde aynı cennetvari hissi yaşatıyordu bana.

Dünün aksine utangaçlığından biraz daha kurtulmuştu. Muhtemelen kızgınlığından kaynaklıydı bu cesareti. Hiç saklamadan inliyor, dudaklarının arasından kayan dilimi emiyor ve nefessiz kalmayı umursamadan yüzümü daha çok kendine bastırıyordu. Kaçacakmışım gibi tutuyordu saçlarımı.

Bacağındaki elim git gide yukarı çıkıp dolgun kalçasını kavradığında hissedemediğim kumaş yüzünden kaşlarım çatılmıştı. Bir nefes mesafelik geri çekildim. "Jeongguk mayon nerede?"

"Çıkarttım." Kısa ve net cevabından sonra soluk soluğa kalmayı hiç umursamamış gibi tekrar beni öpmeye başlamış, bacaklarını da ayırarak bana daha çok yer açmıştı. Boğazımdan yükselen hırlamaya engel olamadım. O böyle yaparsa ben de ister istemez vahşileşirdim.

Parmağım kızgınlıkta olduğu için gereğinden fazla ıslanmış olan deliğine değdiği anda irkilerek kalçasını havaya kaldırdı. Bu da elime sürtünmesine neden olmuş, dudaklarıma ağlamaya benzer inlemelerini bırakmıştı. O hali o kadar hoşuma gitmişti ki daha fazlası için parmağımı ıslak, kaygan deliğe bastırıp sertçe çevresini okşadım.

Dudaklarımdan ıslak bir sesle ayrıldığı gibi ardı ardına adımı sayıkladı bilinçsizce. Nereye tutunacağını şaşırmış, saçlarım ve tişörtüm arasında mekik dokumaya başlamıştı. Onu bu ikilemden kurtarmak adına biraz doğruldum ve üzerimdeki tişörtten kurtulup bir kenara attım. Böylece yine tek tutunabileceği yer olarak saçlarım kalmıştı geriye. 

"Devam etmemi istediğine emin misin?" Biraz düşünür sanmıştım ama o başını tereddüt etmeden sallayıp beni onaylamıştı. Yine de, izin aldığım halde bakışlarımı gözlerinde tutmaya devam ederek tişörtünü karnının üstüne kadar sıyırdım. Onu birden çıplak görmemden rahatsız olmasından ya da utanıp zevk alamamasından korkmuştum.

Jeongguk ise bana bakmak yerine bakışlarını indirip ne yaptığımı izlemeyi tercih etti. Madem izlemek istiyordu, izleyebilirdi.

Biraz geriye kaydım ve açıkta kalan karnına öpücüklerimi kondurdum. Refleks olarak karnını içine çekmiş, dudaklarını birbirine bastırıp inlemelerini bastırmaya çalışmıştı. Pek başarılı olduğu söylenemezdi.

Öpücüklerim gitgide aşağılara kaydığında çarşafı avucunun arasında topladığına şahit oldum. Diğer eli de üzerindeki tişörtün eteğine tutunmuştu. İlk defa biri onu kasıklarından öptüğünden olsa gerek, fazlasıyla hassas tepkiler veriyordu. Bense sıcak bedeninin her noktasını koklayarak kokusunu ciğerlerime kazımaya çalışıyordum. 

"Taehyung." dedi nefes nefese. "İçim kaşınıyor." Sonrasında belini kaldırıp kalçasını yumuşak zemine sürtmüştü fakat bu içindeki kaşıntıyı almasına yardımcı olmamıştı. 

"Hemen girersem canın yanar, hazırlamamı ister misin önce?" Gözlerime bakarak masum masum başını salladığında irkilmesin diye tekrar üzerine eğildim ve yüzümü boynuna gömdüm. vücudundaki tüm kokunun kaynağı burnuma temas eder etmez beynim uyuşmuştu. Dişlerimin kamaşmaya başladığını hissedebiliyordum. Birdenbire onu mühürleme isteğiyle dolup taşmıştım. Tam mühür bölgesine bir öpücük kondurdum, bir öpücük daha ve bir öpücük daha. Dişlerim artık sadece kamaşmakla kalmıyor, o ince deriye geçmek için can atıyordu.

"Taehyung ne bekliyorsun?" Jeongguk kulağımın dibinde adımı seslendiğinde zar zor, kaybolmak üzere olan bilincimi topladım ve kendime geldim. Ardından ellerimden biriyle bacağını daha çok aralayarak diğerinin orta parmağını ıslak deliğe gönderdim. Tek parmak onu rahatsız etmemiş gibi görünüyordu. Hatta kızgınlıkta olduğu için normalden daha esnek olan deliği bu durumdan hoşnut kalarak fazlasını ister gibi kasılıp gevşemişti.

Bir süre sadece tek parmağımla duvarlarını okşayıp Jeongguk'un yeni deneyimlediği bu hisse ne tepki verdiğini gözlemledim. Anlaşılan kızgınlığı nedeniyle biraz aşağı inmiş rahim ağzını dürtecek kadar uzun olan parmağım zevk almasını sağlıyordu.

"Hoşuna gidiyor mu?" İnleyerek cevabını verdiğinde biraz hızlanmıştım. Yerinde kıvranıyor, başının altındaki yastığı yırtmak ister gibi çekiştiriyordu. Bu şekilde gelmesini istemediğim için parmağımı sonuna kadar çıkardım ve memnuniyetsiz sızlanışları eşliğinde ikincisiyle birlikte tekrar içine yolladım.

Az öncekine göre biraz canı yanmış gibi çatılmıştı kaşları. Alışması için yavaş olmaya özen gösterdim. İçinde arada bir parmaklarımı açıp genişlemesini sağlıyor, arada bir de derine ilerletip rahim ağzına dokunuyordum. Hoşuna gittiği inlemelerinden ve deliğinden akıp duran zevk sıvısından belliydi. Dudakları dişlemekten kanamak üzereydi.

"Şimdi önceki kadar acımayacak." Öyle dağılmıştı ki sadece parmaklarımla bile, her bakışımda penisimde atan nabzımı hissedebiliyordum. Dayanacak gücüm kalmamıştı.

Altımdaki kırmızı şort mayoyu çıkarıp tişörtün yanına attım ve geri çekilip şöyle bir kez baktım güzel omegama. Isırmak için üzerindeki sadece göğsünü kapatan tişörtü kullanıyordu, geri kalan her yeri gözlerimin önüne serilmişti. Penisi arada bir, bakışlarımın hedefinde olduğundan olsa gerek, seğiriyor ve deliği doldurulmak ister gibi kasılıp gevşiyordu.

Belki de yorgan etkisi görüyor ve utanmasını engelliyordur düşüncesiyle üzerindeki tişörtü çıkarması için zorlamadım onu. Zaten hazır olan penisimi parmağımda kalan sıvının kayganlığıyla birkaç kez çekiştirdim ve girişine yasladım sadece.

Büyüklüğünü o an hissetmiş olsa gerek birden kollarıma tutunmuş ve kendimi içine doğru iterken yüzüme bakmayı seçmişti. Daha ilk saniyesinden beni sarıp sarmalayan duvarları sesli şekilde inlememem için yeterli olmuştu. Beni izlerken aldığı zevk ve muhtemelen deliğinde hissettiği sızının karışımıyla o da inleyerek karşılık verdi.

Göğsüm derin nefeslerimle inip kalkarken gözlerimi tam birleştiğimiz noktaya diktim. Beni bir kara delik gibi içine çekerek tamamen almayı başardığında kasıklarım kalçalarıyla buluşmuştu. Hareket edip canını yakmak istemiyordum ama çok fena bir şekilde de becermek istiyordum onu şu an. Öyle bir ikilemdeydim ki ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu yüzden alışmasını bekleyene kadar konuşma kararı aldım, bir yandan da boştaki elimi penisine dolayıp yavaş yavaş çekmeye başladım.

"Daha önce kendine dokundun mu hiç?" Başını kararsız şekilde salladı. "Şu an yaptığın gibi... Şu an yaptığın gibi kendimi çektim ama..."

"Ama hiç deliğinle oynamadın." dedim sorar gibi. Mırıldanarak onayladı. Alıştığını düşünerek yavaşça geri çekildiğimde ve kendimi tekrar ittiğimde yoğunluğu gittikçe artan sıvısı sayesinde zorluk çekmemiştim hiç.

"Az önceki... Az önceki dokunduğun yere tekrar dokun... Lütfen."

"Parmaklarımla dokunduğum yeri mi kastediyorsun." Ses tonum onunkinden daha sakin çıkıyordu ama kesinlikle hissettiğim bu büyük zevkin içinde göründüğüm kadar sakin değildim. Sıcaktı. Kızgınlıkta olduğu için normalden çok daha sıcaktı.

"Evet, parmaklarınla dokunduğun yer." Az önce parmaklarımla okşadığım rahim ağzına penisimle vuruşlar yapmaya başladığım anda dudakları aralanmış, ardı arkası kesilmeyen inlemelerini bana duyurmuştu. Kollarımı dizlerinin altından geçirip beline tutundum ve esnek bacakları sayesinde benim için daha çok yer açmasını sağlayıp kalçasını biraz havaya kaldırdım. Böylece hareketlerimi de hızlandırabilmiş, kendimi kaybetmiş gibi deliğini becerirken titreyerek boşalmasına neden olmuştum. Biraz durup elimi tekrar penisine sardım ve tamamen gelmesi için çektim birkaç kez.

İlki olduğu için erken gelmiş, buna rağmen vücudu tatmin olup ısısını dengelemeye başlamıştı. Az önce ateşi çıkmış gibi yanan ne kadar yeri varsa şu an soğuyordu. Baygın bakışlarından da yorgun düştüğünü anlayabiliyordum.

Birden düşen vücut ısısı yüzünden az sonra üşümeye başlayabileceğini tahmin edip elimi çabuk tutma kararı aldım. Hareketlerimi hızlandırarak içinde gelgitler yapmaya devam ettim.

Tekrar titremeye başladığında, ama bu seferki soğuktan kaynaklandığında sıyırdığım tişörtü çekmiş ve vücudunu örtmesini sağlamıştım. Bu esnada ben de son vuruşlarımı yaparak boşalmanın eşiğindeyken içinden çıkmıştım. Tüm bedenim zevkle sarsıldı. Önümdeki, az önce genişlemesine neden olduğum deliğe bakaran son birkaç kez çekiştirdim kendimi ve tüm sıcak, beyaz sıvıyı elime akıttım.

Jeongguk'un konuşacak mecali kalmamıştı. Hızla şortumu üzerime geçirdim ve onu da kucağıma alarak ayaklandım. Burada üşüdüğü için kaldığımız odaya gitmek, sıcak bir duş alıp yorganın altında uyumak daha mantıklı gelmişti.

Öyle de yapmıştım.

Omegamı kendi ellerimle yıkayıp giydirmiş, ona bu dünyadaki en kıymetli varlık olduğunu hissettirecek kadar ilgilenmiştim. O gece de yine kollarımın arasında uyutmuştum onu...



Eve uğrayıp bir gecelik bize yetecek kadar eşyayı yanımıza almış, Jeongguk annesine haber verdikten sonra da birlikte yazlığa gelmiştik.

Beklediğimiz gibi soğuk her yerdeydi, özellikle de evin içinde. Eşimin ve bebeklerimizin üşümemesi adına elimi çabuk tutarak üst kattaki şömineyi yaktım bu yüzden. Jeongguk bu sırada getirdiği kalın çoraplar, kazaklar ne varsa üzerine geçirip gelmiş ve yere koyduğum minderlerden birine oturmuştu.

Ben de arkasına oturdum ve sırtını bana yaslamasını sağlayıp kollarımı bedenine doladım. Sonunda rahat bir yer bulmuş gibi huzurla kapatmıştı gözlerini. Hemen konuya girmek yerine bir süre rahatlaması için ona zaman tanımış, bu esnada saçlarını okşayıp minik minik öpücükler kondurmuştum.

"Nereden aklına düştü buraya gelmek?" Gülümseyerek sorduğu soruya, aynı şekilde "Baş başa kalabildiğimiz tek yer burasıydı." diyerek cevap verdim. Başını çevirip yüzünü boyun girintime sakladı.

"İyi ki gelmeyi teklif etmişsin, ne kadar özlediğimi fark ettim sayende." Ev uzun süredir kimse uğramadığı için temiz sayılmazdı fakat eşyalar tozlanmasın diye üstü örtülmüş olduğundan temiz yer yataklarını buraya taşıyarak şöminenin sıcaklığı ve ateşin çıtırtılı sesi eşliğinde uyuyabilirdik.

"Eğer benim kadar çok seviyorsan bu yazlığı, birini tutup temizletir ve sık sık buraya da geliriz. Zaten babamgil artık Seul'de yaşadıkları için burayı kullanmıyorlar."

"Sen Seul'e dönmek istemeyecek misin hiç?" diye sorduğunda kollarımı biraz daha sıkılaştırdım. "Benim yerim senin yanın."

"Seul'den kurtulmak işime geldi demiyor da." Doğru konuşmamız gerekiyorsa bunu inkar edemezdim çünkü yıllarım bu şehirde geçmişti. Asıl memleketim ne Daegu ne Seul'dü, benim ait olduğum yer ailemin yanıydı.

"İşi bırakacak mısın?" Soruma sessiz kaldı. Bu sessizliği başta 'hayır' olarak yorumlamıştım fakat birkaç saniye sonra mırıldanarak başını sallamış ve olumlu cevap vermişti.

Bu işi sevdiğini biliyordum, vazgeçtiğine göre gerçekten bir şeyler öğrenmişti.

"Eğer devam etmek istiyorsan..." Sözümü keserek "İstemiyorum." diye karşı çıktı. "Ben artık ailemle vakit geçirmek istiyorum. İşimi senden önce tuttuğumu fark ettiğimden beri çok anlamsız gelmeye başladı tüm çabalarım. Ne için çalışıyorum ben? Para için mi? Ün için mi? Bunlar olmadan da yaşarım ama sensiz yaşayamam."

Sözlerini düşüncelerimle öyle bir bağdaştırmıştım ki, onun da benimle aynı fikirde olması mutlu etmişti birden. Soğuk ellerini avuçlarım arasına alıp ısıtırken hemen burnumun dibindeki yanağına kokulu bir öpücük kondurdum.

"Beni böyle sarıp sarmalaman, öpüp ilgilenmen çok hoşuma gidiyor." Işıltılı gözleri heyecanla yüzümde gezinirken ilk gecemizi anımsamıştım yine. Tamamen omegamı memnun etmek için elimden ne geliyorsa yaptığım o geceyi.

"İlk defa seviştiğimiz o gece nasıl o kadar iradeli davranabildiğime hayret ediyorum, senin gibi bir güzelliğin karşısında." Utanarak gözlerini sıkı sıkı kapattı ve dirseğini hemen arkasında kalan karnıma geçirdi. "Şu an ne alaka?"

Bu hareketi canımı yakmamış, aksine beni güldürmüştü. Bilerek sert vurmadığının da farkındaydım tabi. "Burada seninle yalnız olunca aklıma geldi birden."

Şu an Jeongguk hamile olmasaydı o geceyi tekrar yaşatmayı çok isterdim. Sadece bu seferki soğuk nedeniyle dışarıda, yıldızların altında olmazdı.

"İradeli davrandım diyene bak. Sonraki bir haftamız resmen duvardan duvara geçti." Söylediği şeyden çok söyleyiş tarzına kahkahayı basmaktan alı koyamamıştım kendimi. O da "Gülmesene." diye vura vura bana eşlik ediyordu. Çünkü şu an düşününce komik geldiğinin farkındaydı.

"O zaman ne demeliyim, mama I'm in love with a criminal mı?" Yüz ifadesi anında değişmiş, yerini çatılı kaşlara ve büzülmüş dudaklara bırakmıştı. "Alay edilecek bir konu değil bu. Ben iki saat boyunca orada hapis kaldım."

"Peki seni nezarete düşürecek kadar önemli olan bu kayıtlarda ne vardı?"

"O kadının Chaeyoung'un odasına girdiğini, ardından menajerin gelip Chaeyoung'u kovduğunu gördüm, yani sanırım öyle oluyordu. Emin değilim." Jeongguk'un hâlâ kafasında bazı parçaları birleştirmekte zorluk çektiğini fark ettiğimde ona yardımcı olabilmek adına araya girdim. "Tüm bunları ayarlayan kişi menajer. Geri kalan herkes de onun için çalışıyor."

"Nasıl yani?" diye sordu merakla. Kollarımın arasında doğrulmasına izin verip yol boyunca bir araya getirdiğim tüm parçaları düşündüm.

"Seulbi bana yakın olduğu için hastanedeki konuşmalarımızı menajerine yetiştiriyordu, Chaeyoung da aynı şekilde sana yakındı ve aranızda kalması gereken her şeyi menajere söylüyordu. Joohyun'u zaten menajerin tuttu ve bu planı kurup bizi ayırdı. Karakoldaki adamı onunla konuşurken yakaladım, muhtemelen senin böyle bir adım atacağını tahmin ederek onu da tembihlemiş. Yani her zaman bizden bir adım öndeydi, senin hamileliğin işleri bozana kadar. Benden uzak kaldığından emin olmak için Donghyun'la seni nişanlanmaya zorladı, sonra da bebeklerden kurtulmaya çalıştı."

Gözlerinin dolmaya başlamasından tüm bunları neden yaptığını da anladığını varsaymıştım ve açıklama ihtiyacı hissetmemiştim. Jeongguk eskiden o kadını çok severdi, tıpkı bir abla gibi. Muhtemelen hayal kırıklığı yaşıyordu.

"Ben senden ayrılmadan önce de, ayrıldıktan sonra da mesajlar aldım sürekli. Son mesajında tüm bunları yapan kişi olarak bana oğlum diye seslenmişti." Ellerini avuçlarım arasında okşayıp ona destek olmaya çalışırken "Muhtemelen sadece güvenini kazanmak adına yalan söylemiştir." demiştim kısık sesimle. Bir de bunun yalan olduğunu öğrenip yıkılmasını istemediğim için en iyisi umudu kesmesiydi.

"Haklısın. Bir an inanmam hataydı." Başını yerden kaldıramadığını fark ettiğimde ağladığını anlamış, onu kollarımın arasına çekip sıkı sıkı sarılmış ve "Senin hatan değildi, babanı ya da diğer anneni merak etmen senin hatan değil." diye teselli etmiştim.

Kendisine bunca zaman sahip çıkmamış diğer ebeveyni şimdi karşısına dikilse kabul etmeyeceğinin ikimiz de farkındaydık. Ama hamilelik hormonları yüzünden hassas olduğu bu konu yine de kolaylıkla yakabiliyordu canını. Üstüne bir de bugünün yoğunluğu binince kollarımın arasında hıçkırıklara boğulması kaçınılmaz olmuştu tabi.

"Çok kolay kandırılan bir aptalım. Baksana... Nasıl da kolayca ayırmışlar bizi." Elimi göğsüne koydum ve kalbinin olduğu yeri işaret ettim, "Ben buradayım." ardından boynuna ve özellikle işarete sürerek yukarı çıkartıp bu defa da şakağında durdum. "Ve burada. Hiçbir yere de gitmeyeceğim, bu yüzden ayıramayacaklar bizi. Hem ne demiştik unuttun galiba..."

"Unutmadım." Beni şaşırtacak bir hızla atıldığında susmuş, onun tamamlamasına izin vermiştim.

"Birbirimiz için yaşayacağız ve birlikte öleceğiz. Böylece ölüm bile bizi ayıramayacak."



Anam ağladı şu bölümü tamamlayana kadar. Şakasız kitabın en uzun bölümü oldu, kaç gündür uğraşıyorum üzerinde.

Az kaldı ama bitireceğiz. Finale son dört bölüm falan kaldı, duruma göre uzar belki ama sanmıyorum çoğu şey açığa kavuştuğu için artık biter gibi.

Evet aslında kaldıracaktım normalde, sinirlenmiştim ama kaldırmak yerine bitirir bir köşeye atar küserim dedim tıpkı Highly Regret'te yaptığım gibi. O da sırf buradaki birkaç bebek hatrına. Onlar kendilerini biliyor <3 

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın görüşmek üzere~

-Bunny

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro