Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

30' Susmak Bazen En Büyük Cevaptır

"Rahat geldiniz mi buraya kadar? Evi bulmakta zorlandınız mı?"

"Yok oğlum, her zamanki bildiğimiz Busan. Yabancısı değiliz ki."

"Sevindim. Ryujin, sen nasılsın güzelim?"

"İyi olmaya çalışıyorum diyelim. Buraya sırf merakımdan geldim, biraz da bana güvenmedikleri için evde tek bırakmayacaklarını söylediklerinden."

"İyi olmuş geldiğin. Hiç mi özlemedin abini?"

"Haftasonu benim için tamamen boş kalmış bir ev daha cazip geliyor."

Bazı anlar vardır, sanki zaman bizim için durur ama çevremizdekiler için akmaya devam eder. Masadaki konuşmaların ve seslerin bomboş zihnimde yankı yapıp durduğu ve düşünme yetimi tamamen kaybettiğim bu zaman diliminde de yaşadığım şeyi en güzel bu şekilde anlatabilirdim. Yaşamayı bırakmıştım sanki; yemek yemeyi, nefes almayı... Hatta görmeyi bile. Bakıyordum, ama göremiyordum. Sadece konuşmaları duyuyordum ama onları da beynimde nitelendiremiyordum. Kafa yormak istediğim şey gelen mesajlardı fakat tek yaptığım masada öylece oturup önümdeki, Taehyung'un karnımı iyice doyurmam için cömertçe doldurduğu tabağı izlemekti. Tabakta ne var diye sorsalar... Onu bile bilmiyordum. Sadece şu an oraya bakıyor olduğumu tahmin ediyordum.

"Buraya asıl geliş amacımızı biliyorsun Taehyung. Annenle ve kardeşinle bu şekilde konuşarak bizi yumuşatamayacaksın."

"Sizi yumuşatmak gibi bir amacım yok baba. Ne konuşmak istiyorsanız konuşalım diye bu akşam bu masadayız."

Neden? Neden insanların sözlerine göre yaşamak zorundaydık? Neden herkes, her hareketimizi sorguluyordu? Neden özgür hissedemiyordum ben hiç?

"Öncelikle, bu kadar olayın üzerine tekrar evlenmeyi falan planlıyorsanız onu aklınızdan çıkarın."

Tek bir cümleyle az önce boşluğa asılı olan zihnim yer çekimine yakalanmış gibi birden düşüşe geçmiş, bu sayede kendime gelmiştim. Bakışlarım masanın benden uzak ucunda oturan adama dönerken istemsizce kaşlarım çatıldı.

"Başkasıyla adı çıkmış bir omeganın tekrar ailemize girmesine izin vermem. Hatta sana bundan sonra sadece torunlarım için katlanırım." Tam gözlerimin içine bakarak söylediği cümleler tokat gibi çarpıyordu yüzüme. Bu öfkesi canımı yakıyordu. Yanlış bir şey yapmış olabilirdim ama bunları hak etmiyordum. Beni bu şekilde cezalandıramaz, Taehyung yerine böyle büyük kararlar veremezdi.

"O benim mühürlü eşim baba. İster kabul et ister etme, resmi bir nikah olsa da olmasa da biz Jeongguk'la ayrılmayacağız. Senin seçtiğin herhangi bir kadınla da evlenmeyeceğim. Defalarca kez söylediğim gibi, o haberlerde gösterilen sahte bir nişan. Jeongguk kimseyle nişanlanmadı."

Taehyung'un masanın altından elimi bulan eli güven vermek ister gibi tutunmuştu bana. Bense tek kelime edemiyor, öylece olanları izliyordum.

"Öyle ya da değil, insanlar sahte olduğunu biliyor mu? Bilmiyorlar. Hoş ben bu çocukların senden olduğundan bile şüpheliyim. En başta DNA testi yapılacak."

"DNA testine falan gerek yok. Ben çocuklarımın benden olduğunu biliyorum. Bebekler 5 aylık, yani biz Jeongguk'la ayrılmadan önce hamile kaldı."

"Siz ayrılmadan o adamla işi yürütmediğini nereden biliyorsun? DNA testi yapılacak dedim." 

Bu sözlerin Taehyung'u kışkırttığının ve alfasının aşağılanmış hissettiğinin farkındaydım. Bir şey söylemek, kızmak, karşı çıkmak istiyordum. Ama hâlâ on beş dakika kadar önce aldığım mesajların şokunu atlatamadığım için yapamıyordum. 

"Bu senin ağzından çok kolaymış gibi dökülüyor ama eğer yapılırsa omegamın gururu incinecek çünkü ona asla yakıştıramayacağım sıfatları takmış olacaksınız."

Taehyung'la babasının konuşması arasına giren ilk kişi annem olmuştu. Hiddetle elindeki çelik çubukları tabağının kenarına bıraktı ve "Taehyung haklı." dedi gür sesiyle. "Oğlumu böyle bir şeyle suçlayamazsınız. Hoş, o sonuçlar temiz çıktığında da bu söylediklerinizden utanacağınızı sanmıyorum. Eğer utanacak ve özür dileyecekseniz biz seve seve o DNA testini yaptırırız."

"Ne münasebet. Oğlunuzun yediği haltları sağır sultan bile duydu, şimdi benim mi emin olmak istemem ayıp."

"Bu bir reklam ilişkisi, o sadece işini yapıyor bunda yanlış olan bir şey yok. Ama oğlumun ailesine sadık biri olduğunu biliyorum. Konusu açılmışken, sizin oğlunuzun yediği haltlara da değinmeme gerek var mı? Haberlerde onun adını da az okumadık da."

Annemin lafı yemek masasına saatli bir bomba gibi düşerken herkes bir süreliğine sessiz kalmıştı. İkimiz de burada olduğumuz halde ailelerimiz bizim adımıza konuşuyor, bizim yerimize kararlar alıyorlardı.

"Oğlunuz alfasını yeteri kadar mutlu edememiş ki Taehyung bu kadar aşık olduğundan bahsederken bile başka kadınları koynuna almış."

Bu iğrenç, cinsiyetçi düşünceler en az benim kadar annemin de sinirini bozmuş olsa gerek, "Omegalar siz alfaların oyuncağı değildir." demişti yüzünü buruşturarak.

Taehyung'un babası alaycı bir gülüşle "Tabi..." diye mırıldandı az sonra tehlikeli bir şey söyleyeceğini hissettirecek şekilde. "Bunu diyen de alfaların elinde oyuncak olmuş ve hamile kalmış bir omega. Jeongguk'un terbiyesini nereden aldığı anlaşıldı."

Benden çok anneme söylenen sözler umrumda olmuş, kan beynime sıçramıştı. Bu adamın bana söylediği her şeyi umursamazca dinleyebiliyordum ama anneme karşı konuşurken ağzını toplamak zorundaydı.

Karşılık vermek ve bağırıp onları evimden kovmak için hazırlandığım sırada annemin dudakları kenara doğru kıvrılmış, hemen çaprazında oturan kadına dönüp "Zor olmalı." demişti beklediğimden sakin bir sesle. "Böyle geri kafalı bir adamla her gece aynı yastığa baş koymak eminim eziyet gibidir. Şöyle bir bakınca iyi ki oğlumun tek ebeveyni benim diyorum. Tanrı korusun, ya sizinki gibi bir alfayla evlenmek zorunda kalsaydım?"

Oğlumun tek ebeveyni benim.

Kimseye güvenin kalmadı öyle değil mi, oğlum?

Sadece öz oğlumun karşısına çıkamayacak kadar korkağım o kadar...

"Yeter, baba sözlerine dikkat et. Kimsenin hayatını yargılamak sana düşmez. Ve omegamı da daha fazla üzme. Ben gerekli açıklamayı yaptım, geri kalanı için kendi kararlarımızı kendimiz alacağız ve bu konuda siz sadece saygı duyabilirsiniz."

Konuşulan konuyu gerçek anlamda hiç umursamadan yemeğini bitiren Ryujin telefonunu eline alarak ayağa kalkmış, "Ben kaçıyorum, size afiyet olsun." diyerek dış kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Tıpkı onun gibi çıtı çıkmayan ama konuşmaları dinleyen annesi ise oturduğu yerden doğrulmuş, "Nereye gidiyorsun bu saatte?" diye sormuştu kaşlarını çatarak.

Mantosunu üzerine geçirip çıkmak için hazırlanan genç kız annesine bir kez daha görünerek kısaca yanıtladı sorusunu "Teyzoşumla buluşacağız, özlem gidereceğiz." ve kimsenin ikinci bir şey söylemesine izin vermeden evden ayrıldı.

Neden bilmiyorum ama o an teyze deyince aklıma ilk olarak Taehyung'un bahsettiği teyze gelmişti ve kadın gözümde istemsiz olarak Joohyun gibi canlanmıştı.

"Bu saatte ne teyzesiymiş? Taehyung, git getir şu kızı buraya." Kızının birden kalkıp gitmesine sinirlenen adama karşı Taehyung yerinden bir santim kıpırdamamış, hatta cevap olarak "Koskoca kız, istediği zaman istediği yere gider." demişti. "Yabancı biriyle de buluşmuyor, Shinhye noona ile buluşuyor."

"Başkalarının ebeveynliğini eleştiren bir adamın daha kendi çocuklarına laf geçirememesi ne komik. Dikkat edin de sizin kızınızın sonu da eleştirdiğiniz omegalar gibi olmasın." Annem son noktayı koyarak masadan kalktı ve bana döndü. 

"Ben daha geç olmadan eve dönsem iyi olur. Kendine dikkat et bebeğim, bu adamın seni delirtmesine izin verme." Buraya bana yardım etmek için geldiğini ama sinirleri gerildiği için daha fazla duramadığını bildiğimden bir şey diyememiş, onu geçirmek için ayaklanmıştım. Biz kapıya doğru giderken arkamızdaki masada hâlâ annem hakkında konuşulmaya devam ediyordu ama o bunu görmezden geliyordu. Ben de canı sıkılmasın diye o gidene kadar bir şey söylememiştim.

Yeteri kadar uzaklaştığımızda annem durup bana doğru dönmüş, yüzümü avuçları arasına alarak yanaklarıma ve alnıma öpücükler kondurmuştu. Bu onun güçlü kal deme şekliydi. Her zaman yanımdaydı, biliyordum. "Eğer burada kalamayacak gibi olursan çek kapıyı evine gel." Başımı tamam anlamında salladım ve ona sarıldım. Keşke hiç gitmemesi gibi bir seçenek olsaydı...

Ama malesef çok sürmeden benden ayrılmış, o da mantosunu üzerine geçirip evden çıkmıştı. Benimse şimdilik o yemek masasına geri dönmekten başka şansım yoktu, farkındaydım.

Kimsenin yüzüne bakmadan tekrar yerime yürüdüm ve Taehyung'un yanındaki sandalyeme oturdum. Bununla birlikte Taehyung da kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Hiçbir şey yemedin. Aç uyumana izin vereceğimi düşünme bile." 

Önümdeki yemeklerde kısa bir göz gezdirmiş, iç çekmiştim. "İştahım yok." dedim yanmaya başlayan midemle. Gerçek anlamda, tek lokma bir şey yesem çıkarmaya hazırdım. Şu yarım saatte her şey üst üste gelmişti. Odama gidip kendimle baş başa kalmak istiyordum.

"Uyuyup dinlenmeye ihtiyacım var."

"Güzelim yapma böyle. Kendin için değilse bile bebeklerimiz için yemelisin."

Bir an önce konuya çözüm getirmek ve kalkıp odama gidebilmek için hâlâ masanın başında bizi izleyen adama dönmüş, "Haklısınız." demiştim. "Eğer DNA testi istiyorsanız DNA testi yaptırmaya hazırım çünkü ben kendimden eminim. Ama sonrasında bu bebekler Taehyung'un çıkarsa, ki öyle, gelecekte ne kararlar alacağımıza karışmayacaksınız."

"Jeongguk..." Taehyung'un lafını parmağımı kaldırarak kesip "Ayrıca..." diye ekledim. "Donghyun hyungla benim aramda hiçbir şey yok, o zaten ilişkisi olan bir alfa ki sevgilisi de çok yakından biri. Taehyung'un asistanı. İnanmıyorsanız reklamdan öte bir ilişkimizin olup olmadığını ona sorabilirsiniz. Taehyung'un ihtiyaçlarını ve mutluluğunu da ben sizden daha çok düşünüyorum, içiniz rahat olsun. Sizin anlayacağınız dilden konuşmak gerekirse bir omega olarak asıl ve tek görevimi layığıyla yerine getiriyorum, alfamın altına girip çocuklarını taşıyorum. Başka bir sorununuz var mıydı?"

"Taehyung bu omega ne diyor?" Sanki az önce tüm o terbiyesiz konuşmaları kendisi yapmamış gibi gözlerini belerterek oğluna beni beni şikayet etmesiyle daha fazla dayanamamış, doğru düzgün oturamadığım masadan son kez kalkmıştım.

"Anlaşılan başka bir sorun kalmamış. İzninizle ben odama çıkıyorum, yorucu bir gündü." Tüm topu Taehyung'a atarak kaos masasından ayrılmış, ayağımı yere vura vura çıktığım merdivenlerin sonunda kendimi odama atmıştım. 

Tüm bu konuşmalar, tartışmalar ve söylediklerim sadece birer hayalden ibaret gibiydi. Keşke öyle de olsaydı çünkü bir kez daha nefret etmiştim bu insanlardan. Onlar da benden haz etmediklerini bir kez daha yüzüme vurmuşlardı. Asla birbirimizden beklediğimiz gibi olamayacağımızın farkındaydım.

Bu durumun Taehyung'u da iki arada bırakmıyor olmasını dilerdim...



Tek başıma kalmak için uyuma bahanesiyle çekildiğim odada uyku bir türlü düşüncelerim yüzünden beni bulamadığında artık delirmek üzereydim. Başta umursamadığım, sonra korkmaya başladığım bu özel numarayı ilk defa bu kadar çok merak etmiştim. Benim oğlu olduğumu iddia ediyordu. Yalan söylediğini bilsem de içimde çocuk kalmış bir yanım 'acaba' demekten alamıyordu kendini. 'Ya doğruysa?'

Neden biri öz çocuğunun hayatını mahvederdi ki? Beni korumak için yaptığını iddia etse de gerçek ortadaydı, her şeyin arkasında onun olduğunu biliyordum. Aslında her şeyi o planlamıştı. Beni Taehyung'dan ayırmıştı.

Böyle biri gerçekten babam da olsa kabul etmezdim onu.

O zaman sorun neydi de hâlâ uyuyamıyordum? Çünkü inkar edip dursam da o çocuk anında affetmeye hazırdı ve bu beni korkutuyordu. Biri sadece dünyaya gelmene katkı sağladığı için ailen olamazdı, bu çocuk bunu neden anlamıyordu?

Neyim eksikti ki benim? Neyim eksik gelmişti de böyle merak etmeye başlamıştım? Annem yanımdaydı, eşim yanımdaydı, kendi çocuklarım olacaktı. Benim zaten bir ailem vardı. O adam için yer yoktu.

Başımın altındaki yastığı avuçlarım arasında daha çok sıkıştırdım ve gözlerimi sıkı sıkı kapattım. Uyumak ve sabaha hiçbir şey olmamış gibi kalkmak istiyordum. Ben o mesajları ve atan kişiyi artık hayatımdan çıkarabilmek istiyordum...

Ama ne kadar kıvransam ve uykuya dalmaya çalışsam da işe yaramamıştı. Daha fazla dayanamayıp üzerimde bir ağırlık yapmaya başlamış yorganı iterek uzaklaştırdım ve uzandığım yerden doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Ellerim arasına gömdüğüm yüzümle kendime gelmeyi beklerden her daraldığımda yaptığım gibi temiz hava alma ihtiyacıyla dolmuştum.

Taehyung'un muhtemelen öğrense kızacağı bir şey yaparak, üzerime bir şey almayı bile akıl edemeden bahçeye gitmek için odamdan çıkarken alt katta uyuduğunu hatırladığım insanlarla iç daralmam mideme vurmaya başlamıştı. Onlara görünmeden, sessizce bahçede oturmak ve soğuk havada kafamı toparlayıp tek başıma olduğum odama geri dönmek istiyordum. Tabi işler yine istediğim gibi gitmemiş, merdivenlerin son birkaç basamağına geldiğimde kendi hakkımdaki bir konuşmaya istemeden kulak misafiri olmuştum.

"Biz de üç tane doğurduk, hangi birinde alfamızı yatağımızdan kovduk."

"Anne Jeongguk beni kovmadı  ben rahat edebilmesi için yatağı ona bıraktım."

"Bu rahatlık da fazla. Akşam masayı bile toplamadan çıktı gitti odasına, tüm işi sana bıraktı. Bizim zamanımızda böyle miydi? O babaannen nefes aldırmazdı bana. Hem çocuğu taşır hem de çalışırdın."

"Ama Jeongguk zaten zor hamile kaldı, üstelik tehlikeli bir hamilelik. Çalıştığı için de yorgun oluyor. Üstüne gitme bu kadar."

Sessiz de konuşsalar gayet net duyabildiğim sözler bir şeylerin patlamasına neden olmuş, yanmaya başlayan gözlerimle arkama dönüp geldiğim yolu geri dönmeye niyetlenmiştim. Attığım adımlardan biri boşluğa denk geldiğinde ve bileğimi keskin bir acı sardığında son anda trabzanlara tutunup düşmeme engel oldum fakat göz yaşlarım için aynı şeyi söyleyemezdim.

İstemeden çıkardığım gürültü yüzünden yanıma yaklaştığını işittiğim adım sesleriyle yüzümü gizlemeye çalıştım. Neden her şey üst üste geliyordu?

"Jeongguk!" dedi Taehyung korku dolu sesiyle. Saniyeler içinde yanıma gelmiş, bana destek olarak yavaşça basamaklardan birine oturmamı sağlamıştı. Gözlerimi gördüğünde ise hıçkırıklarımı daha fazla tutamamış, bu gece olan her şey yüzünden ilk defa içim çıkarcasına ağlamaya başlamıştım.

"Hava, hava alacaktım. Boşluğa bastım. Ayağım kaydı..." Kendimi daha fazla zorlamamı istemeyen Taehyung bana sarılarak "Tamam bebeğim, tamam. İyi misin şu an?" demiş ve beni sakinleştirmeye çalışmıştı. 

Bir çocuk gibi burnumu çekerek "Bileğim acıyor." dedim elimle ayak bileğimi işaret ederek. O esnada başımızda bekleyen kadını bile umursayamayacak kadar savunmasızdım. 

Önüme geçerek sızlayan bileğimi elleri arasına almış, nazik hareketlerle kontrol etmişti. O dokunduğunda hissettiğim keskin ağrıyla yerimden sıçramış, geri çekilmeye çalışmıştım. Bu saatte çıkardığımız gürültünün bir de babasını uyandırmamasını umuyordum.

"Daha düz yolda yürüyemiyor, nasıl çocuklarını taşıması için güveniyorsan bu adama..." Benim yanımda beni eşime şikayet eden kadınla ağlamam daha da şiddetlendi. "Yeter!" dedim dayanamayarak. "Yeter, Taehyung yalvarırım ya şu aileni gönder ya da beni annemin yanına bırak! Daha fazla, daha fazla katlanamıyorum..."

"Bu ne terbiyesizlik!"

"Anne!" Taehyung bir şey söylemesine ve uzatmasına izin vermeden annesini susturmuş, ayağa kalkmıştı.

"Ben üzerine kalın bir şeyler alıp geliyorum. Önce bir hastaneye uğrayıp bileğine baktıralım, sonra annenin yanına bırakırım seni." Ellerimle gözlerimi kurulamaya çalışırken başımı sallayıp onu onayladım. Yüzümü avuçları arasına alıp tekrar ıslanmaya hazır gözlerimin içine baktı ve uzanıp ikisinin de üzerine birer öpücük bıraktı. Bu hareketi içimi yumuşatmış, onu öpme isteğiyle dolmuştum. Fakat annesi burada olduğu ve bir an önce gitmek istediğim için uzatmamıştım.

Beni aşağıda yalnız bırakarak üst kata çıktığında şikayet etmeye hazır kadından tarafa dönmemeye özen göstererek bileğimi ovuşturdum. En fazla dönmüş olmalıydı, bu kadar büyük tepki vermemin nedeni sinirlenmemdi. Taehyung da ciddi bir şey olmadığının farkındaydı, buna rağmen benim için çok endişeleniyordu.

"Taehyung'a çoktan bir gelin adayı bulduk. Eğer hâlâ onu kandırabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun." Sakince soluyarak cevap vermemek için kendi kendime telkinde bulundum. Taehyung'un böyle bir şeye izin vermeyeceğini biliyordum, boş yere bu insanlarla papaz olmaya lüzum yoktu.

"Babası da söyledi zaten, seni daha fazla ailemizde istemiyoruz. Senin gibi sinsi insanlar çocuklarımızla aramızı bozamaz." Yut Jeongguk. Söylenenlere kulak asma ve dilinin ucuna gelen her sözü yut. Bu kadın seni pusuya düşürmeye çalışıyor ama sen bunları yemeyecek kadar zeki bir insansın. Sadece kendi nefretlerinde boğulmalarına izin ver. Susmak bazen en büyük cevaptır.

"Geldim. Anne, sen git yat. Ben geç dönerim dönersem." Elindeki kıyafetlerle yanıma gelen Taehyung beklemeden üzerimdeki pijamayı eteklerinden tutarak sıyırmış ve çıkarmıştı. Onun yerine kalın bir kazağı başımdan geçirmişti. Yardımcı olmak için tek tek kollarımı giydim.

"Pijamanın üzerinden giy pantolonunu. Üşüme dışarı çıkınca." İtiraz etmeden benim yerime pantolonumu da halletmesini izlemiştim. Pantolonumun altında kalan pijamanın paçalarını giydirdiği kalın çorapların içine sıkıştırmış, üşümeyeceğimden emin olana kadar bir bebek gibi sarıp sarmalamıştı beni.

İşini bitirdiğinde onun yardımıyla kalktım ve montumu üzerime alıp önünü benim yerime tek tek vurmasına izin verdim. Bu adama aşık olmak başıma gelen en güzel şeydi.

"Bir kucağına almadığın kaldı." Kadının bizi izleyerek her hareketimizi eleştirmesi Taehyung'un da sinirini bozmuş olsa gerek tek seferde kollarını belimin ve bacaklarımın altından geçirip beni kucağına almış, "O da eksik kalmasın, böyle daha iyi mi anne?" diye sormuştu.

Şaşkınlıkla gözlerim büyürken düşmemek için sıkı sıkı tutundum omuzlarına. Aldığım onca kiloya rağmen beni hiç zorlanmadan kucağında taşıması hayran olunasıydı. Alışkın olduğumdan kucağında olmayı garipsememiştim ama karnımın sıkışmaması için ikimiz de çaba gösterdiğimizden her zamanki kadar rahat değildik.

"Sen kafayı yemişsin oğlum. Bu çocuk seni bozmuş." Homurdanmaya devam eden kadını o da umursamadı ve yanından geçip çıkışa yöneldi. Bu esnada beni hâlâ kucağından indirmemişti ve anlaşılan arabaya gidene kadar da indirmek gibi bir niyeti yoktu. Bunları sırf annesinin ağzını kapatmak için yaptığının bilinciyle gülümsememe engel olamadım ve yüzümü omzuna gömdüm. Alfam için her şeyden önce ben geliyordum, ailesinden bile önce...



Alfamın güven veren kokusuyla zar zor uykuya daldığım gecenin sabahında yalnız uyanmak elbette beklediğim bir şeydi, bu yüzden onu suçlayamazdım. Hatta o insanlara güvenmediğimden yuvamızda onları bir başlarına bırakmadığı için içim daha rahattı. Ne zaman gideceklerini bilmiyordum, bildiğim tek şey onlar gidene kadar o eve dönmeyeceğimdi. Benden sanki düşmanlarıymışım gibi nefret ediyorlardı ve ben bu nefreti hak edecek hiçbir şey yapmamıştım. Eğer kadın bir omega olsaydım bunların hiçbirinin olmayacağını gayet net bildiğimden hatalı olduğumu da asla düşünmüyordum.

Dün hastaneye gittiğimizde bileğimi yüzeysel olarak muayene etmiş ve her ihtimale karşı sarmışlardı. Hamile olduğum için röntgen çekemiyorlardı. Bu yüzden kırık ya da çatlak var mı diye bakamamışlardı ki zaten o kadar büyük bir şey olduğunu ben bile sanmıyordum. Abartılı bir acı yoktu, sadece arada üzerine basınca sızlıyordu o kadar.

Yine de Taehyung çok zorlamamam konusunda ısrarcıydı. Bugünkü çekimlerde benim sahnelerimi sonraya erteletmiş, dinlenmem adına zaman yaratmıştı. Ben de bu zamanı aklımdakileri gerçekleştirerek çok güzel şekilde kullanmak için erken saatte yola çıkmıştım.

Arabayı tanıdık otelin yakınlarına park edip dikkatli bir şekilde dışarı çıkarken planımı gerçekleştirene kadar kimseye yakalanmamayı umuyordum. Eğer tüm bunların arkasındaki kişi bu oteldeyse benim amacımı hissedip tüm delilleri saniyesinde ortadan kaldırabilirdi. Yaptıklarını göz önünde bulundurunca bunu yapacak gücü olduğunu anlayabiliyordum.

Hayran olduğunu tahmin ettiğim birkaç genç kızı ve oğlanı dışarıda tutmaya çalışan güvenliğin yanından sadece bir baş selamı vererek geçtiğimde arkamdan büyük bir çığlık kopmuş, endişeyle alt dudağımı ısırmıştım. Bu bağırışların kime olduğunu biliyordum ve tüm ilginin birden benim üzerimde toplandığına emindim. İyi yanından bakacak olursak çevrede yalnızca bizim ekipten olmayan birkaç müşteri vardı. Set çalışanları bu saatte çalışıyor olmalıydı.

Resepsiyonun önünde adımlarımı durdurdum ve "Bana bu otelden sorumlu birini çağırın, müdürünüz ya da direkt otelin sahibi; en hızlı hangisi olursa." dedim bıçak gibi keskin bir ifadeyle.

Görevli adam kim olduğumu bildiği için olsa gerek sözümü ikiletmeden tezgahın arkasında nereye açıldığını bilmediğim bir odaya gitmişti. En azından sorgulamamaları ve itiraz etmemeleri işime yarıyordu.

Şu birkaç ayda deneyimlediğim bir şey varsa o da herkesin ilk olarak kendini düşündüğü ve sana ne kadar yardım edeceğini söyleseler de gerekenden fazla kimseye bel bağlamaman gerektiğiydi. Donghyun hyung şu an yapmakta olduğum şeyi çok öncesinden yapabilirdi ama sadece yardım etmiş olmak için yüzeysel bir araştırma yapmış ve bildiklerini anlatmıştı bana. En iyisi kendi işini kendin halletmekti. Geri kalan herkes zaman kaybıydı.

"Müdür Bey sizi odasına davet etti. Buyurun, ben size eşlik edeyim." Az önce içeri giden görevli bana yolu göstermek için önüme geçtiğinde sorgulamadan takip ettim onu. Beraber asansöre binmiş, idare katı olduğunu düşündüğüm, aynı zamanda otelin restoranını içinde bulunduran katın tuşuna basmasını izlemiştim.

"Az sonra otelin müdürüyle bir konuşma yapacağım, her ihtimale karşı..." dedim yanımdaki görevliye ithafen, cebimden göz doyuracak kadar iyi bir para çıkarırken. "Eğer kabul etmezse bana yardımcı olmanı istiyorum."

Bakışları anında elimdeki paraya kaydığında ilgisini çekebilmiş olmanın mutluluğuyla "Bu otelin bir güvenlik odası var, değil mi?" diye sormuştum.

"Evet efendim."

Gülümseyerek parayı ona doğru uzattım ve "Bu senin için." dedim. "Karşılığında sadece müdürün izin vermezse beni o odaya sokmanı ve kamera kayıtlarına bakmama izin vermeni istiyorum."

"Peki ya müdür bey izin verirse?" Paranın böyle bir ikna gücü olduğunu keşfetmem iyi olmuştu.

"Sende kalabilir, güzel harca." diyerek açılan asansör kapısından dışarı adımladım. Görevli adam da geride kalmamış, odanın kapısına kadar bana eşlik etmişti. İşimi garantiye alıyordum çünkü bir müdürü parayla ikna edemezdim ve kolay kolay kamera kayıtlarına bakmama izin vereceğini sanmıyordum. Ama bu görevli yedek anahtarım olacaktı. Müdürden iznim olduğunu söyleyerek bana kolayca kapıları açabilirdi.

"Hoş geldiniz Jeongguk Bey, buyurun lütfen." Beni ayakta karşılayan müdüre baş selamı vererek içeri geçtim ve rahat görünen kahverengi deri koltuğa oturdum. Benim oturmamla o da sandalyesine yerleşmiş, güler yüzle "Nasıl yardımcı olabilirim?" diye sormuştu.

Şimdi oyunculuğumu konuşturma vaktiydi.

Gözümdeki güneş gözlüğünü hüzünlü bir ifadeyle çıkardım ve elimi burun kemerime götürürken "Ah, nasıl başlasam bilemiyorum, Bay Shin." dedim göz ucuyla masasının üzerindeki isim kartına bakarken. "Ne zamandır başımda büyük bir bela var ve kurtulamıyorum. Eşim ve ben zor zamanlar geçiriyoruz, hem de bebeğimizi kucağımıza almaya bu kadar yakınken..."

Halime üzülmüş gibi yüzü düşerken "Anlıyorum." diye mırıldandı. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"

"Başıma bela olmuş bu kişinin geçenlerde sizin otelinize uğradığının ve buradan biriyle görüştüğünün haberini aldım. Biliyorum, bu isteyeceğim şey biraz fazla olacak ama lütfen bana yardımcı olun. O günün kamera kayıtlarına ulaşabilirseniz eğer..."

"Sizi çok iyi anlıyorum Bay Jeon ama malesef, bunu yapamam. Kamera kayıtları herhangi bir suç tespit edilmediği sürece müşterilerimizin özeline saygı duymak için saklı tutulur." Cümlemi tamamlamadan sözümü kesen adama daha ikna edici olmak için "Siz de haklısınız..." diye hak verdim. "Sonuçta siz de burada emir kulusunuz. Ama bu yapılan da bir nevi suç. Ve benim bu suçluya ulaşmam gerekiyor."

"Bunun için bir karakola gidip şikayetçi olmanızı öneririm. Adli bir soruşturma için bizzat polis memurları inceleyebilir bu kayıtları."

"Peki, teşekkür ederim. Sanırım öyle yapsam daha doğru olacak." Ayağa kalkarken daha fazla uzatmamak için gözlüklerimi gözüme takıp mesafemi koymuş, "Size iyi günler Bay Shin." diyerek son sözümü söylemiştim.

"İyi günler Bay Jeon."

Odadan çıktığım anda bakışlarım beni beklemekte olan görevliyi bulmuştu. Az önceki rolden saniyesinde sıyrılarak "Gidelim." dedim. Güvenlik odasını kastettiğimi anlamış, az önceki asansöre yönelmişti hemen.

Bu yetkili kişilerin halden hiç anlamamasından nefret ediyordum. İşimi zor kullanarak halletmek zorunda mıydım ben?

Polise haber vermiyordum çünkü bu olayın sürekli ertelenip duracağını ve bir sonuca varılamayacağını biliyordum. Ne olurdu sadece izin verselerdi?

Otelin dışında kalan ve güvenlik odası olarak bahsedilen yere geldiğimizde yanımdaki görevli adam önden gidip kapıyı açmış, içeride oturan ve muhtemelen sadece boş vakit geçiren güvenliğe "Müdür beyin yanından geliyoruz. Bay Jeon için kayıtları kontrol edeceğiz." demişti ikna edici bir tonda.

Müdürünün aksine durumu hiç sorgulamayan güvenlik "Al neye bakacaksanız bakın. Ben de bir sigara yakacaktım." diyerek odadan çıkmış ve ortamı bize bırakmıştı.

"İki gün öncesi lazım bana." dedim işini kolaylaştırmak için. Monitörlerin başına geçerken "Saat belli mi?" diye sordu. 

Olayın yaşandığı günü aklımdan geçirirken kesin emin olarak cevap verdim. "Öğlene doğru."

Beni onaylayarak anında o günün saat 11'den itibaren olan kayıtlarına girmiş, otelin giriş kapısını aradığımı bulabilmem için bana bırakmıştı.

Dikkatle giren çıkana baktım. Otelin önünde duran her arabada tanıdık taksiyi görebilmek için bekledim. Ama normal hızda ilerleyen görüntüleri bu şekilde izlersem tüm günümü alırdı onu bulmak. "Biraz hızlandırabilir miyiz?"

Bilgisayardan anladığını kanıtlamak ister gibi ricamı anında yerine getirdiğinde az öncekinden daha hızlı geçen görüntülere kitlenmiştim. O tanıdık kızıl kadını aradı gözlerim. O gelene kadar bir çok tanıdık tanımadık kişi girip çıkmıştı otele. Sonunda bir taksi durduğunda ve içinden onun indiğini seçtiğimde "Dur!" dedim heyecanla. "Burası. Bundan sonrasını izleyeceğiz."

Tüm koridorlardaki kameraları görünür hale getirmiş, kadını takip etmemi kolaylaştırmıştı. Sanki yabancısı değilmiş gibi koridorları ezbere adımlayan kadının nereye gittiğini takip ettim merakla. Otelde kalmıyorsa gittiği yer direkt olarak buluştuğu kişi olmalıydı.

Bekledikçe sabırsızlanıyordum ve bu nabzımı hızlandırıyordu. Bunun işe yarayacağını biliyordum. Sonunda kendi başıma çözecektim bu işi.

Joohyun bir kapının önünde durduğunda elimle işaret ettim. "Bu görüntüye yaklaşalım. Oda numarasını almam gerek." Görevlinin yakınlaşmasıyla tanıdık olmayan 341 numarası serilmişti gözlerimin önüne. Oda her kime aitse kartını ona vermiş olmalıydı. Ya da diğer bir ihtimalle Joohyun bu otelde başka birinin adıyla kalıyordu. Çünkü tek başına odaya girmiş, kapıyı arkasından kapatmıştı.

"Biri gelene kadar hızlandıralım biraz." Joohyun'un içeri girmesinden yaklaşık olarak yarım saat sonrasına kadar o odaya giren ya da çıkan olmamıştı. Sadece bir kez oda servisinin uğradığını görmüştüm ama bu da şüpheli gelmemişti. Beklemekten sıkılmış ve ayakta durmaktan yorulduğumu hissetmeye başlamıştım.

Tam umutlarım tükenmek üzereyken görevli birden görüntüyü yavaşlatmış ve odaya birinin girdiğini son anda fark etmemi sağlamıştı. Elinde tanıdık bir çanta taşıyan bu kişi... Chaeyoung'tu?

Joohyun'un ortadan aniden kaybolmuş çantasını o almış ve ona götürmüş olmalıydı. Oda da muhtemelen ona aitti. "Sikeyim böyle işi... Chaeyoung'un bu işin içinde olduğunu zaten anlamıştım ama hepsini o mu planlamış?" Ağzımda kendi kendime gevelediğim şeyleri görevli adam üstüne alınmış olsa gerek kaşlarını çatarak bana dönmüştü. Ama monitöre dalgın dalgın bakmaya devam ederken onu umursamadım. "İyi de bu işten ne çıkarı olabilir ki?"

Ya bana yazan kişi Chaeyoung'tu ve oğlu olduğum konusunda sağlam ve yaralayıcı bir yalan söylemişti ya da o özel numara gerçekten beni bu olaylardan korumak ve uyarmak için uğraşıyordu. İkinci seçeneğe inanmak istemiyordum.

Umutlarım tükenirken doğruldum ve "Sanırım daha fazla bir şey çıkmayacak." dedim hayal kırıklığıyla. Bunca aksiyona sırf bunun için bulaşmış olmak beni üzmüştü. Sanırım daha çok çalışmam gerekiyordu.

"Yardımların için teşekkür ederim." Odadan çıkmak için hareketlendiğimde görevlinin "Bay Jeon, bunu görmek isteyebilirsiniz." diyen sesini işitmiştim.

Merakla tekrar baktığı yere döndüğümde gördüğüm görüntü dikkatimi çekmişti gerçekten. Odaya giren kişi yeni saç kesimiyle kolayca ayırt edebildiğim menajerdi ve onun girmesiyle valizini ve çantalarını toplamış Chaeyoung'un çıkması bir olmuştu.

"Bay Jeon! Orada durun. Bu yaptığınız bir suçtur. İzinsiz bir şekilde otelin gizli belgelerini karıştırdığınız için sizi polise teslim etmekten başka seçenek bırakmadınız bana." On beş, yirmi dakika kadar önce konuştuğum otel müdürü arkasındaki polis memurlarıyla odaya girdiğinde ve bizi resmen suç işlerken bastığında korkudan boğazım düğümlenmişti.

"Hayır, durun, bakın açıklayabilirim..." Beni dinlemeden polislerden biri kelepçeyi bileklerime geçirmiş ve ellerimi önümde birleştirmişlerdi.

"Açıklamanızı karakolda yaparsınız. O zamana kadar sessiz kalma hakkına sahipsiniz." Dudaklarımı birbirine bastırarak beni yönlendiren polisleri takip ettim. Karşı çıktığım anda zor kullanmalarından ve bebeklerime zarar gelmesinden endişelendiğim için elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Hayatımda belki de ilk defa bu kadar korkmuştum ve dizlerim titriyordu.

Son zamanlarda her şey beni buluyordu. Gerçekten, bir tek tutuklanmadığım kalmıştı...



Yine iki ay geç kalmış bir bölümden herkese merhabalar. Evet, hiç bölüm yazasım gelmiyor artık çünkü bölümler yeteri kadar ilgi görmüyor. Yine ilgi görmeyeceğini tahmin ediyorum bu yüzden yine öyle kolay kolay bir bölüm beklemeyin benden :)

Ha ama buranın hâlâ aktif okurları varsa ve spoiler öğrenmek, beni yeni bölüm için sıkıştırmak istiyorsa ceyhobier 'ın discord sunucusuna katılmasını öneririm çünkü şu aralar orada bayaaaa bir aktifim. Gece gündüz oradayım desem yeridir. Başka bir şey söylemeyeceğim, merak eden açsın bir dc hesabı ve gelsin. Linki biomda var.

Bölüm yine eskisi gibi birkaç saatte 100 oyu geçer, yorumlarla dolarsa bölüm yazmayı düşünebilirim, yine de kesin konuşmayayım yazmam diye. Size bağlı orası.

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın

-Bunny

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro