27' Aşka Teslim Olmak
Rica etsem lanet okumayı ve beddua etmeyi keser misiniz? Öylesine lafın gelişi söylüyorsunuz belki ama ben de çok güzel günler geçirmiyorum, üstüne kitap yazmayı bırakıyorum diye bir ölüm tehdidi almadığım kaldı. (Tüm bildirimleri okuyamadım çünkü imkansız derecede fazlaydı ama yorumlara yüzeysel olarak göz attım) Benim de bir insan olduğumu ve ne kadar zor durumda kaldığımı görürseniz sevinirim.
Bu kitabı elimden geldiğince erken bitirip kurtulacağım tamam mı? Olaylar çok hızlı ilerliyor, aman burası çok saçma, şurası şöyle olsaymış gibi şeyler hiç demeyin; çok istiyorsanız final olmasını, bu şekilde kabullenip okuyun. Tabi bir an önce bitireceğim demek sık sık bölüm atacağım demek değil. Çoğu şeyin spoisini verdiğim halde okuyacaksanız bekleyeceksiniz. Aynı zamanda her an içimden gelerek yazamadığım için anlatımımın zayıf olması da çok olası. Benden söylemesi.
YKS için de güzel dileklerde bulunursanız sevinirim. Sınavın kötü geçmesi demek benim ne durumda olursam olayım, çok istesem de buraya bir daha girememem demek.
Söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi tüm depresyonumu vurarak ağlaya ağlaya yazdığım bu melankolik bölümü okuyabilirsiniz.
➳
➳
➳
Taehyung'un teklifimi kabul etmesi üzerine günlerimin normalden daha güzel geçmesine rağmen bir gece o kollarını bana sarmış derin uykusuna devam ederken gözlerim şişene kadar ağlayacağımı kim tahmin edebilirdi ki? Ve bu defa sorumlusu o ya da herhangi biri de değildi. Sorun hissettiğim çaresizlikti ki beni en çok ağlatan da bu histi. Üzerime birikmiş sorumluluklarımın yanı sıra kaybettiğim ve bir daha asla geri dönmeyeceğini bildiğim bebeklerimi hatırlamak kalbime büyük bir ağırlık yüklemişti.
Taehyung yapmazdı. O kendi bebeğini bırak, başka bir bebeğin zarar görmesine bile dayanamazdı. Gözlerimin yeni yeni açılması, evliliğim elimden içi boş laflarla alınırken bir aptal gibi yemi yuttuğumun farkındalığı mıydı boğazımdaki bu yumrunun nedeni? Yoksa Taehyung'un her gece karnımı okşayarak söylediği ninnilerden sonra çektiği o iç miydi? Ben neyi hak ediyordum? Eşime çektirdiğim yalnızlık ve çaresizliğin bedelini mi ödemeliydim yoksa içimden bir türlü atamadığım o kandırılmışlık hissi yüzünden kin beslemeye devam mı etmeliydim?
Asla değiştiremeyeceğim bir gerçek vardı ki o da yıllardır birlikte olduğum, birlikte büyüdüğüm bu adama hâlâ aşık olduğum ve onu deli gibi özlediğimdi. Her gece kollarının eksikliğini çekerek uyuyakalmıştım ama o şimdi buradaydı ve kokusu sayesinde bir haftadan uzun süredir rahat rahat uyuyabiliyordum.
O gece ise... Farklı hissettiriyordu kısaca. İçimde birikenler yüzünden ağlayıp duruyordum ve en kötüsü ne kadar iyi bir oyuncu da olsam bu göz yaşları kendi isteğimle durdurabileceğim yaşlar değildi.
"Daha ne kadar içine içine ağlayacaksın?" Ensemdeki sıcak nefesin sahibi naif hareketlerle önce saçlarımı ardından karnımı okşamış ve "Biri mi sıktı canını?" diye sormuştu.
Birkaç saniye sonra avuçları arasına aldığı elime baktım ve ne kadar saklanmak da istesem duygularımı ondan gizleyemeyeceğimin farkındalığıyla arkama doğru döndüm. Ne zamandır uyanıktı ve ses çıkarmadan sakinleşmemi bekliyordu bilmiyorum ama yüzünü görür görmez dudaklarım tekrar titremiş, göz yaşlarım şiddetini artırmıştı. Oysa birkaç saniye önce durulduğumu düşünüyordum.
"Eğer bazı şeyler hiç olmasaydı iki bebeğimin de şu an kucağımda olacağını hatırladım sadece." Sesimi normal tutmak imkansızdı ama zaten ağladığımın farkındaydı. İstesem de duvar öremezdim aramıza. "Hatta belki birini kucağımıza yeni almış olacaktık."
Sıktığım yumruğumu baş parmağıyla okşayıp gevşeterek parmaklarım üzerine bir öpücük kondurdu. Beni öpmeyi çok seviyordu ve bunu en saf şekilde hissettiriyordu. Oyun olamayacak kadar ortadaydı, hatta bunu alışkanlık haline getirdiğinin kendisi bile farkında değildi belki de.
"Bu senin suçun değildi. Kimsenin suçu değildi."
Akan burnumu çekerken "Ama benim suçlayacak birine ihtiyacım vardı." diye söylendim. "Senin beni aldattığını sandığım ilk gün bebeğimizi istemediğini düşündüm. Beni artık sevmediğini, benden bir parçaya babalık yapmayı istemediğini düşündüm."
"Seni o kadar seviyorum ki, benim hissettiğim bu aşkın küçük bir parçasını sana versem baş edemez, aklını kaybedersin." Eğer bu sözler de yalansa itiraf etmek gerek ki Taehyung yalanlarıyla hipnoz edebilme yeteneğine sahipti. Diğer yandan bunların gerçek olduğunu varsaymak onsuz hastalanan kalbimi deli gibi çarptırıyordu. Gerçek olmasını her şeyden daha çok istiyordum. Ona tekrar güvenebilmek istiyordum. Eğer beni dürüstlüğüne inandırmayı başarabilirse hiç gücenmez, yıktığı o yuvayı tekrar kurardım. Bir söz vermiştik. Beyaz bir sayfa açmış, her şeye yeniden başlamıştık. Şimdi aşkımızı da ilk günkü gibi saf şekilde yaşayabilmek için o temiz sayfalara çekiyorduk adım adım.
"Sen yapmazdın Taehyung." dedim biraz daha ona yaklaşıp yüzlerimiz arasındaki mesafeyi azaltırken. "Sen bir bebeğe kıyamazsın. Bebeğimizin bir saç teline zarar vermezsin, tıpkı benim veremeyeceğim gibi. O zamanlar inanacak bir şeye ihtiyacım vardı ve buna inandım çünkü ruh halim berbat durumdaydı. Yeni yeni toparlanmaya çalışırken senin ne kadar üzüldüğünü, üzüntünü tek başına atlatmaya çalıştığını fark edemedim. Bencildim, yanında olamadım. Özür dilerim." Uzun parmakları yanaklarımdan kayarak ensemi bulduktan sonra dudaklarını alnıma yaslamış, ağladığım için oluşan baş ağrımı almak ister gibi uzun uzun orada dinlenmişti.
Belki de bu hikayeye hep kendi gözümden baktığım içindi, bilemiyorum. Ama tek mağdur ben değildim. Taehyung çok sevmekle sınanmıştı. Benim gibi çökmüş, eksik bir çocuğa bağlanarak yapmıştı bu hatayı en başında. Beni toparlamaya çalışmıştı hep. Benim eksik yanlarımı kapatmak, bir bebekle ilgilenir gibi tüm ilgisini bana verirken kendini göz ardı etmek onu parçalamıştı. Sırf daha çok gülümseyeyim diye yapmadığı şapşallık kalmamış, eksik parçalarım yüzünden keskin kenarlarıma değdikçe kendini kanatmıştı. Onun yaralarını saran kim miydi peki? Ben değildim, onu biliyorum. Aynı zamanda o benim için böyle yavaş yavaş kendinden ödün verirken onu kendimden uzaklaştırmaya, sınırlar çizmeye, özel alanımı kişiselleştirmeye çalışan da yine onun yanında olmayı başaramayan bendim. Şimdi fark ediyordum da ben, beni bırakır mı acaba korkusunu kendi kendime aşılamıştım bunca zaman. Benden göremediği o karşı ilgiyi başkasında bulabileceği ihtimali yüzünden bu kadar çabuk, bu kadar sorgulamadan inanmıştım. Suçluydum. Belki de onun söylediği yalan benim suçum yanında bir hiç kalıyordu.
Ve yine ben kendi kendimi bitirirken, o gece de, kanamayı göze alarak öpmüş ve kollarında uyutmuştu beni. Her şeyin farkında olmamı sağlayan ise ne her zamanki öpücükleri ne de dilinden düşürmediği aşkıydı. Bana verdiği mühür yüzünden artık hiçbir göz yaşımı ondan saklayamayacağımı anladığım an fark etmiştim ben bunu. Meğer bazı zamanlar teslim olmak gerekiyormuş aşka. Teslim olmak ve en güzel şekilde karşılığını vermek gerekiyormuş. Sürekli kaybetme korkusuyla yaşamak daha çok acıtıyormuş bir kere kaybetmekten. Ben de bundan sonra tıpkı öyle yapacaktım. Kendimi bırakacak, ona gerçek bir eş olacaktım. Sürekli dalgalanan ve sabit duramayan düşüncelerime sus diyecek, onun bana güvendiği gibi güvenecektim. Ben, sevdiğim adamın bir daha benim yüzümden kanamasına izin vermeyecek ve yaralarını saran tek kişi olacaktım. Bunu yapacaktım.
➳
➳
➳
O gecenin sabahı ilk defa işe geç kalmıştım. Telefonum cevapsız çağrılarla doluydu ama hiç umrumda olmamıştı çünkü biraz daha bu rahat ve güzel kokan yatakta kalmak, tekrar gideceğim korkusuyla her an tetikte olan, bu sabah da kollarını sıkı sıkıya bana dolamış eşimi izlemek istiyordum. Şimdi kalkarsam uyanacak, sersem surat ifadesiyle "Nereye?" diye soracaktı. İşe gideceğimi tekrarlayıp dursam da yine onu bırakırım diye endişelenmeye devam edecekti. Soruyordum kendime, benim ona bunu yapmaya hakkım var mıydı?
"Yok. Bir yalan yüzünden bunları yaşamayı hak etmedin sen." diye fısıldadım kendi kendime. "Aldatmadığına inanıyorum artık. Bunu kanıtlaman için ben de elimden geleni yapacağım Taehyung." İnandığımı söylemiştim çünkü gözüm artık açılmıştı. Görüyordum benim için canından vazgeçebilecek o adamı. Eğer aldatsa şu an karşımda durmaya yüzü olmazdı. Ayrıca beni çoktan bırakabilirdi de. Parası, güzel bir işi vardı. Ün istediği bir şey zaten değildi çoğu kişinin aksine. Yani istese babasını dinler, o kadınla evlenir ve istediği kadar bebek yapardı. Mutlu olurdu. Babasına karşı çıkmasının nedeni de, şu an burada olmasının nedeni de hâlâ bana ait olmasıydı.
Yine de somut bir kanıt istiyordum. Elimde somut bir kanıt olursa tüm bunları ayarlayan kişiden alabilirdim intikamımı. Acı çekmeme ve çektirmeme neden olan o kişiyi bulur, tek tek hesap sorardım. Aşkın arasına giremeyeceğini, bizim tekrar birleşmemiz için küçük bir kıvılcımın yeteceğini yüzüne vururdum.
Taehyung'un birçok insanı kıskandıracak kadar kusursuz olan yüzünün her bir santimini incelemeye dalmışken gözlerini yavaş yavaş araladığını fark etmiş, gülümseyerek "Günaydın." diye mırıldanmıştım. Uyku sersemi hali çok hoşuma gidiyordu. Kim bilir onu en son böyle görmemin üzerinden ne kadar zaman geçmişti.
"Sana da günaydın." Mümkünmüş gibi daha çok bana yaklaşıp burnunu saçlarıma daldırdığında ve derin derin solumaya başladığında gözlerimi kapattım. "Saat kaç?"
"On iki olmak üzere."
Kaşlarını çatarak geriye çekilmiş, "İşe gitmeyecek misin bugün?" diye sormuştu. Elimi pürüzsüz yanağına yaslayarak okşadım bir süre. Dokunduğum yerler elimin altında bir ateş parçası oluveriyor, içimi ısıtıyordu. Ona temas etmeyi de bana sürekli dokunmasını da çok seviyordum.
"Kaçmıyor ya." Cevabım onu da gülümsetmiş, biraz daha okşamamı ister gibi yanağını elime sürtmüştü. İsteğini kırmayıp parmaklarımı tekrar harekete geçirdim.
"Üç ay kaldı. Üç ay sonra beş tane minicik bebeğimiz olacak..." Daha çok kendi kendime söylenmiştim ama ona da duyurmuştum düşüncelerimi. Benim kadar heyecanlı mı merak ediyordum.
"Bakması da çok zor olacak. Belki kariyer hayatımız bile bitecek." Dalga geçer gibi güldükten sonra ciddileşmiş, "Ama değecek." demişti hiç şüphe etmeden. "Onlar güzel güzel büyüsün diye çoğu andan fedakarlık etmeye değer."
Daha fazla dayanamayıp dudaklarımı onunkilere bastırdım ve derin bir nefes çektim içime. Evde beş bebek varken, özellikle de artık yürümeye başladıklarında baş başa kalmak bile imkansız olacaktı. Bu yüzden elimdeki fırsatı değerlendirip tadını çıkarmak istiyordum.
Eli sırtımda aşağı yukarı dolaşırken öpücüğüme aynı şekilde karşılık vermiş, muhtemelen ona adım attığım için kurdu deli gibi mutlu olmuştu. Her anımızı böyle geçirmek istiyordum. Keşke şu an zaman dursaydı.
"Seni seviyorum." dedim biraz geri çekildiğimiz anda. Basit bir cümleydi ama her an dile getirmek konusunda Taehyung kadar başarılı değildim. Yine de seviyordum, tüm kalbimle seviyordum.
"Benim için ne kadar değerlisin anlatamam Jeongguk. Nasıl başardın nefesim olmayı?" Yine yapıyordu işte. Aklımı alıyordu her sözüyle. Onu deli gibi arzulamama neden oluyordu. İçimdeki omega sürekli onunla olmak için kendini paralıyordu. Eskisinden daha bağımlı hissediyordum. Mühür yüzünden mi yoksa kendime yaptığım itiraflar yüzünden mi bilmem ama sonunda gardım düşüyordu.
"Peki sen, sen nasıl başardın onca insan arasından beni bulmayı?" diye aynı şekilde karşılık verdim. Gözlerimin içine baktı aklından ne geçtiğini görmemi ister gibi.
"Kader çıkardı seni karşıma en karanlık gecede bile yolumu bulayım diye."
"Ama elimden tutup bana yol olan da sendin."
"Yıldız'ım ışığını hiç kaybetmesin istedim." Dayanamayıp tekrar öpmeye başladığımda dudaklarını, az öncekinin aksine derin bir öpüşmenin içinde bulmuştuk kendimizi. Bu güzel anımızın katili ise çalan kapı olmuştu.
Evimizin nerede olduğunu kimse bilmiyordu, bu saatte gelen kim olabilirdi?
"Sen burada bekle. Ben bakıp geliyorum." Taehyung'u başımla onaylayıp uzandığım yerden doğruldum ve sırtımı yatak başlığına yaslayarak odadan çıkana kadar onu izledim. O esnada gözüm gün geçtikçe daha çok büyüyen göbeğime kaymış, yüzümü büyük bir gülümseme kaplamıştı.
"Meleklerim..." dedim yavaşça karnımı okşarken. "Nasılsınız? Rahat uyuyabildiniz mi?" Cevap verebileceklermiş gibi beklerken susadığımı hissetmiş, dün gece su getirip getirmediğimden emin olmak için etrafıma bakınmıştım. Komidinin üzerinde sürahi ya da su bardağı göremediğimde ise üzerimdeki yorganı kenara çekip yataktan kalkmıştım.
Her ne kadar istemesem de az sonra işe gitmek zorundaydım. Ben sorumsuz bir insan değildim. Bu kadar gecikmem, insanları kendi keyfim için bekletmem bile çok büyük yanlıştı. Ama ne yapayım, biraz eşimle vakit geçirmek istemem de suç muydu?
Odamızdan çıkıp yavaş yavaş merdivenlerden inerken aşağıda Taehyung'un kapıyı kapattığını işitmiş, merakla "Gelen kimmiş?" diye seslenmiştim. Koşarak yanıma ulaşıp merdivenleri daha rahat inebilmem için koluma girdi.
"Seulbi gelmiş. Benimle çalışmaya burada devam edecek, imzalanması gereken dosyaları getirdi."
"Onun için zor olmadı mı her şeyi bırakıp buraya gelmek?"
"Bilmiyorum, asistanım olmaya devam etmek istediğini söyledi ve işlerin nasıl yürüdüğünü bildiği için onunla çalışmaya devam etmek benim de işime geldi. Hastane çalışanlarının özel hayatları pek karıştığım bir konu değil." Benim de Taehyung'un da buraya kolayca gelebilmemiz için geçerli güvencelerimiz vardı ama asistanı neden Taehyung'la çalışmak konusunda bu kadar ısrarcıydı anlayamamıştım. Yine de onlar açısından bir sorun yoksa beni de ilgilendirmezdi.
Son basamağı da indikten sonra "Bu basamakları inip çıkmak da ölüm gibi..." diye yakındım ve mutfağa yöneldim. Her daim Taehyung tezgahta bir sürahi su bulunduruyordu, dolaptan alıp soğuk soğuk içmemi istemiyordu. Tabi bu da işime geliyordu çünkü hemen elimin altındaydı.
Bir bardak doldurup hem susuzluğumu hem de iki adım attım diye ortaya çıkan yorgunluğumu dindirirken "Sete gidecek misin bugün?" diyen Taehyung'la gözüm hemen duvardaki saate kaymıştı. Boğulmadan içip bitirdiğim bardağı tezgaha bıraktım ve "Şimdi hazırlanmaya çıksam iyi olacak." dedim. "Biraz daha geç kalırsam iyi bir azar yerim."
"Ben giyinmene yardım ederim, daha fazla geç kalmadan da bırakırım seni hiç merak etme." Ben bu adam olmadan nasıl yeni bir hayat kurma kararı almıştım? Birkaç ay önceki kendime anlam veremiyordum. Bir araya geldiğimiz an ondan başka bir şey düşünemez hale geliyordum ve eminim o da bunun farkındaydı. Gözlerine baktıkça huzurla dolduğumu anlamaması imkansızdı. Ama işin garip yanı başkası olsa affetmek benim için imkansızken söz konusu Taehyung olunca kendimden bu kadar ödün verebilmemdi.
"Tamam. Öyle yapalım." Gözümün önüne düşen ve muhtemelen şu an kuş yuvasına dönmüş saçlarımı uzun parmaklarıyla geriye doğru taradı. Normalde bu hareketinden sonra bir kedi gibi kıvrılıp kalacak olan ben ise hem onu hem de kendimi şaşırtacak bir şey yaptım. Aynı şekilde karşılık verdim. Ensesi uzamış dağınık saçları arasına parmaklarımı geçirdim ve gülümseyerek gözlerinin içine baktım. Bu, içinde kalan çocuğa ait ışıltıları gözlerine gördüğüm ilk andı. Doğru yolda ilerlediğimi o an anlamıştım. İlgi sürekli isteyebileceğim değil de bazen göstermeyi bilmem gereken bir hazineydi.
Ve yemin ederim, o ışıltıları sürekli görmek için elimde ne kadar hazine varsa vermeye hazırdım...
➳
➳
➳
Dizinin final haftasına geldiğimizde beklentiler yükselmiş, doğal olarak çalışma temposu da hız kazanmıştı. Ben ise şimdiden vereceğim uzun aranın planlarını yapmaya başlamıştım. Kameralarda uzaklaşacak, ailemle baş başa vakit geçirecektim. Bunu ilk planladığım zaman sonu çok da mutlu bitmemişti ama bu defa aynı şeyleri yaşamayacağımı biliyordum.
Öğleden sonrası için izin almış, Bayan Choi ile görüşmek için bir çok set çalışanının da kaldığı otele gelmiştim. Burada olmak aynı zamanda kendime olan öfkemi de artırıyordu çünkü henüz geçerliliği bitmemiş anlaşmayı hatırlatıyordu bana. Bile isteye yaptığım bir yanlıştı çünkü beynim yıkanmıştı. Elime tutuşturulan görüntülerle anlık gözüm kararmıştı ve ben intikam almak istemiştim. Şimdi ise mantıklı tarafımla neresinden bakarsam bakayım bu iş saçmaydı. Keşke o an da Donghyun hyungun sözlerine kulak verseydim diyordum.
Şimdi ise arada bir buluşmamız ve sette çoğu zamanımızı birlikte geçirmemiz gerekiyordu. Onunla vakit geçirmek benim için sorun değildi çünkü konuşacak bir şeylerimiz mutlaka oluyordu. En basitinden bana yardım edeceğine söz verdiği malum mesele üzerinde tartışıyorduk. Ama diğer yandan bizi takip eden ve destekleyen insanlara yalan bir mutluluk yansıtıyorduk ve bu hiç hoşuma gitmiyordu. Sadece benim değil, Taehyung ve ailesi de bu durumdan hiç hoşnut değildi. Ama Taehyung onlara her ne söylediyse seslerini çıkarmıyor, bizi rahatsız edip eskisi gibi ayırmaya çalışmıyorlardı. Bunda hamileliğimi bilmelerinin de büyük bir katkısı olduğuna emindim. İstedikleri tek şey torundu, daha fazlası değil.
Aradığım odaya ulaştığımda kapıyı çaldım ve Bayan Choi'den beklenmeyen bir hızla açılmasını izledim. Son görüşmemizin üzerine saçlarını daha koyu bir renge boyatmış olmalıydı. Bu renk onu olduğundan daha genç göstermişti. Hatta ilk bakışta tanımakta bile zorlanmıştım.
Beni gördüğüne şaşırmış gibi "Jeongguk, sen miydin?" demiş, ardından hızla toparlayıp "Beklemiyordum. İçeri gel." diyerek kapının önünden çekilmişti. Kimi beklediğini sorgulamadan geniş otel odasına girip koltuklardan birine oturdum.
"Bir şey içer misin? Ya da açsan yemek de söyleyebilirim."
"Uzun konuşmayacağım. Sadece vereceğim arayı kararlaştırmak için geldim."
Hemen çaprazımdaki tekli koltuğa oturdu ve "Bunu konuşmak için bol bol zamanımız var. Önce dizinin final olmasını bekleseydin." dedi. Diziyi falan beklemek istemiyordum. İşimi sağlama almak istiyordum.
"Gerek yok. Sonuçta o zamana kadar değişen bir şey olmayacak." Sıkıntılı bir nefes almış, sanki söylemek istediği bir şey var da söyleyemiyor gibi dudaklarını birbirine bastırmıştı. Sorun şu ki kendine saklamaya çalıştığı o şeyi merak etmiştim.
"Bilmem gereken başka bir şey mi var yoksa?" Kalkan kaşlarımı gördüğü anda "Hayır, her şey yolunda." diye atıldı ve pek de inandırıcı olmayan bir gülümseme sundu.
"Güzel. Öyleyse bir yıl ortalıkta görünmemem sorun olmaz."
"Sorun olur." Kabul etmiş gibi dudakları arasından dümdüz dökülen kelimeler kafamın içinde şekillendiğinde kalkmak için harekete geçen bedenim olduğu yere geri çökmüştü.
"Anlamadım." dedim en az onunki kadar düz bir tınıyla.
Koltuğun biraz daha ucuna kaydı ve geçerliliği tartışılır olan açıklamasını sundu. "Sana kameralardan ne kadar uzaklaşırsan o kadar çabuk unutulacağını daha önce de söyledim Jeongguk. Eğer bu işe devam etmek istiyorsan bir yıl ara veremezsin."
Peki gerçekten istiyor muydum? Asıl sorun buydu. Para ya da şöhret canımdan bir parça varlıklardan daha mı kıymetliydi? Setlerde büyüyen ben neden git gide daha yabancı hissediyordum kendimi olduğum konuma?
"Öyleyse devam etmem. Sözleşmem sizin elinizde, bir teklif gelirse değerlendirip bana haber verirsiniz ama bir yıllık bu izne çıkmak zorundayım."
"Ben sana kendi hayatını tamamen bırak demiyorum ki zaten."
"Öyleyse ne istiyorsunuz benden?" diye çıkıştım elimde olmadan. "Doğum yapar yapmaz tekrar işe mi döneyim? Almam gereken bir sorumluluk var ve bu dizi çekmekten daha önemli. Eminim hayranlar da bunu anlayacaktır."
"Hayır, hemen işe dönmek zorunda değilsin. Ben işi hayatına taşımanı istiyorum. Doğumundan itibaren bebeklerin büyüyene kadar her şeyi kayıt altına alalım ve bunu bir televizyon şovuna dönüştürelim."
"Bir dakika..." diye araya girdim sakinliğimi korumaya çalışarak "Bebeklerin derken?"
"Evet." Yüzündeki gülümseme büyürken tekrarladı. "Bebeklerin. Donghyun bana beşiz olduğunu söyledi. Ve ben de Amerika'da yapılan bu şovlardan birini Kore'de çekmenin güzel bir fikir olacağını düşündüm. Sen de kabul ederse-"
"Hayır! Özel hayatıma da kameralar sokmanıza izin vermeyeceğim. Bu şovun yapılması demek aynı zamanda benim Donghyun hyungla evli gibi davranmam demek. Böyle bir şey yaşanmayacak ve beşiz doğuracağımı da kimse öğrenmeyecek. Anladın mı beni?" Öfkeyle kalkıp üzerine yürüdüğümde korkuyla oturduğu koltuğa sinmiş, cevap verememişti. Saygı eklerini dahi kullanmamıştım çünkü çok sinirliydim. Menajerime de, bunu saklaması gerektiğini bildiği halde söyleyen Donghyun hyunga da sinirliydim.
"Senden başka kim biliyor?" dedim gözlerimi kısarak. Böyle bir şeyi sır olarak saklayacağını sanmıyordum. "Yapımcıya ya da basından herhangi birinin kulağına gitti mi?"
Başını olumsuz anlamda salladığında geri çekilmiş, verebileceğim en soğuk bakışlarla karşılık vermiştim. "Güzel."
"Kendine gel Jeongguk. Bir alfaya bu şekilde güç gösterisi yapamazsın." Geriye çekilmemi fırsat bilip ayağa kalktı ve karşıma dikildi. Ama şunun farkında değildi; ondan da, baskılayıcı tavrından da korkmuyordum.
"Asıl sen bana üstünlük taslayamazsın. Şu bitmek bilmeyen alfa egondan bıktım usandım. Yok omegalar iş dünyasına uygun değilmiş, yok gereksiz duygusallarmış... Sen benim duygusallığımı dert edeceğine önce kendi kalpsizliğini dert et. Bir yıl da değil, canım isteyene kadar hiçbir işi kabul etmiyorum ve omega hakları buna izin veriyor. Bundan sonra da gerekirse şirketle konuşurum. Sana egonla başarılar."
Son sözlerimin ardından ne kadar adımı seslense de ona bakmamış, kapıyı çekip çıkmıştım o otel odasından.
Eskiden böyle değildik. Bir abla gibi yanımda olan kadının günden güne değişen tavırları beni hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyordu. En kötüsü de bir daha asla eskisi gibi olamayacağımızın farkına varmamdı. Artık ona biraz bile saygı duymuyordum çünkü gerçek yüzünü görmüştüm. Beni bu kadar aşağılıyorsa demek oluyordu ki bana ihtiyaç da duymuyordu. Güzel, çünkü benim de kimseye ihtiyacım yoktu. Eşim ve desteği bana yeterdi.
➳
➳
➳
Bölüm başındaki notu umarım okumuşsunuzdur çünkü bununla ilgili bir daha açıklama yapmayacağım.
-Bunny
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro