26' Te(m)iz Bir Sayfa
Zaman hızla akmış, Taehyung ev işini hallettiğini söyleyerek Busan'a geri dönmüştü. İçimde, sonunda artık yanımda olacağını bilmenin getirdiği tuhaf bir rahatlama hissi vardı. Bu yüzden setteki işim bitince heyecanla hazırlanmış, çıkışta onu beklemeye koyulmuştum.
Beni almaya geleceğini özellikle söylemişti, hoş, o gelmese de ben nereye gideceğimi zaten bilmiyordum çünkü sürpriz olmasını istediği için evin nerede olduğunu söylememişti. Yeni bir ev, yeni bir başlangıç olur muydu emin değildim ama öyle olmasını umuyordum. Kötü günleri geride bırakmak, temiz bir sayfa açmak şu anki en büyük hayalimdi.
Bunun yanında biraz da endişeliydim çünkü o geceden sonra ne Taehyung'tan ne de ailesinden ses seda çıkmamıştı. Haberler çoktan internete düşmüş, sosyal medyayı kasıp kavurmuştu. Buna rağmen herhangi bir şey söylemedilerse ya işleriyle meşgul oldukları için henüz görmemişlerdi ya da cevap vermek için uygun bir an kolluyorlardı.
Bir banka oturmuş, önümde duracak olan tanıdık arabayı beklerken yanımda bir hareketlilik hissetmiştim. Başımı gelen kişiden tarafa çevirdim. Onu burada görmeyi beklemiyordum ama yine burada olmasına şaşırdığım da söylenemezdi.
"Neden bu kadar durgunsun?" diye sordu bana bile bakmazken.
Onun aksine bakışlarımı bir saniye olsun üzerinden ayırmadan "Düşüncelerimi dışarı yansıtmaktan hoşlanmam." dedim. Durgun göründüğümü bile bilmiyordum. Özellikle içimde bastıramadığım bir heyecan, yeşermekte olan bir umut varken. Belki de şu sıralar en sakin ve huzurlu hissettiğim anlardan birindeydim.
Soğuk havadan ciğerlerine uzunca çekti ve "Haberleri gördüm ama yalan olduğu çok belli." dedi tek nefeste. Dudakları arasından tekrar süzülerek ayrılan nefesi gözle görülür beyaz bir buhar oluşturmuştu.
Onun gibi önüme dönerek yolda ve hızla gelip geçen birkaç arabada göz gezdirirken omuz silktim. "Gerçek de olsa yalan da, sen inanmak istemediğin hiçbir şeye inanmıyorsun."
"Haklısın. Senin benden başkasına ait olduğuna inanmak asla istemiyorum ama haberlerin yalan olduğuna eminim. O bebeğin babası Donghyun değil, şerefsiz eski kocan."
Daha çok üsteleme ihtiyacı hissetmemiş, "Haklısın." demiştim. "Bebeğin babası Donghyun hyung değil. Ama bu neyi değiştirir ki? Her halükarda hamile bir omegayım ben Changmin."
Ona karşı bu konularda dürüst olabiliyordum. Hayranlarımdan biri olmasına rağmen ne sosyal medyada ne gerçek hayatta, beni üzecek ya da kötü duruma düşürecek bir şeyi asla yapmazdı. Bana değer veriyor, bunu sonuna kadar hissettiriyordu. Her ne kadar takıntılı biri de olsa beni elinden geldiğince koruyup savunurdu. Hatalı da olsam yapardı bunu.
"Biliyorum. Bebeğin de senden bir parça olduğu için en az senin kadar değerli. Bu yüzden, lütfen bana bir şans ver Jeongguk. Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun, sizinle olmak istiyorum."
"Olmaz." Bakışlarım kendini yeterince belli eden göbeğime inerken karşı çıktım. "Bunu yapamam Changmin, olmaz. Babasıyla büyümeyi hak ediyor. Ona da yazık değil mi?"
Bana doğru döndüğünü hissettiğimde ben de başımı ona çevirmiş, "Geçen sefer bir daha karşıma çıkmamanı söylemiştim. Neden yine buradasın?" diye sormuştum.
Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. "Seni hayatımdan silemedim. En yakınımda, kalbimdeyken unutamadım. Sonra yine burada buldum kendimi."
"Bende ne buluyorsun? Sevilecek neyim var ki benim?" dedim merakla. Bu soruyu hep kendime sorardım ve bir cevap alamazdım. İnsanlar beni neden seviyordu? Taehyung ve Changmin bana neden bu kadar aşıktı?
"Eksik ne yanım varsa sende buluyorum. Tüm iyi ve kötü yönlerinle, sen beni tamamlıyorsun." Zamanında Taehyung'la birbirimize aynı şeyleri söylerdik. Sonra onun yaptığını varsaydığım bir hata yüzünden bu hâle gelmiştik. Demek ki aşk bazı zamanlar susuyordu, her şeye yetemiyordu. Onun yerine mantık konuşuyordu.
"Az sonra Taehyung gelecek. Seni burada görmeden git." Onun iyiliği için söylemiştim bunu. Taehyung'un içindeki kıskanç alfa açığa çıktığında, ki hamile omegasını korumak için şu aralar eskisinden daha hassas davranıyordu, neler olacağını ben bile tahmin edemezdim.
"Ondan korkmuyorum. Ama seni korkutmamak için gideceğim. Tekrar geldiğimde görüşürüz."
Ayaklanıp gitmek için hazırlandığında "Dur." dedim bir an. Söyleyeceğim şeyi merak ederek bana doğru döndü. "O günden sonra kendini biraz daha törpülediğin için teşekkür ederim Changmin."
Cevabı başını sallayarak vermiş ve yavaş yavaş yanımdan uzaklaşmıştı. Gözden kaybolana kadar onu izlemiş, daha sonra gelen arabayı fark ederek önüme dönmüştüm.
Benim tarafımdaki cam indi, görüş açıma giren Taehyung "Çok beklettim mi?" diye sordu. Oturduğum banktan kalkıp hızlı yanına gittim ve araba kapısını açtığım gibi kendimi ısıtıcı sayesinde sıcacık olan arabaya attım.
"Çok değil. Hadi gidelim."
➳
➳
➳
Bu sürpriz yapma işini fazlasıyla abartan Taehyung evin yakınlarına geldiğimiz an gözlerimi kapatmamı istemiş, gözlerimi kapatmadığım sürece olduğu yerde dönüp duracağıyla ve beni eve asla götürmeyeceğiyle ilgili tehdit etmişti. Ben de mecburen gözlerimi kapatmış ve merakla beklemeye koyulmuştum.
"Bir basamak daha var, dikkat et." dedi her ihtimale karşı belimden tutarak bana destek olurken. Uyarısını dikkate alıp basamağı çıktım. Ardından birkaç anahtar ve kapı açma sesi işittim.
"Tamam, şimdi bakabilirsin." Ellerimi gözlerimden indirdiğim gibi evin girişiyle karşı karşıya gelmiş, sessizce etrafımı incelemiştim. İçeri doğru birkaç adım attım. Biraz ileride salon görünüyordu ve mutfak da salonla birleşikti. Onun dışında evin dekoru tamamen benim zevkime göre hazırlanmıştı.
Gülümseyerek arkamdan beni takip eden Taehyung'a döndüm ve boynuna sarılırken "Teşekkür ederim." dedim. "Burası harika görünüyor."
"Daha üst katlara bakmadın bile." Önceki evimizin aksine bu ev yedi kişilik bir aileye yetecek kadar büyüktü ve bu defa bir apartman dairesi değildi, büyük masraf çıkardığı belli olan bir villaydı. Dışarıdan nasıl göründüğünü henüz bilmesem de bahçesinin ve dış cephesinin de en az içi kadar iyi olduğuna emindim.
Taehyung elimden tutup beni üst kata sürüklerken oldukça heyecanlı görünüyordu. Hevesini kırmayarak onunla birlikte merdivenlerden çıktım. Sadece bir kattı ama basamakların sonunda nefes nefese kalmıştım. Bu şimdiden böyleyse ileride, karnım daha çok büyüdüğünde nasıl olacak düşünmek bile istemiyordum.
"Burası bizim odamız." dedi merdivenlere en yakın kapıyı benim için açarak. "Ama tabi hamileliğinin ilerleyen zamanlarında yatakta rahat etmen için ben salonda uyuyacağım."
Odanın tavandan yere kadar uzanan camları vardı ve oldukça ferah görünüyordu. Geniş olduğu halde çok fazla gereksiz eşyayla doldurulmamıştı. Aksine kapının karşısına denk gelen büyük bir yatak, yatağın iki yanında birer komodin, kapının yanındaki duvara yaslı bir tuvalet masası ve tüm giyisilerimin rahatlıkla sığacağı bir kadar büyük bir dolap vardı. Bunlar dışında odadaki tek fazlalık cam kenarındaki tek kişilik koltuktu ki o da bir fazlalıkmış gibi değil, hoş bir detaymış gibi hissettiriyordu.
Odayı incelemem bittiğinde "Güzel, beğendim." dedim. Laf olsun diye değil, gerçekten beğenmiştim. Beni tanıyordu ve nelerden hoşlanacağımı zaten biliyordu.
"O zaman bir de bunu gör." Bedenimi tekrar peşinden sürükleyerek bir yan odaya getirdiğinde merakla başımı içeri uzatmış, neyden bahsettiğini o an anlamıştım.
Ellerimle ağzımı örterek şaşkınlığımı gizlemeye çalışırken "Aman tanrım." diye fısıldadım. Gözlerimin dolduğuna yemin edebilirdim.
Yavaş adımlarla içeri girdim, karşıma çıkan beş beşiğe de teker teker dokundum. Üç beşiğin başlığı bir duvara, diğer ikisininki ise karşı duvara yaslıydı. Aralarında birer metrelik mesafeler vardı ve sırasıyla kırmızı, sarı, yeşil, mavi ve mor renkteydiler. Pastel tonlarda olduğu için çok göz yormuyor, aksine, tam bir bebek odasına yakışır şekilde küçük hayvan şekilleri olan duvar kağıdıyla mükemmel bir uyum sağlıyorlardı.
Arka bahçenin manzarasını gösteren camın hemen yanında çok rahat görünen krem rengi, deri bir koltuk vardı. Ayak ucunda minik bir puf bile vardı ve bebeklerimin minicik kıyafetlerini koyacağım beş kapaklı giyisi dolabının da renkleri beşiklerle aynıydı.
Çoktan dolmuş olan gözlerimle kapıda beni bekleyen Taehyung'a döndüm ve "Ama bu..." dedim. Devamını nasıl getireceğimi bilememiş, dudaklarımı birbirine bastırarak tekrar gidip boynuna sarılmıştım.
"Beğeneceğini biliyordum." diye karşılık verdi. "Burada bebeklerimizin nasıl büyüdüğünü izleyeceğiz. Beşikler, korkuluklar çıkınca yatak da oluyor. Bu sayede ilk birkaç sene birlikte kalabilirler. Sonra diğer boş odalara istedikleri gibi yerleşirler."
"Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim." Bir oda için bu kadar sevinip mutluluktan ağlayacağımı hiç düşünmezdim. Ama bunu görünce o kadar duygulanmış, o kadar karmakarışık hissetmiştim ki göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Sağlıklı bir şekilde doğurmak için elimden gelenin fazlasını yaptığım bebeklerim burada mutlu olacaktı. Ben yanlarında olamasam da gözüm arkada kalmayacaktı.
Saçlarımı öperek "Hadi gel bir şeyler yiyelim." dedi. "Acıkmışsındır. Anneme yemek yaptırmıştım, onları da getirdim."
Kollarının arasından çıkarak başımı salladım. Acıkmadığımı söylersem midemin beni yalancı çıkaracağını biliyordum. Bu yüzden Taehyung'u takip ederek alt kata indim ve o yemekleri ısıtmak için mutfağa geçerken ben televizyonun karşısındaki koltuklardan birine oturdum.
"Her şeyi kendi kafama göre yapmış gibi oldum ama tabi sen istediğin zaman beğenmediğin şeyi değiştirebilirsin."
Elindeki saklama kabını açıp mikrodalgaya koyuşunu izlerken "Her şey güzel, böyle kalabilir." diye kısaca cevapladım onu. Ardından oturduğum yerden kalktım ve televizyon ünitesinin üzerindeki kumandayı alıp tekrar yerime yerleştim.
Kanalların nerede olduğunu bilmiyordum, Taehyung'un da henüz düzenlemediğinden ve bir sıraya koymadığından emindim. Bu yüzden zapladığım kanallar arasında izleyebileceğim güzel bir şey aradım. Ta ki bir magazin programına denk gelene kadar.
Tesadüflere inanırdım, bu da o tesadüflerden biri olmalıydı çünkü şu an tam karşımda Donghyun hyungla benim haberim vardı ve ben donup kaldığım için o an çıkacak bir tatsızlığı önlemek adına herhangi bir şey yapamıyor, elimdeki kumandadan kanalı değiştirmeyi bile akıl edemiyordum.
Adımı duyduğu an işini yarım bırakarak yanıma gelen ve merakla ekrana kilitlenen Taehyung'a dönerek yutkundum. Kaşlarını çatmış, benim oturduğum koltuğa oturarak muhabirlerin sorduğu sorulara cevap veren Donghyun hyunga öldürecekmiş gibi bakmıştı. Haber de inat olsun diye öyle ballandıra ballandıra anlatıyordu ki bizi, elim ayağım dökülmüş, kumanda kayıp yerle buluşmuştu.
Ekrandan gözlerini ayırmadan izlediği habere sinirlenmesini, bana patlamasını ve anlık öfkeyle bağırıp çağırmasını çok beklemiştim ama Taehyung tek kelime etmemişti gördükleri karşısında. Sessizliği beni her geçen saniye daha çok korkutuyordu. En azından ne düşündüğünü bilseydim kendimi ona göre hazırlar, ona göre söyleyecek bir şey bulurdum. Ama şimdi bir belirsizliğin ortasında kaybolmuş hissediyordum.
Televizyonun sesine birden Taehyung'un telefon zil sesi eşlik ettiğinde korkudan titremeye başlamıştım. Hareket etmeden, cebindeki telefonu çıkarışını ve ekrana kısa süre göz atıp çağrıyı yanıtlayışını izledim.
Bakışları ağır çekimde bana dönmüş, "Şu an müsait değilim. Sonra konuşalım, baba." demişti 'baba' kelimesini özellikle vurgulayarak.
İşte, dedim içimden. Şimdi iyi bir azar yemeye hazır ol Jeongguk.
Telefonu tekrar kapatıp orta sehpaya bıraktı. Bakışlarından babasının da bu haber yüzünden aradığını anlayabilmem ama bir sonraki hareketinin ne olacağını tahmin edememem adil değildi.
Gözlerini uzun süre üzerimden ayırmamıştı. Ne gariptir ki ben de bir türlü bakışlarımı kaçıramıyor, gerginlikten dudaklarımın içini kanatacak kadar ısırırken bile ne diyeceğini merak ediyordum. Bu sessizliğe, bu ifadesizliğe alışkın değildim. Küfür dahi etse bir şeyler söylesin istiyordum.
Aniden koltukta bana doğru yaklaştığında korkudan yerimden sıçramıştım. Burunlarımız birbirine değene kadar yakınıma girmiş, yüzümün önüne düşen saç tutamlarımı iki kulağımın arkasına atarak avuçlarını yanaklarıma yaslamış, sertçe dudaklarıma kapanmıştı ve bu beklediğim bir tepki diyemeyeceğim kadar aykırı bir hareketti.
Kaşlarım çatılırken öpücüğe ayak uydurmak için çabaladım. Bu bir ceza mıydı? Neden hiç öyle hissetmiyordum? Belki de aldığım cevap bu olduğu için rahatlamamam gerekirdi ama ben kendimi çok kaptırmıştım ve tamamen ona bırakmıştım. Bu aceleci öpücüğü istediği gibi yönetmesine izin vermiştim.
Dudaklarımı ısırıyor, emiyor ve beni eşlik edemeyeceğim kadar zorluyordu. Dişleri arasında ezilen dudaklarım muhtemelen öpücük yüzünden şişmiş ve kızarmıştı. Ama içimdeki omega bundan o kadar mutluydu ki onu asla reddetmiyordum, istediğini almasına izin veriyordum. Hatta daha çok öpsün istiyordum, daha sert. Bu yüzden sonuna kadar direndim.
Bir süre sonra yavaşlamış, bu ateşli öpüşme yerini küçük öpücüklere bırakmıştı. Sırayla önce alt dudağıma, sonra üst dudağıma birkaç öpücük bıraktı. En son dudağımın altındaki minik benden öptü ve eğilip kulağını sol göğsüme yasladı. Ben ne yapmaya çalıştığını anlayamazken "Hâlâ benim için atıyor." demişti rahatlamışlıkla nefesini bırakarak. "Hâlâ bana ait."
Başını kaldırıp tekrar yüzüme baktı. "Hâlâ beni seviyorsun." diye fısıldadı. Bunun bir test öpücüğü olduğunu yeni anlıyordum.
"Hâlâ seni seviyorum." dedim elimi yanağına yaslayarak. "Ölene kadar da seni seveceğim."
Bu itirafı yapmak içime oturmuş büyük bir yükün kalkmasını sağlamıştı. Gözlerinin içine bakarak sabaha kadar onu sevdiğimi söyleyebilirmişim gibi geliyordu. Ya da parlayan ıslak dudaklarını sabaha kadar öpebilirmişim gibi.
Yüzündeki tebessüm aksine gözleri galaksilere ev sahipliği yapar gibi parıl parıl parlıyordu. Uzanıp boynumdaki işaretin üzerinden öptü, tüm bedenim bu dokunuşu altında kasılmış, tüylerim diken diken olmuştu. Geriye sadece bir ıslaklık hissi bırakan öpücüğün ardından kısık gözlerimle yüzüne baktım. Bir mıknatıs gibi yine ona çekiliyordum. Ruhum ve bedenim sonuna kadar onu istiyordu.
Bunu fark etmiş olsa gerek yavaş yavaş üzerime eğilmeye başlamış, koltukta git gide geriye doğru uzanmamı sağlamıştı. En sonunda başım koltuk kırlentiyle buluştuğunda üzerimdeki hoodienin eteklerine tutundu ve izin ister gibi bir süre bekledi. Boynuna dolanan kollarımdan güç alarak uzandığım yerden yükseldim. Bu sayede kolaylıkla hoodieyi üst bedenimden sıyırmış, en son da teker teker kollarımdan kurtararak yere atmıştı.
Açlıkla süzdü çıplak kalan tenimi. Boynumda, göğüslerimde ve en son göbeğimde gezindi bakışları. Eğilip bebeklerimizi öptü. Tam beş defa, her biri için birer öpücük. Daha sonra üzerimdeki pantolonun düğmesini açtı ve ağır ağır indirdi fermuarını. Kot pantolon da bacaklarımdan sıyrılıp yeri boyladığında çıplak tenimde ürperme hissetmiştim. Uzun sürenin ardından karşısında çıplak kalmanın getirdiği bir ürperti miydi bu yoksa oda mı git gide soğuyordu anlayamamıştım.
Bacağımı boylu boyunca okşayarak yüzüme doğru eğildi. Bedenimi dokunuşları altında serbest bırakmak için oldukça çabalıyordum ve ona teslim olduğumu hissetmek kalçamda tatlı ve muhtaç bir sızıya yol açıyordu.
"Hamilelik sana çok yakışıyor." dedi burnunu benimkine sürterken. "Mümkünmüş gibi git gide daha çok güzelleşiyorsun." Dudaklarım arasından yüzüne doğru ince bir nefes bırakmış, kollarımı sırtına kaydırarak başımı geriye doğru atmıştım. Bacaklarımın arasına yerleşip üzerime eğilmiş olması bile beni fazlasıyla tahrik ediyordu.
Öne çıkmış çenemden öptü bu defa beni. Daha sonra boynuma indi, oradan da göğsüme. Dudakları tenimde gezerken o kadar sıcak hissediyordum ki, çıplak olmama rağmen üşümem mümkün değildi sanki. Oda da zaten hangi mevsimde olursak olalım üşümemize izin vermeyecekmiş gibi sıcacıktı ve ben şu an alfamın kolları arasında eriyordum.
"Bir oyundu." dedim az önceki haberi kastederek. Ardından öpücükleri bacağımın iç tarafına taşarken tiz ve kısık sesli bir inleme bırakıp devam ettim. "Kariyerim için yaptım. Bu oyunu menajerim ayarladı. Kabul ettim çünkü senden intikam almak istedim. Özür dilerim, sen kendini kanıtlamaya çalışırken böyle çocukça işlerle uğraştığım için."
Kasıklarıma doğru hissettiğim dil darbesiyle gerilmiş, kolumu gözlerimin üstüne kapatarak bir kez daha inlemiştim, bir kez daha ve bir kez daha...
Dokunuşları ile benim bedenim arasındaki tek engel iç çamaşırımken onun henüz soyunmamış olması en az söylediklerime hiçbir yanıt vermemiş olması kadar sıkmıştı canımı. Hızlı ilerlemek istiyordum, onu özlemiştim ve anlam veremediğim şekilde fazla ıslak hissediyordum. Ama bir yandan da kırgındım işte.
"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordum dirseklerim üzerinde doğrularak.
Başını bacaklarımın arasından kaldırdı ve "Biliyorum Jeongguk." dedi. "Ben senin bana, aşkımıza ihanet etmeyeceğini biliyorum. Beni tamamen kalbinden silmeden ve bunu bana kanıtlamadan başkasına gitmezsin sen." Dudaklarım arasından titrek bir nefes alarak tekrar geriye doğru uzandım ve dolu gözlerimi saklamak için sıkı sıkı kapattım. O bana bu kadar güvenirken benim kalbimde ufak da olsa bir şüphenin oluşması kötü hissettiriyordu. Yıllarca ben onu tanımaya hiç çalışmamıştım da hep merak eden ve tanımak isteyen taraf oydu sanki.
Üzerindeki kıyafetlerden kurtulduğunu gelen seslerden anlamış, elleri benim iç çamaşırımı bulduğunda ise kalçamı kaldırarak çıkarmasına yardım etmiştim. Son parça da üzerimden ayrıldığında tamamen çıplaktım artık. Taehyung'un karşısında çıplak kalmayalı uzun zaman olmuştu, bu yüzden yanaklarım engel olamadığım bir şekilde kızarmıştı.
"Bedenin beni çok özlemiş bebeğim." dedi işaret parmağıyla kalçalarım arasından akan omega sıvıma dokunurken. Bu ufak dokunuş ürpermeme ve yerimden sıçramama neden olmuştu. "Her zamankinden daha hassassın."
"Beni öper misin?" dedim muhtaç iniltilerim eşliğinde. Sözümü ikiletmeden üzerime tekrar eğildi ve dudaklarını benimkilerle birleştirdi. Sadece dokunuşları değildi özlediğim. Kokusunu, tadını ve sıcaklığını çok özlemiştim. Ben daha önce ondan hiç bu kadar uzak kalmamıştım, ayrılığa alışkın değildim.
İki dudağımın arasında eriyen bir şeker parçası varmışçasına naif ve açlıkla öperken beni, deliğimin üzerindeki baskısını hissetmiştim. Parmaklarımı ensesindeki saçlara geçirdim ve o kendini içime doğru iterken eş zamanlı olarak tutamlara asıldım. Sıcak nefeslerimiz arasına bana ait zevk dolu bir inleme karışmıştı. Yeteri kadar ıslak olduğumdan uzun süredir ilişkiye girmememe rağmen rahatça alabilmiştim onu.
"Bana bak." dediğinde içimde hareket etmeye başladığı için zar zor yerine getirebildim isteğini. Baygın bakışlarımı gözlerine çıkardım ve boynuna daha çok asıldım.
"Bu yüz ifadene o kadar hasret kaldım ki..." Yüzümün her bir santimini tek tek incelerken arsız inlemelerimi ona karşı bırakmaktan çekinmiyordum. "Bir daha asla göremeyeceğim diye çok korkmuştum."
Bir karşılık verebilmeyi ne kadar istesem de gözlerimin kaymasına engel olmak, aralık kalan dudaklarımı kapatıp da yutkunmak bile yeterince zordu. Hızlı ya da sert değildi ama kendini içime her itişi, omurgamda bir zevk dalgasının yükselmesine neden oluyor, oradan da beynime vuruyordu.
"Söylesene Jeongguk. Beni sevdiğini söyle." dedi gözlerimin içine bakmaya devam ederken. Nefesleri sıklaşmış, saç diplerinden terler akmaya başlamıştı. Bu görüntüyle daha da mest olmuştum.
"Ben..." dedim ve ani bir zevk dalgasıyla bacaklarımı onunkilere dolayıp kalçalarımı daha çok sıktım. Darlığım Taehyung'un da sonunda inlemesini sağlamıştı. "Ben seni çok seviyorum. Çok seviyorum." diye tamamladım cümlemi. Dişleri görünecek kadar gülümsedi.
Vuruşları aynı ritimde devam ederken her geçen saniye daha çok sona yaklaştığımı hissediyordum. Boynundaki kollarımı çekip sıkı sıkıya omuzlarına tutundum. Artık yüzüne bakamayacak kadar bilincimi yitirdiğimi fark etmiş, "Benim için gel bebeğim." deyip zaten sınırda olan bedenimin kendini titreyerek bırakmasına neden olmuştu.
İçimden çıkıp kendini birkaç kez çekmesi, onun da sonunda üzerime boşalmasına yetmişti. Şimdi kendimi terli ve yapış yapış hissediyordum, ama bir yandan da yenilenmiş gibiydim. Yüzümdeki öpücükler ve henüz benden ayrılamayan bedenin sıcaklığıyla sabaha kadar uyuyabilirdim.
"Ben de seni seviyorum." dedi birden. "Çok seviyorum."
➳
➳
➳
İlerleyen saatlerde buradaki ilk duşumu da almış ve yanımda kıyafet getirmediğim için Taehyung'un pijamalarından birinin giymiştim. Pijamanın paçaları yerlerde sürünecek kadar uzun da gelse rahattı ve üzerine Taehyung'un kokusu sindiği için güvende hissettiriyordu.
Merdivenlerden inip az önce yiyemediğimiz yemeği tekrar hazırlayan Taehyung'un yanına gittim ve tezgahın önündeki bar sandalyelerinden birine oturdum. İçeri girdiğim anda bakışları beni bulmuş, yüzünde bir gülümseme oluşmuştu.
Saklama kaplarındaki yemekleri porselen tabaklara koyduktan sonra benim tabağımı ve çubuklarımı önüme bıraktı. Ardından tezgahın etrafında dolaşıp yanıma geldi ve diz çöküp pijamanın iki paçasını da özenle bileğime kadar kıvırdı.
"Teşekkürler." dedim işini bitirdiğinde.
Doğrulup yanağımdan öptü, önümdeki tabağı göstererek "Yemeğini güzelce ye." dedi. "Daha sonra iğneni yapalım. İlaçların yanında, değil mi?"
Başımı sallayarak onayladım. Kıyafet getirmesem de bu gece burada kalacağımı bildiğim için ilaçlarımı almıştım. Sabah D vitamini, B12 vitamini ve kan sulandırıcı hap alıyordum; akşam da saat 10'da kolumdan yaptığım minik bir iğne vardı. İğneyi evde annem yapıyordu çünkü kendi kendime yapmak konusunda pek de başarılı değildim.
Taehyung da tabağını alıp yanıma oturduğunda yemeğe başlamış, doyana kadar yemiştim Bu saatlerde yemeye alışkın olmasam da şu an içimde tarifi olmayan bir mutluluk ve iştah vardı. Bunu belki de alfamın sonunda yanımda olmasına ve kendimi güvende hissetmeme bağlayabilirdim.
Yemekten sonra Taehyung bulaşıkları toplayıp bulaşık makinesine yerleştirmiş, hiçbir şeye elimi sürmeme izin vermemişti. Ben de birkaç saat öncesinde kirli sahnelere şahit olmuş koltuğumuza oturup onu beklemek zorunda kalmıştım.
İşini bitirdiğinde ise yanımda getirdiğim ilacı almak için üst kata çıktı ve muhtemelen iğneyi de orada hazırlayarak geri döndü. Pijamanın sağ kolunu omzuma kadar sıyırırken bir yandan da aklıma takılan soruyu sordum ona. "Neden bir ev kiralamak yerine burayı satın alıp bir sürü masrafa girdin?"
Yanıma oturup kolumdan tutarak minik iğneyi tenime batırdı. "Çünkü bundan sonrasında seni kendi yoluna göndermek gibi bir planım yok. Bebeklerimizi seninle burada büyütmek istiyorum. Babamla konuştum ve işime birkaç hafta sonra buradaki hastaneden devam edeceğim." Evet, Taehyung benim aksime varlıklı bir ailede dünyaya gelmişti. Babası ve abisi de kendisi gibi doktordu, aynı zamanda merkezi Busan'da olan iki hastanenin de sahibiydiler. Onlar da Seul'de bir iş kurana kadar burada, Busan'da yaşıyorlardı. Zaten bu sayede tanışmış, aşkımızın tohumlarını bu şehirde atmıştık.
İğneyi enjekte ettikten sonra çıkardı ve yanında getirdiği küçük pamuk parçasını tenime bastırdı. "Benimle temiz bir sayfa açmak ister misin?" diye sordum pamuğu elinden alıp.
Çıplak omzumdan öptü ve pijamanın kolunu indirirken "Ben seninle her şeye varım." dedi. "Ölüme bile."
➳
➳
➳
Sıkıştırılıp durduğum için hemen yayımlıyorum, kontrol bile edemedim doğru düzgün. Gerçi etmeye de çok üşeniyorum çünkü bu kitaptaki en uzun bölüm olabilir. Yazarken bu kadar uzun olacağını tahmin etmemiştim.
Ve evet, bunların ortaları yok arkadaşlar. Aralarındaki çekimi zaten ilk bölümlerden biliyorsunuz. Jeongguk Taehyung'a asla karşı koyamıyor. Onları bir araya bırakmak da ateşle barutu yan yana bırakmakla aynı şey.
Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~
-Bunny 🐰
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro