28' "Senin Kocanla Yatmadım"
Çoğu şeyin üstesinden gelmeyi başarmıştım belki ama hayatımda hâlâ bazı bilinmezlikler vardı ve bunlar gece uykularımı, gündüzleri de huzurumu kaçırmaya devam ediyordu. Bir şeyler eksik gibi hissediyordum, bir şeyler yanlış. Bu olayların temelinde ciddi boşluklar var...
Belki insanlara güvenmem gerektiğini öğrenmeliydim belki de asla güvenmemem gerektiğini. İşin ironik tarafı iki şekilde de üzülen taraf bendim. Güvenirsem zayıf yerimden vurulmam daha kolay olacak, güvenmezsem de yardıma ihtiyacım olduğunda kimseden yardım isteyemez hale gelecektim.
Bu defa konunun Taehyung'la bir ilgisi yoktu, onu gerçekten seviyordum. Bunu hiçbir şey değiştiremezdi. Beni gerçekten aldatsa da ona olan sevgim değişmeyecekti. Soğuyacaktım belki, gururum yine beni buralara sürükleyecekti, olması gerektiği gibi asla affetmeyecektim ama aşkım bitmeyecekti. Onu kalbime geri dönüşü olmadığını bile bile almıştım. Güvenmek istiyordum bu yüzden, güveniyordum da.
Ama Donghyun hyung... Menajerim beşiz bebeğim olacağını gerçekten ondan mı öğrenmişti yoksa yalan mı söylüyordu kesin emin olamasam da, ki çok kişinin bilmediğini göz önünde bulundurursak doğru söyleme olasılığı yüksekti, bu durum beni düşündürmüştü. Düştüğüm yalnızlıkta insanlara fazla mı bel bağlamıştım? Sorunlarımı annem gibi bana katlanmak zorunda olan insanlar yerine yabancılara anlatmam ve kardeşlik sözlerine inanmam yanlış bir tercih miydi? Bilmiyordum. Bu yüzden susuyordum.
Şimdi ise setteki işimizin erken bitmesini fırsat bilerek elimi tutmuş, beni sevgilisiyle tanıştırmaya götürüyordu. Onun da Busan'a geldiğini, beraber olabilmek için burada işe başladığını söyledi. Dizi final olmaya bu kadar yakınken ne kadar mantıklı bir karardı bilemem ama kimseyi de yargılayamazdım sonuçta.
Bu bir tanışmadan çok Donghyun hyungun sevgilisiyle görüşme bahanesiydi aslında. Benimle nişanlı olduğu sanıldığı için riske girmek istememiş, bu yüzden peşinden beni de sürüklemişti. Elbette bir şey söylemeye hakkım yoktu. Bu boktan duruma kendimi ben sokmuştum. İnsanlar bizi unutana kadar da devam etmek zorundaydım. Ne bizim elimizden bir şey geliyordu ne de Taehyung'un. Bayan Choi'de kapı gibi bir anlaşma vardı. Son zamanlardaki tavırlarını da göz önünde bulundurursak bunu bizi parmağında oynatmak için seve seve kullanırdı. Her söylediğini yapmazsam sadece kendimin değil, Donghyun hyung'un da hayatını kaydıracağımı biliyordum. Bu anlaşmayı benim zorumla imzalamıştı. Ölene dek benden nefret etse yeriydi.
"Burası Taehyung'un çalıştığı hastane." dedim afallamış şekilde önümdeki tanıdık koca binaya bakarken. Doğru konuşmak gerekirse ne ara buraya geldiğimizi bile fark edemeyecek kadar dalmıştım. Yakın olduğunu söyleyerek beni yürüttüğü yerin Taehyung'un ailesine ait ve şu an kadrosunda yer aldığı hastane olduğunu düşünmemiştim.
"Taehyung'un çalıştığı hastane mi?" Onun da haberinin olmadığı belliydi. Evet, hakkımda her şeyi bilmiyordu. Ona anlatıyordum, zor zamanlarımda fikrini danışıyordum, değer veriyordum ama sadece bilmesini istediklerim çerçevesinde oluyordu bu. Dışına çıkmıyordu.
Donghyun hyungun ikinci bir şey söylemesine gerek kalmadan tanıdık bir simanın bize doğru gülümseyerek geldiğini fark ettiğimde kaşlarımı çattım. Kız heyecanla "Hoş geldin sevgilim!" demişti ki bana dönüp selam vermesine kalmadan "Taehyung'un asistanı." deyip ikinci şaşkınlığımı dile getirmiştim. "Donghyun hyungun başından beri anlatmaya doyamadığı sevgilisi sen miydin?"
Neden bilmiyorum ama o an belki de hiç olmadığım kadar soğuk ve mesafeliydim. Yüzümde memnuniyet ifadesini geçtim, mimik dahi oynamıyordu.
"Beni mi anlatıyor? Dünyanın en harika sevgilisine sahip olmalıyım." Adını Taehyung'dan defalarca duyduğum halde şu an hatırlamadığım, hatırlamak da istemediğim kız samimi tavırlarına devam edince daha fazla dayanamamış, "Ben Taehyung'un yanına gidiyorum." diyerek Donghyun hyungun yol boyunca bırakmadığı elimi çekmiştim.
"Jeongguk dur!" Kaşlarımı kaldırarak arkama döndüm ve ne olduğunu sorarcasına Donghyun hyunga baktım. En sonunda bana doğru birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi kapatmış, "Bir sorun mu var?" diye sormuştu.
Bir sorun mu vardı? Bu sorunun cevabını ben bile bilmiyordum ki...
Başımı iki yana sallayıp reddettim.
"Peki öyleyse..." Parmaklarını tekrar parmaklarım arasına geçirip elimi sıkı sıkı tuttu. "Beraber gitsek daha az dikkat çekeriz sanki, hm?"
Arkasında kalan ve dikkatle birleşmiş ellerimizi izleyen kıza kısa bir bakış attım. "Tamam. Öyle yapalım."
İşin sonunda yine el ele hastanenin içine kadar, hatta Taehyung'un odasının önüne kadar gitmiş; Küçük olasılıklardan böylece kaçınmıştık. Bu kız şu an burada olduğuna göre Taehyung da öğle arasında olmalıydı. Bunun bilinciyle boş odaya kapıyı çalmadan girdim ve girer girmez ilk iş yorgunlukla kendimi Taehyung'un rahat koltuğuna bıraktım.
"Taehyung'u bulup odasına gelmesini söyle." Tam peşimizden içeri girmeye hazırlanan kız verdiğim emrin ona olduğunu anlamamış gibi işaret parmağıyla kendini işaret etmişti. "Evet." dedim bıkkın bir ses tonuyla. "Burada çalışan, Taehyung'un işlerinden sorumlu ve nerede olduğunu bilen bir tek sen varsın yani Donghyun hyunga söyleyemeyeceğime göre sen-"
"Biraz daha nazik olmayı deneyebilirsiniz." Lafımı böldüğü yetmiyormuş gibi bir de bana diklendiğinde "Anlayamadım." dedim tehlike arz eden bakışlarımla.
"Benimle kişisel bir sorununuz mu var anlayabilmiş değilim ama geldiğinizden beri düşmanınızmışım gibi davranıyorsunuz. Ayrıca bana emir veremezsiniz, ben sizin çalışanınız ya da hizmetçiniz değilim. Hoş eşinizin yanında çalışıyor olabilirim ama o en azından saygısını eksik etmiyor bana karşı."
Atağa geçmek için hareketlendiğimi fark eden Donghyun hyung anında aramıza girmiş, "Tamam! sakin olun ne bu gerilim. Hastanedesiniz şu an." demişti. Bu uyarısına rağmen kız "Ama bana yaptığını görmüyor musun?" diye kendini savunmaya çalıştığında alfa sesini kullanarak bir uyarıda daha bulundu. "Seulbi. Şu an ne yeri ne de zamanı."
İkimiz de susmuştuk. Daha doğrusu susmak zorunda kaldık çünkü Donghyun hyungu hiç daha önce böyle görmemiştim, onun da görmediğine emindim.
"Ben bulurum Taehyung'u. Nerede olduğunu söyle sen." Olduğu yerde küçülen kız "Geldiğimiz koridorun sonundan sola döneceksin, orada diğer doktorlarla yemek yiyordur muhtemelen." dedi kısık sesle. Ardından Donghyun hyunga yol vermek için kenara çekildi.
Birkaç saniye sonra baş başa kalmıştık, kapı da kapanmıştı. Onun buradaki varlığını hiç umursamıyormuş gibi Taehyung'un eşyalarını ve bilgisayarını kurcalamaya başladım. Düzenli masasındaki içinde resmim olan çerçeveyi elime alıp biraz incelemiş, bilgisayarında açık bıraktığı alışveriş sitesinden sepetine eklediği ürünlere göz atmış, bir kenarda duran stetoskopu takıp karnımı dinlemiş ve Donghyun hyungun yeteri kadar uzaklaştığına emin olup en sonunda kıza dönmüştüm tekrar.
"Sen misin?" Bu beklenmedik soruma doğal olarak şaşırıp "Ne ben miyim?" diye sorsa da çok net hissediyordum. Biliyordu ne demek istediğimi.
"O mesajları atan, sen misin? Eğer sensen şimdi söyle, bunu kendim öğrenirsem acıyacağım son kişi olursun."
"Ne demek istediğini gram anlamıyorum. Ne mesajından bahsediyorsun?" Tüm işaretler onu gösteriyordu işte. O hastane girişinde, Donghyun hyungun sevgilisi olduğunu öğrendiğimden beri neredeyse emindim bundan.
Bir kere hep Taehyung'un yanındaydı. Biz evliyken bile eşimi ziyarete geldiğimde gizli gizli bizi dinlediğini hissediyordum. Ünlüydüm ben, hayatım her anımı haber yapmaya çalışan paparazilerle ve peşimde dolanan sasaenglerle geçmişti. İkinci olarak sadece Taehyung'un ve belki de Donghyun hyung'un bilebileceği şeyleri doğrudan öğrenecek kadar yakınlarındaydı. Donghyun hyunga güveniyordum ama uzun süreli ilişkisi olan, belki de gelecekteki eşi olarak gördüğü kadına laf arasında konuştuklarımızı söylüyor olabilirdi, bunun yaşanmayacağının kesin garantisi yoktu.
"Bundan çıkarın ne? Taehyung'da mı gözün var yoksa? O yüzden mi peşinden Busan'a kadar geldin?"
"Ben burada Bay Kim için değil sevgilim için-"
"Bana maval okuma Seulbi. Donghyun hyung zaten birkaç hafta sonra evine, Seul'e dönecek. Ama sen burada kalacaksın. Buraya birkaç hafta için geldiğini sanmıyorum." Lafını ağzına tıktığım için susup sinirle soluyarak bana doğru yaklaştı ve "Ne olduğunu bile bilmediğim bir şey hakkında beni elinde hiçbir kanıt olmadan suçlayamazsın." dedi.
"Haklısın, şu an elimde bir kanıt yok. Sadece yaptığım çıkarımları göz önünde bulunduruyorum ama kanıtlarım olduğunda da seni suçlamam zaten, direkt ortadan kaldırırım."
"Ne ima etmeye çalışıyorsun?"
"Söylediklerimin gayet açık ve yeterli olduğunu düşünüyorum, anlama problemlerin var sanırım."
Aramızda ciddi bir bakış yarışı başladığında gerilim tavan yapmıştı. Konuşmayacağı belliydi. İtiraf etmek istemiyorsa kendisi bilirdi. Sonuçta ben bunu yapan kişiyi eninde sonunda öğrenecek, tahminim doğru olsun ya da olmasın doğduğuna pişman edecektim.
Alfamın feromonlarını hissetmemin hemen ardından açılan kapıyla yüzümdeki ifade yüz seksen derece değişti. Burada geçen konuşma burada kalacaktı. Taehyung'un bunu şimdilik bilmesine gerek yoktu. Donghyun hyung ise... Bu kız ona, benim olmadığım yerde her şeyi yumurtlayabilirdi.
"Bebeğim, neden daha önce haber vermedin geleceğini?" Oturduğum yerden göbeğimi tutarak kalktım ve bana doğru yaklaşan eşime gülümsedim.
"Hissedemedin mi beni bu kadar yakınındayken?" Yalancı sitemime gülümseyerek karşılık vermiş, beni kollarının arasına alıp sanki sabahları yeteri kadar yapmıyormuş gibi dudaklarımın kenarına bir öpücük bırakmıştı.
"Aklımdan hiç çıkmadığın için onu da hayal ürünü sanmışım." diye fısıldadı eğildiği kulağıma. Garip hissettiriyordu hâlâ. Sanki aşkımızı tazeliyor, sevgili olduğumuz günleri tekrar yaşıyorduk. Çok da uzun süre evli de kalmamıştık halbuki.
"Sizi flörtleşmelerinizle baş başa bırakalım biz." Taehyung, romantik anımızı bozan Donghyun hyunga sanki önceden anlaşmışlar gibi bir anahtar vermiş, "Çıkarken kapıyı tekrar kilitlemeyi unutmayın." diye telkinde de bulunmuştu. Onca olaya rağmen medeni davranması bile ona daha çok aşık olmam için yeterli bir sebepti. Tamam Donghyun hyungla aralarında bir husumet olmuştu ama artık bunu o kadar takmadığını hissediyordum. Belki de bana yansıtmıyordu, bilemiyorum.
"Şimdi, benim güzeller güzeli eşim ne yapmak ister?" Boynuna başımı yaslayarak ona biraz daha sırnaştım. Yapmak istediğim şey belliydi.
"Bebeklerimizi kontrol etmeye ne dersin?" Elbette doğumuna iki ay kadar kalan bebeklerimizi daha çok görmek.
"Cinsiyetlerini mi merak ediyorsun yoksa?" Başımı olumlu anlamda salladım ve ondan biraz uzaklaşıp gözlerinin içine baktım. "Sen etmiyor musun yoksa?"
"Ediyorum. Ama en çok güzelliklerini senden alıp almadıklarını merak ediyorum."
"Benden daha güzel olacaklar Taehyung. Çünkü onlar bizim bebeklerimiz." Dudaklarını birbirine bastırdığında koca bebeğimin de benim gibi duygusallaştığını anlamış, daha çok gülümseyip elini tutmuştum.
"Hadi gel." Onu çekiştirerek ultrason aletinin yanındaki koltuğa oturttum ve hemen yerimi alıp sabırsızlıkla beklemeye başladım. Bu an bana bir yerden tanıdık geliyordu ama dile getirmek, hatta düşünüp de kendime acı çektirmek bile istemiyordum. Şu an her şey yolundaydı. Zaten gerekli kontrolleri bu hafta içinde bir kez daha Taehyung'la yapmıştık. Beş bebeğimin de sağlıklı olduğunu biliyordum.
"Bakalım bakalım meleklerim ne yapıyormuş..." Taehyung'un kendi kendine konuşmasına ve konuşmasındaki sevimliliğe kıkırdarken "Ne yapacaklar, beni yoruyorlar hep." dedim şikayet eder gibi. Hiç şaka yok, iki adım atsam nefes nefese kalıyordum. Buraya kadar yürüyebilmem bile bir mucizeydi.
"Olacak o kadar. Tatlı yorgunluklar bunlar." Onun kendi ekranından izlediği götüntüye karşımdaki duvara monteli büyük ekrandan bakarken iç çektim. Beş kese vardı, beşi de birbirinden farklı ama aynı yaşta olacaktı. Ve ben beş afacanla uğraşırken şimdikinden daha çok yorulacaktım.
"Görünüşe göre üç oğlan, iki kız bebeğimiz var Jeongguk. En az bir tane de olsa kızımızın olmasını çok istiyordum, sanırım artık iki kızım var." Koluna vurarak "Oğullarımızı sevmeyecek misin? Kötü baba seni." dedim şakacıktan. Şaka olduğunu bildiği halde "Seveceğim." diye ciddi ses tonuyla cevap verdi. "Hepsini çok seviyorum. Canımdan bir parça oldukları için, senden bir parça oldukları için..."
Sözleri derin bir iç çekmeme neden olmuştu. Mümkün müydü, bu kadar mükemmel bir adamın gelip de yanlışın tanımı bana aşık olması. Yanlıştım, haksızdım, hepsini biliyordum. O da biliyordu küçüklük travmalarımı, psikolojik sorunlarımı. Şov dünyasında büyüyen birini neden bile bile kendine aşık etmişti ki? Bu sektörde kimse mükemmel değildi.
Tamam kabul, belki başkasının gözünde o da kusurlarla doluydu ama bana mükemmelin tanımı gibi geliyordu. İçindekini herkesten önce benim tanımaya fırsatım olduğu için mutluydum.
"Tek bir güzel laf daha söylersen seni öperim." dedim ölümle tehdit ediyormuş gibi sert bir mizaçla.
Yüzünü bana doğru yaklaştırdı. Elindeki alet çoktan göbeğimden uzaklaşmıştı. "Ama en çok hangi bebeğimi seviyorum biliyor musun?"
"Beni mi?" diye sordum söyleyeceği şeyi önceden tahmin ederek.
Burnunu burnuma sürterken onaylar mırıltılar çıkardığını işittim. Sonrası zaten beklenilen bir hareketti. Güzel dudaklarının, aralık ve istekli dudaklarıma kapanması yani...
➳
➳
➳
Seulbi olayı yaşandığı gün kapanmış, bir daha da konuşulmamıştı. Donghyun hyung da gelip bana bununla ilgili bir şeyler sormadığına göre kız susuyordu ve bu şüphemi biraz daha doğruluyordu. Konuşursa Donghyun hyung onu da daha yakından izler, suçunu ortaya çıkarırdı. Bunun farkında olduğuna emindim.
Sorun değildi, onu yakından izleyen bir ben vardı nasıl olsa. Boşluklar yavaş yavaş dolmaya başlamışken bu işin ucunu bırakmazdım. Birinden bir şey beklemekte fayda yoktu. Ne Taehyung ne Donghyun hyung bir iz bulabilmişti. Ben de artık ipleri kendi elime almam gerektiğini anlamıştım. Şüpheci davranmadıkça, birilerini sorgulamadıkça suçlunun kendini göstereceği yoktu.
"Çok yorgun olmalısın. Göz altların halka halka olmuş." Bir yandan makyajımı yapan, diğer yandan sohbet etmeye çalışan Chaeyoung'u onaylamak için uyuşuk homurtular çıkardım ve avuçlarımın arasında tutup ellerimi ısıttığım fincandan bi yudum daha sıcak çikolata içtikten sonra fincanı aynanın önüne koydum.
"Uzun zamandır birlikteyiz ve ben senin ara vereceğine hâlâ inanmak istemiyorum. Sonraki projende de birlikte çalışalım isterdim."
"Bilmiyorum Chaeyoung. Artık bu işi yapmak istiyor muyum ondan bile emin değilim." Elindeki fırçayı yüzümden uzaklaştırdı ve "Ama sen bu iş için yaratılmışsın!" diye karşı çıktı. "Bu ülkede bir Jeon Jeongguk daha yok. Hani işini çok seviyordun?"
"İşimi seviyorum." bıkkın bir nefes bıraktım. "Yani sanırım. Aslında işimden daha çok sevdiğim başka bir şey olduğunu fark ettim. Ben bebeklerime bakmak istiyorum. Onlar benim gibi bir şeyi yapmak zorunda kalmadan yapsın, benim yaşadığım sevgisizliği ve ilgisizliği yaşamasın istiyorum." Mükemmel bir annem var derim ama asla kusursuz değildi. Anneme göre o her zaman doğruyu bilir, doğru olanı yapar, doğruya yönlendirirdi. Ama yanılıyordu. Eğer Taehyung olmasaydı, bir şekilde hayatıma girmeseydi ben gençliğimi yaşayabildiğimi asla hissedemeyecektim. Ömrüm senaryo okuyup olduğumdan daha iyisi nasıl olurum demekle geçecekti. Annem bana asla yeterli olamayacağım hakkında saçma öğütler verirken Taehyung her zaman fazlası olduğumu, onu aştığımı, beni olduğum gibi sevdiğini söylerdi. Şımarık bir çocuk olduğum için annemin sözünden çıkıp Taehyung'la evlenmemiştim. Taehyung gözümü açtığı ve annemin bana aşıladığı hastalıklı düşünceleri fark etmemi sağladığı için evlenmiştim.
Yine de bu annemi sevdiğim gerçeğini değiştirmezdi çünkü geçerli sebepleri vardı kendince. O da ileride zorluk çekmeyeyim, bir mesleğim olsun istiyordu. Yokluk ne biliyordu. Benim yaşamamı istemedi...
"Sen çok güzel bir baba olacaksın... Yine de çok bekletme bizi, sevenlerini. Hepimiz seninle çalışmayı seviyoruz. Onlar da seni izlemeyi seviyor."
"Ben kesin bir şey diyemem, zaman gösterecek." Biraz karavanın penceresinden dışarı baktıktan sonra tekrar elindeki fırçayı kaldırdı ve yüzümdeki makyajı dağıtmaya kaldığı yerden devam etti. Bir şeye canı sıkılmış gibiydi. Sanki söylemek için kıvranıyordu, bir şey engel oluyordu ona...
"Bir sorun mu var?" dedim cesaretlendirmek adına. Birkaç saniye ancak bakabilmişti gözlerime. Sonrasında hemen göz bebeklerini kaçırıp aynanın önündeki malzemelere dönmüş, yalan söylediği aşırı belli olsa da "Hayır, her şey yolunda." demişti.
Şüpheyle pencereden baktığı şeye baktım. Görünürde, koşturan set çalışanlarından başka kimse yoktu.
"Emin misin?" Kaşlarımı kaldırarak üstelediğimde elindeki fırçayı bırakmış, "Üzgünüm, ben, biraz hava alsam iyi olacak." deyip kaçarcasına, beni beklemeden çıkmıştı karavandan. Yerimden kalkıp peşine takıldım. Ama ben bu göbekle kapıya ulaşana kadar o çoktan ortadan kaybolmuştu.
Dikkatle karavandan inip etrafıma bakınmaya devam ettim. Az sonra çağırılacak olmam değil, Chaeyoung'un bu tavrı beni endişelendirmişti. Belli ki bir şey olmuştu. Neden paylaşmak yerine kaçıyordu? Onu her zaman dinlemeye hazırdım oysa, bunu bilmesi gerekirdi.
Temkinli birkaç adım attım. Biraz uzakta bana baş selamı veren Bay Han'ı görünce aynı şekilde karşılık verdim. Sonra biraz daha göz gezdirdim çevreye. Nereye kaybolmuş olabilirdi bu kız?
Donghyun hyung'a sormak aklıma geldiğinde onun yanına gitmek için yolumu değiştirecektim ki gördüğüm şeyle olduğum yerde çivilenmiş gibi kalakalmıştım. Gözlerim bana oyun mu oynuyordu yoksa bu da bir kabus muydu emin değilim ama bu kadını nerede görsem tanırdım.
Saniyeler içinde ne amaçla burada olduğumu unutmuş, hızla kızıl saçlı kadının peşine düşmüştüm. Benim geldiğimi fark etmemiş olsa gerek bir yandan kulağında cevaplamaya çalıştığı telefonla, diğer yandan çantasına koymaya çalıştığı dosyalarla ağır adımlar eşliğinde ilerliyordu.
O an nasıl bir gözüm döndü ben de bilmiyorum. Onca şeyi yaptıktan sonra bile hâlâ yüzsüz yüzsüz benim iş yerimde gezmesine mi sinir olmuştum yoksa içimde biriktirdiklerimin patlaması mıydı bu emin değildim ama parmaklarımı kızıl tutamlarına geçirmemle kafasını geriye çekip çığlık atmasına neden olmam aynı anda gerçekleşmişti. Kulağındaki telefon yere düştü, bakışları benimle kesişti. Ve o an gözlerimde ne saygı vardı ne de anlayış.
Bedenini iterek yere düşmesini sağladım ve "Kimsin sen?!" diye bağırdım. Tüm set işi bırakmış, gören yanıma koşturmuştu. "Kimsin dedim! Ne hakla kocamı ayartıyorsun? Kim için çalışıyorsun?"
Kolumu tutarak bana engel olmaya çalışan kişiyi kendimden uzaklaştırdım ve "Bana bu işin arkasında kim olduğunu söyle ki canını bağışlayayım." dedim olabileceğim en sakin halimle.
"Jeongguk, sana ya da bebeğine bir şey olacak. Derdin neyse daha sakin halledersin." Bay Han'a "Hayır." diye karşı çıktım. "Bu iş şimdi burada hallolacak."
Kadının kaçmaya çalıştığını fark ettiğim anda acımadan çantasına uzanan eline bastım ve ıslak, ağlamaya hazır gözlerini umursamadan "Hiçbir yere gidemezsin!" diye bir kez daha sakinliğimi kaybedip bağırdım.
"Yemin ederim benim bir suçum yok! Yapmak zorundaydım." Ağlayarak konuşuyor, benim sinirlerimi daha çok bozuyordu. O esnadan Donghyun hyung kalabalığın arasından sıyrılıp öne çıkmış ve "Dağılın lütfen, ben halledeceğim." diyerek onları nazikçe kovmuştu. Tabi bu hiçbir işe yaramamıştı.
"Bu o kadın hyung! Bu o yalancı kadın işte." Gözlerim dolmuştu. O an yemin ediyorum benim de sinirden gözlerim dolmuştu. Şu an şuracıkta öldüresim vardı bu kadını. Aylarca ortalıkta yoktu da şimdi burnumun dibinde mi bitiyordu?
"Tamam Jeongguk, ben halledeceğim. Şimdi sakin ol." Yerdeki kadını kaldırıp kaçmayacağından emin olacak kadar sıkı tutarken "Size dağılın dedim!" diye bir kez daha tekrarladı. "Burada görülecek bir şey yok!"
Herkes mecburen dağılmış, işlerinin başına dönmüştü. En son Bay Han beni sakinleştirmek için omzumu sıktı ve "Olay her ne ise, kendini hırpalamana değmez." dedi sessizce.
Değerdi işte. Kimse bilmiyordu işin aslını. Ben zaten bu kadın yüzünden kahrolmuştum aylarca.
"Benim karavana gidelim." Donghyun hyung cevap beklemeden kadını da peşinden sürükleyerek kendi karavanına getirmiş, zorla koltuklardan birine oturmasını sağlamıştı. Artık kaçamayacağını anladığı için çabalamıyordu, rezil olacağı kadar da olmuştu zaten.
"Şu halimize bak ya..." dedim gözümden akan yaşlara tezat gülerken. "İyi polis kötü polis oynuyoruz sanki. Benim şu an gerçekten sinilerim fena halde bozuk." Bipolar olmuştum ben. Başka açıklaması olamazdı.
"Sana bunu kimin yaptırdığını söyle ve gitmene izin vereyim." Donghyun hyung benim aksime sakin bir şekilde teklifini sunmuştu ama anlaşılan iyi olmak yaramıyordu çünkü Joohyun "Beni burada tutup bir şeye zorlayamazsınız, buna hakkınız yok!" diyerek üste çıkmaya çalışmıştı.
"Benim kocamı ayarttın! Büyük ihtimalle rızası dışında onunla birlikte oldun! Evime gelip bana yalan söyledin! Daha fazla geçerli sebep ister misin?"
"Senin kocanla yatmadım! Ayrıca yalan söyleyen tek kişi ben değildim!" Neden bilmiyorum ama 'senin kocanla yatmadım' cümlesi hafiflememi sağlamıştı. Yine de bunu belli etmedim ve soğuk kanlılığımı korudum.
"Ne yaptın ona? Neden hiçbir şey hatırlamıyor?"
"Sadece derdini dinleme bahanesiyle yanına gidip içkisine onu sersemletecek ve uyandığında her şeyi unutmasını sağlayacak bir ilaç attım. Buradaki tek rolüm kameraya yanlış anlaşılacak kareler vermekti, neden yaptığını bilmiyorum. Asıl amacını bilmiyorum!"
"Kimin? Kim var bu işin arkasında?" Gerçek burnumun ucundaydı. Kaçışı yoktu sanki artık benden. Sonunda olayın aslını öğreneceğimden neredeyse emindim. O cümleye kadar.
"Bilmiyorum."
"Yalan söyleme!" Üzerine her an tekrar atlayabileceğimi anlamış olsa gerek irkilerek geriye çekilmişti. Tam o esnada Bayan Choi adımızı seslenmiş, hızlı adımlarla yanımıza gelmişti.
"Jeongguk! Programın gerisinde kaldık çekimlere başlamamız gerek. Ne yapıyorsunuz siz burada?" Korkuyla titreken Joohyun'a kaşlarını çatarak baktı ve "Bu kim?" diye sordu. Gözleri önce beni, sonra Donghyun hyungu bulmuştu. "Neden bir yabancı sette? Hayran falansa içeride tutmayın, son zamanlarda ne arttı bu manyak fanların sayısı..."
"Halletmemiz gereken bir işimiz var Bayan Choi, çekimden daha önemli." dedim üstüne basa basa.
"Saat geçiyor Jeongguk." kolundaki saate iki kez işaret parmağıyla vurdu. "Çekimler sizin yüzünüzden yarına ertelenecek."
Sakin kalmak için derin bir nefes aldım ve en sonunda menajerimi umursamamaya karar verip tekrar kadına döndüm. "Kim olduğunu hemen söylüyorsun!"
Bildiği numaradan şaşmayıp tekrar "Bilmiyorum!" diye bağırdığında kendimi daha fazla tutamadım ve yüzüne sert bir tokat geçirdim.
"Jeongguk sen kafayı mı yedin? Birine vuramazsın tüm kariyerin bitebilir!"
"Bu işe karışma!" Bayan Choi'ye bağırdığımda Donghyun hyung beni sakinleştirmek için kollarımı tutmuş, "Bana bak." demişti. "Derin nefes al, böyle davranmanın kimseye yararı olmayacak." Söylediklerini yerine getirmeye çalıştım. Şu an gerçekten ihtiyacım vardı sakinliğe çünkü benimkisi ancak iki dakika sürüyordu. Sonra yine beni sinirlendirecek bir şey oluyordu. Olmuştu. Yine.
Joohyun bizim boş anımızı fırsat bilip aradan sıyrıldığı gibi koşarak karavandan çıkmış, elinde hiçbir eşyası olmadan kaçmaya başlamıştı. Omzuna çarptığı menajerim ise onu durdurmak için çalışmamıştı bile.
Donghyun hyung beni bırakıp peşinden gitti ama yetişemedi, Joohyun çoktan yolda çevirdiği taksiye atlamıştı çünkü.
Ayağımı yere vurarak "Kahretsin!" diye bağırdım öfkeyle. "Kahretsin gitti işte!" Elimi saçlarıma geçirip mantıklı düşünmeye çalıştım. Burada olduğunu biliyordum artık. Onu tekrar bulacaktım. Donghyun hyung da artık peşini bırakmazdı bu işin. Ayrıca ne söylemişti o? Taehyung'la yatmamıştı. Taehyung beni aldatmamıştı işte. O bana aitti, sadece bana.
"Gitti..." dedi Donghyun hyung nefes nefese yanımıza dönerken. "Yetişemedim, özür dilerim."
Gözlerimi kapatıp "Sorun değil." dedim. Yorulmuş hissediyordum. "Eşyalarını tartıştığımız yerde düşürdü, eminin ona ulaşmamızı sağlayacak bir şeyler bulabiliriz."
"Nerede? Ben hiçbir şey göremiyorum." Kaybolmuş olamazdı. Onca şey yok olup gidemezdi. Biri almış olmalıydı, elinin boş olduğuna emindim!
"Uyarmaktan bıktım, hemen ne yapıyorsanız yapın ve çekime başlayalım artık." Hâlâ burada olması bile benim için bir ceza gibi olan menajerime "Onu tutabilirdin ama kaçmasına izin verdin!" diye bağırdım. "Önemli bir konu olduğunu biliyordun!"
"Tamam Jeongguk şu an bağırıp çağırmanın hiçbirimize faydası yok. Birisi almıştır, çekimden sonra hallederiz. Hadi hazırlanalım." Yanımdaki koltuğa oturup arkama yaslandım ve "Tamam." dedim. "Tamam hyung, dediğin gibi olsun."
➳
➳
➳
Sonuç olarak çekimler geceye doğru bitmişti. Her yeri aramış ve o eşyaları gören var mı diye tek tek herkese sormuştuk ama yoktu. Yer yarılmıştı da içine girmişti sanki. Bir de bunun üzerine rahatsızlanmış, çaktırmamaya çalışsam da Donghyun hyungun gözüne batmıştım. Benim sağlığımın daha önemli olduğunu vurgulayarak Taehyung'u aradı hemen. Taehyung da beni aldığı gibi eve getirdi tabi.
Ama bu defter henüz kapanmamıştı, kolay kolay da kapanmayacaktı...
"Hayır hayır, dokunma." İyi olduğumdan emin olmaya çalışan ve endişeden kafayı yeme raddesine gelen Taehyung'u nefes alabilmek için kendimden uzaklaştırdım ve bir kez daha acıyla inledim. Her dakika geçeceğini düşündüğüm kramplar artmış, alnımdan soğuk terler dökülmeye başlamıştı.
"İyiydin, bir şeyin yoktu. Yediğin bir şey mi dokundu Jeongguk? Kalk hastaneye gidelim." İştahım açıldığı için gün içinde bir çok şey yiyordum. Hangisinin dokunup dokunmadığını bilemezdim ki. Taehyung boşuna ortalığı ayağa kaldıracaktı.
"Jeongguk ağlıyorsun, neden bu işkenceyi yapıyorsun kendine? Kalk hastaneye gidelim hadi."
"Çok çalışmaktandır. Çok yoruldum bugün. Ondandır." Ne sayıkladığıma dair hiçbir fikrim yoktu ama hastaneye gitmek istemiyordum, inatla direniyordum çünkü ben de çok korkmaya başlamıştım. Onlara bir şey olduğunu öğrenirsem yüreğim kaldıramazdı bu acıyı.
"Rengin attı! Sana da bir şey olmasından korkuyorum Jeongguk, zehirleniyor olabilirsin şu an!" Hıçkırıklarımı daha fazla içimde tutamadım. Acıyla haykırdığım tek kelime ise "Taehyung!" olmuştu. Sıkı sıkıya sarılmıştım bebeklerime. "Canım yanıyor! Bebeklerime bir şey olmasın... Ölmeye razıyım lütfen onlara bir şey olmasın."
"Saçmalama!" O kadar sert söylemişti ki bunu, ağlamam şiddetlenmişti. Daha fazla beni izlemeye katlanamayıp bir kolumu boynuna sardı, tüm ağırlığımı ona vereceğim şekilde ayağa kaldırdı beni. Hastaneye gideceğimizi biliyordum. Hastaneye gitmek istemiyordum.
Bu sancılar başladığında saat gece yarısı olmak üzereydi.
Ben belki de çoktan onları kaybetmiştim...
➳
➳
➳
Biraz heyecanlı bitireyim dedim, nasıl oldu bilemiyorum. Birden gelen gazla yazdım ama cidden önceki bölümlerin çoğunu hatırlamıyorum mantık hataları olabilir, yazım hataları olabilir. Varsa söyleyebilirsiniz ya da görmezden gelebilirsiniz size kalmış. Ben okuyunca düzeltirim oraları.
Cidden tatmin edici oldu mu, bir şeyler eksik mi asla emin olamadım. Emin olduğum tek şey bölümün uzuuun bir bölüm olduğu tabi benim için.
Diğer bölümü de umarım en kısa zamanda yazar paylaşırım. Bu bölümü yazmam 6 saatimi falan aldı. Hiç ara vermeden yazdım.
Ne desem ki başka hmm... Bölümü yazdıktan sonra yazar notu yazamıyorum.
O zaman, yorumlarda konuşuruz. Umarım bol bol yorum yapmışsınızdır baya aksiyonlu bir bölümdü çünkü.
Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~
-Bunny
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro